• Sonuç bulunamadı

Bu ayki konumuz Kadınlar ve Sorunları...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bu ayki konumuz Kadınlar ve Sorunları..."

Copied!
80
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EDİTÖR

Psikohayat dergimizin üçüncü sayısı ile karşınızdayız. Özverili çalışan bir ekip ve değerli hocaları- mızın katkılarıyla dopdolu bir içerik ile karşınıza çıkıyoruz.

Kadınların cinsel sorunlarından, depresyona, yalnızlıktan, evlilikte yaşanan problemlere kadar bir- çok konuda yazılar hazırladık. Ayrıca doğum sonrası depresyon, ilişkide yalnız kadınlar ve kadınlara has ruhsal sorunlar da ana konularımız arasında bulunuyor. Yazılarımızın tamamında tıbbı ve bilimsel yaklaşımı esas aldık ve siz okuyucularımıza yardımcı olmaya çalıştık. Yani uzun lafın kısası bu sayı- mız kadınlar için hazırlanmış bir sayı oldu. Kadınlar gününü içeren Mart ayında yayınlanıyor olma- mız da bu sayıyı daha anlamlı bir hale getiriyor.

Ayrıca Süha Derbent’in Afrika yazısı, Mirketler üzerine hazırlanmış bir makale ve onlarca haber de sizleri bekliyor.

İyi okumalar.

Özgür Çetin

Bu ayki konumuz Kadınlar ve Sorunları...

(2)

YAYINCI

İDER İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Sağlık İktisadi İşletmesi

GENEL YAYIN DİREKTÖRÜ Uğur İlyas Canbolat

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Özgür Çetin

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Meral Ünlü

YAYIN KURULU

Oğuz Tanrıdağ, Nevzat Tarhan, Oğuz Tan, Ahmet Muhtar Şengül, Yıldız Burkovik, Ba- şar Bilgiç, Furkan Tarhan, Gürkan Karadare.

DIŞ HABERLER Ayda Çayır

KATKIDA BULUNANLAR

Orhan Gümüşel, İrfan Sayar, Zehra Erol, Gök- ben Hızlı Sayar, Kemal Arıkan, Adnan Çoban, Serdar Alpaslan, Ercüment Doğan, Funda Gü- dücü, Yasemin Kalkavan.

TASARIM Emine Şahinbaş REKLAM Furkan Tarhan BASIM YERİ

İMAK Ofset Basın Yayın Sanayi Ticaret Şti.

Atatürk Caddesi Merkez Mah. Göl Sokak No:1 Bahçelievler İstanbul

Tel: 0 212 656 4997 YAYIN TÜRÜ

İki ayda bir yayınlanır, ücretsiz dağıtılır YÖNETİM YERİ

Alemdağ Cad. Site Yolu No: 29 34768 Ümra- niye İSTANBUL

www.NPİSTANBUL.com www.mcaturk.com

www.noropsikiyatri.com E-Posta: bilgi@mcaturk.com

bilgi@npistunbul.com BİLGİ HATTI

0 216 418 1500 - 0216 633 0633

Faks: 0 216 418 15 30 - 0 216 634 12 50 İDER İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vak- fı Sağlık İktisadi İşletmesi’nin ücretsiz yayınıdır

Sayfa 6

Nevzat Tarhan Cömertliğin erdemi

Bir şeyler verebilmek için bir şeylere sahip olmak gerekir.

Maddesel değerler insanı zen- gin ederken beraberinde soyut ve duygusal değerler eşlik ede- biliyorsa insan hem varlıklı hem de mutlu olabilir.

Sayfa 8

Orhan Gümüşel

Haklar ve sorumluluklar meselesi

Bir ironidir haklar ve sorumluluk- lar aslında. Bazen adil olur herşey bazen de adi gelir insana.

Sayfa 26

Boşanma, çocukların akademik yaşantısını nasıl etkiler?

Sayfa 24

Recep İvedik fenomeni

Bu filim kültürsüz gibi gözükse-

de anti entellektüel özellikleri ile

halkı küçük gören Çankaya elit-

lerine, fildişi kulede toplum mü-

hendisliği yapan megalomanla-

ra, açgözlü doyumsuz İstanbul

dükalığına, modern yaşam tar-

zı diyerek toplumun değerlerini

küçümseyenlere sanal bir had-

dini bildirme özellikleri de taşı-

yor. .

(3)

İÇİNDEKİLER

Sayfa 58

İlişkilerde yalnız kalan kadınlar

‘Aile içi sorunları ve ilişkileri ka- dınlar daha çok sahipleniyorlar.

İlişkiye daha çok emek harcadıkla- rı için daha yorgun ve yalnız hisse- diyorlar kendilerini…’

Sayfa 32

Kadınlarda cinsel sorunlar Kadınlarda normal cinsel cevap döngüsü olan cinsel istek, uyarıl- ma ve orgazm safhalarının bozul- duğu durumlara sık rastlanır.

Sayfa 56

Doğum sonrası depresyonu Kimi psikolojik rahatsızlıkla- rın kadın olmaktan kaynaklandı- ğı, bazı hormonların depresyo- nu ya da manik-depresif duru- mu tetiklediği biliniyor. İşte do- ğum sonrası depresyonu da bun- lardan biri…

Sayfa 62 Kadınlara has ruhsal sorunlar

Kadının tahmin yeteneği, sev- gisi, ayrıntıyı fark etmesi erke- ğe göre daha öndedir.

Zekilerin beyni farklı gelişiyor 18 Diyabet hastalarında depresyon 20 Kendi zayıflama çayını kendin yap 28

Psikoterapide EMDR tekniği 36

Narsisistik Savunmalar 40

Şeytan, büyü, cin ve şizofreni hastalığı 44 Çocuk istismarı nasıl önlenir? 48 Büyük kentlerde bile imam nikahlı yaşayanlar çok 52

Bulmaca 81

Karikatür 82

‘Mucize’yi Lebombo’da yaşamak…

Sayfa 70

Sayfa 76

(4)

Cömertliğin erdemi

(5)

PSİKİYATRİ VE YAŞAM

Bir şeyler verebilmek için bir şeylere sahip olmak gerekir. Maddesel değerler insanı zengin ederken beraberinde so- yut ve duygusal değerler eşlik edebili- yorsa insan hem varlıklı hem de mutlu olabilir.

Beyindeki iki bellek sistemi

Bilgelik hayat hakkında derin bilgiye sahip olmak ve var oluş karmaşasının altından soğuk kanlılıkla kalkabilmek olarak tanımlanır. Doğuştan bilge olu- namadığına göre bu insanlar nasıl bir eğitimle böyle olmuşlardı. Bilgi sahibi olmak ve bu bilgiyi sindirerek başkala- rına sunabilmek aslında beyinsel bir be- ceridir.

Beyin algılama organımızdır. Beş duyu veya sezgilerle elde ettiği bilgiler beynin bazı bölgelerinde biriktirilir.

Kaydedilip anlamlandırılan bilgiler iki kısımdır. Birinci kısım kuru gerçekler- dir. Renk, şekil, büyüklük, zamanlama, sıralama hipokampus denilen bölgede kayıtlıdır. Sevgi, nefret, korku, üzüntü, haz gibi duygusal bilgiler amigdala ola- rak bilinen badem büyüklüğündeki çe- kirdeklere kayıtlıdır.

Önemli, kalıcı olaylar, şok yaşantılar ve psikolojik travmalar amigdala bölge- sinin işlevini etkileyerek unutulmazlar.

Duygusal açıdan yüklü olaylar duygu- sal hafızada kayıtlanır.

