• Sonuç bulunamadı

Türk Tıp Kongresi D r. N u rî F e h m î

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk Tıp Kongresi D r. N u rî F e h m î"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I d j t i h a d

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

*

İÇ İN D E K İL E R

*

*

*

Okumak Hastalığı D r. Ab. C e v d e t

**

Türk Tıp Kongresi D r. N u rî F e h m î

**

Mükellefiyetsiz bir ahlakin icmali J .

M .

G uyau

**

Sa’ir ve Hayat Penceresi (Şi’ir) A. C.

*

Eııergi Eşkal ve Talıavviilatı D r. R a s im Âli

**J L

Edebi teşekküller

0

H. A d a m

*

Tevfik Fikret Beyin Tahlili Ruhîsine da’ :ir Dr. İzzettin Beyin * w kıymetli tetkiklerine gelecek nüshalarımızda devanı olunacakdır.

ir

*

*

§ - " ■ ı Sİ

Sayı

«/ 0 \ m İŞ ( İÜ N L İİK

K İ 11 VE S v na t

Kuruş

2 8 3

□ F-" ' ==l[ğJ

M e c m u a s ı

1

u

İstanbul 1 5 Teşrinievel 1 9 2 9

(2)

Lazaro Fraııko ve Mahdumları

1860 SENESİNDE MÜ’ESSES TİCARETHANEDİR

MERKEZİ: İstanbulda fincancılar yoku­

şunda (Chark hanı karşısında) No. 33-37.

ŞÜBELERİ: Bey oğlunda Abbas Paşa hanı tahtında — Galaiada Tünel ittisalinde.

Tefrişat kumaşları — Mantarlı yer mu­

şambaları — Renkli duvar kâğıtları — Per­

deler — Tüller _ Istorlar — Kanape ve koltuklar Lake ve bronz karyolalar — Her cins şilteler — Yünlü bataniyeler — Yor­

ganlar — Yastıkla!- — Yatak çarşafları — Yastık örtüleri — Sofra örtüleri v. s...

MÜ’ESSESE TARAFINDAN, OTEL VE YAZIHANELERİN TEFRİŞATI MÜKEMMELESİ TAHÜD OLUNUR.

Oalatada Tünel ittisalikdeki şübede: Bil­

hassa hanımlara mahsus san’atkârane iş­

lenmiş ince ve zarif çamaşır ve cihaz ta­

kımları, Tolıafiye levazımaiı, Şapkalar ve ıttıriyat dahi bulunur.

DAİMİ BEYAZ TAKIMLARI SERGİSİNİ ZİYARET EDİNİZ

Telefon İs. 2124 Beyoğlu 629 Galata 2103

«İçtihat» da ilan Tarifesi

Tek şutunun her 3 centimetre ir- tifai yani 3 X 8 centimetre murabbai yer ve herdefa’ i dere için üçret 1 li­

radır.

İlanların ücretleri dere edildik­

ten sonra nîuıuazam makbuzla tahsil olunur.

İ ’ lanı muhtavi «İctihad» nüshala­

rı. i ’ lanı verenlere meccanen gönde­

rilir.

Her dere için E lan ücretinin as­

gari ücreti 1 liradır.

Tarif de publicité dans I' “Idjtihad"

Ltq 1 pour chaque 3 centimètres de hauteur dans les colonnes de 1 ’ « Idj - tihad». soit 3 T cent, carrés, par in ­ sertion.

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ «Idjtihad» dans lesquels ont paru les avis et annon­

ces sont envoyés aux intéressés, à ti­

tre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq. au minimum, par insertinon.

A K U S E Ü M

Y A Z A N : M e ş h u r R a h i b J . M e s l i e r Tercüme eden : Dr. A B D U L L A H C E V D E T

Basan: Dr. A B D İL H Ü S N Ü

527 Sahiîelik bu kitap son zamanda arab harfleriyle basılan kitapların en canlısıdır. Mütere.

ciminin hakikat aşkı, tercümelerinde de görünüyor. “Bu tercümenin mevzuu bir ubudiyet ve iba- detdir,, diyor.

“VOLTAİRE,, Hiç bir şey “Meslier,, nin kitabının yaptığı tesirden fazla tesir yapmaz,, diyor- D’ALEMBERT “Voltaire,, e yazdığı mektupta “bu kadar az kuvveti zahire ile bu derece büyük tesirat husule getiren yalnız top barutunu biliyorum,, diyor. “Akli Selim,, i okuyun, mutlaka oku­

yun, hür olmak, “energie,, kaynağını yüreğinizden başka bir yerde bulmamak isterseniz bu kitabı okuyun. Hakîketten korkmayın, o güzeldir, iyidir, kerimdir, sizi karanlıktan ışığa getirir. “Meslier„yi okuyun. 527 Sahifelik ve güzel mücelled kitabın bahası yalnız 159 kuruştur.

ADRES: İstanbulda İçtihad evinde Dr. ABDİL HÜSNÜ

(3)

ABONEMENT

Pour un an D. 2 Edition spécial. 500 Ptrs.

ADRESSE :

"SdjUhad,,jConstantmople T ü r k ç e ^ F r a n s l z c a Téléph. St. 865 İLMÎ, EDEBÎ, İKTİSADÎ

XXV ème A N N É E

15 Octobre 1929 No. 283

ICT1HAD

ABONEMAN:

Seneliği [24 Nüsha] Türkiye için 2 Vs, hariç için 2 D.

Âlâ kâğıdlısı 5 Liradır

İDAREHANESİ:

Cığaloğlunda İctihad Evi Tarihi Te’sisi : 1904 — Genève Yirmi beşinci sene 15 Teşrinievel 1929

Okumamak Hast al ı ğı

Fransisce bir şarkının şu nekeratını ha­

tırlıyorum :

Un ııcııjıle <ısl «raııtl piiııd il sail liri1.

Ouaııtl il sail lire un penple esi «raıııl.

