• Sonuç bulunamadı

1.1. DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

1.1.5. Ahmet Midhat, Hasan Mellah

Hasan Mellahromanında, bazı kahramanların din duyguları belirtildiği gibi birçok dinî unsur da işlenmiştir. Romandaki şahıslar farklı milletlerden olduğu için inançları da farklıdır. Olayların gelişimi içinde bizim tespitlerimize göre kırktan fazla yerde dinî duygu veya motife değinilmiş ve bu konular bazen kısa bazen de uzunca anlatılmıştır. Roman, Hasan Mellah’ın

kendi gemisiyle yaptığı seyahati etrafında şekillenir. Geminin denize açılmasıyla pek çok insanla karşılaşır. Bunlardan biri de Alfons’tur. Romanda yer alan Alfons; güzel olan kızı Kuzella’yı, zengin olan Pavlos’a nişanlamak için bir yemek partisi düzenler. Kuzella, Pavlos’la evlenmek istememesine rağmen, onun parasına tamahkârlık yapan babası, bu evliliğin gerçekleşmesi için kızına ısrarla yüklenir. Alfons’un bu isteği menfaati gereğidir. Çünkü Pavlos zengin birisidir. Kuzella ise, buna pek ehemmiyet vermez. Bunun üzerine

Alfons, Kuzella’ya, seni rahibeler elinde terbiye ettirdiğime hata etmişim (17)der. Hritiyanlık

inancına göre rahibeliğe karar veren kadınlar evlenemezler. Alfons, kızının eğitimini Mari ismindeki bir rahibe vasıtasıyla yapmıştır. Kuzella’nın, Pavlos ile evlenmek istememesini buna bağlar. Ancak Kuzella rahibelerden ders aldığı için değil, Pavlos’u sevmediği için bu evlenmeye karşı çıkar.

Kuzella’nın annesi vefat etmiştir. Kuzella, annesinin nasıl vefat ettiğini babası Alfons’tan öğrenmeye çalışır. Aslında Kuzella’nın annesini, Alfons kendisi öldürmüştür. Öldürme sebebi ise, namus meselesidir. Çünkü Alfons’u aldatarak başka bir erkekle ilişkiye girmiştir. Bu arada aralarında karşılıklı konuşmalar geçer. Hristiyanlar, genellikle ehl-i ırz olan kadınları Hz. Meryem’e benzetirler. Bu nedenle Alfons, Kuzella’nın annesini Hz.Meryem gibi ırz ehlî olduğunu söyler. Ayrıca kendisine öldürme hâdisesini hikâye eden adamın, âdeta İncil okuyor

(21) gibi konuştuğunu vurgular. Böylece, annesinin başkası tarafından öldürüldüğünü

anlatmaya çalışır.

Romandaki olaylar ve sırlar iç içe olduğu için birçok konu, ancak romanın sonlarında anlaşılır. Alfons, kızı için yemek tertiplediği sırada, diğer tarafta; Hasan Mellah, yolculuk yaptığı gemiden denize atılır. Deniz haydutları tarafından kurtarılır. Üzerindeki bütün para ve

eşyalar alınır. Kendisini öldüreceklerini sezen Hasan Mellah, hırsızlara Hristiyan (68) ve

İspanyol olduğunu söyleyerek ölümden kurtulur.

Haydutlar bir gece Alfons’un konağını basmaya karar vermişlerdir. Hasan Mellah’ı, hırsızlık yapmak için konağa gönderirler. Hasan Mellah, bir pencereden içeriye girer. Burası, Kuzella’nın yattığı odadır. Orada gördüğü Kuzella’yı gece kıyafetiyle seyreder. Bir tesadüf eseri karşılaştığı kızı, hemen sever. Kuzella, uyandıktan sonra korkması gerekirken onu daha önce bir resimde gördüğü bir adama benzeterek o da Hasan’ı beğenir. Hasan Mellah’ı içeriye alarak kütüphanede saklar. Rahibe olan hocası Mari’yi yardıma çağırır. Kuzella, Hasan