Beyinlerinde amigdala bölgesi çıkarıl- mış hayvanlar işbirliği yapma güdüsü- nü yitirirler. Sosyal düzendeki yerlerini bilmezler, duyguları körelmiştir ve or- manda yalnız kalırlar. İş biriliği paylaş- ma ve yardımlaşma ile ilgili çekicilik

‘’cingulate” kıvrım denilen beyin kabu- ğu bölgesi tarafından yönetilir. Bir bilgi beyne girdiğinde o kişi için önemliyse ve duygusal derinlik taşıyorsa tek si- napslı kısa bir yolla duygusal beyine bağlantı kurulur. Duygularını eğiten sosyal beceri, işbirliği yapmayı arzula- yan kişilerde bu kısa yollar çok daha fazla gelişir.

gerçek uzun vadeli zevkleri kazanabil- mesidir. Beyindeki duygu ve düşünce devrelerini, bağlantılarını geliştirmesi demektir. Nörobilimin gösterdiği bu gerçeği asırlardır semavi öğretilerin, uzak doğu öğretilerinin önerdiğini bili- yoruz. Böylece eski bilgiler bilimsel yöntemlerle doğrulandı. O halde bilim- sel destekle bu bilgileri daha çok insana duyurmak gerekmez mi?

Cömertlik şefkatli olmanın birinci dersidir

Başkalarını düşünmek, mazlum, aciz ve güçsüze acımak, anlayışlı olmak şef- katli olmanın belirtisidir. Şefkatin ifade ediliş dillerinden belki en önemlisi he- diyeleşmektir. Hediye veren kişinin alan kişiden daha iyi hissetmesi öğrenil- mesi gereken bir davranıştır.

Bir insanı iyi ve güzel yapmanın yolu onu korkutmaktan çok vicdanına hitap etmekten geçtiğini hepimiz biliriz. Vic- dana hitap gönüllü ikna gerektirir. Çı- karsız ve koşulsuz sevgiden daha çok vicdanı etkileyen bir şey yoktur. Etkile- nen vicdan ise veren ele sevgi besler.

Vermek büyütür mü?

Düz mantıkla bakıldığında veren kişi- nin malının eksildiği düşünülür. Fakat bu durum orta ve uzun vade de öyle de- ğildir. Tıpkı işletmecilikte olduğu gibi.

Geri dönüşü olan yatırımlar vardır. Ku- rum kazancını işine yatırır, iş büyür. Ya- tırım büyüme şeklinde geri döner. Cö- mert insanların yaptığı iyiliklerde ruh- lara atılan tohumlar gibi büyürler. Böy- lece vermenin büyümenin bir parçası olduğunu gözlemlemiş oluruz. Kazanan alan değil veren olmuştur.

Bencil cömertlikler

Kişi sadece çıkarı olduğu konularda ve kendisini öven kişilere karşı verici- dir. Sürekli alkış bekler, görmediğinde de insanların nankörlüğünden yakınır.

Eli açık insanların gizli cömertlikleri

likler semavi öğretilerdeki ilahi hedefe daha uygundur. Gizli cömertlik, veren kişinin duygu eğitimine daha çok hiz- met eder. Kimseden bir şey beklemedi- ği için yaptığı iyilik ve yardım onda ge- çici değil kalıcı etki bırakır.

Anadolu’daki “İyilik yap at denize ba- lık bilmese de Halık bilir’’ sözü bu ger- çeği çok güzel ifade eder.

Cömertliğin değer olarak bir toplumda yüceltilmesi en çok hastalar, zayıflar, acizler, yaşlılar ve çocuklar gibi kendi- lerine yetemeyen kişilere ümit verir, on- ları hayata bağlar. Evreni bir arada tutan ruhsal enerjiye hizmet etmek her halde cennetin yolunu yarı yarıya hazırlamak- la eş değerdir.

Cömertlik - savurganlık dengesi Cömert kişi yerinde harcamaya dikkat eder. Yirmi kişiye yemek ikram eder, fa- kat bir kap yemeği çöpe atmamaya çalı- şır. Savurgan kişi ihtiyacından çok iste- ğine göre harcar. Karşı tarafın ihtiyacını düşünmez, kendi egosunu tatmin için alış veriş yapar veya verir. Cömert kişi kolaylıkla ve gönül rahatlığı ile verir.

Cimri kişi verirken verilmesi gerekme- yen kendi işine yaramayacak şeyi verir.

Sosyal duyguların en önemlilerinden olan cömertlik bir değer olarak insanlar arasında yaygınlaşırsa sevgiyi, paylaş- mayı ve işbirliğini artırır. İşbirliği, sıcak ve yakın ilişkinin artması güveni güç- lendirir. Başkasını kendisinden daha çok düşünebilmek insanlığın bilgelik

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

(6)

Haklar ve sorumluluklar

meselesi

(7)

Bir ironidir haklar ve sorumluluklar aslında. Bazen adil olur herşey bazen de adi gelir insana. Öyle zamanlar olur ki haklar ve sorumluluklar arasındaki çizgi kaybolur ve herkes kendince yo- rumlayıverir hakları ve sorumlulukları.

Sonrası... Sonrası çatışma ve kaos. Gü- nümüz Türkiye’si... Ortadoğu’su... Afri- kası... Global Krizi...

İnsanlar hakkı olduğu düşündüğünün peşinden koşar sorumluluklarını yerine getirdiği ölçüde erişir istediklerine. Bir yerde sorumluluk hakkı olanın hakkı- nı vermektir. Bir nevi bedelini, fiyatını ödemektir. Hakkın olduğunu düşündü- ğün şeyin bedelini ödemeden almak is- tersen de çatışma çıkar. Hak ve sorum- lulukları çatıştırmaya başlarsın. Çözüm nedir? Çözüm insanı insana barıştır- mada, hakkı sorumlulukla barıştırmak- tan geçer. İnsanın kendisi ile birlikte bü- yüyen ve gelişen ikilidir; hak ve sorum- luluklar. Nerede öğrenilir? İlk önce aile de!!!

Çocuklar ve gençler yetişkin hayatın- daki davranış biçimlerinin bir çoğunu aile hayatı içinde yapılandırırlar. Aile ile uyum yetişkin hayata uyumdaki per- formansı temelden etkiler. Çünkü yetiş- kin hayata dair yöneliminin şekillendiği dönem olan çocukluk ve gençlik çağla- rında insanın sosyal şemasının en başın- da aile yer alır.

Aile bir çok sosyal becerinin öğrenil- diği, denendiği ve sonuçlarına göre ka- rakterize edildiği sosyal bir gruptur. Bu yüzden ailede çocuğa yaklaşım, yükle- nen değer ve verilen değerin yanında sosyal becerilerine yönelik edilen reh- berliğin niteliği de son derece önemli- dir. Bu manada anne babanın yaşam al- gısı, değer yargıları, bunları kendi ha-

uyumları ve çocuklarına nasıl, ne kadar ve ne zaman aktardıkları önemlidir! Ör- neğin üç yaşındaki çocukla, on yaşında- ki veya on altı yaşındaki bir gençle cin- sellik hakında konuşmak aynı ölçülerde olmaz, olamaz!

Kısacası aile hayatı bir tür yaygın ve özelleşmiş eğitim kurumudur. Yani son derece önemlidir!

Günümüzde, yaşam olanaklarının çe- şitlenmesi, eğitim ve öğretimin çok öne çıkmış olması, bilginin kolay ulaşılabi- lir ve önemli bir enstrüman haline gel- mesi, teknolojinin hayata hızlı ve etkin katılımı bir çok avantajı beraberinde ge- tirmiş olmasına karşın artan nüfus, eği- tim ve sağlık alanlarındaki alt yapı geli- şiminin ihtiyaçlara yetişememesi, örgün öğretimin pratik alanda yaygın eğitimin önünde algılanması gibi bir çok handi- kapın bir arada paralel gelişimi kişilik hakları ve kişinin sorumlulukları açısın- dan da bir çatışma ortamını kaçınılmaz kılmaktadır.

Örneğin bugün bir gence ve anne- babasına “On altı yaşındaki bir gen- cin sorumluluğu nedir?” diye sorduğu- nuz da aldığınız yanıt çok büyük oranda

“Ders çalışmak” olmaktadır. Hatta bu cevap düşünülmeden ve otomatize gel- mektedir. Evet, ders çalışmak bu soruya verilecek yanıtlarından birisidir ve ön- celikli olanlarındandır. Acı olan ondan başka bir cevabın gelmesindeki zorlan- madır. Temelinde yoğun gelecek kaygı- sının yattığı bir yaşam ve yetiştirme an- layışı... Bu yetiştirme tarzı bütüncül bir kişilik gelişiminin önündeki engel ol- makta; bir yerde hayat başarısı okul ba- şarısına yem edilmektedir.

