• Sonuç bulunamadı

DİLBİLGİSEL EĞRETİLEME VE ÖRTÜKLEŞTİRME YAPILAR

3.4. ADLAŞTIRMA

3.4.1. Adlaştırmanın İşlevler

Dilbilgisel eğretileme olarak adlaştırma yapılarının birçok işlevi bulunmaktadır. Bu bölümde adlaştırma yapılarının dil dizgesindeki üstişlevler bağlamında açıklık getirilecektir.

Metinsel İşlev: Metinde metinsel işlevi tema yapısı ve bilgi yapısı oluşturmaktadır. Tema dizgesi, tümcedeki öğeleri çıkış noktası olan temadan mesajı oluşturan Remaya doğru hareket eden bir örüntü meydana getirmektedir. Bilgi yapısı ise bilinen, yani verilmiş bilgi ile yeni bilgiyi düzenleyen örüntüyü temsil etmektedir (Halliday, 1994). Adlaştırma yapıları, katılımcı olarak tümcede tema konumunda yer alabilmektedir. Buna göre, adlaştırma kullanımı yazara tema konumuna getirebilecek öğeler konusunda çok sayıda seçenek sağlamaktadır.

81 Bilimsel metinde sıkça rastlanılan bir örüntü, anlamın ilk önce tam bir tümceyle ifade edilmesi ve bir sonraki tümcede bir adlaştırma yapısıyla tümcebaşı konumda yer almasıdır (Thompson, 2004: 229):

(26)

If electrons weren’t absolutely indistinguishable, two hydrogen atoms would form a much more weakly bound molecule than they actually do. The absolute

indistinguishability of the electrons in the two atoms gives rise to an “extra”

attractive force between them.

Elektronlar tamamen ayırt edilemez olmasaydı, iki hidrojen atomu normal koşullarda olduğundan çok daha zayıf bir bağ molekülü oluştururdu. Elektronların iki atomdaki mutlak ayırt edilemezliği, aralarında “ekstra” bir çekim gücü oluşmasına neden olmaktadır.

Örnek 26’da görüldüğü gibi, daha önce tümce biçiminde ileri sürülen sav (argument) daha sonra adlaştırılarak yinelenmektedir. Bu durumda, daha önce Rema bölümünde kodlanan bilgi bir sonraki tümcede tümce başı konumuma getirilmiş ve Tema olarak kodlanmıştır. Dolayısıyla, daha önce yeni bilgi (new information) olarak kodlanan bilgi bir sonraki tümcede verilmiş bilgi (given information) olarak kodlanmıştır. Metinde bir tümceyle ifade edilen savın bir sonraki tümcede adlaştırılarak yinelenmesi, metindeki savın ileriye taşınmasını sağlanmaktadır.

Adlaştırmayı tümce başı konumda kullanabileceğimiz gibi tümce sonu konumda da kullanabiliriz. Tümce sonu kullanımıyla adlaştırma, tümcede en çok bilgi taşıyıcı birim olarak konumlanmaktadır. Bu şekilde, bilginin tema ya da rema konumunda yapılandırılmasıyla söylem için gerekli bir düzenleme oluşturulmaktadır (Halliday, 1998). Sonuç olarak, adlaştırma yapılarıyla bilginin tümcedeki yapılandırılışı, konu sürekliliğini oluşturmakta ve metindeki savın bilgi akışı aracılığıyla metin örgüsü boyunca ileriye taşımaktadır.

Özetle, adlaştırmanın metnin bir önceki bölümünde tümce düzeyinde verilen bilgiyi AÖ düzeyinde tekrarlaması, metinde hem bağdaşıklığı (coherence) (Bloor ve Bloor, 2004) hem de sözlüksel bağlaşıklığı (lexical cohesion) sağlamaktadır (Guillén Gave, 1998:370). Metinde dizgisel düzlemde bu türden bir etkinin yaratılması metinsel işleve ve aynı zamanda da düşünsel işleve bağlıdır (Halliday, 1998).

82 Düşünsel işlev: Düşünsel işlev alanında, deneyimlerimiz dil dizgesinde kodlanmaktadır. Dilbilgisel eğretileme deneyimlerimizin söyleme uygun olarak tekrar kurgulanmasını sağlamaktadır. Tekrar kurgulama sürecinde, anlam karmaşık tümce yapısı, basit tümce yapısı ya da bir ad grubu ile kodlanabilmektedir. Dolayısıyla, adlaştırmanın diğer bir önemli işlevi az sözcükle çok bilgiyi içinde barındırabilmesidir (Thompson, 2004).

