• Sonuç bulunamadı

RUH VE BEDEN RUH OLMASA BEDEN NE YAPAR? BEDEN OLMASA, RUH NE YAPAR? ÝLMEL YAKÝYN, AYNEL YAKÝYN ÇALIÞILIRSA, HAKKEL YAKÝYN'E ERÝÞÝLEBÝLÝR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "RUH VE BEDEN RUH OLMASA BEDEN NE YAPAR? BEDEN OLMASA, RUH NE YAPAR? ÝLMEL YAKÝYN, AYNEL YAKÝYN ÇALIÞILIRSA, HAKKEL YAKÝYN'E ERÝÞÝLEBÝLÝR"

Copied!
428
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

RUH VE BEDEN

RUH OLMASA BEDEN NE YAPAR?

BEDEN OLMASA, RUH NE YAPAR?

ÝLMEL YAKÝYN, AYNEL YAKÝYN ÇALIÞILIRSA, HAKKEL YAKÝYN'E ERÝÞÝLEBÝLÝR

OKUDUÐUNU BÝL OKUDUÐUNU SEV OKU, SEV DE OKU OKUDUÐUNU BÝLEREK OKU

ÝKRA : OKU

YARATAN RABBÝNÝN ADIYLA OKU

EY, ZÝRVEÝ TEVHÝDE ÇIKMAK ÝSTEYEN TALÝB:

DÝKKAT ET, BU KÜÇÜK, ÇEÞÝTLÝ HÝKMETLERÝ OLAN KÝTABI OKUMAYA ÇALIÞ.

SEN BU KÜÇÜK KÝTABI YUTAMAZSAN, KÝTAP SENÝ YUTAR.

CENABI ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN.

HACI AHMET KAYHAN

(2)

© Copyright Ahmet Kayhan'ýn varisleri

T.C. 5846 sayýlý fikir ve sanat eserleri kanununun 19. madde hükmü çerçeve- sinde Ahmet KAYHAN'ýn varisleri tarafýndan, "Adem ve Alem, Ruh ve Beden, Ýrfan Okulunda Oku ve Aradýðýmý Buldum" adlý kitaplarýn çoðaltýlarak ücretsiz daðýtýlmasýna ve bastýrýlmasýna iliþkin gerekli izin M. Þahin'e veril- miþtir.

Ýsteme Adresi: haciahmetkayhan@hotmail.com

Tel : 0538 770 54 46

ISBN 9944-5269-2-4

Baský 2006 - ÝZMÝR

Basýldýðý Yer Ýlya Ýzmir Yayýnevi Matbaasý

R.Tulga Cad. No: 11 Çamdibi - ÝZMÝR Tel-Fax: 0232 - 462 75 86 / 462 32 19 ilyayinevi@mynet.com

(3)

ÝÇÝNDEKÝLER

Sayfa No

Önsöz ... 5

Giriþ ... 9

Ey Âdemoðlu ... 15

Dua ... 16

Peygamber Efendimizin Duasý ... 17

"Ýslam" Ne Demektir? ... 18

Ýslam ve Sünnet ... 20

Kalp Evinin Anahtarý ... 24

Kaza, Kader, Ölüm ... 31

Evradý Þerife ve Açýklamasý ... 57

Çocuk ve Gençte Dini Duygunun Varlýðý ... 66

99 Esmaül Hüsna ... 71

Peygamberler Tarihi'ne Giriþ ... 87

Faydalý Bilgiler ... 98

Muhammediyet Üniversitesi ... 102

Hak ve Hakikat ... 108

Gurur ve Kibir ... 120

Tasavvuf Gerçeði ... 132

Tarikat Zamaný ... 135

Nakþi'nin Seyri Sülukü ... 148

Ya Resûlallah ... 161

Nefs Mertebeleri ... 166

Seçme Hadisler ... 177

Allah Ýnsaný Niçin Yaratmýþtýr? ... 178

Ýnsanýn Yaratýlmasý ... 180

Habibi Kibriya ... 186

Hazreti Âdem ve Havva ... 188

Ruhun Mahiyeti ... 194

(4)

Sayfa No

Ýlâhi Aþk ... 213

Hiçsin ... 238

Gezgin ... 241

Gönül Bahçesinde Gezintiler ... 244

Riyazet ... 288

Ah Edep ... 297

Marifet Makamýnýn Tevhid Anlayýþý ... 300

Tasavvufa Göre Ýnsan ... 311

Sen Seni Bil Sen Seni ... 320

Niyazi-yi Mýsrî'den Seçmeler ... 321

Sýrlarýn Sýrrý ... 326

Ýnsaný Kâmil ... 332

Mevlânâ'dan Seçmeler ... 350

Ýlâhi Armaðan ... 357

Yunus'tan Dörtlükler ... 379

Sohbetname'den Seçmeler ... 383

Sevmek ve Sevdirmek ... 397

Ýmamý Ali Hz.'nin Mektubu ... 407

Barýþa Davet ... 421

(5)

Bismillahir Rahmanir Rahim :

"Allah'ýn Rahman ve Rahim ismiyle baþlýyoruz."

Kul Rabbi bi zidni ilmen, fehmen :

"Allah'ým, maddi, mânevi aklýmý, zekâmý arttýr."

ÖNSÖZ

Ruh ile bedeni göz önüne alalým.

Beden mi ruhu iþletiyor, ruh mu bedeni iþletiyor?

Ruh olmasa beden ne yapar?

Beden olmasa, ruh nereye tekâmül eder?

Ruh için beden, çok kýymetlidir. Beden için de ruh, ayný þekilde kýymetlidir.

Beden ruhun bineðidir.

Bedenle ruhu bir arada iþleten nedir?

Aklý selim, kalbi selimdir.

Ýnsanda beþ duyu vardýr: Görmek, iþitmek, tatmak, koklamak, dokunmak.

Bu beþ duyuyu insan, gene ancak aklý selimle anlar. Ruh ile beraber bu duygular, bir hayvanda da mevcuttur. Ýnsan, hayvanat ve nebavatýn üstüne, aklý selimle çýkar.

Cenabý Allah, insaný akýl ile bütün varlýklara üstün kýlmýþtýr. Allah'ýn verdiði akýl olmasa, Âdemoðlu nebavat gibi yaþar.

Ýnsanlar, ulvi aklý selimle, kalbi selimle yeryüzüne hâkim kýlýnmýþtýr. Bununla beraber, Kur'aný Azimüþþan'a ayeti kerime ile, hadisi þerif ile uymasý gerekmektedir ki, bu aklý selime ve kalbi selime kavuþabilsin.

* * *

Bayramdan bayrama okuduðumuz Tekbir þöyledir:

AllaHu Ekber, AllaHu Ekber, Lâ ilâhe illAllaHu vAllaHu Ekber, AllaHu Ekber ve lÝllahil hamd.

Ezaný Muhammedî'de ve beþ vakit namazda daimi olarak bu tekbire devam ediliyor. Tekbirde 99 Esma'dan 2'si, 11 kere geçiyor.

(6)

Beþ vakit namaz, toplam kýrk rekât eder. Bir rekâtta 6 Allahu Ekber geçiyor.

6'yý 40'a vurursak, 240 defa "Allah", 240 defa da "Hu" demiþ oluyoruz ki, toplam 480 eder. Her vakitte 99 da tesbih çekiliyor. Demek ki yalnýzca bunlarý sayarsak, beþ vakit namazda toplam 1000'e yakýn Esma zikredilmiþ oluyor.

Bilindiði gibi "Namaz, müminin miracýdýr."

* * *

Elinizdeki kitap, ayeti kerime ile, hadisi þerif ile birlikte, bir inanç sohbetidir.

Yazmasý bize aitse, okumanýz da size aittir. Okuyana, dinleyene karþý bir kusurumuz ya da eksikliðimiz varsa, affedin.

Birçok muhterem arkadaþlarýmýn bu kitaba emeði geçmiþtir. Kendilerine burada teþekkür etmeyi bir borç bilirim.

Hacý Ahmet KAYHAN Haziran 1991

(Malatya'nýn Pötürge ilçesi Aktarlar Köyü, Âli Ýsmail oðullarýndan Ali oðlu Hacý Ahmet Kayhan.)

(Kontrol: Hacý Ahmet Kayhan. Düzenleyen: Metin Beynam.)

(7)

Allahu Ekber Allahu Ekber, Allahu Ekber Allahu Ekber, Eþhedü en Lâ Ýlâhe Ýllallah, Eþhedü en Lâ Ýlâhe Ýllallah,

Eþhedü enne Muhammedün Resulullah, Eþhedü enne Muhammedün Resulullah.

Hayye ales Salâh, Hayye ales Salâh.

Hayye alel Felâh, Hayye alel Felâh.

Allahu Ekber Allahu Ekber, Lâ Ýlâhe Ýllallah.

(8)
(9)

GÝRÝÞ

1. Miraç

Bildiðiniz gibi birçok peygamberler, ayrý ayrý miraç yapmýþlardýr. Biz bunlarý burada ayrýntýlý olarak vermeyecek, özetlemekle yetineceðiz. Namazsýz peygamber olmadýðý gibi, miraçsýz peygamber de olmamýþtýr. Birçoklarý da iki kere miraca çýkmýþ- lardýr.

Hz. Âdem A.S., miracýný Allah tarafýndan kendisine ruh verildiði vakit yapmýþ- týr. Ýkinci miracýný ise Hz. Havva validemizle birlikte, Arafat daðýnda yapmýþtýr.

Ýdris Aleyhisselâm, miracýný "Biz onu güneþe raptettik" ayeti þerifine uygun olarak yapmýþ ve bir daha geri gelmemiþtir. Nuh Aleyhisselâm, kendi adýyla birlikte anýlan Tufan sýrasýnda, Allah'ýn emriyle yaptýðý gemide miraç etmiþtir.

Hz. Ýbrahim A.S., iki miraç yapmýþtýr. Birincisi kendisini ateþe attýklarý vakit, ikincisi ise ciðerpâresi Ýsmail Aleyhisselâm'ý keseceði vakit olmuþtur. Bunlarýn ikisi de çok önemli noktalardýr.

Hz. Yunus A.S.'ý balýk yuttuðu vakit, Cenabý Allah kendisine ilham yoluyla;

"Lâ ilâhe illâ ente, Sübhaneke, innî küntü minez zalimiyn" ayeti kelimesini bildirdi.

Kendisi bu ayet ile, balýðýn karnýnda miraç yapmýþtýr.

Davut Aleyhisselâm'ýn oðlu Sultan Süleyman Aleyhisselâm, peygamberlik için babasýna iki münacatta bulundu. Babasýna dedi ki, "Cenabý Allah bana peygamberliði hem maddi, hem mânevi alanda ihsan ederse, kabul ederim." Süleyman'ýn bu sözleri, Cenabý Allah'ýn hoþuna gitti ve dileði kabul edildi. Onun miracý bununla oldu, çünkü kendisi böyle diledi.

Musa Aleyhisselâm'ý ele alýrsak, o da iki miraç yaptý. Birinci miracýnda, annesi doðar doðmaz bir sandýða koydu, ýrmaða saldý. Ýkinci miracýný ise Tûru Sina'da (Sina daðýnda) yaptý.

Hz. Ýsa A.S.'ýn da iki miracý vardýr. Birincisinde, Meryem Ana'sýndan: "Sen nasýl hamile kaldýn?" diye sordular. Hz. Ýsa, annesinin karnýndan cevap verdi: "Anamýn sözü doðrudur, anamý dinleyin." Ýkincisi ise çarmýha çakýlma olayý sýrasýnda olmuþtur.

(Ruhen miraç etmiþtir.)

