• Sonuç bulunamadı

Agon Kavramı ve Mücadele Oyunları

1. SANAYİ TOPLUMU ÖNCESİNDE OYUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ

1.5. Oyun Türlerinin Ciddiyet Bağlamındaki Yeri

1.5.1. Agon Kavramı ve Mücadele Oyunları

Agon kavramı; kısaca sert rekabet ortamı içinde geçen, gerilim hat safhaya ulaştığı, kimi zaman kanlı biten ciddi oyunlara verilen addır. Agon, oyun sınıflamaları içerisinde de kuramcıların önem verdiği bir yere sahiptir. Bir oyunun ne kadar ciddiye alınabileceğinin göstergesidir.

Potlach kavramında olduğu gibi başka türlü tarihsel oyunlarda da agonu görmek mümkündür. Caillois’in sınıflandırmasında ilk sınıf olan ‘agon’, oyuncular için eşit koşulların yaratıldığı ortamlarda yapılan yarış ve rekabet oyunlarını içermekte, tanımlanmış sınırlar içinde dış güçlerden etkilenmeden hız, dayanıklılık, güç, hafıza, beceri, deha gibi bir niteliğin üstünlük yarısının yapıldığı çekişmeleri kapsamaktadır. ‘Agon’ spor karşılaşmalarını -polo, tenis, futbol, boks, eskrim gibi iki kişinin ya da iki takımın rekabeti biçimindeki karşılaşmaları- ve yarış, atış oyunları, golf, koşu gibi birçok katılımcının olduğu sporları içermektedir.

Tindall’ye göre oyuna başlarken oyun araçlarının ikiye paylaşıldığı dama, satranç, bilardo gibi oyunlar da bu grubun kapsamındadır. Caillois oyunun temel sınıflarından ikincisini ‘alea’ olarak adlandırmıştır. Zar oyununun latince adı olan ‘alea’da oyun, oyuncudan bağımsız biçimde bir karar üzerine gerçekleşmekte, oyuncunun kontrolünün dışında bir sonuca gitmekte ve zafer, bir rakiple mücadele sonucu değil, tamamen kaderin gülmesiyle kazanılmaktadır. Caillois bu kategoriyi ‘agon’un tam zıddı olarak tanımlamıştır. ‘Alea’da zaferin tek mimarı talih olup birden fazla oyuncunun olduğu oyunlarda kazanan kaybedene göre ‘şanslı’ addedilmekte, oyuncu tamamen pasif kalıp kaynaklarını,

40

yeteneklerini, kaslarını ya da zekasını kullanma ihtiyacı hissetmeden umut ve heyecanla, aklında riske attığı hisseyle zarların düşmesini, ruletin durmasını beklemektir (Ak, 2006: 22- 23).

Gerilim kavramı bir belirsizlik ve şansa işaret eder. Gerilim sonlandırılması pahasına “başarılmak zorunda” görülen bir hedef vardır. Oyuncu bu gerilim içerisinde gücünü sınar. Fiziksel güç, dayanıklılık, maharet, cesaret, tahammül gücü ve manevi gücünü kullanarak hırsla oynadığı oyunda aynı zamanda kurallara uymak zorundadır. Gladyatörlük bu kavramları içeren en güzel agonal oyunlardan birisi sayılabilir. Oyun sonucunda bir kahramanlık atfedilme, bir tatmin, gerilimin ve hırsın sonuca ulaşması, amacın başarılması söz konusudur.

Agon kavramını daha çok Yunan kültüründe görmekteyiz. Çünkü Yunanlılar, rekabetin mümkün olduğu her alanda bir yarış başlatmaktadırlar. “Müsabaka Yunanlılarda her durum itibariyle öylesine yoğun bir kültürel işlev haline gelmiştir ki, “alışılmış” ve tamamen meşru bir şey sayılmış, dolayısıyla oyun olarak hissedilir olmaktan çıkmıştır” (Huizinga, 2010: 53). Olimpiyatlar denildiğinde de Yunan olimpiyatlarının kimi zaman ölümle sonuçlandığı bilinmektedir. Bir yemek yeme yarışmasına katılan otuz beş kişiden, beş kişi boğularak ölmüştür. Daha sonra yarışmayı kazanan ve diğerleri de ölmüştür. Rekabet aynı zamanda potlach’ı getirebilmektedir. Kazanmak, gösteri yapmak uğruna ölüme meydan okumak söz konusudur.

Yine benzer olarak kayalıklardan denize atlama, yüzme yarışında güçsüz kalıp boğulmalar görülmektedir. Her ne olursa olsun oyun, Yunanlılarda kutsal sayılabilecek bir mertebededir. Yunanlılar hukuki davaları bile bir hakem eşliğinde mücadele sayarak oyunlaştırırlar. Bu onlar için agonu teşkil eder. Burada hukukun oyunsal biçimini de görmekteyiz. Huizinga, mahkemenin gündelik hayattan ayrılıp sınırları ile bir mekanda ve zamanda geçmesini oyun ile bağdaştırır. İlkel toplumlarda da davanın bir talih oyunu, yarış ve atışma olduğunu söyler. Kimi davalarda adalet için fal açılması ve kehanetin açıklanması istenilmiştir. Bu Arap puta taparlık zamanında da vardır. Germanik halkların bazı davaları balta fırlatma ya da gözü kapatılıp bir kişi veya eşyaya dokunulması gibi oyunsal yöntemlerle davayı sonuçladığını örnekler. Huizinga araştırmasında, Grönland Eskimo’ları incelerken bir dava olduğunda bunu sözlü atışma ile çözdüklerini söyler. O gün bayram gibi tüm klan ya da kabile toplanıp en güzel elbiselerini giyer ve davacılar karşılıklı müzik eşliğinde birbirine hakaretler eder, iftiralar atarlar. Birbirlerine duygularını kusarlar. Karşı taraf tüm bunlara gülümseme ile karşılık verip sırasını beklemektedir. Sonunda en iyi şekilde bu işi kıvıran haklı sayılırdı.

41

“Oyun ve tehlike ilişkisi de Anglosakson şiirlerinde kendini çok belli eder çünkü oyun, kavga kavramıyla aynı düzeye çekilir. Samuel’in II. Kitabı, 2-14’te Abner, Joab’a şöyle demektedir: “gençler hazırlansınlar ve karşımızda oynasınlar”. İki taraftan on ikişer kişi gelir: hepsi birbirini öldürür ve öldürülen yer, kahramanlık çağrıştıran bir ad alır” (Huizinga, 2010: 64). Dil ve edebiyatta sadece Yunan değil başka toplumlarda da çarpışma oyun olarak yer almıştır.

Günümüzde agonal unsuru olimpiyatlardan ziyade, sokaklarda hala görmekteyiz. Mahallelerde rastladığımız “dayılık taslamalar”, bir mücadeleye, bir oyuna işarettir. Burada kendi evrenini yaratma ve sınırlarını çizme söz konusudur. Mahalle onun evrenidir ve kendisi mahalleyi korumak, onun üzerinde bir söz sahibi olmak veya oranın lideri olmak için agonal biçimde yarışmaya girer. “Dayı olmanın” belli kuralları vardır ve ona yakışır şekilde onur vaad eder. Bu kurallar kavgayı belirleyen “erkekliğin, mertliğin” kurallarıdır. Kazanana saygı gösterilir fakat bu mahalle halkı için değil yarışmacılar arasındaki dünyada şekillenen bir eylemdir. Potlach kavramıyla bağlantılı olarak, araçların trafik ışıklarında hızlı kalkış yarışmaları da buna bir örnek teşkil eder.