• Sonuç bulunamadı

(Maddi dünyada Allah'ýn evi, yani "Beytullah", Kâbe'dir. Manevi dünyada ise Beytullah, insanýn kalbidir. Evlerimizi nasýl temizliyor ve temiz tutuyorsak kalbimizi de öyle temiz tutmamýz gerekir. Her ev gibi, kalbin de bir giriþ kapýsý ve bir anahtarý vardýr. Tevbe Suresi 18. ayetin belirttiði gibi, "Allah'ýn mescitlerini ancak, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kýlan, zekat veren ve Allah'tan korkan kimseler onarýr." Kalplerin tamir ve temizlenmesi de, Allah'ý anmakla olur.)

Evet, evi sevmeye baþladýk ve O'nu anarak kapýmýzý bulduk. Sýra neye geldi dersiniz? Evin kapýsýnýn, yani kalpteki Basiret gözünün açýlmasýna. Ýþte, bizim yolculuðumuzun baþý da, bu kapýnýn açýlmasýyla baþlayacaktýr.

Bu kapýnýn anahtarýnýn Kelimeyi Tevhid, yani Lâ Ýlâhe Ýllallah, Muhammedün Resûlullah olduðunu biliyor muydunuz? Tevhid öyle bir anahtardýr ki, gördüðünüz, bildiðiniz anahtarlarýn hiçbirine benzemez. Bu anahtar, üçgendir. Evet, üçgen olan bu anahtarýn tabanýný Kur'an ayetleri oluþturur. Kur'an'ýn sayfalarýný çevirecek olursanýz, 29:49'a bakýn, ne der: "Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleþen apaçýk ayetlerdir." Bu kiþiler, Tevhid'i önceden bilmiþ kullardýr.

Pekiyi, diðerleri ne durumdadýr? Onlarý bir tarafa atacak mýyýz? Elbette ki hayýr. Hak Teâlâ, hem bilen, hem de bilmeyen kullarýnýn tümünü korumuþtur. Hepsini düþünmüþtür. Bilmeyenler de, bilenler de O'na dayanamazlar. Bilmeyenlerle kendi arasýný, onlarýn tarafýnda karanlýk perdelerle perdelenmiþ, bilenleri ise, nur perdeleriyle perdelemiþtir. Ýnsanýn, hem karanlýk, hem de nur perdelerinin, kendileri tarafýndan açýlmasýný isteyerek Allah'ý bilmelerini istemiþtir. Bunu istediði vakit de anahtarýn, tepe noktasýna ulaþmalarýný ve anahtarý bulmalarýný öðütleyerek. Haþr Suresi, 10.

ayetle, bu arzusunu tüm kullarýna ayrým yapmadan bildirmiþtir.

Ayeti okuyalým ve iyice düþünelim: "Ey insanlar, Allah'tan korkun. Herkes kýyamet günü için önceden ne göndermiþ olduðuna baksýn. Allah'tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanýz hakkýyla bilendir."

O halde, bizlerin öncelikle, anahtarý iyi bilmemiz gerekmektedir. Eðer, anahtarý bilemezsek, evimizin kapýsý asla açýlamaz.

Anahtar, evimizin kapýsýna gireceðine göre, evimizle doðrudan baðlantýlý demektir. Þimdi, Allah kavramýndan baþlayarak, Kelimeyi Tevhid'in insanýn gönlüne giriþini, kalbinin anahtarý oluþunu anlatmaya çalýþalým.

Bu konudaki bilgiyi, Doç. Yaþar Nuri Öztürk'ün "Kendi Dilinden Son Peygam-ber" adlý eserinde verdiði, Acluni'den hadisle aktaralým. Sahabelerden Cabir Hazretleri,

Hz. Muhammed'den "Ýlk yaratýlan þeyden haber verir misiniz?" diyerek yanýt istemiþtir.