Hepimizin bildiði gibi Hz. Muhammed Aleyhisselatü Vesselâm, bütün peygam- berlerinkinden üstün olan Miracý Nebi'sini yaptý. Kendisi, yedi kat semayý aþarak Cenabý Hak ile sözleþmiþ, 7. katta miracýný yapmýþtýr. Ümmetine ve bütün insanlýða büyük bir müjde ile dönmüþtür. (Bir rivayete göre yataðýna döndüðü vakit, yataðý henüz soðumamýþtý.)

(10)

2. Ýlmi Ledün

Bildiðiniz gibi Ýlmi Ledün, Cenabý Hak'kýn izni ve emriyle, bütün yer ve gökleri kaplamýþtýr. Âcizane olarak biz, bunu burada izah edemeyiz. Yalnýz, birkaç tane þifre vermekle yetinelim.

Ledün Ýlmi'ni bütün peygamberler bilir mi, bilmez mi?

Rivayete göre Zülkarneyn (Büyük Ýskender), ebedi olarak yaþayabilmek ve ölmemek için, gene Ledün Ýlmi'nin bir iþaretiyle, bütün ordusunu toplayýp, Abý Hayat'ý (ölümsüzlük suyunu) aramaya çýktý. Epeyce aradýktan sonra bir gün, iki nefer, bulurlarsa haber vermek üzere ordudan ayrýlarak keþfe çýktýlar.

Öðle vakti bir ýrmak kenarýna geldiler. Yemek yemek için kurutulmuþ balýklarýný çýkarttýlar, yemeðe baþladýlar. Balýðýn kalan iskeletini suya attýklarýnda, onlarý hayretler içinde býrakan bir þey oldu. Ýskelet tekrar et ve can kazanarak, onlarýn gözüne diri bir balýk þeklinde göründü.

Ýçlerinden 'Hýzýr' diye bilineni, bir balýðý soydu, etini yedi, iskeletini kuyruðundan tutarak suya batýrdý. Balýk tekrar canlanarak elinde oynamaya baþladý. Arkadaþý Ýlyas'a: "Biz abý hayatý bulduk," dedi. O sudan içtiler, atlarýna da içirdiler. Beþerî sýfatlarý gitti; ulvî, ilâhi bir sýfata büründüler.

Hikaye, bu. Þimdi hakikate geçelim:

Bu su, bir akarsu idi, bir ýrmaktý. Bundan içen insanlarýn hepsinin, Hýzýr ve Ýlyas gibi olmalarý gerekirdi. Fakat her iki arkadaþýn da maksadý abý hayat olduðu için, ancak o ikisi, miraçlarýný o sudan yaptýlar, yapabildiler.

Hikaye devam eder:

Ýki arkadaþ, Zülkarneyn'in ordusuna dönüp oraya kavuþtular. Ancak keþfettik- leri sýrrý Zülkarneyn'e söylemediler. Buna karþýlýk, ordudan ayrýlýp geri dönmek için izin istediler. Zülkarneyn buna müsaade etmedi, çünkü bu iki kiþiyle baþlayarak ordunun daðýlmasýný istemiyordu. Fakat o izin vermediði halde Hýzýr ve Ýlyas, ordudan ayrýlýp yola çýktýlar. Zülkarneyn, bütün ordusuyla birlikte peþlerine düþtü, ordusuna onlarý yakalamayý emretti. Fakat yakýn bir takip sýrasýnda ikisi de birdenbire gözden kayboldu.

Yer mi yuttu, semaya mý çýktýlar?

Zülkarneyn'in askerleri her ne kadar onlarý aradýlarsa da, bulamadýlar, geri döndüler. Zülkarneyn'e durumu bildirdiler.

O zaman Zülkarneyn, dedi ki:

– Ben, ölmeyeceðim diye kendimi de, ordumu da bu zahmete soktum. Abý hayat onlara nasipmiþ. Ben de ancak Cenabý Hak'ka karþý isyan etmiþ oldum.

(11)

Þimdi sözü, Musa Aleyhisselâm'la Hýzýr'a getirelim.

Musa Aleyhisselâm, Cenabý Hak'kýn izniyle, zâhir ve bâtýn ilimlerinde çok yüksek bir dereceye gelmiþti. Böyle olduðu halde Cenabý Hak kendisine þöyle buyurdu:

– Ya Musa, Ýlmi Ledün'nü öðreneceksin.

Hz. Musa, sordu:

– Allah'ým, Ýlmi Ledün, bana verdiðin zâhir ve bâtýn ilminin dýþýnda mý?

Cenabý Hak cevap verdi:

– Ey kulum Musa, Ledün Ýlmi'nin bütün ilimlerden bir üstünlüðü vardýr. Onu da öðren. Ýki denizin birleþtiði yere (Kýzýldeniz kenarýndaki belli bir iskeleye) git, þu þekilde bir adam göreceksin. Ona, "Ben Cenabý Allah'ýn izniyle, sizden ilmi Ledün'nü öðrenmeye geldim," de.

Cenabý Hak'kýn tarif ettiði adam, Hýzýr Aleyhisselâm'dý.

Musa Aleyhisselam gitti ve tarife uygun olarak, Hýzýr Aleyhisselâm'ý gördü.

Selamlaþtý, yukarýdaki emri kendisine söyledi. Hýzýr Aleyhisselâm:

– Biz de Allah'ýn emriyle burada seni bekliyorduk, dedi.

Arkadaþ oldular, hemen bir gemiye bindiler. Musa Aleyhisselâm, büyük bir peygamber olduðu halde Hýzýr Aleyhisselâm'ýn emrine girdi. Gemi denizde ilerlerken, bir ara Hýzýr, Musa Aleyhisselâm'a dedi ki:

– Seninle biraz aþaðýya inelim.

Geminin alt katýna indiler. Hýzýr, Hz. Musa'ya:

– Þu çekici al, þu demir ile gemiyi del, dedi.

Hz. Musa itiraz etti:

– Gemide bu kadar insan, hayvan var.

Hýzýr Aleyhisselâm:

– Sen sabýrlý ol, del.

Su, geminin alt katýný istila etti. Biraz sonra korsanlar, gemiye çýkarma yaptýlar.

Fakat bu zamana kadar su, geminin birinci katýna çýkmýþtý. Korsanlar bunu görünce,

"gemi batýyor" diye kaçtýlar, gemiyi terkedip kendilerini kurtardýlar. Öte yanda, gemi- dekileri de bir telaþ almýþtý. Gemi kaptaný, "Ne duruyorsunuz, gemiyi boþaltýn," diye emir verdi. Onlar gemiyi boþaltýrlarken, Hz. Musa, Hýzýr A.S. ile birlikte bir aðaç çivisini o deliðe çakýverdi. Su giriþi durdu. Giren su da boþaltýldý, yollarýna devam ettiler.

(12)

Musa'yla Hýzýr, gemiden inerek, baþka bir kasabaya çýktýlar. Gemiden inerlerken iskelenin kenarýndaki bir sahada delikanlýlar, bugün de olduðu gibi top oynuyorlardý.

Onsekiz yaþýnda bir delikanlý ile Hýzýr Aleyhisselâm, yüzyüze geldiler. Hýzýr A.S., sert bir yüzle baktý. Genç, Hýzýr A.S.'ýn üzerine hücum etti. Gencin arkadaþlarý, onlarý birbirinden ayýrmaya çalýþtýlar. Hýzýr A.S. gencin boynundaki can damarýna bir yumruk vurdu. Genç öldü, Musa'yla Hýzýr kargaþada kalabalýðýn içinden sývýþtýlar.

Akþam vakti bir kasabaya uðradýlar. Hangi kapýyý çaldýlarsa, kimse onlara kapýsýný açmadý. Gecenin yarýsý oldu.

Musa Aleyhisselam, beþer olduðu için hem acýkmýþ, hem de üþümüþtü. Hýzýr Aleyhisselâm ise Cenabý Allah'ýn izniyle abý hayatý içmiþ olduðu için, ona ne açlýk, ne susuzluk, ne de soðuk, tesir etmiyordu.

Bir arsada yýkýk bir duvara rastgeldiler. Duvar, hemen devrilecek gibiydi. Hýzýr Aleyhisselâm, Hz. Musa'ya dedi ki:

– Bu duvarý tamir edelim.

Musa A.S.:

– Sen ne yapýyorsun? Ben hem üþüdüm, hem de acýktým. Bu þehirde kimse bizi evine almadý. Bir de þu yýkýk duvarý yapmak istiyorsun!

Hýzýr Aleyhisselâm,

– Sen bizim iþimize karýþma, bana yardým et, dedi.

Mecburen Hz. Musa, çalýþmaya baþladý. Taþ duvarý onardýlar, düzelttiler. Hz.

Musa maddi ve manevi olarak, Hýzýr Aleyhisselâm'a içinden kýzmaya baþlamýþtý.

Bunu dýþtan da belli etti:

– Sen ne yapýyorsun?

Hýzýr Aleyhisselâm þöyle cevap verdi:

– Ya Musa, sen acele ettin. Üç misale dayanamadýn. Þimdi sana bunlarýn açýklamasýný yapacaðým:

1. Biz gemiyi deldik. Gözünle gördün, ileride gemiyi korsanlar istila etti. Hem gemiyi soyacaklar, hem de bizleri öldüreceklerdi. Gemi sahibinin parasý helaldi. Acýdým ve onlarý kurtardým.

2. Öldürdüðüm genç, o þehirdeki bir beyin oðluydu. Babasýna, anasýna karþý isyan ediyordu. Halka karþý da bir isyan ve horlama içindeydi. Yarýn öbürgün baþa geçse, halka çok zulüm yapacaktý. Bir kiþinin yüz bin kiþiye zararý dokunacaðýna, bir kiþi öldürdük, diðerleri yakayý kurtardý.

(13)

3. Bu yýkýk duvara gelince: Bu evi yapan, temiz bir adamdý. Helal parasýyla bu evi yaptý. Geri kalan parayý bir küpçüðe koydu, tamir ettiðimiz duvarýn dibine gömdü. (Hýzýr eliyle göstererek:) Temelin altýnda iþte þuradadýr.

Baba, ana öldü, ev yýkýldý, çocuklarý amca yanýna aldý. Henüz ufaklar. Onlar amcalarýndan ayrýldýktan sonra bu arsaya ev yapacaklar, bu para onlara nasip olacak.

Hýzýr, sözlerine devam etti:

– Yaptýðýmýz iþin sýrrýný anladýn zannederim. Sen, acele ettin. Arkadaþlýðýmýz buraya kadar. Ayrýlýyoruz.

Hýzýr, Musa Aleyhisselâm'a elini uzattý, tokalaþtý. Musa A.S. feryada baþladý.

Aðladý:

– Beni burada býrakýrsan, ben nereye gideceðim? Yol bilmem, iz bilmem.

Beni terketme!

Hýzýr A.S.:

– Sen merak etme. Akýllý olursan, daima beraber olacaðýz. Elini bana ver, gözünü yum, aç dediðim zaman aç.

Hz. Musa elini uzattý. Hýzýr A.S. "gözünü yum", hemen ardýndan da "aç" dedi.

Musa Aleyhisselam baktý ki, kendi evinin önünde.

Buna, Allah'ýn izniyle lütfu ve ihsaný ile, Tayyý Mekân adý verilir.

* * *

Allah'ýn izni ve Allah'ýn Resûlünün müsaadesiyle, Hz. Fahri Kâinat Efendimi- zin ümmetinden birçok veliler, Hz. Hýzýr ile arkadaþlýk yapmýþtýr. Ve hâlâ yapmaktadýr.

Bir misâli size arz edeyim:

Biz fakir, 2. Dünya (Alman) Harbinde, Malatya'nýn Pötürge ilçesi, eski adýyla Mako, yeni adýyla Aktarlar köyünde bulunmaktaydýk. Haziran'ýn 20'sinde mürþidim Hacý Ahmet Efendi Hazretleri'ni ziyaret etmeyi arzuladým. Aramýz beþ saatti. Gide- ceðim yolun yarýsý çýkýþ, yarýsý iniþ idi.