Bu sade sözüm sade tercümesi şu d u r:

Bir kavm okuma bildiği vakit büyükdür.

Büyükdür bir kavm okumak bildiği vakit.

Bu bir yarım hakiketdir, cünki okumayı bilmek, bir kavmin büyük olması için elzem olmakla beraber hiç de kâfi değildir. Hem okumayı bilmek hem de okumayı sevmek, okumaya, öğrenmeye, öğrendiğini hususi ve umumî hayata tatbik etmeye sevk eden de- runî bir meyi duymak da lâzımdır.

Bizde bu meylin seneden seneye faci’ bir sur’etle azaldığını, yüreğimiz kanayarak, gör- mekdeyiz: gazetelerin, mecmuaların, kitabla- rın okuyucuları her sene eksik zuhur etmek­

tedir. Okumak için devamlı ve artan bir zevk ve telezzuzu milletimizin ruhuna aşılmak işi en mühim ve en ziyade milli bir iş kalmak- dadır. Yeni Maarif Vekili Cemal Hüsnü Bey Ef. yi ve ma’iyyetindeki M. T. T. hey’etini en ziyade meşgul edecek bir noktadır; Latin harf­

lerinin kabulu okuyup yazmak bilmeyenlerin okuyup yazmayı öğrenmelerini azim bir de­

recede kolaylaşdırdı. Şimdi okumak zevki lâzım. Uzak yakın komşu milletlerde bu has- talıkdan eser yok. Onlar okumak, anlamak, öğrenmek için mukavemet edilemeyen bir sevk

ve şevk duyuyorlar. Bir kaç defa söyledim ve yazdım: daha umumi lıarbden evel Rou- manianın Bukreşinde çıkan yevmi Urıiversul gazetesi her gün iki yüz bin nuslıa satiyor- du. Şimdi, bu rakam 300,000 olmuşdur.

Atine üniversitesine müdavim genç Yu- nanlilarin adedi iki sene evel 13,000 (on üç bin) idi. Bulgaristan, Yunanistan, Roumania gençleri hummali bir fikir hayati yaşiyorlar.

Balkan milletleri arasında bir tedkik seyahe- ti yapmak muhakkak bizim için çok aci şeyler öğretecektir. Bu sayaheti yapmaya hazırla­

nıyorum.

Geçen sene Danimarka Millet meclisi aza­

sından bir hanım bize gelmişdi bu hanımı Ka­

bataş lisesi muallimlerinden Halid Bey bizimle tanışdırmışdı. Fraueıi Heimat yâni kadın yurdu adlı bir mecmua neşretmekde oldu­

ğunu kendisiyle konuşarak öğrenmiş ve kaç nüsha basdığını anlamak istemişdim, 65,000 nüsha dediği vakit yüzümde hasıl olan hay­

ret hatlarını gören meb'use hanım 3 milyon ehalisi olan bir memleket için çok mu ? Di­

yerek hayretimi ta'yip eder gibi olmuştu.

Bundan 3 sene kadar evel Maarif Vekâle­

ti ehemmiyyetlice bir sermaye koyarak Ha­

yat adiyle haftalık ve nefis bir mecmu’a kurdu ; ilk nüshaların on bin kadar satıldığını söylediler; neş'e çok az sürdü. Mecmu’a bü­

yük açiklar vermeye başladı nihayet sönük

(4)

5272 İCTİHAD bir hal aldı ve haftalıkdan on beş günlüğe indi. Şimdi Ankara da çıkıyormuş bizim gör­

düğümüz yokdur, refikleri ile mübadelesi de munkati'dir.

Yirmi beşinci yaşını yasayayan ve yanık ve ıslak kanatlarından başka hareket vasıtası olmayan İçtihadın hali daha parlak, daha az elemli değildir. Biz on bes sene yirmi beş sene evel böyle değildik. İçtihad on beş se­

ne evel 3,000 nüsha satılırdı 35 sene çvel Namık Kemal Bey merhumun Ebuzziya Tev- fik Bey merhnm tarafından basılan Osmanlı

Tarihinin ilk cuz’u bir hafta zarfında 20,000 (yirmi bin) nüsha satılmışdı ve tek bir tane kalmamışdt. Şimdi masamın üzerinde da’ima elimden düşürmek istemediğim bir kitap var

135 inci bin işaretini görüyorum. Bu kitap son derecede faydalı ve canlı bir kitapdır Maria Kuh isminde bir kadın Thomas Car­

iyle in eserlerinden seçmiş ve bu seçme ya­

zıları Arbeiten und nicht verzweifeln(*) is­

mi altında neşretmiş. Bu avam harci bir ki­

tap olmadığı halde 135 bin nüsha basılırsa Almanyada okumak hazzinin mıkdarını tah­

min etmek kolaydır.

Bu kitap ölüleri diriltmeğe kadirdir d i­

yebilirim M. T. T. hey’eti bunun Almancası ve Türkçesi kuvvetli bir zate tercüme ettir­

se ve çok mikdarda basdırsa en faydali bir iş olur.

Bize can ve heyecan lazım, fikir hayati lâzım, ilim hayati lâzım.

Fikir hayatımızdaki bu durgunluk fikir adamlarımızı çok düşündürüyor; fakat bu dü- şündürüş hayre alamettir, zira hastalığı his etmek şifanın İlk şartı ve ilk âlametidir.

Dr Ab. Cevdet

(*) Çalış! ve yılma! demektir. Biz bu kitabı İçti- hade tefrike ediyorduk kuzucu oğlu Tahsin Bey tercü­

me ediyordu 5G numrulu v,e 28 Şubat 1328 tarihli (İç­

tihad) da başlar.

