• Sonuç bulunamadı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ ANTAKYA VE BOSTON KENTLERİ ÖRNEĞİNDE KENTSEL AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNİN DÖNÜŞÜMÜNÜN İRDELENMESİ Belemir GÜZER PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI ANKARA 2007 Her hakkı saklıdır.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ ANTAKYA VE BOSTON KENTLERİ ÖRNEĞİNDE KENTSEL AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNİN DÖNÜŞÜMÜNÜN İRDELENMESİ Belemir GÜZER PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI ANKARA 2007 Her hakkı saklıdır."

Copied!
110
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ANTAKYA VE BOSTON KENTLERİ ÖRNEĞİNDE KENTSEL AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNİN DÖNÜŞÜMÜNÜN İRDELENMESİ

Belemir GÜZER

PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI

ANKARA 2007

Her hakkı saklıdır.

(2)

Prof. Dr. Halim PERÇİN danışmanlığında, Belemir GÜZER tarafından hazırlanan

“Antakya ve Boston Kentleri Örneğinde Kentsel Açık Alan Tipiolojilerinin Dönüşümünün İrdelenmesi” adlı tez çalışması 10/01/2007 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oy birliği ile Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. Halim PERÇİN Peyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı

Üye: Doç Dr. Dicle OĞUZ Peyzaj Mimarlığı Ana Bilim Dalı

Üye: Doç Dr. Mehmet TUNCER Gazi Üniversitesi, Müh. Mim. Fakültesi,

Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Yukarıdaki sonucu onaylarım

Prof. Dr.Ülkü MEHMETOĞLU Enstitü Müdürü

(3)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

“ANTAKYA VE BOSTON KENTLERİ ÖRNEĞİNDE KENTSEL AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNİN DÖNÜŞÜMÜNÜN İRDELENMESİ”

Belemir GÜZER Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Halim PERÇİN

Kentlerin doku ve kimliklerinin oluşmasında peyzaj ve kentsel açık alanların fiziksel nitelikleri baskın bir belirleyicidir. Bu tez kentlerdeki açık alan tipolojilerini konu almakta, açık alanların nitelik ve tipolojik yapılarını anlamaya, bu alanların kent planlaması ve kentsel dönüşüm süreçlerindeki belirleyici rolünü tartışmaya açmaktadır. Tartışma ağırlıklı olarak “kentsel süreklilik” kavramı üzerinde yoğunlaşmakta, bu kavramın tanım ve sınırlarının oluşmasında açık alanların tipolojik özelliklerinin ve kent içinde oluşturdukları dokusal özelliklerin belirleyici rolü irdelenmektedir.

Bu çalışmada açık alan tipolojilerinin kentsel ölçekte gösterdiği benzerlik ve farklılıklar iki örnek üzerinden anlaşılmaya çalışılmakta, bu anlamda Türkiye’den Antakya kenti ile Amerika Birleşik Devletleri’nden Boston kenti örnekleme alanı olarak ele alınmaktadır.

Bağlamsal özellikleri ve oluşmuş fiziksel çevreleri kadar bu çevreyi oluşturmaya yönelik kuramsal tasarım altyapıları da farklılık gösteren bu iki kent biryandan bazı uç nokta farklılıkları anlamamıza olanak tanırken, öte yandan temel bazı ilkesel benzerlik ve evrensel süreklilikleri de anlayabilmemizi sağlayabilecek örneklerdir.

Bu çalışma sonucunda beklenen kesin yargı ve sonuçlar elde etmek ya da tekil bir modeli önermekten çok farklı değerlendirme ve modellere olanak sağlayacak bir altyapı oluşturmaktır.

2007, 100 sayfa

Anahtar Kelimeler: Kentsel açık alan, Antakya, Boston, Tipoloji , (kentsel) Süreklilik, (kentsel) Doluluk-boşluk

(4)

ABSTRACT Master Thesis

“A RESEARCH ON URBAN OPEN SPACE TYPOLOGİES: A ASE STUDY ON BOSTON AND ANTAKYA”

Belemir Güzer Ankara University

Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Landscape Architecture

Supervisor: Prof.Dr. Halim PERÇİN

Landscape and urban open space typologies are significant elements of urban development patterns. This thesis aims to understand the typological characteristics of urban open spaces and their transformative role in urban design and urban planning. The concept of “urban continuity” is a major ground to investigate the limits of this transformative role.

Through out the study two cities, Antakya from Turkey and Boston from United States of America are utilized as major case study areas to understand similarities and distinctions between the typologies of open urban spaces. These two cities represent contextual and physical differences besides their planning concepts. Such diversity helps us to understand not only extreme differences but also similarities and global continuities between urban concepts.

This study does not aim to develop a model based upon a distinct criticism instead it must be seen as an open ground to establish alternative understandings and models.

2007, 100 pages

Key Words : Urban Open Space, Antakya, Boston, Typology, ( urban) Continuity, (urban) Solid and Void

(5)

TEŞEKKÜR

Çalışmalarımı yönlendiren, danışman hocam sayın Prof. Dr. Halim PERÇİN’e, çalışmalarım sırasında önemli katkılarda bulunan ve yönlendiren değerli hocam sayın Doç.

Dr. Mehmet TUNÇER’e, çalışmalarım süresince desteklerini esirgemeyen değerli hocam ve bir arkadaş olarak Doç. Dr. Dicle OĞUZ’a, meslekdaşlarım Müge DURUSU, Şebnem ARBAK ve Sevil KAHVECİ’ye, çalışmalarım süresince birçok fedakarlıklar göstererek beni destekleyen, Yeliz NORMAN, Eşim Doç. Dr. Abdi GÜZER ve çocuklarım Gizem, Murat ve Ekin’e teşekkür ederim.

Belemir GÜZER Ankara, Ocak 2007

(6)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... i

ABSTRACT ... ii

TEŞEKKÜR ... iii

ŞEKİLLER DİZİNİ ... vi

1. GİRİŞ ... 1

1.1 Tezin Amacı ve Kapsamı ... 1

1.2 Kavramlar ve Tanımlar... 2

1.2.1 Çevre... 2

1.2.2 Yapılı çevre ve doğal çevre ... 3

1.2.3 Algı... 4

1.3 Literatür Taraması / Kaynak Özetleri... 7

2. KURAMSAL TEMELLER: KENTSEL SÜREKLİLİK VE AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIMLAR... 9

2.1 Kentsel Süreklilik Ve Tipoloji... 9

2.1.1 Doluluk – boşluk ilişkileri... 9

2.1.2 Bağlantı teorisi... 10

2.1.3 Yer teorisi... 11

2.1.4 Mekanın sürekliliğinde fiziksel boyuttan ötesi – doğal, tarihsel süreç ve sosyal-kültürel açılımlar ... 11

2.1.5 Kentsel planlama anlayışları içinde açık alan planlamaları ... 14

2.2 Açık Alan Tipolojileri: Kent Bağlamında Açık Alan Sistemleri ... 19

2.2.1 Yeşil alanlar ve parklar ... 20

2.2.2 Meydanlar... 25

2.2.3 Sokaklar ... 26

2.2.4 Yaya bölgeleri ... 27

2.2.5 Özel mülkiyetteki açık alanlar ... 28

2.2.6 Kentsel nişler ... 29

3. ANTAKYA VE BOSTON KENT MERKEZLERİNİN SÜREKLİLİK VE AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ ... 31

3.1 Yöntem ... 31

3.2 Antakya Örneği ... 32

3.2.1 Doğal, tarihsel olanak ve kısıtlar ... 32

3.2.2 Hellenistik ve roma dönemi boyunca antakya kent merkezinde süreklilik ve açık alan tipolojileri ... 33

3.2.3 Osmanlı dönemi boyunca antakya kent merkezinde süreklilik ve açık alan tipolojileri ... 36

3.3 Antakya Planlama Sürecinin Karşılaştırmalı İrdelenmesi ... 40

3.4 Sokaklar ve Meydanlar ... 50

3.5 Avlular, Bahçeler Ve Yeşil Alanlar ... 53

3.5.1 Günümüzde antakya kent merkezinde süreklilik ve açık alan tipolojileri... 57

3.6 Boston Liman Kenti Örneği ... 59

3.6.1 Tarihsel gelişim ve planlama sürecinin irdelenmesi ... 59

(7)

3.6.2 18. yüzyılda Boston kenti... 61

3.6.3 19. yüzyıl: kentte yaşanan mekansal dönüşüm ... 64

3.6.4 Charles Bulfich dönemi ... 70

3.6.5 Kent Merkezi ve Çevresi Boston Parklar Sistemi ... 72

3.6.6 F.L. Olmsted – Zümrüt Kolye Planı... 77

3.6.7 Boston planlama dairesi ve 10 ilke ... 87

4. TARTIŞMA : ANTAKYA VE BOSTON KENT MERKEZLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ... 89

KAYNAKLAR ... 96

ÖZGEÇMİŞ... 100

(8)

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 1.1 Cullen’ın sokak içindeki bireyin perspektifinden algılanan varoluşsal

mekan gösterimi (Cullen 1971)... 5

Şekil 1.2 Lynch`in sokak anketleri ile yaptigi Boston kent imgesi izenegi (Lynch 1960) ... 6

Şekil 2.1 New York, Central Park. Frederick Law Olmsted ve Calvert Vaux (1863). (Scully 1969)... 24

Şekil 3.1 Pietro della Valle’nin Antakya kenti planı (Demir 1996b)... 33

Şekil 3.2 Antakya’nın, kenti çepeçevre saran surları ve asi nehri ile sınırlanan Antik çağdaki yayılma alanı (Demir 1996b). (Taralı kısım modern kenti göstermektedir. Antik çağ Antakya’sının büyük bir bölümü bahçeler altında kalmıştır.) ... 34

Şekil 3.3 Kentin kuruluşunda uygulanan şehircilik nizamı (Demir 1996b)... 35

Şekil 3.4 Eski Antakya’nın Mgr. Le Camus tarafından çizilmiş olan planı (Demir 1996b) ... 35

Şekil 3.5 Antakya’daki belli başlı yapıları gösteren 1931 tarihli plan (Demir 1996b) ... 38

