• Sonuç bulunamadı

ORHAN PAMUK'UN KARA KİTAP ADLI ROMANININ GÜRCÜCE ÇEVİRİSİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "ORHAN PAMUK'UN KARA KİTAP ADLI ROMANININ GÜRCÜCE ÇEVİRİSİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMA"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı

ORHAN PAMUK'UN KARA KİTAP ADLI ROMANININ GÜRCÜCE ÇEVİRİSİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMA

Sandro BAKURADZE

Yüksek Lisans Tezi

Ankara, 2019

(2)
(3)

ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇALIŞMA

Sandro BAKURADZE

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Ankara, 2019

(4)

Sandro BAKURADZE taraf1ndan haz1rlanan "Orhan Pamuk'un Кага Кitap Adl1 Roman1n1n Gurcuce <;evirisi 0zerine Kar§1la§t1rmal1 Bir <;al1§ma" ba§l1kl1 bu 9al1§ma, 16.09.2019 tarihinde yap1lan savunma s1nav1 sonucunda Ьа§апl1 bulunarak jurimiz taraf1ndan Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmi§tir.

Prof.Dr. AЬide DOGAN (Dan1§man) Dr. Ogr. 0yesi Когау 0ST0N (Оуе)

'

Yukaпdaki imzalar,n ad1 ge9en ogretim uyelerine ait oldugunu onaylaпm.

Prof.Dr. Musa Ya§ar SAGLAM Enstitu Muduru

(5)
(6)

Madde 7.2. Gizlilik kararı verilen tezler gizlilik süresince enstitü veya fakülte tarafından gizlilik kuralları çerçevesinde muhafaza edilir, gizlilik kararının kaldırılması halinde Tez Otomasyon Sistemine yüklenir.

* Tez danışmanının önerisi ve enstitü anabilim dalının uygun görüşü üzerine enstitü veya fakülte yönetim kurulu tarafından karar verilir.

(7)
(8)

TEŞEKKÜR

Yaklaşık iki yıl süren bu zorlu yüksek lisans tez süreci boyunca, benden yardım ve desteklerini esirgemeyen, her koşulda bana olan güvenini dile getirip motive eden, akademik bilgi ve tecrübelerinin yanı sıra, hayata dair önemli gözlem ve düşüncelerini de benimle paylaşan, tüm bu sebeplerden dolayı da benim için her zaman çok özel bir insan olan, değerli yüksek lisans hocam ve tez danışmanın sayın S. Prof. Dr. Âbide DOĞAN’a teşekkür ederim.

Akademik yaşantının hemen herkese göre en zorlu dönemeçlerinden biri olan yüksek lisans tez sürecinde, ihmal ettiğim, ertelediğim, ilgi ve dikkatimi gereğince yöneltemediğim ancak, tüm bunlara rağmen bana koşulsuz ve sınırsız destek veren tüm dostlarıma ve arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür ederim.

Bu tezin özellikle çok yoğun ve yorucu geçen yazım aşamasının hemen tüm süreçlerini benimle birlikte yaşayan, fiziksel ve ruhsal yorgunluklarına benimle birlikte göğüs geren, ilgi, dikkat ve hevesimi canlı tutabilmem için elinden geleni yapan, her zaman anlayışlı ve bana yardımcı olmaya her zaman hazır olan aileme de ayrıca teşekkür etmek isterim – herşeye ragmen, yaşadığım ve yaşattığım bütün zorluklara ragmen, tezimi bitirmek ancak onların desteğiyle mümkün olabilmiştir.

(9)

ÖZET

Sandro BAKURADZE –“ Orhan Pamuk’un Kara Kitap Adlı Romanının Gürcüce Çevirisi Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma”, Yüksek lisans tezi, Ankara, 2019

Orhan Pamuk, 2006’da kazandığı Nobel Ödülü ve özellikle Türkiye’de yoğun tepkiye sebep olan siyasi açıklamaları sayesinde, belki dünya çapında en çok tanınan ve eserleri en çok dile çevrilmiş Türk yazarıdır. Oryantalizm etkisi, Doğu-Batı çatışması, Türkiye’nin sosyal yapısı gibi meselelere sıkça ve yakından değinmektedir. Post-modern eserleri, özellikle Batı’da yoğun ilgi çekmiştir ve edebiyat zevkleri daha çok Batı’da hâkim yönelimlere göre oluşan Gürcistan da istisna olmamıştır.

Orhan Pamuk’un eserlerinin ilk Gürcüce çevirileri onun Nobel Ödülü sahibi bir yazar olmadığı dönemlere ait ve 1990’lı yıllarda çıkan edebiyat dergilerine kadar gidiyor. Orhan Pamuk’un eserlerinin Gürcüce çevirileri arasında, Nana Canaşia tarafından çevrilmiş ve belki Gürcistan’da en popüler Orhan Pamuk romanı Kara Kitap’ın özel bir yere sahip olduğu söylenebilir – çevirmenin Türk kültürü bilgisi, metne yaklaşımı, mecaz, deyim ve benzer, kültüre özel ayrıntıları aktarırken seçtiği çözümlerin özel bir dikkate değer olduğu söylenebilir.

Yüksek lisans yükümlükleri kapsamında ele alınan çalışmamızın amacı, Kara Kitap’ın Türkçe orijinalı ve Gürcüce çevirisini karşılaştırarak, çevirmenin faydalandığı yöntemleri, mecaz, deyim ve Türk kültürü bilgisi az okurlar için anlaşılması zor bölümleri çevirirken bulduğu çözümleri incelemektir.

Kaynakça olarak, romanın orijinali ve Gürcüce çevirisi başta olmak üzere, çeviribilim alanında kaleme alınmış çeşitli çalışmalara, Tiflis’te yayımlanmış Türkçe Deyimler Sözlüğü dahil olmak üzere, çeşitli sözlüklere ve Türkçe-Gürcüce edebiyat çevirilerine katkıda bulunan çevirmenlerin tecrübesine başvuruldu.

Anahtar Kelimeler: Orhan Pamuk; Kara kitap; Çeviri; Karşılaştırma; Gürcüce; Türkçe; Karşılaştırmalı;

(10)

ABSTRACT

Sandro BAKURADZE –“ Orhan Pamuk’un Kara Kitap Adlı Romanının Gürcüce Çevirisi Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma”, Yüksek lisans tezi, Ankara, 2019

Being the first Turkish Nobel Prize winner in any field, Orhan Pamuk is one among few Turkish writers of worldwide renown. Well known for his exotic prose, use of post-modern literary techniques, love of Istanbul and controversial statements related to the history and social characteristics of the Turkish republic, he is one of the most (If not the most) translated Turkish writer alive – with writings available in tens of world languages and Georgian is no exception. First attempts to translate Pamuk into Georgian predate his worldwide fame and can be tracked back to the 1990s. Currently all the novels of Orhan Pamuk including the most recent one and most of his non-fiction writings are available in Georgian and we can say that he is, by far the most widely read Turkish writer in Georgia and from all of his fiction and non-fiction works, The Black Book occupies a special place. Translated by Nana Janashia, the translation demonstrates how a translator can overcome linguistical and idiomatic differences between two languages by a skillful use of language and knowledge of the source culture of the literary work.

The goal of our work, undertaken as a part of obligations for MD, is to analyze both – the Turkish original and Georgian translation of the work in question and determine methods used during the translation process, similarities and differences between the translation and original and to analyze overall translatablity of certain culture specific words, sentences, proverbs and sayings. The main references for our research are the original and translation of the Black Book, various scientific works from the field of translation studies, dictionaries including The Dictionary of Turkish Idioms published in Tbilisi and when possible, various broadcasts and reportages conducted with those involved in the translation process.

Key Words: Turkish; The Black Book; Orhan Pamuk; Translation; Georgian;

(11)

ÖNSÖZ

Türk edebi eserlerinin Gürcüce çevirileri veya uyarlamaları, Gürcü okuruna ulaşmadan, modern anlamda çevirileri ortaya çıkmadan önce, folklorik etkileşim sayesinde başlamıştır. Bunun örneği olarak Köroğlu gibi Türk destanlarının Gürcüce versiyonları1 gösterilebilir. Destan ve benzeri halk edebiyatı eserlerinin Gürcü edebiyatı üzerine etkileri daha eskiye dayanir. Batı tarzinda Türk edebiyatının ilk çevirileri ise 19. Yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başına dayanır.

Geçiş dönemi – Tanzimat ve sonrası Türk edebiyatının Gürcistan’da ilk tanınması 20. yüzyılın başında, Memed Abaşidze’nin (Türk kaynaklarında Sancakbeyzade Mehmet Bey olarak da geçer.) faaliyetleri ile başlamıştır. Onun 1904 yılında yayımladığı, Namık Kemal’ın Vatan Yahut Silistre adlı oyunun çevirisi, 1916-17 yıllarında, Sahalho Furtseli gazetesinin resimli ekinde tefrika şeklinde yayımladığı, aralarında Safvet Nezihi’nin İzah ve İstizah’ın2 da bulunduğu çeviriler ve Namık Kemal’i anlatan, “Osmanlı Yazarı (Namık)Kemal Bey” isimli makalesi Gürcistan’da gerçekleştirilmiş Türk edebiyatı çalışmalarının ilk örneklerini oluşturuyor. İzah ve İstizah’ın Gürcüce çevirisi, Batılılaşma dönemi Osmanlı edebiyatının ilk Gürcüce çevirilerinden biridir, Namık Kemal ile ilgili makale ise, bir Türk yazarın hayatını anlatan, belki ilk Gürcüce makale niteliğindedir.3

Ancak, Türk edebiyatını Gürcüceye çevirme alanında, faaliyetlerin en yoğunlaştığı dönem, SSCB dönemine denk gelir. İdeolojik çerçeveler doğrultusunda, her ne kadar SSCB’nin resmi ideolojisine – Marksizm-Leninizme uyumlu yazarlar ve eserleri tercih edilmiştirö fakat, bu, sol eğilimli olmayan Türk yazarların çevrilmeyeceği anlamına gelmiyordu.

