• Sonuç bulunamadı

Ada’nın Taksimi (Aralık 1956-Mayıs 1960)

1.7. Kıbrıs Sorunu

1.7.1. Demokrat Parti’nin Kıbrıs Politikası

1.7.1.2. Ada’nın Taksimi (Aralık 1956-Mayıs 1960)

1956 yılına gelindiğinde İngiltere, Kıbrıs’a “Mahalli muhtariyet verilmesi” çabalarını sürdürmüş, bu amacı gerçekleştirmek için de Lord Radcliff’e bir anayasa tasarısı hazırlattırmıştı. Bu tasarıda self-determinasyon konusuna yer verilmemekle beraber, self government üzerinde durulmuştu. Avam Karması’nda görüşmeler sonucunda 19 Aralık 1956 tarihinde resmen kabul edilen anayasaya göre, kurulması öngörülen ve 36 üyeden oluşacak olan Kıbrıs Meclisi’nde Türkler 6, Rumlar 24 üye ile temsil olunacak, geriye kalan 6 üye de adanın valisi tarafından seçilecekti. Kurulması planlanan kabinede ise Türklere yalnızca bir bakanlık verilecektir.225

Aynı tarihte İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd, Avam Karması’nda yaptığı konuşmasında; “İngiliz hükümetinin, Kıbrıs gibi

223

Ayın Tarihi, (262), 8 Eylül 1955, s. 69.

224

“Londra Konferansı Akamete Uğradı”, Milliyet Gazetesi, 8 Eylül 1955, s. 7.

225

gayet karışık bir ahali için self determinasyonhakkının tatbiki için muhtelif hal çareleri arasına adanıntaksimi hususunda ithal edilmesi gerektiğini kabul etmektedir.” demişti.226

Türkiye’nin, taksim tezini benimseyerek, önemli bir ödün vermesine karşın, Rumlar’ın yarattığı terör olayları durmamış, tam tersine artmıştı. Örneğin; 22 Ocak 1957 tarihinde, Kıbrıs’ta incelemeler yapan ve aralarında Nihat Erim’in de bulunduğu Türk delegasyonunun aracına Rum teröristlerce bombalı suikasta bulunulmuş, ancak eylem amacına ulaşmamıştı.227 Öte yandan, Kıbrıs sorunu Yunanistan tarafından yeniden Birleşmiş Milletler’e götürülmüştü.

BM’deki Türkiye temsilcisi Selim Sarper hükümetinin Kıbrıs konusundaki görüşlerini açıklamış, Yunanistan’ın Ada’daki terör eylemlerini desteklemekten vazgeçmesini ve Yunan hükümetinin ilhak isteğinin reddedilmesini istemişti. Yunanistan temsilcisi ise, hükümetinin self-determination tezini savunarak, bu görüşlerinin kabul edilmemesi durumunda, Yunanistan’ın NATO’dan ayrılacağı tehdidini bir defa daha tekrarlamıştı. BM, 26 Şubat 1957 tarihinde, 1 çekimsere karşın, 55 olumlu oy ile, taraflar arasında görüşmelere devam edilmesi yolunda karar vermiştir. 9 Aralık 1957 tarihinde, Kıbrıs sorununu yeniden BM’nin gündemine gelmiştir. Yunistan’ı; Suriye, Mısır, Yugoslavya, Sovyet Rusya ve Doğu Bloğu devletleri desteklediler. Ancak Yunan tezi olan self determination, BM Siyasi Komisyonu’nda; 33 lehte, 20 aleyhte ve 25 çekimser oy alabildi. Son kararı veren BM Genel Kurulu’nda ise; Yunan tezine; 31 olumlu, 23 olumsuz, 24 çekimser oy verildiğinden ve çoğunluk sağlanamadığından, Yunan tezi self-determination reddedilmiş oldu.228

16 Haziran 1958 tarihinde toplanan TBMM Kıbrıs ile ilgili olarak bir bildiri yayınlamıştı. Bu bildiride; Türkiye’nin Kıbrıs konusunda en son kabul ettiği çözüm şeklinin taksim olduğu yolundaki görüşü bir defa daha dile getirmişti. Kıbrıs sorunu, 1958 Eylül’ünde bir defa daha BM gündemine getirilecek, ancak BM bu defa da soruna barışçı, demokratik ve adil bir çözüm şekli bulunması için çaba gösterilmesine karar verecekti.

