• Sonuç bulunamadı

KÜLTÜREL AĞIRLIĞI OLAN NESNELERLE KAVRAMLARIN AKTARILIŞ BİÇİMLERİ BİÇİMLERİ

III. ORHAN PAMUK’UN HAYATI VE ESERLERİ

1. GÜRCÜ VE TÜRK EDEBİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER VE ORHAN PAMUK’UN ESERLERİNİN GÜRCÜCE ÇEVİRİLERİ

3.7. KÜLTÜREL AĞIRLIĞI OLAN NESNELERLE KAVRAMLARIN AKTARILIŞ BİÇİMLERİ BİÇİMLERİ

gramer farklarına bakacak olsak, yazarın özgün üslubunun diğer dillere herhangi bir kayıba uğramadan nakledilmesinin imkansız olduğunu söyleyebiliriz.

3.7. KÜLTÜREL AĞIRLIĞI OLAN NESNELERLE KAVRAMLARIN AKTARILIŞ

kavramak zor görünüyor.34 Mesnevi, kısmen Gürcüceye çevrilse de, çeviri, bilimsel bir nitelik taşıyor ve Tiflis Devlet Üniversitesinin internet sayfasında 2013’te yaymlanan yazıya göre satışta değildir. Herhangi bir açıklama veya not vermeden, Türk okurlarının yakından tanıma ihtimalı olan, ancak Gürcü okurlara pek birşey ifade etmeyen, gündellik hayatta mevcut bazı nesnelerin isimlerinin aynen nakledilmesinin diğer örnekleri Gürcistan’da mevcut olmayan, uluslararası tanınırlığı göreceli olarak az olan yemek adları veya Türkiye dışında bulunmayan mesleklerdir, örneğin Tarama, balıktan imal edilen, daha çok Ege veya Akdeniz yöresinde tüketilen bir yemek olarak, yazarla aynı sosyal sınıfa mensup, ‘Batılı’ bir Türk için gündellik hayatın bir parçası veya haşır-neşir olduğu bir nesnedir, ancak, bir yabancı veya meze kültürü veya balık yemeklerinin yaygın olmadığı bölgede yaşayan bir Türk için de bu, en azından bir Google araması yaptıracak nesne olabilir. Nana Canaşia, Maureen Freely’nin tercih ettiği, kısmı adaptasyon sayılabilen, çevirmenin görünmezliği merkeze koyan Anglo-Amerikan yaklaşımını tercih etmiş olsaydı, bu ve benzer yabancı sözcükleri herhangi bir açıklama yapmadan çeviride yer vermesi kolay açıklanabilirdi. Fakat, çeviri metninin özellikle ilk yarısında çevirmene ait, dipnotlarda yer alan, yabancı kelimelerin açıklamalarına sıkça rastlandığımıza göre, kitabın özellikle son bölümlerindeki yabancı kelimelerin hiçbir açıklama veya not verilmeden çevrilmesinin nedenlerinin farklı olma ihtimali oldukça yüksek ve bunların, çevrimenle alakalı olma ihtimalı olduğu halde, dış kaynaklı da olabilir. (Yayıncı baskısı gibi.) Sadece metnin çerçevelerinde kalarak çevirinin bu özelliğini açıklamaya çalışacak olsak, öncellikli olarak dikkat etmemiz gereken, çevirmenin, okurların, çeviri bir metin okumakta oldukları hissetmelerini istemesidir. Çevrilebilen, Kara Kitap’ın diğer dilldeki çevirilerinde çoğu kez çevrilen sokak, apartman vs. isimlerinin dokunmadan, değiştirmeden aktarılması, Gürcüce karşılığı olan, ancak Türk kültüründe daha özel anlamı olan, örneğin simit35 vb. kelimelerin aktarılması gibi ayrıntılar bize bunu düşündürür.

Ünvanlardan, hitap şekillerinden ve benzerlerinden, çevrilip çevrilmemesi Gürcücenin özelliklerine göre şekillendi. Örneğin, Gürcüce, kardeşleri betimlemek için kullanılan kelimelerde, kardeşin büyüklüğü ifade eden ağabey veya abla gibi kelimelerden yoksun olduğundan ister kelime, ister hitap şekli olsun, bu kelimeler და(Kız Kardeş) veya ძმა(Erkek kardeş) olarak çevrilmiştir. Hitap şekli olarak kullanılan, Türk okurlar için olağan ve gündellik hayatın bir parçası olan bir diğer kelime ‘Usta’ kelimesidir. Usta kelimesinin Gürcüce karşılığı, aynı Farsça kökenden türeyen Ostati (ოსტატი) sözcüğüdür, fakat, bir hitap şekli olarak, bu sözcük Gürcistan’da pek kullanılmıyor.