Öncellikli olarak her ne kadar Sabahattin Ali, Nazım Hikmet,Aziz Nesin, Yaşar Kemal,Fakir Baykurt, Suat Derviş gibi sol eğilimli yazarların eserleri çevrilse de, ideolojik ağırlığı pek olmayan, Türk edebiyatının klasik eserleri de ihmal edilmemiştir - Çalıkuşu veya Orhan Veli’nin şiirlerinin Gürcüce çevirileri de Sovyet dönemine aittir.

1 Köroğlu Destanının birden fazla, bölgelere göre değişiklik gösteren Gürcüce versiyonu mevcuttur; Acara bölgesindeki versiyon, 2015 yilinda, Alkazar Kaşiya’nın ‘Koroğlu Destanının Acara Bölgesi Versiyonu’ adlı doktora tezinin konusu olmuştur. Teze şu adresten ulaşılabilir: https://www.bsu.edu.ge/text_files/ge_file_5765_1.pdf

2 Tsnobis Furtseli gazetesinin 28 Nisan 1905 tarihli, 2806. Sayısında yayımlanan gazete yazısında, Namık Kemal hakkında biyografik bilgiler veren Memed Abaşidze, Vatan yahut Silistre’nin kendi yaptığı çevirisinin ‘önceki sene çıktığından’

bahsediyor. Safvet Nezihi’in İzah ve İstizah adlı oyunun Memed Abaşidze tarafından yapılan çevirisi ,Sahalho Purtseli gazetesinin resimli ekinin(სახალხო ფურცელი - სურათებიანი დამატება) 1916 yılının 98.,99.,101. ve 102.

Sayılarında tefrika edilmiştir.

3 Memed Abaşidze, Gürcistan tarihinde daha çok siyasi faaliyetleri ile tanınır, edebi hayati ve kişiliği ise günümüze kadar layıkıyla araştırılmamış bir konudur. Yukarıda geçenler dışında, Memed Abaşidze’nin Gürcistan milli şairi Şota Rustaveli’nin Kaplan Postlu Şövaliye adlı eserini Türkçe çevirdiği biliniyor, süreli yayınlarda da yaşadığı dönemin Osmanlı edebiyatından yaptığı, Saxalxo Purtseli gazetesinin 1916 yilinda yayımlanmış, Abdullah Zühdü’nün Kız Kardeş adlı hikayesi gibi örnekler de mevcut.

(12)

Bahsi geçen çevirilerin bir kısmı kitap olarak yayımlanmış bazıları ise Armağan4 adı altında dört cilt olarak yayımlanan Ortadoğu edebiyatı derlemesinde yer almıştır, ayrıca, özellikle romanların hatırı sayılır miktarı Saunce (Servet) dergisinde tefrika edilmiştir. Çeviri faaliyetler aktif olmasına rağmen, Sovyet döneminde baskın ideolojik şartlarda özellikle farklı görüşlere sahip yazarlar ve modernist/post-modernist türlerde eser veren yazarlar ve eserleri genelde ihmal edilimiştir.

İdeolojik yükten kurtulmuş çevirmenlik faaliyetlerinin başlangıcı, 1990’lı yıllara, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının sonraki döneminde Gürcistan’ın bağımsızlığa kavuşması ile başlamıştır.

Bu dönemde itibaren artık ideolojik temelli çeviriler daha az yapılmaya başlamış ve Türk edebiyatı, Gürcü okurları ile bütün yönleri ile tanışma fırsatı bulmuştur. 1990’lı ve 2000’li yıllardan itibaren, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Mario Levi’ye kadar birbirlerinden çok farklı ve çeşitli edebi akımlarda eser veren pek çok yazarın eserleri Gürcüceye kazandırıldı, ancak bu yazarlar arasında en önemli yeri Nobel Ödüllü ilk Türk yazar – Orhan Pamuk işgal etmiştir. Bütün romanları Gürcüceye tercüme edilen yazar, popülaritenin bu seviyesine ulaşan ilk ve büyük ihtimalle tek Türk yazarıdır. Ayrıca, Orhan Pamuk, 2014’te Gürcistan’ı özel davetli olarak ziyaret etmiştir(Edu.aris.ge).

Araştırmamızın amacı, Orhan Pamuk’un Gürcüceye çevrilen romanlarından “Kara Kitap’ın tercümesinin Türkçe orijinali ile karşılaştırarak, çevirmenin seçtiği yöntemlerin, metaforlar, mecazlar ve kültüre özgü öğeleri, kullanılan diller arası farklarla benzerlikleri analize etmek ve bu doğrultuda, post-modern, Türk kültürüne çok sayıda gönderme içeren ve yabancı okurlar için anlaşılmayan çok fazla ayrıntı içeren eserin tercümede aldığı halini incelemek olarak sunulabilir.

Konumuza daha fazla değer kazandıran ve çeşitli ayrıntılarda önem katan diğer nokta ise, dil olarak Gürcüce ve Türkçenin, neredeyse aynı coğrafyayı ve pek çok mecaz, deyim ve kültürel simgeyi paylaştığı halde, birbirlerinden farklı strüktürel yapılara sahip olmalarıdır. Çevirinin özelliklerine dair ilgimizi uyandıran ve yoğunlaştıran bir diğer örnek de, kendi ülkesinde iyi tanındığı halde, popüler, “otobüste okunan edebiyat” yazarı haline gelmeyen yazarın, komşu bir ülkede tutulan, bir nevi moda, ana akım yazarı haline gelmesidir. Özellikle modernist/post-modernist bir yazarın böyle bir popülarite seviyesini yakalaması sosyolojik boyutları araştırılmaya değer bir olaydır. Diller ve kültürler arasındaki farklar ve benzerlikler, yazar ve okurlarının sosyal kökenleri, sembolizm ve mecaz kullanımı, deyimler, dini sembolizm ve reklam-pazarlama etkileri, her ne kadar araştırmanın ana konuları olmasalar da, kısaca değinilmeye değer unsurlardır.

Kaynakça olarak, çalışmamızda, Kara Kitap’ın orijinali ve Gürcüce çevirisi başta olmak üzere, tercüme teorisi, Gürcüceye ve Türkçeye yapılan çevirilerle ilgili çeşitli makaleler ve kitaplar, deyim sözlükleri ve bazı yerlerde süreli yayınlara kullanılmıştır. Çalışmada geçen, yukarıda bahsedilen kaynaklardan, ilk sıralarda N. Berrin Aksoy’ın ‘Geçmişten Günümüze Yazın Çevirisi’,Anthony Pym’ın Exploring Translation Theories, Jiri Levy’nın The Art of Translation and Nation, Language, and the Ethics of Translation derlemesi (Der. Sandra Bermann ve Michael Wood) ve Lawrence Venuti’nin History of Translation gösterileribilir; ayrıca, bir Türk yazarın (Söz konusu örnekte Orhan Kemal’in) Gürcüce çevirileri ile ilgili ve çalışmamıza yardımcı olma potansiyeline sahip bir

4 Gürcistan Milli Kütüphanesinin katalog verileri, söz konusu derlemenin ciltlerinin 1965, 1977, 1982 ve 1988 yıllarında çıktığını gösteriyor. Söz konusu bilgiye şu adresten ulaşılabilir:

https://catalog.nplg.gov.ge/search~S1*geo/?searchtype=X&searcharg=არმაღანი E.T. 11.08.2019

(13)

tez olarak, Gül M. Sezgin Öztürk’ün ‘Orhan Kemal’in Gürcüce Çevirileri (Vukuat Var,Hanımın Çiftliği,El Kızı.) adli5 doktora tezinden yararlanılmıştır. Gürcüceye çevrilen yabancı edebiyatla ilgili olarak, Dali Pancikidze’nin makaleleri ve ‘Gürcüce Çevirinin Tarihi’ başlıklı kitabı, Türkçe- Gürcüce çeviri faaliyetlerle ilgili olaraksa Mariam Gaprindaşvili’nin ‘SSCB zamanında (1921-1991) Türk-Gürcü ve Gürcü-Türk edebi çevirileri’ başlıklı Yüksek Lisans tezinden kaynak olarak bahsedebiliriz. Tezin genel bilgi içeren bölümleri için Tsnobis Purtseli, Sahalho Purtseli, Saunje, Arili gibi Gürcüce süreli yayınlardan yararlanılmıştır.

Sözlük kısmı için, TDK Türkçe Sözlüğü başta olmak üzere, L. Çlaidze’nin Türkçe-Gürcüce sözlüğü ve E. Kvantaliani’nin Gürcüce-Türkçe sözlüklerinden yararlanmıştır. Çalışmada kullanılan kaynakçanın sözlük kısmını kapsayan eser E.Mamulia’nın Türkçe Deyimler Sözlüğüdür. Çeşitli nedenlerle çevirmenlerle yüz yüze görüşemediğim için röportaj ve haber kısmı için internetten yararlanılmıştır.

SSCB öncesi süreli yayınlarda yayımlanan çeviri metinleri ve dönemin Gürcü basını arşivine erişim Gürcistan Milli Kütüphanesinin dijital koleksiyonu – İverieli (Iverieli.nplg.gov.ge) aracılığı ile sağlandı. SSCB dönemi ve sonrası süreli yayınlardan, Saunje ve Arili dergilerinin bazı sayıları ailemin kütüphanesine, bazıları ise Gürcistan Milli Kütüphanesinin koleksiyonlarına aittir, ayrıca, Arili dergisinde yayımlanan bazı makalelere ulaşmak için derginin internet sayfası arilimag.ge kullanıldı. Aynı şekilde, basılı versyonlara ulaşılamayan yayınlar için mümkün olduğunca dijital baskılardan, dijital baskılar mevcut olmadığında ise, internet sayfalarından yararlanıldı.

5 Gürcüce yazılan tezin orijinal başlığı ორჰან ქემალის ქართული თარგმანები (შემთხვევა,ქალბატონის მამული,უცხო ქალი) şeklindedir.

