• Sonuç bulunamadı

Özdemir Asaf’ın Edebî Kişiliği

2.2. Özdemir Asaf’ın Edebî Kişiliği ve Eserleri

2.2.1. Özdemir Asaf’ın Edebî Kişiliği

Şair 1950’de eşi Sabahat Hanım’ın maddi desteği ile çok istediği matbaasını, Sanat

Basımevi ismi ile açar. Matbaa, zaman içinde şair ve yazarların bir araya geldiği bir yer

vazifesi gördüyse de ticarî olarak şaire umduğu katkıyı sağlamaz.

Özdemir Asaf, 1961 yılında birinci evliliğine son verir. 1962’de Yıldız Moran ile evlenir. Bu evlilikten Gün, Olgun ve Etkin adlarında üç erkek çocuğu olur:

‟…Yıl 1970.Öbür odada karım ve en küçük oğlum Etkin, uyuyorlar. Büyük oğlum Gün ile ortanca Olgun da odalarında uykuda.

Şimdi gittim üzerlerini örttüm. Her zaman açılırlar, babalarının oğlu derler. Olgun başını yorgana gömmüş gene. İki gündür bir maymundan söz ediyor. Ağabeyi, “maymun (sana) bakıyor” demiş. Bu sabah uyandıklarında onlardan öğrendim. Çünkü sormuştum sabahleyin Olgun’a:“Neden dün gece başım yastığın altına almıştın?” diye. İkisi de gülerek aynı anda konuşmuşlardı.”

(Asaf, 2004b: 41)

Şair bu süreçte kızı ile görüşmeye devam eder. ‟Kızıma Mektuplar” isimli yazısında kızına nasihatler verir.

Özdemir Asaf, 1979 yılında, çocukken geçirdiği akciğer rahatsızlığını tekrar yaşar. Hastanede tedavisi devam eden şairin beyninde tümör olduğu söylenir. Hastanede birçok sanatçı arkadaşı kendisini ziyaret eder ve bu zorlu süreçte ona destek olur. Şair, 1981 yılında 58 yaşında iken hayata gözlerini yummuştur. Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmiştir.

2.2. Özdemir Asaf’ın Edebî Kişiliği ve Eserleri

2.2.1. Özdemir Asaf’ın Edebî Kişiliği

Özdemir Asaf sanat hayatına öğrencilik yıllarında başlamıştır. İlk yazısı Servet-i Fünûn/ Uyanış dergisinde yer alan “Bir Çiftliği Ziyaret” isimli çevirisidir. Asaf, ilerleyen yıllarda Servet-i Fünûn/Uyanış, Yedigün, Büyük Doğu gibi dergilerde yazmaya devam etmiştir. Bu yazılarında Özdemir Arun, Özdemir Özdem, Özdemir Yasaman gibi isimler kullanmıştır.

Özdemir Asaf, Servet-i Fünûn/Uyanış dergisindeki şiirleri ve yazıları ile oldukça dikkat çekmiş ve tanınmaya başlanmıştır. Bu dergideki birçok yazısında sanat anlayışına dair izler bulunmaktadır:

24

“Devirleri mukayese fikri ile değerlendirmek hiçbir sağlam delil meydana çıkarmaz. Birisini kötülemek diğerini yükseltmeyeceğinden her ceryanı zamanı çerçevesinde mütalaâ etmelidir. Bir devir, bir şair yeni olduğu için; eski devir, eski şairden büyük veya küçük olamaz.” (Asaf, 1949: 314)

Özdemir Asaf gerek şiir ve yazılarında doğrudan gerekse yaptığı nazireler ile dolaylı olarak yeni dönem Türk şiirinde beğendiği isimleri dile getirir. Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı ve Necip Fazıl Kısakürek gibi birçok isimden övgü ile söz eder. Denemelerini bir araya getirdiği eserinde Yahya Kemal’in ölümünden sonra yapılan yorumları ele alarak bir eleştiri yazısı yazar. Bu yazısında Yahya Kemal’in edebiyat dünyasındaki başarısına değinir.

