• Sonuç bulunamadı

9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-KONGRESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-KONGRESİ"

Copied!
162
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-KONGRESİ

8-11 Ekim 2020

KONGRE BİLDİRİ ÖZETLERİ

ST GA RO EN

TEROLOJİ DİYETİSYEN LİĞİ D NEĞ ER

GDD

İ

2020

(2)

Değerli Meslektaşlarım;

Sağlıklı yaşamın temel bileşeni olan yeterli ve dengeli beslenmenin, hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki yeri tartışılmazdır. Bu bağlamda, hızla gelişen ve değişen bilim, yeni kavram ve te- davi yöntemlerinin gelişmesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle bu yıl “9. Ulusal Sağlıklı Yaşam Kongresi” nin ana temaları “Kardiyoloji Diyetisyenliği, Gastroenteroloji Diyetisyenliği, Ağırlık Yönetiminde Güncel Yaklaşımlar ve Hastalıkta & Sağlıkta Bağırsak Mikrobiyotası”  olarak belirlenmiştir.

Konge kapsamında  “3. ProbioCLASS -  Beslenme & Prebiyotik & Probiyotik Bahar Okulu”nu gerçekleştiriyor olacağız. Bağırsak mikrobiyotasının şekillenmesinde büyük öneme sa- hip prebiyotikler, probiyotikler ve diyet örüntüsü hakkında güncel bilgileri irdeliyor olacağız.

Tüm bu konularla Ekim ayında sizlerle bir arada olabilmenin heyecanını yaşıyoruz.  Acıbadem Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü olarak organize ettiğimiz

“9. Ulusal Sağlıklı Yaşam Kongresi”, 8-11 Ekim 2020 tarihleri arasında sanal ortamda E-Kongre olarak yapılacaktır.

Beslenme ve Diyetetik alanı ile ilgili güncel konuların yer alacağı, katılımlarınızla değer bu- lacak ve zenginleşecek “9. Ulusal Sağlıklı Yaşam e-Kongresi” nde birlikte olabilmek dileğiyle.

Saygılarımızla

Prof. Dr. Murat Baş Kongre Başkanı

(3)

Düzenleyen Kuruluş

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Kongre Desteği

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

Sponsor Firmalar ABDİ İBRAHİM GIDA GÜVENLİĞİ DERNEĞİ

VOONKA BIOCODEX CALIFORNIA CEVİZ

IE MENARINI NESTLE NESCAFE

ORZAX PRONOKAL GRUP

BİRUNİ LOOP

SABRİ ÜLKER VAKFI SOLGAR

TARTI WELLCARE (İLKO)

YAYLA

NİŞASTA SANAYİCİLERİ DERNEĞİ INOLIVA

(4)

BİLİMSEL PROGRAM ...5

BİLDİRİ LİSTESİ ...9

KONUŞMA ÖZETLERİ ...13

SÖZLÜ SUNUMLAR ...73

POSTER SUNUMLAR ...121

(5)

8 Ekim 2020 Perşembe

09:00-09:30 AÇILIŞ 09:30-14:30 1. OTURUM:

MODERATÖR: Berna Eren

09:30-10:30 Besinlerin Enerji Değerlerinin Hesaplanmasında Trendler ve Trendden Düşenler David J. Baer

10:30-11:30 Yağlar ve Gerçekler: Bilimin Besin Yağları Üzerine Günümüzdeki Konumunu Anlamak Penny M. Kris-Etherton 11:30-12:30 İşlenmemiş Gıdalar ve Diyetin Bilişsel/Beyin Sağlığı Üzerine Etkileri Barbara Shukitt-Hal 12:30-13:30 ÖĞLE ARASI

12:30- 13:10 SÖZLÜ BİLDİRİ SUNUMLARI

13:30-14:30 Diyet Uzmanlığında Kariyerin ABC’si: Tarıma Dayalı Sektörler ve İletişimde Öne Çıkan Fırsatlar Carol Berg Sloan 14:30-16:30 2. OTURUM:

MODERATÖR: Gül Kızıltan

14:30-14:50 Kardiyovasküler Sağlık İçin Yeni Diyet Yağı Önerileri Penny M. Kris-Etherton

14:50-15:10 Kardiyovasküler Hastalıklar: Lipidlerle İlişkili Faktörler Habibe Şahin 15:10-15:30 Kardiyovasküler Hastalıklar: İnflamasyonla İlişkili Faktörler Mendane Saka 15:30-15:50 Kardiyovasküler Hastalıklar: Besin-İlaç Etkileşimlerine Bir Bakış Perim Türker 15:50-16:10 Kardiyovasküler Hastalıklarda Risk Olarak Diyet Örüntüsü Reci Meseri 16:10-16:30 Kardiyovasküler Hastalıkların Etiyolojisi ve Epidemiyolojisi Berna Eren 16:30-16:50 ARA

16:50-18:10 3. OTURUM:

MODERATÖR: Reci Meseri

16:50:17:10 Sert Kabuklu Yemiş Tüketimi ile Bağırsak Mikrobiyotası ve Metabolitlerindeki Değişimler Sağlık Çıktıları David J. Baer 17:10-17:30 Kardiyovasküler Sağlıkta Fiziksel Fitnes ve Fiziksel Aktivite Gül Baltacı 17:30-17:50 Bir Histoloğun Gözünden Sağlıklı Beslenme ve Egzersizin Kalp Dokusu Üzerine Etkisi Merve Açıkel Elmas

17:50-18:10 Diyet Kolesterolü Kardiyovasküler Bir Risk midir? Ladan Hajhamidiasl

(6)

9 Ekim 2020, Cuma

09:10-10:50 4.OTURUM

MODERATÖR: Saniye Bilici

09:10-09:30 Mikrobiyotanın Potansiyelini Açığa Çıkarmak: Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz? Ener Çağrı Dinleyici 09:30-09:50 Tüm Probiyotikler Farklıdır: Hangi Endikasyona Hangi Probiyotik? Tarkan Karakan 09:50-10:10 Ağız Mikrobiyotası: Hastalıkta ve Sağlıkta Kritik Bir Bölge Metehan Özen 10:10-10:50 BİOCODEX UYDU SEMPOZYUMU

Mikrobiyota ve Bifidobakterilerin Önemi Ener Çağrı Dinleyici

10:50-11:00 ARA 11:00-13:10 5.OTURUM

MODERATÖR: Sevinç Yücecan 11:00-11:10 ARA

11:10-11:30 Mikrobiyotamızdaki Mikrobiyomun Hastalıklarımız Üzerine Etkisi Sinem Öktem 11:30-11:50 İntestinal Antimikrobiyal Peptidler ve Mikrobiyota Üzerine Etkileri Nihan Ünübol 11:50-12:30 WELLCARE UYDU SEMPOZYUMU

Bağırsak Mikrobiyotası İle Kilo Kontrolü Arasındaki İlişki Ve Probiyotiklerin Yeri Murat Baş 12:30-12:40 ARA

12:40-13:10 Sirkadiyen Ritim ve Krononutrisyon: Neler Biliyoruz? Saniye Bilici 13:10-14:20 ÖĞLE ARASI

13:10-13:50 SÖZLÜ BİLDİRİ SUNUMLARI 14:20-16:10 6. OTURUM

MODERATÖR: Efsun Karabudak 14:20-14:30 ARA

14:30-14:50 Yapay Biyoloji ve Yapay Mikrobiyota Erkan Mozioğlu

14:50-15:10 Bağırsak Mikrobiyota Analizinden Kişiselleştirilmiş Beslenme Planına Geçiş Uğur Sezerman 15:10-15:30 ARA

15:30-15:50 Farklı Diyet Modellerinin Bağırsak Mikrobiyotasına Etkileri Murat Baş 15:50-16:10 Obezite Tedavisindeki Kayıp Halka: Bağırsak Mikrobiyotası Hilal Yıldıran

(7)

10 Ekim 2020, Cumartesi

09:10-13:10 7. OTURUM

MODERATÖR: Özge Küçükerdönmez

09:10-09:35 Beyin-Bağırsak Ekseni: Nörolojik Hastalıklar ve Mikrobiyota İsmet Melek 09:35-10:00 Düşük Karbonhidratlı Diyetler Önerilebilir, Güvenli ve Sürdürülebilir mi? Gül Kızıltan 10:00-10:10 ARA

10:10-10:35 Anne Sütü Biyoaktifleri: Yeni Nesil Biyotikler ve HMO Ateş Kara

10:35-11:00 Antibiyotik İlişkili İshal Yönetiminde Probiyotikler Güldane Koturoğlu 11:00-11:10 ARA

11:10-11:50 ABDİ İBRAHİM UYDU SEMPOZYUMU

Demir Emiliminde Probiyotiklerin Önemi Mustafa Çetiner

11:50-12:00 ARA

12:00-12:30 Sürdürülebilir Beslenmenin Temeli Olarak Ülke Beslenme Rehberleri Deniz Başoğlu 12:30-13:10 SABRİ ÜLKER VAKFI UYDU SEMPOZYUMU

Kurumsal Beslenme Stratejisinde En İyi Uygulama Örneği:

Sabri Ülker Vakfı Sağlıklı Yaşam Merkezi Begüm Mutuş

13:10-13:40 ÖĞLE ARASI

13:10-13:40 SÖZLÜBİLDİRİ SUNUMLARI 13:40-16:30 8. OTURUM

MODERATÖR: Gül Kızıltan 13:40-13:50 ARA

13:50-14:10 Bağırsak Mikrobiyotasında Karbonhidrat Savaşları: Karbonhidratlar Dost mu? Düşman mı? Özge Küçükerdönmez 14:10-14:30 Glutensiz Beslenme: Tedavi mi? Moda mı? Sağlıklı Bir Glutensiz Diyet Olabilir mi? Esen Karaca 14:30-14:40 ARA

14:40-15:00 Beslenme: Bağırsak Geçirgenliğinde Hem Suçlu, Hem Güçlü Yeşim Temel Özcan

15:00-15:30 Beslenme Araştırmalarında ‘’Büyük Data’’ nın Rolü Buğrahan Bayram

15:30-16:10 Gıda Güvenliği Derneği Kanıta Dayalı Gıda Bilimi Platformu

Gıda Katkı Maddeleri ve Risk İletişimi Bensu Karahalil &Murat Baş

16:10-16:30 Hastalıkta ve Sağlıkta Öğün Sayısı: Kahvaltı Can Mıdır? Selda Seçkiner

