• Sonuç bulunamadı

2. Alanyazın

2.3. Çocuk Suçluluğunu Açıklayan Diğer Değişkenler

2.3.1. Aile

Bireyin toplumsal tutumlarının gelişmesinde aile kurumu önemli bir yere sahiptir çünkü çocuk hayatında en etkili izlenimleri ve öğrenmeleri ilk olarak aileden alır. İnsan yaşamının üzerinde, doğumundan önce başlayan ve ilk gelişim yıllarından ömrünün sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurum olarak aile, fizyolojik olduğu kadar ekonomik ve toplumsal yönleriyle de kişiyi ruhsal gelişimi, oluşumu ve davranışları açısından biçimlendirip yönlendirir. Toplumun kültür değerlerinin bir kuşaktan diğerine aktarılması biçimindeki temel eğitim işlevinin yanı sıra aile, özellikle okul öncesi dönemde çocuğun yaşamında etkin bir toplumsallaştırma kurumudur (Yavuzer, 2009: 125-126). Çocuğun ilk toplumsallaştığı yer aile olmakla birlikte aile içerisinde gerçekleştirilen başarılı ilişkiler mutlu, arkadaşça, bunalımdan uzak ve yapıcı bireylerin oluşmasını sağlar.

Gelişim aşamalarında başarılı olan çocuklar sağlıklı aile ilişkileri içinde yetişmiş çocuklarken uyum bozukluğu gösteren çocuklar genellikle başarısız anne-baba-çocuk ilişkisinin birer ürünüdürler (Üstün, Yılmaz ve Kırbaş, 2007: 111).

Çocuğun uygun şekilde sosyalleşmesi şiddet ve suçtan uzak durması ve uyumlu bir ergenlik geçirmesi açısından oldukça önemlidir. Ancak ailedeki olumsuz tecrübeler çocuğun sosyalleşme sürecini kesintiye uğratmakta ve bu durum da çocuğun toplum içinde yanlış ve tehlikeli roller edinmesine yol açmaktadır. Kusurlu sosyalleşmenin en önemli sonucu ise gençlerin suç sayılan davranışlara yönelmesidir (Cevher, 2007: 19).

Öncelikle anne ve babanın şiddet içeren olumsuz tutum ve davranışları, suç ve şiddet davranışı sergilemelerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Yanı sıra anne-baba arasındaki tartışmalar, aile bireylerine ve çocuğa karşı şiddet uygulanması çocuğun agresif tavırlar

66

sergilemesine neden olmaktadır. Şiddetin aile içerisinde bir sorun çözme biçimi ve terbiye ve disiplin yöntemi olarak kullanılması çocuk üzerinde büyük bir etkiye yol açmaktadır.

Çocuk anne-babasından en etkili sorun çözme yöntemi olarak şiddeti görmekte ve öğrendiği bu davranış biçimini okulda akranlarına veya öğretmenlerine de yöneltmektedir. Ayrıca ailede çocuğun ihmal ve istismarı ve çocuğa karşı kötü muamele de şiddet davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Yapılan araştırmalar, fiziksel çocuk istismarının yüksek düzeyde gerçekleştiği ailelerin geçmişte de çocuk istismarına maruz kaldıkları yani çocukluk döneminde fiziksel şiddete maruz kalan ebeveynlerin kendi çocuklarına da şiddet uygulamaya eğilimli olduklarını göstermiştir (Koç, 2011:

143).

Ailenin sahip olduğu olumsuz özelliklerin başında bozuk aile16 düzeni ve parçalanmış aile gelmektedir. Ayrılık, ölüm vb. nedenlerle toplumsal işlevini yitiren aile, buna koşut olarak çocuklarına karşı sorumluluğunu da yitirmektedir (Yavuzer, 2009: 144). Ayrılma ölüm gibi etkenler, ailenin yapı bakımından tam olmadığını göstermekte ve işlevini gereği gibi yapamayan bu tür ailelerden gelen çocuklar, birçok olanaktan yoksun kalmakta ve sapkın davranışları ve işlediği kusurlar nedeniyle yasa karşısında sorumlu duruma düşmektedir (Yavuzer, 2009: 145). Parçalanmış ailenin bir etkisi olarak ebeveyn kaybı da çocukların saldırgan davranışları ve suça yönelmesinde önemli faktörlerden birini oluşturmaktadır (Çayköylü, Kuloğlu ve Aksu, 2006: 66).

Ebeveynlerden birinin suçluluğu veya cezaevine girmiş olması da gençlerin sergilemiş oldukları suç ve şiddet davranışları üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Özellikle ergenlik döneminde gencin kendisini özdeşleştireceği bir modele gereksinimi vardır ve aile içerisinde şiddet eğilimli, suça yatkınlığı olan ve cezaevine girenlerin bulunması gencin bu olumsuz modelleri örnek almasına yol açmaktadır (Yavuzer, 2009: 147).

16 Bozuk aile, “yıkılmış aile”, “parçalanmış aile” olarak da tanımlanır. Bu tür aile düzeninde çocuğa bakan üvey anne ya da baba olduğu gibi büyük anne ya da baba da olabilir (Yavuzer, 2009: 145).

67

Diğer yandan ailenin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar da büyük önem taşımaktadır. İstatistikler çocuk ve genç suçluluğunun yoksul kesimlerde daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Ancak bu her yoksul aileden bir suçlu çıkacağı anlamına gelmemektedir. Ancak çoğunlukla sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi yüksek olan aile çocuklarının, daha aşağı olan sosyal sınıftan gelen aile çocuklarına göre daha başarılı bir sosyal gelişim gösterdikleri ve böylelikle şiddet eğiliminin daha düşük olduğu savunulmaktadır (Yavuzer, 2009: 128). Ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarının yanı sıra kalabalık aile ve kardeş sayısı da şiddet davranışlarının önde gelen nedenlerinden biridir.

Anne-babanın çocuğa karşı tutumları ve disiplin ve ceza anlayışları da şiddet davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Aile içerisinde katı ve tutarsız bir tutum sergilenmesi, aşırı koruma veya hoşgörünün yanı sıra aşırı sert ve otoriter bir tutum sergilemek de çocuk üzerinde olumsuz bir etki bırakmaktadır. Tutarsız, katı, hoşgörüsüz ve baskılı disiplin uygulaması, olumsuz ve itaatsiz çocukların yetişmesine neden olmakla birlikte aşırı hoşgörülü ya da umursamaz bir yetiştirme tarzı da çocukta bencilce davranışların ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Yavuzer, 2009: 138).

Sonuç olarak, aile içinde hem aile bireylerine hem de çocuğa karşı şiddet uygulanması, çocuğun doğrudan veya dolaylı olarak şiddete maruz kalması, dayağın aile içerisinde bir sorun çözme veya terbiye biçimi olarak kullanılması, ailenin düşük sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyde yer alması, boşanmış veya ayrı yaşayan parçalanmış aile yapısı içerisinde olması, ebeveynlerden birini veya ikisinin de olmaması veya üvey olması, anne veya babanın madde veya alkol bağımlılığının olması, suçlu ebeveynlerin olması, yetersiz denetim ve anne-babanın ihmalkarlığı ve tutarsız disiplin ve ceza anlayışına sahip olması gençlerin sergilemiş oldukları suç ve şiddet davranışları üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir.

68