Şekil 3.6 Kentin çarşılar bölümünde esnafın dağılımını gösteren 1936 tarihli plan. Kentin ana ekseni olan Kurtuluş Caddesinin henüz açılmamış olduğu görülüyor (Demir 1996b) ... 38

Şekil 3.7 1906 yılında yayınlanmış bir seyahat rehberinde Antakya ve yakın çevresi (Demir 1996b)... 39

Şekil 3.8 Antakya sokaklarından Oğuzlar caddesinin 1973 ve 1987’deki durumu (Demir 1996b)... 40

Şekil 3.9 1957 tarihli imar planından ayrıntılar (Demir 1996b) ... 41

Şekil 3.10 1987 tarihli Antakya Koruma İmar Planı’ndan ayrıntılar (Demir 1996b)... 42

Şekil 3.11 Antakya sokaklarından (1973) (Demir 1996b) ... 43

Şekil 3.12 Sokakların eski ve yeni durumuna bir örnek: Tan sokağın 1973 ve 1987’deki görünüşü (Demir 1996b)... 44

Şekil 3.13 Nazım plan öncesi tarihi kent dokusu (Demir 1996b). Doluluk – boşluk ilişkisi (Orijinal) ... 45

Şekil 3.14 1987 Koruma Planı (Belediye arşivi). Doluluk-boşluk ilişkileri (orijinal)... 46

şekil 3.15 1997 Nazım Plan (Belediye arşivi). Doluluk-boşluk ilişkileri (orijinal) ... 46

Şekil 3.16 1997 Nazım Plan (Belediye arşivi) Antakya Kentsel Sit Alanı sınırları (Orijinal)... 47

Şekil 3.17 20. yüzyıl başında Antakya hava fotoğrafı (Prof. Arch. Attilio Petruccioli küratörlüğünde Eylül 2006’da Antakya’da düzenlenen “Politecnico di Bari – Facolta di Architettura – Corso di Laurea in Architettura – Laboratorio di Laurea ‘Antakya 2003’” sergisinden alınmıştır.) Tarihi konut dokusu (Orijinal) ... 48

Şekil 3.18 Zenginler Mahallesi Gazipaşa Caddesi no: 29 Avlu (1973) (Demir 1996b) ... 49

(9)

Şekil 3.19 Zenginler Mahallesi Gazipaşa Caddesi no: 29 Gazipaşa Caddesi cephesi

sokaktan bakış (1987) (Demir 1996b) ... 49 Şekil 3.20 Kilise sokağı (1927) (Demir 1996b) ... 50 Şekil 3.21 1997 Nazım Plan (Belediye arşivi). Plan sonrası yeni yol sistemi ve açık

alan ilişkileri (Orijinal)... 51 Şekil 3.22 Şehitler Mahallesi Ayyıldız Caddesi No.31, Ayyıldız Sokak cephesi

(1973) (Demir 1996b) ... 52 Şekil 3.23 Sarılar (Gazipaşa) Mahallesi Özdemir Sokak, Kuyulu Çıkmazı No.29

(Demir 1996b)... 52 Şekil 3.24 Zenginler mahallesi Kastak sokak No.8, avluda günlük hayat (1987)

(Demir 1996b)... 54 Şekil 3.25 Gazi Paşa caddesi, Alexi kazancı evi (1991) (Demir 1996b) ... 54 Şekil 3.26 Kurtuluş Caddesi Ayyıldız sokak No. 11, sokaktan avluya giriş (Demir

1996b) ... 55 Şekil 3.27 Şeyh Ali Mahallesi Güngör Sokak No.26, Avlu’dan Şeyh Ali Camii’ne

bakış (1973) (Demir 1996b)... 55 Şekil 3.28 Nazım Plan 1997 (Belediye arşivi) - Antakya yeşil alanlar (Orijinal)... 56 Şekil 3.29 Boston, Massachusetts. 1722 Bonner Haritasi (Miller and Morgan 1990) ... 61 Şekil 3.30 1777 yılında Henry Pelham tarafından yapılan Boston ve çevresini

gösteren plan (Miller and Morgan 1990) ... 62 Şekil 3.31 1850 Boston Kenti haritasında doldurularak elde edilen alanlar

görülmektedir. (Lawrence 1992)... 65 Şekil 3.32 1855 Boston Kenti Colton haritasi (Zaitzevsky 1982) ... 66 Şekil 3.33 Boylston Arlington caddelerinin 1860 yıllarinda Public Park`dan

görünüşü (Miller and Morgan 1990)... 67 Şekil 3.34 Copley Meydanı (Lawrence 1992) ... 68 Şekil 3.35 1870 Boston Kent haritasında 1850 yılından sonraki hızlı büyüme

görülmektedir. (Lawrence 1992)... 69 Şekil 3.36 George F. Meacham tarafından 1859’da yapılan “Boston Public

Garden”planı (Zaitzevsky 1982) ... 70 Şekil 3.37 Charles Bulfinch: Tontine Crescent, 1793-94 Görünüş ve planları (Miller

and Morgan 1990) ... 71 Şekil 3.38 Uniel H.Crocker tarafından 1869’da yapılan metropolitan park sistemi

(Zaitzevsky 1982)... 73 Şekil 3.39 Robert Morris Copeland tarafından 1872’de yapılan ve kentin

sokaklarının gelişimi ile ayrılmış kamusal alanların görüldügü harita

(Zaitzevsky 1982)... 74 Şekil 3.40 Erneste W. Bowditch tarafından 1875’de önerilen ve kırsal park

alanlarının görüldüğü Boston Kent Planı (Zaitzevsky 1982)... 75 Şekil 3.41 C. Davenport tarafından yaklaşık 1875’de Charles Nehri Parkı için

yapılan alternatif şema (Zaitzevsky 1982) ... 76 Şekil 3.42 1892 -1902 Boston açık alanlarının karşılaştırılması (Miller and Morgan

1990) ... 76 Şekil 3.43 Zümrüt Kolye. (Emerald Necklace) (Lawrence 1992). 1894 yılında

basılmış olan Emerald Necklace” kısmi planı görülmektedir. Bu plan

(10)

da, Charles nehri kıyı seridinin `Public Garden`’dan başlamak üzere genişletilerek `Cottage Farm Bridge`’e kadar uzaması ile ilgili plan

önerisi henüz gerçekleşmemiştir. ... 78 Şekil 3.44 Prudential Center. Massachusetts caddesinden görünüş, ön planda

Christian Science Center, sağda uzakta Symphony Hall (Miller and

Morgan 1990)... 82 Şekil 3.45 Boston, Massachusetts. Faneuil Hall. (1740-1742) (Miller and Morgan

1990) ... 83 Şekil 3.46 1903 Boston Planı (The University Of Texas At Austin 2002) (1.

Prudential Center, 2. Back Bay, 3. Faneuil Hall, 4. Boston Common)... 85 Şekil 3.47 1903 Boston Planı (The University Of Texas At Austin 2002)... 86 Şekil 3.48 1903 Boston Planı, Organik Kent Dokusu (The University Of Texas At

Austin 2002)... 87

(11)

1. GİRİŞ

1.1 Tezin Amacı ve Kapsamı

Kentlerin doku ve kimliklerinin oluşmasında ‘kentsel açık alan tipolojileri’ baskın bir belirleyicidir. Kentlerin kimliklerinin oluşumunda, barındırdıkları açık alanların tipolojik özellikleri, fiziksel nitelikleri ve oluşturdukları doku dönüştürücü bir rol oynar. Bu nedenle tasarlanmış açık alanların kaliteleri ve gösterdikleri süreklilik bir anlamda kentlerin çağdaşlaşma ölçütüdür. Bu tez kentlerdeki açık alan tipolojilerini konu almakta, açık alanların nitelik ve tipolojik yapılarını anlamaya çalışmaktadır. Kent merkezlerinde varolan farklı açık alan tipolojilerinin işlevsel ve mekansal özellikleri ile kent yaşamına olumlu ve olumsuz katkılarının tartışılacağı bu kapsam doğrultusunda, “kentsel süreklilik” kavramı seçilen iki ayrı kent özelinde karşılaştırmalı olarak incelenecektir.

Peyzaj tasarımı kavramının, tarih içerisinde değişen kültürel değerlerlere ve kentlerin gelişimine paralel olarak farklılaşması kentsel açık alanların kent dokusunun oluşumundaki katkı ve dönüştürücü etkilerini de belirlemektedir. Kent merkezleri ve çevresindeki açık alan tipolojileri, açık ve yeşil alanların planlama süreçleri, elde edilme biçimleri ve oluşmuş makroformları kentsel yapıya, topoğrafyaya, iklim ve kültüre göre farklılık göstermekle birlikte, açık alanlardaki süreklilik biçimi tüm kentsel çevreler için geçerli bir karşılaştırma zemini oluşturmaktadır. Bu çalışma özellikle açık alanlara yönelik benzerlikleri ve farklılıkları olan iki kenti, Antakya ve Boston’u örnekleme alanı olarak ele alacaktır. Oluşmuş fiziksel çevreleri kadar bu çevreyi oluşturmaya yönelik kuramsal tasarım altyapıları da farklılık gösteren bu iki kent biryandan bazı uç nokta farklılıkları anlamamıza olanak tanırken, öte yandan temel bazı ilkesel benzerlik ve evrensel süreklilikleri de anlayabilmemizi sağlayabilecek örneklerdir.

Şüphesiz bu kapsam zorunlu olarak Türkiye’deki kentleşme süreçleri ve sorunları ile birebir ilişkili bir çerçeve içinde yer almaktadır. Bu nedenle peyzaj ve açık alan tasarımı çalışmanın merkezini oluşturmasına karşın tartışmanın daha geniş sınırlar içinde ele

(12)

alınması ve kentsel tasarım, şehir planlama, mimarlık gibi diğer tasarım disiplinlerinin bilgi ve birikimine dayanması kaçınılmazdır. Şüphesiz burada özellikle örnekleme alanını oluşturan iki kent, Boston ve Antakya birebir ölçekte karşılaştırılabilir örnekler değildir. Bu kentler çalışmanın eksenini oluşturan bazı kavramsal tartışmaların ve fiziksel örneklerin birbirlerini tamamlayan farklı örnekleme alanları olarak öne çıkmaktadır. Bu anlamda örnekleme alanları bazı benzerlikler kadar uç noktada farklılıkların da gözlenmesine açıktır.