(14)

İÇİNDEKİLER

KABUL VE ONAY………....…...i

YAYINLAMA VE FİKRİ MÜLKİYAT HAKLARI BEYANİ…….……….………ii

ETİK BEYAN………..………..………..iv

TEŞEKKÜR……….………..………...….…….v

ÖZET……….………....……..vi

ABSTRACT……….………..……..vii

İÇİNDEKİLER...xi

ÖNSÖZ………..……….viii

GİRİŞ ...……….………1

1. BÖLÜM:TARİH BOYUNCA ÇEVİRİ VE YÖNTEMLERİ...………..……….…19

1.1. ÇEVİRİ NEDİR……….………...………….…...….19

1.2. ÇEVİRİNİN TARİHİ……….……..…....…21

1.3. BATI KÜLTÜRÜNDE ÇEVRİNİN TEORİLERİ VE KURAMLARI…...…………...25

1.3.1. Johann Wolfgang von Goethe'ye göre Çeviri ………...……….………24

1.3.2. Walther Benjamin'e göre Çeviri ………...25

1.3.3. Ezra Pound'a göre Çeviri ……….………...……….…….…...26

1.3.4. Çağdaş Çevirinin Teorik Yöntemleri ...27

2. BÖLÜM :GÜRCÜ VE TÜRK EDEBİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER VE ORHAN PAMUK'UN ESERLERİNİN GÜRCÜCE ÇEVİRİLERİ...35

2.1. TARİH BOYUNCA TÜRK VE GÜRCÜ EDEBİYATLARI ARASINDAKİ ETKİLEŞİM...35

2.2. TANZİMAT SONRASI TÜRK EDEBİYATININ İLK GÜRCÜCE ÇEVİRİLERİ...36

2.3. SOVYET DÖNEMİNDE TÜRKÇE-GÜRCÜCE ÇEVİRİLER ...37

(15)

2.4. SOVYET SONRASI TÜRKÇE-GÜRCÜCE EDEBİYAT

ÇEVİRİLERİ...40

2.5. ORHAN PAMUK'UN ROMANLARININ GÜRCİSTAN SERÜVENİi - BÜTÜN ESERLERİ GÜRCÜCEYE ÇEVRİLEN TEK TÜRK YAZAR...42

2.6. NOBEL ÖDÜLÜ VE TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNÜN YARATTIĞI ÜN – GÜRCİSTAN'DA ORHAN PAMUK NEDEN POPÜLER...47

3. BÖLÜM :KARA KİTAP'IN GÜRCÜCE ÇEVİRİSİ...54

3.1. KARA KİTAP'IN GÜRCÜCE ÇEVİRİSİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ...54

3.2. ÇEVİRMENE DAİR ...54

3.3. ÇEVİRİ DEĞERLENDİRME SÜRECİNDE KULLANILAN YÖNTEM...55

3.4.KARA KİTAP'IN GÜRCÜCE ÇEVİRİSİNDE ALFABE FARKLARININ ETKİSİ ...56

3.5. ÇEVİRİDE ADLARIN NAKLEDİLME MESELESİ...57

3.6. DEYİMLER VE MECAZLAR...62

3.7. KÜLTÜREL AĞIRLIĞI OLAN NESNELERLE KAVRAMLARIN AKTARILIŞ BİÇİMLERİ...65

3.8. POLİSİSTEM/ÇOĞUL DİZGE KURAMINA DAİR...69

3.9. BİR ÇEVİRİ OLARAK KARA KİTAP'IN GÜRCÜ EDEBİYAT SİSTEMİNDEKİ YERİ...73

SONUÇ ...78

KAYNAKÇA ...80

EK 1: ETİK KURUL İZİN MUAFİYET FORMU...85

EK 2: ORİJİNALLİK RAPORU...87

(16)

GİRİŞ

I. ARAŞTIRMANIN AMACI

Orhan Pamuk, eserleri en fazla tercüme edilen Türk yazarlarındandır. Diğer pek çok dilde olduğu gibi, Orhan Pamuk, Gürcüceye de en çok çevirilen Türk yazarıdır. Eserlerinin tamamı Gürcüceye çevirilien yazarın eserlerinin tercümelerinin en fazla dikkat çekeni Nana Canaşia tarafından Gürcüceye kazandırılan ve ilk Gürcüce baskısı 2013 yılında yapılmış Kara Kitap’tır. Kara Kitap, Şeyh Galip’in Hüsn-ü Aşk’ını konseptüel arka plan olarak işleyen, çok sayıda metafor ve imge içeren bir post-modern eseridir. Böylece, eser, Türk ve Osmanlı kültüründen bir temele sahip olduğundan, Venutti’nin üzerinde durduğu, tercüme sırasında bilinçli veya bilinçsiz

‘milliyetçiliklere’ (Venutti,2005, s. 180-181) ihtiyaç doğurur.

Diller arası farklar, hem dilbilgisi, hem mecaz ve deyimler açısından gözle görünür niteliktedir; pek çok ortak deyim ve mecaz mevcut olsa da, her iki dilin yapıları için bir ortaklıktan söz etmek pek mümkün değildir. Bu özellik, çevirileri incelerken ayrıca üzerine durulması gereken meselelerin başında gelir. Aralarındaki farkların fazla olduğu dillerarası çevirilerde yanlış kelime veya gramer tercihlerinin eserin nihai halinin otantik yüzünü kaybetmesine bile sebep olabilir, bu yüzden, çevirmenin amacı, her iki dilin özellikleri göz önünde bulundurarak, optimal bir çözüm bulmak ve her iki dili kullanarak bir sentez yaratarak çeviri yapmaktır.

Araştırmamızın amacını, metnin orijinali ve çevirisini inceleyerek, hassas noktalarda başvurulan yöntemleri, çevirinin aslına sadakati, tercüme sırasında kullanılan metotları ve yazarın mensup olduğu kültüre özgü ayrıntıları hedef dile aktarılırken ortaya çıkan durumu özetlemek ve tercümenin Gürcistan kitap piyasasında ve Gürcü okurların tercih yelpazesinde yerini değerlendirmektir.

II. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ

Orhan Pamuk, Gürcistan’da en çok çevrilen ve popüler Türk yazarı konumunu korumaktadır.

Böylece, bu meseleyi daha iyi anlamamız için, eserleri ve Gürcüce tercümeleri ile Türkçe orijinallerini incelememiz gerekir. Bir yazarın çevirileri başka bir ülkede benimsenip kendi edebiyatı gibi sevilmişse, bunun bilimsel açıklaması eser ve çevirisinin yaratıldığı her iki çevrede mevcut kültürel izlerde aranmalıdır.

Bir diğer mesele, çevirinin otantikliğidir – Batı’da, başat kültürel kurallara ve çevirmenlik anlayışlarına göre, iyi kabul edilebilecek bir çeviri, doğallığını koruyarak, hedef dilinde sanki o

(17)

dilde yaratılmış gibi durmalıdır. Bu ilkeye çevirmenin görünmezliği (Invisibilty of Translator) denir.

Venuti’ye göre, bu durum çevirinin aslına sadakat konusunda çeşitli sorunlara yol açabilir, çünkü, hem yayıncılar, hem eleştirmenler,hem de okurlar; anlaşılır, argo, mecaz ve orijinal diline özgü ifadelerden mümkün olduğu kadar sıyrılmış tercümeleri tercih ederler. (Venuti, 1995, S. 1-6).

Venuti’nin dikkat çekmek istediği bir diğer konu Anglo-Sakson dünyasında yabancı edebi metinlere karşı bakış açısıdır. Ona göre, kültürel çerçeveler ve toplumda kabullenilen normlarda, her eser ve yazar, kendine has bireyselliğe sahiptir, öyle ki, çevirmen ancak bir nevi rol yapmış sayılır ve çevirdiği metin, içinde geçen değerler, konular ve fikirler nedeniyle, yazar rolünü oynamak zorunda kalan bir nevi oyuncudur.

“Çevirmenin görünmezliği kismen Anglo-Amerikan kültüründe başat, bireysellik temelli eser sahipliği anlayışından kaynaklanır. Bu anlayışa göre, yazar, duyguları ve düşüncelerini özgürce ifade eder ve bu, yazarın orijinallığını etkileyebilen, dış dilsel, kültürel ile sosyal faktörlere bakılmaksızın, onun iç dünyasının orijinal ve şeffaf temsili olarak görülür.”6

Yukarıdaki satırlarda gördüğümüz gibi, bu anlayış, metnin kendisinden ziyade içeriğini orijinal ve yazarın öz ifadesi olarak görmeye dayanır. Böylece, öncelikli olarak hedef dile nakledilmesi gereken fikirler ve kavramlardır, ki bu her zaman mümkün olmayabilir. Aynı deyim veya kelime farklı dillerede çok farklı anlam taşıyabilir. Ayrıca, eserin yaratıldığı ortama has kültürel özellikler hedef dile aktarılması mümkün olamayacak kadar karmaşık yapıya sahip olabilir.

Bir süreç olarak tercümeyi etkileyen bir diğer husus, Orhan Pamuk’un, bazı romanlarında konseptüel yöntemlere başvurmasıdır. Kara Kitap, Mesnevi’den etkilenen, Hüsn-ü Aşk’ın bir nevi postmodern yorumu olarak görülebilir. En son romanı ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ da Rüstem ve Zohrab efsanesi ve Oedypus kompleksi etrafında kurgulanan bir hikayeyi anlatıyor. Konseptler ve romanlardaki kültürel arka plan, Orhan Pamuk romanlarını çevirmen için işini zorlaştıran, ancak aynı anda çok şey öğretebilen, kültürler arası adaptasyon yeteneklerine katkıda bulunabilen etkenlerdir.

Genel görüntü böyleyken, mevcut dilsel ve kültürel farklar çerçevesinde, Orhan Pamuk’un eserlerindeki kavramları ve dilsel farkları Gürcüceye aktarma yöntemleri ve sonuç, birbirlerinden çok farklı, ancak çok sayda ortak kültürel referans ve öğe içeren diller arasında yapılan bir çevirinin tahlili olarak, gelecekte yapılacak araştırmalara yardımcı olabilecek bir çalışmaya malzeme olabilir.