Gelelim üzerinde çok konuşulan bu çatışma alanı ve en sık karşılaştığımız başlıklara; harçlık almak bir genç için haktır. Uygun yerlerde ve etkin kullan- mak ise sorumluluk. Anne baba için ise harçlığı vermek, nerelerde ve nasıl kul- landığını denetlemekle uygunsuz kulla- nımı önlemek sorumluluktur. Kullanım bilgilerini öğrenmek ise haktır. Yani ebeveynin sorumluluk alanları ile ev- ladın kişilik insiyatif alanı bir kesişim ilişkisi göstermektedir. Kişilik insiyatif alanı ile bir insanın kendi ile ilgili ka- rar alma ve uygulama yetkisinin olduğu alan kastedilmektedir.

Uzm. Psk. Orhan Gümüşel

TREND

(8)

Geleneksel aile organizasyonumuzu göz önüne alarak bu ilişkiyi daha rahat açıklayabilmek için şu şekilde görsel- leştirebiliriz: Ebeveyn sorumluluk alan- larını ve kişilik insiyatif alanını birer küme varsayalım ve bunların birbirleri ile kesişimini hak ve sorumluluklar açı- sından üç temel gelişim döneminde in- celeyelim. 0 – 12 yaş çocukluk dönemi , 12- 20 yaş gençlik dönemi ve 20 yaş ve üzeri olmak üzere üç dönem.

0 – 12 yaş Çocukluk Dönemi: Bu dö- nemde ebeveyn sorumluluk alanı ve ki- şinin insiyatif alanında kesişim büyük orandadır ( Bkz.Şekil 1 ). Çünkü ço- cuk yaşamını idame ettirebilmek için ailenin ona sunduğu kaynaklara ihti- yaç duyar. Çocuktan beklentiler ve ço- cuğun beklentileri de ailenin kaynakla- rına olan gereksinimine ve karşılanabi- lirliğine göre şekillenir. Anne baba ço- cuğun yaşam kurgusunda belirleyicidir.

Ne yiyecek, ne giyecek, ne zaman ya- tacak, ne zaman banyo yapacak gibi...

6 yaşındaki bir çocuktan “ Anne biz bu

gece arkadaşlarla takılacağız. Sabaha doğru gelirim merak etmeyin” gibi bir söylem beklemeyiz. Doğal olarak ço- cuk böyle bir şeye ihtiyaç hissetmeye- ceği gibi anne babanın da aklının ucun- dan dahi geçmeyecektir. Bu yaşta ki- şilik insiyatif alanına giren ana figür oyundur. Bu alanda çocuk özgür ve pat- rondur. Bu küçücük özgürlük alanı içi- ne girildiğinde kocaman bir dünyaya dönüşür ve patron birden çocuk oluve- rir. Oyun alanına giren herkesi rahatlık- la kontrol eder ve yönlendirir. Çünkü orası onun özgürlük alanıdır. Bu alan- da hayalleri sınırsızdır. Kurguları o ya- par. Rolleri de o paylaştırır. Oyun alanı- na yapılacak gereksiz ya da yanlış mü- dehale gelişimini de negatif yönde etki- leyecektir.

12- 20 yaş Gençlik Dönemi: Bu dö- nemde hem çocukluk hem de yetişkin- liğin karakteristik özellikleri taşınır. So- rumluluk ve hak sınırları birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılamadığı için çatış- manında en yoğun olduğu dönemdir.

Çocuğun hak söylemi ve beklentisi- ne anne babanın sorumluluk söylemi ve beklentisi karışır. Bu yüzdendir ki ebeveyn sorumluluk alanı ile kişilik insiyatif alanı arasındaki kesişim ön- ceki ya da sonraki dönem kadar belir- gin ve kolay uzlaşılabilir değildir.

Sınırların kaybolmasındaki önem- li bir unsur da ergenlik dinamiklerin- de saklıdır. Bir genç hem önceki ço- cukluk döneminin hem de bir sonra- ki genç yetişkinlik döneminin özellik- lerini bir arada barındırabilir. Bir genç yetişkinin haklarına sahip olmak is- terken sorumluluk bilinci henüz bir çocuğunki kadardır ve zaman içinde dengelenecektir.

Çocukluk dönemindeki örneğimize dönelim; “Anne biz bu gece arkadaş- larla takılacağız. Sabaha doğru geli- rim merak etmeyin” Bir önceki dönem- de komik gelen örnek ne kadar da kaygı uyandırıcıdır değil mi?

Bu dönemde ilişkiyi en uzlaşılabilir ölçüde şu şekilde tanımlayabiliriz; Bir önceki dönemden daha az kesişen, bir sonraki dönemden de daha çok kesişen bir ilişki mantığı esastır (Bakınız Şekil 2). Uygun insiyatif kullanımında aza- lan uygunsuz insiyatif kullanımında ise artan, değişken, bir kesişim ilişkisi söz konusudur.

Örneğin bir gencin arkadaş edinme ve onlarla zaman geçirmek istemesi bir haktır. Onlarla kabul edilebilir, gelişim- leri için yönetilemez riskler almadan ve kendisinden sorumlu olan insanlardan izin de alarak zaman geçirmeleri ise so- rumluluklarıdır. Anne babaların tarafın- dan bakınca ise; kişilik gelişimleri ve sosyal uyum anlamında arkadaş ilişki-

TREND

(9)

lerini desteklemeleri ve cesaretlendir- meleri rehberlik sorumluluğudur. İliş- kilerini kişilik haklarına saygı sınırları- nı zorlamadan takip etmeleri ve haber- dar olmaları denetleme sorumluluğu ve yönetemeyeceği riskleri almalarını en- gellemeleri ise önleme sorumluluğudur.

Hakkı ise kiminle, ne zaman, nerede, ne yapacağı gibi ilişkinin paylaşılabilir yönleri ile ilgili bilgi sahibi olabilmesi ve onayına sunulmasıdır.

Başka bir örnek ise; bir gencin ihiyaç- larını karşılayabilmek ve kaynak yöne- timini öğrenebilmek için harçlık alması hakkıdır. Sorumluluğu ise aldığı para- yı iyi yönetmesi yani etkin kullanması- dır. Anne babanın sorumluluğu ise hem kaynak yönetiminde kendisine yaşantı- ları ile rehber olmak hem de kendisine bu olanağı imkanları dahilinde sağlaya-

rak kaynak yönetimini öğrenmesi için insiyatif bırakmaktır. Bu rehberlik so- rumluluğudur. Parasını nasıl kullandı- ğını takip etmek denetleme sorumlulu- ğu, hatalı kullanımı engellemek ise ön- leme sorumluluğudur. Bunları yapabil- mesi için ise sağladığı kaynağın nasıl kullanıldığı ile ilgili bilgi sahibi olmak ise hakkıdır. Buna karşılık gencin de bu bilgiyi vermesi sorumluluğudur.

20 yaş ve üzeri Genç Yetişkinlik: As- lında uzayan eğitim dönemi ile birlikte çocukların anne baba ile aynı ortamda yaşadıkları süre de uzamıştır. Bu yüz- den yaş sınırı duruma göre daha da yu- karılara çekilebilir. Bu dönemdeki bir insan kişilik gelişimini de ana hatlarıy- la oluşturmuştur. Belli bir cinsel kimli- ğe, akademik kimliğe, mesleki ve top- lumsal kimliğe sahiptir. Sosyal yaşam

nasıl karakterize olduğuna dair bir al- gıya sahiptir. Haklarının ve sorumlu- luklarının çapını, şeklini ve yoğunluğu- nu da bu yapı belirler. Bir önceki döne- me göre çizgiler artık daha net ve anla- şılırdır. Bu nedenle ebeveyn sorumluluk alanı ve kişinin insiyatif sınırlarının ke- sişimi de teğet hale gelir (Bkz.Şekil 3).