Daðýn zirvesine çýktým. Yorulmuþtum. Þöyle diz üzerine bir nefes alayým, dedim.

Yukarýdan aþaðýya doðru seyre koyuldum. Biri erkek, biri haným iki kiþi, hayvanlar için ot biçiyorlar, bir yandan da el þakasý yapýyorlardý. Gözüm onlara kaymýþken, Efendim Hz.'nin sesini iþittim:

– Elin oynamasý, senin nene lâzým?

Hemen kalktým, o tarafa bir daha bakmaksýzýn yoluma devam ettim. Ancak evden hareket ederken niyetim, dileðim, "Bugün daðda, yolda Hýzýr'ý göreceðim",

(14)

þeklinde idi. Daðý aþýp iniþe geçtiðimde iki kiþiye, önlerinde hayvanlarý, tanýdýklardan bir karý-kocaya rastgeldim. Merhaba, hoþ beþ ettik ve ayrýldýk.

"Bunlar Hýzýr olamaz. Hýzýr tek gezer, tek yaþar," dedim. Ve Efendimin Hanei Saadet'ine kadar da bir daha kimseye rastgelmedim.

Hemen misafir odasýna çýktým. Kendisi, yalnýz baþýna oturuyordu. Selam ettim, hürmetle mübarek ellerinden öptüm. Hal - hatýrdan sonra hemen buyurdular ki:

– Sizin taraftan bir Hamit Efendi vardý, iki gündür burada bekliyor. (Ben bu adamý tanýyordum.) "Hacý Efendi, sen bana Hýzýr'ý göstermeden ben buradan gitmem", diye tutturdu. Bir türlü gitmedi, ben de sen gelmeden yarým saat evvel kovdum ve kapýyý kapattým. Ve sen geldin. Acýdým zavallýya. Hýzýr'ýn yanýnda oturuyor, gelip gidiyor, daha da Hýzýr'ý soruyor.

Siz olsaydýnýz, bu kelamdan ne anlardýnýz?

Fakaat... Ben fakir Ahmet Kayhan, hiçbir þey anlamayarak, aklýma gelmedi ki hiç olmazsa tekrar bir elini öpeyim.

Siz kardeþlerim, benim gibi gaflette kalmayýn. Gördüðünüz insanlarý, sevdiðiniz insanlarý, onlarýn maiyetinde sevmeye ve anlamaya çalýþýn.

Bu sözlerim, sizlere garip ve yabancý gelmesin. O ki velidir, insaný kâmil'dir:

her an Hýzýr Aleyhisselâm'la beraberdir.

Hacý Ahmet Kayhan

(15)

EY ÂDEMOÐLU

Bismillahirrahmanirrahim.

Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlallah.

Ey Âdemoðlu; Ey insanoðlu, bizi yaratan Allah'ýn emirlerini tutmak mecburiye- tindeyiz. Çok nazikâne dikkat edelim.

Ey Âdemoðlu:

– Ey insanlar, sizler sizi yaratan Allah'ýnýzdan korkuyor musunuz?

– Evet, O'ndan baþka gidecek yerimiz yok.

– Allah'ýnýzý bildiðinizden dolayý teþekkür ederim. Bizi yaratan Allah'ýn insan olarak bize birçok emirleri var. Emirlerle nasýlsýnýz?

– Biz onlarý yapamýyoruz. Emirlerini gerektiði gibi yerine getiremiyoruz.

– Peki bizi yaratan Allah'ý seviyor musunuz?

– Allah'tan baþka sevilecek ne vardýr?

– Emirleri ile nasýlsýnýz?

– Biz onlarý gerektiði gibi yerine getiremiyoruz.

– Öyleyse her iki noktada yalan söylemiþ oluyorsunuz. Allah'tan korkan ve Allah'ý sevenin Allah'a secde etmesi gerekir. Allah'a secde etmeyen bir kimsenin iman ve itikadý zayýftýr. Hayali olarak, bir meyvayý yemeden lezzetini anlayabilir misi- niz? Boþ kalple, kuru lâfla Allah'ý bilmek, anlamak boþuna bir hayaldir. Allah'a iman edip inanmak, Ýslam'ýn beþ, imanýn altý þartýný yerine getirmek genel olarak gereklidir.

Allah ve Allah'ýn Resûlü Hz. Muhammed Mustafa yardýmcýmýz olsun. Âmin.

Hz. Âdem Aleyhisselâm'dan Kâinatýn Efendisi Hz. Muhammed Mustafa'ya kadar insanlýk âlemine, her zamana, her kavime birer Peygamber gönderilmiþtir.

Cenabý Allah Celle Celalühu yarattýðý insanlara emirlerini bildirmek için Peygamberler vasýtasýyla, insanlarla özlü sohbetler etmiþtir. Sohbetin özünü ve emirlerini kullarýna, yaratýklarýna 4 muazzam kitap ve 100 suhuf ile bildirmiþtir. Her kavime peygamberler vasýtasýyla, Cenabý Allah'a hulusü kalp ile inanýp Cenabý Allah'ýn ilâhi emirlerini maddi manevi yerine getirmesi zorunluluðu doðmuþtur. Zebur, Tevrat, Ýncil, Kur'aný Azimüþþân'da insanlýk üzerine olan emirler bildirilmiþtir. Cenabý Allah maddi manevi özünü ve gerçeðini kullarýndan esirgememiþtir. Ýnsan olarak yaþamak, biraz dikkat ve tefekkür etmemiz gerekmektedir.

Lillahil Fatiha

(16)

DUA

Allah'ým, lütfet ki gittiðimiz her yere barýþ götürelim; bölücü deðil, baðdaþtýrýcý, birleþtirici olabilelim.

Nefret olan yere sevgi,

Yaralanma olan yere affedicilik, Kuþku olan yere inanç,

Ümitsizlik olan yere ümit, Karanlýk olan yere aydýnlýk

Ve üzüntü olan yere sevinç saçýcý olmayý bize lütfet.

Yarabbi,

Kusurlarý gören deðil, kusurlarý örtenlerden;

Teselli arayanlardan deðil, teselli edenlerden;

Anlayýþ bekleyenlerden deðil, anlayýþ gösterenlerden;

Yalnýz sevilmeyi isteyenlerden deðil, sevenlerden olmamýza yardým et.

Yaðmur gibi, hiçbir þeyi ayýrt etmeyip aktýðý her yere canlýlýk bahþedenlerden;

Güneþ gibi hiçbir þey ayýrt etmeyip ýþýðýyla tüm varlýklarý aydýnlatanlardan;

Toprak gibi, her þey üstüne bastýðý halde hiçbir þeyini esirgemeyip

Nimetlerini herkese verenlerden olmayý bize lûtfet.

Alan deðil, veren ellerin;

Affedici olduðu için affedilenlerin, Hak ile doðan, hak ile yaþayan, Hak ile ölenlerin

Ve sonsuz yaþamda yeniden doðanlarýn Safýna katýlmayý bize nasip eyle.

ÂMÝN.

(17)

PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN DUASI

(Âlemlere rahmet olan sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in aþaðýda yer alan dualarýndan bir kýsmý ile Allah bütün müslümanlarý Ýslâm'ýn þuuruna erdirsin... Oku... Þuuruna er... Ve þuurlandýr...)

Allahým, azabýndan rýzana, affýna, senden yine sana sýðýnýyorum. Sen kendini yücelttiðin gibi ben seni yüceltemem.

Allahým, doðu ile batýyý birbirinden uzak tuttuðun gibi, beni de günahlardan uzak tut.

Allahým, sonunda küfür olmayan bir iman ve yakîn, dünya ve ahirette þerefini kazandýracak bir rahmet ihsan et.

Allahým, bize bizimle günahlarýmýz arasýnda engel meydana getiren bir korku, cennete ulaþtýracak bir itaat, dünya musibetlerini kolaylaþtýracak bir inanç ver.

Allahým, hayatýmý her türlü hayrýn artmasýna, ölümümü her türlü kötülükten kurtuluþa vesile kýl.

Allahým, korkmayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sýðýnýrým.

Allahým, bizleri hidayette olan ve hidayete ulaþtýranlardan eyle.

Erzeli ömürden, cimrilikten, fakirlikten sana sýðýnýrým.

Sana ibadet etmede Sana þükür etmede

Seni zikr etmede bizlere yardýmcý ol...

Allahým, sen affedicisin, bizleri de affet...

... Âmin

(18)

"ÝSLAM" NE DEMEKTÝR?

Daha ileri noktalara geçmeden önce, bir an için "müslümanlýk"tan ne kastedildiði konusu üzerinde durmakta, çeþitli yanlýþ anlamalarý önlemek bakýmýndan fayda vardýr.

"Ýslam" sözcüðü, "teslim olmak, boyun eðmek" anlamlarýna gelir. Ancak bu sözcüðün kapsadýðý anlam, ayný kökten (yani S-L-M kökünden)türeyen diðer sözcük- lere bakmadan tam olarak kavranamaz. Çünkü Arapça'da ayný kökten türeyen kelimeler, birbirlerini tamamlayýcý ve bütünleyici anlamlar taþýrlar. Bu nedenle herhangi bir kelimeyi anlayabilmek için, kökü aracýlýðý ile akraba olduðu bütün sözcükler toplu- luðuna bakmak gerekir. Bu sayede o kelime, derinlik ve boyut kazanýr. Nitekim Kur'aný Kerim'in baþka dillere tam olarak çevrilemeyiþinin sebeplerinden birisi de budur.

Müslüman, teslim olmuþ, Allah'a ve onun buyruklarýna boyun eðmiþ kimse anlamýndadýr. Teslim, "boyun eðme" demek olup, "emaneti yerine verme, tehlike ve âfetlerden güvencede olma" anlamlarýný da kapsar. Selamet, "esenlik, güvenlik, bütünlük, saðlamlýk, kusursuzluk, korku ve endiþeden uzak olma, kurtuluþ, iyi sonuç"

anlamlarýný içerir.

Ayný þekilde selam, "barýþ, rahatlýk, sonu iyi ve hayýrlý çýkma, ölümlülükten kurtulmak, dostluk" anlamlarýna gelir. Bir kimseye selam vermek, ona barýþ, huzur ve bütünleþme (noksanlardan kurtulup tamamlanma) dilemektedir. Cennet'ten de Kur'an'da Dâr-üs Selâm, yani "barýþ beldesi" olarak söz edilmiþtir.

Sâlim, "saðlam, eksiksiz, korkusuz, güvenceye kavuþmuþ, emin, bütünleþmiþ, saðlamlaþmýþ" anlamlarýndadýr. Selim de gene "saðlam, kusursuz, doðru" karþýlýðýnda kullanýlýr. Aklý Selim, herkesin bildiði gibi "saðduyu, saðlýklý ve dengeli düþünme"

demektir.

Gene ayný kökten türeyen süllem, "mirac" ile ayný anlamda olup, "merdiven"

demektir ve insaný arýtýp aydýnlatan, onu yücelten, gerçeðe eriþtiren yöntemi ifade eder. Müsellem, "su götürmez, doðruluðu, gerçekliði herkesçe kabul edilmiþ olan"dýr.

Müsâlemet, barýþ içinde olma, barýþýklýk, huzurlu, iyi huylu, þefkatli ve merha- metli olmak"týr ve bu kapsamý ile Peygamber Efendimizin sünnetini özetleyip, bütün müslümanlarýn, Muhammedî ahlak ile ahlaklanmalarýna iþaret eder.

