• Sonuç bulunamadı

Müslümanlara ýþýklý ve doðru yolu gösteren Hazreti Muhammed'dir. Bütün mezhepler ve tarikatler, Ýslamiyetin feyzinden ilham almýþlardýr. Bu feyzin baþýnda ise "Muhammediyet Üniversitesi" gelmektedir.

Müslümanlar peygamberlerinin ismetine, yüksek ahlaklarýna, manevi kemaline itikat etmektedirler. Onu insanlarýn en mükemmeli ve ahlakça en yüksek olaný olarak kabul etmektedirler.

Peygamberler, manevi emirlere eriþmiþ insanlardýr. Bu emirler insanlarý düþmüþ olduklarý batýl inanýþlarýndan çevirmek, doðru yolu göstermek, Allah'ýn birliðine inandýrmak, yüksek ahlaka sahip etmek, insanlar arasýnda eþitliði kabul ettirmek, sosyal refahý saðlamak, bir hukuk nizamý içinde yaþatmaktýr. Bu ulvi esaslar, Cenabý Allah'ýn insanlara bahþettiði nimetler olmuþtur.

Müslümanlar Ön Asya'ya yayýlýnca kazançlarý þunlar olmuþtur:

1. Putlara tapan insanlar, yüce ve ahlaký büyük bir dine sahip olmuþlardýr.

2. Ýlmin her derecesine malik bir toplum doðmuþtur.

3. Kanunlara saygý gösterenler devlet idaresine malik olmuþlardýr.

4. Asayiþ ve adalet hakim olmuþtur.

5. Fazilet insanlýðýn ilkesi olmuþtur.

6. Müslümanlýk mefkuresi yeni Ýslam medeniyeti doðurmuþtur.

Hazreti Muhammed, kýsa bir zamanda müslümanlarý bu nimetlere sahip kýlmýþtýr.

Hazreti Muhammed'in üniversitesinden, çok büyük zatlar yetiþmiþtir. Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali gibi alim ve fazýl insanlar Mektebi Muhammediye'den feyz almýþlar, onu devam ettirmiþlerdir.

Hazreti Muhammed'den önce Arap âlemi, sefil ve periþan bir halde birbirlerini boðazlama ile meþgul iken, Muhammediyetin etrafýnda birleþtiler. Hazreti Muhammed Peygamber olmakla beraber, profesör, Ýslam hukukçusu, ruhani reis, imam, amir, hakim, kumandan ve devlet reisi idi. Namazlarý kendisi kýldýrýr, her gün mescitte namazdan sonra vaaz ve öðütler vererek etrafýndakileri irþad eder, devlet iþlerine düzen verirdi. Herkes müþküllerini ona sorardý. Halk öðrenmek sevdasý ile dertlerini açar, ondan cevap alýrdý. Fakirleri teselli eder, dertlilerin imdadýna koþardý. Sözleri birer Hadis, kanunu ise Þeriat idi. Zekat ve Fitre ile fakirleri doyururdu. Savaþlara

baþkumandan olarak iþtirak ederdi. Kurduðu devlet, o günün þartlarýnda bir cumhuriyetti. Bütün insanlarýn servet, þöhret, mal, mevki, renk, ýrk, dil farký gözetilmeksizin eþit olduðunu, Allah huzurunda üstünlüðün ancak iman ile olabileceðini teblið ediyordu. Bu suretle demokrasiyi kabul etmiþti. Kendisinden sonra gelen dört halife hep seçimle devlet baþýna geçtiler.

Muhammediyet yolunun esaslarýný ihtiva eden hükümlerin hepsine birden 'Fýkýh' (Ýslam hukuku) adý verilmiþtir. Fýkýh üç kýsma bölünmüþtür. Birincisi fýkýh ilmidir ki, akýl ve istidlal (türetim) ile bulunan, bilimsel ve itikat edilmesi istenilen hakikatlerdir.