Çeviri sırasında kullanılan yöntemlerin özellikleri, çevirmenin yaptığı tercihler, çevrilmesi zor veya imkansız olan ifadeleri naklederken başvurduğu çözümler, sadakat-okunabilirlik dengesini korumak için attığı adımlar ve ortaya çıkan sonucu, doğru incelendiği sürece, diğer çevirmenlere, karşılaştırmalı edebiyat ve çeviribilim alanlarına ilgi duyan insanlara faydalı olacak kaynak

6 Venuti’nin bu alıntısının kaynağı ve orijinal şekli şöyledir: “The translator’s invisibility is also partly determined by the individualistic conception of authorship that continues to prevail In Anglo-American culture. According to this

conception, the author freely expresses his thoughts and feelings in writing, which is thus viewed as an original and transparent self-representation, unmediated by trans individual determinants (linguistic, cultural, social) that might complicate authorial originality”.; Lawrence Venuti, Translator’s Invisibility, Routledge, New York, 2004, S. 6-7

(18)

niteliğinde bir çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olabilir, böylece, çalışmamız, vakti gelince, önemli bir kaynak olma potansyeline erişebilir.

Araştırmamızın cevap vermek istediği en büyük soru, aslına sadakat-okunabilirlik dengesinin nasıl sağlandığıdır. Çevirmenin sarf ettiği emeğe rağmen, özellikle çevrilmesi imkansız kelimelerle kavramlarda, bir nevi ‘milliyetçilik’ söz konusu olabilir. Çevirmen, bazı noktalarda sadakati feda ederek, eserin okunabilirliğini arttırma amaçlı, orijinal kültürün hedef dili taşıyan okurlar için anlaşılmaz ayrıntıları değiştirip kendi kültüründen, orijinal metinde olan nesnelerin çağrıştırdığı kavramlarını çağrıştıran kelimeleri yerlerine ekleyebilir. Anlaşılırlık ve okunabilirlik sorunları, her çevirinin ana soruları haline de gelebilir, özellikle yazar, üst kurmaca, konseptüellik ve kültüre özgü imgeleri yoğun kullanan, Orhan Pamuk gibi bir yazarsa. Durumu daha da zorlaştıran, yazarın popüler, “ana akım”(Mainstream.) sayılan yazarlardan biri olmasıdır, popüler ve yoğun talebi olan yazara ait eser çevrilirken, çevirmen sadece metnin zorluklarına değil, aynı anda psikolojik baskılara da maruz kalıyor – psikolojik etkenlerse, çevirmeni mümkün olduğu kadar basit ve az vakit gerektiren çözüm bulmaya iter; söz konusu çözümler, çevirinin başarılı olabilmesi gereken iki özellikten – asline sadakat ve okunabilirlikten taviz vermeyi gerektirme gücüne sahip ve tek başına çevirnin yönünü ve alınan sonucu değiştirebilir.

Bir diğer mesele, çeviri türleri ve yöntemleridir – direkt çeviri mi yoksa sanatsal, metaforik özelliklerine sadık, edebi çeviri mi? Kara Kitap, özellikleri ile içindeki metaforlara, kavramlara ve kültür referanslarına önem verilmesi gerektiren bir eser olduğundan, bu yüzden, aktarım sırasında kullanılan herhangi yanlış bir tercih, çevirinin yönünü derinden etkileme gücüne sahiptir. Yanlış çevrilen bir kültürel kavram, okur için soru işaretinin ortaya çıkmasına sebep olabilir, kelime seçiminde yanlış yaparsa bazi yerlerde anlam değişikliğine, dolayısıyla olay örgüsünde muğlaklığa, kopukluğa yol açabilir.

Araştırmamızda sormak istediğimiz temel soru, çeviri sırasında, denge kurmak için çevirmenin nasıl bir yönteme başvurduğu, onu nasıl uyguladığı ve bunun, nihai sonucu nasıl etkilediğidir. . Ayrıca, özellikle yoğunlaşmak istediğimiz konu elimizdeki çeviride ‘milliyetçiliklerin’ etkisidir.

Elimizdeki eser nasıl etkilendi, çevirideki ‘milliyetçilik’ sorunların aşılmasına yardımcı mı oldu yoksa tersine – etkisi olumsuz muydu gibi sorulardır. Bu sorulara cevap bulmak, çevirinin özünü incelemekten, dar alana kapanmış soruları çözmekten ziyade, Türkçe-Gürcüce çevirilerde mevcut pek çok genel sorunu aydınlatabilir ve onları anlamamıza yardımcı olabilir. Bir yazarın uslubü çevirilerde korunabilir mi? Cevap evetse nasıl, ne kadar ve hangi yöntemlerle, yoksa çeviri aynı olay örgüsünden yararlanarak, hedef dilde yepyeni eser yaratmak mıdır? Kültür referansları çevrilip yazarla aynı kültüre mensup olmayanlar için anlaşılır kılınabilir mi? Kısacası, en sormak istediğimiz en önemli soru, bir eserin, farklı bir dile aktarılırken ne koruduğu ve ne kaybettiğidir.

Yararlanılan kaynak seçiminde, en çok önem verilen husus, kaynakların çalışmanın teorik kısmına faydasıydı.

En önemli kaynak, doğal olarak, Kara Kitap’ın kendisi – Türkçe aslı ve Nana Canaşia tarafından yapılmış Gürcüce çevirisidir. Onları, yazarın kendi fikirleri ile tamamlamak adına yazara ait deneme

(19)

kitapları, ‘Öteki Renkler’,’Saf ve Düşünceli Romancı’ ve ‘Manzardan Parçalar’ takip etti. Diller arası geçişkenlikle ilgili daha ayrıntılı arka plan çizmemize yardımcı yan kaynak olarak ise, Kara Kitap’ın, Maureen Freely’ın yaptığı İngilizce çevirisini seçtik. İki farklı dilde iki ayrı çevirmenin aynı meseleleri çözerken seçtiği yollar ve tercih ettiği yöntemler, karşılaştırmalı çevirilerle ilgili çalışmalarda ilk bakışta görünmeyen pek çok detayı aydınlatacak kapasiteye sahip ve araştırma kapsamlarının genişlemesine olumlu etkide bulunabilir. Çeviribilm alanında, eser ve tercümesini anlamamıza yardımcı kaynaklar olarak, ilk sırada, alandaki en kapsamlı Türkçe çalışmalardan biri olarak, N. Berrin Aksoy’ın ‘Geçmişten Günümüze Yazın Çevirisi’ni seçtik; çeviri tarihi ve çeviribiliminde önemli bir yere sahip Lawrence Venuti’nin ‘The Translator’s İnvisibility’, onun derlediği ‘The Translation Study Reader’ın 2000 ve 2004 yıllarına ait baskıları; Jiri Levy’in ‘The Art of Translation’, Sandra Bermann ve Michael Wood’un editörlüğü ile yayımlanan ‘Nation, Language and the Ethic of Translation’ü, Eugene Nida’nın ‘Toward the Science of Translation’ gibi, aynı alanda önemli yerlere sahip yabancı kaynaklar tercih edildi.

Çeviri teknikleri ve el kitapları niteliğinde Peter Newmark’ın ‘Textbook of Translation’ Anthony Pym’ın ‘Exploring Translation Theories’, James Nolan’ın ‘İnterpretation Techniques and Exercises’,Jeremy Munday’ın ‘Introducing Translation Studies’, yabancı dilden Gürcüceye yapılan çevirilere dair, yararlanılan kaynaklar arasında Dali Pancikidze’nin ‘თარგმნის თეორია’ (Çeviri Teorisi) ve ‘ქართული თარგმანის ისტორიის საკითხები’ (Gürcüceye Çevirme Tarihi Sorunları) adlı çalışmaları, sayabiliriz.

Orhan Pamuk’un hayatı ve eserleri ile ilgili çalışmalarından, başta Yıldız Ecevit’in ‘Orhan Pamuk’u Okumak’ ve ‘Türk Edebiyatında Postmodernist Açılımlar’ adlı kitaplarından, Erdağ Göknar’ın ‘Orhan Pamuk, Secularism and Blasphemy:The Politics of Turkish Novel’, Nilüfer Köksal ve G. Begüm Mızrak’ın Kara Kitap’ın Rusça ve İngilizce Çevirileri adlı tezlerinden yararlanıldı.

Bazı konularda, özellikle Gürcüceye çevrilen edebiyatla ilgili kaynaklardaki eksiklik, ihtiyaç duyulan noktalarda süreli yayınlardan faydalanarak giderilmeye çalışıldı – kullanılan süreli yayınlardan Saunje ve Arili dergileri birincil niteliğe sahiptir. Bazı noktalarda ise internet kaynaklarındam yararlanıldı.

Sözlük kısmında Arnold Çikobava Gürcistan Dilbilimi Enstitüsünün derlediği sözlük ve internet sayfası ena.ge kullanıldı, sekiz ciltten meydana gelen basılı versyonu , taşınmasının güç, ağır kitaplardan oluşması nedeniyle tercih edilmedi. Türkçe kısmında aynı görevi TDK tarafından hazırlanan Büyük Türkçe Sözlük üstlendi. Burada da, yukarıda belirttiğimiz nedenle online versyon tercih edildi. İngilizce çevirisinin incelenme sürecinde, ihtiyaç duyulan noktalarda tureng.com’dan faydalanıldı. Deyimlerle mecazlar için TDK Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü ve Eter Mamulia’nin Türkçe-Gürcüce Deyimler Sözlüğü kullanıldı. Wiki tarzı internet sayfalarının akademik çalışmalarda kullanılabirliğinin tartışmalı olmasına rağmen, sözlük kısmında, bazı yerlerde Wiktionary.org’dan yararlanıldı.

