• Sonuç bulunamadı

II. Savaş Sonrası Dönemde Bağlantısızlar Bloğunda (Mısır, Hindistan, Endonezya ve

II.IV. Yugoslavya

1. BANDUNG KONFERANSI VE BAĞLANTISIZLAR BLOĞU’NUN ORTAYA

2.2. ABD’nin Bağlantısız Devletlere Yönelik Politikaları ( Mısır, Hindistan,

2.2.4. ABD’nin Endonezya Politikası

Endonezya ile ABD arasındaki ikili ilişkiler, Endonezya'nın bağımsızlık kazanmaya çalıştığı devrim döneminde kuruldu. Bununla birlikte, daha aktif ABD desteği Madina Mair’in zamanında 1948’de komünist bir tehdidin oluşmaya başladığı zaman da verilmeye başladı371. Hollanda’nın Endonezya’dan çekilmesiyle resmi olarak 27 Aralık

1949’da bağımsızlığını ilan Endonezya’nın ilk lideri Sukarno, demokratik sürece geçişte ılımlı bir politika takip etmiştir372. Endonezya, Sukarno döneminde benimsenen Pancasila

(Beş İlke) olarak anılan ideolojiye sahip merkezi idarenin üstünlüğüne dayalı bir devlettir. Endonezya’da farklı eğilimleri bir araya getirmek için benimsenen bu beş ilke ise şunlardır: 1. Allah’a inanç 2. Milli birlik ve beraberlik 3. Halkçılık 4. İnsancılık 5. Sosyal adalet ve refah373. Ülke içerisinde düzeni ve refahı sağlamayı amaçlayan Sukarno’nun dış politikadaki temel hedefi ise kendi bölgesinde söz sahibi olmaya çalışmaktı. Bağımsızlığından sonra herhangi bir bloğa katılmamış, tarafsızlık politikasıyla,

370 Ahmet Akyüz, a.g.e., s. 56-57.

371 Bantan Nugroho, Indonesia's Foreign Policy And ASEAN, Submitted In Partial Fulfillment Of The

Requirements For The Degree Of Master Of Arts, Dalhousie University, Canada, 1996, s. 57.

372http://www.bilgesam.org/incele/861/-dunyanin-en-buyuk-musluman-devleti-endonezya--dis-politikaya-

genel-bakis/#.WFbQxdKLQdU

Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucu devletleri arasında yerini almıştır. Bağlantısızlık politikası ile hareket eden Sukarno, sürekli olarak Batı Bloğunun hedefi olmuştur.

1950-1957 yılları arasında yedi kez hükümet değişikliği yaşanarak koalisyon hükümetlerin yönetiminde olan Endonezya’da siyasi istikrar sağlanamadı. Siyasi istikrarsızlığın yaşandığı bu dönemde ülke içerisinde dini, ideolojik kaynaklı sürtüşmeler ve bölgesel etnik çatışmalar ülke gündemini sürekli meşgul etmiştir. 1950’lerin sonunda ülke içerisindeki ayaklanmalarda ABD, Sukarno’ya karşı sağcı ayaklanmaları desteklemiştir. Sukarno bu sağcı ayaklanmaları bastırmayı başarmış ve ABD’nin isyancılara destek vermesi Sukarno’yu Batı bloğundan uzaklaştırmıştır. Bu durum ABD’nin Endonezya’daki en büyük güç olan ordu ile ilişkilerine zarar vermiştir. Ayaklanmaları desteklemekle herhangi bir başarı elde edemeyen ABD, farklı politikalar uygulamaya başlamıştır. Öncelikle Endonezya’daki ordu ile bozulan ilişkilerini düzletmiştir. Bunun için Ford ve Rockefeller gibi vakıfların ve Dünya Bankası gibi kurumların desteğiyle Endonezyalı subaylara ve ABD yanlısı aydınlara maddi destek ve eğitim vererek ilişkilerini yeniledi374.

Endonezya’da Sukarno ile aynı ideolojide olmayan Sukiman kabinesi yurtiçinde baskıcı antikomünist önlemler almıştır. Çünkü ona göre komünist bir Endonezya’da İslam’ın hayatta kalması imkânsızdı. Bundan dolayı Sukiman kabinesi dış politikada Sukarno karşıtı olan ABD’ye yanaşmıştır. Kabinenin 1952 başlarında Karşılıklı Güvenlik Yasası hükümleri gereğince ABD askeri yardımını kabul etme kararı, Sukiman hükümetinin Soğuk Savaşta takip ettiği Bağlantısızlık politikasına ters düşmüştür375.