“çıldırdın mı delirdin mi” deyince Kuzella, tebessüm ile “Hayır! kilisede cansız resimlere

tapıyoruz a ben de buna tapacağım” (105) der. Kuzella, hocası Mari’ye Hasan Mellah’ın

resmini göstererek bu kişiyi bulursa, bununla evleneceğinde ısrar edince; Mari, onun öldüğünü söyler. Kuzella eğer ölmediğini gösterirsem bana yardım edeceğine yemin eder misin diye onu sıkıştırınca; Mari, Hz.İsa buyurmuştur ki ne Allah’ın ismine ne kendi ismine

ne göklere ne yerlere yemin etmeyelim. Yeminimiz “evet” yahut “hayır” (108)olsun diyerek

ona öğütler vermeye çalışır. Bu şekilde Hz.İsa’nın sözünü naklederek Hristiyanlıktaki yemin tarzını da anlatmış olur. Kuzella, rahibe olan Mari’ye Hasan’ı sakladığını açıklar. Mari,

Hasan Mellah’ı kurtarmak için ona rahibe elbisesi (110)getirir. Daha sonra Alfons yanlarına

gelince şüphelenmesin diye Hasan Mellah, ona bir “papaz selâmı” (110) verir ve oradan

ayrılır. Hasan Mellah ile Kuzella’nın zaman geçtikçe birbirlerine olan sevgileri aşka dönüşür. Ancak Kuzella’nın babası olan Alfons, parayı çok sevdiğinden kızını Pavlos’a vermek için gün geçtikçe tavırlarını sertleştirerek ısrarını sürdürmektedir. Kuzella ise, onunla evlenmesinin mümkün olamayacağını babasına ve Mariye söylemektedir. Bu konuda aralarında uzun tartışmalar olur.

Hasan Mellah, Kuzella’ya kendisini III. Pavlos olarak tanıtmıştır. Kuzella’yı seven Pavlos,

olayı öğrenir. Üçüncü Pavlos’un Hasan Mellah ismindeki bir Fas’lı Arap ve Müslüman olduğunu öğrenir ve bunları bir öfke ile Alfons’a anlatır. Alfons ise, kızını bir Müslümana veremeyeceğini ve dinlerinin de buna engel olduğunu söyler. İslâmiyet hakkında bilgisi olan Pavlos ise, dinin bu evliliğe engel olmadığını, bir Müslüman erkeğin bir Hristiyan kızla

evlenebileceğini Alfons’a anlatır (113-114).Pavlos ile Alfons arasındaki konuşmalar devam

eder. Alfons, bir Müslümanın bir Hristiyan kızla evlenebileceğini öğrenince kızının bir Hristiyanla evlenmesini istediği için Kuzella’nın Hasan Mellah’la evlenemeyeceğini söyler. Bunun üzerine Kuzella, her zaman olduğu gibi muallimi Mari’yi konağa çağırtır, konuyu kendi aralarında konuşur, tartışırlar. Rahibe Mari, Kuzella’yı Hasan Mellah’la evlenmekten dini bahane ederek vazgeçirmeye çalışır. Ancak Kuzella, İslâmiyetin Hz.İsa’yı kabul ettiğini, bütün dinlerin iyiliği emrettiğini ve daha önce pek çok Hristiyan kızın Müslüman erkeklerle evlendiğini -hatta Osmanlı padişahlarının bile- Hristiyan kızlarla evlendiğini ifade ederek fikrinden geri dönmeyeceğini söyler (116-118, 121).

Hasan Mellah, Faslı Seyidi Osman’ın oğludur. Fas’ta ihtilal olduktan sonra babası öldürülür.

