• Sonuç bulunamadı

Anadolu Selçuklu Devleti ve Anadolu Beylikleri

7. XIII YÜZYIL

7.1. Anadolu Selçuklu Devleti ve Anadolu Beylikleri

Anadolu Selçuklu Devleti, XIII. yüzyılda Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun devamı olarak II. Kılıçarslan tarafından yönetiliyordu. Uzun ve başarılı bir mücadele hayatından sonra yaşlanan Kılıçarslan, ülkesini on bir oğlu arasında taksim etmesi ve kendisini de devlet işlerine fazla müdahalede bulunmaması şehzadeler arasında iktidar mücadelelerine başlamasına sebep oldu. 1192 yılında ölen II. Kılıçarslan’ın ardından oğulları arasındaki saltanat kavgaları daha da şiddetlendi. Yerine oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Bizans ile yapılan mücadeleler devam ederken 1207 yılında Antalya’yı alarak Türklere deniz yolunu açmış oldu. 1211 yılında ölen Gıyaseddin Keyhüsrev’in yerine İzzeddin Keykavus geçti.86

Sosyal ve ekonomik bakımdan ihmal edilen Türkmenlerin Vefaî Şeyhi Horasanlı Baba İlyas'ın öncülüğünde çıkardığı Babaî İsyanı (1240) devleti sarsmış, bu durum zaten Selçuklu sınırlarına dayanmış bulunan Moğolların Anadolu'yu işgalini kolaylaştırmıştır. Kösedağ Savaşı'nın kaybedilmesiyle (1243) Anadolu Selçukluları, Moğolların tahakkümü altına girmiştir. Şehzadelerin iktidar mücadeleleri Moğolların işini kolaylaştırmış, devleti sultanlar değil Moğollarla iş birliği yapan devlet adamları yönetmeye başlamış, merkezi idaredeki bu ikilik ve Moğolların tahsil ettiği ağır vergiler çöküşü hızlandırmıştır. Diğer taraftan merkezdeki otorite boşluğundan faydalanan uçlardaki Türkmenler XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kendi siyasi hâkimiyetlerini oluşturmaya başlamıştır.

XIII. yüzyıl Selçuklu Anadolusunda tasavvufun yoğun biçimde yaşandığı görülür. Muhyiddin İbnü'l-Arabî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Sadreddin Konevi ve Hacı Bektaş-ı Veli dönemin büyük sufileridir. Horasan kökenli tasavvufî cereyanlar Anadolu'ya daha ziyade bu akımların Moğol istilasından kaçan temsilcileri vasıtasıyla girmiştir.

Moğolların baskı ve zulmü karşısında Anadolu beyleri, Mısırdaki Türk Memlük Sultanı Baybars’tan yardım istediler. Gönderilen yardımla isyan bastırıldı. Ancak Moğol (İlhanlı) korkusundan Anadolu Beyleri, Selçuklu Devleti’ne gerekli ilgiyi gösteremediler. Moğol esaretinde iktisadi, siyasi ve sosyal çalkantılar içindeki Anadolu’da onların karışmadığı hiçbir devlet işi kalmamıştı. Nitekim onların müdahaleleri ile II. Mesud tahttan indirildi ve yerine III. Alâeddîn Keykubât sultan tayin edildi. İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın emriyle Keykubat öldürülünce, II. Mesud tekrar sultan oldu. Onun 1308 yılında ölümüyle Anadolu Selçuklu Devleti tarihe karıştı. Hükümdarsız kalan Anadolu Türkleri, beylerinin etrafında toplanarak varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Böylece Anadolu Beylikler dönemi başladı. Bunlardan Osmanlı Beyliği imparatorluk seviyesine ulaştı.