--- ' ~

Türk Tıp Kongresi

Sıhhî ve İçtimaî noktaî nazardan memlekete pek faydalı ve hayırlı hiz­

metleri dokunan milli Türk T ıp Kon- gr al arımın üçüncüsü geçen ay hükümet merkezinde beşyüze yakın hekimin hu- zuriyle açıldı. Memleketin dört bir ta­

rafından gelen ilim adamları, Büyük Millet Meclisi binasında tıbbın en yeni ve en canlı bahisleri üzerinde günlerce münakaşa ettiler.

H er sefer olduğu gibi bu defada, milletin sıhhat ve refahına taalluk eden noktalardan istifade için hükümetimiz, bu münakaşaların feyzli cereyanını bü­

yük bir dikkat ve alâkayle tâkip etmiş­

tir. Bu Kongradaki müzakereler başlıca kanser, firengi ve kızıl gibi her m ille­

tin İçtimaî bünyesinde büyük rahnalar açan afetler etrafında cereyan etti.

Kanserin esbabı husul ve tekevvü­

nünü, müderris Saim A li bey kendisi­

ne has canlı ve heyecanlı bir uslup ile pek mükemmel anlattı. Dinleyenleri tes­

hir eden bu ilmi musahabede üstat, kan­

serin neden ve nasıl hasıl olduğuna dair cihan ulemasının en son telekkıyat ve tecrübelerini telhis etti. Bunu müteakip Professör Hamdi Suat bey, zadei me­

sâisi olan kanserin Perituvandaki yeni ve şimdiye kadar gayri malunj bir ta- zahurundan, (kületelium) dan bahsettti.

Şubesinin allamesi olan muhterem ve mutavazi hocamız, bu keşfini tababet alemine bildirmiş ve kabul ettirmiştir.

Kanserin cerrahi tedasine ait opera­

tör Amet Burhanettin ve Kemal beyler, vâkifane ve ihatalı beyanatta bulundılar.

T ıp fakültesi Röntken muallimi Dr.

Selahittin Mehmet bey Kanserin Rönt­

gen şuâile tedavisi hakkında hazırladı­

(5)

İCTİHAD 5273 ğı pek mükemmel travayini okudu. Genç

koca, şua tedavisinin butun safahatini selis bir surette anlatmış ve Röntgen te­

davisinin kanserdeki faide ve ehemmi­

yeti azimesine dair şayanıdikkat tafsilat vermiştir.

Müzakerenin ikinci kısmı Sifilize a itti:

Frenginin biyolojisi hakkında Os­

man Şerefettin beyin beyaııatile, hayati teammüllerine daîr Ahmet Şükrü beyin iyzahatı ciddi ve derin birer tetebbü mahsulu olduğu görüliyordu. Fahrettin Kerim beyin Âsâp frengisine mütaallik travayi de pek kıymetli bir sa’yin mah­

sulu idi.

Kıymetli mutahassis Hulusi Behçet bey Frenginin Seririyatın ı, Muallim Talat beyde tedavisini mükemmelen an­

lattılar.

Üçüncü mevzuu teşkil eden Kızıl hastalığının esbap, tedavi ve profilaksi- sini, Müderris Server Kâm il bey şah­

sına mahsus bir vuzuh ve selastle an­

lattı. Muhterem müderris ihatalı beya- natile K ızılın bütün karanlık cihetleri­

ni tenvir etti.

Sıhhiyye vekâletinin pek kıymetli bir ruknu olan Hifzussıhha umum mü­

dürü Asım İsmail bey dahi Konyada zu­

hur eden K ızıl salgınının itfasi için ve­

kâletin sarfettiği ilm i ve feyzli mesaiyi izah etti. Bu iyzahat vekâletin bu gibi işlerde ne derece müteyakkız dsvrandı- ğma ve halkın sılıatile ne kadar yakın­

dan alâkadar olduğuna canlı bir şahittir.

Kongranm üçüncü günü serbest mev­

zulara tahsis edilmiştir. Bu mevzular hekimlerimizin son zamanlarda tesadüf ettikleri nadir müşahede ve tecrübeleri ihtiva ediyordu. Bu meyanda operatör Cemil Paşa üstadımız Avrupada hastala­

rın ameliyattan evel hazırlanma usulla-

rine ait çok mühim ve esaslı tebligatta bulundular. Paşanın beyanatı, dinleyen­

ler üzerinde pek musait bir intiba bırak­

mış ve bu gümüş başlı müh terem üstada karşı kalıplerde meknuz olan hürmet ve tazim hislerinin bir alkış tufani şeklin­

de feveranına vesile olmuştur.

Dr N U R / FEH M İ

--- ~

Mükellefiyetsiz ye Müeyyidesiz bir Ahlakın İcmali

(Esquisse d’une morale sans obligation ni sanction)

Yazan: J. M. G UY AU [*]

Bununla beraber hey’ eti umumiye, gölgesini bütün saatlar üzerine düşüren bir kaç elem dakikalarının eseri olarak muzlim, yahut bütün saatlara nüfuz edi­

yor gibi gelen bir kaç ziyadâr saatin sayesinde şen görünür.

Binaenaleyh bu mes’ el elerde hisabsız rü’ yet hatalariyle muhatız. İhsası hazır­

dan gayri şe’ nî ve sureti katiyede mu- hakak bir şey yoktur :

Yalnız, hemzeman [simultané] haz ve elem ihsaslarını mukayese edebilmek lâzım dı; fakat, mukayese geçmiş yahut gelecek ihsaslar üzerinde her yapıldıkça hatayı mucib olur.

Binaenaleyh tecrübe ve hisab ile elem­

ler mikdarmın zevkler yekûnuna faik olduğu isbat olunamaz : bilakis, tecrübe bedbinlerin aleyhindedir, zira insaniyet hayatın kıymetini layenkati teharri, à posteriari hayatın kıymetini isbat eder.

Pessimist ahlakı, hisabı riyaziden de­

ğil fakat zevkin asıl tabiyat ve mahiye­

tinden istinbat olunan bâzı delil ile prin- cipini göstermeyi d en erin i? « Pessimis­

ts Baş tarafı “ İctihad ” m 268 vé müte’akib nu- merolu nushalarındadır.