I.Pavlos’un yanına sığınır. Pavlos ise, onu İspanya’nın başka bir şehrinde ve ticaretine ortak olan ve Hasan’ın baba dostu Covanni adındaki İspanyol’un yanına gönderir. Hasan Mellah’a ziyafetler verilir ve büyük saygı gösterilir. Covanni, Fas’ta geçen olayları anlatırken kendilerinin daha önce bir rahibin teşvikiyle Fas’a savaş açıp orada bir Hristiyan devleti (146) kurma plânlarının olduğunu söyler.

Pavlos, Kuzella’yı elde etmek için plânlar düşünür. Onun gibi düşünen Kuzella’nın babası Alfons da Pavlos’un zenginliğinden dolayı kızını ona vermek için elinden geleni yapmaktadır. Olaylar bu safhada iken Pavlos, kendisini Hasan Mellah olarak tanıtarak Kuzella’yı bir gece yarısı takip sırasında alır ve bir gemiye bindirerek kaçırır. Olayı duyan Hasan, bir başka gemi ile peşlerine düşer. Korsika limanında biraz durur. Korsika valisi onu evine davet ederek ziyafet verir. Ziyafette; vali, valinin hanımı ve bir de kardeşinin hanımı bulunmaktadır. Aralarında konuşurlar. Hasan Mellah, orada tanıdık bir resme rastlar. Bu resim Hasan’ın daha önce tanıştığı İlya’dır. O resmi daha önce gördüğünü ancak bir türlü çıkaramadığını söyler. Bunun üzerine işvekar olan valinin hanımı, o resimdeki kişinin, orada bulunan Madam İlya’nın kocası olduğunu söyler. Geveze kadın, olayı yanlış anlatarak İlya’nın delirip annesini, babasını ve kız kardeşini öldürerek kaçtığını söyler. Hasan Mellah ise, deliren bir insanın hanımını nasıl öldürmediğine hayret eder. Bunun üzerine valinin hanımı, “Tevrat’ta yazar ki insan zevcesiyle beraber bir vücut içinde iki ruh addolunur. Ve vakıa siz Müslüman olduğunuz için belki Tevrat’ı okumamışsınızdır” deyince Hasan, biraz kızsa da belli etmeden, biz Müslüman olduğumuz için Tevrat’ı görüp okumağa ve öğrenmeğe borçluyuz bile der. Fakat efkârınızı şimdi anladım ve hakkı da sizde gördüğüm için teslim eyledim (171) diyerek hem kadına nazikçe cevap vermiş olur hem de kıvrak zekâsıyla olayın iç yüzünü anlar. Daha sonra Madam İlya, Hasan Mellah’a kocasının delirmediğini anasını, babasını ve kız kardeşini bir namus meselesinden dolayı öldürdüğünü anlatır. Yine araya giren valinin hanımı onlara dinî öğütler verir. Tevrat’ta, iki kişinin arasındaki gizli lâkırdıya kulak vermek

Hristiyanlığa sığmaz (172-173) imiş ama dese de yine aralarındaki gizli konuşmaları

dinlemeye çalışır. Madam İlya’dan olayın aslını öğrenen Hasan Mellah, Madam İlya’nın kocasını arayacağını, bulduğu an getireceğini ve daha birçok vaadlerde bulununca kadın çok sevinir ve Hasan Mellah’a, meğer sizi buraya Allah göndermiş. Her bîçarenin imdadına

adam yetiştiren Cenab-ı Müderris-i kâinat (176)göndermiş diyerek Allah’a olan teslimiyetini

gösterir. Hasan Mellah, Madam İlya’yı gemisine alır ve yoluna devam eder. Gemi Marsilya limanında durur. Hasan, birkaç günlüğüne oradan ayrılıp Kuzella’yı araştırmak için Paris’e

gider. Bu arada Madam İlya, vakit geçirmek için şehirde gezer. Her gün Sen Mari kilisesine

gidip “Cenab-ı Hakk’a şükr-âmiz dualar” (195)eder.