“…İyi ki Yahya Kemal Türk şiirinde yerini hak etmiş. Eğer etmeseydi ne olurdu kimbilir…” (Asaf, 2004b: 122)

Özdemir Asaf kelimelerin ruhuna inanan bir şairdir. Her şairin kullandığı kelimelere, bu kelimeleri yüklediği anlamlara göre kendisine bir yol çizdiğine vurgu yapar. Ona göre şairlik zor bir iştir:

“…Şiirinin kurgusu sessiz sakin bir direnişin gür sesinden oluşuyordu. Bu nasıl oluyordu? Amacına varmak için gereken araç-gereçlerin de ustası olduğundan oluşuyordu. Biraz daha katmalıyım:

Heceleri sözcük, sözcükleri cümle yapma hüneri, (tersinden karşıtım söylemek de olası) yolunu kısaltıveriyordu. Buna, bu bilgiye, sezgiyi ekleyince, şiirinin özü ve etkisi, bilindiği gibi belleklerde yerleşiveriyordu.

Bir şairin kullanmadığı kelimeleri saptamakla onun şiirine yaklaşmak olasıdır. Kullandıklarını istifleme biçimine eğilmek de bir başka tahlil yöntemidir. Şairin portresini bu iki yoldan birinden giderek çizmek yanlış olmaz.” (Asaf,

2004b: 91-92)

Şair her şiirin kendine has yapısı olduğunu, her şairin farklı bir sanat anlayışı olduğunu kabul eder. Fakat şiirin başka dillere aktarılmamasına dair katı kurallara da oldukça karşıdır:

“…Ama, ‘şiir açıklanmaz’, ‘şiir bir başka dile aktarılmaz’ gibilerince dogma kokanlar bana hep bir duvar gibi geldi.” (Asaf, 2004b: 91-92)

Özdemir Asaf şiire ilk başladığı yıllarda her şair gibi edebiyat dünyasında büyük yankı uyandıran “memleket edebiyatı”ndan etkilenir. Fakat bu etki ilk şiirleri ile sınırlı kalır. Olgunluk çağı şiirlerinde tamamı ile bireysel çizgisine yönelir. Bu etkiyi zaman zaman nesir türünde yazılmış yazılarında görmeye devam ederiz. Sanatın topluma yarar

25

sağlaması gerektiğine dair her zaman ılımlı bir yaklaşım sergileyen şair, bunu amaç olarak görmeyi reddeder:

“…Kelimeler, vasıtasıdır şiirin, amacı değil. Onları amaç sananlara ne demeli. Ne denir ki! Bir şey demeyen, bir düşünceye varamayan, bir fikir taşımayan şiir görmediği halde, hâlâ deyişde şiiri bitirenler.”

(Asaf, 2004b: 128)

Asaf, insansız sanatın olmayacağı görüşüne sıkı sıkıya inananlardır. Elbette sanat toplumsal olaylardan etkilenir ve çağına göre şekillenir:

“Şiirde oluş, şiiri yeniden gözden geçirme, şiirin içinde bence her an kendi kendine vardır zaten. Şiirin zamana dayanma, zaman içinde durma’sı (belki de direnme’si), dışarıdan gelecek etkilerden çok güçlü ve acımasız olarak şiirin içinde durur.

Bilimin gelişmesi, teknik’in ilerlemesi, insanın bu yeryüzündeki yaşam serüveninin verileridir. Bunlarda bilimlerin etkisi, şiirinkinden ne kadar farklıdır..

Sanat dorukları bilim doruklarından ne kadar ayrıdır.. Yani insandan ne kadar uzaktır?” (Asaf, 2004b: 114)

Şairin Büyük Doğu dergisinde yazdığı şiirlerde Necip Fazıl etkisi oldukça açıktır. Necip Fazıl’ın şiirlerinde görülen dünya, yol, yolculuk, insan kavramları Özdemir Asaf’ın ilk şiirlerinde de görülür. Necip Fazıl’ın ‟Yolculuk” isimli şiirinde geçen bazı kavramlar Özdemir Asaf’ın Dünya Kaçtı Gözüme kitabındaki ‟Şarkım” isimli şiirindeki genel kompozisyon ile benzerlik göstermektedir.:

“Başım, artık onu taşımak ne zor ! Başım, günden güne kayıtsız bana. Dalında bir yaprak gibi dönüyor.

Acı rüzgârların çektiği yana…” (Kısakürek, 2013: 69) “Hey benim koca kafam.