(6)

5274 İCTİHAD me» in «thèse» lerinden biri şudur ki, zevk arzuyu istilzam eder, arzu ise ek­

seriya ihtiyaca ve binaenaleyh iztlraba muncir olduğundan zevk, bu vech ile, ıztırabı istilzam eder ve iki elim halet arasında bir firari anden başka bir şey değildir. «Bouddha» dan beri pessimiste ahlakda daima görülen zevkin red olun­

ması işte bundan dır. Fakat bir arzuya hattâ bir ihtiyaca merbut olduğu için arzuyu bir eleme merbut olarak tesav- vur etmek pek yanlışdır.

Ancak muayyen bir dereceden sonra dır ki ihtiyaç bir iztirap olur; meselâ açlık elimdir fakat iştiharım küvetle his olunması pek hoşdur; ihtiyacın taziya- nesi o zaman tatlı bir nev’ i gıdıklam a­

dan başka bir şey değildir.

Umumî ka’ ide, fazla şedid olmadığı ve yakında tatmin olunacağına her kani veya ümitvar olduğu zaman her fatin uıahlukda bir ihtiyaç latif olur. O zeıııan ihtiyaç mutekeddinı bir haz ile muterafik olur.

Şehvanî ra ’şe, açlık, susuzluk gibi, zevke tekevvün eden, bazı sözde izti- rablar, zevk hakkında edindiğimiz fikre anasır olarak dahil olur ; onlar siz telez- züz na temamdır.

Dahası var ; fazla inıtidad etmemek şartiyle bu anasır haddi zatlarında bâzı mertebe haz ile müterafık bulunurlar ; aşık hatıralarım topladığı vakit arzu anları ona son derecede latif görünür.

Bu hatıralar had zevkin lahzasını çer- çivelerler ve bunlarsiz [bu en yüksek telezzuz demi] pek fazla çapuk geçici olurdu.

Platon, haklı olarak der ki elemler zevklerin terkibine girebilir; fakat buna mukabil zevkler elemlerin terkibine asla girmezler. Bâzı zevklerin su’i istimalini tâ’ kip eden istikrah, bıkma, bu zevklerin isti’ malinden hiç de ayrılmaz değildir,

bu bıkma, bu istikrah, melhuz zevkle­

rin isti’ mali hakkında edinilen fikre, un­

sur olarak dahil olmaz.

Binaenaleyh zevkin elem üzerine şu tefavuku vardır ki zevk elemi husule getirmeye bilir. Halbuki elem, her hal­

de, saf bedenî elêm, kendisinin sadece zail olmasiyle zevki husule getirememesi kabil olmaz ve bâzan zevk ile o kadar birleşir ki bizzat elem latif bir anı tem­

sil eder.

Menşe’ i fikir olan azablar, haddi zatlarında ezvak ile mutlak surette na- kabil telif değildirler. Azablar pek şe­

dit olmâdıklari vakit zevklerle ka}-- narlar ; ancak azablar, zevklere âz par­

lak bir reng verirler, adeta zevkleri soldururlar, bu solukluk ise zevklere yakışır. Melankoliya bâzı huzuzatı kes- kinletir. Binaenaleyh küskün moralistlere rağmen zevk elemi her tarafdan ihata ederek hattâ eleme karışır.

Bundan başka ilerilediğimiz nısbetde, elemli bir ihtiyaca nadiren tekabül eden zevkler meselâ hüsnî (esthétique) ve fikrî zevkler artar ve hayatımızda büyük bir yer alırlar.

Muasir hayatda san’ at [Art] «contre -poids» si elem olmayan muazzam bir huzuzat menbaıdir. S a n ’atın maksudu hayatın en solgun demlerini y a ’ ni iş- den istirahata geçdiğîmiz dakikalarını hemen hemen zevk ile doldurmağa vasıl olmakdır : o, meşguliyetsizin büyük tesellisi dir.

İki bedenî kııvet sarfları arasında, medenî adanı, vahşinin yaptığı gibi, uyuyacak yerde fikrî ve estetik bir tarz­

da kendisine haz ve lezzet te’min eder.

Bu haz, bu telezzüz ise diğer her haz- dan, her telezzüzden daha ziyade imti- dad edebilir. Kulakla işittikden pek çok sonra Bethovenin bâzı «symphonie»leri can sam’ aisile işidilir; bu symphonie ile

(7)

ÎCTİHAD 5275 peşin olarak, dinlemeden evel, dinlenil-

diği esnade ve dinlenildikten sonra haz duyulur.

Pessimist ahlakin dernıeyan ettiği meseleyi (miimkin olduğu kadar) hal et­

mek için zan ederiz ki yalnız psikoloc- yaya değil biolocyayada müracaat et­

mek, ve bizzat hayalın kanunlarının, zah­

met (La peine) üzerine, hoş halligin mıkdaren tefevukunu istilzam edup et­

mediğini aramak da lâzımdır. Bu halde müdafaa ettiğimiz müsbet ahlak, pessi­

mist ahlakın yaptığı gibi hayatın ve ya­

şamak isteme nin mahvı nihaisini ma­

ksat edinmeğe bedel, beşerî a’ malı ha­

yatın kanunlarına tevfik etmek islemek - de haklı olur.

Evvela e- lemde muhte- jp lif hassesens- lerin h i s s e s i nedir ? g ö r - mek hassesinin

Sa’ir ve Hayat Penceresi

Kalbime ateş dolar, kalbini dinledikçe Dekikenin, sa ’etin, giiniin,, haftanın, ayın;

Aman kurtarın beni bu zalim temaşadan, Aman hayata açık pencereyi kapayın.

a. c.

hissesi işitmek ^ / hassesi ni n k i '

g i b i h e m e n hemen s ı f ı r dır, zira ku­

lak i ç i n his

olunabilen tenafüri esvat ve nazarı tik ­ sindiren çirkinlik, hafif bir örselenme dir ki ahengin ve güzelliğin canlı huzuzile mukayese edilmek mümkin d eğild ir.