Teslim ve Tevekkül sözcükleri üzerinde de ayrýca durmak gerekir. Öteden beri toplumumuzda, bu kelimeleri, miskinlik bahanesi ve baðnaz bir kadercilik karþýlýðý olarak kullanma alýþkanlýðý yerleþmiþtir. Oysa bu kelimeler hiçbir zaman tembellik, uyuþukluk, þeytana ya da nefsimizin dürtü ve heveslerine boyun eðmek demek olmayýp, Allah'ýn buyruklarý olan evren yasalarý ile uyum içinde yaþamak ve ona göre hareket

(19)

etmek demektir. Zorlamamak, zor kullanmamak; kâinatýn akýþýna aykýrý davranýp ona ters düþmemek demektir. Daha da açýkçasý, insanýn kendi çýkarý için evrenin yasalarýný zorlamaya, saptýrmaya kalkýþmamasý; Kâinatýn Yaratýcýsý ile ve evrenle olan iliþkisini bir çýkar iliþkisi olmaktan kurtarýp, bir hayret, hayranlýk ve sevgi iliþkisi durumuna getirmesi anlamýna gelirler.

"Ýslam" sözcüðü ile ilintili olan bu kavramlar dizisinin önemini abartmak mümkün deðildir. Çünkü bize, Ýslam dininin ne olup ne olmadýðý hakkýnda en gerçekçi deðerlendirme yolunu açmaktadýrlar. Ýslâm'ýn gerçeðine ve yaþayan özüne en kestirme yaklaþýmý, bu kavramlara bakmakla elde etmiþ oluruz.

Yukarýda verilmiþ olan çeþitli kelime anlamlarýndan kýsa bir özetleme yapacak olursak: Müslümanlýk, huzura, güvene ve esenliðe kavuþmak; iyi huylu, güzel ahlâklý olmak; arýnýp bütünleþmek suretiyle mükemmelliðe ve kurtuluþa eriþmek demektir. Ayný zamanda bu hedeflere varmak için izlenecek, doðruluðu ve geçerliði su götürmez olan yolu ifade eder.

(20)

ÝSLAM VE SÜNNET

Ýnsanlarý en güzel þekilde yaratan Cenabý Allah, onlarý baþýboþ olarak býrak- mamýþ, dünyada iyi, güzel ve dürüst bir hayat yaþayarak ahiretlerini de kazanabilmeleri için kitaplar göndermiþ ve Resuller yoluyla da, kitaplarýnýn anlaþýlmasýný, yaþanmasýný, emir ve yasaklarýna uyulmasýný istemiþtir. Kitaplarýn insanlýða sunduðu dosdoðru yolu, ancak vahyin sýnýrlarý içinde yaþamaya da Sünnet denmiþtir. Bu örnek yaþamý tümüyle kabul eden her mümin de 'Ehli Sünnet' adýný almýþtýr.

Nübüvvetle sünnet, iç-içedir. Nübüvveti anlamayan insanýn, sünneti de anlamasý mümkün deðildir.

Ýslam Þeriatý, iki büyük esasa dayanýr: Kur'aný Kerim ve Hz. Peygamberin Sünnet'i. Ýslamiyetin aslý Kur'an'dýr. Doðru yolun kaynaðý odur. Peygamber Efendimizin mucizesidir. Onun Peygamberliðinin senedi ve Kýyamete kadar geçerli olan bir alametidir. Sünnet ise, Kur'an'ýn açýklamasý, hükümlerinin izahý, prensiplerinin ortaya konmasýdýr; Kur'an yasalarýnýn tamamlayýcýsýdýr. Sünnet, Peygamber'den geldiði kesin olarak bilindiði zaman, uyulmasý vacip olan bir kanun ve hidayet kaynaðýdýr.

Sünnetin bir bölümü, Vahiy meleði Cebrail tarafýndan gelen açýk bir vahiydir.

Bir kýsmý da ilham ile kalbe yansýmasýdýr. Diðer bir bölümü ise Hz. Peygamber'in içtihadýna dayanýr. Onun içtihatlarý Kur'an bilgisine, þeriat kurallarýna, kalbini dolduran vahyin nurlarýna ve Ledün ilmine dayanýr. Alâk suresinin 1-5. ayetlerinde Cenabý Allah, mealen þöyle buyuruyor: "Oku, yaratan Rabbinin adýyla. O, insaný bir kan pýhtýsýndan yarattý. Oku. Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayý öðretti. Ýnsana bilmediðini öðretti." Resulullah her zaman bir içtihatta bulunur, Vahiy de, bu içtihadý sükut ile karþýlarsa, bu, Allah'ýn onaylamasý olarak kabul edilirdi. Bu anlamda Resulullah'tan duyulan her þey, vahiy olarak kabul edilir. Nitekim Cenabý Allah, Necm suresinin 1-4. ayetlerinde, mealen þöyle buyuruyor: "Battýðý zaman yýldýza yemin olsun ki, onun konuþmasý ancak bildirilen bir vahy iledir."

Sahabe Kur'an'ý ezberlemiþ, korumuþ, ayetleri üzerinde düþünmüþ ve fýkhetmiþler (Ýslâm hukukunu kurmuþlar), onu Allah'ýn indirdiði þekliyle kendilerinden sonra gelen Tâbiun'a ulaþtýrmýþlardýr. Tâbiun da kendinden sonraki nesle ulaþtýrmýþtýr.

Böylece, her asýrda büyük bir kitle, kendinden sonraki nesle nakletmiþtir. Yüce Allah, Hicr suresinin 9. ayetinde mealen þöyle buyuruyor: "Kur'an'ý biz indirdik ve O'nu muhakkak biz koruyacaðýz." Bu söz gereðince Kur'an, hiçbir deðiþiklik, tahrif ve fazlalýða uðramadan bize kadar ulaþmýþtýr. Ayný þekilde Sahabe, Hz. Peygamberin sünnetini de ezberleyerek, anlayarak, fýkhederek lafzý ile ve mânâsýyla kendilerinden sonra gelen Tâbiun'a teslim etmiþlerdir. Nakil bu þekilde devam etmiþtir.

(21)

Ýslam dininin ikinci temeli olan sünnet, Kur'an'ýn açýklayýcýsýdýr. Nahl suresinin 44. ayetinde mealen: "Biz sana da Kur'an'ý indirdik, ta ki insanlara, kendilerine ne indirildiðini açýkça anlatasýn ve ta ki onlar da düþünüp anlasýnlar." Þura suresinin 52 ve 53. ayetinde ise, mealen: "Þüphesiz ki sen dosdoðru yola iletmektesin. O yol, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ýn yoludur. Dikkat edin. Ýþler, sonunda Allah'a döner." buyuruluyor.

Resûlullah Efendimiz, Kur'an'ýn ayetlerini bazen sözle, bazen davranýþlarýyla, bazen de her ikisiyle birlikte açýklardý. Mesela Miraç'la farz olan namazýn rekat sayýlarý, nasýl kýlýnacaðý, vakti, farzý, sünneti ve vacipleri. Kur'aný Kerim'de ayrý ayrý zikredilmemiþtir. Kur'an'la farz olan namazýn bütün bu inceliklerini, Peygamber'imizin sünneti açýklamýþtýr. Gene Kur'an'da, zekât'ýn ne zaman vacip olacaðý da açýklanmamýþtýr. Nisap miktarý, birimi ve nelere zekat düþeceði de belirtilmemiþtir.

Bütün bunlarý gene sünnet belirlemiþtir. Maide suresinin 90. ayetiyle yasaklanan içkinin, içene verilecek cezasýný, gene sünnet açýklamaktadýr.

Ýmam Evzai, Ýbni Atiyye'nin þöyle dediðini rivayet eder: "Hz. Peygamber'e vahy geliyor, Hz. Cebrail de bir vahyi tefsir eden sünneti beraberinde getiriyordu."

Ýmam Ahmet de þöyle demiþtir: "Sünnet, Kur'an'ý açýklar ve izah eder." Ýtibar sahibi bütün alimler, sünnetin dinde delil olduðunda ittifak etmiþlerdir. Kur'an ve sahih sünnet, yani Hz. Peygamber'den geldiði tespit edilen her þey, delildir.

Âl-i Ýmran suresinin 31. ayetinde, mealen: "De ki, Allah'ý seviyorsanýz bana uyun. Allah da sizi sevsin." Nisa Suresinin 65. ayetinde de mealen: "Hayýr, Rabbine andolsun ki, aralarýnda çekiþtikleri þeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiðin hükmü içlerinde bir sýkýntý duymadan tamamen kabul etmedikçe, iman etmiþ olmazlar."

denilmektedir. Bu ayetler, Resûlullah'ýn hem Kur'an'la, hem Sünnetle verdiði hükümleri içine almaktadýr. Gene ayete göre, Kur'an ve Sünnetin getirdiklerini kabul etmek yetmez. Kalben de rýza gösterip, inanmak ve iman etmek gerekmektedir.

Ebu Davud'un þu hadisi ne kadar önemlidir:

"Biliniz ki bana, Kur'an ve beraberinde bir misli verilmiþtir. Haberiniz olsun ki yakýn bir gelecekte, mal ve mevki ile maðrur olan birtakým ahmak kimseler, þöyle diyecekler: 'Size düþen, Kur'an'a sarýlmaktýr. Onun helal dediðini helal, haram dediðini haram sayýnýz' diyerek, sünnetin terkine sebep olacaklardýr."

Sünnetin terki, dinin yarýsýný yýkmaktýr. Sünnetin terki, Kur'an ayetlerinin pek çoðunun anlaþýlmamasý demektir. Bu ise, dinin birinci temelini de zedeler.

Ýbni Abbas'ýn rivayetinde, Cenabý Peygamber veda haccýnda þöyle buyurur:

"Size iki þey býraktým. Onlara yapýþtýðýnýz müddetçe dalâlete düþmezsiniz: Allah'ýn Kitabý ve Peygamberin Sünneti." Bu hadisten anlaþýlacaðý gibi, hüküm çýkarmada Sünnet'e baþvurmak, Kur'an'a baþvurmak gibi zorunludur.

(22)

Sahabe, Sünnet ve Hadis'in dinde delil olduðu konusunda icma ve ona göre amel etmiþlerdir. Kur'an'da zikri geçmeyen her konuda, Sünnet'in getirdiði hüküm temel olur. Cenabý Allah, Kur'an'ý Mübin'de: "Resûl size ne vermiþse onu alýn, neden yasakladýysa, ondan da kaçýnýn" buyurur. Bu ayetle, Kur'an'da zikri geçmeyen her konuda, Sünnet'in getirdiði hükme uyma zorunluluðu belirtilmiþtir. Çünkü sünnet çerçevesi içindeki her þey, vahye dayanmaktadýr. Bunun için vahye dayanan her hükümden, her müslüman sorumludur. Peygamber Efendimiz Kur'an'ýn hükümlerine karþý sorumlu bulunduðu için, onu Resûl olarak kabul eden dinin sahipleri de, ayný ölçüde sorumluluk altýndadýrlar.

Þüphe yok ki, Kur'an, Sünnetten üstün bir noktadadýr. Allah'a imanla Pey- gamber'e iman, Kur'an'da birlikte ifade edildiði için sünnet Kur'an'dan kaynaklanmakta, gücünü oradan almaktadýr. Kur'an'sýz Sünnet, Sünnetsiz Kur'an anlaþýlamaz. Çünkü ikisi bir bütündür.

Mesela, Ýslam'ýn beþ þartýndan birisi, Hac'dýr. Cenabý Allah, bunu farz bir ibadet olarak Kur'an'ý Mübin'de bildirmiþtir. Fakat Kâbe'yi tavafýn yedi kere olacaðýný, Safa ve Merve arasýnda da tavaf yapýlacaðýný Sünnet açýklar. Nereden bakýlýrsa bakýlsýn, sünnet'in gerçekleþmediði yerde Ýslamiyet de gerçekleþmemektedir. Sünnet'e saygýyý yitiren insanýn, þeytanýn oyuncaðý olacaðý açýktýr.