ABD’nin Endonezya’nın dış politikasını etkileyebilmesi için Başkan Sukarno ile iyi ilişkiler kurması gerekiyordu. Çünkü Sukarno Endonezya’nın bağımsızlık hareketinin tarihsel lideriydi ve uluslararası ilişkilerde ünlü biriydi. Devleti de esasen o yönetiyordu. Sukarno, tamamen bağımsız bir Endonezya isteyen katı bir sömürgecilik karşıtıydı.

ABD’nin Sukarno’yu kendi tarafına çekme mücadelesine rağmen Sukarno, özellikle yeni sömürgeci olarak gördüğü ABD ve İngiltere’ye yanaşmadığı gibi Batı dünyasından tamamen soyutlanmaya çalışmıştır. Bu amaçla Endonezya 1965’te BM’den ayrıldı ve IMF ile Dünya Bankasını ülkesinden kovmuştur. Bu gelişmelerle birlikte Batılı

374 http://komunos.org/unutulmus-katliamlar-endonezya-komunist-partisi.html

375 Richard Mason, The United States, the Cold War and Indonesia-People's Republic of China Relations

1950–1955, Institute of Malaysian and International Studies (IKMAS), Kemanusiaan The Asian Journal

güçler Endonezya’yı siyasi olarak kendi yanlarına çekebilme noktasında karamsarlığa kapılmışlardır376.

Sukiman kabinesinin çöküşünden sonra ABD-Endonezya ile Çin arasındaki ilişkiler yeni bir döneme girdi. Devrimci silahlı mücadelelerin ezici başarısızlıkları, Vietnam dışındaki Asya komünist partilerinin uğradığı ve daha da önemlisi, Kore Savaşı sırasında Bağlantısız Devletlerin tutumları, Sovyet Rusya’yı ve Çin’i devrimci stratejiye verdiği desteği yeniden değerlendirmeye teşvik ediyordu. Cominform’un iki kamp doktrininin aksine, tarafsız ve bağlantısız Asya devletleri, ABD’nin muhalifleri olmaktan çok uzak olduğu kanıtlandı. Hem Hindistan hem de Burma, BM’nin Çin’e baskısının ABD destekli kararlarına karşı çıkıp ticaret ambargosunu ilan etti. Hatta daha çok ABD odaklı olan Endonezya bile, BM’nin Çin’i kınamasına oy vermekten kaçındı. Bağlantısız devletlerin bu tutumları, doğru şekilde ele alındığında, yararlı bir şekilde kendi lehlerine çevirebilecekleri bir güce sahip olabilme imkânını doğuracaktı377.

1965 yılının başlarında Hollanda Büyükelçisi E.L.C. Schiff, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği bir telgrafta, Endonezya yönetimi Sukarno’nun ölümüne dek onun idaresinde olacağını ve Endonezya’yı Doğu Bloğuna kaymaktan korumanın artık imkânsız olduğunu dile getirmiştir. ABD de Sukarno’yu Endonezya Komünist Parti’yi yalnız bırakması noktasında yapılan baskıların sonuç vermeyeceği kararı ile Ağustos 1964’te Sukarno’yu devirmeyi kararlaştırdı. Alınan bu karar İngiliz yetkililerin Endonezya’da iç savaş çıkarma veya Sukarno hükümetini devirme planlarıyla uyumluydu.

İngiltere bu amacını gerçekleştirmek için ABD desteği ile Singapur merkezli Endonezya’ya karşı “Siyasi Savaş Müdürlüğü’nü” kurmuştur. CIA üzerinden politikasını yürütmeye çalışan İngiltere, Endonezya’daki mevcut anti-komünist gruplarla gizli bağ kurma ve onları destekleme, karalama kampanyaları yapma gibi faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır. ABD ve İngiltere’nin beklentisi Sukarno devrildiği takdirde Endonezya Komünist Partisi ile ordu arasında siyasi bir güç mücadelesinin ortaya çıkmasıydı. ABD, ortaya çıkacak böyle bir mücadelede ABD yanlısı ordunun kazanacağı noktasında emindi. Çünkü Hollanda Büyükelçisiyle yapılan gizli görüşmelerde Genelkurmay Başkanı General Ahmet Yani ordunun güvenilir olduğunu ve Sukarno’nun devrilmesi durumunda ortaya çıkacak çatışma için hazırlıklar yaptığını belirtmiştir. Ancak Sukarno Endonezya Komünist Parti’yi korurken komünistleri ezmek imkânsızdı. Tüm bu planlar

376 http://komunos.org/unutulmus-katliamlar-endonezya-komunist-partisi.html

boşa çıkınca İngiltere Dışişleri Bakan yardımcısı Edward Peck “Sukarno hayattayken vakitsiz bir Endonezya Komünist Partisi darbesini teşvik edilmesinin düşünülmesini” önerdi. Ülkede yaşanan siyasal ve sosyal gerilim, 30 Eylül 1965’te ordu içerisindeki komünizm yanlısı bir grup general ve bazı Endonezya Komünist Parti üyelerinin başarısız darba girişimi Peck’e istediğini verdi.