Zaike ve şammeden hasıl olan ihtisas­

larda zevk, telezzüz galibdir. Umumi­

yetle bir iki hasseye hoş gelenden gayri bir şey yenilmediğinden ve yaşamak için yemek icab ettiğinden bizzat hayatın muhafazası vakit vakit bu iki hassenin, bu işde pek sıkı bir suretde biri birine merbut olan bu iki hassenin oir tatmi­

nini istilzam eder.

H ulâsa’ î kelam, eğer bu his elimize hasr olunursa lamise hassesinden bize pek hakîki iztirap gelir. Binaen aleyh Bütün fizik derdlerimizin yahud ke­

man heman bütün fizikî derdlerimizin menşe’i umumî lamisemiz yahut dahilî hissiyetimizdir : Bu iki istikametden hu- zuzatdan ziyade azablar gelse de bu aza- bların diğer hasselerin husule getirdiği her nevi zevklere denk gelmeye kifayet edub edemeyeceği yine sorulabilir.

Fakat bir su’ al varid olur: biologiaî nokta’ İ nazardan kırıklık ve iztirab his­

siyatının huzur ve hoş halûk hissi yya- tma, derunî hissiyyete de galib olması mümkinmidir ?

Zan ederiz ki bu su’ aie k at’i bir ce­

vap verebili - riz : eğer can- jlj lı mevcudutda

^ I huzur yoklu­

da ğiı hissiyyatl (il) huzur hissiy­

iz yatma şe’ niy-

)[ yen galib ol-

^ saydı h a y a t m ü m k i n o l­

mazdı.

Hakiketi halde hissi hayat [Le sens vital] a’zamızda cereyan eden ahvali bi­

ze şu’ ur diliyle ifade etmekten baş­

ka bir şey yapmaz. îztirabm enfusî [sub­

jectif] olarak verdiği bihuzurluk âfâkî bir teşevvüşün, başlayan bir hastalığın arazıdır : vazifevî [ fonctionnel ] yahud uzvî bir bozukluğun ifadesidir.

Tashih :

Geçen nüshamızın baş mekalesinin bi­

rinci sutununda 20 inci sabrında leva ke­

limesi sehven lira dizilmişdir.

(8)

5276 ÎCTİHAD

F e lse fi sütun

Energi Eşkal ve Tahavvülatı

Maddenin hareki ifadesinden başka bir şey olmayan energi muhtelif şekiller arz eder : mécanique, thermique, chimique, magné­

tique, électrique.

Bunlardan en evel ma'lûm olan ve en ba­

siti mekanik energidir. Mekanik hadiseler za­

man vc mekân gibi esaslı iki şart tahtında anlaşılabilir. Bunlardan başka mekanik ana­

sırdan olan kuvvet (force), hizmet (travail), iktidar (puissance) hakkındaki ma’lûmat insa­

nın adelî fa’aiiyetinin tecrübelerinden doğ­

muştur.

Mekanik energi actuelle ve potentiel gibi iki şekilde görünür. Hakikaten vukua ğe- lemiş olan hadise (actuel), ihtiyat halindeki ise (énergie potentielle ou de réset ve) d ir.

Mekanik hizmet hararete, bu da tekrar me­

kanik hizmete inkılap edebilir. Bir makinenin harekâtı hararet husule getirir, burada me­

kanik energi harurî energiye istihâle etmiştir.

Sanayi de ameli olarak hararet, elektrik, mekanik energi husule getirmek için énergie chimique den istifade edilir: meselâ: Buhar makinesinde kömürün havanın oxygeni mu­

vacehesinde yanmasından husule gelen hara­

ret suyu buhara inkılap ettirir. Su buharı­

nın tensionunun artmasıyla piston hareket et­

meye başlar. Binaenaleyh buhar makinesinde kimyevi fa’aliyet hararet, bu da hareket hu­

sule getirir. Elektrik dinamosunda ise éner­

gie chimique elektriğe inkılap eder. Kim­

yevi energie de mekanik energie gibi aktüel ve potentiel olarak iki halde görünür.

Buhar makinesi ocağında kömürün yan­

ması için bir noktasından yakmağa (amorcer) ihtiyaç vardır. Muayyen bir irtifa’da hareket­

siz (sâkîn) bir halde bırakılmış olan bir sık­

letin istinadgâhından ayrılması için hafif bir celıd (effort) kâfidir. Bu suretle, de poten­

tiel energi aktüel hâle geçmekle vezâhetle tezahür eder, Bu energinin gizli halde bu­

lunduğunu kabul etmeye mecburuz. M’aden kömüründeki (potentiel) kimyevi energi amor­

cer edilmekle meydana çıkar. Bu suretle ve­

rilen bir tenbih te’sirile kömür Oxygen ile birleşerek C 02 husule geür, bu sayede po­

tentiel energi aktüel hale geçtiği gibi ha­

rurî energiye de inkılap eder.

Makinenin ocağında yanan kömür (houille) idhar edilmiş olduğu arz tabakasından çıkar, bu iptidaî olarak nebatî bir mahsul olup hava­

daki, «acide carbonique» den teşekkül etmiş­

ti. Nebatat bu karbonu havada bulunan C 02 den güneş energisi t’esiriyle oxygeni ayırarak C 02 meydana komuştur. Bu suretle güneş energisi te’siriyle énergie potentielle chimi­

que tahassul eder, karbon tekrar oxygeni tes­

pit ederek C 0 2 y e inkılap eder. Binaenaleyh tekmil energiler menşe'ini güneşten alır.

Kimyevî energi Mécanique, calorifique ve électricité... ye inkılap ve zıya husule ge­

tirdiği halde, mekanik energi hariç olmak üzere diğer bütün energi eşkâli (hararet, zi­

ya, elektrik) ni husule getirebilir. Mekanik cehd ittihadı kimyevi husule getirmez...