Böylece, çevirmen, bu ayrıntıya dikkat ederek, cümlede birşey değiştirmeden, açıklama içeren dipnot vererek aktarmayı seçiyor. Aynı şekilde, Bey veya Hanım gibi kelimeler, ister hitap şekli olarak, ister Osmanlı dönemi kişi adının bir parçası olarak çevrilmiyor ve örneğin Celal Bey, metnin çevirisinde de Celal Bey’dir.

34 Rumi, Mesnevi’sini dinle anlamına gelen bişnov kelimesiyle başlar, Türkiye’de ve bazı komşu ülkelerinde Mesnevi, çok popüler bir eser olduğu için, orijinalini tanıyan insan sayısı oldukça büyük, dolayısıyla eserin, ilk ve son cümleleri gibi bazı popüler parçaları edebiyat meraklılarınca bilinir, ancak Gürcistan’da Mesnevi ile temaslar az ve mevcut temaslar da çeviriler aracıyla gerçekleşmektedir. Böylece, bişnov kelimesinin ortalama bir Gürcü okuru için birşey ifade edeceğini söylemek güçtür.

35 Gerçi simit kelimesinin çevrilmemesi Gürcüce karşıtı olan Bliti kelimesinin anlamının daha geniş ve bazen şekil hariç simitle alakası olmayan unlu mamülleri de kapsamasıyla da açıklanabilir.

Türkiye dışında bulunmayan veya sadece Türklerin yaşadığı mahallelerde bulunan, muhallebici gibi meslek adları, sebebinin hedef dilde karşılığı olmadığı anlaşılan şekilde, çevrilmeden ve açıklama içeren dipnotla verilmiştir.

Son olarak, kitap, dipnot veya açıklama gerektiren, yabancı okurlar için anlaşılması zor, çok sayıda nesne ve kavram içeriyor. Bunlar, çevirinin hedef kitlesi için konu olarak yabancı olduğundan, ayrı açıklama gerektiriyor. Çrneğin, Mevlevilikle, Bektaşilikle veya Türkiye siyaseti ile ilgili içeriği olan veya gönderme içeren pasajlar böyle sınıflandırılabiliyor. Çevirmenin, kültürel ağırlığı olan kimi kelimelerle kavramları çevirmemesi, bir anlamda orijinal kültürün metin üzerinde bıraktığı izleri aktarma çabası olarak değerlendirilebilir, fakat, çevirmek, bir dilden diğer dile bir yazı metin aktarmakta ziyade kültürel alışveriş, bir kültüre ait metnin diğer dile uyarlama olduğu için, bu konu ayrıca üzerine odaklanmayı hak ediyor.

Kültürler arasındaki farklar, metnin yabancı okurlar tarafından anlaşılmasına en az dil farkı kadar büyük bir engel oluşturabilir. Bir kültürel ortamda mevcut nesnelerle kavramların diğer kültürel ortamda mevcut olmadığı gibi, ilk bakışta her iki kültürde mevcut olduğu görülen nesne de özünde, önemli fark yaratacak özelliklere sahip olabilir. Örneğin, Umberto Eco, kahve örneğinin üzerinde durarak böyle bir fark örneğini veriyor ve ilk bakışta basit bir içecek, sadece ve sadece kahve olarak görülen nesnenin aslında toplumsal kültürde önemli bir yere sahip olduğu için farklı toplumlarda ve doğal olarak, dillerinde farklı çağrışım yaratabileceğini vurguluyor(Eco,1998:18). Ayrıca, kültürel ayrıntıları yakalamak uğruna bazen, okurların anlamadığı dilde olan cümlelerin, tam aksine, çevrilmemesi, okurlarda istenen etki yaratabilir; örnek olarak Eco, Lev Tolstoy’ın Savaş ve Barış’ındaki Fransızca diyalogları gösteriyor ve romandaki olayların gerçekleştiği zaman diliminde, Rusya’da Fransızcanın etki ve toplumdaki yerini işaret ederek, Fransızca bilmeyen okurun da çoğunlukta, yazarın anlatmak istediklerini kolayca anlayabileceğini düşünüyor. Eco, Rus soyluların, aralarında Fransızca konuşmasının, kendilerini toplumun diğer fertlerinden daha üstün gördüklerinin, ortalama bir okurun kolay anlayabileceği bir konu olduğunu düşünüyor ve Savaş ve Barış’ın tercümelerinde asıl zorluk yaratan ayrıntının da aynı şekilde, kültüre göre değişkenlik gösterip Savaş ve Barış için, bolca Fransızca pasaj içerdiği için, Fransızcaya çevrilmesi olduğu fikrindedir(Eco,1998:21).

