• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDİRMESİ

5.11. ADALET VE KALKINMA PARTİSİ

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK PARTİ), 14.08.2001 tarihinde Ankara’da kurulmuştur. 16.08.2001 tarihinde toplanan Kurucular Kurulu toplantısında Recep Tayyip Erdoğan partinin genel başkanı seçilmiştir. Siyasi eğilimi “muhafazakar demokrat”tır.145 Parti, 2002 seçimlerinde % 34.3 oy oranı ve 363 milletvekili, 2007 seçimlerinde 46.6 oy oranı ve 327 milletvekili ile TBMM’de temsil edilmiştir.146

Parti, 2002 tarihli programında kendini “binlerce yıldır aynı coğrafya üzerinde barış, dostluk ve kardeşlik içinde birlikte yaşayan, ortak bir kaderi paylaşan, sevinçleri,

143 Fazilet Partisi Kalkınma Programı, s. 3.

144 Fazilet Partisi Kalkınma Programı, s. 5.

145 Kaynar, s. 335.

146 Milletvekili Genel Seçimleri (1923-2007), s. 96-97.

136

kederleri, kıvançları ortak olan tüm halkımızın partisi” olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, tüm vatandaşları, cinsiyetleri, etnik kökenleri, inançları ve dünya görüşleri ne olursa olsun ayırım yapmaksızın kucakladığını belirtmektedir. Bu çoğulcu anlayışın temelinde, yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi ve üzerinde yaşamakta olunan vatana mensup olma gururunun bütün yurttaşlar ile paylaşılmasının, partinin temel hedeflerinden olduğu belirtilmektedir. Parti, programında kendini, “Türkiye Cumhuriyeti'nin birlik ve bütünlüğünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivilleşmenin, demokratikleşmenin, inanç özgürlüğünün ve fırsat eşitliğinin esas kabul edildiği bir zemin” şeklinde tarif etmektedir.147

Parti programında,148 laiklik ilkesine, “Temel Haklar ve Siyasi İlkeler” bölümünde ve “Temel hak ve Özgürlükler” başlığı altında yer verilmektedir. “Partimiz, dini insanlığın en önemli kurumlarından biri, laikliği ise demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür. Laikliğin, din düşmanlığı şeklinde yorumlanmasına ve örselenmesine karşıdır. Esasen laiklik, her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını ancak inançsız insanların da hayatlarını bu doğrultuda tanzim etmelerini sağlar. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. Partimiz, kutsal dini değerlerin ve etnisitenin istismar edilerek siyaset malzemesi yapılmasını reddeder. Dindar insanları rencide eden tavır ve uygulamaları ve onların, dini yaşayış ve tercihlerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulmalarını anti-demokratik, insan hak ve özgürlüklerine aykırı bulur. Öte yandan dini, siyasi, ekonomik veya başka çıkarlara alet etmek veya dini kullanarak farklı düşünen ve yaşayan insanlar üzerinde baskı kurmak da kabul edilemez.”149

Programda, dinin, insanlığın en önemli kurumlarından biri olduğu ifade edilmektedir. Laiklik ilkesi ise, demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak belirtilmektedir. Laikliğin, din düşmanlığı şeklinde

147 AK PARTİ Kalkınma ve Demokratikleşme Programı, 2002, s. 5-7.

148 Yararlanılan programlar, 2002, 2003, 2006 yıllarına aittir. Ayrıca programlar tarihsiz iki baskı şeklinde olup içerik itibariyle aynıdır

149 AK PARTİ Kalkınma ve Demokratikleşme Programı, 2002, s. 14-15.

137

yorumlanmasına karşı olunduğu belirtilen programda, bilakis laiklik, bir özgürlük ve toplumsal barış ilkesi olarak değerlendirilmektedir.

5.12. DEĞERLENDİRME

1982 Anayasası dönemi tüm parti programlarında, din-devlet ilişkilerine, din ve vicdan özgürlüğü açısından yer verildiği görülmektedir. Ayrıca programlarda, laiklik ilkesine, söz konusu hürriyetleri kısıtlayıcı bir anlam yüklenmemekte, aksine söz konusu ilke, milli birlik ve bütünlük ile din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olarak ele alınmaktadır.