Energie calorifique veya lumineuse doğrudan doğruya kimyevî energiye inkılap etmez. Filhakika hararet ve ziya bir çok kimyevi taamülleri teşhil eder veya husule getirir. Fakat işin a’makına nüfuz edilince ha­

raret ve ziyanın ancak ancak hadiseyi amorce ve cismi mayi veya buhar haline geçirdiği veya derecei harareti yükselterek kimyevi ala­

kanın husulü için elzem olan iptidaî şerait ile kimyevi taamülü hazırladığı görülür. Bi- la’kis kimyevî energi hakiki surette harurî energiye inkılap edebilir.

Hararet ve ziya, eski Physik in zanettiği gibi, esaslı surette ayrı iki şekil değildir.

Mutlak olarak hararetsiz ziya mevcut değil­

dir, hararet ve ziya yalnız bir ve aynı âmil­

dir, İhtizazların büyüklüğünün derecesine gö­

re cilde kuvvetli bir surette te'sir ettiğinde hararet hissi, insan ve hayvanların tabakai şe- bekiyesine te'sir ettiğinde ise ziya görülür.

(9)

İCTÎHAD 5277 Binaenaleyh hararet ve ziya âmilin değil ih­

tizazlardan müteessir olan uzvun tehalüfüne atîolunabilir. Qualitativement âmil aynıdır.

Hararet ve ziya kelimeleri yalnız şua’ neşr­

eden âmilin cilt veya tabakai şebekiye te ­ sadüfünü ifade eder.

Bugünkü günde her şeye şâmil olan umu­

mi energi kanunları hayattar cisimler için de câridir. Hayattar âlem de cansız (inanimé) âlem gibi madde ve energinin tahavvülünden başka bir şey ifade etmez. Hayattan mec- cudun fa’aliyetine delâlet eden bir çok mü- tehavvil ve muhtelif, tezahyrat energinin, physicien 1er tarafından tespit edilen équi­

valence kaidelerine tevfikan, bir şekilden di­

ğerine geçmesi neticesidir.

Bu telekki şu tarzda ifade edilebilir : Hayatî hadiseler tabiatın diğer hadiselerinde olduğu gibi energinin şeklini değiştirmesin­

den ibarettir. (*)

Dr. Rasinı Âli

- ---—

--

T ü r k edebiyatına dair tenkitler :

Son üc edebi teşekkülün

o •>

Müstelıselesmesindeki sebebler

I I

B ir münakaşada ş i’ rin tarifine g iri­

şilm işti. Mustafa Şekip B. :

« Ş i’ rin tarifini nasıl' isteyebilirsiniz.

O, bir hayattır; hayat, tarif edilebi­

lir mi?» demişti. Bu cevap, edebiyatın ta­

rifini işteyenlere karşı şerdoltınabilir.

Çünki, bizde edebiyatın tarifini is­

temek illeti vardır. N ev eflatun felse­

fesinin eseri olan eskiler, bu tarifi be­

lagata raptediyorlar, hayatın her zaman­

(*) Gustave Le Bon un Evolution des Forces ve Evolution de la Matière adlı iki kîtabile tercüme et­

miş olduğumuz Dün ve Yarin in Madde ve Kuvvet adlı

son kismine de bakın. A. D.

ki tehavvülünden ayrı bir «Fevkalha- yat» mefhumun lisanı kabul ediyorlardı.

Determinisimin ilk tesiriyle hareket eden yeniler ise, ya hayatın m averası­

nı veya şahsın ifadesini bu tarifle gös­

termek istiyorlardı. M. Şekip B. in te­

zi, Türk fikir bünyesini tesis etmek is­

teyenlerin müspet bir saha üzerinde bu­

lunduklarını gösteriyor. Fakat, edebiyat sahasında bu hayat nazariyesinin hakim olamadığını göriyorum.

B ir kaç gün evel, Nurullah At â B. , bir Seyit Vehbi şivesile «Muallim N a­

ci» den bir kaç mısra’ okudu.

«Muallim Naci», şairdir, Hâmidden,

«Edebiyatı Cedide» şairlerinden büyük bir şairdir.» İddiasını ortajm atdı. Mual­

lim N aci’yi münakaşa etmek mânasızdır.

Bizim gibi şiirle hayatı bir tek şe’ niyet sayan ve hayatın yaratıcı tekâmül ham­

lelerini edebiyatta canlı protoplazmalar halinde görmek isteyen insanların M.

N. ye şair ismini vermeleri mümkün değildir. Fakat bu gibi telâkkilerdir ki, bizde mutebellir bir edebiyat fikrinin teessüs etmesine mâni olmuştur. Türk edebiyatı mevzuunu tetkik ederken, bu gibi fikirlerin içinden hareket etmek lâ­

zımdır.

İnkılâptan sonraki edebî hareketleri ifade etmek istiyen «Hayat» «M illi mec­

mua» «Servetifünün» le yevmi gazetele­

rin mülga edebî sahifelerinde bir çok yazılar vardı. «Hayat» m edebî hareke­

tini idare eden «Ali Canip» Beyin ede­

bî malûmatı «Romantizm, Şenbolizm ve Realizm» de bitiyor. Halbuki edebi­

yat, bu mektepleri ve onların felsefele­

rini geçirmiş, Fikret Âdilin «Cumhuri­

yet» te neşrettiği Sürrealizm ve büna müşabih yeni mekteplerin ıııüessisleri olan Fıeud, Bergson, Ghidings ve Kei- serling gibi mütefekkirlerin nazariyeleri

(10)

5278 ÎCTİHAD altına geçmeğe başlamıştır. Hayatın ede­

biyatı. halâ Elea filozoflarından Parme- nidisin mutlak mefhumlarla hayata sa­

hip olmak nazariyesinde kalmıştır. Meh­

met Em in Bey, T ürk edebiyatının ted­

risat mes’ elesini tetkik ederken edebiya­

tın bir lisan mes’ el esi olduğunu ileri sü­

rüyordu.

