• Sonuç bulunamadı

Türkiye küçük Millet Meclisleri Aralık 2016 O.P. Raporu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türkiye küçük Millet Meclisleri Aralık 2016 O.P. Raporu"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1  

1 1

Türkiye

küçük

Millet Meclisleri

Aralık 2016 O.P. Raporu

Türkiye-AB ilişkileri Nereden, nereye...

www.tkmm.net

(2)

2

(3)

3

Ortak Paydalar

AB-­‐Türkiye  ilişkilerinde  her  iki  taraf  da  samimi  değil    

             

Hazırlayan:

24 Aralık 2016 Cemil Altay

Türkiye küçük Millet Meclisleri Koordinasyonu

“Raporda yer alan görüşler TkMM katılımcılarına aittir.”

TkMM Girişimi,Uncular Cad. 28/2, TR- 34672 İSTANBUL

(4)

4 Panaroma

Türkiye’nin AB ile ilişkileri 50 yılı aşkın bir maziye dayanıyor.

Hukuki belge niteliğinde Ankara Antlaşmasıyla (1963) başlayan ilişkiler, Katma Protokol (1970), Gümrük Birliği Protokolü (1995), Helsinki Zirvesi (Adaylık Statüsü-1999), Nice Zirvesi (Katılım Ortaklığı Belgesi-2000), Kopenhag Zirvesi (2002), Brüksel Zirvesi (Müzakerelere Başlanması-2005)... Fasılların açılıp kapanmasıyla, ilerleme raporlarının yayınlanması ve Meclis’te ilişkilerle ilgili komisyon ve bakanlık kurulmasıyla bugünlere kadar geldi.

Bu süreçte Türkiye’nin olduğu kadar, AB ve AB üyesi ülkelerin de yaşadığı siyasi ve sosyal olaylar bu ilişkileri olumlu veya olumsuz etkiledi.

Son dönemde ise, her iki tarafın da birbirine yaptığı eleştiriler kamu oyunda tartışılıyor. AB tarafında, son yayımlanan AB İlerleme Raporu ve AP’nin üyelik müzakerelerinin geçici olarak dondurulması çağrısı, Türkiye tarafında ise AB’nin 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonraki tutumu ve Suriye iç savaşından kaçan mültecilerin durumuyla ilgili yapılan antlaşmada verilen sözlerin yerine getirilmemesi diğer alt başlıkların tartışılmasına rehber olan güncel olaylar.

Türkiye küçük Millet Meclisleri, Aralık ayının ilk hafta sonu yaptığı toplantılarda “Türkiye-AB ilişkileri, nereden nereye?”

başlığını konuştu.

***

(5)

5

12 ilde gerçekleşen buluşmalarda 97 sivil toplum örgütü koltuklarını doldururken, Meclis’teki partilerden hiç bir vekil toplantılara katılmadı.

Avrupa Birliği:

Bekleyen mi, bekleten mi?

2016 yılının son toplantılarında katılımcıların konuşmalarının üç başlıkta yoğunlaştığını söyleyebiliriz: Avrupa Birliği’nin yapısı ve amacına dair görüşler, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine dair görüşler, Avrupa Birliği’nin vaz geçilmezliği ve alternatiflerine dair görüşler.

AB’nin yapısı ile ilgili görüşlere baktığımızda katılımcılarda ortak bir kanaat yok. İktidara yakın kesimi de içine alan katılımcılara ait görüşlerde; AB, kuruluş ve yapı olarak dini açıdan değerlendiriliyor ve aşina olduğumuz bir nitelemeyle;

“Hristiyanlar Klubü” olarak nitelendiriliyor.

Muhalefeti de içine alan ikinci bir kesimse, AB’yi hem ekonomi hem hukuki anlamda rehber olarak niteliyor. Refah, özgürlük, demokrasi, insan hakları, şeffaflık ve denetim gibi bir çok başlıkta AB’nin örnek teşkil ettiğini belirten katılımcılar, bu başlıklarda iktidar eleştirisini de ekliyor.

Ak Parti iktidarının ilk yıllarında AB ilişkilerindeki olumlu havanın, OHAL döneminde çıkartılan KHK’lar ve sonuçlarıyla, son yayımlanan AB İlerleme Raporu’na da yansıyan şekilde dağıldığını belirten katılımcılar, “Hristiyanlar Klubü” nitelemesinin “Bosna-Hersek” örneğiyle geçerliliğini kaybettiği görüşünde.

