• Sonuç bulunamadı

6. XII YÜZYIL

6.2. Anadolu Selçuklu Devleti

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun son sultanı Sencer devrinde devlet yeniden bir diriliş sergiledi. Çünkü bundan önce Melikşah’ın ölümünden sonra taht kavgaları yaşanmıştı. Sultan Sencer vergilere itiraz eden Oğuzların isyanını bastırmak isterken esir düştü (1153). Üç yıllık esaretin ardından kaçmayı başarsa da bütün gayretlerine rağmen devletin bozulan birliğini yeniden düzene koyamadı. Onun 1157 yılında ölümünden sonra Büyük Selçuklu İmparatorluğu yıkıldı.

Horasan’da 1040’ta kurulan Büyük Selçuklu Devleti Alpaslan ve Melikşah dönemlerinde büyük bir imparatorluk haline gelmişken, 1157’de Sultan Sencer’in ölümünden sonra Kirman Selçukluları (1048-1186), Suriye Selçukluları (1078-1104), Irak Selçukluları (1118-1194) ile devam eden İmparatorluk XIII. yüzyılda Anadolu Selçukluları ile (Türkiye Selçukluları) olarak en parlak dönemini yaşamıştır (bkz. Harita 5).

Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında Kılıçarslan bulunuyordu. Haçlılarla mücadele ederek sınırlarını korumaya çalıştı. 1107 de vefat edince yerine I. Mesud geçti. Diğer Türk beyleri ve Bizans mücadeleleriyle devleti yönetmeye çalıştı. Ülkeyi üç oğlu arasında bölerek merkezi Konya olmak üzere II. Kılıçarslan’a bıraktı. Bizans ile devam eden mücadeleler 1176 Myriokephalon Savaşı’nın kazanılması ile büyük bir başarı getirdi. Böylece Anadolu, Avrupalılarca bile “Türkiye” diye anılır oldu.

“Selçuklular öncelikle İran ve Azerbaycan sahasına hâkim olmuşlardır. Buralardaki eski şehirlere Türkler de katılmıştır. Fakat asıl büyük olay Rum diyarında yani Anadolu’da gerçekleşmiştir. Buradaki geç Bizans şehirlerinin bulunduğu saha, Türkler tarafından doldurulmuş, burada yepyeni bir oluşum başlamıştır. IX. yüzyıl sonlarında başlayan bu oluşumda Türkler asker olarak Bizans şehirlerinde ikamete başlamışlardır. Bu kale

57

şehirlerin elde tutulması gerekliliği Türklerin şehir hayatına alışmalarında temel etken olmuştur. Sonradan bu Türklere yenileri de katılacaklar ve XII. yüzyıl sonlarında, şehir surları dışına da yeni Türk unsurları gelip yerleşecektir. Böylece Orta Asya’dan çıkan, İran şehir geleneklerinden etkilenmiş olan Türkler, Bizans şehirlerinin üzerine, yeni bir oluşumu gerçekleştirmişlerdir. Bu yeni oluşum, “Anadolu Türk şehri” diye de adlandırılabilir.”73

XII. yüzyıl Selçuklu siyasi ortamına kısaca değinecek olursak Büyük Selçuklu Devleti’nin devamı niteliğinde Kirman, Suriye ve Irak Selçuklu Devletlerinin ilişkilerine de bakmak gerekir.

“Kirman Selçuklu Devleti’nin kurucusu Melik Kavurd b. Çağrı, zaman zaman Büyük Selçuklu sultanlığını ele geçirmeye çalışsa da bunu başaramayacağını anlayınca kendi kabuğuna çekilmiştir. Kirman Selçukluları, bölgede kendilerinden önce bozulan iktisadî ve ticarî hayatı canlandırmak amacıyla gerekli tedbirleri almış, Melik Kavurd Bey ülkeye hâkim olur olmaz fiyatları sabit tutmak ve üretimi arttırmak için çalışmalar başlatmış, bastırdığı paranın ayarını korumaya dikkat göstermiş, ölümünden sonra da parası değerini kaybetmemiştir. Selçuklu melikleri, Horasan ve Orta Asya’dan Basra körfezi sahillerine kadar ulaşan ticaret yollarında kervansaraylar inşa ettirmiştir. Kavurd Bey’in Kirman’dan geçerek Sîstan, Hindistan ve Fars bölgesinden giden transit ticareti teşvik ettiği görülmektedir.”74

