• Sonuç bulunamadı

ALTERNATİF FİNANSMAN TEKNİKLERİ VE KOBİ’LER

Kobi’ler ülkemizde gerek hukuki yönüyle gerekse uygulama yönüyle oluşmuş bulunan leasing, factoring gibi finansman tekniklerinden yararlanabilme imkanına sahiptirler. Forfaiting, büyük miktarda sermaye gereksinim duyduğundan KOBİ’ler için leasing, faktöring işlemleri kadar uygun değildir. Sektörel dış ticaret şirketleri ise KOBİ’lerin ihracat potansiyellerinin değerlendirilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Risk sermayesi yatırım ortaklığı şirketleri ve küçük işletme yatırım finansman şirketleri ise KOBİ’lerin yatırım ve işletme sermayesi ihtiyaçları için fon sağlamada kullanabilecekleri alternatiflerdir ( Uzay ve diğerleri, 2001. )

Finansman Kaynakları Özkaynak Ticari Banka Eximbank Yat.Kalk.Bankası Finans Kurumu Factoring Leasing Diğer Küçük Ölçekli İşyerleri % 88.2 % 40.1 % 11.1 % 0.3 % 4.0 % 4.7 % 16.2 % 9.8

Orta Ölçekli işyerleri % 82.9 % 59.7 % 26.0 % 2.8 % 7.2 % 16.6 % 21.5 % 8.3

3. KOBİ’ler ve Verimlilik Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 17-18 Kasım 2006

Bu çalışmada KOBİ’lerin kullandığı alternatif finansman teknikleri olarak; risk sermayesi, faktöring, leasing ve barter ele alınmıştır. Çalışmanın bu kısmında; bu tekniklere kısaca değinilecek sonraki aşamada araştırma sonuçlarının değerlendirilmesi ele alınacaktır.

1. RİSK SERMAYESİ: Gelecekte büyük kazançlar sağlayabilecek fikirleri, buluşları olan ancak yeterli

kaynağa sahip olamamaları nedeniyle bu fikirlerini hayata geçiremeyen dinamik ve yenilikçi işletmelere bu fikirlerini hayata geçirmeleri yönünde gerekli kaynağı sağlayan bir finansman tekniğidir (Zaimoğlu, 1995.) Risk sermayesi sayesinde KOBİ’ler, ihtiyaç duydukları uzun vadeli fonları geleneksel hisse senedi piyasasından öz kaynak biçiminde veya bankalardan da yabancı kaynak biçiminde anapara ve faiz gibi sabit bir ödeme yükümlülüğü altına girmeden karşılayabilmektedir. Risk sermayesinde temel amaç yüksek gelişme potansiyeline sahip ve rekabet üstünlüğü olan işletmelere uzun vadeli yatırım yapmaktır. Risk sermayesi modelinin uygulamada temelini oluşturan kurumlar fon toplayan ve bu fonları sabit sermaye yatırımlarına dönüştürmede uzmanlaşmış finans kuruluşları olan risk sermayesi şirketleridir. Risk sermayesi şirketleri büyük şirketler, emekli fonları ve sigorta şirketleri gibi kurumlar ile yüksek gelir düzeyine sahip kişilerden uzun süreli fon toplanmaktadırlar. Toplanan fonlar kendilerine sunulan girişimci ve yaratıcı proje ya da iş fikirlerine ortaklık temelinde yatırılır. Yatırım yapılan şirket beklenen karlılık veya gelişme durumuna gelince tezgah üstü piyasalar veya organize menkul kıymetler borsalarında halka açılır veya blok olarak satılır. Satıştan elde edilen gelir, fon sahiplerine dağıtılır (Sarıaslan, 1992.) Yatırımcılar bu modelde, gelecekte yüksek sermaye kazançları elde edebilme amacında olduklarından yüksek riskle karşı karşıya kalabilmektedirler; ancak yatırımcılar yatırımlarını direkt olarak kendileri değil risk sermayesi yatırım ortaklığı aracılığıyla yaptıklarından riski dağıtabilmeleri mümkündür. Risk sermayesi yatırım ortaklığı yatırım yapacağı işletmeleri belirledikten sonra onlara teknik ve yönetsel destek de vererek piyasa değerlerini arttırmalarını sağlamaktadır. Yani risk sermayesi yatırım ortaklığı girişimciye sadece fon sağlama yönünde destek olmamakta aynı zamanda üretim, pazarlanma ve yönetim fonksiyonlarını en iyi şekilde yerine getirmelerini sağlayacak desteği de vermektedir (Çonkar, 2001.)