Muhalefetin bu eleştirileri karşısında, diğer görüşteki katılımcılar, AB’ye yeni katılan Bulgaristan, Macaristan gibi ülkeleri örnek vererek, bu ülkelerin özgürlükler ve ekonomik

(6)

6

güç anlamında Türkiye’den daha iyi durumda olmadığını ifade ediyor. Tartışma bu noktada, Türkiye’nin AB üyeliği sürecine dair görüşlerle başlık değiştiriyor.

Bu sürece dair görüşlerde ise en çok telaffuz edilen kelime

“samimiyet” :

Hükümet politikalarına destek veren görüşe göre “AB’nin samimiyetsizliği” ile, muhalif kesimde AB samimiyetsizliğine de eklediği “Türkiye’nin samimiyetsizliği” olarak farklı okunuyor.

Bu iki farklı okuma, üçüncü bir görüşün varlığının da ip ucunu veriyor. “Avrupa Birliği: Bekleyen mi, bekleten mi?”

sorusuyla açılan tartışmanın kapıları, “Bekleyen memnun, bekleten memnun!” eleştirisiyle üyelik sürecine dair görüşlerin kapısını aralıyor.

Türkiye-AB ilişkileri:

Samimiyet faslı

İktidara yakın kesimin daha çok Avrupa Birliği’ni samimiyetsiz bulduğu, muhalefetin de sadece AB değil, Türkiye’nin de samimiyetsiz olduğu görüşlerinin odaklandığı kırılma noktaları, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Suriyeli mülteciler.

Her iki görüş de, özellikle AB’nin mültecilerle ilgili tutumu karşısında samimiyetsizliğini dile getirirken, iktidara yakın kesim 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra AB’nin tutumunu aynı tonda samimiyetsizlikle vurguluyor.

Muhalefette yer alan değerlendirmeler ise, yalnızca 15 Temmuz Darbe Girişimini değil, darbe girişiminden sonraki süreçte OHAL uygulamaları ve KHKlar ile seçilmişlerin,

(7)

7

akademisyenlerin, gazetecilerin ve bir çok kamu görevlisinin işten çıkarılması, tutuklanması veya yerlerine kayyum atanması gibi gelişmelere atıfla, özgürlüklerin ve insan haklarının geriye gittiğini ekliyor.

Muhalefeti de içine alan kesim, Türkiye’nin önceden de özgürlükler, şeffaflık, liyakat ve insan hakları konusunda konumunun iç açıcı olmadığını belirtirken, son dönemdeki bu uygulamalarla Türkiye’nin müzakerelerdeki fasıllara uygun adımlar atmadığı görüşünde.

Türkiye-AB ilişkilerinde samimiyet faslı katılımcılar arasında kapanmayan bir başlık. Bu fasıl özellikle, AB tarafının mülteciler konusunda evrensel değerler açısında ikiyüzlü oluşu ile, Türkiye tarafının bu mültecileri koz olarak kullanmasının ikiyüzlülüğü tartışmalarının arasında sıkışıp kalıyor.

Katılımcıların Türkiye’nin AB üyeliği macerasına dair yaptığı eleştirilerin, sosyal-kültürel, evrensel ya da ekonomik değerler açısından değil de, iç ve dış menfaatlerin çatıştığı-çakıştığı düzlem üzerinden şekillendiği söyleyebiliriz.

Bu menfaatler, bir kanatta fasıllardaki düzenlemelerin kabul edilebilirliği, AB’nin Türkiye’yi hizaya çektiği, asıl hedefleri için kandırdığı vb. şekilde yorumlanırken, diğer kanatta ise iktidarın Türkiye’nin lehine olan raporlarda AB’ye yakınlaşıp, aleyhine yayımlanan raporlarda uzaklaştığı, bunu seçimler vb.

politikada malzeme olarak kullandığı yönünde değerlendirilebiliyor.

AB vazgeçilmez mi?

Türkiye’nin AB ile geleceği konusunda katılımcılar, AB üyeliği, AB’nin vazgeçilmezliği, AB’nin alternatifleri olmak üzere üç başlıkta görüş belirtiyor.