1.2 Kavramlar ve Tanımlar

“Peyzaj Mimarlığı” deyimi iki zıt kavramı bir araya getirir: peyzaj çoğunlukla doğal elemanlardan oluşan ve zaman içinde gelişen bir çevreyi anlatırken, mimarlık inşai nitelikte, daha başından tamamlanmış ve zaman içinde yaşlanacak bir yapıtı çağrıştırır (Evyapan 1993: 30). Bu nedenle, bu çalışma kenti hem doğal hem de yapay bir çevre olarak bir arada anlamayı amaçlamaktadır. Burada kenti oluşturan mimari öğelerle onları bir araya getiren açık alanların bütünlüğü kentsel çevre kavramını oluşturur. Kentsel süreklilik ise bir yandan bu iki öğenin dengeli beraberliğine karşılık gelirken, öte yandan çevre algısında ve deneyiminde oluşan bütünlüğe karşılık gelmektedir. Bir başka deyişle, açık alanlarla onları tanımlayan ya da onları servis alanı olarak kullanan yapılı çevrenin dengeli beraberliği süreklilik kavramının temel belirleyicisidir.

1.2.1 Çevre

Çevre, birbirine kenetlenen dört elemandan oluşan bir bütün gibi düşünülebilir. Bu elemanlar, karasal çevre (habitat), yaşayan çevre, sosyal çevre ve kültürel çevredir (Lang 1994).

Karasal çevre dünyanın doğası, yapısı ve süreçleri ile ilgilenirken, yaşayan çevre üzerinde yaşayan canlı organizmaları tanımlar, sosyal çevre insanlar (ve diğer türlerin üyeleri) arasındaki ilişkileri gözetir, kültürel çevre de geniş ölçekte toplumun davranışsal normlarıyla ve onun yarattığı ürünlerle ilgilenir. Bu anlamda, yapılı çevre, özel karasal

(13)

bağlamı içinde ve onun bir parçası olarak var olan kültürel bir ürün, veya bir şifredir (Lang 1994).

Habitat ve yaşayan çevrenin pek çok yönü arasındaki ayrım belirsiz bir ayrımdır, bu yüzden tasarım profesyonelleri tarafından çok boyutlu bir biyolojik çevre gibi düşünülebilirler.

Benzer biçimde, sosyal ve kültürel çevre arasındaki ayrım da belirsizdir, bu yüzden en iyisi çok boyutlu bir sosyolojik çevre algılamaktır. Mimarlık, şehir planlama, ve peyzaj mimarlığı disiplinlerinin hepsi ve kentsel tasarım altdisiplini, biyolojik çevrenin elemanlarının biyolojik ve sosyokültürel gereksinimleri karşılayacabilecek kadar bilinçli bir şekilde yeniden biçimlendirilmesini içerirler. Bu elemanlar, insanların kendileri ve etraflarındaki dünya hakkındaki hislerini şekillendiren potansiyel anlamlarla dolu oldukları için aynı zamanda sosyal çevrenin de parçalarıdırlar (Lang 1994).

Bu çalışma kaçınılmaz olarak çevre kavramının bütün bileşkelerini içermektedir. Özellikle örnekleme konusu olan iki kent, Antakya ve Boston, sosyal ve kültürel çevre özelliklerinin farklılıklarını barındırmakta, fiziksel ya da yapılı çevre bazı boyutları ile bu farklılıkların yansımalarını temsil etmektedir.

1.2.2 Yapılı çevre ve doğal çevre

Yapılı çevrenin yaşam çevrelerinin insan eliyle düzenlenmesinden oluşmuş olduğu düşünülebilir. Bu yüzeyler değişik malzemelere ve renklere sahiptirler ve farklı saydamlık, katılık, ses emme ve yansıma özellikleri vardır, farklı dokular ve kokular sunarlar ve ısı değişimlerine değişik tepkiler verirler. Yüzeylerin modelleri ve kaliteleri farklı insan aktivitelerine ve estetik gösterimlere elverir. Gereksinimlerimiz değiştikçe veya mevcut gereksinimlerin daha iyi bir şekilde karşılanabileceği algılanınca bu modelleri ve kaliteleri onları karşılayacak biçimde dönüştürürüz (Lang 1994).

Doğal çevre; bu yapay düzenlemelerin olmadığı müdahale görmemiş alanları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Ancak burada süphesiz bir sınır sorunu ile karşı karşıyayız.

(14)

Bir çevreyi yapay yapan ya da doğallıktan çıkaran müdahalenin sınırı tartışma konusudur.

Ancak kentler ve kentsel çevreler genellikle yapılı çevre olarak kabul edilir. Öte yandan kent alanları doğrudan ya da simülasyon olarak doğal çevreleri barındırır. Kentsel tasarımın konusu olan açık alan genellikle yapay bir çevre olmasına karşın kimi zaman ulaştığı büyüklük ve bitkisel doku yoğunluğu doğal çevre algısını öne çıkarır. Bu algı simülasyona dayalı yapay bir algı olabileceği gibi, kentsel çevre ile doğal çevrenin bütünleşmesi sonucu oluşmuş bir çevre algısı da olabilir. Bu çalışmada örneklenen kentlerin içerdikleri doğal çevre bütünlüklerinin kentsel çevre dokusuna katkıları ele alınacak, özellikle açık alana yönelik olarak doğal ve yapay kavramlarının sınırları tartışılacaktır.

1.2.3 Algı

Algı, aktif bir şekilde çevreden bilgi edinme sürecidir. Güdülerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda şekillenen çok yönlü bir süreçtir. Çevreyi keşfetmek için çeşitli algısal sistemlerimizi kullanırız ve bu doğrultuda çevrenin ince ve daha da ince detaylarına dikkat etmeyi ve olgularını daha geniş ve / veya kesin kategorilere bölmeyi öğreniriz. Çevrenin algılanmasında özel bir öneme sahip olan şeylerden bir tanesi de hareketin rolüdür. Çevre içinde yapılan hareketin en önemli sonuçlarından bir tanesi dünyayı bir vistalar serisi olarak algılamamız, değişik sesler duymamız, (ulaşım aracı kullanmadığımız sürece) farklı yüzeylere dokunmamız ve kurgu boyunca farklı kokular almamızdır (Lang 1994, Gibson 1955).

Cullen bu görüşe paralel olarak, bireyin kentsel mekanla ilintili deneyimlerini cadde ya da sokaktaki kişinin perspektifinden yararlanarak değerlendirmiştir (Şekil 1.1). Bu çalışmada mekanların kapsamı ve seri görme/ algılamanın önemi vurgulanmıstır. Böylece bireylerin deneyimlerinin başlıca bileşenleri belirlenmeye çalışılmıştır (Cullen 1971).

(15)

Şekil 1.1 Cullen’ın sokak içindeki bireyin perspektifinden algılanan varoluşsal mekan gösterimi (Cullen 1971)

Lynch (1960) ise çevrenin bilinçli algılanması ve etkenleri üzerine eğilmistir. Bireylerin geliştirdiği kent imgelerini – bunların büyük ölçüde deneyimleri ile ilgili olduğu varsayımı ile irdelemiş ve en açık şekilde bu imgelerde biçimlenen kentsel peyzajın yapısal bileşenlerini saptamaya çalışmıştır. ve beş ana başlıkta etkin kentsel doku öğelerini tanımlamıştır.

- Yollar: Kentsel dokudaki yapı adaları arasında kentliye ve kente hareketlilik sağlayan öğelerdir. Üzerinde hareket eden araç ve insanların ulaşılabilirliliğini ve hareketliliğini sağlayan alanlardır.

- Sınırlar: Değişik kentsel bölgeleri birbirinden ayıran veya onları sınırlayan, kentsel doku içinde kolaylıkla seçilebilen çizgisel öğelerdir. Bu öğeler doğal olabildiği gibi yapay da olabilirler ( doğal sınırlar; Antakya`da, Asi Nehri, Boston`da, Charles Nehri vb.)

(16)

- Kentsel bölgeler: Kentsel doku içinde bölgeler, belirli nitelikleriyle (özellikleriyle), içlerinde toplanan işlevlere, sosyal öneme bağli olarak diğer bölgelerden ayrılabilen orta veya büyük ölçekli alanlardır (Sanayi, Liman, Gecekondu vb.).

- Düğüm noktaları: Diğer mekansal öğelerin bir araya geldiği noktalarda oluşur.

Düğüm noktalarını, genelde yoğun insan veya taşıt trafiğini taşıyan yol mekanlarının kesim ve dağılma noktaları olarak da tanımlamak mümkündür.

(Antakya`da Köprübaşi meydanı, Boston`da, Copley meydanı vb.)

- Anıtsal öğeler: Bu öğeler, mimari ve kentsel boyutlarda, mekan içinde kendi nitelikleri ile ayırt edilebilen, yüksek yapılardır (Antakya`da Ortodoks Kilisesi, Boston`da Faneuil Hall vb.) (Lynch, 1960).

Şekil 1.2 Lynch`in sokak anketleri ile yaptigi Boston kent imgesi izenegi (Lynch 1960) Cullen ve Lynch’in belirttiği şekilde, kurgusal deneyim sadece hayatta kalmak için farklı olasılıkların algılanması için değil, ister yürüyerek ister bir aracın içinde olsun bizi kuşatan çevreyi fark etmemiz için de bir temel oluşturur. Ancak, hala en çok kullanılan gösterim tekniğinin donuk grafikler olmasından anlaşılacağı üzere, pek çok tasarım hala durağan bir gözlemcinin dünyayı nasıl gördüğü üzerine temellenmektedir.