Namusuna ve inançlarına bağlı olan Madam İlya, Hasan, Paris’te iken bir an şehvetine yenilerek gemi kaptanlarından Trillo ile ilişkiye girer. Madam, sonradan çok pişman olursa da iş işten geçmiştir. Hasan, Paris’ten döndüğünde Madam’ı üzüntülü bulur. Bunu kocasını bulamadığından zanneder. Ancak Madam’ın asıl üzüntüsü yaptığı günahtandır. Hasan’ın bundan haberi yoktur. Hasan, Madam İlya’ya inancı gereği teselliler verir. Namuslu bir kadının namusundan dolayı arzusuna ulaşmadan ölürse “o hâlde şehit olarak vefat edecektir.” der. Teselli bulamayan Madam İlya’ya, âhiretten, âhiretin varlığından, burada maruz kalınan kötülüklerin mükâfatının âhirette verileceğinden, kişi yaptığı günahlardan dolayı pişmanlık duyup tövbe ederse Allah’ın tövbeleri kabul edeceğinden uzun uzun bahseder. Bu arada İlya, yaptığı günahtan dolayı çok pişmandır ve hiçbir sevabının olmadığını ümitsizce düşünür ve üzülür. Yine Hasan Mellah, sabırdan ve sabrın âhiretteki faydasından, mükâfatından bahseder ve insanlar ile Allah’ın sabrını karşılaştırarak İlya’ya teselli vermeye devam eder (220-222).

Trillo, bir gün kendi kendine kiliseye gidip dua etmediğinden yakınır: “Hiç olmaz ise pazar

günleri kiliseye olsun git. Hristiyan değil misin?” (229) der. Ancak yazar öyle şeylerin ona

nasip olmayacağını söyler. Ayrıca başka yerlerde onun da Pavlos gibi kötü karakterli olduğunu vurgulayarak şeytana benzetir. Yine Trillo, bir gün şehri dolaşmaya çıkar. Kilise kenarında şarap içen miskin birisine rastlar. Onunla konuştuktan sonra samimî olup gemiye getirir. Bu miskin adam Madam İlya’nın kocasıdır. Bunların birbirini görmesi anında Hasan

Mellah, şükür için: “Gözlerini semaya dikmiş lisanının ucuyla yalnız Allah işitecek kadar

tekbir” (235) getirir. Hasan Mellah, daha önce Madam İlya’ya kocasına mutlaka

kavuşacağına dair ümitler vermiştir. Allah’ın zor durumda olanlara mutlaka bir gün yardım edeceğini söyleyerek ona teselliler de vermiştir. Bu olay gerçekleşince bunları hatırlatan

Hasan Mellah: “Gördünüz mü Madam? Cenab-ı Hakk nasıl insanın yardımına yetişir?

Mazlumların mükâfatını nasıl verir?” (235) diyerek daha önce söylediklerini hatırlatırak

Allah’a olan güvenini bir kez daha vurgulamış olur. Madam İlya, kocasını bulunca sevinmesi gerekirken işlediği günahtan dolayı son derece üzgündür. “Madam (mosmor bir çehre ile)

Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkacak yüzüm olmadıktan sonra neme lâzım?!” (236)der. Daha

dinine bağlı bir kadındır. Trillo’ya bir an kanması ve yasak ilişkiye girmesi bu intihara sebep olur. Hasan Mellah, Kuzella’nın izini sürmeye devam eder. Bundan sonraki yolculuklarına İlya da katılır. Yolda Alonzo’yu da alırlar. Madam’ın kocası İlya, hanımının intiharına çok üzülür. Bu üzüntülü anında Alanzo’ya evden kaçtıktan sonra başından geçen sıkıntıları anlatır. Yollarda aç susuz gezip bir köye uğradığını ve oradaki bir papazdan ekmek istediği hâlde papazın ekmek vermediğini; ancak kendisine sarhoş bir köylünün yardım ettiğini söyleyerek papazları eleştirir (281).