226

Ayın Tarihi, (277), 26 Aralık 1956, s. 325.

227

Nihat Erim, Bildiğim ve Gördüğüm Ölçüler İçinde Kıbrıs, Ankara: Ajans Türk Matbaacılık, t.y., s. 55.

228

İsviçre’nin Zürih kentinde, 20 Ocak 1959’da Türk Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Averof; 5 Şubat 1959’da da Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ile Yunanistan Başbakanı Karamanlis görüşmeler gerçekleştirmişti. Altı gün süren Zürih toplantıları sonucunda, 11 Şubat 1959’da Zürih Anlaşması imzalanmıştı. 19 Şubat 1959’da da İngiltere Başbakanı Mc Millan, Yunanistan Başbakanı Karamanlis ve Türkiye Başbakanı Adnan Menderes tarafından imzalanan Londra Antlaşması ile Kıbrıs Türkleri bu devletin iki eşit statülü kurucusundan biri olmuştu.229

Anlaşma sonunda gazetecilere verdiği demeçte, Kıbrıs’ı bir eve benzeten Averof, “İnşa ediyoruz anahtarı Kıbrıs halkına vereceğiz. Anlaşma olmazsa bu evde oturulmaz.” sözlerini kullanmıştı. Fatin Rüştü Zorlu, anlaşma ümidinin %80’e çıktığını ifade ederken, Averof ise; “Aziz arkadaşımla her zaman aynı fikirde değilim.” diye cevap vermişti.230

İkinci Londra Konferansı sonrasında imzalanan bu genel uzlaşma anlaşması; Kuruluş, Garanti, Askeri işbirliği, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası gibi dört ayrı anlaşmadan oluşmaktadır. Bu anlaşmalar onaylanmak üzere, 4 Mart 1959 tarihinde TBMM’ye sunulmuştu. TBMM, yapılan görüşmeler sonrasında Londra Anlaşması’nı 2 çekimser, 138 olumsuz oya karşın, 347 olumlu oy ile kabul etmişti. Mecliste Kıbrıs hakkında eleştiriler ve kaygılar devam ederken, Fatin Rüştü Zorlu kaygıların yersiz olduğunu şöyle dile getirmişti:

Bizim için esas Enosis’in yani iltihakın bertaraf edilip edilmemiş olmasıdır. Yunanistan için asıl esas, taksimin bertaraf edilip edilmemiş olmasıdır. Anayasa mucibince hem taksim, hem de Enosis aynı katiyetle reddedilmektedir. Garanti Anlaşması’na gelince: Garanti Anlaşması aynı maddeyi teminat altına almakla ve her iki ihlal hali karşısında teminat veren memleketlerin aynı şekilde hareket edeceklerini ifade ve tasrih etmektedir. Şu halde eğer teminat Enosis için yoksa taksim için de yoktur.231

Böylece Kıbrıs Federal Cumhuriyeti Türkiye tarafından onaylanmıştı. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanan Londra Anlaşması’na göre; Türkiye ve Yunanistan, İngiltere’nin Kıbrıs’ta askeri üs kurabilme hakkını tanıyorlardı. Bu anlaşma ile Kıbrıs’ın bağımsız bir cumhuriyet olması, bu cumhuriyetin; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğü altına alınması, burada Temsilciler Meclisi ve Cemaat Meclisi

229

BCA, BÖKMEK, 030.01.38.227.17.

230

“Prensiplerde Anlaşmaya Varıldı”, Milliyet Gazetesi, 11 Şubat 1959, s. 1.

