T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİNLER TARİHİ) ANABİLİM DALI
SÜLEYMAN MABEDİ
Yüksek Lisans Tezi
Muhammed Güngör
ANKARA 2005
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİNLER TARİHİ9 ANABİLİM DALI
SÜLEYMAN MABEDİ
Yüksek Lisans Tezi
Muhammed Güngör
Tez Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Erdem
ANKARA 2005
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİNLER TARİHİ) ANABİLİM DALI
SÜLEYMAN MABEDİ
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Erdem
Tez Sınav Tarihi...
Adı ve Soyadı
...
...
...
.
İmzası
...
...
...
Tez Jüri Üyesi
ÖNSÖZ
Her dinin inanç sistemi olduğu gibi ibadet sistemi de vardır. Bu ibadetlerin bir kısmı herhangi bir yerde icra edilebilirken, bir kısmının eda edilebilmesi için belli mekanlara ihtiyaç vardır. Mabed dediğimiz bu mekanlar, dinlerin özelliklerine göre çeşitlilik arz etmektedir. Bununla birlikte, bir dinde, mabed olarak kullanılan bazı mekanlar, o din için kutsal kabul edilen diğer yerlerden daha üstün olabilmektedir.
Yahudilikteki mabed anlayışı diğer dinlerin mabed anlayışından büyük oranda farklılık göstermektedir. Çünkü, Yahudilikte bazı ibadetlerin eda edilebildiği tek mekan olan Süleyman Mabedi, bu dinle tamamen bütünleşmiştir. Süleyman Mabedi, nasıl olması gerektiğinden, orada kimlerin ne şekilde görev yapacaklarına varıncaya kadar Tanrı’nın isteği doğrultusunda yapılmıştır. Süleyman Mabedi’nin, Yahudiliğin ayrılmaz bir parçası olması, bu din için “Mabed merkezli bir din”
denilmesine yol açmıştır. Bu derece önemli olan Süleyman Mabedi, doğal olarak Yahudilerin asırlar boyunca ilgi odağı olmuş, onun yıkık durumda olduğu dönemde ise yeniden yapılması için dualar edilmiştir.
Bugün fiziki varlığını göremesek de Kudüs’e baktığımızda Süleyman Mabedi’nin manevi varlığını hala hissetmekteyiz. Günümüzde, Kudüs’teki Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki çatışmaların temelinde Süleyman Mabedi yatmaktadır. Yahudiliğin can damarlarından biri olan Süleyman Mabedi, bir Yahudi için hemen hemen her şeydir. Kudüs’teki çatışmaları anlayabilmek, Yahudilerin Kudüs’ü canları pahasına ellerinde tutmak ve Mescid-i Aksa gibi eserleri arkeolojik kazı adı altında yıkmak istemelerini daha iyi anlamak için Süleyman Mabedi’nin çok iyi idrak edilmesi gerekmektedir.
Süleyman Mabedi’ni ele alan bu çalışmamız bir giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmında, metodolojik bilgilerden sonra genel olarak dinlerdeki mabed anlayışı kısaca ifade edilmiştir. Bunun akabinde Yahudilikte Süleyman Mabedi’nden önceki mabed olgusuna değinilmiş ve Tanrı’nın isteği doğrultusunda inşa edilen portatif bir mabed olan Mişkan üzerinde durulmuştur.
Birinci bölümde, Davud’un, Kudüs’ü fethetmesinin ardından Ahit Sandığı için bir mabed inşa etme düşüncesi anlatılmıştır. Bunun akabinde, Davud’un bu isteğinin çeşitli sebeplerden dolayı Tanrı tarafından reddedilmesine değinilmiş ve
Tanrı’nın izniyle, mabedin, Davud’un oğlu Süleyman tarafından yaptırılmasından bahsedilmiştir. Daha sonra, bu Mabed’in, mimari özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir.
İkinci bölümde, Süleyman Mabedi’nin ibadete açılmasından günümüze kadar geçirdiği dönemler incelenmiştir. Bu zaman zarfında Mabed’in M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yıkılması ve Yahudilerin Babil’e sürgüne gönderilmesi incelenmiştir. Sürgün dönüşünden sonra Yahudilerin Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmeleri ve Roma Kralı Herod’un Mabed’i yıkıp tekrar yaptırması üzerinde durulmuştur. Son olarak da M.S. 70 yılında yıkılmasının ardından Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi düşüncesi anlatılmıştır.
Üçüncü bölümde ise, Yahudi dini hayatında Süleyman Mabedi’nin yeri ve sadece bu Mabed’de icra edilebilen ibadetler ele alınmıştır. Mabed’in yıkılmasından sonra ortaya çıkan sinagog hakkında da bilgiler verilmiş ve Süleyman Mabedi’ni anmak için ihdas edilen ibadetlerden bahsedilmiştir. Ayrıca, Süleyman Mabedi’nin Yahudiler için ifade ettiği önem üzerinde de durulmuştur. Daha sonra, Süleyman Mabedi’nin Mescid-i Aksa bağlamında Müslümanlar için ifade ettiği anlam, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler çerçevesinde belirtilip, Kubbet’üs Sahra ve Mescid-i Aksa hakkında bilgiler verilmiştir.
Çalışmamızın sonuç kısmında da Süleyman Mabedi’nin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Bu tezin hazırlanmasında değerli bilgi ve yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Mustafa Erdem’e ve kaynaklar konusunda kendisinden istifade ettiğim kıymetli hocam Prof. Dr. Baki Adam’a en içten saygı ve teşekkürlerimi sunarım.
Muhammed GÜNGÖR
KISALTMALAR
A.S. : Aleyhisselatü ve’s Selam Bkz. : Bakınız
Çev. : Çeviren
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Ed. : Editör
EJD : Encyclopedia Judaica Haz. : Hazırlayan
İst. : İstanbul
JE : The Jewish Encyclopedia M.Ö. : Milattan Önce
M.S. : Milattan Sonra
MÜİFVY : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları S. G. : Son Güncelleme
s.a.v. : Sallallahu aleyhi ve sellem
UJE : The Universal Jewish Encyclopedia vb. : Ve benzeri
vd. : Ve diğerleri
YA : Yahudilik Ansiklopedisi
1 GİRİŞ
A. KONU İLE İLGİLİ ÖN BİLGİLER 1. Araştırmanın Konusu
Araştırmamızın konusu, Süleyman’ın inşa ettirdiği, Yahudilerin Bet Ha- Mikdaş (Kutsal Ev) dedikleri, Süleyman tarafından yapıldığı için de “Süleyman Mabedi” olarak bilinen Mabed’dir.
Süleyman Mabedi belli bir kompleksin içinde yer almasına karşına araştırmamız, tamamen Tanrı için kutsal olan ve Kutsallar Kutsalı, Kutsal Yer ve Eyvan’dan oluşan yapıyla sınırlandırılmıştır. Mabed’in çevresinde bulunan kraliyet sarayı, cephanelik vb. yapılara değinilmemiştir. Ancak, asırlar sonra Herod tarafından yeniden inşa edilen Mabed anlatılırken, Süleyman’ın ve Babil sürgününden sonra Zerubbabel’in yaptığı Mabedlerde olmamasına rağmen inşa edilmiş olan avlular da ele alınmıştır. Her ne kadar Süleyman Mabedi kadar kutsal olmasalar da sonradan ritüel saflığı koruyabilmek için önem verilen bu avlular çalışmamıza dahil edilmiştir.
Süleyman Mabedi anlatılırken onun mimari özellikleri üzerinde durulmuştur.
Çünkü Mabed’in bu özellikleri keyfi olmayıp Tanrı tarafından belirlenmiş ve Tevrat’ta bunlar zikredilmiştir. Dolayısıyla Tevrat’ın da değindiği mimari özellikleri anlatmamız dinler tarihi açısından önem arz etmektedir.
Çalışmamız sadece mimari anlamda Süleyman Mabedi değildir. Bununla birlikte Süleyman Mabedi’nin ilk kurulduğu yıllardan günümüze kadarki tarihi de çalışmamıza dahil edilmiştir. Ayrıca Süleyman Mabedi ile ilgili olan Yahudi ibadetlerine değinilmiştir. Süleyman Mabedi ve ibadet anlatılırken sadece bu Mabed’de icra edilen ibadetler ve Mabed ile ilgili sonradan ortaya çıkan uygulamalar incelenmiştir.
2. Araştırmanın Amacı ve Önemi
Yahudilik, Mabed merkezli bir dindir. Bu dinle ilgili ibadetlerin bir çoğu Süleyman Mabedi’nde icra edilirdi. Ancak, Mabed’in M.S. 70 yılında yıkılmasından sonra Yahudiler, kurban, hac gibi ibadetlerini yerine getiremez olmuştur. Bu tarihten itibaren bunun acısını yüreklerinde hisseden Yahudiler, her gün Mabed’in yeniden yapılması için dua etmiştir. Bu durum asırlar boyunca süre gelmiştir. Bu zaman zarfında Mabed’den geriye kalan Ağlama Duvarı Yahudiler için büyük önem arz
2
etmiş, buraya gelmek, bu duvarın önünde dua etmek ibadet olarak değerlendirilmiştir.
