• Sonuç bulunamadı

1.1. DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

1.1.21. Ahmet Midhat, Esrar-ı Cinâyât

Kahramanların din duygularının pek işlenmediği romanda, bazı dinî unsurlara değinilmiştir. Konusu, isminden de anlaşılacağı gibi bir cinayetin esrarı oluşturmaktadır. Bu yönüyle bir zabıta romanıdır. Roman, önce İstanbul Boğazı’nın Karadeniz tarafındaki Öreke Taşı denilen yerde üç kişinin ölümünden bahsederek başlar. Bundan sonra olaylar geriye dönük olarak Osman Sabri adındaki mustantık (sorgu hâkimi)’ın akıllı ve ilmî araştırmasıyla katiller ortaya çıkarılır. Öreke Taşı’nda; Elenoz, Maltız ve Peri ismindeki şahısların cenazelerine rastlanır. Olay bir gazetenin haberiyle duyurulur. İnceleme sonucunda olay adliyeye intikal eder. Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdüddin Paşa ve Beyoğlu Sorgu Hâkimi Osman Sabri, olaya el atarlar. Ancak bu cinayette ve kirli işlerde Mecdüddin Paşa’nın da parmağı bulunmaktadır. Hediye Hanım ve Suriyeli bir Arap olan Halil Suri, para kazanmak için her şeyi mübah görürler. Hatta sahte para bastırmayı bile başarırlar. Yaptıkları yolsuzlukların açığa çıkmaması için devletin başında bulunan bazı yöneticilere de para yedirirler. Para ve kadın ile kandırdıklarından birisi de Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdüddin Paşa’dır. Paşa, Hediye Hanım’ın

her dediğini yapan birisidir. Hediye Hanım güzelliği ve cilveleriyle erkekleri kendine çekmeyi ve emrine almayı başaran bir yapıya sahiptir. Beyoğlu’ndaki konağında hayatını sürdürür. Peri isminde bir kızı, küçükken evine alır. Daha sonra resim yapmasıyla meşhur olan Mustafa ismindeki şahsa teslim eder. Peri, büyüyünce melek gibi güzel bir kız olur. Mustafa, kız ile evlenmeye karar verir. Fakat Hediye’nin evine gelip giden Halil Suri de evli olduğu hâlde Peri’ye göz koyar. Hediye ile Halil Suri; Mustafa’ya, Peri’yi vereceklerini vadederek ona sahte para bastırırlar. Böylece Mustafa kalpazanlığıyla tanınır. Mustafa, kalpazanlık yaptığı hâlde iffet ve namus konusunda hassastır. Peri ile Halil Suri arasındaki alâkayı görünce ve bunun Hediye vasıtasıyla yapıldığını öğrenince konağı terk eder ve onlara düşman olur. Halil Suri, bir gün Peri ve birkaç yabancı erkekle, Öreke Taşı denen yere eğlenmek için gider. Bunu öğrenen Mustafa, oraya gidip onları silâhla öldürmeye kalkışır. Halil Suri’yi yaralar ve sofrada bulunan iki yabancıyı öldürür. Yaralanan Halil Suri ise, elindeki bıçakla ben öldükten sonra seni Kalpazan Mustafa’ya bırakmam diyerek Peri’yi öldürür. Olaydan Halil Suri yaralı kurtulur. Asıl amacı Halil Suri’yi öldürmek olan Mustafa, onun peşini bırakmaz. Bir gece Halil’in odasına girerek onu boğar ve odasına asar. Halil Suri, Beyoğlu’ndaki evinde, odasında asılı bir şekilde bulununca Mustantık Osman Sabri Efendi, olayı incelemeye alır ve bu cinayetin intihar olmadığını söyler. Onun bir başkası tarafından öldürülüp asıldığını iddia eder. Olayları anlatan yazar, Halil Suri’nin daha önceleri birçok yolsuzluk yaptığını hatırlatarak bu olayın hikmetinden bahseder ve hikmet-i İlâhîyeden sual sorulamayacağını vurgular (31). Kalpazan Mustafa, bundan sonra Avusturya’ya kaçar. Olayları araştıran Beyoğlu Sorgu Hâkimi Osman Sabri, cinayeti açığa çıkarmak üzereyken Beyoğlu Mutasarrıfı Mecdüddin Paşa tarafından görevden attırılıp hapse konur. Çünkü olayın bir ucu da Mecdüddin Paşa’ya dayanmaktadır.