Altmış iki santimlik başım. Saçlar sakallar içinde,

Erkek omuzlar üstündedir.” (Asafb, 2016: 49)

Yazarın ilk dönem şiirlerinde aşk ve özlem konusu ana temalar arasındadır. Bu dönem şiirlerinin şekillenmesinde ilk eşi Sabahat Hanım’a duyduğu sevginin etkisi muhakkaktır. İlk şiir kitabında yer alan ‟Bugün ve Bugün” isimli şiirinde hem çocukluk yıllarından kalan anılara ufak çizgilerle dokunurken hem de eşini görüp sevdiği zamanlara dair izleri aktarır:

26

“Öyle çabuk geçiyor ki günler. Hele sen de bir bak hayatına. Daha dün doğmuşuz sanki. Yeni okula başlamışız,

Yeni sevmişiz…” (Asaf, 2016b: 47)

1950’li yıllara kadar birçok dergide şiirlerini yayımlayan, çeviriler yapan şair daha çok lirik çizgide yürür. Bu dönemde başta Fransız şairler olmak üzere birçok yabancı yazar okur ve onlardan çeviriler yapar. En çok çeviri yaptığı şairlerin başında Oscar Wilde gelir. Şair 1950 sonrasında kısa bir süre bazı dergilerde yazılarına ve çevirilerine devam eder.

Gençlik döneminde şiirlerinde en çok Yahya Kemal ve Necip Fazıl etkisini gördüğümüz şair 1950 yılında kendi matbaasını açar. Bu matbaaya Sanat Basımevi ismini verir. Bu matbaa zaman içerisinde birçok edebî ismin uğradığı bir yer olur ve burada zaman zaman edebî söyleşiler yapılır. 1955 yılında Yuvarlak Masa Yayınları’nı kuran şairin şiirleri kitap olarak bu tarihten sonra yayımlanmaya başlar.

Bu dönem şairin yapmayı en çok istediği işi gerçekleştirmesi ve matbaa sahibi olması nedeni ile en verimli geçen dönemleri arasında yer alır. Her ne kadar maddi anlamda çok rahat günler geçirmese de edebî birikimini ortaya koymasının daha önemli olduğunu vurgular.

Şair 1950 sonrası ilk dönem etkilerinden sıyrılmış ve kendi çizgisine yön vermiştir. Bu dönemde şiirlerindeki temalar çeşitlilik göstermiştir. Şair 1955 yılında ilk şiir kitabı

Dünya Kaçtı Gözüme ve hemen bir yıl sonra Sen Sen Sen isimli şiir kitabını

yayımlamıştır. Bu şiir kitaplarında gençlik dönemine ait lirik ve aşk şiirlerinden izler vardır. Fakat şiirlerdeki aşk kendi ile bütünleşmiş ve felsefî görüşlerini yansıtan bir mahiyet kazanmıştır:

“2=1

Kim o, deme boşuna.. Benim, ben.

Öyle bir ben ki gelen kapına;

Başdan başa sen.”(Asaf, 2016b: 73)

Dünya Kaçtı Gözüme kitabında aşk konusuna daha genel bir eğilim gösteren şair, ikinci

27

“SAÇLARI

Bilmeyorum ne vardı saçlarında.. Rüzgâr mı delice eserdi,

Gözlerim mi öyle görürdü yoksa..

Saçlarının her hali hoşuma giderdi.” (Asaf, 2016b: 71)

Şair 1950’li yılların sonunda evlilik hayatında sıkıntılar yaşamaya başlar. Eşi İsveç’e gider. Bu dönem şiirlerinde coşkulu aşk şiirleri yerini yer yer hüzün ve ayrılık konularına bırakır. 1957 yılında üçüncü şiir kitabı olan Bir Kapı Önünde isimli kitabını yayımlar. Birinci evliliği 1961 yılında son bulur. Şair bu evliliğinden sonra daha öncede görüştüğü Yıldız Moran ile 1962’de ikinci evliliğini yaptığı yıl bir sonraki şiir kitabı

Yumuşaklıklar Değil isimli kitabını yayımlar.

Özdemir Asaf çocukluk döneminden bu yana edebiyat ile ilgisinin yanında felsefe ve sosyolojiye de ilgi duymuştur. Her tür kitap okumanın ve okuduğunu algılayarak yorum yapmanın önemini vurgulamıştır. Özdemir Asaf’ça kitabındaki ‟Poligon” isimli yazısında roman ve öykü türüne yoğunlaşmamasına rağmen okuduğu birçok yazarın ismini sıralamıştır:

“ …Konumuza girmek için Dr. Axel Munthe’nin Aziz Mikael’in Kitabı’nı anıyorum. Oradaki ve başka kitaplardaki kolit, veba, cüzam, humma, kanser, verem’in Charles Dickens’den, Jack London’dan, Albert Camus’den, Hans Fallada’dan, Soljenitzin’den öykülerini okuduk.