Yani ilişki değdiği kadar kesişir.

Çocukluk dönemindeki örneği hatırla- yalım: “Anne biz bu gece arkadaşlarla takılacağız. Sabaha doğru gelirim me- rak etmeyin”. Bu örnek artık ne çocuk- luk dönemindeki kadar komiktir ne de gençlik dönemindeki gibi yüksek kay- gı ile karşılanır.

Sonuç; hak ve sorumluluklar bir iro- nidir. Doğru yaşanılmadığında, pri- mitif bir rekabetin argümanı olduğun- da bir ironidir. Anlaşılması güç ve çö-

zümsüzlüğe götüren. Herkesin kendin- ce yorumladığı ve sonunda hep kendi- ne haklı çıktığı. Aslında insan olmanın daha doğrusu insanın insanla yapabil- mesinin ritm argümanıdır. Aynı kadınla erkek gibi birbirlerinin desteği olduğu, tamamlayıcıkları olduğu kavranabildi- ğinde bu ikisini ayrıştırmak yerine bü- tünleştirebildiğimizde fonksiyonel olur- lar. Bunun da yolu samimi ve saygılı ol- maktan geçer. Bu da en kolay aile or- tamında sağlanır. Bu yüzden önemlidir aile! Hakkın ve sorumluluğun ne oldu- ğunu öğretebilen en doğal okul olduğu için önemlidir! Hak ve sorumluluğun sadece öğrenilen değil tüm yönleriyle yaşanılıp içselleştirilebileceği yer oldu- ğu için önemlidir! Hak ve sorumluluk- ların savaştırıldığı değil barıştırılabildi- ği yer olduğu için önemlidir!

TREND

(10)

New Scientist’deki yayına göre, bebek henüz rahimdeyken uygu- lanabilecek bir tedavi sendromun yol açtığı beyin hasarını kısmen önleyebilecek.

Çalışma sıçanlar üzerinde ger- çekleştirildi. Fakat yazarlar bu- nun yakın zamanda insanlarda da uygulanabileceğini ileri sürüyor- lar.

Down sendromuna benzer du- rumlu sıçanlar rahimde sinir ko- ruyucu kimyasallarla tedavi edil- diğinde, duruma bağlı gelişim ge- cikmelerinin kısmen ortadan kalktığı görüldü.

Sıçanlarda bir nörotransmiterin inhibisyonu kognisyonun iyileş- mesinde etkili oldu. Bu tedavinin çocuklara da uygulanabileceği ileri sürülüyor.

Ayrıca Down sendromundan muzdarip kişilerde yetersiz üreti- len bir başka kimyasalın tedavi gören sıçanlarda normal düzey- lerde olduğu keşfedildi.

Çalışma down sendromu tedavi- sinde umut verici bir gelişme ola- rak değerlendiriliyor.

Kaynak: netdoctor.com

Down sendromu

tedavisinde gelişme

Down sendromunda bazı semptomlara yönelik

doğum öncesi tedavi mümkün olabilecek.

(11)

30 yılı aşkın bir süredir devam eden bir ça- lışmada, düşük IQ’lu çocukların ileriki yıl- larda şizofreni, depresyon ve jeneralize ank- siyete gibi psikiyatrik bozuklukları geliştir- me riskinin daha fazla olduğu saptandı. Dü- şük IQ aynı zamanda inatçı psikiyatrik bo- zukluklarla ilişkilendirildi. Ayrıca bu kişile- rin 32 yaşında iki veya daha fazla tanı alma olasılıkları daha yüksek çıktı.

Yazarlar çalışmada IQ’yu kognitif rezerv göstergesi olarak kullandılar.

Çalışmada düşük çocukluk IQ’su ile madde bağımlılığı, basit fobi, panik bozukluk veya obsesif-kompülsif bozukluk arasında her hangi bir ilişki saptanmadı.

Çalışma bulguları mental bozuklukların te- davisinde de faydalı olabilir. Araştırmacılara göre kognitif beceri tedavi planında göz önünde bulundurulması gereken önemli bir faktör. Düşük kognitif beceriye sahip kişiler talimatları izlemede ve tedaviye uyum gös- termede daha fazla zorlanabilirler. Hastanın kognitif becerisini dikkate almak, tedavi sonlanımını arttırabilir.

Araştırmacılar sonuçların korunma planına da yardımcı olacağını düşünüyorlar. Eğitim- ciler ve pediatristler düşük kognitif beceriye sahip çocukların psikiyatrik bozukluk geliş- tirme riskinin daha fazla olduğunu bilmeli.

Erken tanı ve tedavi girişimi bu problemlerin erişkinlik çağına uzamasını önleyebilir.

Kaynak: Sciencedaily

Düşük IQ’da depresyon ve şizofreni riski

Çocukluk çağında düşük IQ mental

bozukluk geliştirme riskini arttırı-

yor. Erken tanı ve tedavi girişimi

bu problemlerin erişkinlik çağına

uzamasını önleyebilir.

(12)

HABER

Genelde obezite bağımlılık bozukluğu tanısı altında değerlendirilse de, bilim adamları ilk başta yeme kompülsiyonu- nu neyin tetiklediğini tam anlamıyla çö- zebilmiş değiller. Tufts Üniversitesi’nin yaptığı yakın zamanlı bir çalışmada, aşırı yeme dürtüsünün doğuştan prog- ramlanmış olabileceği ileri sürülüyor.

Bağımlı bir kişide, beynin motivasyon ve ödülde rol oynayan dopamin iletimi

zaman içerisinde bozuluyor. Bununla birlikte çalışmada, obeziteye yatkın olan sıçanların doğuştan düşük dopa- min düzeylerine sahip olduğu tespit edildi. Bu durumda yemek yeme self- medikasyon işlevi görüyor, dopamin kimyasalını normal seviyelere çekmeye yardımcı oluyor. Araştırmacılara göre obezite zaman içerisinde kişinin kendi- ni iyileştirme girişiminin istenmeyen

bir neticesi olabilir. Edinilen bulgular bazı soruları da beraberinde getiriyor.

Obezite yatkınlığı olan hayvanların ko- kain, amfetamin gibi dopamin fonksi- yonunu uyaran ilaçlara artmış bağımlı- lık geliştirme riski taşıyıp taşımadıkları tartışılıyor.

Kaynak: Scientific American Mind

Kilo aldıkça beynimiz rahatlıyor…

Aşırı yeme dopaminden yoksun beyinlerin ilaç arayışı olarak değerlendirilebilir.

(13)

Şizofreni genellikle 18 ila 30 yaşları arasında ortaya çıkıyor, fakat hastalık baş göstermeden önce tanı koymak daha etkin tedavilerin geliştirilmesinde kilit rol oynayabilir.

Şimdiye kadar, semptomlar ortaya çıkmadan önce mental hastalık tanısı koymak neredeyse imkansız gibiydi.

Tel Aviv Üniversitesinden psikoloji profesörü Tamla Hendler’in beyin gö- rüntüleme ve yüz tanımayla ilgili çığır açan çalışması mental bir hastalıkta, özellikle şizofrenide beyindeki fiziksel markerleri önceden saptayarak erken teşhisin mümkün olabileceğini ortaya koydu.

Hendler şizofreninin fiziksel belirtile- rini incelemek için, sağlıklı erişkinlerle şizofren hastaların beyin aktivitesindeki

beyin görüntüleme tekniğinden yarar- landı.

Human Brain Mapping dergisinde ya- yınlanan çalışmada, şizofren hastalara

“tuhaf” özelliklere sahip, emosyonel yüz ifadeleri olan fotoğraflar gösterildi.

Sağlıklı kişilerin beyinlerinde görüntü- lerde rahatsız edici bir şey olduğuna işaret eden, selektif bir etkinlik oluşur- ken, şizofren kişilerin beyinleri fotoğ- raflara çok daha az tepki gösterdi.

Prof. Hendler’in varsayımına göre, her ne kadar bu selektif yanıt görsel alanlarda saptanmış olsa da, beyinde yaygın etkilere sahip; “Beynin görsel alanları prefrontal korteks ve amigdala gibi başka alanlarla oldukça bağlantılı.