Ayrıca, araştırma süresinde, çevirmenlerle veya yazarla ilgili çeşitli röportajlara ulaşma amaçlı olarak, çeşitli gazeteler ve Youtube’de yer alan videolara başvuruldu.

(20)

Araştırma, üç temel bölümden meydana geliyor. Giriş bölümünde araştırmanın amaçlarına, kullanılan yöntemlere, yararlanılan kaynaklara, genel bilgilere ve sorulara yer verildi. Ayrıca, bölümde, Orhan Pamuk, eserleri, edebi kişiliği ve uluslararası tanınılırığı ile ilgili kısa bilgi verildi ve Orhan Pamuk’un çağdaş Türk ve Dünya edebiyatlarında işgal ettiği konumu ve edebiyatla ilgili görüşlerine de kısaca dokunuldu.

Birinci bölümde, çeviri ve çevirmenlik tarihi, teorileri, uygulamaları ve yöntemleri ile ilgili ayrıntılara değinildi. Doğrudan, sanatsal ve diğer çeviri yöntemlerden kısaca söz edildi. çevirmenlik ekollerine dair, kısa bir özet niteliğinde bilgiler verildi.

İkinci bölümde , Türkiye ve Gürcistan arasındaki edebi etkileşimlere ve iki ülkenin edebiyatlarının karşılıklı ilişkilerine yer verildi, Sovyet öncesi, Sovyet dönemi ve Sovyet sonrası dönemde Türkçeden Gürcüceye yapılan çevirilere, uyarlamalara ve iki ülkenin folklor ve halk edebiyat kültürü ile ilgili bilgilere değinilmiştir, Orhan Pamuk’un eserlerinin Gürcüce çevirilerinin, Gürcüceye çevrilen Türk edebiyatı çerçevesinde neden popularite yakaladığı açıklanmaya çalışılıp eserlerinin tercümeleri Sovyet döneminde yapılan Türk yazarları ve yapıtlarının genel özelliklerinden kısaca bahsedildi. Orhan Pamuk’un, Gürcü okurlara, zihniyet yapılarına ve edebiyat zevklerine hitap edebilme yeteneğinin nasıl ve hangi etkenlerden ortaya çıktığına dair kişisel görüşler yer aldı.

Üçüncü bölüm Kara Kitap’ın Türkçe aslı ve Gürcüce çevirisine değinildi; aralarındaki farklarla benzerlikleri, çevrilemezlik sorunu, deyimlerle mecazları Gürcüceye aktarılırken seçilen çözüm ve yöntemleri, üçüncü bir dildeki çeviri ile ilgili temel ortak noktaların bulunup bulunmaması gibi konular tartışılmıştır. Böylece, araştırmanın, içerik açısından temel bölümünün, dördüncü bölüm olduğunu söyleyebiliriz.

Sonsöz yerinde sonuç bölümü yer alıyor, amacı, araştırma kapsamında gerçekleştirilen hareketlerle, çalışmanın içerikleri ve varılan sonucu özetlemek olarak belirtilebilir.

Ayrıca, sayfanın alt kısmında yer almayan veya alamayan, ancak çalışmanın bazı yerlerini anlamaya yardımcı olabilecek notlara, çalışmanın son sayfalarında, kaynakça listesinden önce yer verildi.

1985-1990 yıllar arasında yazılan Kara Kitap, yazarın, politik anlamı taşıyan ilk, eserleri arasında önemli bir yere sahip ve Türkiye’de olduğu kadar, yurtdışında da büyük yankı uyandıran romanıdır. Batı basın ve toplumunda büyük ilgi gören roman, yazarına uluslararası sahada ilk ün kazandırmıştır. The New York Times’te yayımlanan makalesinde, Houston(1995) Kara Kitap’ı uslubü ve işlediği konulardan ötürü, Jose Luis Borges’in eserlerine benzetmiştir. Joan Smith(1995) The Independent’te yer alan incelemesinde ise, romanı Umberto Eco’nun Foucault’un Pendulumu romanı ile kıyaslar. Walther G. Andrews da, Kara Kitap’ı Foucault’un Pendulumu ekseninden yorumluyor ve ruhsal açıdan, Kara Kitap’ın Foucault’un Pendulumu’nun sona erdiği yerden başladığını öne sürüer (Andrews, 2000, S. 109-110). Kara Kitap’ın hem Türkiye’de hem yurtdışında ilgi görmesinin diğer ve aynı seviyede önemli bir nedeni, konusudur. Kara Kitap, 12 Eylül sonrası, dogmatik Kemalizme bürünmüş ve çözülmektense ihmal edilmesi tercih edilen, devlet

(21)

elitlerince empoze edilmiş kutuplaşma ortamında yaşayan Türkiye halkının hatırı sayılır bir kısmı için bir nevi kutsal değerlere hakaret niteliğini taşıyordu; roman, siyasi içeriği ve başarılı pazarlama taktikleri sonucunda, Türkiye açısından, çok büyük satış rakamlarına ulaşabildi ve Yağcı’nın tanımı ile, 12 Eylül sonrası Türkiye’nin ilk çok satan yazarı oldu. (Yağcı, 2011,2)

Orhan Pamuk’un romanları, politik ağırlığı olanlar başta olmak üzere, Türkiye’de pek çok tartışmaya, hatta infiallere sebep olmuştur. 70’li yıllarından itibaren Türkiye’nin yaygın sorunlarından biri olan faili meçhul ya da siyasi muhalif deyimi ile faili meşhur cinayet imaları içeren Kara Kitap, bir nevi 12 Eylül ve 28 Şubat parodisi olarak yazıldığı devrin Türkiye’sinde hakim militarist Kemalizmle karşı karşıya gelen Kar ve 12 Eylül sürecine giden yolun bir noktasını anlatan Sessiz Ev, Orhan Pamuk’un kamu algısındaki siyasi kişiliğini yaratmasına büyük katkıda bulundular. Siyasi konulara değinen bir yazar olarak Orhan Pamuk’un faaliyeti her ne kadar Kara Kitap’tan ziyade Sessiz Ev ile başlasa da, bu açıdan Kara Kitap’ı, özellikle yazıldığı dönemin siyasi konjonktürünün çerçevesinde önemli kılan bir nokta var – Sessiz Ev’in olay örgüsü, 12 Eylül propagandasına göre, artık geçmişte kalmış, tekrarlanmayacak zaman diliminde yer alıyor ve bu anlamda, hatta Nilgün’ün ölümü ile ilgili bölümlere baksak, kutuplaşma ve kardeş katlının artık geride kaldığına dair 12 Eylül propagandasına karşı çıkmış sayılmayabilir, ayrıca, 1983 yılında çıkmış olması, yani PKK ile çatışmaların başlamasından önce yayımlanmış olması, böyle düşünmemizde etkili oluyor. 1990 yılında çıkan Kara Kitap hakkında ise aynı şeyi söylemek güçtür, 1970’li yıllarda Abdi İpekçi cinayeti ile başlayan, faili meçhul gazeteci cinayetleri, Muammer Aksoy ve Çetin Emeç cinayetleri ile 1990’da tekrar kamu gündemine oturdu ve böylece, 12 Eylül sonrası, darbenin ülkeye huzur ve barış getirdiğine dair propagandasının güvenilirliğini sarsan en etkili olaylardan biri oldu. Doğal olarak, böyle bir ortamda, olay örgüsü 1970-80’li yıllarda geçen, popüler bir gazetecinin kayboluşu konusunu işleyen bir roman, verimli bir zemin buldu ve doğru pazarlama taktikleri ile ortalama Türk romanının yakalamayı hayal bile edemediği satış rakamlarına ulaştı.

Bir popüler aydın olarak da Orhan Pamuk, toplum içinde oldukça büyük tartışmalara sebep olmuş bir isimdir. İster 1915 olayları ile ilgili, kendisine dava açması ile sonuçlanan, mahkemede beraat ettiği açıklamaları olsun (Göknar,2013:19-24). ister siyasi hayatta TSK’nin vesayetine karşı, 2010 referandumunda AKP hükümetinin pozisyonunu şartlı destekleyen Yetmez ama Evet kampanyasına destek vermesi (Pamuk,26,08,2010:Radikal) olsun, Orhan Pamuk, görüşleri nedeniyle, kendini dönemin başat ideolojik grubu olan, kamuda Ulusalcılar olarak bilinen militarist-Kemalist tabakalara karşı buldu. Öyle ki, yıllar sonra, Türkiye’de ortam 2010’da beklenin tam tersine değiştiğinde, Orhan Pamuk, Ulusalcı olarak bilinen medyada ‘O da “endişeli laik”

oldu’(06,05,2016:OdaTV) gibi ironik manşetlere konu olmaya devam ediyor. Sonunda, zamanında, kendi biyografisinden etkilenen “Cevdet Bey ve Oğulları” romanında ve “İstanbul – Hatıralar ve Şehir” adlı hatıra kitabında da gördüğümüz gibi, kendisi de Cumhuriyet elitine mensup bir yazarın sisteme karşı duruşu ve yaşadıkları, özellikle Batı Avrupa’da büyük ilgi ve tartışmalara sebep olmuşsa da, Türkiye’nin değişen siyasi ikliminde, bu, yazarın hem mensupu olduğu, hem zamanında iktidarına kısmı olsa da destek verdiği grup tarafından dışlanmasına sebep oldu – birileri için “liboş”

olan yazar, diğerleri için, Batılılaşmış bir laik vatandaş profiline uygun, İstanbul burjuvası olarak nitelendirilebilen yazar, zaten bir yabancı, ötekiydi.