Eco’nun gözü ile bakacak olursak, Gürcü okurlar için, Kara Kitap’ın anlaşılması en zor olan kültürel ayrıntılarının başında, büyük ihtimalle Galip ve Rüya arasındaki akrabalık bağları gelir.

Romanın orijinali, kuzen olan Rüya ve Galip’in evliliğini normal görüp ensestle ilgili herhangi bir bulgu veya çağrışım içermemesi ve bunun nedeninin, çağdaş Türkiye’de, şehirleşme ile birlikte kaybolmaya yüz tuttuğu halde, özellikle kırsal ve dindar nüfus arasında,36 akraba evliliğinin hala yaygın olmasıdır.37 Oysa, Gürcistan’da akraba evliliği, hatta aynı soyadı taşıyan kişiler arasındaki

36 Ve bugünkü Türkiye’de popüler İslamın temsilcileri olarak görülen pek çok vaiz ve illahiyatçı da akraba evliliğinin dinen yasak olmadığını ayrıca vurgulamaktan kaçınmıyor, örnek olarak Nureddin Yıldız’ın aşağıdaki fetvasına bakabiliriz:

https://www.youtube.com/watch?v=hfgJCQBq6WA

37 2016 Tüik verilerine göre, Türkiye’de akraba evliliği oranı %23 olarak belirlenmiştir.

http://www.tuik.gov.tr/HbPrint.do?id=24646

evlilikler hoş karşılanmaz ve ensest olarak görülür. 38 Orhan Pamuk, Galip ve Rüya arasındaki akrabalık bağları da yaratarak muhtemelen Türk kültürü çerçevesinde kabul edilen, eşler arası bağların güçlü olduğu bir aile portresini çizmeye çalışmış olabilir. Bu durumda yazarın Türkiye gerçeklerini göz önüne alarak, başarısız olduğu söylenemez. Ancak, Gürcü okuru için, ülkede hakim kültürel değerlerinden yol çıkarak, Galip ve Rüya’nın akraba olması evlilikte bir aksilik varmış gibi algılanıyor ve metnin orijinalinde Rüya’nın kaybolması beklenmedik bir olay olarak resmedildiği halde, bir Gürcü okur için, bu olay, sorunlu evlilik şartlarında mantıklı ve doğal bir sonuç olarak bile algılanabilir. Üstelik, akraba evliliği ile ilgili olarak, çevirmen herhangi bir dipnot veya başka türlü açıklama vermiyor. Böylece, akraba evliliği meselesi, kültürel farklar yüzünden, çevirmenin bakış açısı ve çabasına rağmen, her iki okur grubu tarafından çok farklı görülen ve romana karşı genel bakışlarını temelden etkileyen bir etken olarak önümüze çıkıyor. Metnin aslında beklenmedik, ancak romanın olay örgüsüne temel yön veren olay, çeviride, bu kültürel farktan dolayı bambaşka bir boyut alıyor ve romanın olay örgüsü daima beklenen, er veya geç mevcut sonucu doğuracak bir olayın sonucu olarak görülmeye başlıyor.

Akraba evliliği, kültürel farklardan ötürü tamamen farklı anlaşılan ve romanın algılanmasının tamamen farklı olmasında etkili olan içerik parçalarından biri olsa da, tek değil; bunların başında ise,muhtemelen, köşe yazarlarının toplum içerisindeki etkisi geliyor. Köşe yazarları, Türkiye’de, pek çok ülkeden farklı ve önemli konuma sahipler ve kamuoyu üzerindeki etkileri, pek çok ülkedeki mevkidaşlarına göre çok daha fazladır. Kariyerlerine köşe yazarlığı ile başlayan ve popüler tarzda yazar olarak nam salmış gazeteci sayısı da, Yılmaz Özdil veya İlhan Selçuk örneklerinde gördüğümüz gibi, Türkiye’de oldukça fazladır. Böylece, Celal, bir köşe yazarı olarak kamuoyu üzerindeki ağırlığını romanın olay örgüsünün meydana geldiği veya daha doğrusu, çok partili dönemin Türkiye’sinde köşe yazarlarının geldikleri sosyal konumdan alıyor. Köşe yazarlarının Türkiye toplumu üzerinde, özellikle internetin yayılmasının öncesindeki dönemlerde bu kadar önemli etkiye sahip olduğu halde, Gürcü okurları için bu etki tam olarak anlaşılır değildir. Bunun temel farkı, her iki ülkede basılı medya arasındaki farklardır. Gürcistan’da, köşe yazarlarının Türkiye’de iştigal ettiği konuma gelmelerine en büyük engeleyci etken yazılı medyanın formatıdır.