Kur'an'ý Kerim'in bildirdiðine göre, Yüce Allah'ýn Hz. Peygamber'e Kur'an'ý vahyetmesinin amacý, Nisa Suresinin 4 ve 105. ayetine göre, Cenabý Peygamberin insanlar arasýnda Allah'ýn göstermiþ olduðu þekilde hüküm vermesi "Ona Kitap da, Hikmet de Yüce Allah tarafýndan indirilmiþtir." (Nisa, 4 : 113) Buradaki Hikmet sözü, Ýmamý Âzam, Ýmamý Þafii ve onsekiz Ýslâm âlimi ve tefsircisine göre, Sünnet'ten baþka bir þey deðildir.

Kur'an'daki her konuyu en mükemmel þekilde anlayan, gören, okuyan Resûlullah'týr. Onu hem kendi zamanýndaki insanlar, hem de gelecekteki insanlar için, Kur'an anlatýmýna uygun, açýk, kapalý, ayrýntýlý, hükümlü, benzetmeli, kinâyeli ve iþareten açýklayan Cenabý Peygamber, her türlü ilmin baþýdýr, kaynaðýdýr. Alimlerin baþlarý üzerinde, onun mübarek ayak izleri vardýr. Yalnýz sözleriyle Kur'an'ý Mübin'i deðil, davranýþý, yaþayýþý, açýklayýþý ve tefekkürü ile de, Sünneti seniye'sinin esaslarýný bildirmiþtir.

"Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun ki, Allah da sizi sevsin" ayetinin önemli sýrlarý vardýr. Bu ayet, Resulullah'ýn her halinin, hareketinin, sözünün, Allah'ýn rýzasýna uygun olduðuna iþaret eder.

Eðer Allah'ý seviyorsanýz, onun Resûlüne de aynen uyacaksýnýz. Uyulmadýðý zaman, Allah sevgisinden bahsedemezsiniz. Çünkü, Hadis de aynen Kur'an gibi herkese, her zaman ve þarta, her mekâna hitap etmektedir.

(23)

Kur'an, içinde binlerce Kur'an taþýr ve çok þeyi bir çekirdek halinde sunar.

Hadis de bu açýdan böyledir. Çünkü, Kur'an ve Sünnet kültürü, Kur'an'la ve Sünnet'le bütünleþen Ýslam düþüncesini, Ýslam ahlakýný ve Ýslam tavrýný, hayatýmýzýn bütün bölümlerine geçirmek, iþlemek ve yaymak demektir.

Sünnet'in olmadýðý yerde, Ýslam da yoktur. Nur suresinin 57. ayetinde, mealen:

"Onun emrine (iþine) aykýrý davrananlar, kendilerine bir belanýn yahut elim bir azabýn dokunmasýndan sakýnsýnlar" buyuruluyor. Sözde, fiilde, emir ve yasakta aynen ona uymanýn ve onu örnek almanýn gereðini bildiriyor.

Mümin olduðunu iddia eden her insan, Kur'an ve Sünnet'in içinde olmalýdýr.

Onu hayatýna hâkim kýlmýþ olmalýdýr. Bu da Ýslam'ýn hükümlerine uymak, buyruklarýný yerine getirmekle olur. Ýnsanlarýn kalbini Ýslam'a ýsýndýrmada Sünnet, þarttýr.

Cenabý Allah, noksansýz bir Ýslamiyet anlayýþýný cümlemize nasip etsin. "Ýlim, ancak Allah katýndadýr. Seni tesbih ederiz. Bize öðrettiðinden baþka ilmimiz yoktur.

Unuttuysak ve hata ettiysek, bizi cezalandýrma. Bize rahmetinle muamele et. Resûller hürmetine, duamýzý kabul buyur." Amin.

(24)

KALP EVÝNÝN ANAHTARI

(Maddi dünyada Allah'ýn evi, yani "Beytullah", Kâbe'dir. Manevi dünyada ise Beytullah, insanýn kalbidir. Evlerimizi nasýl temizliyor ve temiz tutuyorsak kalbimizi de öyle temiz tutmamýz gerekir. Her ev gibi, kalbin de bir giriþ kapýsý ve bir anahtarý vardýr. Tevbe Suresi 18. ayetin belirttiði gibi, "Allah'ýn mescitlerini ancak, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kýlan, zekat veren ve Allah'tan korkan kimseler onarýr." Kalplerin tamir ve temizlenmesi de, Allah'ý anmakla olur.)

Evet, evi sevmeye baþladýk ve O'nu anarak kapýmýzý bulduk. Sýra neye geldi dersiniz? Evin kapýsýnýn, yani kalpteki Basiret gözünün açýlmasýna. Ýþte, bizim yolculuðumuzun baþý da, bu kapýnýn açýlmasýyla baþlayacaktýr.

Bu kapýnýn anahtarýnýn Kelimeyi Tevhid, yani Lâ Ýlâhe Ýllallah, Muhammedün Resûlullah olduðunu biliyor muydunuz? Tevhid öyle bir anahtardýr ki, gördüðünüz, bildiðiniz anahtarlarýn hiçbirine benzemez. Bu anahtar, üçgendir. Evet, üçgen olan bu anahtarýn tabanýný Kur'an ayetleri oluþturur. Kur'an'ýn sayfalarýný çevirecek olursanýz, 29:49'a bakýn, ne der: "Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleþen apaçýk ayetlerdir." Bu kiþiler, Tevhid'i önceden bilmiþ kullardýr.

Pekiyi, diðerleri ne durumdadýr? Onlarý bir tarafa atacak mýyýz? Elbette ki hayýr. Hak Teâlâ, hem bilen, hem de bilmeyen kullarýnýn tümünü korumuþtur. Hepsini düþünmüþtür. Bilmeyenler de, bilenler de O'na dayanamazlar. Bilmeyenlerle kendi arasýný, onlarýn tarafýnda karanlýk perdelerle perdelenmiþ, bilenleri ise, nur perdeleriyle perdelemiþtir. Ýnsanýn, hem karanlýk, hem de nur perdelerinin, kendileri tarafýndan açýlmasýný isteyerek Allah'ý bilmelerini istemiþtir. Bunu istediði vakit de anahtarýn, tepe noktasýna ulaþmalarýný ve anahtarý bulmalarýný öðütleyerek. Haþr Suresi, 10.

ayetle, bu arzusunu tüm kullarýna ayrým yapmadan bildirmiþtir.

Ayeti okuyalým ve iyice düþünelim: "Ey insanlar, Allah'tan korkun. Herkes kýyamet günü için önceden ne göndermiþ olduðuna baksýn. Allah'tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanýz hakkýyla bilendir."

O halde, bizlerin öncelikle, anahtarý iyi bilmemiz gerekmektedir. Eðer, anahtarý bilemezsek, evimizin kapýsý asla açýlamaz.

Anahtar, evimizin kapýsýna gireceðine göre, evimizle doðrudan baðlantýlý demektir. Þimdi, Allah kavramýndan baþlayarak, Kelimeyi Tevhid'in insanýn gönlüne giriþini, kalbinin anahtarý oluþunu anlatmaya çalýþalým.

Bu konudaki bilgiyi, Doç. Yaþar Nuri Öztürk'ün "Kendi Dilinden Son Peygam- ber" adlý eserinde verdiði, Acluni'den hadisle aktaralým. Sahabelerden Cabir Hazretleri,

(25)

Hz. Muhammed'den "Ýlk yaratýlan þeyden haber verir misiniz?" diyerek yanýt istemiþtir.

Hz. Muhammed'in bu soruya yanýtý, þu þekilde olmuþtur: "Allah, her þeyden önce kendi nurundan senin peygamberinin nurunu yarattý ey Cabir. Bu nur, ilahi kudretle Allah'ýn istediði þekilde dolaþýp duruyordu. O zamanda ne Levh, ne Kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne yer, ne güneþ, ne ay, ne cin, ne insan vardý. Allah, bütün bu varlýklarý yaratmak istediðinde, Muhammedî nuru dört parçaya ayýrdý. Birinci parçadan Kalem'i, ikinci parçadan Levh'i, üçüncü parçadan Arþ'ý yarattý. Dördüncü parçayý ise, kendi içinde dört parçaya ayýrdý. Bu parçalarýn birincisinden, Arþ'ý taþýyan melekleri, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden diðer melekleri yarattý. Dördüncü parça ise, ayrýca dörde ayrýldý. Bu dört parçanýn birincisinden gökler, ikincisinden yerler, üçüncüsünden cennet ve cehennem yaratýldý. Son dördüncü parça ise, yine dörde bölündü. Bunun ilk parçasýndan, müminlerin gözlerinin aydýnlýðýný, ikincisinden müminlerin kalplerini (Allah'ý bilmek kavramýný), üçüncüsünden de ayrýca parçalara ayrýlan bir nur yarattý ki, o da, Lâ Ýlâhe Ýllallah, Muhammedün Resûlullah'týr."

Evet, böylece buraya kadar verdiðimiz bilgiyle anahtarý öðrenmiþ olduk. Küçük bir özet yapacak olursak, Kelimeyi Tevhid'in, insanýn doðmasýndan ölümüne ve tekrar dirilmesine kadar, varoluþun temelini oluþturan bir kavram olduðunu görüyoruz.

Kelimeyi Tevhid; Allah, Hz. Muhammed ve kul arasýnda oluþan bir üçlü olgudur.

Buraya kadar insaný özetle, öz bilgilerle açýklamaya çalýþtýk. Þimdi, insanýn kalbinde, onun evinde oluþan bu kavramýn tanýnmasýna geçelim. Müthiþ bir anahtar olan Kelimeyi Tevhid bilinmedikçe, evin kapýsý, kalbin gözü açýlamaz.

Buna küçük bir örnek vermek istiyorum.

Hepiniz ilaç kullanýyorsunuz, ya da ilacý biliyorsunuz diyelim. Þimdi, þöyle bir soru yöneltelim: Herhangi bir A ilacýný düþünerek soralým. Kim, en iyi þekilde A ilacýný yapabilir, kim yapamaz? Tabii ki, ilacýn nelerden meydana geldiðini, içinde neler olduðunu bilenler, onu kesinlikle doðru olarak yapabilirler. Bilmeyenler de, o ilacý yapamazlar. Son derece basit, öyle deðil mi?

Gelelim Tevhid'e. Tevhid'in içerdiði deðerler, insanýn kalbinde, Lâ ile baþlar.

Lâ ile kiþi, Fenâ âlemi adý verilen Yokluk âlemine girer. Bu giriþte, evin temizliði baþlamýþtýr. Basiret gözü, açýlmaya baþlar. Fenâ âleminden sonra, bir baþka âleme geçilir ki, bu Cezbe âlemi olup, ceset ile ruhun, yani Âlem ile Âdem'in keþfidir. Ýllâ kelimesiyle, üçüncü olarak Ölüm, yani, Kabza âlemine girilir ki, burada sýrlar görülmeye baþlar.

Bu anlattýklarýmýzý þöyle düþünün: Anahtar, yavaþ yavaþ ortaya çýkmaya baþlar, ilaç kabýn içinde oluþmaya, belirmeye doðrulur.

Kelimeyi Tevhid'de, Rahman, Rahim ve Allah kavramlarý bilinmeye baþlar.

Biz burada Tevhid'i anlatýrken, evimizin kapýsýný açmaya çalýþýyoruz, evimizle uðraþýyoruz. Sözün kýsasý evden çýkmak, o kadar kolay deðil.

(26)

Evden çýkarken önce ne yaparsýnýz? Tabii ki giyinirsiniz, öyle deðil mi?

Giyinmeden sokaða, yola çýkmak olmaz. Biz burada giyinmekten söz ederken, Bâtýni ifadeyle bir þeyler anlatmaya çalýþýyoruz. Bu ifadeyle bahsedilen giyim, kuþam, elbise nedir? Önce onu anlayalým. Hak Teâlâ: "Kuvvet ve Kudretim benim elbisemdir,"

der. O halde giyim son derece önemli.