231

olmak üzere iki ayrı meclisin kurulması öngörülmüştür. Kıbrıs hükümetinde ise; Bakanlar Kurulu üyeliklerinden üçünün Türklere yedisinin de Rumlara verilmesi, cumhurbaşkanının Rumlardan, yardımcısının da Türkler’den seçilmesi karara bağlanmıştır. Cumhurbaşkanı yardımcısının, cumhurbaşkanı gibi, dış siyaset, savunma ve iç güvenlik gibi konularda veto yetkisi olacaktı.

Ayrıca, iç güvenliği sağlamak için gerekli olan 1.600 kişilik güvenlik örgütünün; 950’si Rumlardan, 650’side Türklerden oluşacaktı. Öte yandan; 1.200’ü Rumlardan, 800’üde Türklerden seçilecek olan toplam 2.000 kişilik savunma gücünün, karargâh komutanlığı ise sırayla yürütülecekti. Ada’da iç güvenliği sağlamak için oluşturulacak 4.000 kişilik ordunun da yarısı Türklerden, öteki yarısı da Rumlardan meydana gelecekti.232

Londra Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 6 Temmuz 1959 tarihinde Yunanistan Büyükelçisi Peşmazoğlu, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaret esnasında Yunanistan’ın anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getiren Büyükelçi, Kıbrıs Anayasası’nın kabulünden ve Kıbrıs’ta ilk seçimler yapıldıktan sonra iki devlet başkanının Kıbrıs’ı birlikte ziyaretlerinin varılan neticenin iki dost millet tarafından da özümsenmiş bir anlaşma olduğunu ortaya koyacağı inancını dile getirmiştir. Bayar, bu teklife sıcak bakmış, Yunanistan ile daima dostluk ilişkilerini sürdürmeyi arzuladığını bildirmişti.233

Bu ziyaretten de anlaşılacağı gibi Türk-Yunan ilişkileri dostane bir havaya bürünmüştü. Ancak Kıbrıs’taki Türk ve Rum kesimin ilişkileri için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

Kıbrıs sorunu açısından atılan adımı geçersiz kılmasından çekinen Türk hükümeti, Rauf Denktaş ve Kıbrıs Milli Gençlik Teşkilatı Lideri Celal Horden’i konu ile ilgili görüşmek için Türkiye’ye davet etmişlerdir. Bu görüşmede, Ada’daki Rum cemaatin kurdukları yeni teşkilat ile Türkler’in iktisadi hayatta kendilerine yeter hale gelmelerini önlemek için teşebbüslerde bulunduklarının bilindiğinin altı çizilmişti. Bu teşebbüsler karşısında bir mukavemet hareketi olarak, Milli Gençlik Teşkilatı’nın kurulduğunu ve bu teşkilatın süratle köylere kadar yayılması ve “Türk’den Türk’e sloganı” ile bir nevi boykot

232

BCA, BÖKMEK, 030.01.38.227.17.

233

yapmalarının maksatlı olarak bir şikâyet konusu haline getirildiği ve bu hassas günlerde biraz daha dikkat edilmesi rica edilmişti.234

Demokrat Parti’nin anlaşmaya bakış açısı ise Rumlar’ın anlaşmayabakış açısından farklılık arz ediyordu. İktidar Partisi’nin baştan beri Adahakkındaki politikası barışa dayalı iken Yunanistan’ın tahrikleri üzerinedeğişime uğramış “İlhak” sonra “Taksim” şekline dönüşmüştü. Ancakbu kez de ABD ile İngiltere engeli karşılaşması, ülke içinde yaşadığısiyasi ve ekonomik bunalım yüzünden Kıbrıs hakkındaki politikalarındayeniden bir değişim sürecine girmiş ve Kıbrıs’ta iki cemaatli bircumhuriyet yönetimini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu anlaşmaya göre Ada’da Rumların sayıca üstünlüğüsavunularak gerek iç gerekse dış siyasette söz hakkının daha fazlaolması ve Enosis faaliyetlerinin önünü açması bir zaaf olarak kabuledilebilirken; Türkiye’ye garantör devlet hakkını kazandırması ve Ada’ya müdahale edebilme imkânını sağlaması bir başarı olarak addedilebilir.