Hasan Mellah, daha önce denize atılmış ve orada; Piyetro, Zerno ve Alonzo’ya ait bir haydut

gemisiyle kurtulmuştur. Bu haydutlar İspanyoldur. Akdenizde birçok gemiye saldırıp gemideki insanları soymuşlar ve gemide bulunan adamların bir kısmını denize atmışlar, bir kısmını da gemileriyle beraber yakmışlardır. Hasan Mellah, gemisiyle Kuzella’yı ararken bu haydutların başı olan Piyetro’yu yakalamış ve gemisinde hapsetmiştir. Bu kadar cinayet işleyen Piyetro’yu ıslah etmeye çalışırken ondan, çok ters lâflar duymuş ve Allah’a isyan nevinden sorularla karşılaşmıştır. Hasan Mellah, Piyetro’ya ne kadar öğütler verip ıslah etmeye çalışırsa da inancı zayıf olan haydut, bu konuştuğu lâfları daha önce papazlardan da

duyduğunu söyleyerek yazarın tabiriyle “mel’unluğuna” devam etmiştir (289-290). Piyetro,

çok acımasız bir insandır. Daha önce birçok korsan gemisini batırdığı gibi bir kısmını da mürettabatıyla beraber yakmıştır. Acımasız olan Piyetro, daha önce Hasan Mellah’ı yakaladıklarında onun çizmeleri çıkmayınca bacaklarıyla beraber kesilmesini teklif etmiştir. Bütün bunlara rağmen, Hasan Mellah’ın eline düşen Piyetro’ya, Hasan Mellah, bir kötülük yapmadığı gibi dinî ve ahlâkî öğütler vermiştir. Bunlara rağmen fikrinde pişmanlık duymayan Piyetro’ya Hasan, bir şey yapmayarak onun cezasını Allah’a havale eder. Daha sonra arkadaşı olan İlya tarafından hakkında idam kararı verilen Piyetro, boynunda bir gülle bağlanmış olduğu hâlde denize atlayarak ölümüne sebep olmuştur. Böylece Allah’ın adaleti bu dünyada bile gerçekleşmiştir. Yolculuk esnasında espirileriyle dikkatleri üzerine çeken Alonzo, arasıra

Hasan Mellah’a takılır ve onu güldürür. Hasan Mellah, karşılaştığı herkesin maddî manevî

derdine çare bulmaya çalıştığından Hristiyan olan Alonzo tarafından Hz. İsa (323) ya

benzetilir.

Yoluna devam eden Hasan Mellah, Mısır’a uğrar. Bu vesile ile romanın seyri biraz değişir. Yazar, Mısır'daki Kölemen Devleti beylerinden olan Murat Bey’den ve onun cariyesi ile bozuşma hâdisesinden söz eder. Murat Bey'in Rifaî şeyhinden ve gördüğü yardımlardan

bahseden yazar: “Nihayet hidayet-i Rabbanîye yetişip İskenderiye’de kâin Rifaî dergâhına dehalet eyledi ve tarikinde ilerleye ilerleye evvelâ şeyhin halifesi sonra kaim-i makamı oldu”

(257)diyerek hem Murat Bey’in ona gidip teselli bulduğunu söyler hem de Şeyh Zekâeddin

hakkında uzunca bilgiler verir. O dönemde yazılan birçok romanda cariye ve kölelerden söz edilir. Hasan Mellah, Mısır’da iken bu konularla karşılaşır. Köle alıp satanlar, aldıkları kölelere bazen iyi bazen kötü davranırlar. Köle satın alınırken bazen hayvan gibi dişlerine bile bakılır. Bu durum yazar tarafından eleştirilir. Allah’ın bütün insanları şahsî olarak hür

yarattığını vurgular (367). Hasan Mellah, yaptırdığı Meleketü’l-bahr gemisine Mısır’daki

