• Sonuç bulunamadı

I.2. KAVRAM VE KAVRAM GELİŞİMİ KURAMLAR

I.2.1. Özellik Soyutlama Kuramı:

Kavramların oluşumuna dair en eski görüş, özellik soyutlama kuramıdır. Bu kurama göre bireyler, nesneleri içinde bulundukları ortamda inceler, nesnelerin paylaştığı ortak özellikleri soyutlar ve bu nesneleri paylaşılan özellikleri temelinde

sınıflandırır. Özellik soyutlama kuramı doğal kavramlara uygulanır. Çocuklar kavramları, etiketlenmiş nesnelerin algısal özelliklerini soyutlayarak öğrenir. Örneğin; çocuk, bir hayvan gördüğünde ve bu hayvandan “köpek” olarak etiketlenmişse daha sonra benzer bir hayvan gördüğünde bu iki hayvanın ortak özelliklerini soyutlar (dört ayaklılık, kuyruk, havlama) ve çocuğun zihninde köpek kavramı oluşur. Eva Clark’a göre (1973) soyutlanan öz nitelikler başlangıçta uyarıların algısal yönlerini temel almasına rağmen, gelişimin sonraki evrelerinde çocuk, nesnelerin ve ögelerin soyut özelliklerini de türetmeye başlar (Akt.Akman, 1995, s.20).

Özellik soyutlama kuramına yöneltilen eleştiriler vardır. Örneğin; özellik soyutlama kuramları kategori üyeliğini belirlemek için nesnelerin kavramsal özelliklerine bağlı olmaya eğilimlidir. Temelde birçok kavramın tanımlayıcı karakteri, nesnelerin nasıl gözüktüğüne bağlıdır (Dahler ve Bukatko, 2001; Akt. Aral, Bütün Ayhan, 2005, s.13). Buna en güzel örnek felsefeci Wittgenstein’ın şu sorusudur: “Oyun kavramının tanımlayıcı özellikleri nelerdir?” Başlangıçta bu zor bir soru olarak görünmez. Oyunların eğlenmek için yapılan etkinlikler olduğu söylenebilir ama bir müzik aleti çalmak insanı eğlendirmesine rağmen bir oyun değildir. Bu örnek diğer pek çok kavram için de geçerlidir. Bu tür tartışmalar özellik soyutlama kuramının çözmekte güçlük çekeceği önemli sorunlar çıkarır. Bu kurama ait başka bir eleştiri de çocukların oldukça çok sayıdaki kavramları ilk yıllarda öğrendiği gerçeğidir. Çocuklar soyut kavramları öğrenmede okul çağına gelene kadar büyük zorluklarla karşılaşırlar. Bu modele alternatif olarak Wittgenstein “aile benzeşimi” modelini öne sürmüştür. Bir kavramın üyesi, diğer üyelerle bazı ortak özellikleri paylaşır. Bu da aynı ailedeki üyelerin bazı özellikleri paylaşmasına, aynı zamanda da aile üyelerinin hiçbirisinde bu özelliklerin tamamının bulunmamasına benzemektedir. Bu hipotez, kavramların sadece tanımlayıcı özelliklerini belirtmeksizin, belirsiz sınırların açıklanması için ortak bir zemin sağlar. Özellik soyutlama kuramı, sezgisel olmasına rağmen, şu anki yapısı ile kavramsal bilginin nasıl kazanıldığına dair yeterli bir açıklama sağlayamamaktadır (Rosh ve Mervis, 1975; Akt.Akman,1995, s.23)

2.2. Çağrışımsal Kuram

İnsan davranışlarını, uyaran tepki bağlarıyla, davranışçı modelin varsayımlarını, kavram öğrenme konusuna uyarlayarak açıklayan bir kuramdır. Uyaran tepki bağı; çevreden gelen bir uyarıcıya, öznenin bir tepki vermesi olarak açıklanmaktadır. Eğer uyarıcı ve tepki her zaman arka arkaya geliyorsa ve pekiştiricilerle destekleniyorsa bu bağ kuvvetlenir. Çağrışımsal kuram bu ilişkileri kullanarak kavram oluşumunu açıklamaya çalışmaktadır. Bu kurama göre çevrede görülen nesne veya olay, birey tarafından bir isimle anılmaya başlandığında aralarında çağrışım ilişkisi oluşmaya başlar ve bu isim geribildirimde bir pekiştirici alıyorsa kullanılmaya devam eder. Kullanıldıkça pekiştireç alır ve böylece nesne ile kavram arasında bir çağrışım ilişkisi kurulmuş olur. Bu yaklaşıma göre kavram bir grup uyarıcının ortak elemanları içinde kullanılabilir. Örneğin, “yeşil” kavramı öğrenildiğinde, yeşil olan değişik nesnelerle uyarıcı olarak karşılaşıldığında kullanılır ve yeni pekiştireçler elde edilir. Böylece görülen her yeşil nesneye “yeşil” tepkisi verilmeye başlanır. Başka anlatımla, eğer yeni uyaran, öğrenilen kavramla ilişkili özellikler taşıyorsa, öğrenilen kavram genellenebilir ve bu kavram yeni durumlara uyarlanabilir. Bütün bunlar uzun bir zaman sürecinde ve deneme yanılma yolu ile gerçekleşmektedir. Bu deneme yanılmalar kavramlar ile kavramların arasına giren elemanlar arasında çağrışım ilişkileri oluşturur. Öğrenen kişi kendine sunulan kavramlarla, örnekler arasında çağrışım ilişkileri kurar (Ellis ve Hunt, 1989, s.142)