Oysa şizofren hastalarda, çeşitli bölüm- ler arasında azalmış bağlantı söz konu-

neyimlerin bozulmasına yol açıyor.

“Emosyonel yüz ifadelerini fark et- mek oldukça erken bir süreç. Küçük ço- cuklarda emosyonel hatırlatıcılar sap- tandığı sırada, beyin bağlantıları ölçüle- rek, mental hastalık yatkınlığı için tara- ma yapılabilir.”

Erken, objektif bir hastalık markerinin yüksek risk altında olduğu düşünülen, özellikle yakınları hasta olan çocuklar açısından faydalı olması bekleniyor.

Erken tanı ve objektif beyin markerle- rine dayalı daha spesifik tedavilerle has- talığın etkisini azaltmak, hatta bazı ol- gularda ortaya çıkışını engellemek mümkün olabilecek.

Kaynak:Sciencedaily

Kilo aldıkça beynimiz rahatlıyor…

Komik yüzlere bakarak mental

hastalık tanısı koymak mümkün

(14)

Kimilerine göre mutluluk arzu ettikle- rimize sahip olmak değil, sahip olduk- larımızı arzulamaktır. Bu özdeyiş ku- lağa oldukça makul geliyor öyle değil mi? Bunun gerçekliğini test etmek amacıy- la Texas Tech Üniversitesi’nden psiko- log Jeff Larsen ve ekibi üniversite öğ- rencileri üzerinde bir çalışma yürüttü- ler.

Araştırma sonuçlarına göre, insanlar zamanla sahip oldukları şeylere alışı- yorlar ve giderek onlardan daha az mut-

luluk duyuyorlar.Yine de insanlar sahip oldukları şeyleri arzu etmeyi sürdüre- bilirler. Böyle yapanların mutluluktan hisseleri de fazla.

Larsen’in bu konudaki görüşleri şöyle:

“Mutluluğun formülü sadece bir takım şeylere sahip olmaktan geçmiyor. Sahip olduklarımızı takdir etmemiz, yanı sıra sahip olmadıklarımızla ilgili arzuları- mızı kontrol altında tutmamız, bu konu- da itidalli olmamız da önemli.”

Araştırmacıların tespitine göre sahip olduklarından daha fazlasını isteyenler

sahip olduklarından daha azını isteyen- lerden daha mutlular. Bununla birlik- te, istediklerinden daha fazlasına sahip olanlar istediklerinden daha azına sa- hip olanlardan daha mutlu olma eğili- mindeler.

Kaynak:ScienceDaily

Mutluluğun anahtarı

(15)

Beyin performansını en fazla arttıran renk hangisi, kırmızı mı yoksa mavi mi? British Columbia Üniversitesi’nden araştırmacılar öteden beri psikologların kafa yorduğu bu sorunun cevabını araş- tırdılar.

Reklamcılık sektöründe önemli açı- lımlara yol açabilecek çalışmada kırmı- zının detaylara daha kolay odaklanmayı sağladığı, mavinin ise yaratıcı düşünme becerimizi arttırdığı saptandı.

Araştırmacılara göre kırmızı ve ma- vinin aktive ettiği farklı bilinçdışı mo- tivasyonlar bu varyansa yol açıyor. Se- çilen renk önceden öğrenilmiş ilişkilen- dirmeler yoluyla biliş ve davranışı etki- liyor.

Dur işaretlerinin, ambulansların ve öğ-

mızı renkli oluşu boşuna değil. Kırmı- zı tehlike, hata ve dikkatle ilişkilendiri- liyor. Kırmızının aktive ettiği kaçınma motivasyonu bizi uyanık kılıyor. Dikkat gerektiren işlerde doğru cevabı bulma- mıza katkıda bulunuyor.

Oysa mavi insanlarda farklı bir din- ginlik hali yaratıyor. Gökyüzü, okyanus ve suyla ilişkilendirme yoluyla, mavi renk çoğu kişide açıklık, huzur ve sü- kuneti çağrıştırıyor. Mavi rengin yol aç- tığı ruhsal rahatlık insanlarda yaratıcı ve araştırmacı bir ruh haletinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Tüm bunlar dikkate alındığında mavinin en sevilen renk ol- ması hiçte şaşırtıcı değil.

Kaynak: Sciencedaily

Mavi yaratıcılığı körüklüyor,

kırmızı ise detaylara daha rahat

odaklanmayı sağlıyor

(16)

Zekilerin beyni farklı gelişiyor

Sanıldığının aksine, daha fazla gri maddeye sahip olmak kişiyi daha zeki kılmıyor.

US National Institute of Mental Health’den araştırmacılar beyin tarama yöntemi ile 307 çocuğun korteks gelişi- mini incelediler.

Araştırmada zeki çocukların yedi ya- şında kortekslerinin daha ince olduğu, fakat 12 yaşında hızla kalınlaştığı orta- ya çıktı.

Ortalama zekaya sahip çocukların baş- langıçta kalın olan korteksleri sekiz ya- şında maksimum kalınlığa ulaştı.

Her iki durumda da, korteks doruğa ulaştıktan sonra inceldiği halde, orta- lama zekaya sahip çocuklarda daha er-

ken yaşta doruğa ulaştığı için bu incel- me daha yavaş seyretti.

Araştırmacılara göre, zeki çocuklarda ilk yıllarda uzamış olan kalınlaşma pe- riyodu yüksek düzeyde düşünme devre- sinin gelişimine daha fazla imkan veri- yor olabilir.

Daha sonra korteksin hızla incelmesi, beyin işlemlerini düzene koydukça kul- lanılmayan nöral bağlantıların solması- na bağlı olabilir.

Araştırmacı Dr. Elias Zerhouni bu ko- nuda şunları ifade ediyor: “Beyin gö- rüntüleme tekniklerine dayanarak şunu

açıkça söyleyebiliriz ki, IQ’su yüksek olan kişiler daha büyük bir beyne sahip değiller. Zeka farkı beynin gelişme tar- zından kaynaklanıyor olabilir. Esasen IQ, korteks olgunlaşmasının dinamikle- riyle ilişkili”.

Araştırmacılar şimdilerde diferansi- yel beyin olgunlaşma oranlarıyla ilişki- li olabilecek genetik varyasyonları araş- tırıyorlar.

Kaynak: BBC.News

(17)

HABER

(18)

Diyabet hastaları genellikle erken ölüm korkuları yaşayabiliyorlar. Sürek- li şeker düzeyinin normalde tutulması gerekliliği, hayat düzeninin farklı olu- şu, sık ve zamanında yemek gerekme- si kişiyi sıkıntıya sokuyor. A tipi kişilik yapısına sahip olan bu kişiler devam- lı stres içinde oluyorlar. Kaygılarının yüksek olması da öfkelerini tetikliyor.

Muhtemel koplikasyonlara karşı sürekli dikkatli olmaları gerektiğinden diyabet hastalarında aile desteği de çok önem- li… Diyabet hastaları dahiliyeciler ta- rafından psikiyatri uzmanlarına çokça yönlendirilen hastalar sınıfından. An- cak diyabetikler psikiyatrinin engin im- kanlarından yararlanma konusunda di-

renç gösteriyorlar.

Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. M. Kemal Arıkan diyabetin psikolojik, sosyal ve fizyolojik süreçlerin tam orasında yer alan psikiyatri için son derecede ilginç bir hastalık modeli olduğunu belirtiyor.

Prof. Arıkan’a göre iki tür diyabet var.

Tip 1 diyabette pankreasın beta hücrele- rine karşı otoimmun mekanizmalar ha- rekete geçmiş ve hücrelerin tahrip ol- masına sebep olmuştur. Bu hastalar in- süline ihtiyaç duymaktadır. Tip 2 diya- bette ise hücreler glukozu kullanama- maktadır. Zira hücresel düzeyde insüli- ne karşı bir direnç söz konusudur. Be-

yin kan glukoz düzeyindeki değişme- lere karşı çok duyarlıdır. Diyabette bir yandan kan glukoz düzeyi sürekli oyna- makta diğer yandan bunu kompanse et- mek üzere nörovejetatif sistem sürekli çalışmaktadır. Diğer bir tarafta ise sito- kin adı verilen kimyasal maddeler vü- cutta yükselmektedir. Stres hormonları- nın etkisini de bu arada eklemekte yarar vardır. Malum stres hormonları gluka- gon, glikokortikoidler, büyüme hormo- nu ve her türlü psikiyatrik bozuklukta adına rastladığımız katekolaminlerdir.