XIII. yüzyıl Anadolu coğrafyası Moğol istilası ile büyük bir değişim ve dönüşüm içerisine girmiştir. Türk ve Moğol topluluklarını kendi egemenliği altında birleştiren Cengiz Han imparatorluğunu genişletmek üzere batıya seferler düzenlemiştir. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdaru I. Alâeddin Keykubad, Moğolların gücünün farkına varıp, tabiiyetleri

66

altına girmeyi uygun görmüştür. Selçukluların Moğolların bu teklifini kabul etmesinde, Moğolları kendilerine yakın görmesinden dolayıdır. Her iki topluluğunda bozkır-göçebe oluşu ve iki devletin de geçmişlerinde Uygurların etkileri bulunmaktadır. Cengiz Han’ın vefatı ile (1227) Moğollar dört büyük hakanlığa (Altın Orda, Çağatay, İlhanlı, Büyük Moğol Hanlıkları) bölünüp, genişlemişlerdir. Kösedağ Savaşı (1243) ile Selçuklu ordusunu yenen Moğollar Anadolu’da yeni bir siyasi birlik sağlamıştır. Moğolların Anadolu’daki hâkimiyeti genellikle katı vergi siyasetleri, sert şekilde bastırılan ayaklanmalar ve devamlı bir istikrarsızlık dönemi olarak bilinmektedir.87 Bunun yanı sıra Moğolların Anadolu’daki

Türkler üzerinde devlet teşkilatı ve kültür alanlarında da etkileri olmuştur. Moğolların batıya olan hareketleri sonucu, Maveraünnehr, Horasan ve Azerbaycan’da yaşayan Türkmenlerin çoğu Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Bunlar arasında yerleşik hayata geçenler ve dolayısıyla da ilim adamları, zanaat mensupları çoğunlukta idi.88 Bunların

gelmesi ile Anadolu’daki sosyal hayatta birçok değişiklikler olacaktır. Bilhassa İran’dan gelen tarikat mensupları, tacir ve sanatkârlar ön plandadır. Yeni gelen bu topluluklar Konya, Sivas ve Kayseri gibi şehirlerde koloniler teşkil edecek derecede fazla idiler (bkz. Harita 6).89

R. 50: Konya Alâeddin Camii Taç Kapısı, Anadolu Selçuklu Devri, XIII. yy

XIII. yüzyılda kısmen Moğol baskısı altında kalan Anadolu’da, Selçuklu döneminin hüküm sürdüğü coğrafyada ve izlediği siyasetin bir göstergesi olarak cami mimarisi de bu oranda gelişmiştir. Yapıldıkları bölgenin gelenekleri ve dönemin karmaşık ilişkileri içinde değişik yapı imgeleriyle karşımıza çıkarlar. Konya Alâeddin Camisi’nde (1220) kompleks, çeşitli dönemlerden kalmış ve birbirleriyle bağları belirsiz ibadet alanları, kubbe örtülü bir maksure ile çini bezemeli bir mihrap, iki türbe, hazireler ve bunlarla ilişkisi kurulamayan,

87 Hayrettin İhsan Erkoç, “Anadolu’da Moğol Etkileri (13.-15. Yüzyıllar)”, s. 37-64, S. 19, Çanakkale

Araştırmaları Türk Yıllığı, 2015

88 Abdülkadir Yuvalı, “Anadolu’nun Türkleşmesi ve Moğollar”, s. 90-101, Türk Dünyası Araştırmaları, Ankara,

1935

89 Özkan İzgi, “Moğolların Batı İstilası ve Türk Tarihi Bakımından Önemi”, s. 323-339, S. 23, Türk Kültürü

67

Alâeddin Keykubad döneminde yapılmış anıtsal bir giriş duvarı parçası ve üzerinde bir taç kapı ve ikinci bir olan, değişik dönemlerde inşa edilmiş öğelerden oluşmaktadır.90 (bkz. R.