2.3.Hipotez Oluşturma Kuramı

Bruner, Goodnow ve Austin yaptıkları çalışmalara dayanarak, insanların bir kavramı keşfetmeye çalıştıkları zaman değişik hipotezler geliştirdiklerini, bu hipotezlere dayanarak kavram oluşturmaya çalıştıklarını ve bunları sürekli test ettiklerini savunmuşlardır. Birey herhangi bir kavram oluşturma durumu ile karşı karşıya kaldığında hipotezler kurmakta, kurduğu bütün hipotezleri hatırlamakta ve sırayla onları test etmektedir. Bu denemeler sonunda ya bir hipotezi kabul etmekte ya

da reddederek yenisini test etmeye girişmektedir. Bu işlem birey tarafından gerçek kavram oluşturuluncaya kadar devam etmektedir. Hipotez oluşturma yolu hem kavramların genel özelliklerini belirler ve bu özelliklere dayalı kuralları saptarken hem de prototip geliştirilirken kullanılabilmektedir. Ancak bu kuram, kavramın oluşturulma yolu ile ilgili bilgi vermekle birlikte bunu her kavram için, özellikle doğal kavramlar için nasıl gerçekleştirildiğini ayrıntılı bir şekilde açıklamamaktadır (Ellis ve Hunt, 1989, s.144)

2.4. İşlevsel Kuramlar:

Bu kuram kavram oluşturmayı; uyarıların algısal özelliklerinin değil, nesnelerin işlevsel özelliklerinin rol oynadığını belirterek açıklar. Katherina Nelson, kavram oluşumunun işlevsel yönü ile ilgilenen çağdaş kuramcılar arasındadır. Nelson’a göre kavramlar doğrudan çocuğun nesnelerle olan deneyimlerinden oluşmaktadır. Çocuk kavramsal bilginin kazanılmasında çeşitli evrelerden geçer. Öncelikle nesne, bir özellikler topluluğu, resim veya imaj olarak değil, bir bütün olarak tanımlanmalıdır. Sonra çocuk nesnelerin işlevsel özelliklerine göre nesneler arasındaki ilişkileri belirler, tanımlar ve bunları kavramsal gruplamanın temeli olarak kullanır. Çocuklar nesneleri bütünüyle görüp onlarla dinamik bir ilişki ve etkinlik kurmaya çalışırlar. Yani çocukların nesnelerle yaptıkları etkinlikler onlara verdikleri anlama yansır. Top kavramının öğrenilmesine ilişkin örnek aşağıda verilmiştir.

Oturma odasında, antrede

Anne topu atar, yerden alır, tutar. Topu atarım, yerden alırım, tutarım Yuvarlarım, zıplatırım.

Yerde, kanepenin altında

Burada çocuğun topla olan etkileşimine verilen öneme, nesne için sözlü ifadelerin/etiketlerin olmamasındaki vurguya dikkat edilmesi gerekir. Önemli olan topun rengi, şekli, büyüklüğü değil topla ne yapıldığı ve topa ne olduğudur. Daha sonra çocuk topla daha farklı bir deneyime sahip olabilir ve bu durumda aşağıdaki gibi ilişkiler oluşabilir.

Oyun alanında Çocuk atar, yakalar. Yuvarlanır, zıplatır.

Toprağın üzerinde, çitin altında

Örneğe benzeyen çeşitli deneyimler sonucunda işlevsel çekirdek bir kavram üretilir. Çekirdek kavram ve tanımlayıcı özelliklerden, daha sonra yeni nesneleri sınıflamak için yararlanılmaktadır. Son olarak, biçimlendirilmiş kavrama sözel bir etiket verilir (Dahler ve Bukatko, 1985; Akt.Aral,Bütün Ayhan, 2005, s.15)

Nelson, bu süreçte algısal özelliklerin rolünü inkar etmemekte ve bu özelliklerin işlevlerle yakından ilişkili olduğunu, bir nesnenin şeklinin o nesne ile ne yapılabileceğini belirlemede etkili olduğunu belirtmektedir (Akt.Akman, 1995, s.25).

Nelson'ın hipotezi Piaget'nin fiziksel bilgi gelişimi ile ilgili kuramını da tamamlar görünmektedir. Piaget, çocukların nesne işlevlerini doğrudan yaparak erken keşfetmelerinin, kavram gelişimine temel sağlayacağını düşünmekte ve bu doğrultuda Nelson'ı desteklemektedir. Çocuğun erken bilişsel gelişimi de anlamlı dil gelişimine bağlıdır. Piaget'ye göre henüz duyu-motor dönem içinde aynı şekilde kullanılan nesneler benzerdir ilkesinden yola çıkan çocuklar prototip (ön kavramlar) geliştirmekte ve bu temelle daha sonraları nesneleri işlevlerine göre kategorize ederek anlamlarını bu düzende öğrenmektedirler.