Darbeye katılan Generallerin öldürülmesi, Sukarno’ya ve Endonezya Komünist Parti’sine karşı propaganda yapmak için orduya fırsat vermiştir. Darbe girişimi sonrasında sağcıların Partiyi yasaklama veya kınama talepleri Sukarno tarafından reddedilince ordu bunu fırsat çevirip Sukarno’yu halkın gözünden düşürmek için kullanmıştır. Ordu’nun tepkisi ve baskısı nedeniyle Sukarno orduya daha fazla yetki vermek zorunda kalmıştır. Başarısız darbenin ardından ordu, Endonezya Komünist Parti karşıtı gösterileri için ulaşım ve koruma konusunda destek vermiştir.

Batılı güçler Endonezya Komünist Parti’ye karşı propaganda ve gösteri faaliyetlerinde bulunana orduya tam destek vermiştir. ABD, orduya ve Endonezya Komünist Parti karşıtı göstericilerine silah yardımında bulunmuştur. Sağlanan bu silah yardımlarıyla 30 Eylül 1965’teki başarısız darbe girişiminden haftalar sonra çıkan Endonezya Komünist Partisi karşıtı gösterilerde Parti üyeleri ve sempatizanları katledilmişti. Katliamlar Tümgeneral Sarwo Edhie tarafından yönetilen Özel Birliklerin şehir merkezlerine ulaşmasından sonra başlamıştır. Katliama uğrayanların büyük bir kısmı önce Edhie’nin Özel Birliklerince gruplar halinde gözaltına alındılar, daha Sonra uzak noktalardaki geçici hapishanelere götürülüp gruplar halinde kurşunlanarak veya bıçaklanarak katledildiler. Katliamlar yapılırken ABD elçiliği, Doğu, Batı ve Merkez Java’da Endonezya Komünist Parti destekçilerinin katliama uğradıklarına dair raporlar aldı. ABD büyükelçisinin kayıtlarında, ordunun Endonezya Komünist Partisini yok etmek için acımasızca hareket ettiği geçiyordu. Katliam Endonezya solunu yok etme amacını başarıyla gerçekleştirdi. Haziran 1966’da Avustralya Başbakanı Harold Holt, New York’ta yaptığı bir konuşmada 50.000 ile 1.000.000 arası Komünist sempatizanın öldürüldüğünü belirtmiş ve bu durumun Endonezya’da bir yön değişimini beraberinde getireceğini de belirtmiştir. Eski milletvekili ve Sukarno’nun sol görüşlü bir destekçisi olan Ernest Utrecht, yıllarca süren katliamları örtbas çalışmaları nedeniyle katliamda ölenlerin sayısı net olarak belirlenmediğini ifade etmiştir.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 1,6 milyon Endonezyalı komünistin partiden ayrılması ve 300.000 kadar komünistin katledilmesi, aynı şekilde diğer Bağlantısız devletlerin

birçoğunda benzer durumun yaşanması Bağlantısız Bloğundaki komünistlerin sayısının bir yılda %42 azaldığı için memnuniyetini dile getirmişti. ABD’nin 1965’in sonlarında ve 1966’nın başlarında Endonezya’nın yeni yöneticilerine verdiği destek ile yeni yönetimin siyasal destekçileri olduğunu belirtmiştir. Bu destek yeni rejim için hayati önemdeydi, çünkü Endonezya ekonomisi kriz içindeydi. Sukarno Batılı şirketleri ele geçirdiği için Batılı devletler yatırım yapma noktasında çekimser davranıyordu378.

11 Mart 1966’da Sukarno’nun resmi olarak yetkiyi Suharto’ya devretmesinden sonra Endonezya ve ABD ilişkilerini geliştirdiler. Ülkeyi daha fazla ekonomik gerilemeden kurtarmak için yapılan girişimde, yeni kurulan hükümet, siyasi istikrarın sağlanması için ekonomik refahın gerekli olduğunu bilmekteydi. Suharto Hükümeti, Sukarno’nun kendine güven politikasını terk etti ve aktif olarak yabancı yatırım ve uluslararası yardım politikalarının yerleşmesi için gerekli imkânları sağladı. Suharto dış politikasında daha çok Japonya’ya ve Batı’ya yaklaşmıştır379. 1968’e kadar tamamen

yerleşen Suharto yönetimi ekonomi politikalarını batı yanlısı politikalar takip ederek sürdürmüştür380.