Maupassant’den, Van Gogh’dan, Nietzsche’den bildiğimiz beyin hastalıkları da bu konuya girebilir.” (Asaf, 2004b: 163)

Şair, aynı yazısına Paul Valèry’nin “Yanlış başlayan yanlış sürer.” sözü ile başlamıştır. Ve çağımızın hastalığını anlatmıştır:

“…Ben yazıma Poligon derken, çağımızın bir özelliğini belirtmeyi düşündüm: Acele düşünmek ve hemen kaleme sarılmak. Bir konunun enine boyuna ölçmeden, o konunun içindeki ana kavramların tam anlamlarım bilip araştırmadan konuşmak-yazmak…” (Asaf, 2004b: 163)

Şaire göre sanat eseri, çağdan kopmamalı ve çağın felsefesini anlamalı, yansıtmalıdır. Özdemir Asaf’ın olgunluk dönemi şiirlerinde sen-ben ikileminden biz ikilemine doğru ilerleyen bir çizgi görülür. Olgunluk dönemi şiirlerinde aşkın ve sevginin lirik ve duygusal yanından ziyade felsefî yanına eğilmeyi tercih eder. Dördüncü şiir kitabını yayımladıktan yaklaşık sekiz sene sonra yayımladığı Nasılsın isimli kitabındaki ‟Çizik” isimli şiiri bu durumu özetler niteliktedir:

28

“Geleceğim, bekle dedi, gitti.. Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu..

Ama kimse ölmedi.” (Asaf, 2016b: 184)

Şair 1970’li yıllardaki çizgisinde hayat kavgası ve ölüm üzerine daha çok eğilmeye başlar. Bu dönemde yapmış olduğu seyahatler de şairin evren üzerine daha çok düşünmesinin bir sonucudur. Ölüm ile yaşam kavramlarını karşılaştırır; bu durumun bazen metafizik bir çizgiye kaydığı olur. 1975 yılında yayımlanan Çiçekleri Yemeyin isimli şiir kitabında yer alan ‟Uyumak” isimli şiirinde bu yönelimi görmekteyiz:

“Uyku adı altında beni yoklamaz ölüm, Neleri yaşadımsa uyanıklıkta gördüm. Uyurken geçenlerin sormadım adlarını,

Kaçı kaça böldümse yaşanırlıkta böldüm..” (Asaf, 2016b: 311)

Özdemir Asaf bu dönemde şiirlerinde hiciv kalemini kullanarak bireye ve topluma farklı bir açıdan eğilir. Bireyin toplum içindeki yerini sorgular. İnsan toplumda neden mutsuzdur? Bir yandan insanoğlunun hayat içindeki acı çığlıklarını ve arayışlarını dile getirirken bir yandan da bencilliğini sorgular:

“Çocukluktan geçerken, A-B diye ayrıldık.. Okullara yöneldik, A-B diye ayrıldık.. Dağıldık konularca zamanlara, yerlere;

Düşün’de, davranışda, -B diye ayrıldık.” (Asaf, 2016b: 301)

Bu dönemde zaman zaman geçmişe ve çocukluğuna duyduğu özlemi dile getiren şiirler de yazar:

“Şimdi kocaman denizlerde, kocaman gemilerde Neden yok küçüklüğümüzdeki büyüklüğümüz; Çocukluğumuzun bahçelerinde, o evlerde Kâğıttan gemilerimizi yüzdürdüğümüz. Bir şeyler mi kalmış çocukluğumuzda,

Çocukluğumuzla çözdüğümüz...” (Asaf, 2016b: 250)

1970’li yılların sonundaki şiirlerinde toplum içindeki bireylerle ve zamanı ile hesaplaşmış fakat sonuca ulaşamamış bir Asaf görürüz. Bu sonuca ulaşamayışın ismi şiirlerde yalnızlık kavramı olarak bizlere döner. Şairin 1978 yılında yayımladığı şiir kitabı Yalnızlık Paylaşılmaz bu kaçışın bir göstergesidir:

29

“Derin bir uyku.. Düşümde

Düşündüm ister istemez Aklıma takıldı

Yalnızlığın adı.” (Asaf, 2016b: 422)