“Suriye Selçukluları’nın kurucusu Tâcüddevle Tutuş Suriye, Filistin, Diyarbekir ve el- Cezîre’yi ele geçirdikten sonra hâkim olduğu şehirlerde huzur ve sükûneti sağlamaya çalışmış, halka adaletle muamele etmiş ve çeşitli imar faaliyetlerine girişmiştir. 1079 yılında Dımaşk’a hâkim olan Tutuş halkın refah seviyesini yükseltip gönlünü kazanmak için seferber olmuştur. Bir yandan şehrin imarıyla ilgilenmiş, bir yandan da tarım alanlarında ekim yapılması için çalışmıştır. Yol güvenliğinin sağlanmasından sonra ticarî faaliyetler yoğunlaşmış, çeşitli sebeplerle Dımaşk’ı terkedenler şehre dönmeye başlamıştır.”75

“Irak Selçuklu Devleti’nde sosyal, ekonomik ve kültürel hayat Büyük Selçuklu Devleti’yle benzerlikler göstermektedir. Sosyal yapı Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi şehirliler, köylüler ve göçebelerden oluşuyordu. Sultan Sencer, Muhammed Tapar’ın ölümünden sonra Selçuklu tahtına müdahale ederek hâkimiyeti ele geçirince Büyük Selçuklu Devleti’nin başşehrini Horasan’daki Merv’e taşımış, İsfahan şehri ise Mahmûd b. Muhammed Tapar’ın başında bulunduğu Irak Selçuklu Devleti’nin başşehri olarak kalmıştır. Sultan Mahmud’un ölümünün ardından ortaya çıkan taht kavgaları Hemedan şehrinin stratejik önemini daha da arttırmış, başşehir I. Tuğrul zamanında Hemedan’a nakledilmiştir.

73 Türk Dünyası Kültür Atlası, Selçuklu Dönemi 2, s. 54-55, İstanbul, 2011

74 Faruk Sümer, “Selçuklular, Kirman Selçukluları”, c. 36, s. 377-79, DİA, TDV, Ankara, 2009 75 Faruk Sümer, a.g.m., s. 385-366, 2009

58 R. 43: Zevâre Cuma Camii Minaresi, Irak Selçukluları

Dönemi, XII. yy

İsfahan ve Hemedan’ın yanı sıra Rey, Sâve, Kâşân, Kum, Kazvin, Zencan, Tebriz, Merâga, Erdebil, Bağdat, Musul ve Erbil, Irak Selçuklu Devleti’nin önemli yerleşim merkezleriydi.”76

Tuğrul Bey zamanında Kazvin’i alan Selçuklular, XI. yüzyılın ortasından XIII. yüzyılın başına kadar burayı çok azı günümüze ulaşan çeşitli mimari eserlerle süslediler; bunlardan Mescid-i Cum’a ve Medrese-i Haydariyye hâlen ayaktadır. Selçuklu mimarisinin İran’daki en önemli camilerinden birisi bütün mimari yenilikleri ve denemeleri tek bir yapı içinde toplayan Zevvâre Mescid-i Cuması’dır. 1135 tarihli bu yapı mihrap önü kubbesi ile bir Selçuklu camisi olarak muazzam bir gelişmenin başlangıcı olmuştur. Karahanlı ve Gazneli mimarisinde (kervensaray ve saray) gördüğümüz dört eyvanlı plan şeması, ilk defa bir Selçuklu camisinde değerlendirilmiştir. Camide tuğla ve alçı malzeme kullanılmış olup süslemede daha çok stukodan yararlanılmıştır. Minaresinde bulunan tezyinatta sırlı firuze ve turkuaz çini kalıntıları mevcuttur (bkz. R. 43). 1157 tarihli son büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer’in

Merv şehrinde bulunan türbesi Selçuklu türbe mimarisinin o zamana kadar gerçekleştirdiği gelişme ve yenilikleri bir araya toplamaktadır. Yapının tamamı tuğladan inşa edilmiş olup, Selçuklu tarzı kufi yazılar, bitkisel süslemeler ve rûmîler ile tezyin edilmiştir (bkz. R. 44). XII. yüzyılda daha birçok Türk devleti (Erzurum’da Saltuklar, Erzincan’da Mengücekler gibi) hüküm sürerken biz sadece yukarıda bahsettiğimiz devletleri konumuza dâhil ettik. Siyasi ve ekonomik açıdan güçlü bir devletin sosyal ve kültürel ortamı aynı oranda sağlam gelişmektedir. Bu açıdan değerlendirdiğimiz de gerek mimari gerek kitap sanatları açısından bahsi geçen devletlerde çok daha fazla örnek eserler verilmiştir. Fakat burada Artuklu Devleti’ni de zikretmek gerekir. Artuklular, XII-XIII. yüzyıllarda Anadolu'nun güneydoğu bölgesinde gelişerek etkisini uzun süre devam ettirmiş ve Türk-İslâm sanatına etki etmiş bir Türk devletidir. Anadolu