(8)

8

AB üyeliği hakkında görüş belirten katılımcılar, bu konuda umutsuz. Yürütülen ilişkilerin farklı okumalarla olsa da samimiyetsizliğinde hemfikir olan katılımcılar, ilişkilerin geleceği konusunda da “bizi niye alsınlar?”, “bizi bu şekilde zaten almazlar”, “bizi en baştan almayacakları belliydi”…

şeklinde sıralayabileceğimiz kesin cümlelerle, farklı gerekçelere bağlı olarak karamsarlıklarını dile getiriyorlar.

Bu karamsar tablodan sonra katılımcılar, ilişkilerin akıbetinden çok “AB’nin vazgeçilmezliği” tartışması üzerinde görüş belirtiyor.

AB üyeliğine karşı olan veya AB’ye asla alınmayacağımız görüşündeki katılımcıların gerekçeleri, Türkiye AB’ye üye olursa parlamentoda nüfusa bağlı oluşan baskın temsiliyetten korkan AB’nin, Türkiye’nin üyeliğini zaten istemediği, Türkiye’yi oyaladığı, üyelik kriterlerini Türkiye’nin iç sorunları kaşımak için manivela olarak kullandığı şeklinde.

AB üyeliğini destekleyen ama mevcut şartlarda umutsuz olduğunu ifade eden katılımcılardaki yaygın görüş ise, Türkiye’nin mevcut ekonomik ve özgürlükler karnesindeki tablo devam ettiği sürece bu üyeliğin olamayacağını söylüyor.

AB Kriterlerini askeri vesayetin kalkması, sivil toplum faaliyetleri, işçi hakları ve gıda standartları gibi pek çok örnek vererek Türkiye’nin kat ettiği mesafede itici güç olarak belirten katılımcılar, AB ile ilişkilerin devam etmesi gerektiğinin altını çiziyor.

“Briç Kulubü’nde pişti oynanmaz” benzetmesiyle bu kriterler, saygı duyulması ve hayata geçirilmesi gereken kıstaslar olarak görülüyor.

(9)

9

AB’nin vazgeçilmezliği tartışması üzerine görüşlerde ise katılımcılar, Türkiye’nin AB değerlerini, AB olmadan yakalayıp, yakalayamayacağı konusunda farklılaşıyorlar:

Türkiye’nin AB üyeliği konusunda umutsuz olan muhalif kesim, iktidardaki mevcut anlayışla AB olmadan da AB ülkelerindeki ekonomik refah ve özgürlük seviyesinin yakalanamayacağını ekliyor. Burada tam üyelik inandırıcı bulunmasa da, alternatif olarak imtiyazlı ortaklık gibi görüşler ileri sürülüyor.

AB üyeliği konusunda umutsuz olan iktidara yakın kesim ise, arkasına İslam ve Türk dünyasını alan, bu yeni ittifaka lider bir Türkiye’nin potansiyelini öne sürenlerle, Doğu Bloku’ndaki mevcut ittifaklarla da ilişkilerin geliştirilmesini ifade edenler olarak çeşitleniyor.

Türkiye’nin amacının Avrupa Birliği’ne girmek değil, Avrupa standartlarında ekonomik refaha, demokratik hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiğini belirten bazı katılımcılar, hem iktidara hem de muhalefete yakın katılımcılara yeni bir görüş sunuyor ama ortak bir fikir ortaya çıkmıyor.

Şangay İşbirliği Örgütü ise hem hukuki hem de ekonomik potansiyel olarak Avrupa Birliği’ne alternatif olarak görülmüyor. ŞİÖ, muhalefet kesiminde “Diktatörler Klubü”

nitelendirmesiyle eleştirilirken, iktidara yakın kesimde özellikle Çin’in Sincan- Uygur Bölgesi’nde yürüttüğü politikalarla eleştiriliyor.

AB ilişkilerinde parantez açılan diğer bir başlık “İdamın getirilmesi” Bu başlık, muhalefet tarafından hali hazırda kötü olan ilişkilerin daha dip seviyelere düşmesine sebep olacağı endişesiyle ele alınırken, iktidara yakın kanatta “iç işlerimize

(10)

10

karışılmamalı” şeklinde yorumlanıyor. Yine de net bir şekilde “idam cezası geri gelmeli” diyen katılımcı sayısı az.

Görüşlerdeki bir diğer farklılaşma ise AB’nin geleceği üzerine. Daha çok iktidara yakın kesimi içine alan grupta AB, yavaş yavaş dağılmakta olan bir topluluk olarak da görülüyor.