(8)

11 Ekim 2020, Pazar

09:10-11:40 9.OTURUM

MODERATÖR: Gözde Arıtıcı Çolak

09:10-09:30 Sezgisel Yeme: Optimal Sağlık İçin Sezgileri Takip Etmenin Gücü Pırıl Duru 09:30-09:50 Sarkopenik Obezite:Tanımlama, Ölçüm ve Diyetsel Belirleyiciler Gözde Arıtıcı Çolak 09:50-10:00 ARA

10:00-10:20 Duygusal Yeme: Obezitenin Temelindeki Duygusal Dünya Gizem Köse

10:20-10:40 Klinik Nutrisyonda Prebiyotikler, Probiyotikler ve Bağırsak Mikrobiyotası İrem Alparslan 10:40-10:50 ARA

10:50-11:10 Fonksiyonel Tıp Diyetisyenliği: Diyetisyen Yaklaşımı Yeşim Temel Özcan 11:10-11:30 Ultra İşlenmiş Yiyecekler ve Potansiyel Sağlık Etkileri Selen Köksal 11:30-14:30 10. OTURUM

MODERATÖR: Hilal Yıldıran 11:30-11:40 ARA

11:40-12:00 Anahtar Bakteriyal Metabolit Olarak Kısa Zincirli Yağ Asitleri Özgür Yılmaz 12:00-12:20 Bağırsak Mikrobiyotası Kompozisyonunda Diyet Polifenollerinin Etkileri Sevinç Yücecan 12:20-13:30 ÖĞLE ARASI

12:30-13:10 SÖZLÜ BİLDİRİ SUNUMLARI

13:30-13:50 IBS de Güncel Tedavi Yaklaşımları ve Mikrobiyota Hakan Alagözlü

13:50-14:10 Probiyotiklerin Güvenirliliği: Bir Yerlerde Hata var mı? Efsun Karabudak 14:10-14:30 Besinlerde Probiyotiklerin Canlılığı: Saklama ve Depolama Koşullarının Etkileri Yasemin Çakır 14:00-16:25 11. OTURUM

MODERATÖR: Esen Karaca

14:00-14:15 ARA

14:15-14:35 Hastalıkta ve Sağlıkta Prebiyotikler ve Diyet Lifi: Mikro-İşçiler Prebiyotik mi Yoksa Lif mi Sever? Binnur Okan Bakır 14:35-14-55 Yapay Tatlandırıcılar ve Glikoz Metabolizması: Bir Araştırmanın Sonuçları Ecem Örkü 14:55-15:15 Eliminisyon Diyetlerininin Otoimmün Hastalıklardaki Rolü İlker Pazarbaşı 15:15-15:25 ARA

15:25-15:45 Beslenme Antropolijisinde Fermentasyon ve Fermente Gıdalar Funda Şensoy

15:45-16:05 Besin Allerjilerİ ve Bağırsak Mikrobiyotası Uğur Günşen

16:05-16:25 Maternal Beslenmenin Bebeğin Mikrobiyotasına Etkisi: Bir Tek Annem Olsun Bana Bir şey Olmaz  mı? Nihan Çakır Biçer

(9)

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SS NO AD & SOYAD BİLDİRİ BAŞLIĞI

SS-01 AYSEL AYÇA ADIGÜZEL ADÖLESANLARDA ŞEKERLİ İÇECEK TÜKETİMİNİN BELİRLENMESİ

SS-02 AYŞE ÖZEROL SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI ERKEN DÖNEM KALSİYUM MİNERALİNİN TÜKETİMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SS-04 BİLGE NUR SAKLI TABAK BOYUTLARININ PORSİYON ALGISINA VE BESİN ALIMINA ETKİSİ

SS-06 DUYGU SAĞLAM ELIT ERKEK BASKETBOL OYUNCULARININ SEZON İÇI VÜCUT KOMPOZISYONLARININ DEĞERLENDIRILMESI

SS-07 ELİF MELEK AVCI DURSUN GESTASYONEL DİYABET VE DİYETSEL RİSK FAKTÖRLERİ

SS-08 ESEN KARACA HİPOTİROİDİ TANISI ALMIŞ KADINLARIN YAŞAM KALİTESİ İLE BESİN TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI VE BAZI ANTROPOMETRİK PARAMETRELER ARASINDAKİ İLİŞKİNİN SAPTANMASI

SS-09 ESRA TANSU SARIYER ÜNIVERSITE ÖĞRENCILERINDE BESLENME DURUMUNUN STRES, DEPRESYON VE ANKSIYETE ÜZERINE ETKISI

SS-10 EZGİ BELLİKCİ KOYU SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA PROBIYOTIK ÜRÜN TÜKETIMININ VE İLIŞKILI FAKTÖRLERIN BELIRLENMESI

SS-11 EZGİ ŞENOL SAĞLIKLI BESLENMEK İSTEYEN BİREYLER İÇİN BİR ALTERNATİF: BİTKİSEL KAYNAKLI PROTEİNCE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ, DÜŞÜK KALORİLİ VEGAN DONDURMA ÜRETİMİ VE BESİN BİLEŞİMİNİN BELİRLENMESİ

SS-12 HİLAL GÜMÜŞÇÜ HİPOTİROİDİ OLAN KADINLARDA VİSSERAL ADİPOZİTE İNDEKSİ, KARDİYOMETABOLİK RİSK FAKTÖRLERİ VE BESLENME DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

SS-14 VELİTTİN SELÇUK ENGİN YAŞLI MORTALİTESİNDE OBEZİTE PARADOKSU

SS-16 SEMA AYDIN ADÖLESANLARDA VIDEO ILE YAPILAN BESLENME EĞITIMI ILE GELENEKSEL BESLENME EĞITIMININ BESLENME BILGI DÜZEYINE ETKISININ

KARŞILAŞTIRILMASI

SS-17 OZAN ŞEN BARİATRİK CERRAHİ ÖNCESİ HAZIRLIK AŞAMASINDA UYGULANAN DÜŞÜK KALORİLİ DİYETİN AMELİYAT SONRASI KİLO VERMEYE ETKİSİ

SS-18 NALAN SOYDAŞ ENGİN KRONİK BEL AĞRILI HASTALARDA BEDEN KİTLE İNDEKSİ VE İŞLEVSEL KISITLILIK

SS-19 MERVE İNCE PALAMUTOĞLU AFYONKARAHİSAR SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN FERMENTE ÜRÜNLERİ TÜKETİMİ VE BU ÜRÜNLER HAKKINDA BİLGİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ

SS-20 MERVE CAMBAZ PRENATAL VE POSTNATAL BESLENME FAKTÖRLERININ SAĞLIK DURUMU VE AKADEMIK BAŞARIYA ETKISI

SS-21 DİDEM GÜNEŞ KAYA TIP1 DIYABETLI ÇOCUK VE ADOLESANLARDA DIYABLUMIA RISKININ DEĞERLENDIRILMESI

SS-22 SİNEM BAYRAM 19-50 YAŞ ARASINDAKİ KADINLARIN ANNE SÜTÜ BİLGİ DÜZEYİ VE EMZİRME DAVRANIŞLARI

SS-23 ZEKİYE YILDIZ POLİKİSTİK OVER SENDROMLU KADINLARDA BESLENME DURUMU, YEME DAVRANIŞI VE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SS-24 CAN SELİM YILMAZ ANKARA İLINDEKI ÜÇ FARKLI ECZANEYE GELEN 19-64 YAŞ ARASI BIREYLERIN OMEGA-3 VE MULTIVITAMIN KULLANIMLARI ILE YAŞAM KALITELERI

ARASINDAKI İLIŞKI

(10)

SS-25 SENİHA ÇUKUROVALI SOYKURT 20-45 YAŞ ARASI KADINLARDA MENSTRÜAL SİKLUSUN HER ÜÇ DÖNEMİNDE (Menstrüal Dönem Öncesi, Menstrüal Dönem ve Menstrüal Dönem Sonrası) BESLENME ALIŞKANLIKLARININ BELİRLENMESİ

SS-26 DUYGU AĞAGÜNDÜZ ORGANİK VE ORGANİK OLMAYAN ÇAY İNFÜZYONLARININ TOPLAM FENOLİK MADDE MİKTARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

SS-27 DİLARA TÜRKMEN DÜZENLI FIZIKSEL AKTIVITE YAPAN BIREYLERDE HEDONIK AÇLIK VE YEME DAVRANIŞ DURUMLARININ DEĞERLENDIRILMESI

SS-28 BURCU NEGİZSOY YETİŞKİN BİREYLERDE SOSYAL MEDYANIN BESİN SEÇİMİ, BEDEN KÜTLE İNDEKSİ ÜZERİNE ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SS-29 ATİLLA SELİM DİNÇ KAFEİN ALIMI, KISITLAYICI YEME DAVRANIŞI, STRES DÜZEYİ VE KONSTİPASYON ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ SS-30 GİZEM KÖSE BESLENME VE YEME ALIŞKANLIKLARIMIZ YARIYILDA DEĞIŞTI MI?

SS-31 BURCU KARA YETİŞKİNLERDE GLUTENSİZ DİYETE YÖNELİK DENEYİMİN, ALGININ VE BİLGİ KAYNAKLARININ BELİRLENMESİ

SS-32 ZEYNEP KAVAK TÜRKİYE’DE 7 İLDE ADOLESANLARIN METABOLİK SENDROM SIKLIĞI

SS-33 İPEK AĞACA ÖZGER EMZIREN ANNELERIN SERT KABUKLU YEMIŞ TÜKETIM SIKLIĞI, MIKTARI VE BILGI DÜZEYLERININ BELIRLENMESI

SS-34 KÜBRA DAMLA EKİNCİ HEMODİYALİZ HASTALARININ DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE BESLENME DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

(11)

POSTER BİLDİRİLER

PS NO AD & SOYAD BİLDİRİ BAŞLIĞI

PS-01 ECE MORAL BESLEME UYGULAMALARI VE YAPISI ANKETI TÜRKÇE GEÇERLIK GÜVENIRLIK ÇALIŞMASI

PS-02 EMİNE NAKİLCİOĞLU TAŞ OBEZİTE İLE MÜCADELEDE GIDA ENDÜSTRİSİNİN YAKLAŞIMI

PS-03 EMİNE NAKİLCİOĞLU TAŞ GIDALARDA LEZZET ALGISININ OBEZİTE GELİŞİMİNE ETKİSİ

PS-04 LÜTFİYE YILMAZ ERSAN KEFİRAN’ın ENDÜSTRİYEL ve TERAPÖTİK ÖNEMİ

PS-05 MERVE ÇAKMAK DIYET MEMNUNIYET (DIET SATISFACTION QUESTIONNAIRE) ANKETI’NIN TÜRKÇE VERSIYONUNUN GEÇERLILIK VE GÜVENILIRLIK ÇALIŞMASI

PS-06 MERVE KUMRU GIDA TABULARI

PS-08 ÖZGE EROL MAJÖR DEPRESYONA SAHİP YETİŞKİN BİREYLER İÇİN SARI KANTARON TAKVİYESİ ANLAMLI BİR DESTEK TEDAVİ OLABİLİR Mİ?