(22)

Gürcistan’da, Orhan Pamuk serüveni, onun Nobel almadan önceki evresine kadar uzanır; o zamanlarda, Kara Kitap etrafında başlayan tartışmalardan faydalanarak, akım Türk edebiyatına girmeye yeni başlayan yazar, Gürcü çevirmenlerin dikkatini ilk defa çekmişti. Gürcistan’da Orhan Pamuk’a karşı duyulan ilgi daha eskiye dayansa da, romanlarının Gürcüce çevirilerinin kitap olarak çıkması 2000’li yıllarda başlıyor. Yayımlanan ilk çevirileri ise, uluslararası tanınılırlığı açısından baksak, ikinci planda olan, Tamar Alpenidze tarafindan 1990’lı yılların sonunda çevrilen, ancak kitap olarak sadece 2008 yılında çıkan “Gizli Yüz”, Ketevan Tomaradze tarafından çevrilen “Beyaz Kale” ve Nana Canaşia’ya ait “Cevdet Bey ve Oğulları”dır. (Kharbedia,01,08,2010:Radio Tavisupleba) Kara Kitap, ancak daha sonra, Benim Adım Kırmızı’nın popülarite yakalanmasının ardından, 2013’te tamamen çevrilip kitap olarak yayımlanır; ancak Nana Canaşia’ya ait Kara Kitap çevirisi, söz konusu eseri Gürcüceye kazandırmanın ilk teşebbüsü değil – Kheleuri dergisinin 2009- N4 sayısında, Kara Kitap’ın yedinci bölümünün bir kısmının, Ketevan Tomaradze tarafından yapılan Gürcüce çevirisi yayımlanmıştır.

Orhan Pamuk’un üslubu, Batı dillerine çevrilirken uyarlaması kolay, ancak diğer dillerde çevirmenden büyük yeten talep eden, çok sayıda postmodernızme özgü olgu içeren cümlelerle ve sembolizmle dikkat çekiyor. Böylece, Gürcüce çevirisinde, bilimsel ilgi uyandıran özellikler, diller arası geçişkenlik, ortak deyimler ve asla sadakatın korunabilirliği konuyu araştırma için değerli hale getiriyor. Ve sonunda, Kara Kitap’ı seçmemizin en büyük sebebi, Orhan Pamuk okurları ve eleştirmenler tarafından ona atfedilen yerdir – yazarın en önemli eserleri arasından sayılan Kara Kitap, Türkiye’de çok satılmaktan ve tartışılmaktan ziyade, yurtdışında da aynı yankıyı uyandırmış ve orada da, pek çok makaleye, teze ve araştırmaya konu olmuştur; öyle ki, Kara Kitap’ın Orhan Pamuk’un hem Türkiye’de hem yurtdışında, en popüler eserlerinden biri haline geldiğini söyleyebiliriz. Böylece, bir tez konusu olarak Kara Kitap’ı tercih etmemin sebepleri olarak çevrilirken dikkate değer dilsel değişimden geçme potansyeline sahip, bilinen ve popüler bir eser olmasıdır.

III. ORHAN PAMUK’UN HAYATI VE ESERLERİ

Ferit Orhan Pamuk, 7 Haziran, 1952’de, Cevdet Bey ve Oğulları’nda anlattığı aileye benzer, varlıklı, kalabalık ve aristokratik sayılan bir İstanbullu ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi, İstanbul’un eski ve prestijli semtlerinden Nişantaşı’nda, kendi adını verdiği apartmanın sahibi olabilecek kadar zengindi. Yazarın babası erken Cumhuriyet döneminde servet sahibi olmuş bir zengin mütteahitin oğlu olan işadamı Gündüz Pamuk, Füsun Özbilgen’in(2016) anlatımıyla Amerikan bilgisayar endüstrisi devlerinden IBM’in Türkiye şubesinin müdürlüğü yapmış, yıllar boyunca Koç Holding gibi, önde gelen yerli şirketlerde çaılışmış; ayrıca, zamanında siyasetle ilgilenmiş ve İnönü ailesi ile olan yakınlık sayesinde 12 Eylül sonrası, Erdal İnönü ile SODEP’in kuruluşunda yer almış bir isimdir. Yazarın annesi Şekure Pamuk, Robert Kolejinden mezun, aynı şekilde, zengin ve eğitimli ailenin kızıdır. Böylece, pek çok edebiyatçıdan farklı olarak, Orhan Pamuk, çalışmaya mecbur kalmadan edebi faaliyetlerine ve kişisel gelişimine devam edebilecek kadar büyük servete sahip ailenin çocuğudur. Maddi ayrıcalıklar ona eğitimde de ayrıcalıklar

(23)

getirdi ve yazar, İstanbul’un en ünlü özel okullarından Işık Lisesi ve Robert Kolejinde eğitim gördü – Robert Kolejinde geçirdiği yılları, yıllar sonra, yazarın babası Gündüz Pamuk böyle değerlendirir:

“Çocuklarımın ikisi de Robert Kolej'de okudular. Anneleri de orada okumuştu. Eskiden bunun ne kadar önemli olduğunu düşünmezdim, ama şimdi görüyorum ki, Anglosakson eğitimi almak bambaşka bir şey. Demokrasi orada başlıyor. Hani televizyonda bir dizi var, Beyaz Gölge, çocuklar hep düşündüklerini söylüyorlar, itiraz edebiliyorlar, bir fikir birliğine gidemiyorlarsa, düşündüklerini söylüyorlar ve oya koyuyorlar değişik önerileri. Çocuklarım bu dizidekine benzer bir demokrasi terbiyesini Robert Kolej'de aldılar. Bence bizde bu çok gerekli ve faydalı bir şey.

İnsanların karakterini belirli-yor. Bir çocuğa devamlı "Bu böyle olacak, tartışma, yap!" derseniz o da ileride eline fırsat geçtiği zaman aynı mantıkla hareket eder(Özbilgen,10 Aralık, 2016,Açık Radyo).”

Liberal eğilimleri ile bilinen, Türkiye’nin seçkin ailelerinin tercih ettiği, zamanından Amerikan misyonerlerin kurduğu Robert Koleji, Türkiye’de liberal aydın kesimin yeni kadro kaynağı olarak bilinir. Göreceli olarak devlet müdahalesinden uzak müfredat, yabancı dilde ve bazen yabancı hocalarca verilen eğitim, yurtdışında eğitim alma konusunda sağladığı kolaylık ve yabancı kaynaklara kolay erişim, Robert Kolejini resmi ideolojiden bağımsız, alafranga diyebileceğimiz, daha liberal görüşlü insanların yetişmesi için uygun şartlar yaratan bir eğitim kuruluşu olarak görebiliriz. Orhan Pamuk’un siyasi kişiliği ve yaptığı açıklamalara da bakacak olursak, bunların oluşum sürecinde Robert Kolejinin etkisini görmezden gelmek imkansızdır. Bir taraftan yazarda oluşan demokratik duruş ve açık sözlülük,öbür taraftansa bir nevi toplumdan kopukluk havası, sadece Orhan Pamuk’un değil, son Osmanlı dönemi ile Cumhuriyet döneminin pek çok Batı tarzı eğitim almış aydının ortak özelliği olarak görülmüştür. Batılılaşmış aydın, ülkesine farklı gözle bakmaya başlayıp ülkenin temel değerlerinden koparak, toplumsal sorunlara gerçek anlamda faydalı olabilecek çözüm üretmekten aciz ve yoksun oldu. Aydınların geniş halk kitlelerden kopuk olma sorunu Osmanlı ve Türkiye modernleşme tarihinin en önemli meselelerinden biridir ve aynı zamanda, aydınlar arasında da bir nevi çatışma mevcuttur. Batılılaşma taraftarı, daha liberal görüşlü aydınlara göre, İslamcı-muhafazakar eğilimli aydınlar geri kalmış, Cemil Meriç gibi İslami eğilimli muhafazakar veya Attila İlhan gibi ulusalcı aydınlara göre ise, liberal görüşlüler Batının ajanları veya hainlerdir. Örneğin Cemil Meriç, Attila İlhan’ın Hangi Batı isimli kitabı üzerinde yazdığı incelemede, Türk aydınlarının Batı’ya karşı hayranlık duygusunu ihanetle eşdeğer tutar ve onların,”ihanetleri seviyesinde Batı tarafından benimsendiğini” yazacak kadar gider (Meriç,2005:25). Bu açıdan bakacak olursak, Orhan Pamuk, aldığı eğitim yüzünden, siyasi açıklamaları ile ünlü olmadan çok önce ‘vatan hainleri kervanına’ katılmış sayılabilir.

Robert Kolejinden mezun olmasının ardından, yazar, İstanbul Teknik Üniversitesinde mimarlık eğitimi görmeye başlar, ancak, üç sınıf bitirdikten sonra okulu bırakır ve sonunda, İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümünden mezun olur. Ailesinin serveti nedeniyle de, yazar iş hayatından vazgeçip kendini edebiyata adamayı tercih eder. 1970’li yılların ortasından itibaren, Pamuk, evinde tam zamanlı yazmaya başlayarak edebiyat hayatına atılır. Yazar, ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğulları’nı bu dönemde, Karanlık ve Işık adıyla yazıyor ve sonunda, Milliyet Edebiyat yarışmasında ödül kazanan bu roman, yeni adıyla 1982 yılında yayımlanır. Roman, bir Osmanlı

(24)

ailesinin İkinci Meşrutiyet’ten 12 Mart dönemine kadar uzanan hikayesini anlatır ve merkezi konusu bir ailenin toplumla birlikte nasıl modernleşerek değiştiği ve gittikçe gerilediğidir. Roman, karakterlerinin iki kültür arasında kalmaları nedeniyle yaşadığı krize, kültürel değerlerinden kopma ve kuşaklar arası anlaşmazlıklara da değinir. Roman, içeriği ve olay örgüsü açısından, yazarın kendi biyografisi ile büyük benzerlikler taşıyor – Anadolu’da demiriyolu inşaatından çalışan Ömer karakteri yazarın aynı şekilde demiryolu inşaatlarından zengin olan dedesinin yansımasıdır, sol eğilimli, Fransa hayranı, ancak yaşadığı toplumdan kopuk aydın bir kişilik olan Refik ise, bir açıdan yazarın babasını hatırlatır. Bu açıdan, roman bir bildungsroman olarak, karakterlerinin bireysel formasyonunu ve değişimi anlatıyor. Cevdet Bey ve Oğulları’nı 1983’te Sessiz Ev takip eder, bu roman, bir ailenin üç oğlunun 12 Eylül darbesinin hemen öncesinde, babaannelerinin evinde geçirdiği tatil ve dönemin ortamını anlatıyor. Roman, birbirlerinden farklı kardeşlerin siyasi ve kişisel hayatları ile çevrenin onların kişisel oluşumunda oynadığı rolünü ortaya koyar.