Yahudiler için hayati öneme sahip olan Süleyman Mabedi’nin alanı üzerinde, günümüzde, İslami eserler olarak bilinen Kubbetü’s Sahra ve Mescid’i Aksa’nın bulunması, ister istemez Yahudiler ile Müslümanları karşı karşıya getirmektedir.
Mabed’in yeniden yapılmasını isteyen Yahudiler, bu İslami eserlerin yıkılması gerektiğini ifade ederken, Müslümanlar, bu eserlerin yıkılmaması için ellerinden gelen gayreti gösterme kararlılığındadır.
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, yani Süleyman Mabedi’nin Yahudi dini hayatının merkezi konumda olması ve Mabed’in alanı üzerinde İslami eserlerin bulunması doğal olarak Süleyman Mabedi’nin nasıl bir yapı olduğu ve Yahudiler için neden bu kadar önemli olduğu soruları akla getirmektedir. “Süleyman Mabedi” adını taşıyan bu çalışma da bu soruların cevabını bulmak için hazırlanmıştır.
3. Araştırmanın Metodu
Çalışmamızın adı da olan Süleyman Mabedi Yahudi literatüründe “Bet Ha- Mikdaş” olarak geçmektedir. Ancak biz “Süleyman Mabedi” ifadesinin Kudüs’te, Süleyman tarafından inşa edilen Mabedi ifade etmesi açısından daha meşhur olduğunu düşündüğümüzden çalışma esnasında bu ifade tercih edilmiştir. Süleyman Mabedi’ni ifade ederken de bazı yerlerde “Süleyman Mabedi” bazı yerlerde ise
“Mabed” ifadesi kullanılmıştır ki araştırmamızda her ikisi de aynı anlama gelip Süleyman’dan M.S. 70 yılında yıkılmasına kadar geçen dönemdeki Mabedi ifade etmektedir.
Süleyman Mabedi, inşa edilmesinden sonra iki defa yıkılmış ve iki defa yeniden inşa edilmiştir. Yeniden inşa edilen Mabedler ile önceki Mabed arasında bazı farklılar bulunnmaktadır. Bunun yanında Süleyman Mabedi’nin her bir yıkılışı Yahudi tarihinde dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, Süleyman Mabedi’nin inşa edilişinden Babilliler tarafından ilk yıkılışına kadarki dönemi
“Birinci Mabed Dönemi”, bu zaman zarfında ayakta kalan Süleyman Mabedi’ni ifade etmek için de “Birinci Mabed”, ifadesi kullanılmıştır. Yeniden inşa edilmesinden M.S. Romalılar tarafından ikinci yıkılışına kadarki dönemi ise “İkinci Mabed Dönemi” denilmekteyken, bu dönemde ayakta duran Süleyman Mabedi’ni belirtmek için de “İkinci Mabed” ifadeleri kullanılmıştır. İkinci Mabed döneminde, Süleyman
3
Mabedi daha muhteşem bir şekilde olması için Herod tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Herod’un yıkıp yeniden inşa ettiği Süleyman Mabedi’ni ifade etmek için de yeri geldiğinde “Herod Mabedi” ifadesi kullanılmıştır.
Çalışmamızda geçen yabancı isimler, Tevrat’ta nasıl geçiyorsa o şekilde kullanılmıştır. Yahudilerin kutsal kitabını ifade etmek için, orijinal adı “Tanah”
yerine, yaygın olarak olarak bilinen “Tevrat” kullanılmıştır. Kitab-ı Mukaddes’in 2001 yılındaki “Kutsal Kitab” adındaki yeni çevirisi kullanılmıştır. Kutsal Kitab’ın bölüm adları ise eski tercümelerde meşhur olduğu şekilde ele alınmıştır.
Konumuzla ilgili kaynaklar, başta Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat olmak üzere, Batı’da Yahudilik ile ilgili yazılan İngilizce eserden oluşmaktadır. Bu eserlerin başında ise, “The Universal Jewish Encyclopedia”, “The Jewish Encyclopedia” ve “Encyclopedia Judaica” gelmektedir. Bunların yanında, kendisi de bir Yahudi olan Yusuf Besalel’in “Yahudilik Ansiklopedisi” en önemli kaynaklarımız arasında yer almaktadır. Araştırmamızın bibliyografyasında, Renan Mengü’nün
“Süleyman Mabedi” adlı eseri de bulunmaktadır. Ancak, bu eser, muhteva ve konuyu ele alış biçimiyle çalışmamızdan farklılık göstermektedir. Bu nedenle, çalışmamızın başlıca eserleri arasında yer almamaktadır.
B. MABED
Mabedi, bütün dinlerdeki ortak noktalardan hareket ederek tanımını yapmak gerekirse, içerisinde topluca ibadetin yapıldığı, kutsal kabul edilsin ya da edilmesin herhangi bir yerde inşa edilmiş yapı şeklinde tanımlamak mümkündür. İbadetgah, ibadethane de denilen mabed, Türkçe’de yeni bir kavram olan tapınak ile de ifade edilmektedir. Tapınak kelimesinin Yunanca “Temno” ve Latince “templum”
kelimelerinden geldiği belirtilmektedir.1
Dinlerin, müntesipleri tarafından pratize edilen bölümüne ibadet denilmektedir. ibadetlerin bazıları mekandan bağımsız olarak yerine getirilebilirken bazıları da mekana bağlı olarak uygulanmaktadır. Bu durum ise dinlerde belli yerlerin ibadet amacına yönelik olarak tespit edilmesine ve buralara, ibadet yerleri olmalarından dolayı kutsiyet atfedilmesine neden olmuştur. Böylece, mabed dediğimiz fenomen din olgusunda varlığını ortaya koymuştur.2
1 Ahmet Güç, Dinlerde Mabed ve İbadet, Esra Fakülte Kitabevi, İstanbul 1999, 17.
2 Günay Tümer, Abdurahman Küçük, Dinler Tarihi, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ocak Yayınları, Ankara 1997, 474.
4
Mabed’den bahsedilirken onun iki özelliği zikredilmektedir. Bunlardan birincisi, mabedin, insanın Tanrı ile buluştuğu ve onun varlığını hissettiği yer olmasıdır. Bundan dolayı mabedlerin kutsal olduğu düşünülmekte olup mabed için
“Tanrı’nın evi” olduğu düşüncesi kabul görmektedir. Mabedlerin ikinci özelliği ise aynı dinin mensuplarının bir araya geldiği ve ibadetlerini topluca eda ettikleri mekan olmasıdır.3
Mabedlerin ortaya çıkışları, dinlerin ortaya çıkışlarıyla yakından ilgilidir. Bu bağlamda, dinlerin ortaya çıktığı ilk dönemlerde tam bir mabedden bahsetmek mümkün değildir. Bu dönemlerde siyasi ya da sosyal sebeplerden dolayı ilk inananlar ev ya da buna benzer yerlerde bir araya gelmiştir. Dinlerin tam olarak teşekkül etmesi ve ibadetlerinin kurumsallaşmasıyla birlikte mabedler gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.4
Diinlerin inanç, ibadet gibi özelliklerinin yanında müntesiplerinin sosyal şartları ve ekonomik durumları gibi sebepler, mabedlerin bir birinden farklılık göstermesine yol açmaktadır. Bundan dolayı, genel anlamda mabedden bahsederken bütün dinler için aynı anlama gelen ve aynı fonksiyona sahip mabedlerin olmadığını ifade etmemiz gerekir.
1. Dinlerde Mabed
Her dinin kendine özgü inancı olduğu gibi yine kendine özgü ibadeti bulunmaktadır. Mabedlerin yapımında bu inanç ve ibadetlerin etkisinin büyük olduğu görülmektedir. Bu durum ise, ortaya birbirinden farklı mabedlerin çıkmasına yol açmaktadır. Bu nedenle mabed olgusu anlatılırken, mabedlerin dinlere göre ifade edilmesi gerekmektedir.