50)

1224 yılında inşa edilen Malatya Ulu Camii, Alâeddin Keykubat zamanına denk gelir. Kesme taş ve tuğladan oluşan yapı kitabesinden anlaşıldığı üzere Yakub b. Ebubekir tarafından yapılmıştır. İran da bulunan Büyük Selçuklu camilerine benzemektedir. Bu yapı ve mimarı, Anadolu Türk ustalarının İran Büyük Selçuklu mimarisine yabancı olmadıklarını, fakat yepyeni bir yaratma ihtiyacı ile yeni denemeleri tercih ettiklerini gösterir. Yapıdaki eyvan ve revaklardaki çini mozaik ve sırlı tuğlanın ayrı bir önemi vardır. 1247 tarihli doğu portalinde ise bitkisel süslemeler taş işçiliği ve usta Hüsrev ismi dikkati çeker (bkz. R. 51).

R. 51: Malatya Ulu Camii, doğu portali ve avlu revakları, Anadolu Selçuklu Devri, XIII. yy

Dönemin bir diğer önemli eseri I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılmış olan Seçuklu saray külliyesi; Kubâdâbâd Sarayı’dır (1226-1236). Kazılarda bulunan alçı kabartmalı çiniler sarayın özenle tezyin edildiğini göstermektedir. Hayvan ve insan figürlü olan çiniler, Anadolu Selçuklu çini sanatının önemli bir koleksiyonunu oluşturmaktadır (bkz. R. 52).

R. 52: Kubâdâbâd Sarayı Çinileri, Anadolu Selçuklu Devri, XIII. yy

68

XIII. yüzyıl Anadolu’da Selçuklu sanatının muhteşem üslubunun yaratıldığı devirdir. Kesme taş anıtsal mimari ve yaratılan mekân etkisini zenginleştiren ölçülü çini mozaik mihrap ve kubbe içleri, geometrik ve bitkisel süslemeli ağaç minber, kapı-pencere kanatları, bu devrin mimarisine ayrı bir özellik, mimari tarihi içinde seçkin bir yer kazandırır.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesinden silinmesiyle birlikte XIII. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu’da Moğol baskısı zayıflamış bu durumdan faydalanan Türkmen beyleri bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamıştır.

Batı Anadolu’da; Karesioğulları (1297-1360), Aydınoğulları (1308-1426) ve Lâdik Beyliği (1261-1368), Kütahya ve çevresinde Germiyanoğulları (1300-1429) ve Sâhib Ataoğulları (1275-1341), Karaman ve çeveresinde Karamanoğulları (1256-1474), Beyşehir ve çevresinde Eşrefoğulları (1282-1326), Manisa ve çevresinde Saruhanoğulları (1302-1410), Anadolu’nun güney sahillerinde Alâiye Beyliği (1293-1471), Isparta ve yöresinde Hamîdoğulları (1301-1423), Maraş ve yöresinde Dulkadiroğulları (1339-1521), Orta Anadolu’da Eratnaoğulları (1335-1381), Karadeniz bölgesinde Çobanoğulları (1227-1309), Pervâneoğulları (1277-1322) ve Tâceddinoğulları (1348-1428) faaliyet göstermiştir.91

Selçuklu İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Anadolu’da kurulan Türk Beylikleri, bir yandan Bizanslılarla diğer yandan kendi aralarında mücadele ederken fikir ve sanat faaliyetlerine de önem veriyorlardı.

Beyliklerin başında bulunan hükümdarlar birbirleri ile yarış edercesine ülkelerini içtimai eserler ile süslemişlerdir. Beyler halkın faydalanacağı eserler yaptırarak, saygınlık kazanmaya çalışıyorlardı. Bu eserlerin başında medreseler gelmektedir. Beylerin okumaya, tahsilli insanlara, eser yazan veya tercüme edenlere ayrıca önem verdikleri görülmektedir.92 “Beylikler arasında daha önceden başlamış olan siyasi ve askeri

mücadeleler ile bunun paralelinde rekabet halini alan ilmi ve kültürel faaliyetlerin, Moğol nüfuzunun ortadan kalkmasıyla daha da hız kazandığı görülmektedir. Beylikler arasındaki mücadelenin temelinde şüphesiz Selçuklu mirasına sahip çıkma düşüncesi vardı. Bu misyonu üstlenebilcek kuvvet ve kudrete sahip beyliklerin başında Karamanoğulları Beyliği gözükse de Bizans sınırında olmasından dolayı devamlı gaza fiiliyatında bulunan ve komşu beyliklere karşı ustaca yürüttüğü siyasetten dolayı Osmanlılar bu mirası başarıyla üstlenmiştir.