Allah'ýn birliðine inanmak ve ilahi sýfatlara inanmak bunlardandýr. Ýkincisi ise ameli fýkýhtýr. Ýþlenmesi gereken hükümleri ihtiva eder. Ýbadet ve muamelelere dairdir.

Üçüncüsü ise vicdaný fýkýh olup, nefsin terbiyesidir. Ýlim, ahlak ve tasavvuftur.

Bu üç esas, imanýn temelini teþkil eder. Bu da Cenabý Hak'kýn varlýðýna, yani uluhiyete inanmaktýr. Muhammediyetin en büyük esasý budur. Gerçek imana kavuþma-nýn yolu budur. Deðiþik þekil ve yol arayýþlarý, insanlarý bu gerçekten uzaklaþtýrýr.

Ehli Sünnet ve Cemaat

Muhammedi yolun esaslarýný aynen kabul edenlere Ehli Sünnet denilmiþtir.

Ehli Sünnetin itikatlarýna da Tevhid Ýlmi denilir.

Hazreti Muhammed'in vefatýndan sonra birtakým ulema, uluhiyet meselesi ile meþgul olmuþlardýr. Bunlar uluhiyeti (ulvi, manevi ilim) tevhid ilmi ile deðil, kelam ilmi ile halle çalýþmýþlardýr.

Bunlar akýl ile bilinen sýfatý ispata çalýþtýlar. Aklýn almadýklarýný tevil etmiþlerdir.

Bunlarýn baþýnda Mutezile mezhebine uyanlar gelmektedir. Bilhassa Abbasi halife-lerinden Memun, Mutasým ve Vasik zamanýnda, akla dayanan Mutezile kuvvetlendi.

Ehli Sünnet tehdit edildi. Nihayet Halife Mütevekkil zamanýnda Ehli Sünnet kuvvetini kazandý.

Abbasiler devrinde birçok þeyhler çýkarak, çeþitli mezhepler meydana koydular.

Bunlarýn içinde Muhammediyet yolundan ayrýlan 'Turuku Dalle' (Sapkýn Yollar) doðdu. Bunlarýn arasýnda Batýniler, Kirmitiler gibi mezhepler meydana geldi. Ayrýca hilafet ve imamet meselesinden de Alevi, Þii ve Havariç mezhepleri kuruldu. Fakat bütün tarikatlar, Ýslamiyetin esaslarýna dayanan Hazreti Muhammed'in yolundan, büyük farklarla ayrýlmadýlar.

Tarikatlarýn en kuvvetlileri, Türklerin kurduklarý tarikatlar olmuþtur. Araplar mezhep, Türkler de tarikatlar kurdular. Ehli Sünnet Kur'an, Tefsir, Hadis ve Fýkýh ile meþgul olduðu halde, tarikat ehli, Kelam ve Tasavvuf ile meþgul olmuþtu.

Kelam; müslümanlarýn fikir hareketlerini, din felsefesini, tarikatlerin itikat usullerini, uluhiyet ve nübüvvet (Peygamberlik), Ýslami itikatlarý ispat meselelerini inceleyen bir din ilmidir. Tasavvuf ise, uluhiyetin bir felsefesi olarak devam etmiþtir.

Tarikatlar daha ziyade, Ýslamiyet'in felsefesi olan Ýlmi Kelam ile Tasavvuf'a önem vermiþlerdir.

Tarikatlar

Tarikat, Allah'a kavuþma, Ýslami bilgileri öðrenme yoludur. Peygamber Efen-dimizin yoluna, "Tarikatý Muhammediye" de denir.

Ýslami tarikatlarda üç tarik (yol) tercih edilmiþtir. Birincisi "Tariki Enbiya ve Hükema", ikincisi "Turuku Ýslamiye", üçüncüsü "Tariki Selefiyye"dir.

