• Sonuç bulunamadı

III. ORHAN PAMUK’UN HAYATI VE ESERLERİ

1. GÜRCÜ VE TÜRK EDEBİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER VE ORHAN PAMUK’UN ESERLERİNİN GÜRCÜCE ÇEVİRİLERİ

3.8. POLİSİSTEM/ÇOĞUL DİZGE KURAMINA DAİR

dergi okuru sayısı oldukça düşük ve ayrıca, gazetelerin çoğu haftalık olduğu için, okur – gazete ilişkilerinin Türkiye’de olduğu kadar sıkı ve yakın olduğunu söylemek zordur.

Köşe yazarların toplumsal hayatta etkili olmasına en büyük engel ve kavramın kendisinin Gürcü okuru için göreceli olarak yabancı kalmasının nedeni ise, gazete formatlarıdır. Tez çalışması sırasında incelediğim, Gürcistan’da yayımlanan ulusal gazetelerin hiçbirisinde(Alia, Versia, Kviris Palitra, Asaval-Dasavali.) Türkiye’de yaygın formatta köşe yazılarına rastlanmıyor. Aynı şekilde, Sovyet dönemine ait, Komunisti, Soplis Tshovreba gibi gazeteler de köşe yazılarından yoksun ve ancak SSCB öncesi döneme ait, İveria veya Tsnobis Purtseli gibi gazetelerde, Türkiye’de yaygın formatta köşe yazılarına rastlanmak mümkündür. Köşe yazarlığının Türk medya kültüründe ve toplumsal hayatta bulunduğu konum, Kara Kitap’ı anlama açısından önemi oldukça büyük olsa da, çevirmen bu konuda, okurların Celal’ın toplum içerisindeki rolünü, medyanın halk üzerinde yarattığı genel etki çerçevesinde değerlendireceğini varsayarak, herhangi bir dipnot veya açıklama vermeye ihtiyaç duymamıştır. Bir anlamda, bu doğru bir karar olarak değerlendirilebilir. Bu ve benzer vakalarda, genel olarak anlaşılabilir parçaların üzerine çok durarak dipnot ve açıklamalara çok fazla başvurmak, metnin yabancı okur için anlaşılabilirliğini olumsuz etkileyebilir ve bu açıdan, Türk olmayan okurları, Türk kültürüne özgü bir olaya çok fazla odaklanmayarak, olayı kendi kültürel çerçeveleri kapsamında değerlendirmeye yöneltmek doğru bir karar sayılabilir.

Sonuç olarak, metnin kültürel ağırlığı yüksek olan yerlerde, çevirmen, gerek duyduğu noktalarda açıklama içeren dipnot eklemekten kaçınmasa da, dipnotun belki uygun olduğu halde eklenmediği noktalar da mevcuttur. Ancak, yabancı okurun metni anlama biçimini asıl etkileyen yerler, dipnotların çok da işe yaramayacağını düşündüğümüz, yukarıda örnek olarak verdiğimiz, farklı toplumlarda çok farklı algılanan geleneklerin varlığıdır. Bu ve benzer vakalarda, kalipleşmiş geleneklerle düşünce biçimlerinden ötürü, manevra alanı oldukça dar ve çevirinin hedef kitlesinin metnin orijinalının hedef kitlesi gibi düşünmesi beklenemez.

ikincil konumda olması ise, polisistemin belirli noktada işgal ettiği yere göre belirlenir.39 Even-Zohar, bu durumu böyle özetliyor: “Çeviri edebiyatın merkezi veya periferik konumda olması ve bunun yenilikçi veya muhafazakar dağarcıkta yer alıp almaması, araştırılan polisistemin kendine has özelliklerine bağlı.” (Even-Zohar,1990:46)