Türkiye’de günlük gazeteler hala önemli rol oynamakta, haftalık gazetelerse, Agos gibi azınlık cemaatlerine ait gazeteleri sayımazsak, neredeyse yoktur. Dolayısıyla, okurların gazetelerle temasları ve psikolojik bağları daha yoğundur. Alınması alışkanlığa dönüşen, okurlarının özel hayatlarında yer edinen gazetelerin yazarlarının okurların hayatlarını etkileme olasılığı da bu yüzden daha yüksektir Gazete artık, bir nevi psikolojik bağımlılık duyulan bir nesne olmaya başlıyor.

Gürcistan’da ise, en çok takip edilen gazetelerin çoğu haftalıktır(Mikashavidze,2019:13). Ayrıca, gazete okuma oranları, nüfus oranına göre Türkiye’de daha yüksek. Gazetetirajları.com veya Medyatava gibi medya konulu internet yayınlarına göre, Ağustos 2019’da Türkiye’de, bütün gazetelerin toplam tirajı ve haftalık sirkülasyonü 2 miliyonü aşmıştır. Gürcistan’da ise, gazete ve

38 Örnek olarak geçen sene Gürcistan’ın batısında gerçekleşen ve trajediyle sonuçlanan, halasının kızı ile evlilik yapan bir erkeğin hikayesi görülebilir. Gürcistan medyasında yer alan haberlere göre, oğlunun evlilik haberini alan annesi kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş, ayrıca haberler, olayın gerçekleştiği köyde kimsenin bu olaydan söz etmek bile istemediğini özellikle vurgulamıştır. Ayrıca bkz. http://resonancedaily.com/index.php?id_rub=4&id_artc=56277 E.T.

22.08,2019

dergi okuru sayısı oldukça düşük ve ayrıca, gazetelerin çoğu haftalık olduğu için, okur – gazete ilişkilerinin Türkiye’de olduğu kadar sıkı ve yakın olduğunu söylemek zordur.

Köşe yazarların toplumsal hayatta etkili olmasına en büyük engel ve kavramın kendisinin Gürcü okuru için göreceli olarak yabancı kalmasının nedeni ise, gazete formatlarıdır. Tez çalışması sırasında incelediğim, Gürcistan’da yayımlanan ulusal gazetelerin hiçbirisinde(Alia, Versia, Kviris Palitra, Asaval-Dasavali.) Türkiye’de yaygın formatta köşe yazılarına rastlanmıyor. Aynı şekilde, Sovyet dönemine ait, Komunisti, Soplis Tshovreba gibi gazeteler de köşe yazılarından yoksun ve ancak SSCB öncesi döneme ait, İveria veya Tsnobis Purtseli gibi gazetelerde, Türkiye’de yaygın formatta köşe yazılarına rastlanmak mümkündür. Köşe yazarlığının Türk medya kültüründe ve toplumsal hayatta bulunduğu konum, Kara Kitap’ı anlama açısından önemi oldukça büyük olsa da, çevirmen bu konuda, okurların Celal’ın toplum içerisindeki rolünü, medyanın halk üzerinde yarattığı genel etki çerçevesinde değerlendireceğini varsayarak, herhangi bir dipnot veya açıklama vermeye ihtiyaç duymamıştır. Bir anlamda, bu doğru bir karar olarak değerlendirilebilir. Bu ve benzer vakalarda, genel olarak anlaşılabilir parçaların üzerine çok durarak dipnot ve açıklamalara çok fazla başvurmak, metnin yabancı okur için anlaşılabilirliğini olumsuz etkileyebilir ve bu açıdan, Türk olmayan okurları, Türk kültürüne özgü bir olaya çok fazla odaklanmayarak, olayı kendi kültürel çerçeveleri kapsamında değerlendirmeye yöneltmek doğru bir karar sayılabilir.

Sonuç olarak, metnin kültürel ağırlığı yüksek olan yerlerde, çevirmen, gerek duyduğu noktalarda açıklama içeren dipnot eklemekten kaçınmasa da, dipnotun belki uygun olduğu halde eklenmediği noktalar da mevcuttur. Ancak, yabancı okurun metni anlama biçimini asıl etkileyen yerler, dipnotların çok da işe yaramayacağını düşündüğümüz, yukarıda örnek olarak verdiğimiz, farklı toplumlarda çok farklı algılanan geleneklerin varlığıdır. Bu ve benzer vakalarda, kalipleşmiş geleneklerle düşünce biçimlerinden ötürü, manevra alanı oldukça dar ve çevirinin hedef kitlesinin metnin orijinalının hedef kitlesi gibi düşünmesi beklenemez.