ANAP, programlarında, maddi ve manevi gelişmenin birlikte sağlanması gerekliliği üzerinde durulurken, MDP, inanç ayrılıklarının milli birlik konusunda sorun oluşturmayacağı belirtmektedir. MHP programında ise, din ve vicdan özgürlüğü, herhangi bir dine inanmak veya inanmama hakkı olarak değerlendirilmektedir. HP, SHP ve DSP programlarında, laiklik ilkesi ilk dönem CHP programlarında olduğu gibi, çağdaşlaşmanın önemli bir unsuru olarak ele alınmaktadır. Ayrıca HP ve SHP, inanç ve ibadet özgürlüğünü koruma noktasında devlete pozitif sorumluluk yüklemektedirler.

Alevi-Sünni kardeşliğine değinilen DSP programında, Alevi-Bektaşi vatandaşlar, laikliğin, demokrasinin ve Atatürkçülüğün güvencesi olarak görülmektedir. CHP programlarda, laiklik ilkesi ile ilgili temel amacın, aklın özgürleştirilmesi, nihai hedefin ise, inanç dünyasının sivil topluma devredilmesi olarak belirtildiği görülmektedir.

6. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDİRMESİ

Günümüzde dinin tüm ülkelerde önemli bir yeri vardır. Din ile ilgili lehte ve aleyhte fikri, siyasal, sosyolojik, inişli-çıkışlı tepkiler söz konusudur. Dinin etrafındaki bu tartışmalar, laiklik ilkesini ve ona atfedilen değer ve uygulama metotlarının tartışılmasına yol açmaktadır. Bu durum toplumsal istek ve değerleri sistematik bir şekilde ortaya koyarak kategorize eden siyasal partileri ve onların programlarını da aynı şekilde etkilemektedir.

138

Türkiye’de siyasal parti programları incelendiğinde, çok partili döneme kadar laiklik ilkesi ile ilgili, açıkça ve doğrudan bir açıklamanın söz konusu olmadığını belirtmek gerekir. Bu dönemin programlarında yer alan ifadeler daha çok milli egemenlik, bilim, siyaset ve sosyal hayatta dinin referans alınmaması ve dini hürmetkarlığa vurgu yapılması ile ilgilidir. Ancak çok partili hayata geçişten sonra,

“Cumhuriyet kanunlarına uygun parti programları çerçevesinde Türkiye’nin dini ve sosyal yapısına uygun laiklik anlayışları tartışılmaya başlanmıştır.”150

Çok partili yaşama geçişten itibaren, parti programları incelendiğinde, laiklik ilkesi ve din-devlet ilişkileri ile ilgi görüşlerin -bir iki istisna hariç- birbirinden çok farklı olmadığı görülmektedir. Hemen tüm parti programlarında, söz konusu ilke ile ilgili görüşler, din ve vicdan hürriyeti ile birlikte ele alınmakta ve bir orta yol bulunmaya çalışılmaktadır.

Tüm siyasal parti programların ortak noktası, laikliği dinsizlik olarak algılanmadıklarını özellikle belirtmeleridir. Programlarda, devletin her türlü dini etkiden uzak tutulması, dinin baskı unsuru olmaması ve dinsel inançların baskı altına alınmaması ortak görüş olarak ortaya çıkmaktadır. Laiklik, din-devlet ayrılığı olarak tarif edildiği ve söz konusu kavram hemen tüm parti programlarında bu anlamıyla teyit edildiği halde, programlarda, devlet tarafından verilecek din hizmetleri ve din eğitimi ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili projeler parti programlarında yerlerini alırken, söz konusu kurumun varlığı ciddi bir tartışma konusu olmamaktadır. Sadece muhafazakar eğilimli olan CGP, programında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde yer almasına taraftar olduğunu vurgularken, laik bir ülkede böyle bir kurumun yerinin olmadığı görüşü ise 17.10.1966 tarihinde kurulan TBP tarafından savunulmaktadır.

