• Sonuç bulunamadı

Bilindiği gibi her kanun veya düzenleyici metin, toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için konulmuştur101. Kanunlar hukuki ilişkileri düzenlerlerken, çatışma halinde bulunan menfaatler arasında bir denge sağlamak isterler. Doğal olarak bu dengenin kurulabilmesi için, daha fazla korunmaya değer menfaatin hangisi olacağı hususu kanun koyucu tarafından kararlaştırılmış olmalıdır. Bunun

96

AKİPEK-AKINTÜRK, s. 120; ZEVKLİLER, Kişiler, s. 79.

97

818 sayılı Borçlar Kanunu, RG. 29.04.1926, s. 359.

98 BATUN, s. 46. 99 AYAN, Medeni, s. 69. 100 AKİPEK-AKINTÜRK, s. 120. 101 SAYGILIOĞLU, s. 32.

kararlaştırılabilmesi için ise, kanun koyucunun bu hususta bir değer hükmüne varması, karşıt menfaatlerin birbiri ve toplum karşısındaki önemini karşılaştırması ve bundan sonra da hangisinin korunacağını kararlaştırarak bu esastan hareket etmesi gerekir102.Yani her kanun menfaatler arasında dengeyi sağlarken belirli amaçlardan hareket eder. Bu maksat, kanunun amacını, ratio legis’ini oluşturur. İşte bu amacın ortaya çıkarılması faaliyetini, amaçsal yorum oluşturur. Hâkim, yorumlamada bulunurken kanunun bu amacını araştırarak kanunu, ona uygun düşecek biçimde anlamlandırmalıdır103. Kanunu bu suretle anlamlandırırken teorik ve mantıki düşüncelerden çok, pratik düşünceyle hareket etmek gerekmektedir104.

Çeşitli temel hukuk kaynaklarında “geliştirmeci yorum” ve “teleolojik yorum105”, “tartıcı yorum” ve “gayeci yorum”, “objektif tarihi yorum” ve “zamana göre objektif yorum” gibi adlarla adlandırılan amaçsal yorumda, kanunun akla en yatkın olan anlam ve amacı araştırılır. Böylece karşıt çıkarlar arasında, sosyal hayatın ve düzenin gereği ve kanunun amacı göz önünde tutularak bir karşılaştırma yapmak suretiyle bunlardan hangisinin diğerine nazaran daha çok korunacağı belirlenmiş olur106.

O halde amaçsal yorum yönteminin işlevi, kanun kuralının objektif anlamını araştırmak, bulmak ve böylece kanunu, uygulandığı zamanın gereklerine ve anlayışına göre yorumlayarak, yorum yoluyla çeşitli anlamlar çıkarılabilen durumlarda bu anlamlardan kanunun amacına ve korunması gereken menfaate en uygun olanının bulunmasını sağlamaktır. Bu yöntem, karşıt menfaatler arasında sosyal hayatın ve iş ilişkilerinin gerekleri ve kanunun amacı göz önünde tutularak bir karşılaştırma yapılmak suretiyle bunlardan hangisinin diğerine oranla daha fazla korunmaya layık olduğunu saptar ve kanunu buna göre anlamlandırmaya çalışır.

102

AKİPEK-AKINTÜRK, s. 122.

103

AKİPEK-AKINTÜRK, s. 122.; ZEVKLİLER, Başlangıç, s. 88.

104

“…Pek iyi bilinir ki, bir hukuki kaidenin konması ve kabulü bir amacı sağlamak içindir. Kaidelerin, kuralların mânalandınlmalarında bu amaca bakılmak, onu kollamak gerektir. Amacı aşan bir yorum kanunun esasta hiç istemediği, reddettiği bir durumu ifade eder. Ve şüphesiz hüküm dayanağı olamaz.” Yargıtay İBK’nın 28.11.1945 gün, E.13/ K.15 sayılı kararı, RG. 22.07.1946, S. 6365; ; “…kanunların yorumuna esas, hükümlerin konuluş amaçlarının göz önünde tutulması ve kanunun yalnız sözüne değer verilerek konuluş amacına aykırı durumların gerçekleşmesine meydan verilmemesi olduğundan…” Yargıtay HGK’nın 05.06.1963 gün, 6/81 E. 40 K. sayılı kararı http://www. sayistay.gov.tr (Erişim Tarihi: 03.05.2014).

105

ÖZSUNAY, s. 215.

106

Dolayısıyla kanun koyucunun gerçek iradesinin araştırılması yerine, hükmün uygulanacağı zamanın koşulları ve değer yargıları içinde kanun ifadesinin ne anlama geldiği araştırılarak kanunun uygulandığı zamandaki toplumun sosyal zorunlulukları ve somut olayın özellikleri göz önünde tutulmuş olur107.