Hz. Muhammed'in bu soruya yanýtý, þu þekilde olmuþtur: "Allah, her þeyden önce kendi nurundan senin peygamberinin nurunu yarattý ey Cabir. Bu nur, ilahi kudretle Allah'ýn istediði þekilde dolaþýp duruyordu. O zamanda ne Levh, ne Kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne yer, ne güneþ, ne ay, ne cin, ne insan vardý. Allah, bütün bu varlýklarý yaratmak istediðinde, Muhammedî nuru dört parçaya ayýrdý. Birinci parçadan Kalem'i, ikinci parçadan Levh'i, üçüncü parçadan Arþ'ý yarattý. Dördüncü parçayý ise, kendi içinde dört parçaya ayýrdý. Bu parçalarýn birincisinden, Arþ'ý taþýyan melekleri, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden diðer melekleri yarattý. Dördüncü parça ise, ayrýca dörde ayrýldý. Bu dört parçanýn birincisinden gökler, ikincisinden yerler, üçüncüsünden cennet ve cehennem yaratýldý. Son dördüncü parça ise, yine dörde bölündü. Bunun ilk parçasýndan, müminlerin gözlerinin aydýnlýðýný, ikincisinden müminlerin kalplerini (Allah'ý bilmek kavramýný), üçüncüsünden de ayrýca parçalara ayrýlan bir nur yarattý ki, o da, Lâ Ýlâhe Ýllallah, Muhammedün Resûlullah'týr."

Evet, böylece buraya kadar verdiðimiz bilgiyle anahtarý öðrenmiþ olduk. Küçük bir özet yapacak olursak, Kelimeyi Tevhid'in, insanýn doðmasýndan ölümüne ve tekrar dirilmesine kadar, varoluþun temelini oluþturan bir kavram olduðunu görüyoruz.

Kelimeyi Tevhid; Allah, Hz. Muhammed ve kul arasýnda oluþan bir üçlü olgudur.

Buraya kadar insaný özetle, öz bilgilerle açýklamaya çalýþtýk. Þimdi, insanýn kalbinde, onun evinde oluþan bu kavramýn tanýnmasýna geçelim. Müthiþ bir anahtar olan Kelimeyi Tevhid bilinmedikçe, evin kapýsý, kalbin gözü açýlamaz.

Buna küçük bir örnek vermek istiyorum.

Hepiniz ilaç kullanýyorsunuz, ya da ilacý biliyorsunuz diyelim. Þimdi, þöyle bir soru yöneltelim: Herhangi bir A ilacýný düþünerek soralým. Kim, en iyi þekilde A ilacýný yapabilir, kim yapamaz? Tabii ki, ilacýn nelerden meydana geldiðini, içinde neler olduðunu bilenler, onu kesinlikle doðru olarak yapabilirler. Bilmeyenler de, o ilacý yapamazlar. Son derece basit, öyle deðil mi?

Gelelim Tevhid'e. Tevhid'in içerdiði deðerler, insanýn kalbinde, Lâ ile baþlar.

Lâ ile kiþi, Fenâ âlemi adý verilen Yokluk âlemine girer. Bu giriþte, evin temizliði baþlamýþtýr. Basiret gözü, açýlmaya baþlar. Fenâ âleminden sonra, bir baþka âleme geçilir ki, bu Cezbe âlemi olup, ceset ile ruhun, yani Âlem ile Âdem'in keþfidir. Ýllâ kelimesiyle, üçüncü olarak Ölüm, yani, Kabza âlemine girilir ki, burada sýrlar görülmeye baþlar.

Bu anlattýklarýmýzý þöyle düþünün: Anahtar, yavaþ yavaþ ortaya çýkmaya baþlar, ilaç kabýn içinde oluþmaya, belirmeye doðrulur.

Kelimeyi Tevhid'de, Rahman, Rahim ve Allah kavramlarý bilinmeye baþlar.

Biz burada Tevhid'i anlatýrken, evimizin kapýsýný açmaya çalýþýyoruz, evimizle uðraþýyoruz. Sözün kýsasý evden çýkmak, o kadar kolay deðil.

Evden çýkarken önce ne yaparsýnýz? Tabii ki giyinirsiniz, öyle deðil mi?