Özellikle İngiltere’nin AB’den çıkması, zayıflayan AB’nin sinyalleri olarak yorumlanırken, bunun Türkiye için iyi mi kötü mü olduğunun net bir cevabı yok.

İktidara muhalif kesimi içine alan diğer grup ise, bu durumun Türkiye’nin daha çok aleyhine sonuçlar barındırdığı öngörüsünde. AB’nin az bileşenli veya çok kutuplu olmasının, sağ iktidarların yükselmesi sonucunu doğuracağını ve bunun artan İslamofobiyle birlikte Türkiye karşıtlığını da besleyeceğini düşünüyor.

Bir tarafta kan kaybeden AB’ye Türkiye’nin üye olma gerekliliği(?) öne çıkarken, diğer tarafta kan kaybeden AB’de artacak olan Türkiye karşıtlığı kaygısı(!) bir uzlaşıya zemin oluşturmuyor.

Farklı görüşten de olsa katılımcıların Avrupa Birliği’ne yaptığı eleştirilerde, NATO üyeliğinin de tartışılmaya açıldığını belirtelim. Rusya’nın başı çektiği Doğu Bloku ülkelerini daha güvenilir bulan ve ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen katılımcılar olduğu gibi, AB’nin özellikle ticari ilişkiler anlamında kaybedilmemesi gereken bir müttefik olduğunu çoğu katılımcı dile getiriyor.

ABD’nin başı çektiği NATO ise, özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde sonra farklı görüşten birden fazla katılımcının

“NATO’dan çıkalım” önerisini getirdiği, güvenilirliği daha çok tartışmaya açılan bir güvenlik teşkilatı olarak görülebiliyor.

(11)

11

(12)

12

Sayılarla T

k

MM Aralık 2016 Forum Toplantıları Gerçekleşme sayı ve oranları:

Yapılması gereken toplantı sayısı:15 Yapılan toplantı sayısı: 12,%80 Sivil Toplum katılımı:

Olması gereken sivil toplum katılımcı sayısı: 240 Toplam sivil toplum katılımcı sayısı: 97, %40,4 Seçilmişlerin katılımı:

Katılması gereken milletvekili sayısı: 74

Katılan toplam milletvekili sayısı ve oranı: - % - Katılması gereken belediye başkanı sayısı: 12

Katılan toplam belediye başkanı sayısı ve oranı: - % - Kolaylaştırıcı ağırlayan belediye sayısı ve oranı: - % - Medya ilgisi:

Toplantılara katılan medya muhabiri sayısı toplam: 7 Toplantılara kim ev sahipliği yaptı?

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 6, % 50 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: 2, % 16,6 Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 4, % 33,3 Ev sahipliği yapan sendika sayısı ve oranı:- Sivil toplum bileşenlerinin katılım oranları:

Katılımcı meslek odaları sayısı: 3, % 3.09 Katılımcı sendika sayısı: 11, % 11,3

Katılımcı dernek/vakıf/girişim sayısı: 83, %85,5 İzleyiciler:

İzleyici olarak katılanlar: 71 Kanaat Önderleri: 23

Parti Temsilcileri: 7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 3, % 42,8 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: 1, %14,2 Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 3, % 42,8 Ev sahipliği

Arap Baharı olarak ifade edilen bu dönemle beraber, Türkiye'nin genelde bölge siyasetinde özelde ise önce Libya’da Kaddafi, sonra da Suriye Esad rejimi ile ilişkilerinde

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 6, % 42,8 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: - Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 7, % 50 Ev sahipliği yapan

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 1, %9 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: - Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 10, %91 Ev sahipliği yapan sendika

Katılan toplam milletvekili sayısı ve oranı: 8, % 7,54 Katılması gereken belediye başkanı sayısı: 16. Katılan toplam belediye başkanı sayısı ve oranı: 0, % 0

Ev sahipliği yapan belediyeler ve oranı: 7, % 53,8 Ev sahipliği yapan meslek odaları ve oranı: 2, % 15,3 Ev sahipliği yapan STÖ sayısı ve oranı: 4, % 30,7 Ev sahipliği

Mayıs buluşmalarında siyasi partilerin il başkanlarını/il yöneticilerini ağırlayan k MM’ler, Haziran buluşmalarında milletvekili adayları ve sivil toplum

Çok sayıda katılımcı, bu durumu, yukarıda belirttiğimiz “toplumsal cinsiyet” olgusuna dayandırarak, kadının her alanda dezavantajlı olduğunu ve kendisine biçilen