Eğretileme, düzlemler ve ulamlar boyunca anlambilimsel birleşimler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Düşünsel işlev çerçevesinde dilbilgisinin adlaştırılması, sınırları belirlenmiş, kalıcı ve kesin bir nesneler evreni yaratmaktadır (Halliday ve Matthiessen, 1999). Bu açıdan, dilbilgisel eğretilemenin ideolojik bir aktarımı da bulunmaktadır. Dilbilgisel eğretilemenin ideolojik boyutuna, kişilerarası işlev bağlamında açıklık getirmek daha doğru olacaktır.

Kişilerarası İşlev: Kişilerarası işlev, metinde yazarın konumunu ve okuyucu ile olan etkileşimini kodlamaktadır. Kişilerarası işlev açısından dilbilgisinin adlaştırılması, uzman söylemi olarak kendini diğer söylemlerden ayrı tutmaktadır. Bu söylem, gücün ve teknik uzmanlığa sahip yazarların dili olma yolundadır ve bilimsel bilgi ile günlük yaşantımızdaki deneyimlerimiz arasında maksimum düzeyde mesafe yaratmaktadır (Halliday, 1998).

Yazarlar adlaştırma kullanımı ile yazılarına daha nesnel bir bakış açısı kazandırabilmektedirler. Adlaştırma dünyanın doğası ile ilgili temel bilgileri, gerçekleri ifade etmeyi kolaylaştırabilmektedir. Bu bakımdan, yazarlar olayların kimler tarafından gerçekleştiğine değil, olayın kendisine odaklanmak istediklerinde dilbilgisel eğretilemeye başvurmaktadır. Bir bildirim tümcesinde süreç, bir eylem aracılığı ile gerçekleştirildiğinde tümcede eylem ile birlikte öznenin de yer alması gerekmektedir. Fakat, eylem adlaştırıldığında kılıcı (actor) tümceden çıkarılabilmekte ve adlaştırma başka bir sürecin katılımcısı olarak kullanılmaktadır (Bloor ve Bloor, 2004). Böylece adlaştırma yapılarıyla, bilimsel söylemde yazar yönelimli örtükleştirme sağlanmaktadır.

83 (27)

a Ayşe raporları yazdı. (eşleşik yapı) Kılıcı Süreç

b Raporların yazılması bitti. (eğretilemeli yapı) Katılımcı Süreç

(27a) tümcesinde yaz- eylemini gerçekleştiren kılıcı metnin yüzey yapısında kodlanmıştır. Ancak, (27b) tümcesinde süreç adlaştırıldığından dolayı (29a) tümcesinde yer alan kılıcı burada bulunmamaktadır. Dolayısıyla, süreci gerçekleştiren kılıcıyı örtükleştirme ya da verilen bilgiyi kesin bilgi olarak ifade etme amaçları doğrultusunda bilimsel söylemde dilbilgisel eğretileme kullanımı ortaya çıkmaktadır (Stalhammar, 2004, 2006). Bu özelliğiyle adlaştırma, genel olarak bilim, akademik ve resmi yazıların ideolojisine destek olmaktadır. Çünkü kılıcı rolü olmadan süreç ifade edilmekte ve bilimsel bilginin aktarımında nesnellik sağlanmaktadır (Thompson, 2004).

Nesnellik ile birlikte bilimin diğer bir amacı, zaman ya da gözlemcinin belli koşullarına bağlı kalmaksızın genel doğruları aktarmaktır. Bilim insanı, genel doğruları metin boyutuna taşırken ad biriminin özelliklerinden yararlanır. Adlar bir nesne ya da varlığa, yani var olan bir şeye gönderimde bulunmaktadır. Adlar çekimsizdir; konuşma anına bağlı olarak belirli bir zaman dilimiyle ilişkilendirilmemektedir. Adlaştırılmış süreçler de uzam ve zaman diliminden ayrılır ki bu eylemlerden oluşan süreçlerle mümkün değildir (Thompson, 2004).