PS-09 PAKİZE GİZEM AKGÜL MIND DİYETİ VE BİLİŞSEL FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ

PS-10 SİDRE ÖZEMRE DÜZENLİ SPOR YAPAN, SEDANTER, NORMAL GELİŞİMSEL VE OTİZMLİ BİREYLERİN BESLENME ALIŞKANLIKLARI, BESİN TÜKETİM SIKLIĞI VE GIDA TAKVİYESİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI

PS-11 TÜLAY ÖZCAN 2 MORINGA OLEIFERA VE NUTRASÖTIK POTANSIYELI

PS-12 TÜLAY ÖZCAN HIBISCUS ÇIÇEĞI (HIBISCUS SABDARIFFA L.) BIYOAKTIF BILEŞIKLERININ SAĞLIK VE OBEZITE ÜZERINE ETKISI

PS-13 ZELAL TANDOĞAN FENILKETONÜRI HASTALARININ BESLENME ALIŞKANLIKLARI VE BESIN TÜKETIM DÜZEYLERININ DEĞERLENDIRILMESI

PS-14 BUŞRA DÖNERAY COVİD-19 VE OBEZİTE İLİŞKİSİ

PS-15 İREM ERHAN ANNE SÜTÜYLE BESLENME VE FORMULA İLE BESLENMENİN BEBEK MİKROBİYOTASINDA YARATTIĞI DEĞİŞİKLİĞİN İNCELENMESİ

PS-16 PAKİZE GİZEM AKGÜL VEJETARYEN VE VEGAN DİYETLERİ İLE DEPRESYON ARASINDAKİ İLİŞKİ

PS-17 NURSEL ŞAHİN DİYET ASİT YÜKÜ, KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR İÇİN BİR RİSK FAKTÖRÜ MÜDÜR?

PS-18 RAMAZAN MERT ATAN İNSÜLIN DIRENCI ILE HÜCRE MEMBRAN KOMPOZISYONU ARASINDAKI İLIŞKIDE DIYETTE YER ALAN LIPIDLERIN ROLÜ

PS-19 İPEK AĞACA ÖZGER ANNE SÜTÜ VE BESIN DEĞERI İÇERIĞI

PS-20 HATİCE PINAR KURAL ENÇ KETOJENIK DIYET VE KANSER

(12)
(13)

9. ULUSAL

SAĞLIKLI YAŞAM KONGRESİ

KONUŞMA ÖZETLERİ

(14)
(15)

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR: LİPİDLERLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER

Prof. Dr. Habibe Şahin

Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Kayseri

Eve Götürülecek Mesajlar

1. Diyetin toplam enerjisinin yağlardan gelen oranı için kesin bir üst sınır olmasa da Akdeniz diye- tinde bu oran %35’e çıkabilirken, batı tarzı diyette %30’ın altında olması gerektiği belirtilmek- tedir.

2. Doymuş yağların azaltılması ve eşit enerji düzeyinde çoklu doymamış, tekli doymamış yağlar ve tam tahılların kullanılması KVH’ın önlenmesinde optimal sonuçlar için önerilmektedir.

3. Amerikan Kalp Derneği (AHA), Amerikan Kardiyoloji Derneği (ACC) diyet kolesterolünün azaltıl- masının serum LDL-kolesterolü düşürdüğüne dair yeterli kanıt olmadığı için kolesterol sınırlama- sını kaldırmıştır. Ancak Amerika Ulusal Lipit Derneği (NLA) çelişen kanıtları kabul etmekle birlikte yine de diyet kolesterolünü <200 mg/güne düşürerek aterojenik etkiyi azaltmayı önermektedir.

Uzun yıllardır süregelen araştırmalar, kardiyovasküler hastalıklar (KVH)’ın önlenmesi ve tedavisinde beslenmenin etkisinin önemli ölçüde anlaşılmasını sağlamıştır. Sağlıklı beslenmenin KVH ve risk faktörleri üzerinde önemli etkileri vardır. KVH risk faktörleri olan; obezite, yüksek kolesterol, diya- bet ve hipertansiyonu potansiyel olarak tersine çevirir veya azaltır. Diyette toplam yağ alımı obe- zite ile ilişkilidir ki obezite de arteriosklerozun majör risk faktörlerini etkilemektedir. Ayrıca yüksek yağlı yemek sonrası kan trigliserit düzeyi yükselir, trigliseritten zengin şilomikronlar kana geçer ve karaciğerde şilomikron kalıntıları artar. Tüketilen yağ miktarı, trigliserit düzeyindeki yükselişi etkiler. Her ikisi de KVH riskleriyle ilişkilidir. Diyette yağ oranı azaltıldığında ve yerine kompleks kar- bonhidratlar tüketildiğinde, trigliserit ve HDL-kolesterol düzeyi düşmektedir. Diyetteki toplam yağ ve özellikle doymuş yağların azaltılmasının total ve LDL-kolesterolünü azalttığı kabul edilmektedir.

DASH diyetinin; toplam yağ, DYA ve kolesterol oranı düşüktür. AHA’nın 2013 rehberinde; vücut ağırlığı stabil tutularak DASH diyeti uygulandığında, LDL kolesterolün 11 mg/dl düştüğü, HDL ko- lesterolün 4 mg/dl yükseldiği, serum TG düzeyinin ise değişmediği belirtilmiştir. Akdeniz diyetinde ise toplam enerjinin yağdan gelen oranının %32-35 olduğu bilinmektedir. Yüksek gibi görünen bu miktarın; ÇDYA’den gelen oranın (özellikle omega-3 YA) yüksek, DYA’den gelen oranının düşük (%9- 10) olması ve günlük posa alımının çok yüksek olması (27-37 g/gün) nedeniyle kan lipit düzeylerini olumsuz etkilemediği belirtilmiştir. AHA 2013 önerilerinde toplam yağ miktarının üst sınırına ilişkin bir öneri de bulunmamaktadır. Aynı zamanda AHA, çok düşük yağlı diyetleri de önermemektedir.

AHA’nın aksine Alman Beslenme Derneği, Avusturya Beslenme Derneği ve İsviçre Beslenme Der- neği diyetteki yağ alımının fiziksel aktivite düzeyine göre olması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre PAL değeri >1.4 olanlarda enerjinin yağdan gelen oranı %30, PAL düzeyi >1.7 olanlar ise %35 ola- rak belirtilmiştir.

Tüm besinleri ve beslenme modellerini dikkate almanın önemi artık yaygın olarak kabul edilmekte- dir. Geleneksel beslenme araştırmalarında; besinlerin ve toplam diyetin dikkate alınmadığı, seçilmiş bir besine odaklanan indirgemeci bir yaklaşım benimsenmiştir. Ancak, bu tam bir resim sağlamaz,

(16)

çünkü tek bir besinin KVH riski üzerine etkisi tüketildiği besin matrisi ile de ilgilidir. Ayrıca, yer de- ğiştirme işlemleri, makro besinlerin ve KVH risk faktörleri arasındaki ilişkinin ikame ediciye bağlı olduğunu da göstermiştir. Örneğin, doymuş yağların; doymamış yağlarla veya tam tahıllarla de- ğiştirilmesi KVH riskini azaltırken; aksine, doymuş yağların basit karbonhidratlarla değiştirilmesi herhangi bir fayda sağlamamaktadır. Besin bazlı öneriler bulunmakla birlikte beslenme rehberleri hâlâ; doymuş yağ, sodyum, eklenmiş şeker ve diyet kolesterolüne yönelik öneriler içermektedir.

Çünkü bu besinler çoğu insan tarafından fazla miktarda tüketilmekte ve kronik hastalık riskini art- tırmaktadır.

Toplum için beslenme önerileri genellikle; sebze-meyve, tam tahıllar, az yağlı veya yağsız süt ürün- leri, az yağlı protein kaynakları, yağlı tohumlar ve bitkisel yağlar gibi besin bazlı önerileri içerir. Bazı diyet rehberleri eklenmiş şeker, tuz ve doymuş yağların azaltılması gibi önerilerin listesini yapmak- tadır. Bununla birlikte KVH için en yaygın yapılan kantitatif öneriler; doymuş yağ, kolesterol, sod- yum ve eklenmiş şekerle ilgili olanlardır. 2013 Avustralya, 2016 İngiltere, 2011 Kanada Besin Reh- berleri ağırlık olarak besin temellidir. Amerikan Kalp Derneği (AHA), Amerikan Kardiyoloji Derneği (ACC) ve Amerika Ulusal Lipit Derneği (NLA) KVH riski olan bireylere beslenme önerileri yayınlamak- tadır. Bu rehberler toplum için yapılan rehberlere benzer şekilde hem besin temelli hem de besin ögeleri için hedeflerin ne olması gerektiğini göstermektedir. AHA/ACC 2019 Rehberi KVH riskinin azaltılmasında; sebzeler, meyveler, kurubaklagiller, yağlı tohumlar, tam tahıllar ve balık tüketilme- sini güçlü kanıt olarak önerirken, doymuş yağların (DYA) tekli doymamış (TDYA) ve çoklu doymamış yağlarla (ÇDYA) değiştirilmesini, kolesterol ve sodyum alımının sınırlandırılmasını, işlenmiş etlerin, rafine karbonhidratların ve şekerli içeceklerin mümkün olan en düşük düzeyde tüketilmesini orta düzeyde kanıt olarak önermektedir. KVH riskini arttıran bir faktör olarak trans yağ asitlerini ise zararlı olarak sınıflandırmaktadır. Amerika Ulusal Lipit Derneği (NLA) 2015 “Dislipideminin Hasta Merkezli Tedavi Rehberinde” dislipidemi tedavisi için DASH, Akdeniz, vejetaryen / vegan diyetler gibi diyet modellerini önermektedir. NLA ayrıca, enerjinin %7’sinin doymuş yağlardan, <200 mg / gün diyet kolesterol ve trans yağ alımının ise minimal olmasını önermektedir. Hem AHA/ACC hem de NLA, DYA yerine, çoklu ve tekli doymamış yağların ve yağsız protein kaynaklarıyla yer değiştiril- diği durumlarda lipit profilinde pozitif kaymalar olduğunu belirtmektedirler.