Yakup Kadri B. in son yazılarında görünen «edebiyatta İçtimaî élément» na- zariyesini üç, dört edebî mecmua müda­

faa etmişti. Ş air Sabih İzzet, M illi mec­

muadaki «halka doğru, hakka doğru» ma­

kalesinde ve Servetifünun—Uyanıştaki müteaddit edebî tenkitlerinde İçtimaî ele­

man mes’ elesini münakaşa mevzuu yap­

mıştır. Ancak, onun fikirleriyle Yakup Kadri B. in eserlerindeki şekiller ara­

sında bir ayrılık vardır. Genç şa’ ir fer­

di, İçtimaî kitlenin mütemadi ibda ha­

reketiyle derinleştirerek hayat hamlesin­

den gelen bir «telkin» ifadesini edebi­

yat mevzuu kabul ediyordu. «Hüküm ge­

cesi», Sodom ve Gomor ve Sağnakta ise, Tainin fikirleri hükmediyor ve İçtimaî eleman bir «yaratma» eseri değil, pes- zindeleşmiş mefhumlar mecmu’ u mahiye­

tine giriyordu. Bu telâkki, Uyanıştaki sına’ î edebiyat tarzının müdafii olan R e ­ fik Ahmet B. ile Sabri Etem B. in Va- kitta müdafaa ettiği «Endüstrializm» ile birleşmektedir. Aralarındaki fark, biri­

sinin devrini geçirmiş olması, diğerinin henüz teşekkül ettniyen bir hayatın ifa­

desi olmasindaıı ibarettir. Halbuki, ede­

biyatı cedide mektebinin iflâsına de ay­

nı esaslar sebep olmuştu. Mevhumun edebiyatı olamaz! Nâzım Hikmet İçti­

maî éleman mes’ elesinde bir «Johanna»

rolünü oynamak için ritme müracaat ediyor. Fakat onun «kanrayışında» ne san’ at, ne kahramanlık, ne hüsn, ne ahlâk, ne hak, ne şeref birer mefhum­

dur. Belki, o, Fisagor gibi adetçidir ve

adetlerde ritmin tenasübünü görüyor.

Onun İçtimaî elemanı, şe’ nî değil, bü­

tün bütün zihnî olduğu için miiştekil bir görüştür. Son hadisat, Nâzını Ilik - met’e:

Kara Kitap (*) d a :

Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı, Ay altında dün gece Dell bir derviş gibi

Mumu sönmüş, rıhlesi yere devrilmiş gibi Okudum sa’atlerce. . .

Dedikten sonra şu ateşli sa tırla rı:

Yazık yazık bize ki asırlarca aldandık Karanlıkda çizilen yüzleri görmek için Görüp yüz sürmek için,

Yazık yazık bize ki bir çıra gibi yandık Ne göyden necat geldi, ne bir parça merhemet Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammed Yalnız bir knru dua bir tütsü buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. . .

Yazdırmış dır Şair Sabılı Bey « Y arı­

nın hamlesini önüme katıyorum, Kendim için yeni bir san’ at yaratıyorum !» sesle­

riyle Türk edebiyatının hayal çenberini kırmış, ferdî, Freudism ’de derinleştire­

rek, Ghidings’ ile Bergson’ u Türk cemiye­

tinin ana fikirleri içine sokmuştur. Bu hareket karşısında indüstrialismi, Türk edebiyatında İçtimaî elemanı kabul et­

mek, sınaî mevhum bir hayatın iskeletini yapmak demektir ki, Numenius’ un meş­

hur nazariyesini akla getiriyo r: mevhumu bir «apriori» kabul ettirdiniz mi her na­

zariye tesis olunabilir.

H. Adam

(1) Bu nefis ve adelesi ve siniri kuvvetli manzume 221 inci (İçtihad) da tam olarak vardır.

İmtiyaz sahibi : Dr. Abdullah Cevdet Mes’ul müdürü: Dr. Abdi Hüsnü

Selâmet M atbaası

(11)

D iş T a b ib i

Mehmet liifat

Cağal oğlu Kapalı Furun karşısında her gün hasta kabul eder.

Telefon: İstanbul 264

Prof. Dr. Selahettin Mehmet

Röntgen Laboratvari Mahmudiye Caddesi No. 28

Muhit

A ylık ve resimli mecmuadır, çok mükemmel ve müte’ kâmil olarak çı­

kıyor. Her nüshası 80 sahifelik güzel ve amelî ma’ lûmat ile dolu bir kitab halinde çıkar. Abonnement bededeli 6 liradır. A d res: İstanbulda Dilsiz Zade hanında No 2.

Keplıalgine

Kaşeleri baş ağrısı, diş ağrısı ve her nevi ağrı için müessirdir.

İçtih ad ın 2 4 üncü s e n e s i K o llek s iyo n u

Bir kac tam Kolleksivoıı var

o

2 y 2 lira gönderenlere leahlıtıd- lu olarak gönderiyoruz.

Öksürük ve boğaz haştalıkları

(Kymenthol Peraudin

Pastillerini alınız.

Endocrisine Fournier

Hasta ve yorgun uzuvları ayni cins a’zanın cevheriyle tamir etmek esasına müstenit opö- therapia devalarındandır. Kaşe, pudra ve kom-

pirime halinde kullanılır.

Bİ L E Y L

Safra ifrazı azalan hastalıklarda sarilikta ya­

rım baş ağrılarında, uykusuzlukta, zihin tem­

belliğinde kanın ve bağırsakların bozuklu­

ğunda, karaciğer kumsancrlarında 2 kapsül alınır.

Oi : t» C

P

mm

P

Mesane ve böbrek rahatsızlıklarda müessir ilâçtır. Ta’mı hoştur ilk istimalinde tebevviil-

de, idrar yallarında rahatlık hısolunur.