Lynch and Hack (1985)’e göre, dış mekanlar ağaçlar, çitler, binalar, tepeler tarafından tanımlanmış ancak çok nadiren tamamen kuşatılmıştır. Kısmen sınırlandırılmışlardır.

(17)

Formları zeminin biçimi ve üçüncü boyuttaki hayali tanımları işaret eden küçük elemanlar tarafından tamamlanır. Dış mekanlara yatay doğrultu hakim olduğundan, dikey elemanlar abartılmış bir önem kazanırlar. Korkunç bir dağ peyzajını gösteren fotoğraflarımızın ufku az miktarda etkilediğini gördüğümüzde şaşırırız. Seviye değişiklikleri mekanları tanımlayabilir ve dinamik hareket etkisi yaratabilirler.

Spirn’e (1998) göre peyzaj metaforları1 algıları dönüştürür; fikir ve hareketleri teşvik eder ve sonuçta peyzajı belli bir kalıba sokarlar. Yabanıllığı kaos olarak görmek, korkuyu ve hatta yok etme dürtüsünü arttırırken onun kutsallığına inanmak ise çekiciliğini, doğaya karşı duyulan saygıyı ve sevme isteğini besler. Doğayı bir yerden öte bir fikirler bütünü olarak tanımak ve peyzajı bir soyutlama ya da sadece manzara olarak değil bir yerdeki hareketlerin ve fikirlerin dışavurumu olarak görmek, peyzajın bir anlam sürekliliği olarak anlaşılmasını sağlar.

Bu çalışmada peyzaj, kentsel dokuda sürekliliğin algılanmasına yönelik temel araç, bütünleyici bir ortam olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda peyzaj sadece işlevsel bir altyapı değil, aynı zamanda işaret ve algı değeri olan kentsel bir kurgudur.

1.3 Literatür Taraması / Kaynak Özetleri

Bu tez üç ana alanda kaynak araştırmasına dayanmaktadır. Bu kaynakları kentsel tasarım, kentsel peyzaj ve örnekleme konusu olan iki kente yönelik kaynaklar olarak sınıflandırabiliriz. Çalışmanın arka planı büyük ölçüde modern kent dokusunun oluşması ve buna yönelik alternatif tasarım süreçlerine dayanmaktadır. Bu nedenle “modern kentlerin”

tasarımına yönelik kaynakçalar özel bir ağırlık taşımaktadır. Özellikle Trancik’in 1986 basımı olan “Finding lost space: theories of urban design”, başlıklı yayını kentsel tasarım ile peyzaj mimarlığının kesişme alanındaki açık alan tipoloji ve değerlendirmeleri ile önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Buna ek olarak Lynch (1960) “The Image of the city“

1 Metafor en temel anlamında “mecaz anlamda yapılan yazılı ya da görsel benzetme araçları, eğretileme”

olarak tanımlanabilir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Metafor)

(18)

Benzer biçimde Turner’ın 1996 basımı olan “City as Landscape: A Post-Postmodern View of Design and Planning” ve Lynch’in 1984 basımı olan “Site planning” başlıklı yayınları da arka plan tartışmasında güncel kentsel tasarım yaklaşımlarını anlamak ve değerlendirmek için temel kaynakları oluşturmuştur.

Örnekleme çalışmalarına yönelik olarak Antakya konusunda kısıtlı kaynaklardan A.

Demir’in 1996 basımı “Through the Ages Antakya” temel kaynak olarak kullanılırken aynı zamanda kentte yapılan gözlem, araştırma ve yerel yönetimden alınan bilgi ve kaynaklardan yararlanılmıştır. Buna ek olarak Antakya üzerine yapılmış araştırma tezleri de değerlendirilmiştir. Boston konusunda ise bir yandan çeşitli kaynaklara ulaşılırken öte yandan kentte yapılan bireysel alan çalışma ve gözlemlerinden yararlanılmıştır. Boston kenti konusunda temel olarak başvurulan kaynaklar arasında Lawrence (1992) ve Zaitzevsky (1982) sayılabilir.

(19)

2. KURAMSAL TEMELLER: KENTSEL SÜREKLİLİK VE AÇIK ALAN TİPOLOJİLERİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIMLAR

2.1 Kentsel Süreklilik Ve Tipoloji

Kentsel açık alanların tasarımı ve yeniden değerlendirilmesi, bu alanların rehabilitasyonu kadar kentsel mekan sürekliliği, anlam ve kullanım zenginliği açısından da öncelikli bir önem taşımaktadır. Burada kentlerin oluşumunda doğrudan belirleyici olan açık alan ögelerinin tipolojik özellikleri ve kentsel dokunun oluşumunda birbirleri ile oluşturdukları süreklilik ilişkisi temel bir araştırma çerçevesi oluşturmaktadır.

Kentsel açık alan tipolojilerini ve kentsel süreklilik kavramını anlamaya çalışırken Trancik tarafından önerilen 3 kentsel tasarım teorisi baz alınabilir. Bunlar doluluk-boşluk teorisi, süreklilik teorisi ve yer teorileridir (Trancik 1986). İlk teori, mekanın fiziksel özelliklerine biraz daha fazla önem verirken, ikinci teoride kentsel bağlantıların sosyal davranış ve toplum modelleri tarafından örneklenmesi ve daha da önemlisi bu sosyal faktörler tarafından biçimlendirilmesi mümkündür. Üçüncü teori ise, kenti kullananlara çok daha fazla önem verir, sürekliliği insanın algısında da tanımlanabilecek bir kavram olarak tanımlar ve bu sayede kenti var eden öğe olan insan unsuruna gerekli vurguyu yapar.

2.1.1 Doluluk – boşluk ilişkileri

Trancik (1986) Doluluk-boşluk teorisi köklerini kentsel doluluk ve boşlukların değişimi ve organizasyonunda bulur. Kentsel doluluk ve boşlukların arasındaki diyalog tamamlandığında ve algılanabilir olduğunda, mekansal kurgu başarılı bir şekilde işler.

Doluluk- boşluk ilişkileri zaman içinde şekillenebileceği gibi (organik gelişme), belli bir dönemde planlı bir biçimde de geliştirilebilirler. Kentsel süreklilik ve açık alan tipolojileri, bu iki farklı gelişme türünde farklı şekillerde incelenebilirler. Daha da önemlisi, kent içinde mekanları yaratan ve bu mekanların kuşatma hissinin derecesini belirleyen, doluluk ile boşluk arasındaki ilişkidir.

(20)

Bacon bu konuyu şu şekilde açıklamıştır: “Mimari tasarımın temel malzemeleri iki elemandan oluşur: kitle ve boşluk / mekan. Tasarımın özü bu ikisi arasındaki ilişkidir.

Kültürümüzde hakim kaygı kitle ile ilgilidir ve o dereceye ulaşmıştır ki pek çok tasarımcı

‘mekan körü’ olmuştur” (Gargus 1993).

Günümüz kentlerinde, özellikle de Türkiye örneklerinde, bu “mekan körlüğü”nün izlerini görmek mümkündür. Ancak son birkaç yüzyılda plan üretilen “yeni kentler”in tarihi kent merkezleri, bu açıklıkları organik gelişimleri sırasında bırakmışlardır. Daha sonra üzerinde tartışacağımız örneklerden biri olan Antakya’da, Asi Nehri’nin iki kıyısında bu iki durumun örneklerini görmek mümkündür. Organik olarak gelişen doğu tarafı orantısal aralıklarla oluşmuş meydanlara sahipken, planlar dahilinde geliştirilen batı tarafı, kimlikli kentsel mekanların ve hatta herhangi bir düzenli açık alan sisteminin eksikliğini duymaktadır.

2.1.2 Bağlantı teorisi

Süreklilik teorisi kentin kısımlarını birleştiren çizgilerin düzenlenmesini ve bu çizgilerden elde edilen mekansal referans noktalarının binaları mekanlara bağlamak için kullanılmasını içerir. Mekansal tasarımda referans kavramının müzikteki eşdeğeri, üzerine notaların sınırsız kombinasyonlar halinde yazıldığı altlık olan porte çizgisidir. Porte çizgileri müzik için sabit mihenk taşlarıdır, besteciye sürekli referans çizgileri sağlarlar. Kentsel mekan tasarımında, alanın belirleyici etki çizgileri de üzerinde tasarımın yaratıldığı benzer bir referans noktası oluşturur. Mekansal referans, arazinin bir çizgisi, hareketin akış yönü, bir düzenleme aksı ya da bir binanın köşesi olabilir. Bu referanslar hep birlikte mekansal çevrede değişiklikler veya eklemeler önerileceği zaman düşünülmesi gereken sabit bir bağlantılar sistemi oluştururlar (Trancik 1986).

(21)

Bu anlamda özellikle kentsel alanlarda mekansal sürekliliğin temel ögesi açık alanlardır.

Açık alanlar sadece binalar dışında kalan artık alanları içermez, aksine onlarla birlikte tanımlı ve tamamlayıcı kentsel referans noktaları olarak davranırlar.

2.1.3 Yer teorisi

Mekansal tasarımda yer teorisinin özü, fiziksel mekanın kültürel ve insani özelliklerini anlamakta yatar. Soyut anlamda baktığımızda “mekan”, öğeleri fiziksel olarak birbirine bağlama potansiyeline sahip, sınırları ve/veya amaçları belli olan bir boşluktur ve ancak kültürel ve yöresel bağlamı ile anlamlıdır ve bir “yer” haline gelir (Trancik 1986).

Schulz’a göre yer; ayırt edici bir karakteri olan mekandır. Yazar, “yerin ruhu”

kavramınından bahseder. Antik dönemlerden beri, yerin ruhu, insanoğlunun günlük hayatta yüzleşmesi ve anlaşması gereken somut bir gerçeklik olarak ortaya çıkmıştır. Mimarlık mekanın ruhunu görselleştirmeyi amaç edinir ve mimarın görevi anlamlı yerler yaratarak insanoğlunun ikamet etmesine yardımcı olmaktır (Schulz 1979).