Giyinmeden sokaða, yola çýkmak olmaz. Biz burada giyinmekten söz ederken, Bâtýni ifadeyle bir þeyler anlatmaya çalýþýyoruz. Bu ifadeyle bahsedilen giyim, kuþam, elbise nedir? Önce onu anlayalým. Hak Teâlâ: "Kuvvet ve Kudretim benim elbisemdir,"

der. O halde giyim son derece önemli.

Ýnsan, neden kýyafet giyer? 1) Güzelleþmek, 2) Kendini korumak, 3)Kendini gizlemek için. Bu verdiðimiz hadis, Muhiddin Ýbn Arabi'nin Fütuhat-ý Mekkiye'sindendir. "Kuvvet, giydiðim elbisedir ve sýfatýmdýr", der. Buradaki üç sýfatla, Âlem meydana gelmiþ, görünmüþtür. Kuvvet, giyimle korunmuþ, Kudret ise, Hak'ký bilen kalplerin sýfatý olmuþtur. Bunu giyenlere perde görevi yüklenmiþtir. Yani Âlim olanlarýn akýllarýna giydiði paltodur bu kavram. Kur'an 35:28'de, Allah'tan kullarý içinde ancak ilim sahipleri korkar" ayetiyle, hadisteki incelik verilir.

Þimdi, Kur'an sayfalarýný çevirerek, nasýl giyineceðimize bir bakalým. 7:31,

"Ey Ýnsanoðullarý! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin" diyerek, tüm insanlara bâtýni olarak evden çýkýþta ilk yapýlmasý gereken þeyi önerir. Ayetin devamýnda ise, en önemli iþ olan, atýlan her adýmda, her davranýþta, insanýn önce kendisini bilmesini ve dengeyi saðlamasýný önerir. 7:31 þöyle devam ediyor: "... yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez."

Giyim konusunu toparlayacak olursak: Kudret, Hak'ký bilen insanlarýn, kalplerinin sýfatý olup, kendisini akýlla belli eder.

Ýnsanlar, dünyada yaþarlarken, iki þekilde geliþirler: 1) Bedensel, 2) Ruhsal olarak. Akýl, burada büyük rol oynamaktadýr. Bu geliþme ise yavaþ yavaþ olur. Týpký bir okul gibi. Önce birinci sýnýfý, sonra da onu takip eden sýnýflarý sýrayla bitirirsiniz.

Birinci sýnýftan sonuncu sýnýfa, ara sýnýf bilgilerini öðrenmeden atlayamazsýnýz. Ýþte Kur'an ayetlerinde de bâtýni ifadeleri kavrayabilmek, sýrayla olur. Bunu en iyi bilen Allah'týr. Her ayetin anlama ve açýklamasýnda, akýl bir palto giyer, kalp ise o paltonun sýfatýyla hareket eder. Kur'an 2:106, bu konuya þöyle bir açýklama getiriyor: "Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldýrýr ve unutturursak, onun yerine daha hayýrlýsýný ve onun benzerini getiririz. Allah'ýn her þeye kadir olduðunu bilmez misin?"

O halde diyoruz ki, her þeyin baþý akýldýr. Akýl sahibi olana ne mutlu.

Artýk giyindik, sokaða çýkmak üzere hazýrýz, kapýmýzý açtýk. Þu ayeti hatýrlaya-lým: 81:26 diyor ki: "Ey Ýnsanlar! Nereye gidiyorsunuz?" Evet, bu bâtýni yolculukta, amacýný bilmeden yola çýkmak olmayacaðýna göre, bir duralým. Amacýmýzý Kur'an ayetleriyle açýklayalým. 3:96-97 þöyle der: "Doðrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, mübarek ve doðru yol gösteren Kâbe'dir. ...oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir."

Bir de Ebu Baid'den nakledilen Hz. Muhammed'in kudsi hadisini verelim. Bakýn Allah ne diyor:

"Yeryüzünde benim meskenlerim mescidlerdir. Bu meskenlerdeki ziyaretçilerim de, onlarý ibadet ile onaranlardýr. Müjde o kimseye ki, evinde temizlendi, sonra benim evimde beni ziyaret etti. Ziyaretçiye ikram, ziyaret olunana borçtur."