Şair bu dönem şiirlerinde yılların verdiği yorgunluğu dile getirir. Ve geçmişe dair sorularına cevap bulmaya çalışır:

“Burada can sıkıntısı, can sıkıntısı orada. Yıllar var uçuyorum, dönüyorum havada. Gittikçe geliyorum, geldikçe gidiyorum

Bembeyaz olduğumu görüyorum arada.” (Asaf, 2016b: 428)

Özdemir Asaf, Cumuriyet Dönemi Türk şiirinin önemli isimleri arasındadır. Birçok antolojide dönem şairleri içinde belli bir grubun içinde yer almadığı dile getirilen şair, yaşamı ve sanatı ile çağına farklı bir ses getirmiştir. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı isimli eserinde İnci Enginün şairi, Garip akımı dışında müstakil bir isim olarak değerlendirir. (Enginün, 2002: 59) Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü isimli eserinde onun, “1950 şiirinin ortak biçim anlayışından ayrı” bir şair olduğunu söyler. (Necatigil, 2006: 329)

Özdemir Asaf daha çok özlü söz hâline gelmiş kısa ve mizahî şiirleri ile tanınmıştır. Onun şiirlerinde insan ve dünyanın, dünya içindeki her nesnenin yansımalarını görmek mümkündür. Gençlik döneminde etkilendiği isimleri de göz önünde bulundurarak daha çok sembolist çizgide ilerlediğini düşünülen şair, zaman içinde şiirlerini izlenimleri ve sorgulayışları ile egzistansiyalist felsefe ile yoğurmuştur.

Özdemir Asaf’ın şiirlerindeki egzistansiyalist ögeleri inceleyen Gökay Durmuş şairin, ikinci kişinin yaşamını basite indirgeyişini, kendisine sunulanı düşünmeden ve sorgulamadan kabullenişini, sanatını vasıta kılarak, karşı çıkmaya çalıştığını dile getirir ve “Özdemir Asaf, felsefî bir sistem olarak egzistansiyalizm’in adını anmamışsa da

dikkatli bir okur, onun şiirinde sen’i merkez alırken, egzistansiyalist bir yaklaşım sergilediğini gözlemleyebilir.” der. (Durmuş, 2013: 10)

Aynı makalesinde Durmuş şairin “Perde Başkalarıdır” şiirini göz önüne alarak, varoluşçuluk akımının öncülerinden Sartre’ın Gizli Oturum isimli piyesinin

“Cehennem Başkalarıdır” sloganını, kendine göre yorumladığını öne sürer. (Durmuş,

30

“Perde başkalarıdır Başkalarına açılır, Başkalarına kapanır, Yaşamda ve Oyun’da. Bir konu hazırlanır /Her iki tarafında/ Bir konu yaşanır. Bazısı ıslıklanır

Bazısı alkışlanır…” (Asaf, 2016a: 118)

Sartre, insanın dünyaya geldiği anda herhangi bir kişisel değere sahip olmadığı için, önce başkaları tarafından yapıldığını; fakat sonra kendi kendisini yapmaya başladığını, daha doğrusu başlaması gerektiğini düşünür. (Sartre, 1976: 3) Egzistansiyalist felsefeye göre, bireyin dünyaya gelmesi onun iradesinde değildir fakat birey kararlarını vermede özgür davranmalıdır. İnsan hayatı boyunca tek durumla karşılaşmaz bu nedenle insanları taklit etmek yersizdir. Herkesin yaşayacakları ve vereceği tepkiler farklıdır. Sartre insanın“hayata bir anlam vermekte, onu anlamlı kılmakta” olduğunu söyler. (Sartre, 1960: 46) İnsan dünyaya gelmiştir ve kendi ve toplumuna dair birçok sorumluluğu vardır. Bu sorumlulukları yerine getirirken her aşama muhakkak olumsuzluklar ile karşılaşacaktır.

Asaf bu kuşatılmışlığı ve birliktelik durumunu ‟O Işık” şiirinde dile getirir:

“Ben yoksam, biliyorum, ben sende yokuz.. Sen yoksan, biliyorum, sen bende yokuz.. Ve de gözlerimizde bir o ışık.. ki..