Tariki Enbiya ve Hükema yolunu tutanlar, hakký ve hayrý arayanlardýr. Ýkincisi Turuku Ýslamiye olup, Ýslam âleminde hakikati aramak uðrunda çalýþanlardýr. Bu iddiada bulunanlar da beþ tarikata ayrýlmýþlardýr: Selefiyye, Mütekellime, Mutasavvýfa, Mütefelsife ve Batýniyye. Üçüncüsü ise Tariki Selefiyye'dir. Bunlar, Sahabe ve Tabiin mezhebinde bulunan tarikatlar ve hadisçilerin yolundan gidenlerdir. Selefiyye'nin yolu, Kur'an yoludur. Bunlar Kur'aný Kerim'in iman akidelerini akýl ve nakil yolu ile ispata çalýþmaktadýrlar. Medreseler bu tarikat üzerinde yýllar yýlý çalýþmýþlardýr.

Selefiyye tarikatý, Muhammediyet yoludur. Bu Tarikatý Muhammediye'yi tutanlar, Kur'aný Kerim'e iman ve Hazreti Muhammed'in haber verdiði þeyleri tasdik etmektedirler. Bütün bu konularla ilmi kelam meþgul olmuþtur.

Ýslam âleminde ilk ayrýlýðý doðuran, Marke adýnda biri olmuþtur. Bunlara 'Ehli Bid'at' denilmiþtir. Marke, Kur'aný Kerim'i yanlýþ olarak anlatmýþtýr. Fakat Kur'aný Kerim'i inkâr etmemiþtir. Bunun üzerine þu mezhepler doðmuþtur: Þia, Kaderiyye, Mürcie Cehmiyye, Cebriyye ve Musebbehe. Bunlar Müslüman olmakla beraber, birtakým bâtýl itikatlara ve âdetlere maliktirler. Bu mezheplerin hepsi Arabistan'da doðmuþ fakat çökmüþlerdir. Bunlardan siyasi mahiyet taþýyan Þia yaþamýþtýr. Bir de Afrika'da Ibaziyye yaþayabilmiþtir.

Müslüman Türkler arasýnda kurulan tarikatlardan Ahilik, Kýzýlbaþlýk, Bektaþilik, Yesevilik, Nakþibendilik, Kadirilik, Rufailik, Halvetilik, Celvetilik, Bayramilik, Melamilik, vesaire tarikatlar, uzun bir zaman devam etmiþlerdir. Tarikatý Muhammediye'nin esaslarýndan ayrýlýk gösteren Mutezile ve Þia mezhepleri, Arap Yarýmadasý'ndan Ýran'a ve Batý Türk iline de yayýldý. Mutezile, kuvvetini Baðdat'ta buldu. Þia da Ýran'a yerleþti, kaldý. Türk ili ve Horasan'da Oðuz Türkleri Selçuklu Ýmparatorluðu'nu kurunca, ülkeye girmiþ olan Ehli Bidat mezhepleri kuvvet bulamadý.

Müslüman olan Türkler, Kur'aný Kerim'i ve Hazreti Muhammed'i çok sevdiler.

Binlerce din ulemasý meydana gelerek Ýslamiyeti derinden derine tetkik ve tatbike koyuldular. Ýslamiyetin bütün feyizlerinden faydalanmayý bildiler. Ýslam âlemi içinde Türkler, en büyük âlimleri yetiþtirmek þerefine nail oldular. Kur'aný Kerim tefsirinde, hadiste, kelamda, tasavvufta, diðer ilimlerde ve felsefede, dünya çapýnda Türk alim ve filozoflarý yetiþti. Onuncu asýrda Müslümanlýðý kabul eden Oðuz Türkleri, 1040 tarihinde Selçuklu Ýmparatorluðu'nu kurunca Ehli Sünnet yolunu tuttular. Tarikatý Muhammediye'den ayrýlmadýlar. Ehli Bidat'e ve delalete sapmýþ mezhep ve tarikatlarýn hiçbirini tutmadýlar. Baðdat halifelerine saygý gösterdiler. Onlara yardým ettiler.