Hinduizm’de mabed ile tanrı anlayışı arasında sıkı bir bağ vardır. Hindulara göre mabedler tanrıların evidir. Bu nedenler, Hinduların buraları ziyaret ettikleri ve buralarda değişik takdimelerde bulundukları ifade edilmektedir. Hindu mabedlerine gelenler, kendilerini Tanrı’ya daha yakın hissettiklerinden, bu mekanlarda hastalıkların iyileşmesinden mahsullerin yetişmesine kadar çeşitli ihtiyaçlara cevap bulacaklarına inanmaktadırlar. Hinduizm’de her tanrının bir mabedi olmasına karşın bunların, belli yerlerde bulunması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Nehirlerden
3 Güç, Dinlerde..., 26.
4 Tümer-Küçük, 497.
5
dağların doruklarına, mağaralardan insan evlerine varıncaya kadar kişinin kendisini güvende hissettiği her yer mabed olarak kullanılabilmektedir.5
Budizm’in ilk ortaya çıktığı dönemlerde varlığından bahasedilmeyen Budist mabedler sonradan tesis edilmiştir.6 Çok çeşitli kavramlarla ifade edilen Budizm’deki mabede7 çoğunlukla “putevi” anlamına gelen “pagoda” terimiyle işaret edilmektedir. Budda’nın heykellerinin yer aldığı bu mabedlerde Buddistler, Budda heykellerine saygıda bulunup, ona çiçek ve tütsüler sunmaktadırlar.8
Caynizm’in kurucusu olarak kabul edilen Mahavira zamanında herhangi bir mabed yapılmamıştır. Bunun sebebini, Mahavira’nın mabedlere karşı olmasına bağlamak mümkündür. Ancak, sonradan gelen insanlar, Mahavira’yı ilahlaştırdıkları gibi mabedler de inşa etmişlerdir.9 Oldukça güzel bir şekilde inşa edilen Caynist mabedlerine heykeller yerleştirildiği, bu heykellere ilahiler söylenip meyve ve sebzelerin sunulduğu nakledilmektedir.10 Caynist mabedlerde icra edilen ibadet, Mahavira’dan önce yaşamış olan ve 23 muallim olarak bilinen Tirthankaralar olduğu belirtilen bu heykellere dua etmek ve onlardan yardım dilemek şeklinde olmayıp, sadece Tirthankaralara duyulan sevgi ve saygının ifşa edilmesi şeklinde olmaktadır.11
Sihizm’de dini ve sosyal faaliyetlerin merkezi olarak "Amritsar Altın Mabedi” gösterilmektedir. Buraya hac ibadetinin yapılması Sihler için büyük önem arz etmektedir. Kutsal kitapların burada saklandığı bildirilmektedir. Bunun yanında Sihizm’de mahalli mabedlerin bulunduğu ve bunlara “Gurdwara” denildiği ifade edilmektedir. Bu mahalli mabedlerde yapılan ibadet, Sihlerin kutsal kitaplarından bölümler okumalarından ibaret olmaktadır.12
Taoizm’deki mabedlerin ilk olarak ne zaman, nerede ve nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir. Zuhurundan yıllar sonra ortaya çıktığı sanılan Taoist mabedler birden fazla bölümden meydana gelmektedir. Bu mabedlere, Taoizm’deki tanrıların heykelleri koyulmaktadır. Taoizm’deki mabedlerin şekli ve fonkisyonu ve buralarda eda edilen ibadetler, Budizm’dekilere oldukça benzemektedir.13
5 Bkz. Güç, Dinlerde..., 63-66.
6 Güç, Dinlerde..., 66.
7 Güç, Dinlerde..., 66-69.
8 Tümer-Küçük, 502.
9 Güç, Dinlerde..., 73.
10 Tümer-Küçük, 111.
11 Güç, Dinlerde..., 73-74.
12 Tümer-Küçük, 502.
13 Bkz. Güç, Dinlerde..., 83-86.
6
Konfüçyüsçülük’te mabedlerin ortaya çıkışı, Konfüçyüs’ün ölümünün ardından, dönemin hükümdarının onun adına bir mabed inşa ettirmesiyle başlamıştır.
Günümüzde en önemli mabedin Çin’de bulunan “Gök Mabed” olduğu ifade edilmiştir. Ziyaretçilere açık olan Gök Mabed’in, bir zamanlar imparatorluğa ait fermanların okunduğu yer olduğu, ancak 1952 yılından sonra bu mabedin, Çin’de kutlanılan 1 Mayıs gösterilerinin seyredilmesi için kullanıldığı belirtilmiştir. Geçmiş zamanlarda Çin’in değişik yerlerine yapılan Konfüçyüs mabedlerin çoğu, 20.
yüzyılın getirdiği fikri akımlardan dolayı ya tahrip edilmiş ya da okul, hastane gibi asıl amacının dışında kullanılmıştır.14
Şintoizm, Japonya’nın resmi dinidir. Bugün Japonya’da yaklaşık 100.000 Şinto mabedinin bulunduğu sanılmaktadır. Bu mabedlerden en önemli olanı ise Güneş Tanrıçası Amaterasu adına yapılmış olandır. Tanrıların evi olarak görülen Şinto mabedlerinde kılıç, mücevherli taş ve Amaterasu’nun heykeli bulunmaktadır.
Bu mabedlerde eda edilen ibadetler, rahipler tarafından idare edilmekte ve ibadetin, dua okumak, pirinç ve pirinç şarabı sunmaktan müteşekkil olduğu belirtilmektedir.15
Hıristiyanlıktaki ibadet yerlerini ifade etmek için kullanılan kelime
“kilise”dir.Yunanca “eklesya” (Ecclesia) kelimesinden gelen kilise, kelime olarak
“cemaat, meclis” anlamına gelmektedir. Hıristiyanlıktaki ibadetlerin icra edildiği mekanı ifade etmek için kullanılan kilise, bir cemaat olarak Hıristiyanları ifade etmek için de kullanılmaktadır.16
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, bu dinin inananları sinagoglarda bir araya gelmiştir. İsa’nın çarmıha gerilerek can vermesinden sonra evlerde toplanan ilk Hıristiyanlar, sinagoglardan bağımsız olarak belli mekanlarda bir araya gelmiş ve böylece M.S. 2. yüzyılda kiliselerin ilk tohumları atılmıştır.17 Ancak, Roma devleti tarafından resmi olarak tanınmayan Hıristiyanlar, mülk edinme hakları olmadığı için herhangi bir binayı kilise olarak tahsis edememiştir. Kilise’nin, fiziki ve fonksiyonel bir kurum olarak ortaya çıkması ise Roma devletinin Hıristiyanlığı resmi devlet dini olarak tanımasıyla başlamıştır. Bu tarihten sonra, Hıristiyanların bulunduğu dünyanın her yerine kiliseler açılmıştır.18
14 Bkz. Güç, Dinlerde..., 86-90.
15 Tümer-Küçük, 502.
16 Tümer-Küçük, 291.
17 Kürşat Demirci, “Hıristiyanlık”, İGYA, Ed. İbrahim Kâfi Dönmez, MÜİFVY, İstanbul 1997, II/ 251.
18 Bkz. Güç, Dinlerde..., 176-180.
7
Kiliselerin ortaya çıkmasıyla beraber, bu kurumda çalışacak din görevlileri de kendilerini göstermeye başlamıştır. İlk zamanlarda presbiterler, piskoposlar ve deaconlar şeklindeki hiyerarşiye sonraki yıllarda yeni kademeler eklenmiştir.19 Mabed yeri olarak kilisenin tek olmasına karşın, çeşitli Hıristiyan mezheplerinin varlığı bu kutsal mekanlarda icra edilen ibadetlerin birbirinden farklılık göstermesine yol açmıştır.20
İslamda, Müslümanların ibadet ettikleri mekanları ifade eden çeşitli kelimeler vardır. Mescid, cami, namazgah bunlardan bazılarıdır. Arapça bir kelime olan
“mescid”, secde edilen yer demektir. Terim olarak ise Müslümanların ibadetlerini eda ettikleri mekanı ifade eder. Namazdaki en önemli rükun olan secdeye nisbeten, İslamdaki mabedlere mescid denildiği düşünülmektedir. Bunun yanında toplayan, bir araya getiren anlamına gelen “cami”, sadece Cuma namazı kılınan mescidler için kullanılmıştır. Çeşitli yerlerde üstü açık olarak inşa edilen mescidlere de namazgah denilmiştir.21 Ancak, en genel anlamda, İslamda ibadetin dünyanın her yerinde eda edilebilir olmasından dolayı, müsait olan her yer mescid olarak nitelendirilmiştir.22 Bunların dışında, İslam literatüründe, hem mescid hem de kıble olan Kâbe bulunmaktadır. İlk insan Hz. Adem (a.s.) tarafından yapıldığı sanılan23 Kâbe, aynı zamanda İslamdaki hac ibadetinin merkezidir.24
İslamın ilk dönemlerinde, çoğu dinde olduğu gibi, mescid veya cami bulunmadığı için ilk Müslümanlar evlerde toplanmıştır. Siyasi sebeplerden dolayı inşa edilemeyen mescidler, aradan uzun zaman geçmeden, Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında yapılmaya başlanmıştır.25 Ortaya çıkışları ile beraber İslam toplumunun ayrılmaz bir sembolü olan mescidler hem Hz. Peygamber zamanında hem de ondan sonraki asırlarda, Müslümanların dini ve sosyal yaşamlarında önemli rol oynamıştır.26
2. Yahudilikte Mabed
Yahudilikteki mabed olgusunu tarihi olarak üçe ayırmak mümkündür. Bunlar İbrahim’den Musa’ya kadar olan dönem, Musa’dan Süleyman’ın kendi adıyla
19 Bkz. Demirci, “Hıristiyanlık”, II/ 251.
20 Bkz. Güç, Dinlerde..., 181-208.
21 Ömer Faruk Harman, “Mescid”, İGYA, Ed. İbrahim Kafi Dönmez, MÜİFVY, İstanbul 1997, III/
199.