Even-Zohar, polisistemde çevirinin aktif rolü, onun polisistem merkezinin şekillenmesinde aktif ve etkin rol oynaması olarak belirtiyor ve çeviri edebiyatının, hedef dildeki edebiyatla yoğun alış-verişte olup yeni edebi türlerin, yöntemlerin ve fikir ekollerinin benimsenmesinde önemli yere sahip olduğu şeklinde görüyor, böylece, polisistem teorisi, merkez-çevre teorisinin, edebiyat üzerine bir yaklaşması olarak da görülebilir. Bir dilde sonet veya aruz gibi şiir kalıpları edebiyat çevirilerinden geçip aktif olarak kullanılmaya başlansa, bu, çeviri edebiyatının polisistemde aktif role sahip olduğu anlamına gelir. Bu açıdan, bir örnek verecek olsak, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Fars edebiyatından benimsenenlere bakabiliriz, gül ve bülbül gibi konular ve sembolizm dahil, kelimelere kadar, pek çok özellik doğrudan Fars edebiyatı kökenlidir. Aynı şekilde, divan edebiyatı ile özdeşleşmiş aruz vezni de yabancı kökenlidir ve Arapçadan Farsçaya, oradansa Türk edebiyatına geçmiştir.40 Böylece, Osmanlı edebiyatında gördüğümüz örneklerden yola çıkarak, Fars edebiyatının, özellikle şiirinin, polisistem açısından, Osmanlı edebiyatında edebi hayatına yön veren, yani merkezi yer edindiği söylenebilir. Bu etkinin ne denli güçlü olduğunu anlamak istiyorsak, aruz vezni ile yazılmış bazı klasik Osmanlı edebiyat eserlerinde, aruz veznine uyarlamak için kimi Türkçe kelimelerin imla değişikliklerine bile uğradığını göreceğiz. Bu durum, Tanzımat dönemine kadar devam etti ve bu sefer, Türk edebiyatına yön veren konumuna Batı edebiyatı ve onun kalıplara yerleşti. Hatta, Abdülhak Hamit’in tiyatro eserleri gibi bazı örneklerde gördüğümüz gibi, karakter isimleri ve olay örgüsünün yaşandığı yere kadar, çok sayıda ayrıntı Batı edebiyatından benimsendi. Abdülhak Hamit’in Finten’i veya Ahmet Mithat’ın romanları bunun iyi örnekleri olarak görülebilir.

Even-Zohar’ın çeviri edebiyatı yerleştirdiği polisistem, iki türlüdür, birincisi çeviri edebiyatının hedef dilin polisistemik yapısında birincil konuma gelmesidir. Bu durumda, çeviri edebiyat, hedef dilde yazılan edebiyatın yönünü yakından ve derinden etkiliyor ve yeni yazı dilinin oluşmasına, yeni edebiyat kavramları ile kuramlarının yerleşmesine doğrudan sebep olarak, yerli edebiyatın tam anlamıyla şekillendiricisi oluyor. Even-Zohar’ın vurguladığı bir diğer nokta ise, popüler ve klasik edebiyatların, polisistem içerisinde yerleri ayrı olsa da, aslında birbirleri ile temaslar içerisinde olduğudur; her ikisi, dil ve onun edebiyatı üzerine etki yaratarak, onun gelişiminin birer parçasıdır ve bir edebi sistem, ancak diğer sistemlerle temaslar içerisinde bir anlam kazanır. Örneğin, çocuk edebiyatı, böyle, tek başına pek birşey ifade etmeyebilir, ama yetişkin edebiyatıyla birlikte ele aldığımızda bu durum tamamen değişiyor(Even-Zohar,1990:13). Yani, edebiyat türleri ve

39 “Whether translated literature becomes central or peripheral, and whether this position is connected with innovatory (“primary”) or conservatory (“secondary”) repertoires, depends on the specific constellation of the polysystem under Study.”, Itamar Even-Zohar – The Position of Translated Literature Within The Literary Polysystem, Translation Studies Reader(Ed. Lawrence Venuti),Routledge, New York, 2012, S. 162

40 Aruz vezninin Osmanlı edebiyatındaki serüveni ile ilgili bilgiler için ayrıca bkz.

Abuzer Kalyon, Nebi Çelik - Manastırlı Sâlih Fâik’in “Türkçe Aruz” Eserinden Hareketle Aruzdan Kastedilen Şiir Ölçüsü, Osmanlı Araştırmaları Dergisi,No:3,2017, S. 37-50

oluşturdukları sistemler, bir polisistemin parçalarıdır ve böylece, dilin değişimine, gelişimine ve kültürel ilerlemesine önemli katkıda bulunuyorlar.