Halifelere hürmette kusur etmediler. Selçuklu Sultaný Tuðrul Bey, Halife Kaim Bi Emrullah'ý Þiilerin elinden kurtardý. Türklerin Baðdat'a giriþi pek þanlý oldu. Halife Kaim Bi Emrullah, Tuðrul Bey'i huzuruna kabul ederek, bu Türk hakanýnýn beline, biri doðunun, diðeri batýnýn hakimiyetini temsil eden iki kýlýç kuþattý. Tuðrul Bey, Sünniliðin savunucusu olduðunu ilan etti.

Tuðrul Bey'in yerine geçen Selçuklu Sultaný Alparslan, ayný Ehli Sünnet yolunu tutarak, Sünniliðin savunucusu ve muhafýzý oldu. Nizamül Mülk, Nizamiye Medrese'lerini kurmak suretiyle Tarikatý Muhammediye'nin devam ve bekasýný saðladý.

Niþabur ve Baðdat nizamiye medreselerine, Türkler arasýndan yetiþmiþ büyük ulema müderris oldular. Büyük Türk âlimleri, binlerce öðrenci yetiþtirdiler. Arap âleminde Tarikatý Muhammediye'ye muhalif mezhep ve fýrkalara mukabil, Türk sultanlarý sünniliðin muhafýzý oldular. Ýslamiyetin þan ve þerefini ayakta tuttular. Nihayet bütün Arap âlemi, Türk hakimiyetine geçmeye mecbur oldu.

Kur'aný Kerim'i, Türk ulemasý ve Türk kýlýcý yaþattý. Türkler Ýslamiyeti, ilim ve ahlak yolu ile devam ettirdiler. Ýslamiyeti yok etmek isteyen Haçlý ordularýný da, Anadolu Selçuklu sultanlarýndan Kýlýç Arslan'ýn ordularý periþan etti. Türkler, Hazreti Muhammed Ümmetini her türlü tehlikeden kurtardýlar.

Tarikatý Muhammediye'de Teþkilat

Tarikatý Muhammediye, ümmet teþkilatýna dayandý. Ümmet teþkilatý, her dinde baþka þekillerde tecelli etmiþtir. Katoliklerde hýristiyan ümmeti bir hükümet tarzýnda uzuvlanmýþtýr. Bu hükümetin imparatoru Papa, vezirleri Kardinaller, valileri ise Piskoposlardýr. Müslümanlarda ümmet, bir hükümet þeklinde deðil, bir üniversite suretinde teþekkül etmiþtir. Bu sebepledir ki Hýristiyanlýkta dini teþkilata Kilise adý verilmiþ, Müslümanlýkta ise Medrese denilmiþtir. Müslümanlýktaki ruhani reisler yani klerikal (ruhban) sýnýf yoktur, yalnýz Müderrisler (profesörler) vardýr.

Ýslamiyet, akýl ve hürriyet esasýna dayanmaktadýr. Müderrisler, akli delillerle ikna etmeden hiçbir kimseye hakikati kabul ettirmeye çalýþmazlar ve papazlar gibi her þeyi Nass halinde kabul ettirmezler. Müslümanlýkta zorlama yoktur. Akýl ile inanýp iman etmek esastýr.

Medreselerdeki ulema, bütün cemiyeti doðru yola sevk etmeye ve kurtarmaya azmetmiþtir. Medresenin faaliyeti bütün ümmete döndürülmüþtür. Halbuki tarikatlarýn þeyhleri ve velileri, kendilerini veyahut müritlerini kurtarmaya çalýþýrlar. Þeyh Sadi diyor ki: "Bir derviþ tekkeyi terk ederek medreseye intisap etti. Ona niçin derviþliði býrakýp âlimler arasýna geldiðini sordum. Dedi ki: 'Derviþ kendi kilimini sudan çýkarmaya çabalar, âlim ise boðulmakta olanlarý kurtarmaya çalýþýr.' "

Bu sebepledir ki Sünnilik, bir tekke teþkilatý deðil, bir medreseler birliðidir.

