• Sonuç bulunamadı

4. GÜNEYDOĞU ANADOLU‟DA NEOLĠTĠK DÖNEM VE YERLEġĠM MĠMARĠSĠ

4.2. Ġklimi ve Yer ġekilleri

Anadolu coğrafyasına baktığımız zaman doğudan batıya uzanan bir kara parçasıdır. ġayet eğer zaman içerisinde bir yolculuk yapılma imkanına sahip olunabilseydi Anadolu Ģimdiki görüntüsünden farklı olduğuyla kalmaz bizim tarafımızdan da çok farklı bir Ģekilde algılanırdı. Çünkü Anadolu yüzölçüm olarak devasa bir büyüklüğe sahiptir (Watkins 2007: 411).

Bölgenin iklimini ele aldığımızda bölgenin bütününde hakim olan iklim tipi Ģiddetli karasal Akdeniz iklimi olarak nitelenmektedir. Karakter olarak Akdeniz ikliminin koĢullarını oluĢturan genel düzenin bir sonucu ve bu durum karĢısında oluĢan yaz mevsiminde kuraklığının yaĢanması ve kıĢ mevsiminde ise yağıĢların görülmesidir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin denizden uzak olmasının ve buna bağlı olarak da rakımın yüksek olmasından

dolayı Ģiddetli karasal karakterini de oluĢturmaktadır. Bu durumda özellikle bölgede yıllık sıcaklık farkının fazla olması ve yağıĢların çok fazla olmasını sağlamaktadır. Bölgenin iklimine bakıldığında en tesirli olan olay yaz mevsiminin çok fazla kurak geçmesi ve buna paralel olarak da aĢırı buharlaĢmadan ötürü su kaybının fazla yaĢanmasıdır. Sıcak dönemler boyunca bölge neredeyse hiç yağıĢ almaz (Erinç 1980: 68).

Bölgenin iki önemli nehirleri olan Dicle ve Fırat aktıkları yerler boyunca kıĢ mevsiminin Ģiddetli olmasını engellemiĢlerdir (Watkins 2007:412).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Türkiye‟de en fazla güneĢ enerjisini alan ve en fazla ısınan bölgesidir. Yaz aylarında bölgenin sıcaklık ortalamaları genellikle 30 derecenin üzerinde seyretmektedir. Mayıs ayından Eylül ayının sonlarına kadar bölgede sıcaklık ise 20 derecenin altına düĢmemektedir. Bölgenin ısı dengesi böyle yüksek olunca bunun sonucu olarak da Ģiddetli buharlaĢma bölgede görülmektedir. Bölgede yılda 2000 milimetre civarında olan buharlaĢmanın 4‟te 3‟ü bu dönemde gerçekleĢmektedir. Bölgenin yıllık yağıĢ miktarı 500 milimetredir ve bu yağıĢın sadece % 1-2 dolayı yaz mevsiminde düĢmektedir. Bu durumda bölge yaz mevsimini Ģiddetli bir biçimde kurak olarak geçirmektedir (Erinç 1980: 69).

YağıĢın az düĢmesi ve kuraklığın yaĢanması genellikle su alanında sorun teĢkil etmektedir. Bu durumda bölgede yaĢayan halk su ihtiyacını veya sulama sorununu gidermek için daima su kaynaklarına yakın çevrelerde yerleĢmeye özen göstermiĢlerdir. Kuraklığın 6-7 ay kadar sürdüğü Güneydoğu Anadolu Bölgesi ülkemizin kurak ve yarı kurak döneminin yaĢandığı en uzun bölgelerden birisidir. Hatta zaman zaman bölgenin güney tarafında yer alan çölün kuzeye olarak geniĢlemesi yorumları da yapılmıĢtır. Yapılan araĢtırmalarda bu yorumları istatistik olarak desteklemektedir. Çünkü Güneydoğu Anadolu Bölgesi 10 yıllık aralıklarla iklim bakımından çöle dönüĢmekte olduğu görülmektedir (Erinç 1980: 69-70).