22 Tümer-Küçük, 499; ayrıca bkz. Hac 22/ 40.
23 Harman, “Mescid”, III/ 199.
24 Bkz. Salim Öğüt, “Hac”, İGYA, Ed. İbrahim Kafi Dönmez, MÜİFVY, İstanbul 1997, II/ 98.
25 Bkz. Güç, Dinlerde..., 240-245.
26 Bkz. Güç, Dinlerde..., 253-267.
8
meşhur olan Süleyman Mabedi’ni inşa ettiği zamana kadar geçen dönem ve son olarak Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra kurumsallaşan sinagog dönemidir.
Yahudi tarihine bakıldığında farklı zaman dilimlerinde çeşitli ibadet yerleriyle karşılaşılmaktadır. Atalar döneminde, göçebe bir hayat süren Yahudilerin ibadetlerini yerine getirmek amacıyla konakladıkları yerlerde veya önemli gördükleri mekanlarda mezbah yaptıkları rivayet edilmektedir. Şekem,27 Beytel,28 Mamre,29 Beer-şeva,30 gibi yerler bu mekanlar arasında bulunmaktadır.31 Buralarda yapılan ibadetlerin ise bireysel olarak kesilen kurbanlardan ve duadan oluştuğu ve sadelik arz ettiği söylenmektedir. Bu dönemde ibadetin önemli bir parçası olan toplu ibadetlerin olmadığı, o zamanki şartların buna imkan vermediği düşünülmektedir.32
Yahudiliğin kurucusu olarak kabul edilen Musa ile birlikte ibadet ve mabed atalar dönemine bakarak farklılık arz etmiştir. Bu dönemde din adamları kurumu, Ahit Sandığı, çeşitli ibadet şekilleri ortaya çıktığı gibi ibadetlerin topluca yapıldığı mabed görevi gören Mişkan da varlığını göstermiştir.33
“Çadır” (İngilizce, Tabernacle) anlamına gelen Mişkan,34 Yahudilerin göçebe hayatı sürdükleri dönemde ve Filistin’e yerleşmelerinin ilk zamanlarında35 ibadetlerini eda edebilecekleri mabed olarak kullanılmıştır. Taşımada kolaylık sağlaması için parçalanıp sonra bir araya getirilebilen Mişkan, Musa’nın Sina dağındayken Tanrı’dan aldığı emir doğrultusunda yapılmıştır.36 Tanrı’nın böyle bir istekte bulunması, onun, Yahudilerin arasında yaşamak istemesinden kaynaklanmıştır.37
Musa, ölçülerini ve şeklini Tanrı’dan aldığı38 Mişkan’ın yapılmasına hemen başlanılmasını emretmiştir. Mişkan için gerekli hazırlıklar hızlı bir şekilde yerine getirilmiş, burada kullanılacak eşyaların yapımına hemen başlanmıştır.39 Mişkan’ın yapılması için Yahudiler, büyük fedakarlıklarda bulunmuş, ellerindeki altın, gümüş,
27 Tekvin 12: 6-7.
28 Tekvin 12: 8; Hakimler 20: 26.
29 Tekvin 13: 18.
30 Tekvin 21: 33; 26: 23-25.
31 Bkz. Güç, Dinlerde..., 97-105.
32 Bkz. Adem Özen, Yahudilikte İbadet, Ayışığıkitabları, İstanbul 2001, 47-50.
33 Özen, 51.
34 Bkz. Resim 1.
35 Eduard König, “Tabernacle”, JE, Funk & Wagnalls, New York and London, 1905, XI/ 653.
36 Max Soloweitshik, “Tabernacle”, UJE, Ed. Isaac Landman, Universal Jewish Encyclopedia Co., Inc., New York 1962, X/ 152.
37 Çıkış 25: 8.
38 Çıkış 25: 8.
39 Soloweitshik, 153.
9
bakır, yün, keten, keçi kılı ve hayvan derilerini bağışlamışlardır.40 Öyle ki, halkın getirdikleri çok fazla olduğundan Musa, ikinci bir emir vererek artık hiç kimsenin bağışta bulunmamasını istemiştir.41 Yoğun çalışmalar neticesinde Mişkan, yaklaşık altı ayda bitirilmiş ve Musa tarafından ibadete açılmıştır.42
Ölçüleri ve nasıl olacağı en ince ayrıntısına kadar verilen43 Mişkan’ın uzunluğunun 30 kubit,44 genişliğinin ve yüksekliğinin ise 10’ar kubit olduğu belirtilmektedir.45 Mişkan’ın, Kutsal Yer ve Kutsallar Kutsalı olmak üzere iki bölümden meydana geldiği ve bunların bir perde ile ayrıldığı bildirilmektedi.
Uzunluğu 20 kubit olarak belirtilen Kutsal Yer’de, nasıl olacağı Tevrat’ta belirtilen takdime ekmeği masası,46 yedi kollu şamdan47 ve buhur sunağı48 bulunduğu;
Kutsallar Kutsalı’nda ise sadece Ahit Sandığı’nın49 yer aldığı nakledilmektedir.
Mişkan’a doğu tarafından girildiği ve bir perdenin bu girişi kapattığı da kaynaklarda geçmektedir.50
Tanrı, Mişkan’ın, uzunluğu 100 kubit genişliği de 50 kubit olan dikdörtgen bir avlunun içinde bulunması istemiştir. Bu avlunun nasıl olması gerektiği de yine Tanrı tarafından bildirilmiştir.51 Avlu’nun batı tarafına kurulan52 Mişkan’ın önüne, Tanrı için kesilen kurbanların yakıldığı ve ölçüleri ve şekli en ince ayrıntısına kadar belirtilen bir sunak53 yerleştirilmiştir.54
O dönemde Yahudi hayatında önemli bir yeri olan Mişkan, Yahudilerce kutsal kabul edilmiştir.55 Çünkü, Musa, uzun yıllar dini faaliyetleri buradan idare etmiştir.56 Bunun yanında, Tanrı ile Musa’nın burada iki arkadaş gibi yüz yüze konuşmuş,57 Musa’nın Tanrı’yla görüşmek için Mişkan’a girmesinin ardından bir
40 Bkz. Çıkış 25: 1-7.
41 Çıkış 36: 5-7.
42 Soloweitshik, 153.
43 Bkz. Çıkış 26. bab; Çıkış 36: 8-38.
44 1 kubit yaklaşık 45 cm’dir.
45 Soloweitshik, 152.
46 Bkz. Çıkış 25: 23-30; 37: 10-16.
47 Bkz. Çıkış 25: 31-37; 37: 17-24.
48 Bkz. Çıkış 30: 1-5; 37: 25-28.
49 Bkz. Çıkış 25: 10-21; 37: 1-9.
50 Soloweitshik, 152.
51 Bkz. Çıkış 27: 9-19.
52 König, 656.
53 Bkz. Çıkış 27: 1-8; 38: 1-7.
54 Soloweitshik, 153.
55 Güç, Dinlerde..., 107.
56 Özen, 53.
57 Çıkış 33: 11; Sayılar 12: 8; Burada Tanrı ile Musa’nın yüz yüze görüştükleri ifade edilmesine karşın, Tevrat’ın başka cümlelerinde Musa’nın Tanrı’nın yüzünü görmek istediği ancak Tanrı’nın buna izin vermediği belirtilmektedir (Çıkış 33: 20).
10
bulut gelip konuşma bitinceye kadar bu mabedin girişini kapatmıştır.58 Ayrıca, Yahudiler, ibadetlerini burada eda etmiş,59 Tanrı’yla bir şekilde iletişim kurmak istediklerinde ise buraya gelmişlerdir.60 Ahit Sandığı’nın Mişkan’daki Kutsallar Kutsalı’nda saklaması da bu mabedin kutsiyetini arttıran bir başka unsur olarak değerlendirilmiştir.61
Tanrı ile peygamberin özel görüşmelerini burada yapmaları ve insanların ibadet için burada toplanmalarından dolayı Mişkan’a, aynı zamanda, “Buluşma (Toplanma) Çadırı”62 denildiği Tevrat tarafından bildirilmiştir.63
Mişkan’ın bu yapısal özelliğine değişik sembolik anlamlar yükleyenler olmuştur. Buna göre, Mişkan’ın kapısının doğuda olması güneşin doğuşuyla ilişkilendirilirken Kutsal Yer ile Kutsallar Kutsalı’nın bir perde ile ayrılması cennet ile gökyüzünün birbirinden ayrılması olarak yorumlanmıştır. Mişkan’ın önündeki avlu ise dünya olarak değerlendirilmiştir.64
Tanrı’nın Musa aracılığıyla bildirdiği emri gereğince ve onun verdiği şekillere ve ölçülere göre büyük fedakarlıklar neticesinde yapılan Mişkan, yaklaşık dört asır Yahudilerin dini merkezi olmuştur. Ancak, Davud’un Kudüs’ü fethetmesi ve burada oğlu Süleyman’ın kalıcı bir mabed yapması neticesinde görevi sona eren Mişkan veya diğer adıyla Toplanma Çadırı tarihe karışmıştır. Bunun yerini ise Yahudiler için kıyamete kadar önemini koruyacak olan “Süleyman Mabedi” almıştır.