Son zamanlarda, prospektif kohort çalışmaların yer aldığı 3 meta-analizde, DYA alımı ile koroner so- nuçlar arasında ilişki bulunmadığı bildirilmiştir. Chowdhury ve ark. gözlemsel çalışmalardan diyetle alınan DYA, dolaşımdaki parametreleri ve bunların KVH, miyokard infarktüsü, anjina ve anjiyografik koroner stenozu ile ilişkisini araştırmıştır. Tüketilen miktar ve kan düzeylerine göre en altta tertilde (1/3) bulunanlarda rölatif riski 1.03 iken en üst tertilde bulunanların rölatif riski 1.06 olarak hesap- lanmıştır. de Souza ve ark. bu meta-analizi güncellemiş ve KVH morbidite ve mortalite için DYA faz- la alınmasının herhangi bir etkisinin olmadığını belirtmiştir (RR:1.15 ve 1.06). PURE çalışmasında ise (düşük ve orta gelir düzeyine sahip 18 ülkeden 135.335 bireyle yürütülmüş) DYA ile major KVH, mortalite ve MI riski arasında ilişki olmadığı gösterilmiştir.

Bu sonuçların aksine Hemşire Sağlık (Nurses’ Health) ve Sağlık Profesyonelleri Takip Çalışmasın- da (HPFS) çıkan sonuca göre diyetteki DYA alımı ortalama %-5.25 azaldığında rafine karbonhidrat ve nişastalı besinlerin tüketimi ortalama +%4.3 oranında artmaktadır. Buna karşın ÇDYA’ların ve tam tahıllı karbonhidratların tüketiminde çok büyük değişiklikler olmamaktadır. Bir başka deyişle diyette doymuş yağ oranının azalması sanılanın aksine olumlu bir değişikliğe neden olmamaktadır.

Aynı çalışmalardan elde edilen bir başka sonuçta ise (2015 yılında yayınlanan Nurses’ Health-II)

(17)

enerjinin %5’i DYA yerine ÇDYA/TDYA veya tam tahıllar ile replase edildiğinde KVH riski %25, %15 ve %9 oranında azalmaktadır. Tersine, DYA’ın izokalorik olarak rafine nişastalar ve basit şekerler ile yer değiştirmesi, hastalık riskindeki artışla ilişkili bulunmamıştır. Prospektif kohort çalışmaların derlendiği 11 araştırmanın meta-analizinde de benzer olarak, enerjinin DYA’dan gelen oranı %5 oranında ÇDYA ile yer değiştirdiğinde KVH riskinin azaldığı, karbonhidratlarla veya TDYA ile yer de- ğiştirdiğinde ise riskin değişmediği gösterilmiştir. Karbonhidrat kalitesindeki farklılıklar ve TDYA’nın hayvansal besin kaynaklarının ayrıştırılması bulgular arasındaki farklılığı açıklamaktadır. The 2017 AHA Presidential Science Advisory on Dietary Fats and CVD raporunda doymuş yağların PUFA’lar ile yer değiştirmesinin KVH riskini %29 oranında azaltacağı, benzer bir Cochrane derlemesinde de

%27 azalacağı, TDYA, karbonhidrat ve protein alımıyla böyle bir etkinin görülmeyeceği belirtilmiş- tir. Sonuç olarak, epidemiyolojik ve klinik çalışmalardan elde edilen yer değiştirme çalışmalarında izokalorik olarak doymamış yağların (özellikle ÇDYA’ların) ve tam tahıllı besinlerin doymuş yağlar yerine kullanılmasının KVH riskini güçlü bir şekilde azaltacağı gösterilmiştir.

Doymuş yağların hangi kaynaktan geldiği de önemlidir. Nitekim yapılan çalışmalarda süt yağından (tereyağı) gelen doymuş yağların KVH riskini arttırmazken, diğer hayvansal kaynaklı yağların riski arttırdığı bildirilmiştir. Hatta tereyağı ile tam tahılların birlikte kullanılmasının riski %34 azalttığı, tereyağının rafine karbonhidratlarla kullanılmasının riski değiştirmediği belirtilmiştir. Bir başka de- yişle, doymamış yağların tam tahıllar ile birlikte tüketilmesinin en mükemmel seçim olacağı, süt yağının ise diğer hayvansal besinlerdeki DYA kadar zararlı olmayacağı belirtilmektedir. Brassard ve ark. yaptığı çalışmada %12.5 DYA içeren tereyağı ve %12.5 DYA içeren peynirleri 4 hafta süresince tüketen kişilerin serum LDL-kolesterolü düzeylerini peynir lehine anlamlı olarak daha düşük bulun- muştur (peynir 12.34 mg/dl, tereyağı 127.6 mg/dl). Bir başka meta-analiz çalışmasında da peynir ve tereyağının LDL-kolesterolü farklı etkilediği gösterilmiştir. Elbette bunda diyetin diğer bileşen- lerinin de rolü vardır. İki farklı süt ürünü içeren düşük doymuş yağlı (enerjinin %5.8) diyetin TDYA, ÇDYA veya karbonhidrat oranlarının arttırılmasıyla LDL-kolesterolü farklı şekilde etkilediği (sırasıyla 117, 112 ve 120 mg/dl) belirtilmiştir. Engel ve ark. yaptığı çalışmada ise orta düzeyde DYA içeren (%4.5) tereyağı veya rafine zeytinyağının 5 hafta tüketilmesi sonucunda tereyağının LDL-koleste- rolü daha fazla yükselttiğini göstermişlerdir (117 ve 111 mg/dl). Her ne kadar süt ürünleri özellikle de peynir, DYA’nın LDL-kolesterolü yükseltme etkisini azaltsa da kan lipid profili üzerine etkilerin- den dolayı diğer DYA kaynaklarının yerine süt ve ürünlerinin replase edilmesi tercih edilebilir.

Özet olarak çeşitli sağlık profesyonelleri dernekleri ve uzman panellerinin önerileri doğrultusunda KVH hastalık risk faktörlerini iyileştirmek için sağlıklı bir diyet içeriğinde doymuş yağların azal- tılması tavsiye edilebilir. Doymuş yağlar ile KVH arasında ilişki olmadığını belirten son raporların da dikkatli okunması gerekmektedir. Doymuş yağların azaltılması ve eşit enerji düzeyinde ÇDYA, bitkisel bazlı TDYA ve tam tahılların kullanılması optimal KVH sonuçlar için önerilmektedir. İzole edilmiş makro besin ögelerinden çok, özel bazı besin alt gruplarının (özellikle süt ürünlerinin türü ile karbonhidrat türleri) hastalık üzerine etkileri değerlendirilmelidir.

Birçok çalışmada balık tüketimi ile KVH riskinin azaldığı gösterilmiştir. Eskimolarda yüksek ome- ga-3 yağ asitleri alımı nedeniyle KVH riskinin düşük olduğu bilinmektedir. Omega-3 yağ asitleri, eikosonoid sentezini ve membran akışkanlığını değiştirerek KVH riskini azaltmaktadır. Omega-6 yağ asitlerinden AA ve omega-3 yağ asitlerinden EPA biyolojik olarak yüksek oranda aktif eikosa- noidlerin sentezinin prekürsörleri olarak inflamatuar reaksiyonları, immünolojik direnci, KVH, yağ metabolizması bozukluklarını, trombotik süreçleri ve neoplastik hastalıkları etkiler. Omega-3 yağ

(18)

asitleri trigliserit düzeyini, karaciğerde VLDL kolesterol ve apo B-100 sentezini inhibe ederek ve postprandiyal lipemiyi önleyerek düşürmektedir. Genel toplumsal önerilerde haftada en az 2 kez (>250 g) omega-3 yağ asitlerinden zengin balıkların (somon, ton, sardunya, uskumru) tüketilmesi önerilmektedir. Bu miktarda balık tüketimi ortalama 250-500 mg EPA ve DHA alınmasını sağlamak- tadır.

Tarihsel süreçte lipit/lipoprotein profilini yükselttiği için diyet alınan kolesterolün <300 mg/gün olması gerektiği diyet rehberlerinde yer almıştır. Bununla birlikte 2015-2020 Diyet Rehberleri Uz- man Komisyonu (Dietary Guidelines Advisory Committee-USDA) diyetteki kolesterol sınırlamasının kaldırılması önermiştir. Bunun nedeni diyetle alınan ile serum kolesterol düzeyi arasında kayda de- ğer bir ilişkinin olmaması ve ayrıca kolesterolün ABD’de nüfus ortalama alımına dayalı aşırı tüketim için bir endişe kaynağı olmadığının belirtilmesidir. AHA / ACC diyetteki kolesterolün azaltılmasının serum LDL-kolesterolü düşürdüğüne dair yeterli kanıt olmadığı için kolesterol sınırlamasını kaldır- mıştır. Ancak NLA çelişen kanıtları kabul etmekle birlikte yine de diyet kolesterolünü <200 mg/

güne düşürerek aterojenik kolesterolü düşürmeyi önermektedir.