Böyle yaklaşıldığında, kentsel mekanın kimliğinin yanlızca onu oluşturan fiziksel unsurlardan ibaret olmadığı ortaya çıkmaktadır. Fiziksel unsurları tamamlayarak farklılaştıran ve anlam kazandıran, barındırdıkları yaşam biçimleri, kültür ve bunların mekana geri yansımalarıdır. “Yer” hissinin oluşmasında, mimari yapıların dil özelliği gibi açık alanların da dil, donatı ve peyzaj özellikleri belirleyicidir. Böyle bakıldığında kıyı kentlerini farklı kılan sadece onları sınırlayan su değil, su ile gelen farklı yaşam kültürüdür.

Benzer biçimde bu kültürün Akdenizle okyanus arasındaki farklarını da gözlemek mümkündür.

2.1.4 Mekanın sürekliliğinde fiziksel boyuttan ötesi – doğal, tarihsel süreç ve sosyal- kültürel açılımlar

Peyzaj tasarımı değişik dünya kültürlerinin tarihlerine paralel olarak gelişmiştir. Doğayı farklılaştırmaya ve biçimlendirmeye yönelik bir sanat olarak, peyzaj tasarımının ilk

(22)

çağlardan itibaren ait olduğu zaman dilimi ve coğrafyadaki kültürel değerleri yansıttığından söz edilebilir.

Helenistik çağ ve Roma döneminde mekansal kurgunun karekteristik kentsel özellikleri incelendiğinde, kentlerin gridal planlarının modern kentlerin aksine içe dönük merkez esası ile kurulduğunu görüyoruz.

Hristiyan ve Müslüman toplumlarda bu alegoriyi2, “bahçe” kavramında cennet metaforunun bulunması ile gözlemlemekteyiz. Hristiyanlık ve Müslümanlık kültürlerinin her ikisinde de peyzajın cennet ile sembolleşen bir ilişkisi söz konusudur. İslam bahçelerinde dört su yolu vardır ve Hristiyan kültürüne ait bahçe örneklerinde merkezdeki suya ulaşan dört yol bulunur. Bu benzerlik gerek Kuran’da gerekse İncil’de sözü geçen kutsal nehirlerle açıklanmaktadır.Bu özellik Rönesans bahçelerinde ve 17.-18. yüzyıl “Mannerist” bahçe anlayışlarında da sürdürülmüştür. Örneğin Villa D’este, Villa Lante ve Versailles bahçelerinde kardinal, papa veya krallar yüceltilmiş –din ve aristokrasi– ve heykellerle sembolik değerler yüklenmiştir. Açık alan ve bahçeler bu amaca yönelik ve içe kapalı mekanlar olarak tasarlanmıştır. Bahçeler – Rönesans döneminden itibaren çevresi ile ilişkilenmeyen, kapalı “üçüncü doğa” – eşitlikçi ve bütüncül peyzajdan ayrılmış “ikinci doğa” ve “vahşi doğa- birinci doğa olarak farklılaşmaktadır.

Modernizmin etkisi çerçevesinde açık alanlar ve bahçe tasarım anlayışında da farklılaşmalar gözlenmektedir. İlk kez Le Notre, Versailles sarayının “Güneş Kral” XIV.

Louis’nin bahçesinde, yeni değerler sisteminin etkisi altında açık alan tasarımları gerçekleştirmiştir. Bahçeler içe dönük kapalı mekanlardan, çevresi ile fiziki ve görsel olarak ilişkilenen açık alanlara dönüşmeye başlamaktadır. Açık alan ve bahçe tasarımlarında izlenen bu değişim, aksiyal genişlik ve çevre ile kurulan mekansal ilişkiler,

2 Alegorinin en temel anlamı “bir düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması” olarak belirtilebilir.

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Alegori) Burada anlatılmak istenen, mekansal düzenlemesi ve bağlamı ile belli bir anlamı ifade eden bahçelerin “alegorik bahçe” kapsamında değerlendirilebileceğidir.

(23)

kent planlarındaki paradigmanın3 temelini oluşturmuştur. Versailles’daki açık alanlar ve yerleşim düzeni modern kent planlarının da modelini oluşturmuştur.

1920’lerden sonra yeni yaşam biçimi arayışları ve endüstri kentlerinin yeniden planlaması söz konusu olmuştur. Makineleşme, ulaşım teknolojilerinin gelişmesi ve yeni üretim teknikleri kentlerin mevcut morfolojilerinde farklılaşmalara yol açmıştır. Endüstri devriminin sonuç ürünü olan kentlere ilişkin çerçeveyi Marks ve Engels “kapitalizmin sosyal düzeni” olarak tartışmıştır (Curtis 1996).

Kent planlaması, geçmişle bağını gerek fiziksel mekan ve gelenekler açısından gözönünde bulundururken, aynı zamanda günün değişen yaşam koşullarına olanak vermesi ve geleceğe yönelik varsayımların değerlendirilmesini zorunlu kılar.

Endüstri kentlerinin ortaya çıkardığı sorunlar, yeni üretim ve tüketim modellerinin sonucunda farklılaşan yaşam biçimleri ve kentlerin yeni düzeni, alternatif kent modellerinin tartışılması ve üretilmesini beraberinde getirmiştir. Gerçek kentin karşısına konan ideal kentin mekanı kırsal alan olmuştur (Üçer 2004, Batur 1993).

19. yüzyıla gelindiğinde, büyük endüstriyel gelişimlere cevap vermek isteyen sosyal ütopistler, işçileri ikame ettirebilecek model alanlar inşa etmeyi önermişlerdir. Bu deneysel öneriler genellikle “sosyal ütopyalar” olarak anılır. Ancak ütopya etiketi ile anılmalarına rağmen, aralarında gerçekleştirilmiş projeler de vardır. Yine de, önerdikleri yaşam tarzının eşitlikçi ve hatta sıradanlaştırıcı olması, bu projelerin 19. yüzyıl bağlamı dahilinde “ütopik”

olarak adlandırılmasına yol açmıştır. Sosyal ütopya projelerinin arasında Robert Owen’ın New Lanark’ı ve Titus Salt’ın Saltaire’i önerdikleri fikirler ve uygulanmış olmalarıyla öne çıkmaktadır (Üçer 2004).

3 “Model” ya da “kuramsal çerçeve” anlamına gelen bir kavram olan “paradigma”nın bilimsel çevrede popülerliğini sağlayan Thomas Samuel Kuhn olmuş, onun çalışmalarından sonra paradigma “bir bilim çevresinde belli bir süre için, bir model sağlayan evrensel olarak kabul edilen bilimsel başarılar” anlamını kazanmıştır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Paradigma)

(24)

2.1.5 Kentsel planlama anlayışları içinde açık alan planlamaları

20. yüzyılın başında bütüncül bazı kentsel planlama anlayışlarının temel çıkış noktası açık alan ilişki ve süreklilik modelleri üzerine kurulmuştur. Kimi zaman kentsel utopyolar olarak da algılanabilecek bu radikal planlama önerileri herşeyden çok bir dolu boş kurgusu, işlevsel dağılım şeması ve açık alan kademelenmesi öngörmektedir. 20. yüzyılın üç temel şehir planlaması hareketi, “Güzel Kent”4 (City Beautiful), “Bahçe Şehir”5 (Garden City) ve

“Rasyonalist Yaklaşım”6 (International Movement) olarak bilinmektedir (Lang 1994).

Bu modellerden biri, günümüz Türkiye kentlerinde halen tipolojik olarak ağırlığı gözlenen kooperatifçiliğin kurucusu olarak bilinen Owen’ın yerleşim modelidir7. Kırsal yaşam referanslarının ağırlıkla benimsendiği bu model kendi içerisinde tüm gereksinimleri sağlayabilen ve yaşam alanları ile nüfus yoğunluğunun kısıtlandığı kare düzende ortak bir yaşam öngörüsüdür.Yine toplu yaşam biçimine dayalı diğer bir model Fourier’in sınırlı sayıda bireyin yaşam alanı olan “Phalanstere”8 adlı yapıları ve oluşturdukları çevre anlayışıdır. Fourier modeli, Owen’in ayrık konut yapıları üzerine kurulan önerisinin aksine, tüm yaşam gereksinimlerinin sağlandığı büyük yapı blokları oluşturur. Phalanstere’lerin gerçekleşmesinde verimli araziler, su akışına olanak veren ve ormanların bulunduğu büyük kentlere yakın olması öngörülen araziler gerekir.

Ebenezer Howard’ın kırın doğal koşullarını kente, kentin sosyal işlevlerini de kıra taşımış, kırla kent arasında karşılıklı dayanışmayı öngören “BahçeŞehir” teorisi kent sorunlarına farklı bir yaklaşım geliştirmiştir (Bilgin 1992). Howard’ın, özellikle, desentralizasyon ve

4 19.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Güzel Kent hareketi, kentsel çevrenin anıtsal öğelerle güzelleştirilmesini öngörmüştür.

5 Ebenezer Howard tarafından Güzel Kent hareketiyle neredeyse eş zamanlı olarak ortaya atılan Bahçe Şehir kavramı, sanayileşmenin olumsuz sonuçlarıyla başa çıkmakta zorlanan kent sakinlerinin bu olumsuz etkilerden izole edilebilmesi açısından kurulacak “uydu kentler”i ve bu kentlerin yeşil kuşaklarla çevrelenmesini önermektedir.

6 Bilginin kaynağının akıl olduğunu doğru bilginin ancak akıl ve düşünce ile elde edilebileceği tezini savunan felsefi yaklaşıma verilen isimdir.

7 Owen’ın yerleşim modeli, önceki bölümde bahsedilen, İskoçya’da uygulanmış olan New Lanark’tır.

8 1800’lerin başında Charles Fourier tarafından ütopik bir topluluk için tasarlanan bina tipidir. Kendi içinde yeterli olan bu topluluk karşılıklı fayda için birlikte çalışan 1600 kişiden oluşmaktadır.(http:/en.wikipedia.org)

(25)

artan nüfus yoğunluğuna karşın geliştirilen “Bahçe Şehir” modeline ait görüşleri

“Tomorrow: A Peaceful path to Real Reform” (1898) başlıklı kitabı içinde açıklanmıştır.