58 Çıkış 33: 9.
59 Bkz. Levililer 1-7. bab.
60 Çıkış 33: 7.
61 Güç, Dinlerde..., 107.
62 Çıkış 33: 7.
63 Özen, 52-53.
64 König, 656.
11 I. BÖLÜM
MABED’İN İNŞA EDİLMESİ VE MİMARİSİ
A. MABED’İN İNŞA EDİLMESİ 1. Mabed’in İnşa Düşüncesi
Davud,65 M.Ö. 1000 yıllarında66 Kudüs şehrini fethetmiş, onu kendi kültür değerlerine ve yaşam biçimine ve o dönemin sosyal ve ekonomik şartlarına uygun olarak imar etmiştir. Çevre devlet ve toplumların muhtemel saldırılarına karşı etrafı surlarla çevrilen Kudüs daha sonra Davud tarafından Yahudi toplumunun dinî ve siyasî başkenti yapılmıştır. 67
Kudüs’e yerleşen Davud, kendisini düşmanlarından koruyacak ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verecek bir saray yaptırmıştır. Davud, daha sonra Yahudi toplumu için önemli olan ve o zamana kadar bir çadır (Mişkan, Buluşma Çadırı) içinde bulunan “Ahit Sandığı”nı,68 o dönem şartlarında bir şölen ve festival havasında, törenle Kudüs’e getirmiştir. Sandığın getirilişi esnasında sevinç çığlıkları atılmış, çalgı aletleri eşliğinde ilahiler söylenmiş ve kurbanlar kesilmiştir.69 Kudüs’e getirilen Ahit Sandığı Yahudi toplumu ve Mabed için apayrı bir anlam ifade etmiş ve adeta onların “Tanrı ile ilişkilerinin anahtarı” olarak kabul edilmiştir. 70
Davud’un Ahit Sandığı’nı Kudüs’e getirmesindeki amacının, Kudüs’ü, İsrail’in dini bir merkezi yapmak olduğu bildirilmiştir.71 Davud’un, 12 Yahudi kabilesinden hiç birine ait olmayan Kudüs’ü merkez yapması onun için siyasi bir başarı olarak değerlendirilmiştir.72
Davud, dînî ve siyasî birliği sağladıktan73 sonra güven içerisinde sarayında ikamet etmeye başlamıştır. Ancak, bu dönemde Ahit Sandığı için hala sabit bir mekanın mevcut olmadığı rivayet edilmiştir. Ahit Sandığı’nın bu durumu ise lüks
65 Müslümanlar tarafından peygamber kabul edilen Davud, Yahudiler tarafından kral olarak nitelendirilmektedir. Kral Davud, bileğinin ve kılıcının gücüyle bir çok başarı kazanmış ve Yahudilerin başına geçmiştir. Krallığını güçlendirmek ve geliştirmek için sayısız savaşa katılan Davud’un dönemi, savaş devri olarak tanımlanmıştır (Suzan Alalu vd., Yahudilikte Kavram ve Değerler, 2. Baskı, 2. Baskıya Haz. Yusuf Altıntaş, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul 2001, 207-208).
66 Yusuf Besalel, Yahudi Tarihi, Genişletilmiş 2. Baskı, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul 2003, 43.
67 Alalu, 199.
68 Victor H. Matthews, Manners and Customs in the Bible, 7. Baskı, Hendrickson Publishers, Massachusetts 1991, 142
69 II. Samuel 6: 1-19.
70 Matthews, 142.
71 Güç, Dinlerde..., 116.
72 Güç, Dinlerde...,114.
73 Özen, 61.
12
içinde yaşayan Davud’u rahatsız etmiştir. Bundan dolayı Davud, Peygamber Natan’a, kendisinin sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturduğunu, Tanrı’nın Ahit Sandığı’nın ise hala bir çadırda bulunduğunu hatırlatmış ve hem Ahit Sandığı’nın korunacağı hem de Tanrı’nın evi olarak kabul edilecek görkemli bir mabed yapmayı düşündüğünü iletmiştir. Natan ise Davud’a, Tanrı’nın onun yanında olduğunu belirtip istediği her şeyi yapabileceğini söylemiştir. Fakat, Natan, konuşmanın geçtiği günün gecesinde Tanrı tarafından uyarılmış ve ondan Davud’a “Mabed’i kendisinin yapmayacağını, onun, kendi soyundan gelen başka biri tarafından yapılacağını bildirmesi” istenmiştir.74
2. Mabed’in Yerinin Tespiti
Davud’un yapmak istediği ancak Tanrı’nın bu görevi başkasının yerine getireceği ve bu kişinin onun soyundan gelecek birisinin yapacağı bildirilen Mabed’in ilk zamanlarda nereye inşa edileceğinin belli olmadığı rivayet edilmiştir.
Bu nedenle, Mabed’in yeri konusunda çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Bunlar arasında Yahudilerce kutsal sayılan ve yaratılışının ardından işlediği günahtan dolayı dünyaya indikten sonra Adem’in, daha sonra onun çocukları Habil ile Kabil’in kurbanlarını sundukları,75 tufandan sonra Nuh’un sunak yaptığı,76 İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etmek için seçtiği77 yer olan Yevuslu Aravna’nın78 harman yeri Mabed’in inşası için uygun bulunmuştur.
Buranın Mabed yeri olarak seçilmesindeki tarihi arka plan kadar, bütün kabileleri tatmin edecek sosyo-politik ortak bir mekanın olması79 ve Yahudi toplumu arasında çıkan salgın hastalıkları80 gidermek için yapılan bir sunağa sahip bulunması da önem arz etmiştir. Yahudi kaynaklarında uzun ve dikkatli bir araştırma sonucu
74 Bkz. II. Samuel 7: 1-13.
75 Isadore Twersky, A Maimonides Reader, Behrman House, U.S.A. 1972, 142; ayrıca bkz. John Bunyan, “Solomon’s Temple Spiritualized”, The Miscellaneous Works of John Bunyan, Ed.
Graham Midgley, Clanrendon Press, Oxford 1989, VII/ 13.
76 Maimonides, The Code of Maimonides: The Book of the Temple Service, İbranice’den Çev: Mendell Lewittes, Ed. Julian Obermann, Yale University Press, New Haven and London 1985, XII/ 10.
77 Bkz. Tekvin 22: 1-14.
78 Tevrat’ın başka yerlerinde “Aravna” yerine “Ornan” olarak geçmektedir (II. Tarihler 3: 1).
79 Matthews, 142.
80 Salgın hastalığın ortaya çıkması Davud’un İsrail halkının sayılmasını emretmesinden kaynaklanmıştır. Tanrı, Davud’un bu günahından dolayı onun önüne üç seçenek sunmuş ve bunlardan birisini seçmesini söylemiştir. Davud da salgın hastalığı tercih etmiştir. Bu hastalık neticesinde yetmiş bin İsrailli ölmüştür. Daha geniş bilgi için bkz. II Samuel 24: 1-24; I. Tarihler 21: 1-30.
13
belirlenen bu mekana, özellikle, Tanrı tarafından işaret edilmiş81 ve bu yerin asla değiştirilemeyeceği bildirilmiştir.82
Mabed için seçilen yerin, günümüzde Kubbetü’s Sahra ve Mescid-i Aksa olarak bilinen tarihi eserlerin bulunduğu ve İslam literatüründe Harem-i Şerif83 olarak nitelendirilen yere rastladığı sanılmaktadır. 84 Ancak, Mabed’in Harem-i Şerif’in neresine inşa edildiği kesin bir şekilde ve bu konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.85 Buna göre Mabed’in tam olarak nerede olduğu hususunda genelde üç görüş zikredilmektedir. Bunlardan birinci görüşe göre Haremü-i Şerif’in ortasına inşa edilmiş olan Kubbetü’s Sahra’nın bulunduğu yerdedir.86 İkinci görüşü savunanların iddiaları Süleyman Mabedi’nin Kubbetü’s Sahra’nın kuzeyinde yer aldığı87 yönündeyken üçüncü görüş bunun tam zıddı olup Mabed’in Kubbetü’s Sahra’nın güneyinde88 olduğu şeklindedir.89
3. Mabed’in İnşası İçin Yapılan Hazırlıklar a. Davud Dönemi
Davud, Mabed’i kendi yapmak istemiş90 ve bu idealini gerçekleştirebilmek için bütün gücüyle çalışarak hazırlık yapmıştır.91 Ancak, Tevrat’ta yer alan “Ama RAB bana (Davud), ‘Sen çok kan döktün, büyük savaşlara katıldın’ dedi, ‘Benim adıma tapınak kurmayacaksın. Çünkü yeryüzünde gözümün önünde çok kan döktün.”92 ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, Davud’un Mabed’i yapma düşüncesi, Tanrı tarafından takdirle karşılanmasına93 rağmen katıldığı savaşlardaki kan dökücü rolü nedeniyle, Mabed’in onun tarafından yapılmasına izin verilmemiştir.94 Gerek
81 I. Tarihler 22: 1.
82 Maimonides, 10; Twersky, 142.
83 Bkz. Resim 2-3.
84 Max L. Margolis, Alexander Marx, A History of the Jewish People, Meridian Books, Cleveland and New York 1962, 63.
85 A.R.S. Kenedy, N.H. Snaith, “Temple”, Dictionary of the Bible, 2. Baskı, T. & T. Clark and Charles Scribner’s Sons, Edinburg 1963, 961.