Bu yorumlama yöntemine göre, yalnızca belirli bir maddeden çıkan anlam değil, kanunun tümüne egemen olan anlam ve temel düşünce göz önünde tutulmalıdır. Nitekim Yargıtay’ın bir İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında da belirtildiği üzere, “…Kanun hükümleri bir kül teşkil ettiğinden, bu hükümlerin hep birlikte göz önünde bulundurularak mânalandırılması tefsir kaidesi icabıdır. Bu hükümlerden birisini tamamen ihmal ederek diğerini tatbike kalkışmak, kanunun gayesine tamamen yabancıdır ve hatta bazen zararlı ve tehlikeli neticeler husule getirebilir.”108. Bu yüzden kanun koyucunun bir kanunu çıkarmakla izlediği amaç çoğunlukla başlıktan anlaşılabilir109. TMK.’nın 1. maddesi de, kanunun yalnızca sözü ile değil, aynı zamanda özü ile de uygulanacağını düzenleyerek, bu yorum yöntemini benimsediğini ortaya koymuştur110. Bununla birlikte Medeni Kanunumuzun birinci maddesi bu yorum yöntemiyle beraber diğer yorum yöntemlerini de benimseyen bir düzenlemeye sahiptir.

Günümüzde geçerli bir yöntem olan amaçsal yorum yöntemi, gerek batıda ve gerekse Türk hukukunda benimsenmiş olup çeşitli yargı kararlarında da açıkça belirtilmiştir111. Yargıtay, evlilik dışında doğan bir çocuğun açacağı şahsi sonuçlu babalık davasının zamanaşımının, çocuğa kayyım atandığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağını kabul ederken kanunun 295. maddesini gai metodla yorumlamıştır. Gerçekten Yüksek Mahkeme, kararında bu madde ile “korunmak istenen hak ve menfaatlerin hususiyeti” bunun kabulünü zorunlu kılar; “…filhakika ananın menfaati kadar çocuğun menfaati de bahis konusudur… Çocuğa ait dava müddetinin …doğumdan itibaren başlayacağını kabul etmek, …TMK.m.295 hükmü ile çocuğa

107

AYAN, Medeni, s. 67; AKINTÜRK, s. 71.

108

Yargıtay İBK’nın 02.05.1960 gün ve E: 5, K:8 sayılı kararı, RG. 05.08.1960, S.10570.

109 EDİS, s. 196. 110 ZEVKLİLER, Başlangıç, s. 79. 111 AKINTÜRK, s. 71; AKİPEK-AKINTÜRK, s. 118.

tanınmış olan dava hakkının …ortadan kalkması gibi bir netice doğurur…böyle bir netice kanunun metnine olduğu kadar ruh ve gayesine de aykırı düşer” demektedir112. Ancak amaçsal yorum yönteminin bazı sakıncaları da bulunmaktadır. Zira bilindiği üzere bir hüküm, kanun olma gücünü ancak anayasada belirtilen organın iradesinden almakta ve değiştirme yetkisi anılan organa ait olmaktadır ve başka bir organın böyle yeniden hüküm koyma, değiştirme yetkisi bulunmamaktadır. Öte yandan işin, hâkime götürülen hallere bağlı olarak, tesadüfe bırakılması ve isabetsiz sonuçlara ulaşması olasılığı dolayısıyla anlamın, olayın özelliğine göre değişmesi tehlikesi ortaya çıkabilmektedir113.

VI. YORUMDA MANTIK KURALLARI

Yorumda kullanılan mantık kuralları, yorum yöntemlerinin çeşitliliği ve bu konuda hukukçular arasında tam bir fikir birliğinin olmaması nedeniyle çeşitlilik göstermektedir. Kimi hukukçular bu kuralları, “deyimsel yorum yöntemi” altında incelerken, hukukçuların büyük bir çoğunluğu bunları, “yorumda mantık kuralları” adı altında bağımsız olarak ele almaktadır.

Yorumda mantık kurallarını deyimsel yorum yönteminde ele alan hukukçular gerekçe olarak kanun metninin dilbilgisi ve mantık yönünden yorumlanması gerektiğini ileri sürmektedirler. Diğer bir anlatımla deyimsel yorum, kanun metninin açıkça anlaşılır olduğu hallerde dilbilgisi kurallarından; zorlanarak anlaşılır olduğu hallerde ise mantık kurallarından yararlanmaktadır. Oysa mantık kuralları konusunda bir belirleme yapılmış ve bunlar “kıyas, karşıt kavram, evleviyet” olarak üç yol şeklinde sıralanmış bulunmaktadır114.

Öte yandan hukukçuların büyük bir çoğunluğu ise bunları, “yorumda mantık kuralları” adı altında bağımsız olarak ele almaktadır. Aslında bu mantık kuralları, doğrudan doğruya bir hukuk metninden hareket ettiğine göre deyimsel yorum yöntemi altında kabul etmek daha uygun görünmektedir. Ancak konuyu daha ayrıntılı ve bağımsız olarak inceleyebilmek için ayrı bir başlık altında ele alınmıştır.

112

Yargıtay İBK’nın 09.03.1955 gün ve E:22, K:2 sayılı kararı, RG. 27.06.1955, S. 9039, AKİPEK- AKINTÜRK, s. 124.

113

SAYGILIOĞLU, s. 34.

114

Yorumda kullanılan mantık kuralları şunlardır: Kıyas, karşıt kavram, evleviyet.