Bilim sadece zamandan bağımsız doğruları oluşturmayı hedeflemekle kalmaz, aynı zamanda çürütülemez belli başlı doğruları da oluşturmak ister. Metinde üretim sürecinde anlamlar tümceler dizini şeklinde sunulmaktadır. Bu tümceler, aslında tartışmaya açık durumdadır. Yazar, savını tartışmaya kapalı duruma getirmek için süreci adlaştırarak anlamı artık var olan soyut bir nesne gibi ele alınmasını sağlamaktadır. Diğer bir deyişle, kip (mood) seçeneğinin kaldırılmasıyla adlaştırılmış süreçlerle aktarılan sav, tartışmaya kapatılmaktadır. Bilim ideolojisi, belli bir mantık çerçevesinde betimlenebilen sürekli sabit olaylar dizininden oluşan bir olgular dünyası yaratmaya çalışmaktadır. Konuşmada ise, uzamsal ve zamansal ifadelerle bu

84 eğilim yumuşatılmaktadır. Karşılıklı konuşmada yoğun bilgi, açımlanmaya ve dinleyicinin daha kolay anlaması sağlanmaya çalışılmaktadır. Yazı dilinde ise, eğretilemeli bilgi aktarımı kaçınılmaz görünmektedir (Thompson, 2004).

Özetle, bilimsel söylem doğal dilin uzmanlaşmış, kısmen tasarlanmış alt dizgesini oluşturmaktadır. Bu türden bir kuramı kurgulamak sözlükdilbilgisinde gerçekleşen bir uygulamadır. Bilim ve teknoloji maddesel ve aynı zamanda da göstergesel uygulamalardır. Bilgi, yeni tekniklerle yeni anlamların birleşimiyle gelişmektedir. Bu açıdan, “deneyimi kurgulamak” sadece yeniden sözcükleştirme (dilbilgiselleştirme) değil, aynı zamanda tekrar anlamlaştırmadır. Bu bakımdan bilim dili, aynı şeyleri farklı biçimde söylemek değildir. Tam tersinde bilim dilindeki bu tekrar kurgulama bilginin yeniden yapılanmasını sağlamaktadır. Bu yeniden yapılanma, bilimsel söylemde düşünsel, kişilerarası ve metinsel üstişlevler bağlamında sözcüksel yoğunluk, teknik terim oluşturma, konu sürekliliğini ve nesnelliği sağlama gibi bir dizi işlevi de yerine getirmektedir. Dolayısıyla, adlaştırma yapıları, bilimsel bilgiyi kurgulamanın yanı sıra metinde yazar kimliğini de kodlamaktadır.

Dizgeci İşlevsel Dilbilgisi çerçevesinde bilimsel metinlerde adlaştırma yapılarını inceleyen çalışmalar, bu yapıların tarihsel gelişimini (Banks, 2003, 2005; Jukka ve Turo, 2009) ele almıştır. Çalışmaların sonuçları, adlaştırma kullanımının gittikçe arttığını göstermektedir.

Adlaştırma yapılarının disiplinlere (Biber ve diğ., 1988; Charles, 2003), ya da metin türlerine (Biber ve diğ., 1998) göre kullanım sıklığını ve işlevlerini (Baratta, 2010; Biber ve diğ., 1999) ele alan çalışmalar, farklı disiplinlerde adlaştırma kullanım sıklığında farklılıkların olduğunu, bilimsel metinlerde adlaştırma kullanımının yüksek olduğu ve adlaştırma yapılarının yazar duruşunu kodladığını ortaya koymuştur. Örneğin, çocuk istismarını ele alan bir araştırmada ‘the atrocity of child abuse’ (çocuk istismarının kötü yönü) biçiminde kullanılan ‘the atrocity’ (kötülük, zulüm) adlaştırma yapısı, yazarın bilgiye ilişkin tutumuna açıklık getirebilmektedir (Biber ve diğ., 1999).

85 Farklı dillerde yazılmış bilimsel metinlerdeki temel farklılıkları, açıklık örtüklük gibi değişkeler aracılığıyla belirlemek mümkün olabilmektedir (Ruhi, 2002). Bu bağlamda bu çalışmada, bilimsel metinler karşılaştırmalı olarak incelendiğinden, bilimsel bilginin yeniden yapılanma sürecinde bilimsel bilgiyi kurgulamanın ve yazar kimliğini örtükleştirme işlevi gören adlaştırma yapılarını ele almanın yeterli olmayacağı, bu yapılarla birlikte yazar kimliğini kişisizleştiren dilbilgisel eğretileme yapısı, etken yapı, edilgen yapı ve kişi adılları gibi dilsel düzeneklerin de incelenmesinin daha anlamlı olacağı düşünülerek çalışmamıza dahil edilmiştir. Bir sonraki bölümde, bu dilsel düzenekler ele alınacaktır.