1.7.2. 27 Mayıs Yönetiminin Kıbrıs Politikası

Londra ve Zürih Antlaşmaları’nın imzalandığı tarihten Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan ettiği güne kadar geçen sürede Türkiye’de önemli bir siyasal değişiklik yaşanmış ve TSK yönetime el koymuştur. Kıbrıs’ta bağımsızlık çözümünü oluşturan kadro iktidardan uzaklaştırıldığı gibi yargılanmaya da başlamıştır. Menderes ve Zorlu, Kıbrıs’ta bağımsızlık ilan edildiğinde Yassıada’da tutuklu bulunuyorlardı. Yeni Cumhuriyet bir yaşını doldurduğunda ise, haklarında verilen idam cezası ile infaz edilmişlerdi. Yunanistan’da ise 1960’lı yılların başında Karamanlis hükümeti seçimleri kaybetmiştir. Askeri darbe ile başa geçen 27 Mayıs yönetimi açıklamış olduğu hükümet programında Kıbrıs konusunda şunları söylemiştir:

Dost ve müttefik Yunanistan ile olan münasebetlerimiz, Kıbrıs meselesinin hallinden sonra ananevi bağlarımıza ve müşterek menfaatlerimize uygun olarak geliştiğini ve bu gelişmenin ileride daha da kuvvet bulmasını samimiyetle temenni etmekteyiz. Kıbrıs’taki cemaatimizin haklarının ve menfaatlerinin korunmasına ve Kıbrıslı soydaşlarımızın istikbalinin teminat altına alınmasına imkân verecek olan Zürih ve Londra Antlaşmaları’nın nihai tekemmül safhasına ulaşmaktayız. Kıbrıslı soydaşlarımızın, Kıbrıs Cumhuriyeti bünyesinde milletimizden ve hükümetimizden daima yakın alaka ve muhabbet görecekler. Kıbrıslı

234

soydaşlarımızın yürekleri ferah ve başları dik olarak şeref ve istekle vazifelerini yerine getireceklerine, refah ve saadet içerisinde yükselip ilerleyeceklerine kalpten inanıyoruz.235

Türkiye’nin dikkatini Kıbrıs Cumhuriyeti’nden çok, Kıbrıslı Türklere ve Yunanistana yönelttiği görülmektedir. 27 Mayıs yönetimi Yunanistan ya da herhangi bir müttefik ile Türkiye’nin Dış Politikası’nda değişiklik mesajı verebilecek bir anlaşmazlığın çıkmasından özenle kaçınıyor, bu bağlamda Kıbrıs konusunda çok dikkatli davranıyordu.236

Zürich ve Londra Antlaşmaları iki toplumlu bağımsız bir cumhuriyetinkurulması esasına dayanmıştır. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulabilmesi için yapılacak ön çalışmayla devletin anayasasını hazırlamak gerekiyordu. Bu amaçla müşterek bir anayasa komisyonu oluşturulmuştur. Anayasa komisyonu Türk ve Rum toplumlarının temsilcileri de dâhil olmak üzere Yunan ve Türk yasa uzmanlarından oluşmuştur. Ayrıca komisyonda Türkiye ve Yunanistan Dışişleri’nin ortaklaşa seçtiği ve komisyona başkanlık yapacak olan tarafsız bir hukuk danışmanı da bulunacaktı. Müşterek anayasa komisyonunda Türk hükümetinin temsilcisi Nihat Erim, Yunanistan hükümetinin Tsitsis, Kıbrıs Türk toplumunun Rauf Denktaş, Kıbrıs Rum toplumunun temsilcisi ise Klerides’tir. Komisyona başkanlık edecek olan tarafsızhukuk danışmanı ise Lozan Hukuk Fakültesi Profesörü Marcel Bridel olmuştu. Anayasa çalışmaları, Lefkoşa ve Lozan’da büyük bir gizlilik içerisinde yapılan toplantılarla sürdürülmüştü.237