Bu verdiðimiz ayetlerin ýþýðý altýnda, yolculuða çýkmaya hazýrlanalým. Yolculuk-ta bilinmesi gereken çok þey olacaktýr. Oraya yol bulabilmek, kazasýz belasýz gidebil-mek için, yapýlmasý gereken çok þeyler olacaktýr. Biz, yolculuk bölümüne giriþ olarak, sizlere bunlarý þöyle vermeye çalýþalým: Bâtýni anlamda oraya varmak, her þeyden evvel sabýr ister. Sabýrla Kur'an'ýn nurunu, büyük küçük demeden daðýtmak, yani namazýn þuuruna ererek öðretmek, vermek gerek. Mekke topraklarýnda ev yapmak, o evleri yaparak O'nun ululuðunu hissetmek gerek. Ancak, böyle yaptýktan sonra Hak Teala, o topraklarda kuluna ev nasib eder. Kendi evine bâtýni anlamda (yani Allah'ýn katýnda) Mekke'de sahip olana, ancak o zaman Medine yolu görünebilir. Son olarak insan, Kâbe'i Muazzama'ya þahid olabilir.

Bu kýsa açýklama ile yolculuk bölümüne girelim ve en kýsa þekilde, anlayabil-diðimiz kadarýný anlatalým.

Yolculuk

Evden çýkýþla, bâtýni anlamda yolculuk baþlamýþ olur. Kur'an'ý inceleyecek olur-sanýz, bu konuyla ilgili pek çok ayetle karþýlaþýrsýnýz. Tüm ayetleri burada yazmak imkânsýz olduðu için, bize ýþýk tutacak bazý ayetleri alarak, bu can alýcý ve hayatýn, yaþamanýn gayesini teþkil eden konuyu, sizlere anlatmaya, açýklamaya gayret edeceðiz.

Bir yerden bir diðer yere varýþ, hareket isteyen bir olaydýr. Harekette ise gözlenen kavram, insanýn neler verebildiðidir. Yani, yaptýðý pozitif ve negatif davranýþlar diyebiliriz. Toplam tüm bu davranýþlarý, 'vermek' fiilinde toplayabiliriz.

Ýnsanlar, bu fiil gereðince yaþarlar. Örnekleyecek olursak, bir adým atmadan yürümeyi baþaramazsýnýz. Yürümek istiyorsanýz, bir adým vereceksiniz. Konuþmak istiyorsanýz, bir cümle sarf edeceksiniz. Bir þey almak istiyorsanýz, parasýný vereceksiniz.

Yaþadýðýmýz þu dünyada tüm insanlar, para kazanmak için çalýþýrlar. Hepimizin kullandýðý para, ayný ve ayný miktarda. Sakýn, ayný diye, seninkini verip, benimkini almak isteme! Tüm insanlar, ayný gözükse bile, harcadýðý paranýn karþýlýðýnda, farklý kazançlar saðlayacaktýr. Biz bu yolculuða 'Hayat Oyunu' diyebiliriz; oyunun kurallarý da dört büyük Kitab'ý kapsayan Kur'an'da verilmiþtir. Bu yolculukta her insanýn oyna-yacaðý rol belli olup, elindeki parayý sarf etmedeki baþarýsý oranýnda alkýþ toplayacaktýr.

O oranda da kazanacaktýr. Önemli olan, oyuna baþlamadan, ödediðiniz paranýn ne olduðunu bilmektir. Þimdi diyeceksiniz ki, paradan amaçlamak istediðiniz nedir?

Burada bahsettiðimiz para kavramý için, hep birlikte Lokman Suresi'ni açalým ve bakalým Lokman, oðluna nasýl öðüt vermiþ. 31:16, Lokman: "Ey oðulcuðum! Ýþlediðin þey, bir hardal tanesi aðýrlýðýnca olsa da, bir kayanýn içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana koyar. Doðrusu Allah Latif'tir, haberdardýr." Yine devamla ayný Lokman Suresi'nin 17, 18, 19'uncu ve 13'üncü ayetlerini verelim.