Ýnsan, neden kýyafet giyer? 1) Güzelleþmek, 2) Kendini korumak, 3)Kendini gizlemek için. Bu verdiðimiz hadis, Muhiddin Ýbn Arabi'nin Fütuhat-ý Mekkiye'sindendir. "Kuvvet, giydiðim elbisedir ve sýfatýmdýr", der. Buradaki üç sýfatla, Âlem meydana gelmiþ, görünmüþtür. Kuvvet, giyimle korunmuþ, Kudret ise, Hak'ký bilen kalplerin sýfatý olmuþtur. Bunu giyenlere perde görevi yüklenmiþtir. Yani Âlim olanlarýn akýllarýna giydiði paltodur bu kavram. Kur'an 35:28'de, Allah'tan kullarý içinde ancak ilim sahipleri korkar" ayetiyle, hadisteki incelik verilir.

Þimdi, Kur'an sayfalarýný çevirerek, nasýl giyineceðimize bir bakalým. 7:31,

"Ey Ýnsanoðullarý! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin" diyerek, tüm insanlara bâtýni olarak evden çýkýþta ilk yapýlmasý gereken þeyi önerir. Ayetin devamýnda ise, en önemli iþ olan, atýlan her adýmda, her davranýþta, insanýn önce kendisini bilmesini ve dengeyi saðlamasýný önerir. 7:31 þöyle devam ediyor: "... yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez."

Giyim konusunu toparlayacak olursak: Kudret, Hak'ký bilen insanlarýn, kalplerinin sýfatý olup, kendisini akýlla belli eder.

Ýnsanlar, dünyada yaþarlarken, iki þekilde geliþirler: 1) Bedensel, 2) Ruhsal olarak. Akýl, burada büyük rol oynamaktadýr. Bu geliþme ise yavaþ yavaþ olur. Týpký bir okul gibi. Önce birinci sýnýfý, sonra da onu takip eden sýnýflarý sýrayla bitirirsiniz.

Birinci sýnýftan sonuncu sýnýfa, ara sýnýf bilgilerini öðrenmeden atlayamazsýnýz. Ýþte Kur'an ayetlerinde de bâtýni ifadeleri kavrayabilmek, sýrayla olur. Bunu en iyi bilen Allah'týr. Her ayetin anlama ve açýklamasýnda, akýl bir palto giyer, kalp ise o paltonun sýfatýyla hareket eder. Kur'an 2:106, bu konuya þöyle bir açýklama getiriyor: "Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldýrýr ve unutturursak, onun yerine daha hayýrlýsýný ve onun benzerini getiririz. Allah'ýn her þeye kadir olduðunu bilmez misin?"

O halde diyoruz ki, her þeyin baþý akýldýr. Akýl sahibi olana ne mutlu.

Artýk giyindik, sokaða çýkmak üzere hazýrýz, kapýmýzý açtýk. Þu ayeti hatýrlaya- lým: 81:26 diyor ki: "Ey Ýnsanlar! Nereye gidiyorsunuz?" Evet, bu bâtýni yolculukta, amacýný bilmeden yola çýkmak olmayacaðýna göre, bir duralým. Amacýmýzý Kur'an ayetleriyle açýklayalým. 3:96-97 þöyle der: "Doðrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, mübarek ve doðru yol gösteren Kâbe'dir. ...oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir."

(27)

Bir de Ebu Baid'den nakledilen Hz. Muhammed'in kudsi hadisini verelim. Bakýn Allah ne diyor:

"Yeryüzünde benim meskenlerim mescidlerdir. Bu meskenlerdeki ziyaretçilerim de, onlarý ibadet ile onaranlardýr. Müjde o kimseye ki, evinde temizlendi, sonra benim evimde beni ziyaret etti. Ziyaretçiye ikram, ziyaret olunana borçtur."

Bu verdiðimiz ayetlerin ýþýðý altýnda, yolculuða çýkmaya hazýrlanalým. Yolculuk- ta bilinmesi gereken çok þey olacaktýr. Oraya yol bulabilmek, kazasýz belasýz gidebil- mek için, yapýlmasý gereken çok þeyler olacaktýr. Biz, yolculuk bölümüne giriþ olarak, sizlere bunlarý þöyle vermeye çalýþalým: Bâtýni anlamda oraya varmak, her þeyden evvel sabýr ister. Sabýrla Kur'an'ýn nurunu, büyük küçük demeden daðýtmak, yani namazýn þuuruna ererek öðretmek, vermek gerek. Mekke topraklarýnda ev yapmak, o evleri yaparak O'nun ululuðunu hissetmek gerek. Ancak, böyle yaptýktan sonra Hak Teala, o topraklarda kuluna ev nasib eder. Kendi evine bâtýni anlamda (yani Allah'ýn katýnda) Mekke'de sahip olana, ancak o zaman Medine yolu görünebilir. Son olarak insan, Kâbe'i Muazzama'ya þahid olabilir.

Bu kýsa açýklama ile yolculuk bölümüne girelim ve en kýsa þekilde, anlayabil- diðimiz kadarýný anlatalým.

Yolculuk

Evden çýkýþla, bâtýni anlamda yolculuk baþlamýþ olur. Kur'an'ý inceleyecek olur- sanýz, bu konuyla ilgili pek çok ayetle karþýlaþýrsýnýz. Tüm ayetleri burada yazmak imkânsýz olduðu için, bize ýþýk tutacak bazý ayetleri alarak, bu can alýcý ve hayatýn, yaþamanýn gayesini teþkil eden konuyu, sizlere anlatmaya, açýklamaya gayret edeceðiz.

Bir yerden bir diðer yere varýþ, hareket isteyen bir olaydýr. Harekette ise gözlenen kavram, insanýn neler verebildiðidir. Yani, yaptýðý pozitif ve negatif davranýþlar diyebiliriz. Toplam tüm bu davranýþlarý, 'vermek' fiilinde toplayabiliriz.

Ýnsanlar, bu fiil gereðince yaþarlar. Örnekleyecek olursak, bir adým atmadan yürümeyi baþaramazsýnýz. Yürümek istiyorsanýz, bir adým vereceksiniz. Konuþmak istiyorsanýz, bir cümle sarf edeceksiniz. Bir þey almak istiyorsanýz, parasýný vereceksiniz.

Yaþadýðýmýz þu dünyada tüm insanlar, para kazanmak için çalýþýrlar. Hepimizin kullandýðý para, ayný ve ayný miktarda. Sakýn, ayný diye, seninkini verip, benimkini almak isteme! Tüm insanlar, ayný gözükse bile, harcadýðý paranýn karþýlýðýnda, farklý kazançlar saðlayacaktýr. Biz bu yolculuða 'Hayat Oyunu' diyebiliriz; oyunun kurallarý da dört büyük Kitab'ý kapsayan Kur'an'da verilmiþtir. Bu yolculukta her insanýn oyna- yacaðý rol belli olup, elindeki parayý sarf etmedeki baþarýsý oranýnda alkýþ toplayacaktýr.

(28)

O oranda da kazanacaktýr. Önemli olan, oyuna baþlamadan, ödediðiniz paranýn ne olduðunu bilmektir. Þimdi diyeceksiniz ki, paradan amaçlamak istediðiniz nedir?

Burada bahsettiðimiz para kavramý için, hep birlikte Lokman Suresi'ni açalým ve bakalým Lokman, oðluna nasýl öðüt vermiþ. 31:16, Lokman: "Ey oðulcuðum! Ýþlediðin þey, bir hardal tanesi aðýrlýðýnca olsa da, bir kayanýn içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana koyar. Doðrusu Allah Latif'tir, haberdardýr." Yine devamla ayný Lokman Suresi'nin 17, 18, 19'uncu ve 13'üncü ayetlerini verelim.

31:17 – "Ey oðulcuðum! Namaz kýl, uygun olaný buyurup fenalýðý önle, baþýna gelene sabret, doðrusu bunlar, azmedilmeye deðer iþlerdir."

31:18 – "Ýnsanlarý küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme, Allah, kendini beðenip övünen hiç kemsiye þüphesiz ki sevmez."

31:19 – "Yürüyüþünde tabii ol, sesini kýs. Seslerin en çirkini þüphesiz merkeplerin sesidir."

31:13 – Lokman, oðluna öðüt vererek: "Ey oðulcuðum! Allah'a eþ koþma, doðrusu eþ koþmak büyük zulümdür" demiþti.

Buradaki 5 ayette Lokman'ýn oðluna verdiði öðüt, bizim sizlere anlattýðýmýz para'dýr. Sizlerin de gözleyeceðiniz gibi, herkes ve tüm insanlar, bu öðütleri okuduðunda ona sahip olur ama, uygulamada, yani davranýþlarda farklýlýklar gösterirler. Böylelikle yolculuklarýnýn amacýna, kimi az, kimi çok vasýl olur, kimi ise hiç vasýl olamaz.

Bizim anlamak istediðimiz, yolculuðun amacýna vasýl olabilmek için, insanýn neler yapmasý gerektiðidir. Muhiddini Arabi'nin "Özün Özü" (Lübbül Lübb) adlý eserinden, Hz. Ali'nin bir ifadesiyle konuya girelim. Þöyle söz ediyor Hz. Ali:

"Cem âlemi olmadan fark, þirk

Cem âlemi sonunda fark olmazsa, zýndýklýk Cem'i, farký bir bulmak da Tevhid sayýlýr."

Bu sözleri açýklayacak olursak: Birlik âlemini bulup, hiçlik haline ermeden, varlýk iddiasý ile yol gösterici olmak, Allah'a eþ koþmaktýr. Dünya âlemini reddetmek ve sadece hiçlik âleminde kalmak, O'nu arzulamak, bu da korkunç bencilliktir. Yani zýndýklýktýr. Hiçlikle varlýðý birleþtirmek ise, Tevhid'dir.

O halde, Tevhid unsurunun, yolculuk boyunca, her kademede tam olarak ortaya çýkmasý gerekiyor. Bu nasýl olacaktýr? Bunu insan baþaracaktýr, öyle deðil mi? Pekiyi, insan denilen kavram, nelerden meydana gelmiþtir? Bu sorunun yanýtý için, Doç. Ya- þar Nuri Öztürk'ün, Kuþadalý Ýbrahim Halveti kitabýna, insan konusuna bakalým. Orada,

(29)

Kur'an 51:56'ncý ayeti insaný þöyle tanýmlar: "Cin ve insi sadece bana ibadet etsinler diye yarattým." Burada insan, beden ve ruhtan oluþan ve yaratýcýsýna ibadete memur edilen bir varlýktýr, diyebiliriz.

Kuþadalý'ya göre insan, ruh ve bedenden oluþmaktadýr. Allah, insaný yaratýrken, Rahman ve Rahim kavramlarýný ona yerleþtirerek, Kelimeyi Tevhid'le kendisine ulaþmasýný istemiþtir. Kur'an 15:28-29, "Rabbin meleklere: 'Ben, balçýktan, iþlenebilen kara topraktan bir insan yaratacaðým. Onu yapýp ruhumdan üflediðimde ona secdeye kapanýn' demiþti," der.

Kelimeyi Tevhid, bir ucuyla insanýn bedenine, bir ucuyla da ruhuna baðlýdýr.

Yolculuðun amacýna vasýl olabilmek, bedeni Takva örtüsüyle örtmekle olacaktýr. Kur'an 95. Sure, 4-5'inci ayetler þöyle der: "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk, sonra onu aþaðýlarýn en aþaðýsý kýldýk." Kur'an'dan verdiðimiz bu son derece önemli ayetlerde,

"... sonra onu aþaðýlarýn en aþaðýsý kýldýk" ayetinde bahsedilen insan grubunu, 7:179 ayeti, "Ýþte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapýktýrlar. Ýþte bunlar gafildirler,"

þeklinde açýklar.