Polisistem teorisi, aynı anda sosyal bilimlerin çeşitli kollarında oldukça büyük popülariteye sahip merkez-çevre teorisiyle de bağlantılıdır. Even-Zohar’ın değindiği meselelerden biri, polisistemin merkezi – klasik veya elitler tarafından desteklenen ve yayılan, Batı dillerinde ‘Canon’ olarak bilinen külliyat ve periferide kalan, ‘çevre’ yani klasik olarak kabul edilen, elit edebiyatın dışında kalan bütün edebiyat türleri arasındaki ilişkidir. Böylece, edebiyat türleri, edindiği konumlarla, polisistemin merkezi veya çevre yelpazesinde kalabilirler. Aynı şekilde, yerleşmiş, klasikleşmiş edebiyat, Even-Zohar’a göre, her zaman muhafazakar, eskiyi korumaya yönelik değil ve edebiyatın toplumdaki konuma ve belirli sistemleri destekleyen grupların özelliklerine göre yenilikçi de olabilir.

Bu sistemde, çeviri edebiyat, kültürel alış-verişin, edebi etkileşimlerin ve bir edebiyatın zenginleşmesine etkisi olan bir faktör olarak görülüyor. Çeviri edebiyatının etkisine bakacak olursak, özellikle sosyolojik boyutları tarihi değiştirecek kapasitede olma gücüne sahiptir. Even-Zohar’ın söz ettiği (Even-Zohar,1990:24) Orta Çağ Avrupa’sında mevcut Latince tekelinin kırılmasına değinecek olsak, burada kilit konumunda Martin Luther’in Kitab-ı Mukaddes çevirisinin olduğunu göreceğiz. Halkının çoğunun bilmediği, elit kesimler dışında pek bilinmeyen ve dönemin dindar ve dini metinlere büyük önem veren toplumunda, Luther’in, gündellik konuşma diline önem vererek yaptığı çeviri, uzun vadede bütün Avrupa’da yerel dillerin daha önce bilim ve ibadet dili olan Latinceye karşı büyük başarı kazanmasına neden oldu. Siyasi ve sosyolojik etkileri bir yana, Luther’in Kitab-ı Mukaddes çevirisi, aynı zamanda Alman edebi dilinin gelişmesinde çok büyük rol oynadı ve böylece, etkisi, dini çerçevenin çok ötelerine kadar ulaştı.41 Aynı şekilde, daha önce değindiğimiz Osmanlı edebiyatı örneğinde gördüğümüz gibi, çeviriler, Divan edebiyatı bunun uç örneği olup hedef dildeki edebiyatı tamamen kendi kalıbına sokabilir. Yabancı şiir ölçüleri, edebiyat kuramı, genel konular ve klişeler, dilde daha önce mevcut olanları tamamen işlevsiz kılma gücüne sahipler.

Sistemleri etkileyen, Even-Zohar’a göre, genelde edebiyat dışı, kültür piyasası, toplumun sosyolojik yapısı, elitlerin benimsediği düşünce ekolü ve benzer faktörlerdir. Üretici-tüketici ilişkileri, sözlü ve yazılı edebiyat ilişkileri, toplumda dominant olan bilgi aktarma yöntemleri ve benzerleri, bir bütün olarak, polisistemin oluşmasında etkin rol oynuyor.