Komisyon’un, Anayasa tasarısı üzerindeki çalışmaları Zürich ve Londra Antlaşması’na göre dokuz ay içerisinde bitmiş olması gerekirken adada İngilizlere bırakılacak olan askeri üslerin yüzölçümüne dair uyuşmazlıklar çalışmaların uzamasınaneden olmuştu.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını her defasında ileriye atan İngiltere ile çıkan anlaşmazlık, 1 Temmuz 1960’ta sonuca bağlandı. Neticeye göre, Kıbrıs toprakları üzerinde iki ayrı bölgede olmak üzere toplam 99 milkarelik bir alanda, İngiliz üslerinin kurulması kararına varıldı. İngilizlere üsler dışında, belirli bölgelerde İngiliz askerleri için eğitim

235

“Hükümet Programı Açıklandı”, Hürriyet Gazetesi, 11 Temmuz 1960, s. 3.

236

Melek Fırat, “Yunanistan’la İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 1, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 720.

237

Murat Sarıca ve diğerleri, Kıbrıs Sorunu, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1975, s. 14.

yapabilme, haberleşme imkânı ve serbest uçuş dokunulmazlığı gibi haklar da verilmişti. İngilizler, sahip oldukları üslerin sivil yönetiminden de sorumlu olacaklardı.

İngiltere’nin, Kıbrıs konusunda elde ettiği bu kazançlar sonucunda Anayasa tasarısı birtakım değişikliklerle kabul edilmiş, 21 Temmuz 1960’ta da İngiliz parlamentosu tarafından oylanmıştı.238

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı sonucu İngiltere istediğini elde etmiş, Türkiye ise Garanti ve İttifak Antlaşmaları’yla tam olmasa da Enosis’in önüne geçebilmişti. Tüm bu avantajlardan dolayı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu bazı çevrelerce İngiltere ve Türkiye adına siyasi bir başarı olarak görülmüştü. Nihayet 16 Ağustos’ta Kıbrıs bağımsız bir devlet oldu. Türk askeri birliğinin kumandanı ise Albay Turgut Sunalp olmuştur. Anayasanın ilanı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Kıbrıs Valisi Sir Hugh Foot’un da görevi sona ermiş ve Kıbrıs’tan ayrılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in, Makarios ve Dr. Fazıl Küçük’e gönderdiği telgraflarda; Kıbrıs’ın bağımsız bir cumhuriyet olması sonucunda barış ve sulh yolunda atılan bu ilk adımdan duyduğu memnuniyetlere yer verilmiştir. Cemal Gürsel, ayrıca bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’yle ilgili olarak şu mesajı yayınlamıştı:

Genç Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu şu anda, ilk cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı muavinine tüm samimiyetle tebriklerimi iletirim. Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların kaderi ve istikbali ile daima yakından ve samimiyetle alakalanmış olan Türkiye ve Türk milleti, Kıbrıslıların üstün vasıflarını kendilerine layık kıldığı bir idareye ve maddi refah seviyesine erişmesini her zaman istemiş bunun temini için mümkün olanı yapmaya çalışmıştır. Şu anda imzalanmış bulunan antlaşmaların tesis etmiş olduğu sağlam ve adil temeller üzerinde kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Ada’daki Türk ve Rum cemaatlerinin ve bütün Kıbrıslıların bu antlaşmalara uygun bir şekilde ve karşılıklı hak ve menfaatlerine riayetkâr bir kardeşlik ve işbirliği zihniyeti dâhilinde çalışmaları ile kültürel, siyasal ve kültürel alanlarda mesut gelişmeler kaydedeceği şüphesizdir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile mevcut anlaşmaları ve bu dört memleket arasında daha da kuvvetlenecek olan sıkı dostluk ve işbirliği sayesinde Kıbrıslıların refah ve hayat seviyelerini artırabilmek için geniş imkânlara sahip olacağına ve her bakımdan parlak bir istikbale namzet bulunduğuna kaniim. Kıbrıslılara ve Genç Kıbrıs Cumhuriyetine Hükümetine engin muvaffakiyetler ve saadetler dilerim.239