Yolculuktaki insanýn amacý, "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk" ayetinin ifade ettiði anlama eriþip onun bilincine varmak olacaktýr. Ama bununla bitmeyip, 41:6'nýn ifadesiyle, "Ben de ancak sizin gibi bir insaným" ayetinin gereðini uygulamak olacaktýr.

Nedir bu anlattýklarýmýz? Ne demek istedik? Baþtan beri söylediðimiz bir ayeti, mealen tekrarlayalým. Ýnsan denen varlýk, ruh ve bedenden oluþmuþtur. Eðer insan, ruh ve bedeninin ne olduðunun bilincine varamadýysa, 7:179'un dediði tiptedir. Yani:

"Ýþte bunlar gaflettedirler."

Ruh ve bedenin ne olduðunun bilincine varan kiþi, Lokman'ýn oðluna verdiði öðütlerle yola çýkýp sonunda ruh ve bedenin anlamlarýna vakýf olmuþ, aklý Külli Akla ulaþmýþ, nefsi Külli Nefs ve ruhu ise Mukaddes Ruh olmuþtur. Bu makamý þöyle ifade edebiliriz:

Ne yerlerdeyim, ne göklerde Emin ellerdeyim, emin ellerde

Bu makam, "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk" ayetinin ifade ettiði anlamý bilmek makamýdýr. Burada insan denen varlýk, Rahman, Rahim ve Âdem olgularýnýn bilincine erer. Son derece mutluluk veren, ayrýlmasý güç olan bir makamdýr. Fakat, Hak Teala varoluþta, Hz. Peygamber'in bâtýni olarak, cismani varlýðýyla ortaya geliþini, 1. Makam dediðimiz makamý, Kur'an 74:1-2'nci ayetlerle "Ey örtüye bürünen Muham- med! Kalk da uyar" þeklinde, insanlara vermiþtir. Yine, biraz önce de söylediðimiz gibi, Hz. Muhammed, Kur'an 41:6'da "Ben de ancak sizin gibi bir insaným" diyerek, bizlere Allah'ýn ve Peygamberinin buyurduðu yolu, Doðruluk Rehberi olan Kur'an'da

(30)

tüm insanlara vermiþtir. O halde bu makama vasýl olan kiþi, artýk içinde Hak ile, dýþýndaysa halkla beraber olan kiþidir.

Bu insan, Ýslamiyetin 5 þartýndan ilki olan, Kelimeyi Tevhid'le yola çýkmýþtýr.

Her nefeste, benliðine oruç kavramýyla sahip olmuþtur. Namaz ile Allah'ýn yarattýðý tüm varlýklara saygý ve sevgiyle yaklaþarak, Kur'an 4:71'in söylediði "Tedbirinizi alýn"

ayetinin ýþýðý ile önce kendini korumuþtur. Dolayýsýyla karþýsýndakini de koruyarak, Allah'a karþý gelmeden, onu eðitmiþ ve böylece ölçülü verme kavramýyla zekâtýný veren kiþi olmuþtur. Ve tüm ilâhi isimlerin sýrrý olan hilafet sýrrýný kendinde toplayan, Cami ismini yüklenerek, Kabe'yi ziyarete, Hacca gitmeye hak kazanmýþtýr. Ve de bâtýni anlamda, evinden yolculuða çýkýp, þuuruna ererek tekrar evine dönmüþtür.

Sonuç olarak, yaþadýðýmýz þu dünyada nereye giderseniz gidin, camiler vardýr.

Ve gittiðiniz her yerde, eðer bugüne kadar görmediyseniz, ayetlerle dolu olan bu bilgilerin ýþýðý altýnda, bundan sonraki gidiþlerde cami olduðunun farkýna varacaðýnýzdan eminiz.

Bütün camilerin bir kubbesi, bütün tapýnaklarýn bir çatýsý vardýr. Fakat bütün bu kubbe ve çatýlar, bir tek kâinat kubbesi altýnda cem edilmiþtir. Buna da "Külli Tevhid" adý verilmiþtir.

(31)

KAZA, KADER, ÖLÜM

Giriþ

Son derece önemli olan bu kavramlarý, anlayabildiðimiz kadarýyla sizlere açýklamaya, sessiz bir filmi, siz okuyan ve dinleyenlere seyrettirmekle baþlamak istiyoruz. Hepinizin bildiði üzere, insanlar renkleri, dilleri ve dinleri ne olursa olsun, böyle bir filmi seyrettiklerinde, kendi dilleriyle ve anlayýþlarýyla o filme ruh verebilirler, böylelikle de sessiz olan filmi, kendileri seslendirebilirler.

Bizim de arzumuz, seyrettirmeye çalýþtýðýmýz sessiz filmi cesed yapýp, sohbetle ortaya çýkan ruhtan, yani Edep'ten bahsederek, açabildiðimiz kadarýyla Tevhid'i ve onun ýþýðýnda kaza, kader ve ölüm'ü Hak Teâlâ'nýn Hz. Peygamberine vermiþ olduðu Hikmet'ler yardýmýyla açýklamaya çalýþmaktýr.

Gelelim filmimize:

Perdede, uçsuz bucaksýz geniþ bir ova, ovada yükselen ve de tepesi görünmeyen, dik yamaçlý, heybetli bir dað. Ovaya baktýðýmýzda, karýnca gibi, sayýlamayacak ka- dar çok insan. Daða yaklaþtýðýmýzda da yine manzara ayný: týrmanan, sayýlamayacak kadar çok insanlar. Hepsi yukarý çýkmak istiyor. Hayret verici bir manzara.

Ýnsanlar birbirlerini ite kaka ayný yöne yönelmiþ, kimi henüz ovada, kimisi daða ulaþmýþ, kimisiyse bir hayli yol almýþ. Merak etmemek elde deðil, nereye gidiyor bu insanlar? Meraklýlardan birisi biraz çabuk davranýyor ve tepede ne olduðunu öðre- niyor. Bir maðara ve orada gizlenmiþ Üç Cevher. Ýþte, tepede olan insanlarýn hepsini kendisine çeken, muhteþem Üç nur.

Perdede, o kiþinin görüntüsü öne geçiyor. Týrmanýyor da týrmanýyor.

Enteresan bir þey dikkati çekiyor. Ayaðýný ve elini yerleþtireceði boþ bir taþ yok.

Ýnsanlarla dolu her yer. Sanki daðý bir kýlýf gibi sarmýþlar. Hepsinin baþý yukarýya çevrilmiþ. Biz, o kiþinin hareketlerini izliyoruz. Týrmanýrken kimi insanýn baþýna, ki- minin eline, kiminin omuzuna basarak kuvvet alýyor. Basarken de çok hassas davra- nýp, acýtmamaya, incitmemeye dikkatle özen gösteriyor. Kan ter içinde... Bu týrmanýþ- ta insanlarýn basýlmadýk yerleri kalmýyor.

O kiþi, artýk maðaraya geldiðini görünce, arkasýna bakýyor. Manzara olaðanüstü.

Dünyamýz insanlarýndan oluþan bir insan seli sanki. Bir farkla: sular daðdan aþaðýya akar. Burada ise yukarý doðru.

Nihayet, maðaranýn aðzýndan içeri giriyor ve o üç nur'u bir köþede görüyor. Ýki elinin arasýna alýp, kucaklayarak muazzam bir hazla maðaranýn diðer kapýsýndan, yeþil, apayrý bir bölgeye çýkýyor.

Ýþte, filmimiz de burada bitiyor.

(32)

Þimdi iþ, seslendirmeye geldi. Nasýl mý olacak? Gayet tabii ki Kur'an ayetleriyle.

Bakýnýz, Fetih Suresi 28. ayet, bizlere ne diyor? "Bütün dinlerden üstün kýlmak üzere, Peygamberini, doðruluk rehberi Kur'an ve hak din ile gönderen O'dur. Þahid olarak Allah yeter." O halde, her daðcýnýn ihtiyacý olan rehberi, biz de böylelikle elimize almýþ oluyoruz. Acaba, rehberimizde sorulara ihtiyacýmýz olan cevaplarý bulabilecek miyiz?

Kehf Suresi 54. ayeti þöyle diyor:

"And olsun ki, Biz bu Kur'an'da insanlara türlü türlü misali gösterip açýkladýk.

Ýnsanýn en çok yaptýðý iþ, tartýþmadýr."

Son bir soru akla gelebilir. Acaba, bu rehberden, tüm insanlar yararlanabilir mi? Öyle ya, insanlar çeþit çeþit. Kur'an 21:93, bakýn ne diyor:

"Ama insanlar, din konusunda aralarýnda bölüklere ayrýldýlar, hepsi Bize döne- ceklerdir." Evet, hiç þüpheniz olmasýn ki, bu dili herkes anlayacaktýr. Çünkü bu dil, evrenseldir. Ýþte, 34. Sure (Sebe) 28. ayet, gayet açýk olarak bizlere þöyle sesleniyor:

"Ey Muhammed, Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarýcý olarak gönder- miþizdir; fakat insanlarýn çoðu bilmez."

Kur'an, 46:12'nin dediði: "Kendinden öncekileri doðrulayan bir Kitab'dýr"

ayetiyle, rehberimizi elimize alýp, konuya girmeye, anladýklarýmýzý anlatmaya çalýþalým.

Üç Cevher

Seslendirme iþinde bizim görevimiz, filmde gördüklerimizi isimlendirerek, anlam- larýný Kur'an ve Hadislerle açýklamaya çalýþmak olacak. Pekiyi, sizlerin görevi ne olacak? Sizler de, vermeye çalýþtýðýmýz bu ayetler ve hadislerin ýþýklarýný, anlayýþlarýnýza basamak yapýp Kur'an'ý açarak, yepyeni, bambaþka bir bilinçle, etrafýnýza vermeye, uygulamaya baþlayabileceksiniz.

Hepinizin bildiði gibi, sadece okumak, kuru söz söylemek, hiç ama hiçbir þey ifade etmez. Onlarý faydalý hale getirebilmektir hüner. Suyu kaynatýrsýnýz, buharlarý çýkar gider: ama buharý tutup, onun gücünden yararlandýnýz mý, getireceði faydalarý da þüphe götürmez. Görüldüðü gibi, sonuç daima ilme dayanýyor. Ýlim ise, bilinip uygulandýkça deðer kazanýr. Fatýr 10. ayet, bu sözlerimizi þöyle ifade ediyor: "Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret, bütünüyle Allah'ýndýr. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de yararlý iþ yükseltir."

Evet, filmde maðarada gizlenen üç cevherden bahsetmiþtik. Þimdi, konuya þöyle girmeye çalýþalým: Neyi alacaðýmýzý bilerek yola koyulmak, herhalde en doðru hareket olacaktýr. Bu cevherler nedir? Kur'an 15:21'de þöyle deniyor: "Hazinesi bizim

(33)

katýmýzda olmayan hiçbir þey yoktur." Evet, Tek Hazine O'dur. Cenabý Allah'týr. O, Muazzamlýk, bize Kur'an ayetleriyle, tek tek ve tüm insanlýða, hazinenin sonsuz ince- liklerinden, Zâhir'den Bâtýn'a, Ezel'den Ebed'e dek bahsediyor ve bilinmesini istiyor.

Yine Kur'an ayetleriyle, 6:35 ile, "Sakýn bilmeyenlerden olma!" diyerek uyarýyor.

Ýbn Arabi'den nakledilen þöyle bir Kudsi Hadis vardýr:

"Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyen... Bilinmemi istedim..." der.

