• Sonuç bulunamadı

1.1. DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

1.1.9. Ahmet Midhat, Felâtun Bey İle Rakım Efendi

Kendine ve topluma yararlı Rakım Efendi ile alafranga ve züppe Felâtun Bey’in hayatlarının karşılaştırmasını anlatan Felâtun Bey İle Rakım Efendi romanında, az da olsa kahramanların din duyguları belirtilmiş ve bazı dinî motifler işlenmiştir. Mustafa Meraki Efendi alafrangalık meraklısıdır. Biri kız, diğeri erkek iki çocuğu vardır. Kızı Mihriban’ı doğuran karısı doğum esnasında vefat eder. Yazar onun bu durumda iken vefatından dolayı şehit (3) olduğunu söyler. Baba, bu iki çocuğu çok şık giydirir; fakat öğrenimlerine o kadar önem vermez. Oğlu Felâtun Bey büyüyünce kalemlerden birine memur olur; fakat işe gidecek yerde vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde ahbabları ziyaretle geçirir. Babası vefat edince payına on altı bin liralık bir miras düşer. Felâtun Bey alafrangalığa o kadar özenir ki, babasının vefatında bile siyah elbiseler giyerek onları taklit eder. Ancak arkadaşı Rakım

Efendi: “Evet alafrangada vardır, ama biz yani Türkler bu kaideye riayete mecbur değiliz.

Cuma geceleri bir Yasin-i şerif ile mevtalarımızı anmak...” (21) sözleriyle onu uyarır ve inançlarında böyle bir durumun olmadığını söyler. Felâtun Bey, Polini adlı bir aktrise âşık olur. Sonunda âşık olduğu aktris uğrunda bütün servetini tükettiği gibi bin beşyüz lira da borca girer. Tanıdıklarından birinin yardımıyla Akdeniz adalarından birinde bir mutasarrıflık elde ederek İstanbul’dan uzaklaşır.

Rakım Efendi, eski tophane kavaslarından birinin oğludur. Daha bir yaşında iken babası

ölmüştür. Annesi ve Arap dadısı Fedayi’nin çalışmaları sayesinde öğrenimini tamamlar. Annesi vefat edince Fedayi ona bir anne şefkatiyle bakar ve onu sever. Bundan dolayı bir konuşma esnasında Dadı Fedayi, kendisinin siyah ve sevimsiz olduğunu söyleyince Rakım: “Cennetten huri çıksa da gelse bana senden güzel olamaz” (22) diyerek onu sevdiğini belirtir. Rakım, daha sonra hariciye kalemlerinden birine memur olur, buraya önce parasız, sonra da ufak bir aylıkla gidip gelir. Yazar onun: “Cenab-ı Hakk’ın takdir ettiği kadar kazancını” (52) temin ettiğini belirtir. Fransızca öğrenir, bir matbaacıya kitap çevirir, yabancılara Türkçe dersi verir, böylece epey para kazanır ve Canan adlı küçük bir cariyeyi satın alarak onu okutup yazdırır, piyano dersi aldırır. Sonunda iyice yetişmiş bulunan Canan ile evlenir. Diğer birçok romanında olduğu gibi Rakım Efendi, doğu ve batı değerlerini şahsında birleştiren bir

şahıstır. Bununla birlikte inançlarına bağlı birisi olmasına rağmen kusursuz birisi de değildir. Çok defa idealize bir tavır sergilese de bazen şahsî hislerine yenik düşer. Arasıra içki içer, cariyesinin muallimesi Madam Jozefino ile sevişir.

Rakım Efendi, bir gün ailece gezmeye gitmek ister. Canan’ın hocası Jozefino’yu da

beraberlerinde götürürler. Buna çok sevinen Jozefino, Rakım’ı övünce tevazukâr ve inançlarına bağlı olan Rakım Efendi: “...Lâkin bunda bizi bu kadar methe bir değer göremiyorum. Sabahı Allah teşkil ediyor, bu denizi, bu mevkii de o yaratmış” (93) sözleriyle Allah’ın kendilerine sunduğu nimetlere şükreder. Mesire yerlerinde güzel vakit geçiren aile, akşam ezanına (97) kadar orada kalırlar. Rakım Efendi, Ziklas ailesinin iki kız çocuğuna ders verir. Onlara Türkçe öğretmek yanında diğer bazı Şark ilimleri konusunda da eğitir. Aile ve kızlar hem onun ilmine hem de dürüstlüğüne hayran olurlar. Kızlar ahlâk ve terbiyeleri bakımından Müslüman kızları gibi hasletler kazanırlar. Bunları gören bir İngiliz, kızların babasına, canım şu kızları Müslüman mı edeceksiniz? diye sorduğunda Ziklas: “Vallah ben size bir şey söyliyeyim mi? Korkuyorum ki, bizim kızlar Katolik rahibeleri gibi kocasız kalmasınlar” (105) şeklinde cevap vererek kızlarının terbiyesine değinir. Rakım’ı her konuda takdir eden İngiliz aile, onun evini merak ederler. Bunun üzerine Rakım; onlara alaturka tarzda bir ziyafet vereceğini söyleyerek onları evine davet eder. Ancak bu davette bir müşkilatın yaşanacağını Ziklas ailesine söyler: “Ziklas -Nedir o müşkilat?" deyince Rakım "Biz Müslüman olduğumuzdan, bizim karılar erkeklerden kaçar” (108) şeklinde cevap verir.