Parti programlarında farklı din mensuplarına ve bu dinlere hürmeti ifade eden ilk parti “Parti itikadat-ı diniyeye hürmetkardır” maddesi ile TPCF olmuştur denilebilir.

Bu partiyi muhafazakar eğilimli olan MP ve AP ile “sol” eğilimli TİP izlemektedir.

150 Arabacı Fazlı, “AB Ülkelerinde Din-Devlet İlişkileri ve Türkiye”, Avrupa Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2003, s. 9.

139

Bektaşi kültürüne özellikle vurgu yapan ve bu kültürün, laikliğin asıl güvencesi olduğunu ifade eden tek parti ise 2003 tarihli programı ile DSP olmaktadır.

Laiklik ilkesi ve dine hürmetkarlık konusu arasında dengeli bir yol tutturmaya çalışan parti programlarında, din ve vicdan özgürlüğüne en fazla vurgu, 1967 tarihli GP programı ile 1988 tarihli MHP programında bulunmaktadır. Laiklik ilkesinin hassasiyetle en fazla vurgulandığı program ise 2003 programı ile DSP programıdır. Laiklik ilkesine aykırı eylemleri nedeniyle kapatılan RP ve FP’nin parti programları incelendiğinde laiklik ilkesi ya da din-devlet ilişkileri ile ilgili uç bir yorum içermediği görülmektedir. Hatta söz konusu partilerde din ve vicdan özgürlüğüne yapılan vurgu, “sol” bir siyaset güden parti programlarının vurguları yanında zayıf olarak değerlendirilebilir.

Din-devlet ilişkileri konusunda parti programlarının birbirinden çok farklı olmaması, öncelikli olarak Türk siyasetinin yapısına dayandırılmaktadır. Türk siyasetinin

“sınıfsal bölünmelerden çok kültürel bölünmelere” dayanması sonucu, parti sisteminde sınıf kutuplaşması zayıf kalmış ve siyasal partiler sosyal bakımdan homojen olamamışlardır.151 “Nitekim belli başlı Türk partileri, şimdiye kadar, bütün sosyal sınıflara ve gruplara hitap etmeğe çalışmışlar, hemen her sosyal tabaka içinde önemli sayıda üye ve taraftar bulmuşlardır.”152 Sınıfsal olarak kutuplaşamamış olan Türk parti sistemi ideolojik olarak ta zayıf bir kutuplaşma göstermiştir. 1946-1960 yılları arasındaki CHP ve DP gibi iki büyük partiyi ayıran doktrin farklarının önemsizliği göze çarpmaktadır. Kemalizmin temel hedefi olan modernleşme ve ana ideolojik ilkesi niteliğindeki laiklik, bazı ufak farklarla söz konusu her iki parti tarafından da paylaşılmaktadır.153

İkinci olarak, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de siyasal partiler, seçim yoluyla iktidarı ele geçirmek amacı güttüklerinden, genellikle tek bir grubun sosyal menfaatini temsil etmediklerini ve çeşitli menfaat gruplarına hitap etmeye çalıştıklarını belirtmek gerekir. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, incelemiş bulunduğumuz partilerin seçim barajını aşarak TBMM’de temsil edilme hakkı kazanmış

151 Özbudun, Batı Demokrasilerinde ve Türkiye’de Parti Disiplini, s. 241.

152 Özbudun, Batı Demokrasilerinde ve Türkiye’de Parti Disiplini, s. 241.

153 Özbudun, Batı Demokrasilerinde ve Türkiye’de Parti Disiplini, s. 242.

140

olan, oy oranı ile programı arasında bir denge tutturmaya çalışan partiler olmasıdır.