Stres hormonları, vejetatif sistem den- gesizliği, sitokinler ve kan glukoz düze- yindeki değişkenlik nedeniyle psikiyat- rik tablolar ortaya çıkmaktadır.

Diyabet hastalarında depresyon

‘Diyabet hastalarında depresyon, yaygın anksiyete, yeme bozuklukları, şizofreni, demans ve

cinsel işlev bozuklukları görülüyor’

(19)

Diyabet hastalarında depresyon

Arıkan’a göre; diyabet hastası için aile desteği yaşamsal önem taşımakta- dır. Diyabet hastalarının belirli bir ya- şam biçiminin olduğuna dikkat çeken Arıkan, diyabet hastalarının düzenli, sık ve az yemeleri, egzersiz yapmaları, vü- cut ağırlıklarına dikkat etmeleri, ilaçla- rını düzenli kullanmaları gerektiğinden aile desteğinin önemi kaçınılmazdır de- mektedir.

Prof. Dr. Kemal Arıkan, diyabetin be- yin işlevlerini olumsuz yönde etkiledi- ğinin altını önemle çiziyor ve özellikle

de sol frontal bölgelerin diyabetten et- kilendiğine dair fMRI ve PET bulgula- rının varlığını dile getiriyor.

Prof. Arıkan şu görüşlere yer veriyor:

Öfke bir anksiyete belirtisi olarak diya- betiklerde sık rastlanan bir bulgudur.

Özellikle de glukoz düzeyi yükseldiğin- de ortaya çıkmaktadır. Diyabet ile kişi- lik özellikleri arasında yakın ilişki var- dır. Diyabetiklerde başta depresyon ol- mak üzere, yaygın anksiyete bozuklu- ğu, yeme bozukluğu, şizofreni ve de- mans görülmektedir. Erken yaşta ortaya çıkan diyabette, eğer kontrol altında de- ğilse, bilişsel işlevlerde yıkım daha faz- la oluyor.

Yurt dışı kaynaklara bakılırsa diyabet- te depresyon sıklığı normalin en az iki katıdır. % 14’lere kadar varan rakamlar telaffuz edilmektedir. Amerikan yerlile- rinde bu yüzde çok daha yukarılara çık-

Arıkan’a göre; diyabet hastalarında cinsel işlev bozuklukları sadece erkek- lerde değil kadınlarda da ortaya çık- maktadır. Kişi cinsel işlev bozukluğu nedeniyle yetersizlik hisseder, partne- riyle uyuşmazlıklar yaşar, depresyon, paranoid bir takım düşünceler vb psiki- yatrik sorunlar bunun mutat sonuçları- dır.

Tetiklemede aktif olan taraf hangi- sidir ?

Diyabet ve psikiyatrik bozukluklar.

Bunlar karşılıklı olarak birbirlerini te- tiklemektedir. Örneğin bazı çalışmacı- lar diyabet ortaya çıkmadan önce major depresyonunun gözlendiğini vurgulaya- rak diyabetin depresyondan kaynaklan- dığını ileri sürmektedirler. Aslında di- yabet genetik geçiş gösteren bir hasta- lıktır. Ancak, eş yumurta ikizlerine ba- kılırsa hastalığın her iki kardeşte birden ortaya çıkması beklenirken bu olasılı- ğın %50 düzeyinde olduğu saptanmak- tadır. O halde diyabeti tetikleyen bir ta- kım sosyal, psikolojik vb başka faktör- ler olsa gerekir. Öte yandan diyabetin depresyonu tetiklediği bilinmektedir.

Kısacası, her iki taraf da birbirini tetik- leyebilir.

Normal kişilere göre depresyona girme durumu nedir?

Konsültasyon liyezon psikiyatrisi uz- manı Prof. Dr. Kemal Arıkan diyabet hastalarının depresyona girme oran- ları konusunda şu bilgileri aktarıyor:

Depresyon normalde %4-5 düzeyinde- dir. Diyabette ise bu oran en az iki ka- tına çıkmıştır. Burada bir kategori ola- rak tüm semptomlarıyla birlikte ortaya çıkan major depresyondan söz ediyo- rum. Semptomatik düzeyde ele alırsak neredeyse 4 diyabetlinin 3’ünde depre- sif bir semptom ya da hastalık davranışı vardır. Yorgunluk, isteksizlik vb gibi…

Psikiyatrik sorunlar yaşayan diya- bet hastalarının tedavisi

İlaç tedavisinin yanı sıra diyabette başta kognitif davranışçı tedavi ve bi- ofeedback yoluyla relaksasyon olmak üzere psikoterapi çok olumlu sonuçlar vermektedir. Hatta diyabetin paramet- rellerinden birisi olan hemoglobin Acı düzeyinin psikoterapi yoluyla regüle ol- duğu bildirilmektedir. Ayrıca psikotera- pi depresyon, anksiyete, yaşam kalite- si ve tedaviye uyuma da büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Farmakoterapi- nin ise dikkat edilmesi gereken bir hu- sus olduğunu belirten Arıkan, bazı psi- kotrop ilaçların doğrudan tip 2 diyabe- te yol açabilmekte olduğu uyarısını ya- pıyor.

Prof. Dr. M. Kemal Arıkan

HABER

(20)

•Kendimi üzgün ve alıngan hissediyo- rum.•Bana daha önce zevk veren şeylerden hoşlanmıyorum, ilgim azaldı.

•Uyku düzenim, iştahım, kilom değiş- ti.•Kendimi yorgun, enerjisi azalmış his- sediyorum.

•Kendimi umutsuz, suçlu, değersiz, yetersiz hissediyorum.

•Konsantre olamıyorum, düşüncemi toplayamıyorum.

•Karar veremiyorum.

•Arkadaşlarım değiştiğimi söylüyor- lar.•Sıklıkla ölüm arzusu aklıma geliyor.

Yukarıdaki maddelerin üçünden fazla- sına evet diyen insan depresyon tanısını alır. Ancak her üzgün, hüzünlü durum depresyon değildir. Stres etkeni, ailede depresyon geçmişi, kişinin özgeçmişin- de ruhsal hastalık varlığı önemlidir.

Depresyon çağımıza damgasını vuran bir hastalık oldu. İnsanın yaşamla olan güçlü bağlarını kopma noktasına geti- ren en azından zayıflatan bir hastalıktır.

En önemli özelliği de yeti yitimi dedi- ğimiz kişiyi verimsiz hale getirmesidir.

Bu nedenle hayati tehlikesi kalp hasta- lıkları kadar olmamasına rağmen yaptı- ğı iş verimi kaybı mücadelenin gerekli- liğini gösteriyor.

Erkeklerde depresyon kadınlardan daha az ama erkeklerde intiharla ölüm oranı daha yüksek. İntiharla ölen kişi- lerin beyin omurilik sıvılarında seroto- nin maddesinin 10 -15 misli düşük çık- ması hastalığın tedavisinde ilacın öne- mini gösterdi.

Depresyondaki kadınların en büyük sıkıntısı anlaşılamamaktır. Şekle bakıl- dığında organları yerindedir. Yedikleri önünde, yemedikleri arkasındadır, san- ki rahat batıyordur. Hep yakınları ‘çık, dolaş, gez, toz geçer, kafanı dağıt, tak-

ma kafana, kendi kendinin doktoru ol’

gibi nasihatlerde bulunurlar. Hasta kişi zaten bunları yapmaya çalışır ama ya- pamaz. Çevresi hastalığın istem dışı ol- duğunu bilmediği için depresyondaki kadının depresyonu daha da ağırlaşır.