Sözkonusu kitap 1902 yılında “Garden Cities of Tomorrow” başlığı altında yeniden basılmıştır. Howard, Avustralya’nın, Adelaide kenti için 1836 yılında Colonel William Light tarafından yapılmış olan kent planından etkilenir. Bu plan kentin çevresini saran yeşil parklar kuşağı ile merkezi, banliyölerden ayırmıştır. Howard “Bahçe Şehir” teorisini bu örnekten yola çıkarak geliştirir, yerleşimleri kuşatan yeşil kuşak prensiplerini öne çıkararak yerleşim bölgelerini doğal çevreler ile birbirinden ayıran bir yaklaşım öngörür (Barnett 1982).

“Bahçe Şehir” modelinde, kent parçaları birbirine organik olarak bağlıdır, kentin bütünü kadar her bir parçanınsa büyüme sınırı vardır. Londra nüfusu göz önüne alınmış ve fazla nüfus yeni merkezlere kaydırılmıştır. Bu yeni merkezler alan ve nüfus olarak belli bir sınırı aşamaz. Howard’ın bu planlama anlayışına yönelik başlıca ilkeleri şunlardır :

1. Yerleşim bölgelerinde sayı ve alan sınırlamasının gerekliliği, 2. Merkez Kent çevresinde bağımsız yerleşmelerin oluşturulması,

3. Yeni yerleşmelerde ekonomik ve sosyal işlevlerde çeşitlilik ve yeterlilik, 4. Arazi kullanımının denetimi.

Yine Howard’ın öngörüsünde “Bahçe Şehir” / “Yenişehir”ler çok yönlü, zengin ilişkiler yaratan organik birimler olmalıdır. Rekreasyon olanakları rahat, erişilebilir mesafelerde düzenlenmiş olmalıdır ve banliyöler konut işlevini üstlenmişlerdir. Kentsel işlevler bu alanların dışında kalacaktır. Yeşil alanlar yalnızca özel bahçe; şehir parkı şeklinde olmamalı, şehri çevrelemelidir. Çevresinde ikibin hektarlık tarım arazisi bulunan ve dörtyüz hektarlık bir alan üzerinde kurulacak olan otuziki bin nüfuslu küçük şehirler, birbirinden yeşil kuşaklarla ayrılacaklardır. Her küçük şehir günlük gereksinimlere cevap verebilecek ekonomik, sosyal ve kültürel donanımlara sahip olacaktır. “Bahçe Şehir” lerin ortasında bu şehirlerin tek tek sahip olamayacağı donanımlara sahip ellisekiz bin nüfuslu bir merkez şehir yer alacaktır. “Bahçe Şehir” lerde, merkezden çevreye uzanan ve şehri altı eşit

(26)

parçaya bölen, altı büyük bulvar olacak, merkezdeki dairesel alanda, ikibuçuk hektar büyüklüğünde güzel bir bahçe bulunacaktır. Bu bahçeyi kamu yapıları çevreleyecektir.

Bundan sonra, yaklaşık altmış hektar büyüklüğünde bir kamu parkı olan ve geniş rekreasyon alanları içeren halkın rahat erişebileceği “Central Park” yer alacak, parkın bütün çevresini üretilen malların satış için sergilendiği, “Crystal Palace”dan şehrin dışına doğru gidildiğinde, konutlardan inşa edilmiş bir ring bulunacaktır. Şehrin dışına doğru devam edildiğinde yaklaşık 120 metre genişliğindeki “Ana Bulvar”a ulaşılacaktır. Yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda yeşil bir kuşağa sahip olan bu cadde şehri ikiye bölecek ve en uzak noktada oturan kişiye yaklaşık uzaklığı ikiyüzyirmi metre olan 0,5 km2 büyüklüğünde ikinci bir park oluşturulacaktır. Bu cadde her biri 15.000 m2 olan altı okul ve bunu çevreleyen oyun alanı ve bahçe için ayrılacak; cadde üzerindeki diğer alanlar ise dini tesislere ayrılacaktır (Uslu 1996).

Howard’ın “Bahçe Şehir” teorisi sadece iki kentte uygulanmıştır9, ancak kırsal mekana taşıdığı kentsel aktivitelerle yaşamı bütünleştirme düşüncesi 20. Yüzyılın başından beri önerilen konut ve kent tasarımlarının temelini oluşturmuştur.

Özellikle İngiltere’de başlayan “Yeni Kentler Akımı”10, direk olarak Howard’ın kavramsallaştırmalarından temellenmiştir.

“Bahçe Şehir” teorisi 1901- 1917 yılları arasında Garnier’in, “Cite Industrielle”

öngörüsünde farklılaşarak yeniden ele alınmıştır (Curtis 1996).

Le Corbusier endüstri kentini tipik elemanlara ve asal ilişkilere, mekanizasyonun büyük bir sentezine, geometrik düzene ve doğaya indirgemeye çalışmıştı. Fransa’da I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelen yıllarda ciddi bir konut krizi ve uluslararası yatırımı

9 Letchworth ve Welwyn Bahçe Kentleri

10 1946 yılında alınan bir kararla, İngiltere kentlerinde II. Dünya Savaşı sonrası olumsuz etkileri azaltmak adına Howard’ın Bahçe Kent önerisinde temellenen bir Yeni Kentler Akımı başlatılmıştır. Bu doğrultuda, ülkenin değişik bölgelerinde pek çok uydu-kent uygulaması yapılmıştır. (Hardy, D. From Garden Cities to New Towns, Chapman & Hall Publications, Londra, 1991.)

(27)

teşvik gerekliliği ortaya çıkmıştı. Le Corbusier’nin bu dönemdeki çeşitli kentsel çalışmaları gerçekten de bu çerçevede görülebileceği gibi, daha uzun bir perspektiften baktığımızda, Fransızların merkezi teknokrasiye olan bağlılıkları ve görkemli klasik kentleşme de değerlendirmeye katılabilir. İdeal bir geleceğin belirsiz vaadi ile daha içiçe geçmiş bir geçmişin anıları arasındaki kutuplaşma Le Corbusier’nin kentsel düşünce süreci için hayati olmuşlardır (Curtis 1996).

20. yüzyıl kentlerinin karşı karşıya olduğu sorunlara getirdiği “İşlevsel Kent” modeli (1922-1935) rasyonel düzeni savunur. Kenti işlevsel bir birim olarak ele alırken dört temel ilke (oturma, çalışma, dinlenme, ulaşım) çerçevesinde ideal kent modelini oluşturur (Üçer 2004).

Her ne kadar Le Corbusier ideal kentlerinin bütüncül bir versiyonunu hiç bir zaman inşa etmeyi düşünmemişse de, bu kentlerin ruhu daha sonraki ürünlerinin çoğunda yol gösterici olmuştur. Bu aynı zamanda 1920’lerde bireysel fırsatları kentlere dair deneylere dönüştüren diğer mimarlar için de geçerlidir. Le Corbusier değişen dünya ve kentleşme hakkında büyük ihtimalle diğer mimarlardan daha fazla kaygı duyuyordu ve bu yüzden geleceğin kentleri hakkında ürettiği modeller bütün mimarların modelleri arasında en etkilileri olmuştur (Curtis 1996).

Le Corbusier kentin nasıl olması gerektiği hakkında iki set halinde benzer fikirler sunmuştu. Bu setlerin ilki, 1892’deki fuar için geliştiren Üç Milyon İçin Çağdaş Kent (Contemporary City for Three Million), ikincisi ise bu fikirlerin La Ville Radieuse’da ulaştığı tamamen geliştirilmiş ve genişletilmiş aşamaydı. Le Corbusier, ikisinde de kentin geometrik düzeni ile ilgilenmişti. Seçtiği düzenleme sistemi olan büyük bir ölçekte yansıtılan düz çizgi ve dik açının üzerinde asıl olarak ilgilendiği şey kentin içinden yüksek hızda geçişti. Sokağı, temelde arabaların hareketi için ayrılmış bir yer olarak görmüştü (Lang 1994).

(28)

Endüstrileşmenin kentler üzerindeki baskısına tavır olarak birçok yeni kent kavramı ortaya atılmıştır ve bu kavramlarda temellenen Avrupa örneklerinde Hausmann’ın Paris planı farklı anlayışları yansıtması açısından önemli bir örnektir. Geniş ve doğrusal bulvarlar açılmış, anıtsal yapıların ortaya çıkarıldığı vistalar ve park olarak tasarlanan kentsel açık alanlar uygulanmıştır. Aynı dönemlerde, yani 19. yüzyılın ikinci yarısında, Amerika’da peyzaj anlayışı çerçevesinde Frederick Law Olmsted’in ortaya koyduğu anlayış bu dönemdeki kent planlarında önemli bir yere sahiptir. Özellikle New York kentinde gerçekleştirilmiş olan Central Park, Olmsted’in planlamadaki hümanist yaklaşımını yansıtmaktadır. Central Park, bu endüstri kentininin merkezine salt doğal çevre kazandırmakla yetinmemiş, yakın çevresindeki alanlara da değer artışı sağlamıştır.

Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da 20. Yüzyılda da etkisini sürdüren farklı bazı paradigmalar ortaya çıkmıştır. Camillo Sitte’nin 1899 yılında yazdığı ve İngilizceye 1965 yılında çevrilen “City Planning According to Artistic Principles” adlı araştırması da bunlardan biridir.

Viyanalı olan Sitte kentin etrafında Ringstraβe11 oyulurken çok belirgin bir biçimde ortaya çıkan geniş akslara ve vistalara karşı çıkmıştı. Bunun yerine, önceki kent formlarının düzensizliği ile mekanlar ve meydanların düzeni arasında daha yakın bir ilişkiyi savunuyordu. Sitte, böylece bilmeden de olsa, daha sonraki her tip büyük ölçek tabula rasa12 planının şiddetli saldırılarının karşısında sanayileşme öncesi kentin organik ölçeklerini koruma niyetinde olan teorisyenlerinin önde gelen figürü oldu.