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanı sebebiyle bir konuşma yapan Makarios, Ada’yla alakalı olarak tarafların samimi ve sıkı bir işbirliği içerisinde olması gerektiğini ifade etmiş, her iki halkın da birbirlerinin, geleneklerine ve manevi değerlerine karşılıklı saygı

238

Sarıca ve diğerleri, a.g.e., s. 15.

239

duymasını istemiştir. Cumhurbaşkanı yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ise Kıbrıs’ın bağımsızlığı ile ilgili şu temenni ve dileklerde bulunmuştu:

Kıbrıs tarihinde açılan bu mesut devri büyük bir sevinçle kutlarken halkın seçtiği kimseler olarak omuzlarımıza ağır ve mesuliyetli bir yük aldığımızı unutmamak yerinde olur. Bizim bundan sonra siyasetimiz her üç devletle sıkı bir dostluk temini ve onların her türlü yardımına mazhar olmak için çalışmaktır.240

Cemal Gürsel, Selim Sarper, Cumhurbaşkanı Makarios ve Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük’e de telgraf göndererek muvaffakiyetlerini dilemişlerdir. Fazıl Küçük de Cemal Gürsel’e gönderdiği cevapta şöyle demiştir:

Kıbrıs’ta Cumhuriyetin ilanı münasebetiyle izhar buyurduğunuz iyi temennilere teşekkür ederim. Kıbrıs Türk Cemaati olarak öteden beri takip ettiğimiz sulh politikasına sadık kalacak, hak ve hürriyetimizin sağlanması yolunda eldeki bütün imkânları meşru yollardan kullanılmasını bileceğiz. Anavatanın bugüne kadar büyük desteğine mazhar olan bizler bundan böyle de izinizden ve yolunuzdan ayrılmayacak, inkılâplara daima sadık kalacak ve Kıbrıs Türkünü daha mesut bir hayata kavuşturmak yegane emel ve amacımız olacaktır. Kıbrıs Türk Cemaati adına minnet şükranlarımızı sunar bağlılık ve sadakatimizi bildiririm.241

1959 yılında imzalanan Zürich ve Londra Antlaşmaları ile Türkiye’nin Kıbrıs konusunda garantör devlet konumuna gelmesi önemli bir gelişme olmuştu. Antlaşmalar ve devletin anayasal hükümleri, Kıbrıs Türk halkını Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortak kurucuları ve sahipleri konumuna getiriyor, onları Ada’nın yönetimine tam olarak ortak yapıyor ve ayrı birer millet olarak varlıklarını koruma imkânı sağlıyordu. Türkiye açısından en büyük kazanç ise Garanti Antlaşması’na göre Türkiye’nin gerektiğinde adaya tek başına müdahale etme hakkını elde etmesiydi.242

Kıbrıs Rumları’nın Enosis sevdasından vazgeçmemeleri ve 1960 Anayasası’nın Türklere tanıdığı hakları içlerine sindirememeleri 1960’ta kurulan bağımsız Kıbrıs Devleti’nin 1963 ve 1964’te buhranlarla karşılaşmasına neden oldu. Türkiye 1961’den itibaren Rumları, anayasayı ihlal etmemeleri gerektiği konusunda uyurmaya başlamıştı.

240

“Türk Alayı Görülmemiş Tezahüratla Karşılandı”, Cumhuriyet Gazetesi, 16 Ağustos 1960, s. 5.

241

BCA, BÖKMEK, 030.01.7.40.20.1.

242

Nasuh Uslu, “Türk Tarafı Açısından Kıbrıs Sorununun Boyutları”, Ramazan Gözen ve diğerleri (Ed.), Türkiye’nin Dış Politika Gündemi, Ankara: Liberte Yayınları, 2001, s. 213.