Gliserofosfatli Sark Malt

ö

Hulasası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imal edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu

Telefon : İstanbul, 78

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No 412

Depot de bois de construction en tous genres

Telefon : Stanboul, 2829

Cumhuriyet Müeelithanesi

Babı Âlî caddesinde “Kara göz,, ittisalinde Kitaplarını hem metin bir surette, hem mu’tedil fiyatla ciltletmek isteyenlerin

mücelidhanesidir.

B 1 ÜLACTYL

Ferment lactique selectioııne

Mide ve bağırsaklardaki tahammür ve tesemmümün maniidir. Çocuk ishallerinde eyi ilâçtır. Yemeklerden evel 3 — 5 kap­

sül alınmalıdır.

Kimosine Rogier

Çocukların hazımsızlıklarında süte taham­

mül etmeyen her mide için müessir deva.

200 gram süte bir ölçü kaşığı Kimosin kâfidir.

Dr. SEMİRAMİS HANİM Gocuk Hastalıkları

D r. E K R E M B E H Ç E T

Etfal Hastahanesi kulak, burun, boğaz mütahassısı

App.. Lorando -Tepe Başı

Telefon • Pera 2490

GÜNDE 10 PARA

Anadolunun her köşesinde birer Çocuk sa­

rayının yükselmesi için Himayei Etfalin he- bimizden beklediği yardım.

/ y . Avenoe de Vif/iers

U r * s E f ROGIER p flN f-

(12)

Müderris İsmail Hakkı Beyin Ki tablan

Kuruş İçtimaiyat noktaî nazarından terbiye 20

Kalbin gözü 20

İzmir konferansları 50

Terbiye ve iman 25

Bu eserlerin nüshaları tükenmek üze­

redir. İdarehanemizde ve kitapçılarda bu­

lunur.

Adabı Muaşeret Rehberi

[SAVOİR VİVRE]

Dr. Abdullah Cevdet Beyin bu yeni ki­

tabı mühim bir ihtiyacı tatmin ediyor.

500 küsur sahıfalı ve resimlidir.

Cildlisi 175, ciltsizi 150 kuruş posta parası yüzde 20 nisbetinde zamedilir.

OSMANLI BANKASI Baınjue Ottomane

Sermayesi 10 milyon İngiliz lirası Umumî merkez: Galata

Telefon : Beyoğlu 3G

Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardır.

Veremin her derdinde en müessir deva M. ÜTÜCİYAN

Çinkograf

Fincancılarda Kalifidı Han

Abonelerimize:

Abonelerimizin bir senelik aboııeman- ları 24, nüsha tezammüıı eder. «İçtihadmn 6 aylık abonemanı 12 nüsha tezammun e d e r: Abonemanları hitam bulan ve tecdit etmeyeulere irsalatı kesmek usuli it­

tih az' olunmuştur.

Akşehir Bankası

1

Sermayesi 1 M ilyon Bilumum banka muamelesiyle

İştigal eder Merkezi: A K Ş E H İ R

Ş ii’bel eri: İS T A N B U L ve İZ M İR Musa’ it şartle mevdu’ at kabul eder. Afiyon, tiftik gibi ihracat üze­

rine mubaya ve satışa tevassut eder.

Her nevi emti’ a üzerine kommision ile mu’ amele yapar.

Telefon: İstanbul 3341

A D A P A Z A R I T Ü R K

Ticaret Bankası

TÜRK ANONİM ŞİRKETİ

Serm ayesi: 1,000,000 Türk lirası M erkezi: A D A P A Z A R I

İS T A N B U L Ş U B E S İ: Yeni Postahane karşısı. T elefon : İstanbul — 2042

B İ R F İL O Z O F U N Ş İ ’ İ R L E R İ Şa’iri: J. M. Guyau

Devlet matbaasında basılmakda olan bu çok neîis kitabın bilhasse genç şa’irlerimiz tarafından hirzi can edinilmesini temenni ederiz.

Türkiye Sanayi ve Madin

«/ «/

Bankasına Merbut

H ereke, B eyk o z, B a k ır köy fa b rik a la rı satış m ağazası:

İstanbul, Bahçe Kapu, Tramvay caddesi Numero 12

Telefon : İstanbvl, 517

Mağazada münhasıren bankaya ' merbut fabrikalar mamulâtmdan ipek- 1 liler ve döşemelikler, yünlüler, bat- tanyeler, kostümlük kumaşlar, şallar, ipekli mendiller, ince ve kalın bez­

ler, metin ve zarif bavul, çanta, kon- duralar, ve saire topdan ve peraken­

de olarak satılır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

(1982) worte a book in Urdu, entitled, &#34;Sir Sayyid Aur Aligarh Tehrik (Sir Syed a n d Aligarh Movement)&#34;.^^ In this book, the common topics are, life a n d works of

[r]

Bir iş sahibinin arzusu üzerine mimar tarafından hazırlanan proje mevkii tatbike konulmaz ise, o binanın inşası için miktarı tesbit edilen malzemenin ve bütün binanın

Bal i Işın, Affan Galip Kırımlı, Atıf Ceylân Bedi Sargın, Reha Ortaçlı, Muzaffer Seven, Ve- dat Erer, Ekrem Yene!, Cevdet Beşe, Fethi Tulgar, Feyyaz Baysal, Münir Arısan,

Enerji bakımından dışa bağımlı olduğumuz da Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını ve huııun dolaylı sonucu olarak da siyasal bağım- sızlığımızı büyük

devam etmiş bulunmaktadır. Bu mabedlerin inşa tarzları Mısırlılarmkine benzemediğine göre bu muazzam taş kütlelerini zamanının insanları nasıl bir usul ile nakil

âmiline kadar bağlı iseler belediyeler de boş sahalardan isti- fade ekonomisinde ayni âmile ayni derecede bağlıdırlar. Sa- tın alman toprakların inşaat arsası olarak «ne

[r]