KıĢ mevsimi diğer karasal alanlarda olduğu gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerinde belirgin bir biçimde yaĢanmaktadır. Bölgeye düĢen yağıĢ miktarının yarısı neredeyse bu mevsimde düĢmektedir. Bölgede en soğuk aylarda genellikle 1-5 derece arası görülür, lakin bazı yerlerde eksi 5 hatta çukur alanlarda eksi 20 derecenin de görüldüğü tespit edilmiĢtir. Fakat termik anlamda bu soğuk dönem kısa sürmektedir. Bölgede soğuk geçen kıĢ mevsimi sonrası ilkbahar mevsiminde sıcaklıklar yükselmeye baĢlar ve yağıĢların düĢmesiyle bölge nemli bir ortam halini almaktadır. Bu dönemde doğasında adeta bir canlanma yaĢanır ve bitki örtüsü de hızlı bir Ģekilde geliĢmeye baĢlar. Bölgenin vejetasyon döneminin termik alt sınırı olarak kabul edilen ortalama 5 derece sıcaklık yılda yaklaĢık olarak 330 gün bu Ģekilde sürer

ve Ģayet bölgede su sıkıntısı yaĢanmazsa eğer bölgenin verimli toprakları sayesinde yüksek ve kaliteli bir tarım bölgesi olduğunu söylemek mümkündür. Fakat yaz mevsiminde Ģiddetli buharlaĢmanın olması, yağıĢın az düĢmesinden dolayı tarım alanlarını sulamakta sıkıntı oluĢturmaktadır (Erinç 1980: 69).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟ne genel olarak baktığımızda ise iklim Ģartlarının bölgenin her yerde aynı Ģekilde yaĢanmadığını söyleyebiliriz. Bölgenin kuzeyine doğru yaklaĢtıkça yağıĢ artar, sıcaklık düĢer ve kar yağıĢının da bölgenin güney kısımlarına göre daha fazla yağdığı görülmektedir. Dağlarda uzun süre kalan karların sıcak dönemlerde erimesiyle bölge nehirlerinin beslenmesinde etkin bir biçimde rol oynamaktadır. Bölge düzlük bir alan olsa da kendi içinde yüksek olan yerler de sıcaklık daha düĢüktür. Örneğin bölgenin yüksek kesimleri olan Mardin EĢiği ve Karacadağ bölgesinde ısı miktarı düĢük, kar yağıĢı fazladır (Erinç 1980: 69).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi yılın kurak veya yarı kurak mevsiminin en uzun yaĢadığı ve su açığının Türkiye‟de en fazla görüldüğü bölgemizdir. Bunun sonucu olarak da bölge ülkemizin orman bakımından en fakir olan bölgelerimizdendir. Bölgede görülen bitki türü Karacadağ ve Raman Dağı yükseltilerinde görülen meĢe tipindeki ağaçlar göze çarpmaktadır. Bölgede buna karĢılık 700 – 800 metrenin altında kalan kısımları ise step oluĢumları ve kırmızımsı step toprakları oluĢturmaktadır. Bölge meĢe tipi ağaç bakımından zengindir. Bölgede bulunan kırmızımsı step topraklarının reaksiyon ph değerleri 8 civarındadır. Bu toprakların organik madde içerikleri bakımından orta oluĢu, kireç değerlerinin yüksek ve potasyum bakımından zengin bir yapıya sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı bu topraklar tarım alanı olarak kullanıldığında yeterli miktarda sulama yapılırsa eğer yüksek bir verim elde edilir. Yani eğer sulama sıkıntısı yaĢanmazsa bölge verimli topraklara sahip zengin bir konumdadır (Erinç 1980: 70).