86 Bkz. Resim 5.
87 Bkz. Resim 6.
88 Bkz. Resim 7.
89 Bkz. http://www.templemount.org/theories.html (S. G. 13 Mayıs 2004).
90 I. Krallar 8: 17-18; I Tarihler 22: 7
91 I. Tarihler 29: 2.
92 I. Tarihler 22: 8.
93 Bkz. I. Krallar 8: 18.
94 I. Krallar 5: 3; I. Tarihler 28: 2-3; II. Samuel 7: 4; Tanrı’nın, Mabed’in yapımını Davud’a vermemesinin gerekçelerden birisi olarak Davud’un Tanrı’yla olan yakın ilişkisini gösterenler de bulunmaktadır. Buna göre, Tanrı, Yahudilerin zaman içinde günah işleyeceklerini biliyordu. Eğer Mabed’i Davud yapsaydı, böyle bir durumda Tanrı, Mabed’i yıkamayacak ve Yahudileri cezalandırmak için bir çok insanı öldürmesi gerekecekti. Bu nedenle Tanrı, Mabed’in yapımını
14
Tevrat’taki bu cümlelerden gerekse Peygamber Natan’ın Davud’a ilettiği “Mabed’i yapacak olan kişinin onun kendi soyundan gelen başka bir kişi olacaktır”95 şeklindeki ifadesinden Mabed’in daha sonra Davud’un oğlu Süleyman zamanında yapılacağı anlaşılmaktadır. 96
Her ne kadar Davud, Mabed’i kendi yapamamış ise de, oğlu Süleyman’a onun için bir yer, masraflarının karşılanması için hazineler,97 Mabed’in hizmetinde bulunmak için kahinler ve Levililer bırakmıştır.98 Ayrıca, Davud, devlet imkanlarına ilave olarak kendi servetinden de katkıda bulunmuştur.99
Mabed’in, Yahudi toplumu için oldukça önemli bir yere sahip olmasından dolayı çeşitli toplumsal katmanların onun yapılmasına maddi manevi katkıları olmuştur. Nitekim, bu çerçevede boy başları, oymak önderleri, subaylar, saray yöneticileri ve halk kesimi Mabed’in yapımına oldukça yüksek miktarlarda altın, gümüş, tunç, demir ve değerli taşlarla yardımcı olmuştur.100
Davud, Mabed için elinin altında bulunan bütün birikim ve imkanlara ilave olarak Tanrı tarafından kendisine bildirilen Mabed’in ayrıntılı planını da Süleyman’a teslim etmiştir. Ayrıca, Mabed’de kullanılacak eşyaların nasıl olacağından nereye konulacağına, bunların yapımı için gerekli olan malzemelerin miktarına varıncaya kadar bütün bilgileri ona iletmiştir.101
b. Süleyman Dönemi
İsrailoğulları’na eşşiz başarılar kazandıran Davud’un oğlu Süleyman’ın Yahudiler için apayrı bir yeri vardır. Yahudiler Süleyman dönemini, barış, zenginlik ve güvenlik açısından tarihte benzerine rastlanılmamış bir dönem olarak değerlendirmektedir.102 Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat, Süleyman dönemini anlatırken, İsrailoğulları’nın nüfus açısından kalabalık olduklarını, istediklerini yiyip içtiklerini, topraklarının Fırat ırmağından Filistin’e, oradan da Mısır sınırına kadar uzandığını söylemektedir.103
Süleyman’a vermiştir ki, ilahi öfkenin dinmesi için Tanrı, Yahudilere yönelmesin, öfkesini Mabedi yıkarak alabilsin (http://www.jewishamerica.com/ja/timeline/temple1.cfm “S. G. 13 Mayıs 2004”).
95 II. Samuel 7: 13.
96 I. Taihler 28: 6; I Krallar 5: 5; 8: 19; II. Samuel 7: 13.
97 I. Tarihler 22: 14; 29: 2-4.
98 Christopher Hollis, Ronald Brownrigg, Holy Places, Frederick A. Praeger, New York, Wahington 1969, 39.
99 I. Tarihler 29: 3.
100 I. Tarihler 29: 6-9.
101 Bkz. I. Tarihler 28: 11-19
102 Trevor Ling, A History of Religion East end West, Macmillian, London 1992, 46.
103 I. Krallar 4: 20.
15
Tanrı’nın, Ahit Sandığı’nı barındıracak ve Yahudi toplumu için merkezi bir yer olacak olan Mabed’in, Süleyman tarafından yapılmasını istemesi, o dönemin barış, saadet ve huzur açısından oldukça müsait olmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Tanrı, inşa edildiği günden günümüze kadar önemini koruyacak ve bir çok önemli olayda yer alacak Mabed’in Süleyman tarafından yapılması yönündeki isteğini ise Davud’a Tevrat’ta geçen şu ifadelerle bildirmiştir: “Ama barışsever bir oğlun olacak. Onu her yandan kuşatan düşmanlarından kurtarıp rahata kavuşturacağım. Adı Süleyman104 olacak. Onun döneminde İsrail’in barış ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayacağım. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. O bana oğul olacak, ben de ona baba olacağım. Onun krallığının tahtını İsrail’de sonsuza dek sürdüreceğim.”105 Mabed’i yapmayı çok istemesine rağmen Davud, Tanrı’nın bu isteğine boyun eğmiş ve oğlu Süleyman’ı yanına çağırarak onu Tanrı adına, Yahudi toplumu için kutsal sayılacak bir Mabed yapmakla görevlendirmiştir.106
Süleyman, babası Davud’un ölümünden sonra,107 Baş Kâhin ve on iki kabile liderlerinin desteklerini alarak babasının tahtına geçmiştir. Süleyman’ın, İsrail halkına kral olmasından sonraki ilk işi Mısır ve Sur krallarına mektuplar yazarak daha önce babasının Mabed için yaptığı hazırlıkları108 devam ettirmek olmuştur.109 Süleyman’ın tahta geçer geçmez Mabed’in yapımına öncelik vermiş ve bunun için hemen hazırlıklara başlamıştır. Çünkü, krallığını, babası Davud’a verilen ilahî vaadin yerine getirilmesi için bir süreç olarak değerlendirmiştir.110
104 Süleyman kelimesinin İbranice “Barış” sözcüğüyle aynı kökten geldiği ifade edilmektedir.
105 I. Tarihler 22: 9-10.
106 I. Tarihler 22: 6; Alalu, Süleyman Mabedi’nin neden Süleyman tarafından yapıldığını ifade etmek için, “Kudüs”, “Süleyman”, “Şehina” ve “Mişkan” şeklinde dört kelime vermekte ve bunlar arasındaki kutsiyete işaret etmektedir. Alalu’nun eserindeki ifade aynen şöyledir: “Yeruşalim (Kudüs); ‘İr Ha-Şalom / Esenlik Kenti’ anlamına gelmektedir. Şlomo (Süleyman); ‘Tanrı’nın esenliği’ demektir. Şehina, ‘Sekine / Tanrı kutsallığının konuşlanması’ anlamına gelirken,
‘Mişkan’; Tanrı kutsallığının konuşlandığı mekan’ anlamındadır. Böylece bu isimlerin bir araya gelmiş olmasından çıkarsanan anlam; ‘Esenlik kentinde, Tanrı’nın esenliği adını taşıyan insan, Tanrı kutsallığının konaklaması için, Tanrı kutsallığının konaklayacağı mekanın yani Mişkanın yerleşik hale gelmiş halini Bet Ha- Mikdaş’ı (Süleyman Mabedi) inşa ettirdi’ olmaktadır.” (Alalu, 208).
107 I. Krallar 2: 10
108 “Davut, ‘Oğlum Süleyman genç ve deneyimsiz’ dedi., ‘RAB için kurulacak tapınak bütün ulusların gözünde çok büyük, ünlü ve görkemli olmalı. Onun için hazırlık yapmalıyım.’ Böylece, ölmeden önce, tapınağın yapımı için büyük hazırlık yaptı.” Bkz. I. Tarihler 22: 5; Ayrıca bkz. I. Tarihler 29:
1-5.