Çeviri edebiyatının hedef edebiyatı üzerine etkisi ise iki faktöre göre şekillenir. Birincisi çevrilecek metinlerin nasıl seçildiği, diğeri ise, yabancı edebiyatın kendi sistemlerinden çeşitli ayrıntıları benimseme biçimidir. Öyle ki, Even-Zohar, bazı edebiyatların sadece ve sadece kendilerine özgü ayrıntıları içerdiğini vurguluyor (Even-Zohar, 1990:46).

Even-Zohar’ın özellikle vurguladığı bir diğer mesele çeviri edebiyatının hedef edebiyatta oynadığı rol ile ilgilidir. Çevrilecek metinlerin seçimi açısından, tercümeler, hedef edebiyatta çeşitli yeniliklerin yerleşmesine neden olarak, birincil konuma bile gelebilirler, ancak bunun için hedef

41 Ayrica bkz. A History of German Literature, Routledge, New York, 1993, S. 72-73

edebiyatın üç özellikten en az birini (Even-Zohar,1993:47) taşıması gerekir. A) Polisistem oluşum sürecindedir, yani edebiyat, hala oluşum sürecinde olan ‘genç’ edebiyattır. B) Edebiyat, kendisiyle yakın bağlantıları olan diğer edebiyatlar arasında ikinci planda kalıyor ve göreceli olarak zayıftır. C) Kirilma noktasi, yaratıcılık boşluğu veya herhangi bir kriz yaşandığı zaman. Bu durumlarda, çeviriler sadece etkili olmakla yetinmeyip hedef edebiyatında merkezi yere gelerek ona tam anlamıyla yön veren konumuna gelebilir ve hedef edebiyatta daha önce var olmayan edebiyat türleri için kaynak haline gelerek, daha önce bu edebiyat türlerinin olmayışının yarattığı boşlukları doldurabilir.

Merkez-çevre ilişkisi çerçevesinde, Even-Zohar, merkezi ve çevre edebiyatları birbirlerinden ayrıyor ve merkezi konumda olan güçlü edebiyatların, çevre edebiyatlarından istediği özellikleri kendi istekleri ve ihtiyaçlarına göre benimseme konusunda daha fazla imkana sahip olduğu halde, çevrede kalan edebiyatların çoğu kez sadece ‘ithalata bağlı’ olduğunu düşünüyor; güçlü edebiyatlarda çevirilerin merkezi konuma gelmesini ise, Even-Zohar, kuşaklar çatışmasıyla ilişkilendiriyor. Yeni nesil mevcut kalıplardan, repertuardan memnun olmayınca, çeviri edebiyatı merkezi hale getirerek edebiyattaki durağanlığı giderebilir. (Even-Zohar,1993:47) Ancak, bazı durumlarda, özellikle çevirilerin arka planda kaldığı, ikincil konumu işgal ettiği vakalarda, çeviri metinler edebiyat içi muhafazakarlığın çerçevesinde kalabilir. Çok aktif ve üretken yerli edebiyat farklı kalıplar geliştirirken çeviriler eski usullere göre yapılmaya devam edilebilir ve böylece, çeviri edebiyat, edebiyat içerisindeki eski kalıplarla eğilimleri koruyarak, edebiyatta muhafazakarlığın kalesi haline gelebilir. Böylece, çeviri edebiyat, hedef edebiyatların gereksinimleri ve diğer özelliklerine göre şekillenen, yerli edebiyata, mevcut şartlara göre katkida bulunabilme veya tam tersi – gelişimini engeleyecek güce sahip ve her vaka, her polisistem ayrı ve farklı şekilde yaklaşmayı talep eder.