O yoksa, biliyorum, biz bizde yokuz.” (Asaf, 2016b: 287)

Sen ve ben ilişkisi üzerinde oldukça fazla duran şair, bu ikilemdeki karmaşıklıkları şiirine yansıtmıştır. Özdemir Asaf’taki sen kavramı zaman içinde farklı kişiliklere bürünmüştür.İlk şiirlerinde ikinci tekil şahsın “sen”ine seslenen şair, edebiyat dünyamıza bu lirik yönü ağır basan aşk şiirleri ile imza atmıştır. Bu sen’in şahsı bellidir:

“Sen bana

Sen desen de, demesen de olur. Ama ben sana sen deyeceğim. Düşün dur..” (Asaf, 2016b: 95)

31

“Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor, Yarısı sen oluyorsun, yarısı ben.. Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz,

Kimseye sezdirmeden.” (Asaf, 2016b: 93)

Şair bu biz’i zaman zaman çağa ve zamana karşı bir hiciv unsuru olarak kullanılır. Toplumsal ve bireysel karşıtlıklarını bu unsurda yansıtır. Bu biz’e hitaben bir yakınış ve sitem söz konusudur:

“Ortamsız bir yaşamda, Yaşamsız bir ortamda

Harcandınız mı..” (Asaf, 2016b: 93)

Şair zamanla zamanında çelişkili gördüğü durumları izlenimleri ile aktarır. İnsana ve doğaya varoluş felsefesi ile bakan Asaf, izlenimlerini duyguları ile soyutlaştırarak kendine has bir çizgi elde eder. Söz oyunlarına dayalı, mizahî üslûbu ve kullandığı çağrışımlar ile zamanla özlü söz niteliği kazanan şiirleri kısa sürede hafızalarda yer etmiştir.

Şiirlerinde ve yazılarında kendine özgün, müstakil üslûbu ve çizgisi ile edebiyatımızda önemli bir yer edinen Özdemir Asaf, Türk edebiyatında etkileri oldukça az görünen egzistansiyalist felsefenin edebiyatımızdaki seslerinden olmuştur. Edebiyatı yaşam felsefesi ile bir bütün olarak gören şair, kelimeleri şiirin bir vasıtası olarak görmüştür ve amaç olarak görmeyi reddetmiştir:

“Kelimeler kutulardır. Şiir kutularla yapılmaz. Hediyelerin kutuları vardır ama veren de alan da kutu verip almış olmaz. Hediye alıp vermiş olur. Yani o kutuların içindekini.” (Asaf, 2004b: 128)

Her şairin kullandığı kelimeler aynıdır fakat bu kelimelerle yapılan iş farklıdır. Kelimelerin işçiliği özgün olmalıdır. Duygu yüklü şiirlerinde sevgi, yalnızlık, ölüm, özlem, umutsuzluk ve kaçış gibi temaları işleyen şair, kullandığı kendine has çağrışımlar, imgeler ve soyutlamalar ile kendi çizgisini oluşturmuştur.

Özdemir Asaf şiirde biçim kurallarının katılığına karşıdır. Bu nedenle şiirlerinde şekil ve içerik yönünden tek düze bir özellik hâkim değildir. Kısa şiirlerinde ikilik ve dörtlüğü oldukça fazla kullandığı görülmüştür. Uzun şiirlerini bazen dörtlükler şeklinde biçimlendirmiş bazense bu yapıdan çok farklı şekilde kuralsız yazmıştır.

32

Özdemir Asaf’ın şiirlerinde Türkçe yazım ve noktalama kurallarına birkaç aykırılık vardır. En çok dikkat çeken hususlardan biri ünlü daralmasının olması gerektiği yapısal durumlarda bunu yapmamasıdır:

‟Sana güzel deyorlar…” (Asaf, 2016b: 87)

Bunun yanında şair ünsüz benzeşmesinin teşekkül ettiği durumlarda da bu kurala uymamayı tercih etmiştir:

“O zaman her bir şeyin de adı unutmakdı…” (Asaf, 2016a: 187)

Bir diğer dikkat çeken husus da şairin üç nokta ya da nokta kullanılması gereken bazı yerlerde iki nokta kullanmayı tercih etmesidir:

“Eğer gideceksem..

Bırakma.” (Asaf, 2016b: 98)

Çalışmada şiirlerin ve nesirlerin kelime gruplarını tahlil ederken kelime grubunun yapısını tayin açısından düzeltme yapmak mecburiyetinde kalınmıştır fakat giriş ve sonuç kısmındaki örneklerde metnin asil hâli korunmuştur.