Lipit tedavisinde diyet kolesterol alımının sınırlandırılması gerekliliği tartışmalıdır. Çünkü diyet ko- lesterolü serum lipit/lipoproteinlerini doğrusal olmayan bir şekilde arttırır ve diyet kolesterolünün bu etkisi bazal serum kolesterol düzeyine bağlıdır. 2015 yılında 17 müdahale çalışmasını kapsa- yan bir meta-analizde; diyetle yağ alımları benzer olan (ancak DYA çoğunda belirtilmemiş), en az 4 hafta uygulanan ve kolesterol alımları 0-415 mg/gün ile 501-1415 mg/gün arasında olan gruplar karşılaştırılmıştır. Kontrol grupları ile karşılaştırıldığında müdahale grubunun kolesterol alımları art- tıkça serum total kolesterol (11.2 mg/dl), LDL-kolesterolü (6.7 mg/dl) ve HDL-kolesterolü (3.2 mg/

dl) düzeylerinin arttığı gösterilmiştir. Toplam ve LDL-kolesterolü’deki artışlar sadece 900 mg/gün’e kadar olan müdahale dozları için anlamlı bulunmuştur, müdahale dozu katlandığında bu anlamlılığın ortadan kalktığı belirtilmiştir. 900 mg/gün’ün üstünde, toplam ve LDL-kolesterolü’deki değişiklikler anlamlı bulunmamıştır. HDL-kolesterolü’deki artış sadece 650-900 mg/gün arasında değişen mü- dahale dozları ile anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte, araştırmalar arasında belirgin heterojenlik bulunmaktadır ve diyet kolesterol ve lipit / lipoprotein seviyeleri arasındaki ilişkiyi daha iyi tanım- lamak için ek çalışmalara ihtiyaç duyulduğu da belirtilmiştir (Berger S).

Berger ve ark. çalışması Hopkins ve ark. tarafından teyit edilmiştir. Randomize kontrollü 17 çalış- manın (diyet kolesterolü ve yumurta tüketimini içeren çalışmalar) incelendiği meta-analizde diyetle kolesterol alımı 17 - 4.000 mg/gün arasında değiştiğinde serum lipitlerinin ne şekilde etkilediği irdelenmiştir. Bu çalışmaların, 1/3’ünde diyetle kolesterol alımının <1000 mg/gün olduğu da belir- tilmiştir. Buna göre diyet kolesterolü her 100 mg değiştiğinde total kolesterol, LDL ve HDL-koleste- rolü sırasıyla 2.17, 1.93 ve 0.31 mg/dl artmaktadır. Bu sonuçlar doğrultusunda, ACC, KVH Önleme Konseyi diyetle kolesterol alımının sınırlandırılabileceğini belirtilmiştir. ACC bu raporunda, Berger ve ark. yaptıkları meta-analiz çalışmasında kullanılan 17 prospektif kohort araştırmasının dizaynları- nın heterojen olduğu, ciddi metodolojik eksiklikler bulunduğu ve gözlemsel çalışmalarda sonuçların karışık olduğunu da belirtmiştir. Üç kohort çalışmada da diyetle kolesterol alımı ile koroner arter hastalığı arasında ilişki bulunamamıştır. Bu çalışmaların hiçbirinde diyet yağına göre düzeltme ya- pılamamıştır. Beş çalışmada diyetle kolesterol alımı ile KVH’dan ölüm arasındaki ilişki incelenmiştir.

Bunlardan üçünde yüksek kolesterol alımıyla KVH ölüm arasında doğrusal bir ilişki olduğu (81- 189 mg/güne göre 378-500 mg/gün yüksek), iki çalışmada ise ilişki olmadığı (bir çalışmada düşük çeyreklik <390 mg/gün ve bir çalışmada 83-607 mg/gün) belirtilmiştir. Bunlardan sadece birinde diyetle yağ alımına göre düzletme yapılmıştır.

(19)

Özetle günümüze kadar yapılan çalışmalarda diyet kolesterolü ve KVH arasındaki ilişki sınırlıdır.

Pek çok çalışmada diyet yağ alımına göre düzeltme yapılmaması gözlemlenen tutarsız sonuçlara katkıda bulunabilir. Birçok yetkili kuruluş ta şu anda diyet kolesterolüne yönelik spesifik önerilerde bulunmamaktadır. 2015-2020 için Amerikalılar için Beslenme Rehberi’nde, diyet kolesterolünde bir sınırlama bulunmasa da önerilen porsiyon miktarları, önceki diyet kolesterol hedeflerini karşıla- maktadır.

KAYNAKLAR

1. and butter on cardiometabolic risk factors: A randomized controlled trial. Am J Clin Nutr.

2017;105(4):800–9.

2. Arnett DK, Blumenthal RS, Albert MA, et al. 2019 ACC/AHA Guideline on the Primary Prevention of Cardiovascular Disease: A Report of the American College of Cardiology/American Heart Asso- ciation Task Force on Clinical Practice Guidelines. Circulation. 2019 Sep 10;140(11):e596-e646.

3. Berger S, Raman G, Vishwanathan R, Jacques PF, Johnson EJ. Dietary cholesterol and cardiovas- cular disease: A systematic review and meta-analysis. Am J Clin Nutr. 2015;102(2):276–94.

4. Bowen KJ, Sullivan VK, Kris-Etherton PM, Petersen KS. Nutrition and Cardiovascular Disease an Update, Current Atherosclerosis Reports 2018; 20:8

5. Brassard D, Tessier-Grenier M, Allaire J, et al. Comparison of the impact of SFAs from cheese 6. Chen M, Li Y, Sun Q, Pan A, et al. Dairy fat and risk of cardiovascular disease in 3 cohorts of US

adults. Am J Clin Nutr. 2016;104(5):1209–17.

7. Chowdhury R, Warnakula S, Kunutsor S, et al. Association of dietary, circulating, and supple- ment fatty acids with coronary risk: a systematic review and meta-analysis. Ann Intern Med.

2014;160(6):398-406.

8. de Souza RJ, Mente A, Maroleanu A, et al. Intake of saturated and trans unsaturated fatty acids and risk of all cause mortality, cardiovascular disease, and type 2 diabetes: Systematic review and meta-analysis of observational studies. BMJ. 2015;351:h3978.

9. Dehghan M, Mente A, Zhang X, et al. Associations of fats and carbohydrate intake with car- diovascular disease and mortality in 18 countries from five continents (PURE): a prospective cohort study. Lancet. 2017;390(10107): 2050-62.

10. Freeman AM, Morris PB, Barnard N, Esselstyn CB, Ros E, Agatston A, et al. Trending cardiovas- cular nutrition controversies. J Am Coll Cardiol. 2017;69(9):1172–87.

11. Hooper L,Martin N, Abdelhamid A, Davey Smith G. Reduction in saturated fat intake for cardio- vascular disease. Cochrane Database Syst Rev. 2015;6:CD011737.

12. Jacobson TA, Maki KC, Orringer CE, Jones PH, Kris-Etherton P, Sikand G, et al. National Lipid Association recommendations for patient-centered management of dyslipidemia: Part 2. J Clin Lipidol. 2015;9(6):S1-S122. e1.

13. Li Y, Hruby A, Bernstein AM, et al. Saturated fats compared with unsaturated fats and sources of carbohydrates in relation to risk of coronary heart disease: a prospective cohort study. J Am Coll Cardiol. 2015;66(14):1538–48.

(20)

14. Sacks FM, Lichtenstein AH, Wu JHY, et al. Dietary fats and cardiovascular disease: A presidential advisory from the American Heart Association. Circulation. 2017;136(3):e1–e23.

15. Wolfram G, Bechthold A, Boeing H et al. Evidence-Based Guideline of the German Nutrition Society: Fat Intake and Prevention of Selected Nutrition-Related Diseases, Ann Nutr Metab 2015;67:141–204

(21)

KARDİYOVASKÜLER SAĞLIKTA FİZİKSEL FİTNES VE FİZİKSEL AKTİVİTE

Prof.Dr. Gül Baltacı

Özel Ankara Güven Hastanesi

Kardiyovasküler sağlığın devamı için gerekli olan sağlıkla ilişkili fiziksel uygunluk parametreleri kar- diyovasküler endurans, kassal kuvvet ve endurans, esneklik ve vücut kompozisyonudur.

Fiziksel aktivite kalp ve vücut fizyolojisinin gelişmesini sağlayarak kişinin yaşam kalitesini dü- zenlenmesine yardımcı olur. Düzenli aerobik fiziksel aktivite egzersiz kapasitesini artırmakta ve kardiyovasküler hastalıkların primer / sekonder önlenmesinde rol oynamaktadır. Fiziksel aktivite eksikliğinin koroner aterosklerozun progresyonuna katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Fiziksel inaktivite ise koroner arter hastalıkları için bir risk faktörü oluşturmaktadır. Hipertansiyon, hiperlipi- demi, hiperkalsemi, obesite ve tütün kullanımı gibi aterosklerotik risk faktörlerini azaltmak için eg- zersizin önemli bir yardımcı olduğu gösterildiği için kardiovasküler sağlığın geliştirilmesi arzu edilen yaşam stili modifikasyonu fiziksel aktivitenin artırılması ile fark edilmektedir. Buna ek olarak, dü- zenli fiziksel aktivite otonom sinir sistemi, iskemi eşiği, endotelial fonksiyon ve kan koagülasyonu üzerine yararlı etkilere sahiptir. Kişinin kardiyorespiratuar yönden değerlendirmesi yapılır yapılmaz egzersiz reçetesi, egzersizin frekansı, yoğunluğu, süresi, şekline göre kişiye özel programlanma- lıdır. Aerobik egzersiz için 3-5 gün/hf maksimal egzersiz kapasitesi %50-80’i, günde 20-60 dk.

şeklinde olması önerilmektedir. Egzersiz çeşidi olarak yürüme, koşu bandı, bisiklet, kürek, merdiven çıkma, kol-bacak ergometresi önerilmektedir. Eğitim periyodu olarak bireylerin klinik statüsüne uy- gun olarak, devamlı veya interval eğitim önerilmektedir. Her egzersiz seansı ısınma, soğuma ve es- neklik egzersizlerini içermelidir. Her egzersiz seansı ısınma, aerobik eğitim ve soğuma periyotların- dan oluşur. Aerobik egzersiz metotları devamlı ve kesikli (interval) programlardır. Devamlı eğitimin avantajı sabit hızdaki (örn. %75 kalp atım hızı) egzersiz süresinde devamlı olarak korunur. Interval programlar sporcular arasında popülerdir, çünkü devamlı eğitimle mümkün olan yüksek şiddetteki egzersizlere değişken oranlarda yapılmasına izin verir. Bu programlar aerobik endurans kadar hız ve anaerobik enduransı geliştirmek için planlanmaktadır.