76 Faruk Sümer, a.g.m., s. 387, 2009

R. 44: Sultan Sencer Türbesi iç tezyinatı, Selçuklu Dönemi,

59 R. 45: R. 45: Hatuniye Camii Mihrap önü ve kubbesi,

Artuklu Dönemi, XII. yy

Selçuklu Devleti ile Artuklular yakın ilişkilerde bulunmuşlardır. I. Mesud döneminde dost ve ittifak halinde ilerleyen ilişkiler II. Kılıçarslan’ın kızını Artuklu Hükümdarı ile evlendirmesi ile devam etmiştir. Batıda Bizans tehlikesi devam ederken doğuda kendilerine yakın bir müttefik olarak gördükleri soydaşları olan Artuklular ile evlilik yoluyla desteklerini alıyorlardı. Aynı zamanda Artuklular, Anadolu Selçuklu Devleti’nin coğrafi konumundan yararlanarak zor durumda kaldıklarında güneydeki Eyyubilerin siyasi gücünden yararlanıyorlardı.77

Artukluların, Anadolu Selçuklu Devleti ile yakın ilişkilerde bulunmuş olması sanatlarının da etkileşime girmiş olması muhtemeldir. Artuklu cami ve medreseleri erken dönem Anadolu Türk sanatındaki gelişmeler için önemlidir. Anadolu'da başlıca iki tipte gelişen medreselerin açık avlulu olanları da ilk

defa Artuklular tarafından

yapılmışlardır. XII. yüzyılın üçüncü çeyreğine ait iki katlı Mardin Hatuniye Medresesi; revaklı avluya sahip iki eyvanlı Anadolu medreselerinin en erken tarihlisi olarak günümüze ulaşmıştır (bkz. R. 45). Anadolu Selçuklu Devleti’nin batıdaki en önemli sınır komşusu Bizans Devleti idi. Selçuklu Devleti’nin başarısının altındaki en önemli sebeplerden biri yönetimi altında yaşamayı tercih eden yerel Hristiyan toplulukları dışlamadan, onların üretkenliklerini kendi sistemleri içine dahil etmeleridir. “Bizans Sanatı, Anadolu Selçuklu Dönemi’nde iki türlü var olmuştur. İlki geçmişte oluşturduğu ve söz konusu dönemde hâlâ kullanılabilen eserlerde uyguladığı form ve üslupları Anadolu Selçuklu Sanatı’na sızan kısmıyla, ikincisi ise Doğu Roma İmparatorluğunun egemenliğini kaybettiği ve artık Anadolu Selçuklularının idaresine geçen bölgelerde yaşamayı tercih eden Hristiyan toplulukların üretmeye devam ettiği sanat eserleri ile varlığını sürdürmüştür.” Her iki devlet de ürettiği eserlerde sanatın yeniden sorgulanması ve oluşturulması sırasında kullandığı form ve değerlerle karışılıklı ilişki içerisindedir. Örneğin XII. yüzyıl ortalarında I. Manuel Komnenos Dönemi’nde inşa edildiği düşünülen Mouchroutas olarak adlandırılan yapının mukarnaslı kubbesi, figürlü ve haç biçimli çinileri ile İran Selçukluları’nın etkisinde kalındığı düşünülmektedir. Malzeme ve teknik uygulamalar açısından ise Bizans yapılarında X. yüzyıl sonrasında yaygın olarak görülen taş tuğla almaşık kemerlerin benzerleri az sayıda da olsa Selçuklu yapılarında görmek mümkündür.78

77 Mehmet Suat BaL, “Anadolu’da Siyasi Birliğin Kurulması Yönüyle Türkiye Selçuklu-Artuklu Devletleri

İlişkileri” c.I, I. Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri, Mardin Valiliği Kültür Yayınları, 2007

78 Vahit Macit Tekinalp, “Anadolu Selçuklu Sanatı’nda Bizans Sanatı’nın İzleri ve Hristiyan Topluluğun Bu

60 Harita 5: XII. Yüzyıl Türk Devletleri ve Sanat Merkezleri

61