1982 yılında, Orhan Pamuk, aynı sosyal sınıfa mensup, yurtdışında eğitim görmüş ve yazarın ailesi gibi zengin bir aileye mensup Aylin Türegün’le evlendi ve bu evlilikten, kendi sözleriyle en yakın arkadaşı – kızı Rüya doğdu. Yazar, 1985-1988 arasında, eşinin doktora yaptığı, New York’taki Colombia Üniversitesinde misafir öğretim görevlisi olarak bulundu. ABD yıllarını Robert Kolejinden aldığı eğitimle birlikte, onun edebi ve siyasi kişiliğinin oluşumunda önemli bir etken olarak görebiliriz. Edebiyat açısından “bir yabancı gibi yazması” veya “yerli ve milli olmaması”, büyük ölçüde yazarın, Türk kültüründen izole ortamlarda bulunması ile açıklanabilir – İstanbul’un Batılılaşmış insanların yaşadığı mahalleleri, elit bir yabancı okul, dönemin şartlarından ötürü geniş halk kitlelerinden çıkmış gençler için ulaşılması neredeyse imkansız üniversite ve sonunda, aynı sosyal sınıftan çıkmış eşi ile yurtdışında, aynı şekilde, elit sayılan eğitim kurumunda saygıdeğer pozisiyonda çalışmak, Orhan Pamuk’un kendisini doğuran toplumdan yabancılaşmasının önemli nedenleri olarak değerlendirilebilir. Yazarın Doğu–Batı çatışmasına dair en geniş ve en kapsamlı romanı olan Beyaz Kale de bu döneme ait ve 1985’de yayımlanmıştır. Yurtdışında, elit sayılan ortamda bulunmanın sağladığı bir diğer avantaj, yazarın uluslararası tanınırlığının artmasıdır.

Yazarın ilk uluslararası ödülü – Independent Yabancı Roman Ödülü (The Independent Foreign Fiction Prize) yazarın ABD dönüşünün çok kısa bir süre sonrasindaki döneme – 1990 yılına ait ve yazar, Beyaz Kale ile bu ödülü ilk kazanan yazar oldu – ödül, ilk kez aynı 1990 yılında verilmeye başlanmıştır. Victoria Holbrook tarafından çevrilen Beyaz Kale, aynı zamanda yazarın İngilizceye çevrilen ilk kitabı olmuştur. (Türkkan, 2012: 38)

ABD’de geçirdiği yıllarda, Orhan Pamuk, Kara Kitap üzerine çalışmaya başlar ve Iowa’dan New York’a uzanan, Heybeliada ve Nişantaşı’nın da dahil olduğu 5 senelik macera sonrası, 1990 yılında romanını bitirir. Colombia Üniversitesi kütüphanesinde ve ABD’de, Pamuk, Türkiye’de erişemeyeceği veya tanınmayan kaynaklara ulaşmayı başarır ve bu açıdan, Kara Kitap’ın yabancıları kendine çeken cazibesi, bu yıllardan kalma olarak görülebilir. Kara Kitap, yazara yurtdışında da gerçek ün kazandıran ilk eser olmuştur. Özellikle İngilizce konuşan ülkelerde, kısmen yazılma sürecinde yazarın üzerinde olan Amerikan kültürü etkisinden olsa da, eser büyük yankı uyandırır; bu açıdan, kitabın birden fazla İngilizce çevirisi olan tek Orhan Pamuk romanı olduğu dikkate değer bir özelliktir. Roman, ilk kez, Türkçe orijinalinin da çıktığı, 1990 yılında Güneli Gün tarafından, ikinci kez ise 2006’da Maureen Freely tarafından İngilizceye çevrildi.

(25)

Çeviriler, hedef okur kitlesi tarafından oldukça hızlı benimsenerek, özellikle ABD basınında çok olumlu karşılanır, ancak, çevirmenlerin de gayreti ile, pek çok yerde kitabın çeviri olduğu bilgisi bile yer almamıştır. Bu durumu, Türkkan, hala oldukça popüler, modern çeviribilimcilerinden Lawrence Venuti’nin öne sürdüğü çevirmenin görünmezliği teorisinden yola çıkarak eleştiryor – ona göre, Kara Kitap’ın, eskisi başta olmak üzere, her iki çevirisinde kitabın çeviri olduğu ve çevirmenin bıraktığı izler açık açık seziliyor, dolayısıyla, Venuti’nin teorisinin aksine, çevirmen, orijinal diline has bazı özellikleri bırakarak, kendi varlığını her yerde hissettiryor. (Türkkan, 2012:

38) Kitabın çevirisinin benimsenerek, neredeyse orijinal İngilizce bir eser gibi muammele görmesi bir yana, Türkkan, bir anlamda bir ayrıntıyı görmezden gelmeyi seçiyor. Kendisi gibi anadili Türkçe olan birinin kolayca fark edebileceği dilsel ayrıntılar, Türkçe bilmeyen bir okur için pek birşey ifade etmeyebilir ; böylece, bir Türkçe konuşanın bakış açısından çevirmenin görünür olduğu bir metin, anadili Türkçe olmayan, çevirinin hedefi olan okur kitlesine göre hiç de öyle olmayabilir – insan zihnindeki algılar, bulunduğu ortamın değerleri, sosyal kodları ve dilsel özelliklerine göre şekilleniyor, dolayısıyla, dil açısından okunurluğu yüksek, üslubu uygun bir çeviri, orijinal metninin çıktığı ülkeye has bazı ayrıntılar görmezden gelinmeyi sağlayabilir. Okur, okuduğu metni sürükleyici ve nitelikli bulunca, genel olarak bazı ayrıntılara çok fazla dikkat etmeden veya anlamadan okumayı tercih eder, dolayısıyla, çevirmeni görünür kılan, imla ve bazı yerlerde kelime seçimi detaylar hariç, çoğu özelliği fark etmeden okumayı bitirir. Venuti’nin teorisinden bakacak olursak, İngilizce konuşan ülkelerde Pamuk, Sevinç’in genel olarak bahsettiği, ancak öneminden uzunca bahsetmediği, İngilizce basında çeviri kitaplarla ilgili, gazetelerde, internet sayfalarında vs.

Yer alan incelemelerde incelenen kitabın çeviri olup olmadığından her zaman bahsedilmemesidir.

ABD dönüşü yazar, ruhsal açıdan Kara Kitap’ın yolunun devamı sayılabilecek, Yeni Hayat adlı romanının üzerine çalışmaya başlar, eser, 1994 yılında okurlarına kavuşur. Yeni Hayat, siyasi açıdan, devlete ve dönemin Türkiye’sinin başat ortamına karşı durarak, Kara Kitap’ın çizgisine devam ederek, Kar’ın bir öncülüsü olarak görülebilir. Laiklik, çağdaşlaşma, devlet-birey ilişkisi gibi konularla birlikte, roman, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin siyasi ve toplumsal hayatına dair çok sayıda gönderme içerir, örneğin, Mehmet’in, mistik nitellikli olduğu varsayılan kitabın kopyaları yaparak yayılması, özellikle çok partili dönemde sıkça tartışılagelen, Nurculuk olarak bilinen dini harekete bir atif olarak görülebilir – zamanında, Nur hareketinin kurucusu Said Nursi’nin eserleri elyazıları yaparak çoğaltan ve elyazı kopyaları yayılan takipçilerine Yazıcı adı yapıştırılmıştır.

Başkahramanının Güdül serüveni, karakterlerinin yaşadığı değerler çatışması, kişisel ikileme ve başkahramanın ulaşmak istediği yeni hayat meselesi, romanın, Orhan Pamuk’un politikleşme sürecinin bir göstergesi olduğunu ortaya koyar. Romanda ele alınan meseleler, dönemin abartılmış ve genelde başörtülü kızların yüksek eğitim alma hakkı gibi, pratik önemi yok denecek kadar olduğu halde yüksek sembolik anlamı olan olayların körüklediği irtica korkusunun kol gezdiği, 12 Eylül askeri rejimi ile ardılılarının tartışmalı din politikasına rağmen laikliği dilden düşürmeyen askerlerin ülkenin fiili yönticileri olduğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kanlı olayların şekillendiği, 1990’lı yılların Türkiye’sinin gündemine direkt göndermeler içerir. Romanın büyük ölçüde zaten bu meselelerden esinlendiğini söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Yeni Hayat, yazarın gittikçe politikleşme yolunda önemli bir adım oluşturuyor ve bir anlamda, Kara Kitap’la birlkte,

(26)

günümüzde tanınan, siyasetçi olmasa da, görüşlerine önem verilen, politik bir yazar profilinin oluşmasında önemli katkıda bulunmuştur.

Yeni Hayat sonrası, yazar, bir süre siyasi mesaj içeren romanlardan uzaklaşarak, daha önceki, Beyaz Kale ve Kara Kitap gibi eserlerinde de gözlemlediğimiz, Osmanlı konusuna geri dönüyor ve sonunda, Benim Adım Kırmızı yazar. 4. Mehmet döneminde yaşayan, saray hizmetinde bulunan, nakkaşlar ve hattatlar gibi geleneksel Osmanlı sanatçılarının üzerinden bir polisiye hikayesi ve yazarın kurgulaşmış otobiyografısının anlatıldığı roman, içerik açısından siyasi konulardan bir time- out olarak önümüze çıkıyor. Her ne kadar ilk bakışta bir çeşit Osmanlı dönemi polisye romanı gibi görünse de, roman, yazarın hayatına çok sayıda gönderme içerir – romandaki Orhan ve Şevket karakterleri yazarın ve ağabeyi – iktisat tarihçisi Şevket Pamuk’un çocukluk halleridir, anneleri Şekure ise, adı aynı şekilde Şekure olan, yazarın annesinden esinlenmiş bir karakterdir ve ilginç bir şekilde, yazar, Öteki Renkler’de, annesinin, romanlarından en çok Benim Adım Kırmızı’yı beğendiğini, önem verdiğini söyler.