Fiziksel aktivite tipleri:

Aerobik, kuvvetlendirme ve germe olarak 3’e ayrılır.

1. Aerobik aktivite: Kol ve bacaklar gibi geniş kas gruplarını içeren düzenli, ritmik yapılan aktivi- telerdir. Dayanıklılık aktivitesi olarak da bilinmektedir. Koşma, yürüme, yüzme, bisiklete binme gibi.

2.Kuvvetlendirme aktiviteleri: Kuvvet, güç ve kassal dayanıklılığı artırır. Tırmanma, merdiven çıkma, bahçe işleri, ağırlık kaldırma gibi.

3. Germe aktiviteleri: Eklemleri tam olarak hareket ettiren, esnekliği artıran aktivitelerdir. Uyluk, aşil germe gibi.

(22)

Şiddetine göre aerobik aktivite çeşitleri:

Hafif: Nefes almanın ve kalp atım sayısının dinlenme değerinin biraz üzerinde olduğu düşük efor gerektiren günlük aktivitelerdir. Yavaş yürüyüş, ev işleri, vb.

Orta: Nefes almanın ve kalp atım sayısının normalden daha fazla olduğu, kasların zorlanmaya baş- ladığı, orta dereceli efor gerektiren aktivitelerdir. Kişi konuşabilir, fakat şarkı söyleyemez. Hızlı yü- rümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi, tekvando, judo, dans etmek, yavaş tempoda bisiklet sürmek, vb.

Yüksek: Nefes almanın ve kalp atım sayısının normalden çok daha fazla olduğu veya kasların daha fazla zorlandığı gü.lü efor gerektiren aktivitelerdir. Nefes kesilmeden birkaç kelimeden fazlasını ko- nuşamaz. Tempolu koşu, basketbol, futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik ders- lerine katılmak, tempolu dans etmek gibi.

Sağlığı artırmak için egzersiz reçetesi için rehber

Tipi Aerobik egzersiz eğitimi, ev ve iş çalışmaları, fiziksel aktif, rekreasyonel işleri içeren dayanıklılık tipi fiziksel aktivi- teler seçilir. Büyük kas gruplarını içeren kuvvetlendirme egzersizleri 2-3 kez/ hafta yapılmalı

Şiddeti En az orta şiddetli fiziksel aktiviteler (≥%45 VO2max) reçetelendirilir Sıklığı Çoğunlukla haftanın her günü yapılır

Süresi Her en az 30 dk aktivite yapılır. Süre aktivite tipine göre değişir. En az 150 dakika/hafta (30 dk x 5 gün) orta şiddette fiziksel aktivitenin yapılması veya 75 dk./hafta şiddetli egzersiz yapılmalı. Alternatif olarak bu fiziksel aktivite en az 10’ar dakikalık sürelerle yapılmalı ve toplamı günde 30 dakikadan az olmamalı.

EVE GİDERKEN 3 MESAJ

1-Kardiyovasküler Sağlık için Sağlıkla İlişkili Fiziksel Uygunluk kontrollerini yaptırın.

2- Bir kalp -İki ayak-: Haydi aktiviteye

3- Sağlıklı Yaşam için Sürüdürülebilir Egzersiz

4- Her hastalığa ve her koşula uygun fiziksel aktivite mutlaka vardır.

5- AKTİF OLUN, GENÇ KALIN

(23)

BİR HİSTOLOĞUN GÖZÜNDEN SAĞLIKLI BESLENME VE EGZERSİZİN KALP DOKUSU ÜZERİNE ETKİSİ

Dr.Öğr.Üyesi Merve Açıkel Elmas

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı

Kalp hastalıkları dünyada her yıl 17 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açmaktadır. Aynı zaman- da kardiyovasküler hastalıklar hem bireylere hem de topluma ekonomik yük oluşturarak verimlilik kaybına neden olmaktadır. Diyet ve yaşam tarzı, kalp hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde etkili rol oynadığı için bu alanda çalışan sağlık profesyonelleri önemli roller üstlenmektedirler. Beslenme bozuklukları sonucu oluşan obezite, diyabet ve metabolik sendrom kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleridir. Metabolik sendrom ve diyabet, batı yaşam tarzına sahip gelişmiş ülkelerde görü- len yaygın sağlık sorunlarıdır. Aşırı yağ akümülasyonu, özellikle viseral yağ doku, kardiyovasküler bozukluklar gibi dejeneratif hastalıkların gelişmesine neden olan metabolik değişikliklerin neden olduğu farklı dokulardaki kronik inflamasyon ile ilişkilidir. İnsülin direnci ve yüksek kan glukoz sevi- yeleri bu bozulmuş metabolizmalarda endotelyal disfonksiyona ve kardiyovasküler komplikasyon- lara neden olabilir. Endotelyal disfonksiyon, vasküler düz kasların regülasyonunu ve oksijen kayna- ğını azaltarak, kapasitesini engelleyerek ve organların metabolik ihtiyaçlarını değiştirerek zayıflatır.

Hücresel metabolizmanın arttırılması, korunması, dinlenmesi ve/veya vasodilatasyon gibi vasküler fonksiyonların endotelyal hücre regülasyonu ile tamiri yeni töropatikler için arzulanan özelliklerdir.

Egzersiz, hipertansiyonu engellemek veya tedavi etmek için farmakalojik olmayan bir müdahaledir.

Hayvanlarla yapılan deneylerde, obezite ile ilişkili orta derecede hipertansiyonun aerobik egzersizi sonrası azaldığı gösterilmiştir. Aerobik egzersizine benzer şekilde düzenli egzersiz de hiperten- sif sıçanların kardiyovasküler sistemleri üzerinde olumlu etkiler göstermiştir. Yüksek yoğunluktaki düzenli egzersiz yağlanma oluşumunu azaltır ve orta derecede hipertansiyon gelişimini engeller.

Yağlı diyetle beslenen sıçanlarda egzersizin metabolik bozuklukları iyileştirdiği gösterilmiştir. Aşırı yağ akümülasyonu, yağlı diyetle beslenmenin, hipertansiyon ve insülin direnci ile birlikte yakın ilişkili olan bir özelliğidir. İnsülin direnci, obezite gelişimine eşlik eden tip II diyabet, kardiyovasküler komplikasyonlar ve alkole bağlı olmayan karaciğer hastalıkları oluşumunda kritik rol oynar. Bunlara ek olarak, inflamasyon ve oksidatif stres kaynaklı sağlık komplikasyonları ve yağ kütlesi artışı gö- rülür. Çevre ve kültürel davranışlar, düşen günlük fiziksel aktivite seviyesi ve yoğun enerji içeren yiyeceklerin aşırı tüketilmesi metabolik hastalıklar ve vücut yağ kütlesi artışına etki eder. Diğer yandan, egzersiz kilo alımını engeller ve oksidatif stresi azaltır. Vasküler ve metabolik hastalıklar üzerine egzersizin yararlı etkileri ile ilgili çeşitli yayınlar bulunmaktadır.

(24)

MİKROBİYOTAMIZDAKİ MİKROBİYOMUN HASTALIKLARIMIZ ÜZERİNE ETKİSİ

Dr. Öğr. Üyesi Sinem Öktem Okullu

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstan- bul, Türkiye

İnsan kaynaklı mikrobiyotanın ilk tanımları 1670-1680 li yıllarda Antonie van Leeuwenhook’un kendi geliştirdiği el yapımı tek mercekli mikroskobu ile hareket eden küçük canlı hayvancıklar olarak tanımladığı bakteriler ile başlamıştır. Leeuwenhook, 1683’ te Londra Kraliyet Cemiyetine ağzından 5 farklı türde bakteri (o yıllarda hayvana benzer küçük yapılar olarak tanımlıyordu) izole ettiğini ve dışkısından da izole ettiği bakterileri bunlar ile karşılaştırdığında birbirinden farklı olduklarını gördü- ğünü yazarak vücudumuzun her bölgesinin parmak izimiz gibi kendisine özel bir mikrobiyotasının olduğunun bilinmesinin temellerini atmıştır.

Mikrobiyota kavramının hayatımıza girmesi ile mikrobiyota ile birlikte kullanılan bir diğer terim mik- robiyomdur. Bu iki kelime her ne kadar birbiri yerine kullanılsa da anlamları farklıdır. Mikrobiyota, belirli bir ortamda yaşayan çok çeşitli mikroorganizmalardır: bu nedenle “insan mikrobiyotası”, insan vücudunda yaşayan tüm bakteri, virüs, mantar ve diğer tek hücreli organizmaları içerir. “Mikrobi- yom” terimi, belirli bir ortamdaki mikroorganizmaların kolektif genomlarını ifade eder, yani tüm genetik materyallerinin (DNA ve RNA) toplanması anlamına gelir. İnsan uterus içersinde doğum kanalına girene kadar sterildir. Doğumun başlaması ile birlikte doğum kanalına ilerlediğinde adeta koca bir yutkunma ile annenin mikrobiyotasını alır. Sağlıklı bir insan vücudunda 10 trilyon insan hücresi ile birlikte 100 trilyon mikroorganizma bulunmaktadır; bir başka deyişle, insan vücudunda yaşayan hücrelerin % 90’nını mikroorganizmalar oluşturmaktadır. Bu değer normal bir insan vücut ağırlığının iki kilogramına denk gelmektedir. Bir kişinin mikrobiyotasındaki tüm mikroplardaki gen sayısı yani mikrobiyomu ise, insan genomundaki gen sayısının 200 katıdır.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda mikrobiyotada bulunan bakterilerin çeşitli hastalıkların patogene- zinde rol aldığı ve tedavisinde biyobelirteç olarak kullanabileceği gösterilmiştir. Mikrobiyotada yer alan bazı bakteri türlerinin hastalıklarla bazılarının ise faydalı olarak tanımlanıp sağlıkla ilişkilen- dirilmesi bakterilerin mikrobiyomu ile yakın ilişkilidir. Bakterilerin mikrobiyom analiz sonuçlarında görülen virülans genleri bakterilerin patojenik özelliklerini artıran en önemli faktörlerdir ve bu fak- törler bakterilerin sebep olduğu hastalıkların tanısı, tedavisi ve prognozunda yol gösterecek hedef faktörlerdir.