Adet döngüsü değişimleri, gebelik, dü- şük yapma, doğum sonrası zayıflık, me- nopoz gibi hormonal etkenler kadınlar- da depresyonu tetikler. Diğer taraftan çalışan kadının evdeki sorumlulukları- nın devam etmesi ve eşinin cinsel aldat- maları, ev hanımlarının çocuklarını yal- nız başlarına yetiştirmeleri, yaşlı insan- lara bakmaları ve yaptıkları işin, ürünü- nün hemen gözükmemesi fazladan stre- se neden olarak depresyonu tetikleyebi- lir.

Depresyon tedavisinde genelde kadını tek olarak ele almak yeterli olmaz. İlaç, psikoterapi, elektromanyetik tedaviler dışında aile bireylerini de kapsayan te- davilere ihtiyaç vardır.

Kadınlarda depresyon

(21)

Hava ayaz mı ayaz.

Ellerim ceplerimde.

Sonsuz yalnızlığımda bir tek sen var- sın şimdi…

Romantik bir şiirselliğin ötesinde, yal- nızlığın fizyolojik etkisi bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda. Yakın zamanlı bir çalışmaya göre sosyal dışlanma ger- çekten kişide üşüme hisleri indüklüyor.

Toronto Üniversitesi’nin yaptığı çalış-

mada deneklerden toplumsal olarak ka- bul gördükleri veya dışlandıkları bir du- rumu hatırlamaları istendi. Bu arada de- nekler oda ısısı hakkında tahmin yürüt- tüler. Diğer deneklerle karşılaştırıldı- ğında sosyal dışlanmayı hatırlayan ka- tılımcılar daha düşük ısı tahmininde bu- lundular. Isı tahminleri 54 ile 104 fah- renhayt kadar geniş bir aralığı kapsadı.

Çalışmada toplumdan dışlama gibi sosyal olgularla ısı gibi fiziksel dene-

yimler arasında bir bağlantı olduğu or- taya kondu. Bu tespit günümüzde bü- yük ölçüde gün ışığına maruziyetle iliş- kilendirilen mevsimsel afektif bozukluk gibi durumların etyolojisine katkıda bu- lunabilir. Kış mevsiminde sıcaklıktaki düşüşler gerçekten insanların sosyal et- kileşimleri algılayışını etkiliyor olabilir.

Kaynak: Scientific American Mind

Yalnızlık soğuk hava kadar

dondurucu….

(22)

“Recep İvedik filmi izlenme rekoru kırdı, hatta Almanya’da Almanlar’da büyük rağbet göstererek filmi seyretme- ye geliyorlar.” Bu haberler Recep İve- dik 2 filmi gösterime girdikten sonra basına yansıdı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu noktada “Filme talebi görmemezlik- ten gelmek doğru bir duruş olamazdı.

Nedenlerinin kişiler üstü sosyopsikolo- jik analizini yapmak gibi güç bir işe ka- rar verdim” diyor ve şunları söylüyor:

Benzer rağbeti Kemal Sunal flimlerin- de de görmüştük. Halen aynı filmi izle- yip tekrar tekrar gülen o kadar çok insan var ki? İnek Şaban ve Recep İvedik se- çilmiş isimler gibi. Halk içinden ancak aykırı ve uç.

Kemal Sunal fenomeni ile ilgili bilim- sel bazı analizler yapıldı. Keloğlan ile

karşılaştırılan tez çalışmaları var. Recep İvedik fenomeni ile ilgili ‘Kök Neden Analizi (Root Cause Analysis)’yapmak için zamana ihtiyaç var. Bu nedenle ben bazı ön tesbitlerde bulunmak istiyorum.

Recep İvedik nasıl bir karekter?

Kaba saba, patavatsız, yol yordam bil- meyen, oturup kalkmasını becereme- yen, görgüsüz, münasebetsiz, saygı- sız özelliklere sahip. Diğer taraftan da saf, içten, iyiliksever, içi dışı bir, aklına ilk geleni söyleyen, en son duyduğuna inanan, kendisi ile dalga geçebilen, dü- şünmeden konuşan, kötülük düşünme- yen ancak çocuksu hırsları olan, kimse- yi küçük görmeyen fakat kendisine çok inanmış özgüven sahibi bir karekterle karşı karşıyayız.

İnsanlar bir filmi veya diziyi izlerken

bazı bilinçdışı psikolojik dinamiklerle hareket ederler.

Birincisi negatif duygularını gider- mek için, ikincisi problemlerden kaç- mak için, üçüncüsü iç dünyalarında çö- zemedikleri bazı çatışmalarını, özlem- lerini, öfkelerini, arzularını yansıttıkla- rı bir alan buldukları için seyrederler ve kendilerini kaptırırlar.

İnsanlar en zor sıkıntılı anlarında mi- zahla korkularını yenebilirler, özgür ol- duklarını hissederler.

Özellikle zihinsel tahakküm oluşturan temel hürriyetlerin kısıtlandığı ortam- larda kurulu düzen ve otoriteye mizahi başkaldırı insanlarda bir sığınak duygu- su uyandırır.

Özellikle entellektüel tahakkümün ol- duğu sözde özgür sistemlerde zengin,

Recep İvedik fenomeni

(23)

elit ve aydınları küçük duruma düşüren mizah çok rağbet görür.

On dakikalık içten gülüşün ağrı kesi- ci etki yaptığı, iki saat ağrısız ve acısız uyku sağladığı bilinmektedir.

Entellektüel bir kibirle Recep İvedik tarzı filimleri reddetmek ve eleştirmek

“Çok konuşan adamın boş konuşan fil- mi” diyerek küçümsemek filme olan il- giyi artırıcı etki yapar.

Bu aspirine karşı çıkmak gibidir. Aspi- rin hastalığı tedavi etmiyor ama ağrıyı kesiyor. Abartılı kullanılmayan ağrı ke- siciler tedavinin bir parçasıdırlar.

İnsanların sıkıntılarını, korkularını en- dişelerini küçülten mizaha karşı çıkmak yerine mizah kültürünü iyileştirici çö- züm seçenekleri üretebilmeliyiz.

Neyzen Tevfik dar koridorda giderken bir kabadayı ile karşılaşıyor ve yol is- tiyor. Kabadayı “Ciğeri beş para etmez insanlara yol vermem” diyor. Neyzen bakıyor ve kenara çekiliyor “Ben veri- rim” diyerek.

Neyzen bunu söylerken kabadayıya mesaj vermiyor, haddini bildiriyordu.

Recep İvedik fenomeninde de golf oy- nayana haddini bildirme, yakını ölüm döşeğinde iken mal düşüneni mosmor etme gibi incelikleri ihtiva ediyor.

Bu filim kültürsüz gibi gözüksede anti entellektüel özellikleri ile halkı küçük gören Çankaya elitlerine, fildişi kule- de toplum mühendisliği yapan mega- lomanlara, açgözlü doyumsuz İstanbul dükalığına, modern yaşam tarzı diye- rek toplumun değerlerini küçümseyen- lere sanal bir haddini bildirme özellik- leri de taşıyor. Bu özellikler nedeniyle ilgi görüyor.

En çok yapılan eleştiri “Toplumu yoz- laştırıyor” iddiasında bulunanlara öl- çülü şakanın uzaklıkları yaklaştırdığını hatırlatalım.

Çocuğu ile birlikte bu filmi seyreden kişi çocuğuna küfür öğretmek istemi- yorsa ne yapmalı? Eğer genç filme de- falarca gidiyorsa karşı çıkmak yerine model almamasını sağlayacak formül- ler arasın. Olumsuz etkiyi önlemek için çocuğu ile birlikte filmi seyretsin, çocu- ğu ile diyalog kurmak için filmi vasıta yapmanın yolunu arasın bulsun.Yasak çözüm olamaz.

Üzüntülü durumlarda gülünecek bir- şey bulmak zekice bir davranıştır ve te- rapi değeri vardır.

HABER

(24)

Boşanma, çocukların

akademik yaşantısını

nasıl etkiler?