31:17 – "Ey oðulcuðum! Namaz kýl, uygun olaný buyurup fenalýðý önle, baþýna gelene sabret, doðrusu bunlar, azmedilmeye deðer iþlerdir."

31:18 – "Ýnsanlarý küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme, Allah, kendini beðenip övünen hiç kemsiye þüphesiz ki sevmez."

31:19 – "Yürüyüþünde tabii ol, sesini kýs. Seslerin en çirkini þüphesiz merkeplerin sesidir."

31:13 – Lokman, oðluna öðüt vererek: "Ey oðulcuðum! Allah'a eþ koþma, doðrusu eþ koþmak büyük zulümdür" demiþti.

Buradaki 5 ayette Lokman'ýn oðluna verdiði öðüt, bizim sizlere anlattýðýmýz para'dýr. Sizlerin de gözleyeceðiniz gibi, herkes ve tüm insanlar, bu öðütleri okuduðunda ona sahip olur ama, uygulamada, yani davranýþlarda farklýlýklar gösterirler. Böylelikle yolculuklarýnýn amacýna, kimi az, kimi çok vasýl olur, kimi ise hiç vasýl olamaz.

Bizim anlamak istediðimiz, yolculuðun amacýna vasýl olabilmek için, insanýn neler yapmasý gerektiðidir. Muhiddini Arabi'nin "Özün Özü" (Lübbül Lübb) adlý eserinden, Hz. Ali'nin bir ifadesiyle konuya girelim. Þöyle söz ediyor Hz. Ali:

"Cem âlemi olmadan fark, þirk

Cem âlemi sonunda fark olmazsa, zýndýklýk Cem'i, farký bir bulmak da Tevhid sayýlýr."

Bu sözleri açýklayacak olursak: Birlik âlemini bulup, hiçlik haline ermeden, varlýk iddiasý ile yol gösterici olmak, Allah'a eþ koþmaktýr. Dünya âlemini reddetmek ve sadece hiçlik âleminde kalmak, O'nu arzulamak, bu da korkunç bencilliktir. Yani zýndýklýktýr. Hiçlikle varlýðý birleþtirmek ise, Tevhid'dir.

O halde, Tevhid unsurunun, yolculuk boyunca, her kademede tam olarak ortaya çýkmasý gerekiyor. Bu nasýl olacaktýr? Bunu insan baþaracaktýr, öyle deðil mi? Pekiyi, insan denilen kavram, nelerden meydana gelmiþtir? Bu sorunun yanýtý için, Doç. Ya-þar Nuri Öztürk'ün, Kuþadalý Ýbrahim Halveti kitabýna, insan konusuna bakalým. Orada,

Kur'an 51:56'ncý ayeti insaný þöyle tanýmlar: "Cin ve insi sadece bana ibadet etsinler diye yarattým." Burada insan, beden ve ruhtan oluþan ve yaratýcýsýna ibadete memur edilen bir varlýktýr, diyebiliriz.

Kuþadalý'ya göre insan, ruh ve bedenden oluþmaktadýr. Allah, insaný yaratýrken, Rahman ve Rahim kavramlarýný ona yerleþtirerek, Kelimeyi Tevhid'le kendisine ulaþmasýný istemiþtir. Kur'an 15:28-29, "Rabbin meleklere: 'Ben, balçýktan, iþlenebilen kara topraktan bir insan yaratacaðým. Onu yapýp ruhumdan üflediðimde ona secdeye kapanýn' demiþti," der.

Kelimeyi Tevhid, bir ucuyla insanýn bedenine, bir ucuyla da ruhuna baðlýdýr.

Yolculuðun amacýna vasýl olabilmek, bedeni Takva örtüsüyle örtmekle olacaktýr. Kur'an 95. Sure, 4-5'inci ayetler þöyle der: "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk, sonra onu aþaðýlarýn en aþaðýsý kýldýk." Kur'an'dan verdiðimiz bu son derece önemli ayetlerde,

"... sonra onu aþaðýlarýn en aþaðýsý kýldýk" ayetinde bahsedilen insan grubunu, 7:179 ayeti, "Ýþte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapýktýrlar. Ýþte bunlar gafildirler,"

þeklinde açýklar.