Bitki örtüsü bakımından fakir olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi steplerinin genellikle yayılma alanları Diyarbakır Havzası, Mardin EĢiği‟nin güneyi ve Karacadağ‟ın çevresinden Fırat boyuna kadar uzanan Urfa Platosu yerleridir (Erinç 1980: 70).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer Ģekilleri bakımında jeopolitik olarak özel bir konuma sahiptir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ, içinden uygarlıklar doğurmuĢ ve geçmiĢten günümüze kadar da önemini korumaktadır. Bu açıdan bölgenin jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri bölgenin önemli özelliklerindendir. Bölge yer Ģekilleri açısından geniĢ düzlüklere sahip olmuĢ ve bu da bölgeyi tarım açısından elveriĢli bir konuma getirmiĢtir. Bölgede kuzey

kesimi kıvrılmaya uğramıĢ ve yüksekliği yaklaĢık 2000-3000 metreyi bulan yüksek kesimleri de mevcuttur. Bu dağlar bölgeyi Doğu Anadolu Bölgesi‟nden ayırıp adeta bir sınır görevi görmektedirler (Erinç 1980: 67).

Bölgenin yaĢantısında yeri çok önemli olan, verimli arazilerine adeta hayat veren, bol su getiren ırmaklarda Ģiddetli yarılmıĢ çok engebeli aĢılması güç olan bu dağlardan inmektedirler. Bölgede yer Ģekillerinin yönelttiği doğal yollarda bunlardan bazılarının doğal vadileri ile belirli boğazları izleyerek Kuzey, Doğu ve Ġç Anadolu‟ya sokulmaktadır. Bölgenin bu yolları bölgenin ticari anlamda da geliĢmesine katkı sağlamıĢtır. Bölge tarihinde en eski çağlardan günümüze kadar ulaĢım ve ticaretin geliĢmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bölge doğuda Bitlis Gediği ve Rahva Boğazı‟nı aĢarak Van Gölü kıyılarına, tarih öncesinin önemli bir doğal cam kaynaklarından olan Nemrut yanardağının eteklerine uzanan yol ile ve batıda Dicle‟nin alçak vadisini seyrederek dağlık bölgeyi daha da aĢan bir yoldur (Erinç 1980: 67- 68).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nde yer alan bu önemli yollar Diyarbakır Havzası‟nda birleĢtikten sonra güney tarafta Zagros Dağları‟nın eteklerini takip ederek Basra Körfezi‟ne ve batıya ġanlıurfa ve Halep üzerinden Filistin coğrafyasına giden iki kola ayrılır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin kuzeyinde yer alan bu dağların eteklerinde hem jeolojik anlamda hem de jeomorfolojik özelliklere sahip bir alan bulunmaktadır. Bölgede bulunan bu alanda alanın geri kısmındaki yer alan yüksek dağların paralel olarak bulunan uzun kıvrımlara sahip ve dağlardan uzaklaĢtıkça eğimleri giderek azalan ve son kısımlarda ise alanda yatay durumda bulunan tabakalar yer almaktadır. Alanda bulunan bu kıvrımlar Torosların kenar kıvrımları olarak da bilinmekte ve jeomorfolojik olarak da tipik Ģekilleriyle de bilinmektedir. Bu bölgede kafesli akaçlama düzeni, içi boĢaltılmıĢ domlar, korniĢler, hogbackler, kuestalar ve bunların arasında akarsuların takip ettikleri ve bazıları gerçek anlamda çok büyük geniĢliklere sahip olan subsekant depresyon çok sık bir Ģekilde izlenebilmektedir (Erinç 1980: 67).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nde yer alan bu subsekant depresyon alanları hem yerleĢme hem de tarım alanı olarak dağların etek kısımlarında bulunan çok değerli bir alanı kapsamaktadır. Ayrıca sözü edilmekte olan bu alanların dıĢında ise alanın güney kısımlarında yer alan ve yükseklikleri 500 – 1000 metre civarı olan platolar yer almaktadır. Lakin bu platolarla kaplı alan güney kısımları gidildikçe yükseklikleri azalmaktadır (Erinç 1980: 67).