Nitekim zamanında söylenen şu söz günümüzde de geçerliliğini korumaktadır: “parti program ve prensiplerinin açık olması, partilere çok şey vaat ettirir. Bunu için partiler programlarında müphemce olmayı ve açık kapılar bırakmayı, sarih olmaya daima tercih ederler.”154

Ancak hemen her parti programında laiklik ilkesinin hassasiyetle vurgulanması da temel kabul noktasında düşündürücü olabilir. Zira bazı yazarlara göre, “Hukuk devleti, insan hakları ve demokrasinin güvenceli bir biçimde tesis edildiği yerlerde ayrıca laikliğin özel olarak vurgulanmasına gerek yoktur. Bu ülkelerde laikliğin hizmet edebileceği hiçbir amaç yoktur ki bu değerler üstüne kurulu bir sosyopolitik düzende zaten güvence altına alınmış olmasın.”155

154 Başgil, Ali Fuat, İlmin Işığında Günün Meseleleri, Yağmur Yayınları, İstanbul, 1960, s. 111.

155 Erdoğan, Mustafa, Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999, s. 240.

141

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE'DE HÜKÜMET PROGRAMLARINDA ÖNRÖRÜLEN LAİKLİK ANLAYIŞI

1. GENEL OLARAK

Türkiye Cumhuriyeti hükümet programları, kurulan hükümetlerin, genel bakış açısını ve gerçekleştirmeyi amaçladığı politikaları, sistemli bir metin haline getirerek, Meclis’in onayına sunduğu birer program metnidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde hükümet programları, siyasi tarihimizin içinde önemli bir yer tutmaktadır. Hükümet programlarında, diğer konularda olduğu gibi din-devlet ilişkileri de hazırlandıkları dönemin şartlarından etkilendiği görülmektedir.

Türkiye’de laiklik ilkesi ve din-devlet ilişkilerine ilk defa 24.01.1949 tarihli Günaltay Hükümeti programında yer verildiği görülmektedir. Bu tarihten itibaren, tüm hükümet programlarında, söz konusu ilke ile ilgili genel görüşlere, “Temel İlkeler/Görüşler” veya “Temel Hak ve Hürriyetler” vb başlıkları altında yer verilmektedir. Konu ile ilgili atılacak somut adımlar ise “Milli Eğitim” ve “Din Hizmetleri” başlıkları altında yer almaktadır. Özellikle, yetiştirilmek istenen neslin, birlik beraberlik ruhu taşıması ve Komünizm gibi bölücü olarak adlandırılan akımlara set çekmesi açısından, milli eğitim konusunda din eğitimine yer verildiği görülmektedir.

Aşağıda hükümet programları ele alınırken anayasal dönemler (1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasası) dikkate alınarak bir bölümleme yapılmıştır. Ayrıca 27 Mayıs ve 12 Eylül Askeri İhtilalleri döneminde kurulan hükümetler için ayrı bir başlık açılmıştır.

142

2. 1921 ANAYASASI DÖNEMİNDE HÜKÜMET PROGRAMLARI

2.1. GENEL OLARAK

Milli mücadele döneminde, İngilizlerin İstanbul’u işgal etmeleri ve milli mücadele taraftarı bir çok milletvekilini tutuklamaları üzerine, Osmanlı Mebusan Meclis’inin görevini yapmasına olanak kalmadı. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Paşa, illere gönderdiği bir tamimle Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin kurulacağını bildirerek yeni seçimler yapılmasını istedi. Bu şekilde, seçilen üyeler ve İstanbul’dan kaçan eski Mebusan Meclis’i üyeleri ile ilk Meclis kurulmuş oldu.1

Kurulan TBMM’nin ilk işlemlerinden biri, kendi bünyesinde bir yürütme kuvveti oluşturmak oldu. Yürütme kuvvetini oluşturan bakanlar (icra vekilleri) Meclis tarafından ve kendi üyeleri arasından teker teker seçilmekteydi. Hükümet, Devlet Başkanlığı makamını ise siyasal nedenlerle oluşturmadı. Bu dönemde, yasama ve yürütme kuvvetlerinin, yasama organında birleştirildi. Böylece Meclis’in her zaman bakanları değiştirebildiği ve onlara yön verebildiği, ancak bakanların Meclis üzerinde herhangi hukuki bir yaptırımının olmadığı, “meclis hükümeti sistemi” olarak adlandırılan sistem uygulanmış oldu.2

TBMM hükümetinin dayandığı ilkeler, daha sonra 20.01.1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Anayasal dayanağa kavuşturuldu. Zaman içerisinde, 1921 Anayasası’nda yapılan değişikliklerle, Cumhuriyet ilan edildi, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer Bakanların seçim şartları düzenlendi.3