Yolculuktaki insanýn amacý, "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk" ayetinin ifade ettiði anlama eriþip onun bilincine varmak olacaktýr. Ama bununla bitmeyip, 41:6'nýn ifadesiyle, "Ben de ancak sizin gibi bir insaným" ayetinin gereðini uygulamak olacaktýr.

Nedir bu anlattýklarýmýz? Ne demek istedik? Baþtan beri söylediðimiz bir ayeti, mealen tekrarlayalým. Ýnsan denen varlýk, ruh ve bedenden oluþmuþtur. Eðer insan, ruh ve bedeninin ne olduðunun bilincine varamadýysa, 7:179'un dediði tiptedir. Yani:

"Ýþte bunlar gaflettedirler."

Ruh ve bedenin ne olduðunun bilincine varan kiþi, Lokman'ýn oðluna verdiði öðütlerle yola çýkýp sonunda ruh ve bedenin anlamlarýna vakýf olmuþ, aklý Külli Akla ulaþmýþ, nefsi Külli Nefs ve ruhu ise Mukaddes Ruh olmuþtur. Bu makamý þöyle ifade edebiliriz:

Ne yerlerdeyim, ne göklerde Emin ellerdeyim, emin ellerde

Bu makam, "Biz insaný en güzel þekilde yarattýk" ayetinin ifade ettiði anlamý bilmek makamýdýr. Burada insan denen varlýk, Rahman, Rahim ve Âdem olgularýnýn bilincine erer. Son derece mutluluk veren, ayrýlmasý güç olan bir makamdýr. Fakat, Hak Teala varoluþta, Hz. Peygamber'in bâtýni olarak, cismani varlýðýyla ortaya geliþini, 1. Makam dediðimiz makamý, Kur'an 74:1-2'nci ayetlerle "Ey örtüye bürünen Muham-med! Kalk da uyar" þeklinde, insanlara vermiþtir. Yine, biraz önce de söylediðimiz gibi, Hz. Muhammed, Kur'an 41:6'da "Ben de ancak sizin gibi bir insaným" diyerek, bizlere Allah'ýn ve Peygamberinin buyurduðu yolu, Doðruluk Rehberi olan Kur'an'da

tüm insanlara vermiþtir. O halde bu makama vasýl olan kiþi, artýk içinde Hak ile, dýþýndaysa halkla beraber olan kiþidir.

Bu insan, Ýslamiyetin 5 þartýndan ilki olan, Kelimeyi Tevhid'le yola çýkmýþtýr.

Her nefeste, benliðine oruç kavramýyla sahip olmuþtur. Namaz ile Allah'ýn yarattýðý tüm varlýklara saygý ve sevgiyle yaklaþarak, Kur'an 4:71'in söylediði "Tedbirinizi alýn"

ayetinin ýþýðý ile önce kendini korumuþtur. Dolayýsýyla karþýsýndakini de koruyarak, Allah'a karþý gelmeden, onu eðitmiþ ve böylece ölçülü verme kavramýyla zekâtýný veren kiþi olmuþtur. Ve tüm ilâhi isimlerin sýrrý olan hilafet sýrrýný kendinde toplayan, Cami ismini yüklenerek, Kabe'yi ziyarete, Hacca gitmeye hak kazanmýþtýr. Ve de bâtýni anlamda, evinden yolculuða çýkýp, þuuruna ererek tekrar evine dönmüþtür.

Sonuç olarak, yaþadýðýmýz þu dünyada nereye giderseniz gidin, camiler vardýr.

Ve gittiðiniz her yerde, eðer bugüne kadar görmediyseniz, ayetlerle dolu olan bu bilgilerin ýþýðý altýnda, bundan sonraki gidiþlerde cami olduðunun farkýna varacaðýnýzdan eminiz.

Bütün camilerin bir kubbesi, bütün tapýnaklarýn bir çatýsý vardýr. Fakat bütün bu kubbe ve çatýlar, bir tek kâinat kubbesi altýnda cem edilmiþtir. Buna da "Külli Tevhid" adý verilmiþtir.