Literatür çalışmaları mikroorganizmaların virülans faktörlerini kimlikleri gibi kullanılıp onların hak- kında bilgi edinmenin oldukça önemli olduğunu göstermiştir. Salgın hastalıkların tedavisi, gelişen ilaç direnci, farklı tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini ön plana çıkarmış ve bu noktada virülans genlerinin yol gösterici olabileceğini göstermiştir. Aynı bakteri ile enfekte iki bireyde hastalığın farklı seyrinin sebeplerinden birinin bakterinin virülans geninin olabileceği düşünülmüştür. Bakte- rinin enfeksiyon başlatabilmesi için virülans faktörlerini ve bunların ürettiği proteinleri kullandığı gösterilmiştir. Biyoinformatik ve biyoloji bilimlerinin biraraya getirilmesi ile mikrobiyota çalışma- larından elde edilecek mikrobiyom dataları kullanılarak tahmini modeller geliştirilip hastalıkların tanısı, tedavisi ve prognozu hakkında bilgi edinilebilinmektedir.

(25)

Yapılan mikrobiyota çalışmaları sonucunda hastalıklar ile ilişkilendirilen mikroorganizmaların mik- robiyomunun da araştırılması bir grup mikroorganizmanın yaralı iken bir grubun neden hastalıklara yol açtığını gösterecek önemli belirteçlerdir. Özellikle kanser ve bulaş riski yüksek olan, tedavisi güç hastalıklar ile ilişkilendirilen, çok hızlı direnç geliştiren mikroorganizmaların virülans faktörleri- nin tanımlanması ve bunların aşı ya da biyobelirteç olarak kullanılması oldukça önemlidir.

Referanslar

1. Rinninella, E., Raoul, P., Cintoni, M., Franceschi, F., Miggiano, G., Gasbarrini, A., & Mele, M. C.

(2019). What is the Healthy Gut Microbiota Composition? A Changing Ecosystem across Age, Environment, Diet, and Diseases. Microorganisms, 7(1), 14. https://doi.org/10.3390/microorga- nisms7010014

2. Thursby E., Juge N. Introduction to the human gut microbiota. Biochem. J. 2017;474:1823–1836.

doi: 10.1042/BCJ20160510. 

3. Le Chatelier E, Nielsen T, Qin J, et al. Richness of human gut microbiome correlates with meta- bolic markers. Nature 2013; 500:541–546.

4. Young Vincent B. The role of the microbiome in human health and disease: an introduction for clinicians BMJ 2017; 356 :j831

(26)

İNTESTİNAL ANTİMİKROBİYAL PEPTİDLER VE MİKROBİYOTA ÜZERİNE ETKİLERİ

Dr. Öğr. Üyesi Nihan ÜNÜBOL,

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi

İnsan bağırsak epitel hücreleri ve Paneth hücreleri istilacı mikroorganizmaları hızla öldüren veya et- kisiz hale getiren antimikrobiyal peptidlerin (defensinler, katelisidinler), C tipi lektinlerin, ribonükle- azların ve S100 proteinlerinin üretimini düzenler. Bunlar mikrobiyota ile birlikte patojen mikroorga- nizmalara karşı ön savunma görevi yaparak bir bariyer oluştururlar. Yerleşik bağırsak mikrobiyotası ile beraber antimikrobiyal peptid’ler bağırsaktaki bağışıklık mekanizmasından sorumludurlar.

Antimikrobiya peptid’ler, bakterilerden hayvanlara kadar hemen hemen tüm organizmalar tarafın- dan üretilen ribozomal olarak sentezlenen doğal antibiyotiklerdir. Antimikrobiyal peptid’ler antibi- yotiklere karşı dirençli bakterilerin artışı, yeni antimikrobiyal ajanlara ihtiyaç ve peptid bazlı ilaçların biyolojik yapıları üzerinde öncü araştırmalarda görev almaktadırlar. Antimikrobiyal peptid’ler konağı bir çok enfeksiyon kaynağı olan bakteri, mantar, parazit ve virüsten koruduğu gibi kansere karşı koruma yeteneğine de sahiptir. İntestinal sistemde antimikrobiyal peptid üretimi için sağlıklı mikro- biyota bileşimi, önkoşul olarak görülmektedir. Antimikrobiyal peptid’lerin ana işlevlerinden birinin, bağırsak mikrobiyotasının sayısını ve bileşimini düzenlemek olması da, antimikrobiyal peptid ve mikrobiyota etkileşimlerinin çift yönlü çalıştığının göstergesidir.

İntestinal mukozada en çok bulunan ve en önemli etkiye sahip antimikrobiyal peptidler; Defensin- ler ve Katelisidinlerdir. Her iki AMP’de yüksek anti-patojenik aktiviteye sahip olmasının yanında kemotaktik etki ve anjiyogenez indüksiyonu ile de bilinmektedirler. Birçok intestinal hastalıklarda antimikrobiyal peptid’lerin aktif rol aldıkları bilinmekte ve yapılan birçok çalışma ile de yeni bilgiler literatüre eklenmektedir.

Tüm bu bilgiler doğrultusunda sağlıklı intestinal sisteme sahip olabilmek için ortamda antimikrobi- yal peptidlerin aktif bir şekilde bulunması ve üstlerine düşen görevi mikrobiyota ile beraber çalışa- rak yapması gerekmektedir.

Referanslar

1. Koji Masuda, Kiminori Nakamura, vd., (2011). ‘’ Regulation of Microbiota by Antimicrobial Pepti- des in the Gut’’, Innate Immunology, vol 72, pp 97–99.

2. Katia Sivieri, Juliana Bassan, vd., (2017). ‘’Gut microbiota and antimicrobial peptides’’, Science Direct,13:56–62.

3. Shuai Wang, Philip A. Thacker vd., (2015). ‘’Functions of Antimicrobial Peptides in Gut Homeos- tasis’’, Current Protein and Peptide Science, 2015, 16, 582-591.

4. Maureen J. Ostaff, Eduard Friedrich Stange, vd., (2013). ‘’ Antimicrobial peptides and gut micro-

(27)

biota in homeostasis and pathology’’, EMBO Mol Med, 5, 1465–1483.

5. Kopp ZA, Jain U, vd., (2015). ‘’Do antimicrobial peptides and complement collaborate in the in- testinal mucosa?’’, Front Immunol., Jan 30;6:17. doi: 10.3389/fimmu.2015.00017

6. Jäger S, Stange EF, vd., (2010). ‘‘Antimicrobial peptides in gastrointestinal inflammation, Int J Inflam., Nov 25;2010:910283., doi: 10.4061/2010/910283.

(28)

YAPAY BİYOLOJİ VE YAPAY MİKROBİYOTA

Dr. Öğretim Üyesi Erkan Mozioğlu

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Medikal Biyoteknoloji Ana- bilim Dalı

İnsanlık tarihindeki en önemli buluşlardan olan mikroskop, mikrobiyal dünyanın, insanlık ve çevre için yararlı olabilecek şekilde kullanılabilmesinin kapısını aralamıştır. Moleküler genetik ve biyotek- nolojide yaşanan hızlı gelişmeler, sonunda, doğal mikroorganizmalardan, istenilen özellikte yapay mikroorganizmaların üretilmesini olanaklı hale getiren bir serüveni başlatmıştır. Yapay biyoloji, hızlı, sistematik ve öngörülebilir mühendislik yaklaşımlarıyla, ışık toplayabilen ve yeni sentezler için, güneş ışığından daha fazla yararlanabilmesini olanaklı kılacak mikroorganizmaların tasarlanması;

biyolojik sistemler ile makineler arasında bir arayüz olabilecek mikroorganizmaların geliştirilmesi;

hayvanlarda ve insanlarda yaşayan mikroorganizmaların programlanabilmesi; tedavi edici veya ilaç kullanımını gereksiz kılacak şekilde doğal mikrobiyota yerine yapay mikrobiyotaların üretilmesi yo- luyla hem insan sağlığı hem de dünyanın korunmasında yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

İyi bir şekilde bilinmektedir ki mikroorganizmalar, taşındıkları organizmalarda, sadece barınacakları bir çevre edinmiş konuklar değildirler; aksine, konağın gelişiminden fizyolojisine, sistemik savunma- sından hastalıklara direncine kadar pek çok konuda etkin rol almaktadırlar. Bu sebeple, mikrobiyom çalışmaları, organizmalarda, daha özel olarak insanda, sabit olan mikroorganizmaların saptanması ile başlamıştır. Ancak, çevresel koşulların etkisiyle, mikrobiyotada oluşan çeşitlenme, bunun yapay olarak denetlenip denetlenemeyeceği sorularını akıllara getirmiştir. Yanıtlar, mikrobiyotanın, konak- çı-yönelimli seçilim yoluyla denetlenebileceği üzerindeki çalışmalar ile alınmış ve insanların evcil hayvanlarını besledikleri gibi, doğal mikrobiyotalarını da besleyebilecekleri fikri gündeme gelmiştir.

Yapay biyoloji devrimiyle birlikte, yapay seçilimdense, doğrudan bir yapay tasarım ile elde edilmiş yapay mikrobiyotanın, konakçısı olduğu organizmalar üzerinde nasıl etkili olabileceği tartışılır hale gelmiştir. Yapay mikrobiyota kavramı, konaktaki doğal mikrobiyotanın “beslenmesi/değiştirilmesi”

anlayışının ötesinde, konağa besin olan bitkisel ve hayvansal ürünlerdeki doğal mikrobiyotanın, mühendislik ürünü yapay mikrobiyota ile zenginleştirilmesini de içermeye başlamıştır. Ayrıca ta- sarlanmış “akıllı mikroorganizmların”, tedavi edici molekülleri, vücudun ilgili yerlerine ulaştırılmada kullanılması ile ilgili stratejiler geliştirilmiş ve kişiye özel, daha kesin tedavilerle ilgili anlayışa yeni bir boyut kazandırılmıştır.

Bütüncül olarak ele alındığında yapay biyoloji ile ilgili tüm bu yaklaşımlar sayesinde, sürüdürülebilir bir sağlıklı yaşam için yapay mikrobiyotanın, hem sağlığı teşvik edici hem de hastalıkları tedavi edi- ci olarak gelecekte çok önemli bir rol üstleneceğine ilişkin güçlü işaretler bulunmaktadır.