Kölemen devleti beylerinden Murat Bey’e esir olarak satılan dirayetli, namusuna ve inançlarına bağlı olan Esma’yı da alır. Esma çok güzel bir kızdır. Hasan Mellah, onu çok sever ve evlenme teklifinde bile bulunur. Ancak Esma, başından geçen uzun maceraları anlatır ve bir Kafkas beyzâdesi olan Timur ismindeki genci sevdiğini: “Dünyada

buluşmayacak olur isek âhirette mutlaka buluşacağız!” (345)dediği sevgilisine söz verdiğini

hatırlatır. Ayrıca verdiği sözü ömrünün sonuna kadar tutacağını Hasan’a anlatınca Hasan yanlış düşüncesinden vazgeçer ve onu sevdiğine kavuşturmak için gemisine alarak yoluna devam eder.

Kuzella’yı kaçıran Pavlos, onu Paris’e oradan İstanbul’a ve daha sonra Beyrut ve Şam’a götürür. Hasan ise, olayı duyduktan sonra kızı bulmak için Pavlos’u takip eder. Paris’e, oradan Mısır’a ve İstanbul’a geçer. Mısır’da Esma’yı alır ve onun peşine düşen sevgilisi Timur ile İstanbul’da buluşmasına vesile olur. Kafkas beyzâdelerinden olan Timur Bey ve sevgilisi Esma, birçok zorluk ve sıkıntıdan sonra Hasan Mellah vasıtasıyla İstanbul’da buluşurlar ve evlenirler. Timur geçimini hattatlıkla sağlar. Sıkıntıdan sonra rahatlığa kavuşan bu iki sevgili, rızıklarını temin eden: “Cenab-ı rezzâk-ı âlemin bu kadar lütfuna nasıl teşekkür

edeceğini bilmeyerek” (429)ona daima dua edip şükrederler. Esma’nın sevgilisi Timur Bey,

Hasan Mellah’ın başından geçenleri dinleyince şöyle bir olayı anlatır. Seydi Ali ismindeki

birisinin Abbasî sülâlesine mensup olduğunu söyleyerek İstanbul’da girmediği kapı olmadığını ve bu Seydi Ali’nin bir hastalık neticesinde sünnet olmadığı anlaşılıp Hristiyan olduğunun anlaşılmasından sonra İstanbul’dan uzaklaştığını söyler. Hatta hastalığı sırasında Hristiyan olduğu anlaşılmasın diye kendi kendisini bir zilletle sünnet etmeye çalıştığı ve bunu da beceremediği, yeniçerilerin kendisinden şüphelenip sünnet olup olmadığını araştırdığını anlatılır. Hasan Mellah, bu hikâyeyi dinledikten sonra bahsedilen kişinin sahtekâr Pavlos olduğunu anlar ve onu yakalayıp Kuzella’yı kurtarmak için Beyrut’a doğru yoluna devam

eder.Hasan Mellah, Şam’da ilk olarak oranın tarihî camisi olan Emevî Camiî’ni ziyaret eder.

Orada ikindi namazını kılar. Namazdan sonra bir adamın vaaz verdiğini görür. Vaazı dinler.

Bir bakar ki bu vaaz veren adam sahtekâr Pavlos’tur (399-400). Hasan Mellah, vaaz veren

adamın Pavlos olduğunu hayretle görür. Bunun üzerine yazar, vaazdan, vaazın tesirinden ve

Hasan Mellah’ın vaazı dinlerken girdiği tavırlardan uzunca bahseder. Ayrıca, cemaatın bu

sahtekâr adamı heyecanla dinlediklerine, cüş-ı huruşa geldiklerine kendisi de hayret eder.