Ayet ve Hadis'ten anlaþýldýðý gibi, Allah varlýðýný ortaya sermeden önce, gizli bir hazineydi. Bu bilinmeyen ve kulunun zannýna göre tecelli eden kavram, Kur'an 2:198 ile, "Onu, size gösterdiði þekilde zikredin" ayetiyle, bilinmekliðini tüm insanlardan istedi. Bu bilinmeyen varlýða, çeþitli isimler verilmiþtir. Onlarý þöyle sýralayabiliriz:

Gaybý Mutlak (Mutlak Görünmezlik), Lâ Taayyün (Belirmemiþlik), Itlak (Ser- bestlik), Mutlak Âmâ, Yalnýz Vücud, Ümmül Kitab, Lahut (Uluhiyet), Engin Bir Nokta, Gayblerin Gaybý...

Bakýnýz bu Mutlak Görünmezlik için, Kur'an ne diyor? Enam Suresi, 6:59:

"Gaybýn anahtarlarý O'nun katýndadýr, onlarý ancak O bilir..." Allah, sonra bilinmekliðini arzulamýþ ve varlýðýný, þimdi anlatmaya çalýþacaðýmýz üç isimle belirlemiþ ve ortaya koymuþtur.

Bu cevherlere çeþitli isimler verilmiþtir.

1. Cevher: Ceberut (Ýlâhi kudret) âlemi, Hakikati Muhammediye.

2. Cevher: Melekût (Melekler âlemi), Hayal âlemi, Emir ve Tafsil âlemi, Sidrei Münteha (Sýnýr aðacý) ve Berzah.

3. Cevher: Þahadet, Mülk âlemi, Arþý Âzam, Ýsimler âlemi, Mevalid (Doðum- lar) âlemi, Felekler, Yýldýzlar, Nâsut (Ýnsanlýk), His ve Unsurlar âlemi.

Burada bu âlemler hakkýnda, Gavsý Âzam Abdülkadir Geylani Hz.'lerinin þu açýklamasýný vermek istiyoruz:

"Ýnsanlýk Âlemiyle, Melekût Âlemi arasýndaki her hal ve sýnýr: Þeriat;

Melekût Âlemiyle, Allah'a varmanýn üçüncü basamaðý olan Ceberrut Âlemi arasýndaki her hal ve sýnýr: Tarikat;

Ceberrut Âlemi ile Ýlahi Gayb Âlemi arasýnda kalan, her hal ve sýnýr: hakikat'in ta kendisidir."

Buradaki oluþa gelince, Nasýl oldu? þeklinde bir soru sorulabilir. Gizli bir Hazine olan Cenabý Hak, bilinmekliðini isteyerek, bu cevherleri yaratmýþ.

(34)

Kur'an 55:50'nin ifade ettiði gibi, "Bizim buyruðumuz bir göz kýrpmasý gibi anidir." Kesin olarak ayetten anlaþýlacaðý üzere, bu oluþ, bir emir iþidir.

Bu emir, Kur'an 16:40'da þöyle anlatýlýr: "Bir þeyin olmasýný istediðimiz zaman sözümüz, sadece ona 'Ol' dememizdir ve o, hemen olur."

Bu oluþ kavramý, bir halden bir baþka hale dönüþ iþidir. Devrim gibi bir deðiþim- dir diyebiliriz. Bu konuda söylemeden geçemeyeceðimiz birkaç hadisten bahsetmek istiyoruz.

Acluni'den þöyle bir hadis vardýr: "Allah'ýn ilk yarattýðý þey, benim nurumdur."

Yine Acluni'den: "Ben insanlarýn yaratýlýþta ilki, peygamber olarak gönderiliþte sonuncusuyum." Þimdi bu Kudsi hadisleri doðrulayan Kur'an ayetlerini çevirelim, bakalým. Yaratýlan ilk Nur, ilk insan ve son peygamber olgularý için, bizlere ne diyor?

Kur'an, 33:40: "O Allah'ýn elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur." Yine, Kur'an 33:46: "Ey Peygamber! Biz seni þahid, müjdeci, uyarýcý, Allah'ýn izniyle O'na çaðýran, nurlandýran bir ýþýk olarak göndermiþizdir." Hz. Muhammed için, nur saçan varlýk olarak söz ediyor. Yaþar Nuri Öztürk, Kendi Dilinden Son Peygamber adlý kitabýnda þöyle bir hadisten bahseder: "Ben, insanoðlunun geride býraktýðý en seçkin devirler içinden, çaðlar boyu seçile seçile geldim ve içinde bulunduðum çaðda ortaya çýkarýldým." Bu hadisi açýklayan Kur'an, 10:16. ayete bakalým: "Daha önce yýllarca aranýzda bulundum, hiç düþünmüyor musunuz?"

Þimdi düþünelim. Cenabý Hak Kendi'nden, önce Hz. Muhammed'in Nurunu yaratmýþ ve diðer bahsedilen tüm yaratýlanlar, O'nun Nurundan oluþarak, insana kadar gelerek yerleþmiþ. Bu Nur, insanda tüm isimleri içerip Âdem kavramýyla ortaya çý- karak, ona ruh vermiþtir. Allah, Âlemi Âlemle, yani kainatý kainat ile idare eder.

Ýnsanýn bedeni de bir âlemdir. O halde âlemden oluþan beden, yine Âlem'in tüm isimlerini kendinde taþýyan Âdem'le idare edilir. Ýnsan, Hz. Ýnsan olabilene dek, neler neler geçirmiþtir. Yukarýdan aþaðýya, tek hazineden (Muhammedi Nur'dan) yaratýlanlardan baþlayacak olursak: Kalem, Levh, Arþ, Arþ'ý taþýyan melek kavramlarý, Kürsi, Melekler, Gökler, Yerler, Cennet, Cehennem, tüm bu kavramlarý kapsayan inceliklerle, sayýlamayacak bir âlem, Ýnsaný Kâmil'i oluþturur. Hz. Ýnsan her âleme, o âleme ait olan gözle bakar. Duygular âlemini duygu gözüyle, akýlla anlaþýlacaklarý aklýyla, manalarý ise kalb gözüyle seyreder. Bu seyrediþ, insanýn meydana geliþindeki göz aydýnlýðý, Allah'ý bilme ve Tevhid unsurlarýyla ortaya çýkmaktadýr. Buraya kadar anlattýklarýmýzýn hepsi, "Ol" emri gereði meydana gelen durumdur. Tüm bu âlemler, yeni yeni tecellileri ortaya çýkarýr.

Kur'an 55:29'un dediði gibi, "O, her an kainata tasarruf etmektedir."

Âlemlerin tamamý, Kur'an 11:123'ün ifade ettiði gibi, "Göklerin ve yerin Gaybý, Allah'a aittir. Bütün iþler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et, O'na güven, Rabbin,

(35)

yaptýklarýndan habersiz deðildir" þeklinde, Kur'an'da verilmiþtir. Pekiyi, þimdi biz ne yapacaðýz? Kaza, kader ve ölüm kavramlarýný anlayabilmek için, bilmemiz gereken bazý þeyler olacak. Bu sözünü ettiðimiz kavramlar, bizim hayatýmýzý oluþturmuþ, ince- liklerle dolu, acý tatlý lezzetler vermiþ ve sonunda insana, "Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Niye yaþýyoruz?" sorularýný sorduran kavramlar olmuþtur.

Bu ve bununla birlikte aklýnýza gelen tüm kavramlarýn açýklanmasý, ancak ve ancak Bismillahirrahmanirrahim, yani Besmeleyi Þerif ile onlara bakarak olabilir.

Kur'an 2:163'ün söylediði gibi, "Hepinizin ilâhý tek bir ilâhtýr. Ondan baþka hiçbir ilâh yoktur. Hem Rahman, hem de Rahim'dir."

Rahman, Rahim ve Allah olgularýndan oluþan bu Nuru, Cenabý Hak, Rahman adý altýnda, tüm yaratýlýþa sergilemiþtir. Kur'an 17:110 þöyle sesleniyor bizlere: "Ýster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur."

Burada Allah, Rahman ile isimlerini, Rahim ile de sýfatlarýný ortaya koymuþtur. Tüm isim ve sýfatlar, O'nun Rahmetindendir.

Muhammedi Nur'un kademelerle bu âleme geliþi, Rahman olan Allah'ýn Rah- met'indendir. Yine O'na dönüþü de, bakýnýz Taha 20:55 ile nasýl söylenmiþ: "Sizi yerden yarattýk, oraya döndüreceðiz, sizi tekrar oradan çýkaracaðýz." Cenabý Hak, biz kullarýna Rahmaniyet'ini 59:24 ile, "O, var eden, güzel yaratan, yarattýklarýna þekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah'týr. Göklerde ve yerde olanlar, O'nu tespih ederler.

O güçlüdür, Hakim'dir" diyerek veriyor.

Bakalým Rahim kavramý için ne diyor? Kur'an 59:23'e dikkatimizi çevirelim:

"O, kendisinden baþka ilâh olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruðunu her þeye geçiren, ulu olan Allah'týr. Allah, putperestlerin koþtuklarý eþlerden münezzehtir."

Biz burada, Rahman ve Rahim adý verdiðimiz bu muazzam olgulara, birer örnek vermekle yetiniyoruz. Gönül arzu ediyor ki daha çok yazalým, daha çok söyleyelim. Fakat sizler de bunu yapabilirsiniz. Yapacaðýnýz ufak bir hareket, sizleri bilinmeyi, bulunmayý bekleyen gizli hazineye ulaþtýracak. Ne mi yapacaksýnýz? Hemen Kur'an ayetlerini karýþtýrmaya baþlayýn, açýn, okuyun. Kur'an'da örneði olmayan hiçbir þey yoktur. Yani, her þeyi bulabilirsiniz. Hangi açýklama, hangi ayet sizi etkiliyorsa, o ayete hemen yapýþýn.

Þuna inanmalýsýnýz ki, anladýðýnýz her ayet, öðrenmeniz gereken diðer bilinmez- lere bir basamak, bir anahtar olacaktýr. Bakýnýz, yukarýdaki sözlerimiz için Kur'an ne diyor? Yine, hep birlikte sayfalarý çeviriyoruz. 3:58 : "And olsun ki bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali vermiþizdir." Devam ediyoruz. 7:20 : "... Kur'an'dan kolayýnýza geleni okuyun."

Referanslar

Benzer Belgeler

Özerkliğin ruh sağlığına etkisi açısından yapılan çalışmalara bakıldığında KBK bağlamında iradeli davranış düzenlemesi ruh sağlığını olumlu olarak etkilerken,

Yapılan çalışmalara göre, kendileri için önemli amaçlar peşinde koşan bireylerin amaçları olmayanlara oranla kendilerini öznel açıdan daha iyi hissettikleri

• Guna : Hint felsefi anlayışı içinde, ölümsüz olan ruhun doğum ve ölüm çemberi içinde dolaşmasına yol açan güç veya unsurlardan biri guna olarak

müdahaleyi gerçekleştirecek ruh sağlığı meslek mensubu tarafından kişiye uygulanacak işlemin sebebi, amacı, türü, yöntemi, riskleri, olası etki, yan etki ve

yaşlılığımızda bağımsız ve kendine yeterli olabilmek, sosyal ve psikolojik açıdan kendini iyi hissetmektir” diyor. “Yaşlanma; ilerleyen yaş ile birlikte hücre,

Ruh hali bozukluğu olan aile bireylerinin bakıcıları için ipuçları (kont.). •

Ashab-ı kiram, Allah Resûlü (s.a.s)’in bu müjdesine nail olmak için İslam’ın evrensel mesajlarını diyardan diyara taşıyordu.. Anadolu’muzda ilk defa

Bu sorunun cevabını bulabilmek için tüm dünyada tamamlanan ve ha- len sürmekte olan çalışmalara ba- kıldığında, çalışma hayatına giren kadınların sağlığı için zararlı