Beylikler arasında yaşanan askeri ve siyasi üstünlük yarışı, ilim-kültür ve sanat alanlarında da yaşanıyordu. Bu rekabetin asıl sebeplerinden biri yukarıda değinildiği gibi Selçuklu mirasına siyasi açıdan olduğu kadar, teşkilat ve kültür yönleriyle de sahip çıkma arzusudur. Beyler için saraylarında çok sayıda ilim erbabı, şair ve sanatkâr bulundurmak, bir anlamda siyasi gücün göstergesiydi. Türkmen beylerin öncelik verdiği uygulamaların başında, ilim

91 Erdoğan Merçil, “Anadolu Beylikleri: Tarih”, c.3, s. 138-139, DİA, TDV, Ankara, 1991

92 Faruk Sümer, “Beylikler Devrinde İçtimai-İktisadi Durum Dini, Milli ve Kültür Faaliyetleri”, s. 37-66, S.78,

69 R. 53: Eşrefoğlu Cami MihrabI, Anadolu Beylikler

Dönemi, XIII. yy

ve fikir adamlarının teşvik ve himaye edilmesi, ilmi eserler telif ve tercüme ettirilmesi, ayrıca ülke genelinde mesredeseler, zaviyeler gibi müesseseler inşa ettirerek bunlara zengin vakıflar tahsis edilmesi gibi faaliyetler gelmekteydi. Selçuklulardan intikal eden bu geleneğin icabı olarak, hemen hemen bütün beyliklerin saraylarında ilim erbabına, şairlere ve sanatkârlara rastlamak mümkün olmuştur. Türkmen beyler ilim erbabını topraklarına çekmek maksadıyla, ilmi müesseseler tesis ediyorlardı. Beyler gelen ilim erbabını saraylarında ağırlıyor ve cüretkâr ihsanlarda bulunuyorlardı. Bu şekilde ilmi ve edebi eserlerin ortaya çıkmasına yardımcı oluyorlardı. Moğol etkisinden kurtulmak adına özellikle Karamanoğullarının başlattığı Türkçe konuşma ve yazma faaliyetleri ile Beylikler dönemi Anadolusunda telif ve tercüme edilen eserlerin sayısı oldukça fazladır.”93

Anadolu Selçuklu mimarisinin geleneklerini devam ettiren Türk Beylikleri, sınırlı mali imkanlar içinde, küçük ölçüde fakat sağlam mekân denemelerinde bulunmuşlardır. Bu yeni denemeler zamanla Osmanlı mimarisinin anıtsal üslubunu hazırlamıştır. Beylikler devri mimarisi, sürekli deneme ve atılımlarla belli bir devamlılık içinde gelişmiş, bu devamlılık plan ve formların basit tekrarları şeklinde değil, geleneskel çizgiyi koruyarak yeni mekân araştırmaları biçiminde ortaya çıkmıştır.94

Mimari alanda, mekân anlayışının gelişmeye başlaması, son cemaat yerinin mekâna ilave edilmesi, avlunun cami mekânına dahil edilmesi, mermer kaplamaların kullanılması gibi yenilikler göze çarpmaktadır. Selçuklu mimarisinde yapılardaki ihtişamlı portaller yükselik ve taşın bitkisel ve geometrik olarak tezyin edilmesiyle sağlanmıştır. Bu tür yapıları özelllikle Karaman medreselerinde görmek mümkündür. Fakat Anadolu’nun batısında kalan beyliklere baktığımızda yeni bir sanat anlayışının doğması muhtemel olarak, portal anlayışının giderek sadeleştiğini görmek mümkündür.95