Modern kent planlamasında farklı yaklaşımların ortak teması açık alanların bütüncül kurgu üzerindeki belirleyiciliğidir. Bahçe Şehir’den Le Corbusier’in ideal kentine, Wright’tan

11 19. yüzyılda Viyananın kentsel dönüşümünün en önemli elemanlarından bir tanesi olan Ringstraβe, tarihi çekirdeği çevreleyen geniş bir bulvar olarak tasarlanmıştır. Uygulanmasının ardından, Ringstraβe kentsel rantı kontrol eden ve mekanı dönüştüren bir olgu haline gelmiştir. (Hall, T. 1997. Planning Europe’s Capital Cities.

E&FN Spoon Publications. 398 s., Londra, New York.)

12 Latincede “boş levha” anlamına gelen bu tamlama, John Locke tarafından felsefeye kazandırılmıştır ve insan beyninin ilk safhalarını boş bir levhaya benzetir. Terimin bu tez dahilindeki kullanımı ise, kentleri boş levhalar gibi düşünüp organik gelişimi dikkate almadan yapılan planlara işaret etmektedir.

(29)

Hausmann’a tüm planlama anlayışları açık alanın ve yeşil dokunun getirdiği sürekliliğe dayandırılmakta, biraraya gelme biçimleri ve bu biçimin arkasındaki rasyonel değişse bile yapılı çevre ile açık alan ve doğal çevre arasında sürdürülebilir bir denge aranmaktadır.

Şüphesiz bu denge Le Corbusier’in önerilerinde olduğu gibi sıfır noktasından tasarlanan kentlerde daha açık algılanmakta mevcut kentlerin dönüşümü ve gelişmesi söz konusu olduğunda daha eklektik planlama modelleri kaçınılmaz olmaktadır.

1950-60 sonrası daha çağdaş kent modellerinde, ekolojik yaklaşımlara yer verilmiştir. Kent ekolojisi ekolojinin önemli çalışma alanlarından biridir ve dünyada kentleşmenin ve kentlerde teknolojinin yoğunluğunun artışı ile birlikte önemi artmaktadır. Talay, günümüzde dünya ekosisteminin geleceğinin kentsel gelişim biçimlerine bağlı olduğunu, Alberti’nin (2005) yaklaşımında değerlendirmiştir. Yapay bir sistem olan kent ekosistemi içinde değişime uğratılmış ve yönetilen, doğal ya da yarı-doğal olarak adlandırabileceğimiz ekosistemler bulunmaktadır. Talay (2006), Bolund’un (1999) kent içinde farklılık gösteren ekosistemlerini 7 başlıkta tanımlamıştır: Yol ağaçları, Parklar, Kent Ormanları, Tarım Alanları, Sulak Alanlar, Göller/Denizler ve Nehirlerdir. Bu anlamda; bir sonraki bölümde Açık alan tipolojileri: Kent bağlamında açık alan sistemleri başlığı altında detaylı olarak ele alınacaktır (Talay 2006).

2.2 Açık Alan Tipolojileri: Kent Bağlamında Açık Alan Sistemleri

Kent ölçeğindeki açık alanlar boyut, kullanım biçimi, barındırdığı yeşil doku oranı, çeper nitelikleri gibi farklı özellikler taşırlar. Açık alan tipolojileri üzerinde etkili olan ve onları biçimlendiren pek çok faktör vardır. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

-Bağlam13

13 Bir olayın, kelimenin, paradigmanın, değişimin veya herhangi bir başka gerçekliğin bağlamı, onu

çevreleyen durumları ve koşulları içerir. (http://en.wikipedia.org/wiki/Context) Kent açısından baktığımızda, bağlam kenti çevreleyen ve/veya onun içinde yer alan, böylece onu anlamlandıran bir koşullar bütünüdür.

Altta sıralanan diğer yedi özellik bağlamın alt başlıkları olarak düşünülebilir, ancak kentsel çevre açısından bu alt başlıkların tek tek incelenmesinden önce, kentin en genel özelliklerinin toplamının bir “bağlam” olarak sunulması, anlaşılabilirlik ve karşılaştırma amaçları açısından açıklık sağlayacaktır.

(30)

-Din -Nüfus

-Fiziksel özellikler -Kullanım çeşitliliği -Katmanlar

-Organik / planlı gelişme -Yerleşme içindeki yeri , vb.

Açık alan tipolojilerinin yukarıda saydığımız kriterlere göre şekillenmesi, dolayısıyla karakter ve kullanım kararlarını etraflarındaki kentsel bağlamdan almaları kaçınılmazdır.

Tersten gidildiğinde de her açık alan bağlamsaldır yani kendi özgün konumunun getirdiği dönüşümleri temsil eder. Bağlam ise bir çok girdiyi birarada içerir. Tarihsel geçmiş, mevcut fiziksel doku, kullanıcı kültürü, iklim, topoğrafya bağlamın alt bileşenleridir.

Öte yandan yapılı fiziksel çevre gibi açık alanlar da dönüşüme ve değişime açıktır.

Mevsimsel durumları, sosyal kullanım biçimleri değişebildiği gibi tarihsel süreç içinde de değişime uğrarlar. Kent yaşamının dinamik yapısı bir anlamda açık alanlar üzerinde simülasyona uğrar, kentle açık alanları arasında doğrudan bir temsiliyet ilişkisi bulunmaktadır.

2.2.1 Yeşil alanlar ve parklar

Modernleşme süreci içerisinde, yeşil alanlar ve parklar endüstri kentlerinin empoze ettiği yeni yaşam biçimlerinin bir yanıtı olarak planlama içerisinde önemli bir yer tutmaya başlamıştır. 18.yüzyılda İngiliz bahçe kuramcıları bütün ülkenin bir bahçeye dönüştürülebileceği düşüncesinin büyüsüne kapılırken, 20. yüzyılın sonunda bütün bir yoğun yerleşim bölgesinin halka açık bir yöresel park olarak ele alınabileceği öngörülüyordu (Sarkowicz 1998).

Park kültürünün başlangıcında antik Yunan’da var olanlar (Atina’da Akademinin halka açık parkı, havuzlar, gezinti yolları, oturma yerleri, oyun alanları ve kamusal tesisler) Central

(31)

Park ile birlikte başlayan akım boyunca sanayi toplumunun gereksinimlerine yanıt verebilecek biçimde geri dönüş yaşamıştı (Sarkowicz 1998).

21.Yüzyılın kent yaşamı gözetilerek parkların yeniden kent içerisinde varoluşuna dair bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Batı tarihine ve Akdeniz kültürüne bakıldığında, açık alanların tarımın dışında dört farklı kullanımından bahsedebilebilir. Bunlar, Mısırlılara ait “yerel bahçeler” ve “tapınaklara ait açık alanlar”, Asurluların “av parkları” ve eski Yunan’daki buluşma, toplanma ve pazar yerlerini içeren duvarlarla sınırlandırılmış olan kamusal açık alanlardır.14 Bunlardan kamusal kullanıma olanak veren açık alan geleneği Roma kentlerinde de sürdürülmüştür. Parklar özel mekanlar olarak ve mülkiyetle paralel bir anlayışla yer almıştır. Rönesans döneminde de villa ve saraybahçeleri Yunan ve Roma kültürünün etkisinde kalmıştır.

Timothy Beatley “Yeşil Kentleşme: Avrupa Kentlerinden Öğrenmek” başlıklı kitabında kentlerdeki yeşil alanların maksimize edilmesinin giderek artan öneminin altını çizmekte ve yeşil kavramının artık kent dokusu içinde dengeli olarak dağılan büyük park alanları ile kısıtlı olmadığını, kentle bütünleşmiş orman alanlarına ve doğa ile iç içe bir yaşamın kent ortamına taşınmasına karşılık geldiğini vurgulamaktadır (Beatley 2000). Gerçekten de bugün yeşil alan standartları açısından Türkiye’ye göre karşılaştırılamayacak bir büyüklük üstünlüğüne sahip olan Avrupa ülkelerinde bile yeşil alan büyüklük ve nitelikleri bir sorun olarak gündeme taşınmaktadır. Türkiye kentlerinde ise özellikle metropol alanlarında yeşil alanlar giderek büyüklük ve bütünlüklerini yitirmiş, kent dokusu içinde baskın belirleyicilik kazanamayan alanlara dönüşmüş durumdadır.

Teknolojik gelişmenin peyzaj tasarımlarındaki dönüştürücü etkisi büyüktür. Teknolojinin yapılı çevrede kullanımının artmasına paralel olarak kentler ve açık alanlar farklılaşmıştır.

Günümüz ortamında dünyada yaşanan gelişmeler, özellikle küreselleşme ve esnek üretim biçimleri, fiziksel çevrenin tasarım süreçlerini de etkilemekte; kentlerdeki açık alan

14 Yunan kültürüne ait kamusal mekanlardan bahsederken, birincil olarak kastedilenler agora ve hipodromdur.

(32)

kullanımları da farklılaşmaktadır. Turner (1996) günümüzde kamusal parkların kent içerisindeki geleneksel kullanımı ve öneminin azalmasına dikkat çekerek, farklılaşmasını tartışmakta ve park mekanları (parkspace) ile yeşil alanların (greenspace) birbirinden ayrı iki kavram olarak ele alınmasının altını çizmektedir.

Turner bu çalışmasında, sınırsızlık kavramı ile kamusal alanı, sınırlılık kavramları ile park kavramını özdeşleştirerek ele almaktadır. Burada Turner kentlerin her iki kavramın ele alındığı tasarımlarla biçimlenmesini ancak bu mekanların farkının gözardı edilmemesinin altını çizmektedir (Turner 1996).

İngiltere kentlerinde endüstri devriminin etkileri diğer Avrupa kentlerine göre daha önce kendini hissettirmiş ve doğaya benzer çevreler yaratılması bilinç ve gereği duyulmuştur.

Kent dışında bulunan ve ağırlıklı olarak Kraliyete ait parklar ve ortak yeşil alanlar kent merkezlerinde de oluşturulmaya çalışılmıştır. 1840’larda Liverpool’un Birkenhead parkı, kalabalık bir endüstri kentinin yanıbaşında, geniş halk grupları için düzenlenen ilk park olması nedeniyle, sözü edilen “doğaya dönüş” hareketinin gerçek bir ürünü olarak sayılabilir (Evyapan 1993).