Pavlos’un durumu ile cemaatın durumunu uzunca tasvir eder (400-401). Pavlos, Şam’a

gittikten sonra kendisini büyük bir âlim olarak tanıtmıştır. Sahtekâr Pavlos; Şam’da, Seyyid Ali ismiyle ve büyük bir âlim olarak tanınır. Şam’daki Emevî Camiî’nde vaazlar verir ve kendisinden bir kısım talebeler ders alır. Anlattığı her şeyi de fennî konular ile mukayesesini yapar: “İkindi namazından sonra vaaza çıkıp bir saat kadar vaaz ve nasihat eder idi ki dermeyan eylediği ayet-i kerimeyi on iki fenne değil fünûn-ı mevcudenin kâffesine tatbik ederek kütüb-i siyer ve tefâsir ve ehâdiste olmayan mebahisi bile!” onlarla kıyaslar. Çevredeki âlimler, şeyhler gelir, Seyyit Ali ile görüşüp fikir alış verişinde bulunurlar. Nereli olduğu sorulduğunda; şu fanî dünyada memleketin önemli olmadığını söyler. Bu da çeşitli yorumlara sebep olur. Onun hakkında kimi Faslı, kimi İstanbullu olduğunu söylerken; kimisi

de İranlı, Buharalı olabileceği yorumunda bulunur (394-396, 398). Bundan sonra bir âlim

kıyafeti giyerek Emevî Camiî’nde vaazlar verir. Caminin yakınında bir konağa yerleşir. Hergün ikindiden sonra camiye gidip vaazlar verir. Pavlos’u takib eden Hasan Mellah ve arkadaşları, Pavlos’un oturduğu evi tespit ederler. Pencereden Kuzella ile görüşürler. Kuzella’ya kendisini kurtarmaya geldiklerini bir mektup ile iletirler. Kuzella bir mektub yazarak cevap verir. Mektubunda Pavlos’un durumunun hükûmete bildirilmesi, Pavlos’un

aslında Hristiyan; ancak “Müslümanlar içinde bir münafık” (418-419) olduğunu söyler. Bu

adamın kendisini nasıl kaçırdığını da kısaca anlatır. Kuzella, yazdığı mektubu bir desti içine koyup atmıştır. O desti ise, Hasan Mellah’ın göğsüne isabet ederek Hasan, öldü sanılmıştır. Bunun üzerine iş adliyeye intikal edince bu mektup orada okunur. Adliyede mektup okunduktan sonra Alonzo da Pavlos için; Seyid Ali namıyla Emevîye Camiî’nde vaaz eden

herif Dominiko Padya isminde bir Hristiyandır (419)der.

Hasan Mellah’ın arkadaşları, Kuzella’yı kurtarırlar. Ancak Pavlos, yine kaçmayı başarır.

Daha önce değindiğimiz gibi Kuzella’nın attığı desti Hasan’nın başına isabet etmiştir. Hasan, öldü zannedilerek gasılhaneye götürülür. Gassal, onu yıkarken Hasan Mellah’ta bir hareket olur ve ölmediği anlaşılır. Kuzella ise, onun öldüğüne inanarak çıldırırcasına bağırır çağırır ve

en son yıkanan odaya gelince Hasan’ı canlı görür. İnanamaz. Rüya gördüğünü zanneder ve elindeki bıçağı çekerek Hasan Mellah’a: “Sana geldim âhirete beraber gidelim! Bu dünyada

bize yer vermediler bari geniş âhirette kendimize yer bulalım” (424) der. Bu sözlerle

Kuzella’nın Hasan’a olan bağlılığını öğrendiğimiz gibi âhirete olan samimî inancını da anlamış oluruz.

Ahmet Midhat, diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da kim haksız yere birisini öldürmüş ve öldürmesine sebep olmuşsa, yine aynı cezaya yakın bir ceza ile cezalandırmıştır.

Hasan Mellah, sevgilisi Kuzella’yı kurtardıktan sonra gemisiyle İspanya’ya doğru hareket

eder. Yoldaki adaları gezer. Bir hapishaneyi ziyaret ettiğinde orada Madam İlya’nın intiharına sebep olan Trillo’ya rastlar. Trillo hiçbir suçu olmadığı hâlde bir adam öldürdü diye hapse