93 İsmail Çiftçioğlu, “Anadolu Beylikleri Döneminde İlmi ve Kültürel Rekabet”, s. 191-202, Türk Dünyası

Araştırmaları, İstanbul, 2006

94 Ara Altun, “Anadolu’da Selçuklu ve Beylikler Mimarisi”, s. 33-44, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve

Eserleri I, Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 1988

95 Suut Kemal Yetkin, “Beylikler Devri Mimarisinin Klasik Osmanlı Sanatını Hazırlayışı”, s. 39-43, İlahiyat

70

Bu devrin sanat eserleri Selçuklu devri sanatıyla Osmanlı devri sanatı arasında geçit teşkil eden ve Selçuklu sanatından bazı değişikliklerle ayrılan eserlerdir. Selçuklu eserlerinden bariz bir şekilde ayırmak mümkün değilse de merkeze tabi olmayıp diğer memleketlerden getirttikleri sanatkârlar ve mimarlara iş vermeleri ile yeni eserler meydana getirmişlerdir. Beylikler üslubunda, Selçuklu üslubundan sonra gelen dağılma ve farklılaşmanın yaşandığı görülür.96 Anadolu’da kurulan beyliklerin en güçlüsü olan Karamanoğulları Beyliği’nde

(1256-1483) kalan eserler önemlidir. Karamanoğulları Beyliği, Moğol istilasına karşı savaştıkları gibi Osmanlı Devleti ile birçok kere karşı karşıya gelmiştir. Selçuklu yönetiminin ve kültürünün hâkim olduğu topraklarda hüküm sürmeleri mimari alanda Selçuklu ekolüne bağlı olmalarına sebep olmuştur. Mimari süsleme de büyük oranda, Selçuklu döneminin geometrik ve bitkisel motiflerinden oluşan kompozisyonlardır. Bunun yanısıra İslâm öncesi Orta Asya Türk kültürüne ait, hayvan ve insan tasvirleri de kullanılmıştır.97

Beyşehir ve Seydişehir

çevresinde kurulan

Eşrefoğulları dönemine

rastlayan önemli mimari yapılardan biri 1297-99 yıllarında inşa edilen Beyşehir Eşrefoğlu Camii’dir. Yapı Anadolu’daki en muhteşem ahşap direkli cami tipinin

Selçuklu geleneklerini

tümüyle bünyesinde

bulundurmaktadır. Mihraba dik dikdörtgen planlı bir yapıdır. Yapının mihrabı ve

mihrap önü kubbesi zengin mozaik çini ve sırlı tuğlalarla kaplanmıştır (bkz. R. 53). Ahşap tavanında kalemişi süslemeler mevcuttur. XIII. yüzyıl Anadolusundan bahsederken Mengücük Beyliği’ne de değinmek gerekir. Selçuklular devrinde Erzincan ve çevresindeki bölgeleri yönetmiş olan Türk hanedanı Mengücükler, Divriği Ulu Camii’ni inşa etmişlerdir. Malazgirt Zaferi’nden sonra Erzincan, Kemâh, Divriği ve Şebinkarahisar çevresinde kurulan beylik yaklaşık 1277 yılına kadar varlığını devam ettirmiştir. Cami ve bitişiğinde yer alan Şifahanesi 1228 yılında Ahmed Şah tarafından külliye olarak yaptırılmıştır. Yapıların her ikisi de mimari mekân ve taş işçiliği, minberin ağaç işçiliği ile Anadolu Türk mimarisinde ayrı bir yere sahiptir (bkz. R. 54).

96 Nermin Şaman Doğan, “Sanat Tarihi Araştırmalarında Anadolu Beylikleri Dönemi”, s. 77-86, I. Türkiyat

Araştırmaları Sempozyum Bildirileri (25-26 Mayıs 2006), Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü, Ankara, (t.y.)

97 M. Baha Tanman, “Karamanoğulları: Mimari”, s. 460-462, c. 24, DİA, TDV, Ankara, 2001

71