Ayrıca, iki dil, iki polisistem olarak birbirini besleyebilir veya bir polisistem diğerinin oluşmasında kilit rol oynayabilir. Diğer dilin oluşmasında kilit bir rol oynayan örnek olarak Even-Zohar, Rusça ve İbranice arasındaki ilişkiyi gösterir. Rusça-İbranice ilişkisi, Even-Zohar’a göre pek çok açıdan önemlidir; elitler ve avamın Rusça ile ayrı ilişkilerin olması, laikleşme ve Avrupa’da başlanan Yahudi Aydınlanması – Haskalah hareketinin dil ve edebiyat üzerindeki etkileri, iki dil arasındaki etkileşimde din farkının rolü ve benzer ayrıntılar, Even-Zohar için bu ilişkiyi bir örnek vakaya dönüştürür. Siyonizm hareketinin başlamasıyla birlikte, bir gündelik hayat ve laik edebiyat dili olarak İbranice’nin diriltmesi ile ilgili tartışmalar başlarken, bu mesele üzerine en fazla odaklanan, Rusça ve genel olarak Slav dillerinin kültürel çerçevesinde yaşayan Yahudilerdi ve doğal olarak, en çok faydalandıkları, aşına oldukları edebiyat, eski Rus İmparatorluğu topraklarından dominant pozisyonda bulunan Rus edebiyatıydı. Rus edebiyatı, tarih boyunca geçirdiği değişimler nedeniyle, pek çok edebi alandan ve edebiyat türünden yoksun kalmış İbranice için bir kaynak oluşturdu ve çağdaş edebiyat diline dönüşmeye yüz tutmuş İbranice, pek çok yenilikle zenginleşti. Rusçanın İbranice üzerindeki etkileşimi o kadar büyüktü ki fonetiğinde bile pek çok ses ve tellafuz kuralı dahi Rusçadan etkilendi ve bu, ilk siyonistlerin hatırı sayılır kismi için Rusçanın ikinci dil olduğu halde mümkün olmuştur (Even-Zohar,1993:104). İbranicede çağdaş edebi dillerde mevcut repertuarlar henüz mevcut olmadığı için, Rusça ile etkileşim Ekim Devriminden sonra, İbraniceye yönelik bütün yasaklara rağmen devam etti ve ancak İsrail kurulduktan sonra, 1950’li yıllarda, durum değişti,ama

yine de, laik edebiyatını henüz geliştirememiş, genelde ibadet dili olarak kullanılan İbranicenin çağdaş gündellik hayat ve edebiyat diline dönüşmesinde Rusçanın rolünü Even-Zohar özellikle vurguluyor. Çağdaş edebiyat türleri ve kalıplarına neredeyse tamamı, bu veya şu seviyede Rusçadan veya Rusça üzerinden benimsenmiştir. Even-Zohar’ın dikkat çekmek istediği bir diğer nokta da, bu etkileşimin konuşma ve edebiyat dillerinde aynı seviyede olmaması ve edebiyat dilinde çok daha belirgin olmasıdır. Edebiyat üzerinde Rusça etkisi, konuşulan İbranice üzerindeki etkisinden çok daha farklı alanları kapsar. (Even-Zohar,1993:104)

Sonuç olarak, Even-Zohar’ın gösterdiği örneklere göre, bir dilin, diğer dilin yeniden var olmasına temel oluşturabilecek kadar etkili olma gücüne sahip olduğunu görebiliriz. Hedef dil çeşitli nedenlerden ötürü edebiyat alanında çeşitlilikten yoksun kalıyorsa, gelişme sürecine girdiğinde bütün bu eksikler, bulunduğu kültürel çevrede aktif olarak kullanılan dillerin yardımıyla, oldukça kısa bir sürede kapatılabilir. Daha önce hedef edebiyatın çeşitli nedenlerle yapamadığı, geliştiremedği edebiyat türleri ve ilgili yöntemler, kısa bir zaman içerisinde diğer dillerden beslenebilir, ancak, yabancı etkisi hedef edebiyatta daha uzun süre boyunca gözlemlenebilir.

3.9. BİR ÇEVİRİ OLARAK KARA KİTAP’İN GÜRCÜ EDEBİYAT SİSTEMİNDEKİ