“Annem ise, hep Benim Adım Kırmızı adlı romanımı nasıl yazmış olduğuma şaştığını söyler bana...

Öteki romanlarımda, anneme göre, şaşılacak bir şey yoktur, onları benim hangi hayat malzemesiyle yazdığımı bilir, anlar. Benim Adım Kırmızı’da ise, anneme göre, onun tanıdığı, her şeyini bildiği oğlunun nasıl yazdığını bir türlü anlayamadığı bir yan vardır... Bir yazarın da bence hayatta karşılaşacağı en büyük iltifat budur: Annesinden, kitaplarının kendisinden daha akıllı ve parlak olduğunu işitmek...” (Pamuk, 2010: 13)

Benim Adım Kırmızı, aynı zamanda, yazarın uluslararası şöhrete kavuşmasını sağladı. IMPAC Dublin Edebiyat ödülünü kazandı. Roman ise, İngilizce yayımlanan en prestijli edebiyat dizilerinden Everyman’s Library Contemporary Classics dizisinde dahil edildi, ayrıca, romanın, Maurine Freely tarafından yapılan İngilizce çevirisinin yayımlanmasının ardından, Batının edebi çevrelerinde Orhan Pamuk’tan bir Nobel adayı olarak söz edilmeye başlandı(Göknar, 2013:132). Ülkesinde ise, yazarın bu başarısının açıklamalarında biri, kendi ülkesi ile ilgili tasvirlerde, daha çok Batı kültürüne özgü oriyantalist sembolizmi kullandığı suçlamalarıydı. Oriyantalizm, Orhan Pamuk’u betimlemek için kullanılan tanımlamalar arasında belki en yaygın ve bu konu ile ilgil oldukça fazla çalışma mevcuttur. özellikle Batılı araştırmacılar için, Pamuk’un en büyük cazibesi oriyantal olması veya eserlerinde, Batılı bir gözlemci için oriyantalist sayılabilecek yöntemleri yoğun kullanmasıdır, bu, hem Batıda hala etkili oriyantalist kalıplarden esinlenen okur talepleri karşılıyor, hem de son zamanlarda dünyada yer alan gelişmelerden sonra yeniden alevlenen, Ortadoğu ve İslama karşı yeniden oluşan ilginin çerçevesinde dikkat çekiyor. Ancak, özellikle Avrupa ile ABD’de, Türkiye’den farklı olarak, Pamuk’u oriyantalist çerçevenin dışında tutanlar da çok. Kate Teltscher’e göre, Pamuk’un eserlerinde oriyantalist detayılar aslında yazarın kendisinin yaşadığı kültürel ikilemenin yansımasıdır ve kendi ülkesi ile ilgili, özellikle 18. – 19. Yüzyıllarda Batılı gezginlerde çok sık görülen egzotik tasvirlerin aksine, oriyantalist yaklaşım, Pamuk için daha çok geçmiş eski günlerine dönme yöntemidir. Teltscher, Orhan Pamuk’un Batı’ya karşı tavrinde ayrıca bir hasret görüyor. Batı ve onun getirdiği yenilikler, Pamuk için eskinin kaybolmasının nedenidir.

Batılılaşmayla birlikte gelen kimlik karmaşası ise, İstanbulluların şehirlerine hem Doğulu hem Batılı gibi bakabilme yeteneğini ortaya çıkarmıştır (Teltscher, 2012:145-146).

(27)

Benim Adım Kırmızı’yı Orhan Pamuk’un belki en politik ve dönemin Türkiye’sinin sistemine en karşı duran Kar takip etti. Askeri vesaiyet olarak bilinen dönemde olay örgüsü Kars’ta geçen, kadın intiharları, toplumun İslamcılaşması, asker – sivil, siyaset ilişkileri, bitmek bilmeyen derin devlet tartışmaları ve bölgesel siyasi konjönktürünü farklı bakış açısından anlatan roman, tam anlamda dönemin dogmatik ve militarist Atatürkçülüğe karşı bir duruş olarak algılanabiliyor.

Atatürk rolleri ile ünlü olan tiyatrocu Sunay Zaim’in, Atatürk’e fiziksel benzerliğinden yararlanarak sahnelediği ve ülkeyi ‘fabrika ayarlarına’ döndürmeyi amaçlayan darbesine yazarın bakışı, o dönemde hala anıları canlı olan 12 Eylül darbesinin bir nevi parodisi olarak önümüze çıkıyor; bu, dönemin gergin ve TSK’nın hala çok etkili olduğu dönemde açıkça bir meydan okumaktı ve doğal olarak, Kar, toplumda önemli tepki uyandırmıştır. Ayrıca, romandaki karakterlerin, bazı yerlerde açık bir şekilde gerçek ve Türkiye’de oldukça ünlü kişilerden esinlenmiş olması, oluşan tepkiye yeni renk kattı. Örneğin, Sunay Zaim karakteri, Atatürk rolleriyle ve yer yer radikal görüşleri ile bilinen ikonik oyuncu Rutkay Aziz ile kolayca fark edilen benzerlik taşıyor. Roman, dönemin sosyal hareketlenmelerine de değiniyor – İslamcıların, başörtülü kızların ve Kürtlerin mücadelesinden romanda değişik bir yoğunlukla söz edilir. Eski solcuların huzuru dinde bulması trendi ise Muhtar karakterinde oldukça net bir şekilde özetlenmiştir. Eserde değinilen bir diğer mesele Kemalist devrimciliğidir. Sunay Zaim karakterinin devrimcilikle sentezlenmiş modernleştirici rol ve Atatürkçülük, romanın olay örgüsünede oldukça muğlak bir sonuca dönüşüyor ve karakterin hareketlerinden yola çıkarak, günümüze kadar devam eden Kemalizm sol mu? Sorusunun etrafında gelişen tartışmalara kadar gidebiliyoruz.

Gerçekten de, Kar, yeni çıktığında, yazarın beklediği kadar olmasa da, tepkilere maruz kalmıştı, hatta, yazarın kendi sözlerine göre, yayınevi, kitabın toplatma riskine karşı ilk baskısının bir kısmını saklamıştı (Pamuk,2010:381). Ancak, dönemin siyasi havası ve Türkiye – AB yaklaşma sürecinden ötürü, dönemin siyasi düzeninin ana aktörleri yazarın peşinden koşmamayı tercih ettiler ve eleştiriler basın sayfaları ile sınırlı kaldı. Kar etrafında yaşananlara ve dönemin Türkiye siyasetine bakacak olursak, sonradan Orhan Pamuk’u Türkiye toplumuna “liboş” olarak tanıtacak açıklamalarının sebebinin de 1999 sonrası ve AKP’nin ilk döneminde de devam eden liberalleşme sürecinin olduğunu söyleyebiliriz. Hatta, o dönemde, iktidara henüz yeni gelmiş AKP ve liderleri – o dönemin Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, tam 1915 Olaylarını soykırım olarak kabul etmeye kadar gitmese de oldukça cesur ve toplumun geniş kesimlerince eleştirilen açıklamalara imza atmışlardır, örneğin,liberalleşme sürecinin devam ettiği 2011 yılında, Recep Tayyip Erdoğan, 1937-38 yıllarında yer alan Dersim olaylarında devlet tutumu ile ilgili olarak, özür diledi(CNN Türk, 23 Kasım,2011). Böylece, fikrimce, Orhan Pamuk’un siyasi açıklamalarını basit ideolojik veya artık kalıplaşmış vatana ihanet tartışmalarından bağımsız olarak, dönemin şartlarına göre yorumlamalıyız. Daha önce mümkün olduğu kadar iktidardan uzak tutulan, partileri kapatılan ve uzun parti içi tartışmalardan sonra liberal görünüşü ile seçim kazanan AKP, söylemi ile, özellikle tarihle uzlaşmak konusunda kararlı adımlar atmış gibi görünüyordu ve bu, özellikle Batılılaşmış Türk aydınlarınca büyük bir umut olarak algılandı. Sonucunda, pek çoğu, daha önce tabu olan veya hala tabu olmaya devam eden olaylarla ilgili düşüncelerini açıkça ifade etme imkanı olarak değerlendirdi. Görüşlerine katılsak da, katılmasak da, bence, o dönemle ilgili bir yorum yaparken,

Referanslar

Benzer Belgeler

Orhan Pamuk’un ilk baskısı 1994’te Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Yeni Hayat romanı, “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” (Pamuk,

Zat-ı âlîlerinizle telefonla veya karşı karşıya gelerek görüşmemiz mümkün olabilir mi?Şayet mümkün ise nasıl ve ne zaman olabilir. Göndermiş

göründüğü gibi sovyetleştirmenin ilk zamanlarında bolşevik yönetimi, aşura ayinlerine ilişkin kampanyanın dine ve Müslümanlara karşı değil, din adına

«Yok, siiddc-i pâk-i dergehinden «Ayrılmama ihtimâl efendim!...

■ Türkiye'de 1936 yılından beri çikolata ve çikolatajı gıda ürünlerinde lider olarak üretimini sürdüren NESTLÉ 1989 yılında, Bursa-Karacabey'de yeni bir tesis

Gazeteyi boş vakitleri değer­ lendirmek için seçilen bir eğlence vasıtası değil, maarif sahasındaki geri kalmışlığı telafi edebilecek bir vasıta olarak

*Sorgulanmayanı sorgulamak, şüphe duymak, hayal etmek, evrensel olmak felsefenin temel nitelikleri arasındadır. *Görünenin ardına bakmak,

The most successful approach identifying and predicting the symptoms and indications of having an cancer is SVM(Support vector machine) and with robust and high