(29)

Kaynaklar:

1. E. V. LaBelle, C. W. Marshall, H.D. May, Microbiome for the Electrosynthesis of Chemicals from Carbon Dioxide, Acc. Chem. Res., 2020, 53, 1, 62-71, https://doi.org/10.1021/acs.ac- counts.9b00522.

2. D. Lim, M. Song, Development of bacteria as diagnostics and therapeutics by genetic enginee- ring, Journal of Microbiology, 2019, 57, 8, 637–643. DOI 10.1007/s12275-019-9105-8.

3. F. P. Douillarda, W. M. Vos, Biotechnology of health-promoting bacteria, Biotechnology Advan- ces, 2019, 37, 107369, https://doi.org/10.1016/j.biotechadv.2019.03.008.

4. F.I. Arias-Sa´nchez, B.Vessman, S. Mitri, Artificially selecting microbial communities: If we can breed dogs, why not microbiomes?, PloS Biol, 2019, 17(8): e3000356. https://doi.org/10.1371/

journal.pbio.3000356.

5. G. Vrancken, A. C. Gregory, G. R. B. Huys,K. Faust, J. Raes, Synthetic ecology of the human gut microbiota, Nature Reviews Microbiology, 2019, 17. https://doi.org/10.1038/s41579-019- 0264-8.

6. M. Sedighi, A. Z. Bialvaei, M.R. Hamblin, E. Ohadi, A.Asadi ve ark., Therapeutic bacteria to combat cancer; current advances, challenges, and opportunities, Cancer Medicine, 2019, 8, 3167–3181, DOI: 10.1002/cam4.2148.

7. M. Yadav, P.Shukla, Efficient engineered probiotics using synthetic biology approaches: A re- view, Biotechnology and Applied Biochemistry, 2019, DOI: 10.1002/bab.1822.

8. P.N.L. VO, H.M.Lee, D.Na, Synthetic Bacteria for Therapeutics, J. Microbiol. Biotechnol., 2019, 29(6), 845–855, https://doi.org/10.4014/jmb.1904.04016.

9. S. A.Shetty, H. Smidt, W.M. Vos, Reconstructing functional networks in the human intestinal tra- ct using synthetic microbiomes, Current Opinion in Biotechnology, 2019, 58:146–154, https://

doi.org/10.1016/j.copbio.2019.03.009.

10. O.S. Venturelli, A.C. Carr, G. Fisher,R.H. Hsu, R.Lau, Deciphering microbial interactions in synthe- tic human gut microbiome communities, Mol Syst Biol., 2018, 14: e8157.

11. Riglar, D., Silver, P. Engineering bacteria for diagnostic and therapeutic applications. Nat Rev Microbiol, 2018, 16, 214–225. https://doi.org/10.1038/nrmicro.2017.172.

12. Sergaki C, Lagunas B, Lidbury I,Gifford ML and Schäfer P, Challenges and Approaches in Micro- biome Research: From Fundamental to Applied, Front. Plant Sci., 2018, 9, 1205. doi: 10.3389/

fpls.2018.01205.

13. J.Dou, M.R. Bennett, Synthetic biology and the gut microbiome, Biotechnol J., 2018, 13(5):

e1700159. doi:10.1002/biot.201700159.

14. J.F. Petrosino, The microbiome in precision medicine: the way forward, Genome Medicine, 2018, 10:12, https://doi.org/10.1186/s13073-018-0525-6.

(30)

15. J.L. Foo, H. Ling, Y.S. Lee, M.W.Chang, Microbiome engineering: Current applications and its futu- re, Biotechnol. J., 2017, 12, DOI 10.1002/biot.201600099.

16. J.S. Biteen, P.C. Blainey, Z.G. Cardon, M.Chun, G.M.Church ve ark., Tools for the Microbiome: Nano and Beyond, ACS Nano, 2016, 10, 1, 6-37, https://doi.org/10.1021/acsnano.5b07826.

17. U.G. Mueller, J.L. Sachs, Engineering Microbiomes to Improve Plant and Animal Health, Trends in Microbiology, 2015, 23, 10, 606-617, https://doi.org/10.1016/j.tim.2015.07.009.

(31)

BAĞIRSAK BEYİN EKSENİ VE MİKROBİYOTANIN NÖROLOJİK HASTALIKLARLA İLİŞKİSİ

Prof. Dr. İsmet Melek

Bağırsaklarlarımızdaki nöronlara ve bu nöronların çevresiyle yaptıkları sinaptik iletişime “enterik sinir sistemi” adı verilmektedir. Yaklaşık yüz milyon nörotransmitterin bağırsağımızda bulunduğu ve   bu rakamın yaklaşık olarak beyinde bulunan miktar kadar olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle bağırsaklarımız “İKİNCİ BEYİN” olarak görülmektedir.

Bağırsaklarımız ile beynimiz arasında çok önemli bir bağlantı vardır. Buna “bağırsak beyin ekseni (gut brain axis) adı verilmektedir. Beyin-bağırsak-mikrobiyota ekseni” “yukarıdan aşağı” teriminin aksine, bağırsak mikrobiyota beyin ekseni “aşağıdan yukarıya” terimidir, nasıl denilirse denilsin, anlamı bağırsak ve beyin arasındaki çift yönlü bir iletişim ağını ifade eder. Bu önemli eksen bağır- sak mikrobiyotası ve metabolik ürünleri, bağırsakta bulunan enterik sinir sistemi ve sempatik ve parasempatik dalları, nöral bağışıklık sistemi, nöroendokrin sistemi ve merkezi sinir sistemini içerir.

Disbiyozis durumuda çoğu kronik hastalığın etiyolojisinde önemli role sahip olan İNFLAMASYON’’a zemin hazırlar. Çoğu kronik hastalık ile inflamasyonun çok yakın ilişkisi vardır. Kesin mekanizma- nın henüz tam olarak anlaşılmamış olmasına rağmen, bağırsak mikrobiyotasının beynin fizyolojik, davranışsal ve bilişsel işlevlerini etkilediği iyi bilinmektedir. Bağırsak mikrobiyotası-beyin ekseni;

bağırsak mikrobiyotalarını ve metabolik ürünlerini, enterik sinir sistemini, otonom sinir sistemi için- deki sempatik ve parasempatik dalları, nöral bağışıklık sistemini, nöroendokrin sistemi ve merkezi sinir sistemini içerir. Ayrıca, bağırsak mikrobiyotası ve beyin arasındaki vagus siniri ile yapılan ba- ğırsak-beyin nöral iletişimi nöroendokrin-hipotalamik-hipofiz-adrenal eksen, bağırsak bağışıklık sis- temi, bağırsak bakterileri tarafından sentezlenen bazı nörotransmitterler ve nöral regülatörler ve bağırsak mukozal bariyeri ve kan-beyin bariyerini içeren bariyer yollarını içeren çok sayıda iletişim yolu mevcuttur.

Santral sinir sistemi, enterik sinir sistemi, immün sistem ve endokrin sistem birbiriyle güçlü bağlar , pozitif ve negatif feed back sistemleriyle birbirine bağlıdır. Yaşam enerjisi, bilinç ve kognisyon bu üç önemli yapının interaksiyonları ile sürdürülür. Sonuç olarak bağırsak mikrobiyota-beyin ekseni, bağırsak mikrobiyota ve beyin arasındaki çift yönlü bir bilgi ağını ifade eder, bu da beyni yakın ge- lecekte korumak için yeni bir yol sağlayabilir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, santral sinir sistemi, enterik sinir sistemi ve gastrointestinal sistem ararındaki çift yönlü etkileşimlerin belirlenmesinde muazzam bir ilerleme kaydetmiştir ve davranış- larımızı, sosyal ilişkilerimizi ve duygu durumumuzu, kognitif yetilerimizi (bellek, öğrenme, yürütücü işlevler, muhakeme yapma, karar verme, problem çözme gibi ), nörotransmitterlerin üretimini, mik- roglial aktiviteyi, kan-beyin bariyerinin işlevlerini, nörogenezisi etkilediği kabul edilmektedir.

Beyin ve bağırsak; enterik sinir sistemi, vagus siniri, immün sistem veya bağırsak mikroorganizma- larının metabolik süreçleri de dahil olmak üzere çeşitli yollarla birbirleriyle karşılıklı iletişim halin- dedirler. Bağırsak ve beyin arasındaki iletişimi yönlendiren temel mekanizmaları şu şekilde özetle- yebiliriz.

1. Bağırsak ile beyin arasındaki nöroanatomik yolaklar

2. Bağırsak mikrobiyotasının immün sistem üzerindeki etkileri 3. Bağırsak mikrobiyotası ve endokrin sistem ilişkisi

4. Bağırsak bakterileri tarafından sentezlenen nörotransmitterler.

Referanslar

Benzer Belgeler

I like drinking it in the morning and evening because it’s healthy. Konuşmayı tamamlayan seçeneği. işaretleyiniz. Circle the correct option.. A) What do you have for lunch? B)

 Balık yağı kalp sağlığı için çok önemli olan omega 3 yağ.. asitleri (EPA ve

Her ne kadar bu- gün var olan Türkçe sözlükler söz varlığının belirlenmesinde yeterli veri sağlayabilecek güçteyse de dilde var olan yeni türetme sözcüklerin [türenti

Tevfik, bu sıralar­ da İstanbulun musiki meraklısı bir çok ediblerile de tanışmıştı; fars- çayı İzmir Mevlevihanesinde, arab- cayı Fatih medresesinde

Çalışanlarca üst yönetimlerinin soğukkanlı, objektif ve tutarlı olup kriz yönetimi açısından isabetli kararlar alması (3,79), zamanı etkin kullanması (3,76), kurum

Der Grund hierfür dürfte darin liegen, dass nur %37 von den StudentInnen, bevor sie in die Türkei einreisten, mit der türkischen Sprache so zugleich auch mit der Kultur

Hırvatça eş anlamlı olan kelimeleri “şkinya” ve “kov- çeg” günlük Hırvatçada sandık kelimesinin yerini almıştır, ancak kelime özellikle Bosna’ya

Olumlu ve olumsuz tutum maddeleri incelendiğinde; öğrencilerin yaklaşık %85’inin coğrafya dersini sevdikleri, coğrafya ders ve sınavlarından çekinmedikleri, buna