Bu hareketten etkilenen Olmsted kendi ifade ettiği şekli ile “Parklar Hareketi”ni başlatmıştır. Frederick Law Olmsted (1822-1903) ve Calvert Vaux (1824-1895) Amerika’nın ilk kamusal park alanının tasarımını pitoresk15 anlayış çerçevesinde gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmadan aynı zamanda metropolitan ölçekte ilk planlamanın gerçekleşmesine örnek olarak söz edilebilir. Park yolları ile bağlanan, başka bir deyişle açık alanların kent içerisindeki sürekliliğini sağlayan bu plan yaklaşımı aynı zamanda söz konusu alanların gridal düzendeki kent merkezi ile organik düzende gelişmesi öngörülen

15 18. yüzyılın sonlarında felsefi tartışmalara kazandırılan bir terim olan pitoresk, felsefenin en çok tartışılan ve karşılaştırılan kavramlarından ikisinin, güzel ve süblimin, arasında arabulucu bir terim olarak ortaya atılmış ve böylece bu keskin tartışmaya ara tonlar eklemiştir. (http://en.wikipdia.org/wiki/Picturesque) Felsefenin tartışmasına göre süblim mutlak güzelliği, insan tarafından taklit edilemeyecek olan bir mükemmeliyeti temsil ederken, güzel bunun insan dünyasındaki yansımasıdır.

(33)

banliyöler arasındaki fiziki ve ulaşıma yönelik ilişkilerini de gözetmekte ve standartlaşmış sokak planlarına da da alternatifler oluşturmaktadır.

Dolayısıyla Turner, Olmsted’in kentsel dokuda yeşil kuşakların sürekliliği ile ilgili olarak öngördüğü tasarım yaklaşımının yeniden günümüz koşullarında değerlendirilerek sistematik bir biçimde ele alınmasını savunur. Kent içerisinde belli alanların özel olarak ve sınırları belirlenmiş bir şekilde tasarlanmasını ve diğer alanların kentin değişen gereksinimleri ile ilişkilenecek şekilde serbest kalmasını savunur.

New York “Central Park” örneği:

New York kenti 1856 yılında özellikle kültürel ve sosyal yaşantının çağdaş normlarda kentsel donanımlarla gelişmeye başlamıştır. Göçün etkisi ile kent yaşamında ortaya çıkan bir çok sorunun da ele alınmaya başladığı bir dönemdir. Manhattan’da tarihi su kenarı olan Battery City, birkaç açık yeşil alan barındıran New York kentinin en popüler yeşil alanı Brooklyn’deki mezarlık alanıdır. Kentin konut alanlarında bulunan meydanlar (St.John’s Park, Gramercy Park, Union Square, Washington Square) etrafı çevrili ve kamusal olmayan alanlar olarak kullanılmaktaydı. “Greensward” planı olarak bilinen bu planın öngördüğü biçimde, kentin doğu-batı yönünden gelen araç trafiğinin park içi geçişinde bazı önlemler alınmıştır. Araç ve yaya trafinin birbirinden bağımsız olarak işlemesine yönelik tasarım yaklaşımları ve parkın araç trafiğinden korunmasına yönelik farklı kodlarda ele alınan sirkulasyon tedbirleri açık alan kullanımını sürekliliğini sağlamaktadır. Olmsted ve Vaux, parkın özellikle at üzerinde veya park içi araçlarla görsel olarak algılanmasına fazlaca önem vermişlerdir. Central Park’ın tasarımındaki bu elitist tutum eleştirilmekle birlikte pastoral16 ve pitoresk özellikleri ile bugün hala kentin simgesi olarak varlığını korumaktadır.

16Türk Dil Kurumu tarafından “ kır hayatını anlatan” (TDK Sözlük 1994) olarak tanımlanan “pastoral”

kavramını, bu metin bağlamında “kırsal peyzaj” olarak tanımlayabiliriz.

(34)

Sutton, Olmsted’i peyzaj mimarı olarak kent mekanlarının dönüştürücüsü olarak tanımlamaktadır. Central Park’ın başarısı ve popülerliği yeni bir akım başlatmış ve park öncü rolü ile yerel yöneticilerinin açık alanların potansiyel avantajlarının farkında olmasını sağlamıştır (Şekil 2.1).

Şekil 2.1 New York, Central Park. Frederick Law Olmsted ve Calvert Vaux (1863). (Scully 1969)

Yeşil alan ve parkların biofili17 açısından diğer açık alan tipolojilerinden ayrıcalıklı bir yerde durmaktadır. İnsanın doğayla beraber yaşamından gelen ilk dürtülerine daha çok hitap etmektedirler ve aynı zamanda ekolojik açıdan kent için önemli alanlardır. Kent içinde sürekli bir yeşil alan ve parklar sisteminin kente kattıkları Boston’daki Emerald Necklace örneğindeki gibi yadsınamaz. Aynı zamanda park ve açık alanların çocukluğun ilk döneminden itibaren algıda önemli bir yer tutması ve böylece mekansal kimliği ve aidiyeti güçlendirmesi de bir anlamda süreklilik kavramı ile ifade edilebilir. Bu kapsamda Londra, parklar ve kentsel açık alanlarla örülmüş kentlerden biri olarak sayılabilir. Londra park sistemi beş kraliyet parkından oluşmaktadır. 20 km2 alana yayılan bu parklar halka açık olarak kullanılmaktadır. Bunlardan dördü Green Park, St. James's Park, Hyde Park,

17 İlk olarak Harvard’lı biyolog Prof.Edward O. Wilson tarafından 1984 yılında tanımlanan biofili, doğal çevreye verilen insan cevabını ve insanlarla doğal sistemler arasında gerçekleşen ilişkileri konu alır. Bu bağlamda, biofili en basit anlamıyla bir mekan hissidir. (http://www.rmi.org/sitepages/pid1079.php)

(35)

and Kensington Gardens, kentin merkezinden batısına yeşil kuşak oluşturmakta, kuzey yönünde ise Regents Park bulunmaktadır.

2.2.2 Meydanlar

"Meydan olgusunu tartışırken iki teorisyen, Lynch ve Alexander çok önemlidir. The Image of the City adlı kitabında meydanı "düğüm noktası" ile özdeşleştiren Lynch, onu kenti anlamaya ve tanımaya yönelik bir eleman olarak değerlendirirmiş ve kente güçlü bir imge sağlayan bir birim olarak görmüştür. Böylece meydanlar kentlerde ziyaretçilerin

gelebileceği ve onlara belli bir referans noktası sağlayan noktalar olarak, toplanma

mekanları olarak ortaya çıkmışlardır. Alexander ise meydanlara her bütünün sahip olması gereken merkezler olarak bakmış ve her merkezin etrafında oluşturabileceği alt merkezlerle birlikte aslında fonksiyonları dağıttığını da belirtmiştir." (Moughtin, 1992)

Gordon Cullen “Bilinçli Kent Peyzajı” adlı kitabında meydanları “her şey için bir yer”

olarak tanımlamaktadır (Cullen 1971). Gerçekten de tarih boyunca kent meydanları kent halkının çeşitli ortak etkinlikler için bir araya geldiği kent kimliğinin belirleyici mekanları olmuş, kent yaşamının temel altyapılarından birini oluşturmuştur. Türkiye’de kentsel dış mekanlara yönelik en önemli eksiklik meydan ölçeğinde gözlenmektedir. Yoğun ulaşım sorunları meydanların çoğunu trafik adalarına dönüştürmüş, yaya kullanımı ile beslenen ve Cullen’in tanımındaki esnek işlevsel olanaklara sahip meydanlar yok olmuştur.

Krier kentsel mekanı; kentte ve diğer yerlerde, binalar arasındaki her tip alan olarak tanımlar ve esas olarak kentsel mekan kavramını tipolojik ve morfolojik elemanları açısından değerlendirir (Krier 88). Krier, kentte; iki temel eleman olarak “sokak” ve

“meydan” kavramlarından bahseder. Krier bütün olasılıklarda, meydanı kentsel mekanı kullanmada ilk araç olarak tanımlamıştır. Meydanı; yapıların grup olarak çevrelediği bir açık alan olarak tanımlamıştır. Bu kontrollü düzenleme ile oluşan mekan, sembolik bir değer olarak kutsal mekanlarda kullanılmıştır. Krier, bu anlamda agora, cami avluları, manastır avlularını örnek olarak vermiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

a)İlk olarak beyin tümörlü kesit görüntülerinin ve üzerlerinde tümörlü bölge etrafında seçilen bir bölgenin 3 boyutlu ağ grafiği çizdirilerek sağlıklı

Yaptığı çalışmada Anderson-Darling ve Shapiro-Wilk testlerinin güçlü olduklarını ve bu iki test arasında güç bakımından çok küçük farklılıklar olduğunu

Yılmaz (1987), Yalova-Termal kaplıcalar yöresinde yöreyi sosyo-ekonomik yönden güçlendirmeye, kırdan kente göçü engellemeye ve ülke ölçeğinde turistik

Çalışma kapsamında Göksu Parkı’nın bir kent parkı olarak hangi kullanım özelliklerini içermekte olduğu, yeni planlanan bir alan olarak park kullanıcıların beklentilerini

Fakültesi. Peyzaj Ekolojisi Ders Notları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü. Greenbelt& Greenheart : Seperating & Integrating Landscapes

Ürdün’ün başkenti Amman’da çok sayıda kent parkının bulunmasına karşın; kentin merkezi bir yerinde bulunması nedeni ile kent halkına yakınlığı, büyüklüğü, spor

KKTC, Karpaz Bölgesi, sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerin yanında milli park alanı olması açısından da, gerek Kıbrıs Adası ve KKTC, gerekse Türkiye için turizm

Dimer başına 0,17 eV daha enerjitik olduğu ifade edilen “üst atom konumu” için çizilen yüzey elektronik bant yapısı şekil 4.17’de verilmektedir. Bunun nedeni