Kısaca ifade etmek gerekirse risk sermayesi finansmanı, esas itibariyle bir yatırım fikrine sahip girişimciye veya yeni kurulmuş gelişme şansı olduğu düşünülen işletmelere yüksek riske katlanarak yüksek gelir elde etme amacındaki risk sermayesi ortaklığı tarafından hisse senedi karşılığı ortak olunması; bu yolla girişimciye hem öz sermaye hem yönetim desteği sağlanması; işletmenin istenilen gelişme düzeyine ulaştığında ise hisse senetlerinin satılarak yatırılan fonların önemli ölçüde büyütülmüş şekilde geriye alınması şeklindeki bir finansman modelidir (İçerli ve diğerleri, 2001.)

2. FAKTÖRİNG : Faktöring vadeli satış yapan firmaların her türlü mal ve hizmet satışından doğan

alacak haklarını faktör adı verilen finanssal kuruluşlara satmak suretiyle kısa vadeli kaynak sağladıkları bir finansman tekniğidir. Kısa vadeli alacak haklarının satışı olarak ifade edilebilecek olan faktöring belirli koşullarda banka kredileri ve satıcı kredilerine göre maliyet açısından daha avantajlı olabilmektedir. Zaman ve eleman tasarrufu sağlaması, alacakların ödenmeme riskini ortadan kaldırması, ek finansman olanağı sağlaması gibi birçok avantaja sahip olan faktöring gerek kriz dönemlerinde gerekse normal dönemlerde önemli bir alternatif finansman aracı olarak kullanılmaktadır (Toroslu, 2000.; Çonkar, 1993.; Şahin, 2004., Uzunoğlu, 1998.)

3. BARTER : Bir nevi takas işlemi olan barter, özellikle likidite sıkıntısı çeken ülkelerdeki işletmeler

için son derece avantajlı bir araçtır. Barter’ın işleyişi genel olarak şu şekilde olmaktadır. Barter sistemine üye olan firma satışa arz ettiği ürünlerle ilgili bilgileri sistem danışmanı aracılığıyla barter şirketine sunmaktadır. Barter organizasyonunda bir mal ve hizmet havuzu oluşturulmaktadır. Barter üyeleri mal ve hizmet ihtiyaçlarını bu havuzdan karşılamaktadırlar. Satışın gerçekleşmesi için o ürüne alıcı çıkmalı, alıcı ile satıcı anlaşmalı ve barter şirketinin de bu işlemi onaylaması gerekmektedir. Bu sistemde fiyat alıcı ile satıcı arasında belirlenmekte olup, işlemlerde peşin fiyatın geçerli olması esastır (Uzay ve diğerleri, 2001.) Barter sisteminin amacı; üye firmaların atıl kapasite ve stoklarının eritilmesi, finansman maliyetinin düşürülmesi, yeni pazar ve müşteri kazanarak ciro artışının sağlanmasıdır. Barter, üretimi ve satışı arttırarak nakit akımını direkt olarak etkilemektedir. Artan üretim ile ortaya çıkan mal ve hizmetin

F. Aygen

84

getirdiği nakit çıkışını minimize etmekte; diğer taraftan da üretim artışı ile ortaya çıkan mal veya hizmetin geriye kalan kısmının da piyasada satılmasına imkan vererek nakit girişi sağlanmaktadır (Aypek, 2001.)

4. LEASING : Bir yatırım malının mülkiyeti leasing şirketinde kalarak, belirli bir kira karşılığında,

kullanım hakkının kiracıya verilmesi ve yapılan sözleşmede belirlenen değer üzerinden sözleşme süresi sonunda mülkiyetin kiracıya geçmesini sağlayan çağdaş bir finansman yöntemidir (Çolakoğlu, 2002.) KOBİ’lerin yararlanabileceği finansman tekniklerinin başında gelen leasing ülkemizde 1985 yılından itibaren uygulanmaya başlanan bir finansman yöntemidir. 1985 yılında çıkarılan 3226 sayılı Finanssal Kiralama Kanunu ile leasing uygulamasında yasal esaslar oluşturulmuş ve özellikle bankalar kendi bünyelerinde leasing konusunda faaliyet gösteren şirketlerini oluşturmuşlardır (Uzay ve diğerleri, 2001.) Özellikle 1994 krizinden sonra bankaların uyguladıkları yüksek kredi faizleri, ayrıca küçük işletmelerin alternatif finans kaynaklarından gerekli finansmanı bulamayışları, küçük işletmeleri, özellikle sanayideki işletmelerin finansal kiralama yolunu tercih etmelerine yol açmıştır. Öz kaynakların tüketilmemesi ve kredi imkanlarının saklı tutulması, vergi avantajı sağlanması, işlemlerinin daha basit olması gibi faktörler finansal kiralamanın KOBİ’lere sağlayacağı başlıca avantajlardır. Bu yöntemin dezavantajları ise; kullanımdaki sınırlamalar, hurda değerinden yararlanmama durumu, kredi değerindeki düşmedir (Uzay ve diğerleri, 2001.)