Bölgede yer alan bu platolar derinlerdeki eski temeli örten ve kendisine kıyasla daha genç olan tabakaları ve neojen ile yaĢıt dolguları kesen bir aĢınım yüzeyini oluĢturur.

Platoların yüzey kısmını yaran akarsular zaman zaman 5 ve 50 metre arasını bulan vadileri oluĢturmuĢlardır. Sayılan bu ortak özelliklere rağmen bölgenin güney kesiminin doğu ve batı yarısının arasında, hem yapı olarak hem de yer Ģekilleri bakımından belirgin değiĢmelerde göze çarpmaktadır. Bölgedeki doğu ve batı yarısı, ortada yer alan kuzey ve güney yönünde uzanan ve yüksekliği 1938 metreyi bulan volkanik özelliklere sahip olan Karacadağ bulunmaktadır. Pleistosen ile yaĢıt olan bu genç ve tipik kalkan Ģekilli yanardağın çıkarmıĢ oldukları lavlar yaklaĢık olarak 7000 kilometre kare civarı bir alana üst üste ve yan yana akıntılar Ģeklinde yayılma göstermiĢtir (Erinç 1980: 68).

Karacadağ kütlesinin batı kesiminde kalan ġanlıurfa ve Gaziantep arasındaki bölgenin söz sahibi yer Ģekillerini, Fırat ile kolları tarafından yarılmıĢ olan az eğimli ve genellikle kalker özelliklerine sahip olan tabakalardan oluĢan platolar bulunmaktadır. Bölgede yer alan bu platolar kuzey kesimlerden güney kesimlere doğru eğimlerde yer almaktadır. Platoların üzerinde yer yer karstik depresyonlar ve sulama yapıldığı zamanlarda da çok verimli alüvyal toprakların yer aldığı Harran ve Suruç ovaları gibi ovalar mevcuttur (Erinç 1980: 68).

Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin Karacadağ‟ın doğu tarafı ise çok engebeli bir alana sahiptir. Bu alanın ortasında kalınlığı yüzlerce metreyi bulan klastik depolarla kaplı olan sübsidans havza özelliklere sahip Diyarbakır Havzası bulunmaktadır. Diyarbakır Havzası kuzey ve doğu kesimlerinde Torosların kenar kıvrımları, güneyde ise eski temelin örtü tabakaları ile birlikte yükselerek kubbeleĢmesi ile oluĢan Mardin EĢiği yer almaktadır. Alanın batı kesiminde ise Karacadağ volkanik kütlesi bulunmaktadır (Erinç 1980: 68).

Diyarbakır Havzası‟na kuzey kesiminden bölgenin önemli nehri olan Dicle Nehri girmektedir. Dicle Nehri Diyarbakır‟ın güney taraflarında keskin bir dirsek yaptıktan sonra doğuya dönerek havza eksenini uzunca izlemektedir. Kuzey taraftan Toroslardan Ambar, Batman ve Garzan ırmakları gibi ve güney kesiminden Mardin EĢiği‟nden inen ve bol miktarda su getiren ırmaklarda Dicle Nehri‟ne karıĢmak için bu havzaya doğru yol almaktadır. Böylece Dicle Nehri zengin bir beslenme ağına sahip olmaktadır. Bu durumda hem vadiler boyunca uzanan geniĢ alüvyal düzlükler ve taraçalar hem de yaz mevsiminde su taĢıyan ırmakları ile Diyarbakır Havzası bölgenin tarım ve yerleĢmeye en elveriĢli bir alan olmakta ve bu sayede yaĢam koĢullarının kalitesini yükselten bir yer olmuĢtur. Tüm bunların yanı sıra önemli tarihi yolların doğal kavĢağı olmayı baĢarmıĢtır (Erinç 1980: 68).