Rakım Efendi’nin evinde güzel Canan’ı gören İngiliz kızları, onu kıskanırlar. Can, belli

etmeden hocası olan Rakım’ı sevmektedir. Ancak bundan ne ailenin ne de Rakım’ın haberi vardır. Günden güne aşkı artan Can, verem olur, günlerce yatakta yatar. Onu kontrol eden tabip Can’ın Rakım’ı sevdiğini yaptığı bir deney sonucu öğrenir. Rakım eve davet edilir ve ona bu aşk durumu anlatıldığında hem şaşırır hem de böyle bir durumdan haberinin olmadığını dinî ve namusu üzerine yemin (125) ederek onlara bildirir. Kızın kurtuluşu için Rakım’ın Can ile evlenmesi gerektiğini tabip söyler. Ancak Rakım, hem Canan’ı sevmekte hem de Can’la dinleri farklıdır: “Tabip -İşte böyle olacak. Sizin dininizin müsaadesi de vardır zannederim. Mister Ziklas ise, serbest bir adamdır. Ziklas -Ne diyorsunuz Allah’ı severseniz? Ben kızımın Müslüman olmasına da razı olurum. İslâmiyet fena mıdır? Hep bir Allah’a tapmıyor muyuz? Akayidimiz arasında ne kadar fark var ki! İsa ve Meryem dahi bir kızı helâktan kurtarmak için İslâm olmak suretinde tebdil-i mezheb etmesine cevaz gösterir”

(126). Tabip, kızı kurtarmak için yanına gider ve Rakım’la ilgili sorular sorar. Doğruyu söylemese bile kendisinin papazlar gibi (129) bütün bilinmiyen sırları bildiğini Can’a söyler. Kızın utandığını gören tabip, ona umut vermek, hastalıktan kurtarmak için Rakım’la evlenebileceğini ve iki dinin de (130) buna cevaz verdiğini anımsatır. Ancak Can, bütün bu anlatılanların onu kurtarmak için olduğunu anlar ve Rakım’ın Canan ile evleneceğini söyler. Ayrıca; babası, tabip ve Rakım’ın bu fedakârlığa katlandıkları için üçüne teşekkür eder. Bu olaylar sonunda Can, Rakım’a dönerek onu çok sevdiğini; ancak bunun artık âhirette gerçekleşebileceğini söyler: “Lâkin kararım âhirete kadar senin bir busene dahi müştak ve hasret olarak gitmektir. Allah’ın merhametini bu suretle kazanabileceğim ümidindeyim” (132) der.

Rakım, sonunda maddî olarak belli bir refaha ulaşır. Canan ile evlendiğinden mesut bir hayat sürer. Bu duruma özenen Jozefino, mesutsun Rakım, vallah mesutsun. Yüzünü yerlere sürerek Cenab-ı Hakk’a dua ve teşekkür et der. Rakım ise, evet Cenab-ı Hakk’ın, hakkımda olan bunca lütf-ı ihsanını takdir etmiyecek kadar değilim Madam der. Benim gibi öksüz çocuğu bu kadar nimete gark etmek, bana senin gibi dostlar vermek Allah’ın lütuf ve ihsanından başka bir şey değildir, diyerek hâline şükreder ve Allah’a karşı olan memnuniyetini gösterir (141).

Canan ile Rakım evlenmişlerdir. Ancak evin vefakar dadısı Fedayi’nin, bundan haberi yoktur. Bir gün Jozefino bunların evinde yatar. Rakım, Jozefino’yu kendi odasında yatırır ve kendisi de dadının odasında yatacaktır. Daha sonra gece kalkıp Canan’ın odasına gider. Onu yatağında bulamayan Dadı, Rakım’ın Jozefino’nun yanına gittiğini sanarak sabah olayı Canan’a anlatır. Canan ise, Rakım’ın kendisini nikâhına aldığını söyleyince Dadı: “Beyhude günahınıza girdim. Elbette helallik dilerim ya!” (148). Bir gün sonra evlerine gelen Jozefino’dan da Canan’ın tercümanlığı vasıtasıyla: “Karının murdar günahı üzerimde kalmasın” (148) diyerek ondan helallik diler.

Romanda yer alan yirmi iki kahramanın sekizi Müslüman on dördü Hristiyandır. Müslüman

olanlar: Rakım Efendi, Felâtun Bey, Mustafa Meraki Efendi, Mehmetçik, Mihriban Hanım,

Canan, Kayıkçı Osman ve Arap dadı Fedayi, Hristiyan olanlar: Polini, Mr.Ziklas, Mrs.Ziklas, Can, Margirit, G.Bey, Mateö Ancil, Mr.Ziklas’ın uşağı ve aşçı yamağı, Baron T., Tabib Z., Çirano, bir Rum ve Fransız arabacı.