Bütün Ýslam âlemi, büyük bir üniversite olarak yaþamýþtýr. Þeyhülislam, bu Ýslam üniversitesinin rektörü mahiyetinde idi. Selçuklu ve Osmanlý Padiþahlarý da hazineleri ve ordularý ile, bütün ümmetin koruyucusu ve kollayýcýsý idi. Mezhep ve tarikat sahibi olan þeyhlere ve imamlara gelince, bunlar ancak doktrin sahibi âlimlerden ibarettir.

Bütün bunlardan anlaþýldýðýna göre, Ýslamiyette din, idari bir velayete deðil, ilmi bir velayete dayanmaktaydý.

1517 tarihinden itibaren Yavuz Sultan Selim Han ile hilafet Türklere geçince, Türk sultanlarý tebaalarýnýn hükümdarý, bütün müslümanlarýn da halifesi sýfatýný almýþlardýr. Bundan böyle Sünniliðin savunucusu oldular. Bu sebeple Osmanlý Ýmparatorluðu'nun yükselme devrinde medreseler, vazifelerini hakkiyle gördüler.

Türkler, dünya tarihinin muazzam imparatorluklarýný kurdular. Selçuklular dahil 1000 sene varlýklarýný Anadolu'da yaþatmaya muvaffak oldular, büyük Ýslam medeniye-tini yarattýlar. Fakat modern çaðlarda demokratik rejimler doðunca, ümmet teþkilatýna dayanan imparatorluklar, tarihe mal oldu. Medrese de vazifesini müsbet ilimlere býraktý.

Hilafet Meselesi

Hazreti Muhammed'in ölümünden sonra, Ýslam âleminde hilafet ve imamet meselesinde birçok mücadeleler olmuþ ve sonunda ayrýlýklara sebebiyet vermiþtir.

Hilafet, bir kimsenin yerine geçmek, vekili, halefi olmak manasýndadýr. Geçen zâta da Halife denir. Halifeler, müslümanlarýn imamý olarak baþa geçip devlet idaresini ele alan kimsedir. Hilafet, mahiyeti itibariyle iki kýsma ayrýlýr: Biri Hilafeti Kâmile, diðeri de Hilafeti Suriyye'dir. Hilafeti Kâmile, bütün vasýflarý haiz, ümmetin rýza, seçimi ve biatiyle hasýl olan hilafettir. Hilafeti Suriyye (þeklî halifelik) ise, þartlarý haiz olmadan, halkýn arzusu hilafýna, zorla elde edilen hilafettir. Hilafetten maksat, Hilafeti Kâmile'dir.

Hilafette iki esas vardýr. Birincisi Hazreti Muhammed'e nisbet, diðeri de Ýslam ümmetine nisbettir. Hazreti Peygamber'e nisbete Hilafeti Nübüvvet denilir ki, hakiki hilafet budur. Devlet idaresinde ve imamette Hazreti Muhammed'e halef ve vekil olmaktýr. Bu da ona gark olmakla mümkündür.

Ýkincisi, müslüman ümmetin vekalet ve nisbetidir. Bu da ancak, ümmetin rýzasý ve seçimi ile hasýl olur. Bu þartlar olmadan hilafete sahip olunmaz. Hilafeti Suriyye, zâhiren hilafet ise de, hakikatte deðildir, saltanattýr, padiþahlýktýr. Bütün Emevi ve Abbasi halifeleri böyle idi. Hakiki halifeler deðil, suri (þeklî) halifelerdi. Hazreti Muhammed demiþtir ki: "Benden sonra hilafet 30 senedir. Bundan sonra hilafet, ýsýrýcý bir saltanata inkýlap edecektir."

Ýslam dininin kurucusu Hazreti Muhammed, 632 tarihinde Medine'de vefat edince Ashabý telaþa düþtü. Hazreti Peygamberin gömülmesi ile meþgul olunurken, hilafet meselesi de meydana çýktý. Hazreti Muhammed'in ölümü ile, Ýslam dünyasýnda hilafet meselesi, bir dava olarak sürdü.