Olaylar devam ederken Kalpazan Mustafa; Bükreş ve Viyana’da yazdığı mektupların bir gazetede yayınlanmasıyla, bütün olaylar ortaya çıkar. Öreke Taşı cinayetinde parmağı olan ve aynı zamanda Beyoğlu Mutasarrıfı olan Mecdüddin Paşa, Kalpazan Mustafa’nın Viyana’dan yazdığı cinayetle ilgili mektupları gazeteden okuduğu zaman çok üzülür. Yanında bulunan bir tanıdığına, olayın açığa çıkarılmasını sağlayan Mustantık Osman Sabri Bey ile Necmi Bey’i darılttığı için üzüntüsünü belirtir. Yanındaki yakını ise, Mecdüddin Paşa’nın haklı olduğunu zannederek Allah’ın doğruların yanında olduğunu söyleyince bunu yorumlayan yazar: “Allah doğruların yardımcısıysa eğrilerin dahi en büyük müntakimîdir” (133) diyerek Mecdüddin Paşa’nın haksız olduğunu vurgular. Daha önce de bahsettiğimiz gibi melek gibi güzel olan

Peri’yi, hem Mustafa hem de Halil Suri sevmektedir. Bu olayların anlatıldığı bir mektupta Kalpazan Mustafa; Halil Suri’nin Peri’yle evlenmek için din ve mezhep (153) bile değiştirebileceğinden bahsederek hakkında ağır hakaretlerde bulunur.

Ahmed Midhat’ın diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da olayların sonunda haklı ve haksız olan ortaya çıkarılır ve haksız olanlar aynı ceza ya da ona yakın bir ceza ile cezalandırılırlar. Böylece adalet-i İlâhîye bu dünyada da tecellî etmiş olur. Burada “El-cezâ ü min-cinsi’l-amel” kuralı gereği, bütün iyilik ve kötülük yapanlar aynı ceza ile cezalandırılır veya mükâfatlandırılırlar. Romanın sonunda, üç kişinin ölümüne sebep olan Mustafa, iki kişiyi kurşunla, Halil Suri’yi ise, boğup tavana asarak öldürür. Yazarın anlayışı gereği bunun cezası ölüm ya da idamdır. Fakat olayların akışından anlaşılıyor ki, her ne kadar Mustafa bunları haklı olarak öldürmüş olsa da adalet önünde cezasını çekmesi gerekiyor. İşte Mustafa, Viyana’dan İstanbul’a dönerken bir köyde cevizleri silkmek için ceviz ağacına çıkar ve oradan düşer. Halil Suri’yi astırdığı için boğazı bir çatal çubuğa geçer ve ip boğazına geçirilmiş şekilde ölür. Halil Suri ise, birçok kişinin ölümüne sebep olduğu için Mustafa tarafından odasında öldürülüp tavana asılır. Sahtekârlıklarda parmağı olan Hediye Hanım bütün paralarını haram ve meşru olmayan yollardan temin etmiştir. O da beş parasız kalıp yüzündeki güzellik gider, parasız kalarak dilencilik yapar. Olaylarda parmağı olan Mecdüddin Paşa görevinden olur ve soluğu başka bir ülkede alır. Olayları güzel bir şekilde inceleyip ortaya çıkaran Osman Sabri ve polis hafiyeliği yapan Köse, diğer lakabıyla Hafiye Necmi zenginleşerek güzel bir hayat sürmeye başlarlar. İşte bütün bunları anlatan yazar, özellikle Halil Suri’nin asılarak öldürülme hâdisesini anlatırken “el-cezâ ü min-cinsi’l-amel” başlığı altında bu konulara değinir. İslâmiyetin ve diğer bütün din ve peygamberlerin bu konularda

aynı şeyi söylediklerini uzun uzun anlatır (178-179). Kalpazan Mustafa olayı için de“İnsan

bu yoldaki cinayetlerin ceza-yı kanuniyesinden kendisini kurtarabilse dahi Cenab-ı Adil-i Mutlak hazretlerinin adalet-i ezeliye ve ebedîyesi de caninin yakasını bırakmayarak icrâ-yı kısas için azîm ceviz ağacı üzerinde dahi bir darağacı bulmaktan aciz kalmaz” (223) der ve insanların nefislerine uymaktan kaçınmaları için: “İmdi kemâl-i teslimiyet ve itikad-ı kâmil ile dua edelim ki Cenab-ı Hakk cümlemizi “emrâz-ı nefsaniyemize mağlûbiyetten muhafaza buyursun. Amîn!” (224) diyerek romanı bitirir.

Romanda yer alan yirmi dört kahramandan on üçü Müslüman on biri Hristiyandır. Müslüman

Çavuş, Hacı Sadullah Efendi, komisyon reisi, Hediye Hanım, Kalpazan Mustafa, Hezarfen Muhammed Çelebi ve Nazik. Hristiyan olanlar: Madam Lahi, Halil Suri, Rum kızı, Ermeni karısı, Aşçı Kaspar, Uşak Artin, İbrahim Şusen, Doktor Aksindeki, İtalyan Doktor, kiralık katil ve Ermeni Avukat. Olayların gelişimi içinde bir kısım kahramanın din duygusu ve inancından bahsedilmiştir. İsim ve mensup oldukları dinleri belirttiğimiz diğer kahramanların din duyguları ve inançlarına pek değinilmemiştir.