109 John R. Barlett, Jews in the Hellenistic World, Cambridge University Press, Cambridge, London vd. 1985, 64-65.
110 Yehezkel Kaufmann, The Religion of Israel, İbranice’den Çev: Moshe Greenberg, George Allen &
Unwin Ltd., London 1961, 268; bkz. I. Krallar 6: 12; 8: 20.
16 3. Mabed’in İnşası
Süleyman, krallığının dördüncü yılının ikinci ayı olan Ziv111 (İyyar) ayında (M.Ö. 964 dolaylarında)112 babası Davud’un, üzerinde sunak yaptığı ve Yahudi tarihinde önemli olayların vuku bulduğuna inanılan Yevuslu Aravna’nın harman yerinde Tanrı için tarih boyunca hafızalardan silinmeyecek ve sonradan Yahudi dini hayatının şekillenmesinde büyük rol oynayacak olan Mabed’i yapmaya başlamıştır.113 Tevrat’ın bize bildirdiğine göre Süleyman, Mabed’in yapımına Yahudilerin Mısır’dan çıkışının dört yüz sekseninci yılında başlamıştır.114
Süleyman’ın inşa edeceği Mabed’in o zamanki şartlar içerisinde değerlendirildiğinde büyük ve görkemli olacağı rivayet edilmiştir.115 Ancak, böyle bir Mabed’in yapımının Süleyman’ın tek başına kaldırabileceği bir iş olmadığı bildirilmiştir.116 Bu nedenle, Süleyman, daha önce Davud’un sarayının yapımında büyük emeği geçen117 ve Davud’la yakın dostluğu bulunan Sur Kralı Hiram’dan, babasının savaşlar nedeniyle yapamadığı Mabed için yardım istemiştir.118 Bunun üzerine Hiram, eski bir dostunun oğlundan gelen bu haberden dolayı mutlu olduğunu belirtmiş ve Süleyman’a, Mabed’in inşaatı esnasında gereken yardımı yapacağını söylemiştir. Ancak, Hiram, yapacağı yardımların karşılıksız olmaması gerektiğini ifade etmiş, Süleyman’dan sarayının yiyecek gereksiniminin karşılanmasını talep etmiştir.119
Süleyman’ın yardım çağrısına, sarayının ihtiyaçlarının karşılanması koşuluyla olumlu cevap veren Hiram, Mabed’in yapımına başlanmasıyla yardım çalışmalarına
111 İbranî takvime göre ikinci aydır. Miladî takvime göre nisan-mayıs aylarına denk gelmektedir.
112 Yusuf Besalel, “Bet Amikdaş”, YA, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul 2001, I/
109; Başka bir eserde Mabed’in yapımına başlanış tarihi olarak M.Ö. 957 tarihi verilmektedir. (W.
F. Stinespring, “Temple, Jerusalem”, The Intrepreter’s Dictionary of the Bible, Abingdon Press, New York 1962, IV/ 535).
113 Bkz. I. Krallar 6: 1, 37; II. Tarihler 3: 1.
114 I. Krallar kitabında verilen bu tarih, Mısır’dan çıkış ile ilgili verilen diğer kaynaklardaki bilgilerle çelişmektedir (Bkz. Stinespring, 535). Ekrem Sarıkçıoğlu, Mısır’dan çıkış tarihini M.Ö. 1224 yılları olarak ifade ederken (Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi, Genişletilmiş 4. Baskı, Isparta 2002, 253), Yusuf Besalel, “Yahudilik Ansiklopedisi”
(Yusuf Besalel, “Yetsiat Mitsrayim”, YA, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul 2002, III/786) ve “Yahudi Tarihi” adlı eserlerinde, Mısır’dan çıkış tarihinin M.Ö. 1300’lü yıllar olduğunu söylemektedir. Bu bilgiler ışığında, Süleyman’ın döneminin M.Ö. 960’lı yıllar olduğunu düşünürsek, Mısır’dan çıkışın M.Ö. 1440 yılında görülür . Böyle bir durumda verilen bilgiler arasında tutarsızlık olduğunu görebiliriz.
115 II. Tarihler 2: 5.
116 I. Tarihler 29: 1.
117 II. Samuel 5: 11.
118 Samuel Krauss, “Temple”, UJE, Ed. Isaac Landman, New York 1948, X/ 193.
119 Bkz. I. Krallar 5: 8-9; II. Tarihler 2: 15.
17
hız vermiştir. Hiram, öncelikle Süleyman’ın istediği tomrukları, Lübnan’dan denize indirtmiş, sonra da Fenikeli denizcilerin120 yardımıyla ve sallar kullanarak Yafa’ya kadar getirtmiştir. Buradan da Süleyman, tomrukları alıp Mabed’in inşa edileceği Kudüs’e götürmüştür.121 Hiram, böylece Süleyman’a arzu ettiği sedir ve çam tomruğunu sağlamıştır. Süleyman da yapılan bu büyük yardımlar karşılığında Hiram’a, sarayının yiyecek gereksinimi olarak her yıl yirmi bin kor (yaklaşık 3500 ton) buğday, yirmi kor (yaklaşık 4400 lt.) saf zeytin yağı,122 arpa ve şarap123 vermiştir. Bunlarla da yetinmeyen Süleyman, Hiram’a ayrıca yirmi tane sınır kasabası bırakmıştır.124
Süleyman, sonradan kendi adıyla anılacak olan Mabed’in yapımında muhtelif görevlerde çalışacak olan ve sayıları yüz binlere ulaşan bir işçi ordusu toplamıştır.
Bu işçilerden otuz bininin İsrail halkından olduğu rivayet edilmiştir. Bu işçilerden 10 bini, sırayla olmak üzere, Mabed’de kullanılacak keresteyi kesmek için Lübnan dağlarında çalışan işçilere yardım etmek üzere gönderilmiş,125 bir ay Lübnan’da kaldıktan sonra işçiler, iki ay da evlerinde kalmışlardır.126 Süleyman’ın mevcut otuz bin Yahudi işçiden başka, Yahudi olmayıp yük taşımada kullanılan yetmiş bin, dağlarda taş kesmek için çalıştırılan seksen bin127 işçisinin daha bulunduğu ifade edilmiştir. 3300 veya 3600128 kişi de işçilerin çalışmalarını denetleyerek işlerin yolunda gitmesini temin etmeye çalışmıştır.129 İşçilerin başında ise Sur kralı Hiram’ın gönderdiği ve aynı zamanda onunla adaş olan, tunç işlemede bilgili, deneyimli ve usta olan Hiram’ın130 olduğu bildirilmiştir.131
Mabed’in yapımında kullanılacak malzemelerin her biri değişik yerlerden getirilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi keresteler Lübnan’dan, Mabed’in değişik yerlerinde kullanılan tunç madeni, Süleyman’ın bakır madenlerinden temin edilmiştir. Özellikle kaplamalarda kullanılan altın ve fildişi132 uzaklardan,
120 Margolis-Alexander, 65.
121 II. Tarihler 2: 16.
122 I. Krallar 5: 10.
123 II. Tarihler 2: 16.
124 Hollis-Brownrigg, 42.
125 Hollis-Brownrigg, 42.
126 I. Krallar 5: 13-15.
127 II. Tarihler 2: 17.
128 II. Tarihler 2: 18.
129 I. Krallar 5: 13-16; II. Tarihler 2: 17.
130 II. Tarihler 2: 13 ve 4: 16’da, Hiram’ın adı “Huram-avi” olarak zikredilmiştir.
131 I. Krallar 7: 13-14.
132 I: Krallar 10: 22; II: Tarihler 9: 21.
18
Güney’den getirilmiştir. İnşaatta temel malzeme olan taşlar ise Kudüs’ün çevresindeki tepelerden elde edilmiştir.133
Mabed’in kutsal addedilmesinden dolayı burada kullanılan taşlar, Mabed’e uzak bir yerde, taş ocaklarında yontulmuştur. Böylece inşaat süresince Mabed’de çekiç ve balta sesi dahil olmak üzere hiçbir demir aletin sesi duyulmamıştır.134
Mabed’in duvarlarını sağlamlaştırmak ve desteklemek için kullanılan kerestelerin ve inşaat esnasında kullanılan taşların yapımındaki yöntemin Filistin ve komşu ülkelerde yaygın olarak bilinen bir yöntem olduğu nakledilmiştir.135
Yahudi hayatında önemli bir yere sahip olan Mabed ile ilgili zaman içerisinde çeşitli efsaneler ortaya çıkmıştır. Bu efsanelerden birine göre, Mabed’in yapım süresi olan yedi yıl boyunca Mabed’de çalışan işçilerden bir kişi dahi ölmemiş ve hatta hasta bile olmamıştır. Mabed’in inşaatının başından sonuna kadar bütün işçiler sağlam ve güçlü oldukları gibi kullandıkları aletler de Mabed tam olarak ortaya çıkana kadar zarar görmemiştir.136 Bu yüzden, inşaat herhangi bir şekilde kesintiye uğramadan devam etmiştir. Mabed’in İsrail Tanrısına adanmasından sonraysa, kafirlere ve onların tanrılarına benzer mimari eserler yapmamaları için bütün işçiler ölmüştür. İşçiler, Mabed’in yapımı esnasında gösterdikleri çalışmanın karşılığını öbür dünyada elde edeceklerine inanmışlardır. İşçilerin başı olan, inşaatın istenildiği şekilde gitmesini sağlayan ve Mabed’in yapımında büyük emeği geçen Hiram ise Cennete canlı olarak girmekle ödüllendirileceğini ummuştur.137
Süleyman’ın saltanatının dördüncü yılında (M.Ö. 964) başlayan Mabed’in inşası, saltanatının on birinci yılının sekizinci ayı olan Bul138 (Markesvan) ayında (M.Ö. 957) tasarlandığı biçimde bütün ayrıntılarıyla tamamlanmıştır. Yakın doğudaki kralların, saraylarının yakınında inşa ettikleri tapınaklara benzer bir şekilde, bir kraliyet kompleksi139 içinde yer alan140 Mabed’in yapımı Süleyman’ın yedi yılını141 almıştır.142 Ancak Mabed’in etrafında bulunan kraliyet sarayının143 ise o
133 Stinespring, 542.
134 I. Krallar 6: 7.
135 Yigael Yadin, “Temple, Structure”, EJD, Ed. Celil Roth vd., Keter Publishing House Jerusalem Ltd., Jerusalem 1978, XV/ 951.
136 Alexander Kristianpoller, “Temple in Talmud and Midrash”, UJE, Ed. Isaac Landman, New York 1948, X/ 196.
137 Louis Ginzberg, The Legends of the Jews, The Johns Hopkins University Press, Baltmora and London 1998, IV/ 155.
138 İbrani takviminde sekizinci aydır. Miladi takvimde ekim-kasım aylarına denk gelmektedir.
139 Bkz. Resim 4.
140 Yadin, 946.
141 Tam olarak yedi yıl altı ay olduğu düşünülmektedir (Hollis-Brownrigg, 42).
19
tarihte henüz bitmediği nakledilmiş, saray ve diğer kraliyet binalarının tam bir kompleks olabilmesi ise otuz yıl sonra gerçekleşmiştir.144
B. MABED’İN MİMARİSİ
1. Arkeolojik Bulgular Işığında Mabed’in Mimarisine Genel Bir Bakış Süleyman Mabedi’nin ihtişamını ortaya koyan dekorasyonları ve çeşitli ihtiyaçlara cevap vermek için yapılan mobilyaları gibi Mabed’in planı da Mısır’dan Mezopotamya’ya kadar muhtelif mimari eserlerde kullanılan planların tipik bir örneğidir.145
Kudüs şehrinin fethedilmesine kadar göçebe olarak yaşayan Yahudiler önceden küçük eserler yaparak kazandıkları mimari tecrübeleri vardı. Ancak, bu tecrübe, devletin resmi dininin sembolü niteliğinde olacak olan Süleyman Mabedi’ni inşa etmek için yeterli olmadığından Yahudiler, büyük bir malzeme kültürüne sahip olan Kenanlılardan yardım istemişlerdir.146 Günümüzde, Süleyman Mabedi’yle ilgilenen bir çok uzman, Süleyman Mabedi ile M. Ö. 1500 ile 1000 yılları arasında Filistin topraklarında yaşayan ve daha önce Yahudi kültür ve sanatına güçlü bir etkisi bulunduğu sanılan Kenan ve Fenike kültürleri arasında önemli benzerliklerin olduğunu belirtmektedir. Mabed’in yapımında önemli bir isim olan Sur Kralı Hiram’ın ise, Mabed’in yapımına malzeme ve zanaatçı tedarik ederek katkıda bulunmasının biraz önce ifade edilen görüşü desteklediği düşünülmektedir.147
Bazı arkeolojik veriler Süleyman Mabedi’nin o dönemin mimari kültüründen etkilendiğini göstermektedir. Suriye’nin bazı bölgelerinde yapılan arkeolojik kazılar neticesinde Süleyman Mabedi’nin yapıldığı döneme ait tapınaklar gün yüzüne çıkartılmıştır.148 Uzmanlar, bu yapıların üç bölümden meydana geldiğine vurguda
142 I. Krallar 6: 38.
143 Mabed bölgesinin güneyi, tepenin etrafında bulunan sıralı evler Kral’ın evi, sarayı veya devlet binaları olarak zikredilmektedir. Sarayın, birden fazla binadan müteşekkil olduğu rivayet edilmektedir. Süleyman’ın Mısırlı karısının oturduğu ve özellikle onun için bina edilen köşkü olduğu, sarayın avlusundan Adalet Salonuna ve Lübnan Orman Evinin bulunduğu başka bir bölüme geçilebildiği nakledilmektedir. Bir sonraki yapının ise iki kattan oluştuğu düşünülmektedir. Alt katın, kendisine bir orman görüntüsü veren kırk beş tane sedir sütunu bulunduğu, büyük salonun, İsrail’in önde gelenleri için toplantı odası olarak hizmet ettiği bildirilmektedir. Üst katın ise cephanelik olarak kullanıldığı nakledilmektedir (Margolis-Alexander, 65).
144 Stinespring, 537; Margolis-Alexander, 65; II. Tarihler 8: 2’de, Süleyman’ın Mabed ile kendi sarayını 20 yılda bitirdiği yazmaktadır.
145 J. Maxwell Miller, John H. Hayes, A History of Ancient Israel and Judah, The Westminster Press, Philadelphia 1986, 203.
146 Stinespring, 534.
147 Yadin, 946.
148 Miller-Hayes, 203.
20
bulunarak Süleyman Mabedi ve bu tapınaklar arasında benzerlikler olduğuna dikkat çekmişlerdir.149 Süleyman Mabedi’nin en arka bölümünde bulunan keruv150 heykellerinin Asur saraylarını süsleyen sfens tarzı gardiyan yaratıklara benzemesi başka bir ortak nokta olarak ifade edilmiştir.151 Ancak, ortaya çıkartılan tapınakların, plan itibariyle her ne kadar Süleyman Mabedi’ne benzeseler de büyüklük ve ihtişam açısından kesinlikle bu Mabed’le kıyaslanamayacağı belirtilmiştir.152
Süleyman Mabedi, plan itibariyle o dönemki Yakın Doğu mimarisinden etkilenmesine rağmen kullanım açısından diğer tapınaklardan tamamen farklı olmuştur. Çünkü, Yahudi inancına göre, Tanrı’nın bizatihi kendisi Süleyman Mabedi’nde oturmazdı. Süleyman Mabedi, sadece Tanrı’nın ilahi varlığının (Şekina), insanların kalplerini Tanrı’ya yönlendirmek için dinlendiği bir yer olarak görülmekteydi. Bu düşüncenin açık bir ifadesi Mabed’in Tanrı’ya adanması esnasında Süleyman’ın yaptığı duada153 görülebilir.154
Yahudi terminolojisine göre, Süleyman’ın yaptığı Mabed, “Birinci Mabed”
olarak nitelendirilmekte ve doğal olarak en büyük ilgi ve tartışma bu Mabed üzerinde yoğunlaşmaktadır.155 Uzmanların genellikle kabul ettiği görüşe göre Süleyman Mabedi, Kudüs’teki Haram-i Şerif’in bulunduğu dağ sırtının orta bölümünde yer alan Kubbetü’s Sahra’nın olduğu yere inşa edilmiştir.156 Ancak, Mabed’in tarih boyunca çeşitli büyük saldırılara maruz kalması ve yerinin Romalılar, Araplar ve Haçlı Seferleri zamanında büyük oranda değiştirilmesinden dolayı Süleyman Mabedi’nin Harem-i Şerif’in tam olarak neresinde bulunduğu bilinmemektedir.157
Tevrat’ta, Süleyman Mabedi’nin planıyla ilgili detaylı bilgilerin yer almasına karşın bu bilgilerin birbirinden farklılık göstermesi, günümüzde, Süleyman Mabedi’nin kesin planının çizilebilmesine engel teşkil etmiştir.158 Buna rağmen, günümüze kadar, Süleyman Mabedi’nin planının çizilmesi için farklı bilgilere dayanılarak değişik çalışmalar yapılmıştır. Çeşitli noktalarda farklılık arz eden bu
149 J. Quellette, “Temple of Solomon”, The Intrepter’s Dictionary of the Bible, Supplementary Volume, 8. Baskı, Abingdon Press, Nashville 1998, 872.
150 Keruvların, yarı hayvan yarı insan şeklindeki heykeller olduğu ifade edilmektedir.
151 Miller-Hayes, 203.
152 Yadin, 946-947
153 Bkz. I. Krallar 8. bab.
154 Yadin, 947.
155 Stinespring, 534.
156 Quellette, 872.
157 Bkz. http://www.templemount.org/theories.html (S. G. 13 Mayıs 2004)
158 Miller-Hayes, 202.