(25)

HABER

Boşanma hangi koşullarda olursa ol- sun tüm aile bireylerini olumsuz etkile- yen bir süreçtir. Fakat unutulmamalıdır ki çocuğun duygusal ya da fiziksel şid- detin yaşandığı bir aile ortamında bu- lunması yerine huzurlu, mutlu ama ayrı aile bireyleri tarafından büyütülmesi çok daha sağlıklı bir birey olarak yetiş- mesine olanak sağlayacaktır.

Boşanmış aile çocuklarının genelde akademik yaşantısının diğer çocukla- ra oranla başarısız sonuçlara neden ol- masının en önemli nedenlerinden biri- si, ebeveynlerinin boşanma evresindeki süreci çocuk için sağlıksız şekilde ge- çirmeleridir. Çocuğun en çok zarar gör- düğü süreç, aile içi çatışmaların doruk noktasına ulaştığı ve bunu takip eden boşanma kararının verildiği ve uygula- maya konduğu zaman aralığıdır. Eşlerin birbirlerine duydukları öfke, yaşamları- nın tamamen değişme arifesinde olma- sı ile yaşadıkları kaygı ne kadar kont- rol altına alınmaya çalışılsa da bu zorlu süreçten çocuklar etkilenirler. Çocukla- rın boşanmanın etkilerini hangi şiddet- te ve nasıl yaşayacağını, çocuğun yaşı, ailenin bu konudaki tutumu, çocukları- nı bilgilendirme şekli, boşanma öncesi aile içi yaşanan olumsuzluklar ile bo- şanma sürecini çocuğa ne derecede yan- sıttıkları ile yakından ilişkilidir.

Örneğin, çocuğun şahit olduğu şiddet-

li bir tartışma ve belki de fiziksel şiddet içeren bir kavga sonrasında ayrılmaya karar veren eşler, çocuklarını kendi kız- gınlık ve nefretlerini birbirlerine ilete- cek bir araç olarak görebilirler. Bu ara- da ebeveynler genellikle kendi yaşadığı sıkıntılı ve sancılı süreç içerisinde, ço- cuklarına verdikleri zararın farkında de- ğildirler. Ne zaman yaşantılarını kont- rol altına alıp yeni bir hayat kurmaya başlayacak gücü kendilerinde bulurlar, çocuklarının uğramış oldukları hasarın farkına varmaya başlarlar. Tabii ki bu uyanış geç kalınmış bir telafi olacaktır çocukların hayatında… Çocukların ai- leden sonra en çok vakit geçirdikleri ve gelecek yaşantılarını en fazla etkileye- cek yer olan okul ve akademik başarı- ları da bu durumdan olumsuz yönde et- kilenmiş olur. Ebeveynlerin yaşamış ol- duğu sancılı süreç ne kadar uzun olursa, çocukların uğramış olduğu duygusal ve akademik başarısızlıklarının telafisi de bir o kadar zor olur.

Bütün bu yaşanan sancılı süreçte eğer çocuk ergenlik çağında ise, ödenecek hesap çok daha ağır olacaktır. Ergen- lik dönemindeki genç, kendi fiziksel ve duygusal gelişiminin verdiği zorlu süre- cin yanı sıra ailenin yaşattığı olumsuz- luklar ile yanlış yollara yönelme, hayat çizgisini farklı tarafa kaydırma olasılı- ğı artacaktır.

Bütün bu nedenler boşanma sürecinin çocuk üzerindeki etkilerinin çok daha fazla önemsenmesini ve eğer mümkün- se bu süreçte mutlaka profesyonel yar- dım alınmasını gerekli kılmaktadır.

Ebeveynlere düşen görev:

Boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ebevynle- rin üstlenmeleri gereken önemli sorum-

luluklardan biridir. Zaman zaman karı koca arasında yaşanan şiddetli tartışma- nın ardından ebevynlerden birisi evden aniden ayrılır. Böyle bir durumda ya ço- cuk kendiliğinden olaya bir anlam yük- ler ya da bu durum, evde kalan ebevyn tarafından çocuğa açıklanır. Yaşanan ayrılık ne kadar tarafsız anlatılmaya ça- lışılsa da evden aniden ayrılan anne ya da babanın bir açıklama yapmamış ol- ması, çocuğun, ebeveyninin kendisini terk ettiği veya kendisinin bu duruma sebep olduğu düşüncesine neden olur.

Bunu takip eden öfke ve suçluluk duy- gusu çocuğu ağır bir yükün altına iter.

En sağlıklı olanı ebeveynlerin boşan- ma kararlarını çocuklarına birlikte açık- lamaları, yaşamlarında nelerin deği- şeceğini, duygusal olarak herkesin zor bir durum yaşadığını, olayların çocuk- larının suçu olmadığını ve boşanmanın iki yetişkin arasındaki sorunlardan kay- naklandığının anlatılmasıdır. Bu süreçte anne ve babanın birlikte hareket etme- si gereklidir; çocuğun yaşına uygun bir dille, nerede ve kiminle yaşayacağı, di- ğer ebeveynini nasıl, ne zaman görece- ği olabildiğince açıklıkla ifade edilme- lidir. Mümkünse çocuğun yaşadığı me- kanda değişiklik yapılmamaya çalışıl- malı, zaten yaşadığı değişiklik ve sıkın- tıların üzerine bir de yeni bir yere adap- tasyon gerektiren zorlu durumlardan kaçınılmalıdır.

Aile ne zaman bir uzmana danışma- lıdır?

Boşanma ani bir çıkıp gitmeyle baş- lasa bile başlangıçtan itibaren yapıla- bilecek şeyler vardır. Eşlerin boşanma öncesinde, sorunlarını çözemedikleri- nin farkına vardıkları dönemde uzman desteği almalarında fayda vardır. Eğer boşanma kaçınılmazsa çocuğu boşan- maya hazırlamak, erken dönemde uz- man yardımı almak ileride karşılaşıla- bilecek sorunları önler. Boşanma son- rasında çocukta gözlenen olası davranış bozuklukları, duygu durumunda yaşa- nan iniş-çıkışlar, ebeveynleri ve çevre- si ile yaşadığı iletişim sorunları ile ilgili de danışmanlık almalarında fayda var- dır. Ayrıca ebeveynlerin yeniden evlen- meleri, kardeş ilişkileri, ebeveynin ye- niden evliliği ile birlikte doğan kardeş ile meydana gelebilecek olası sorunla- rı önlemek amacı ile de erken alınan da- Uzm. Psk Yasemin Kalkavan

(26)

Kendi zayıflama çayını kendin yap

Zayıflamak isteyenlerin sayısı arttıkça yeni çareler de gündeme geliyor. İşte

onlardan biri de bitki karışımlarından oluşan çaylar. Artık, herkes kendine

göre bir karışımı içip zayıflamaya çalışıyor.

(27)

HABER

Yüzlerce zayıflama yöntemi arasında yer alan bitki çayları, doğal olarak çok yeni bir seçenek değil. Ancak herkesin bünyesine göre seçtiği bitki karışımla- rından oluşturduğu çaylar bu yaz za- yıflama trendleri arasında başı çekiyor.

Çünkü son aylarda birçok kadın, hazır bitki karışımları yerine, ihtiyacı doğrul- tusunda, kendi bitki karışımlarını hazır- lamayı tercih ediyor.

Bazıları tadını sevdiği ve yağ yaktığını bildiği bir otu, bir başka ter attırıcı ot ile

birleştiriyor; bazıları da zararsız olduğu kanıtlanan beş-altı çeşit otu demleme yöntemiyle içiyor. Biz de bu haberi ya- parken aynı bilgiden yola çıktık. Çünkü bir arkadaşımızın yakını böyle bir yön- temle iki ayda 5.5 kilo birden vermişti.

Elmas Z…halen bir okulda yemek bö- lümünün sorumlusu olarak çalışıyor. 45 yaşında ve bitki çayını içmeye başla-

mış. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bitki karışımından oluşan çayı içmeye karar veren Elmas Z.. iki ay kadar her gün iç- tiği çayın sonucunda tam 5.5 kilo bir- den vermiş. Üstelik şu ana kadar bu çaydan dolayı bir sorun da yaşamamış.

Elmas Hanım, arkadaşından bitkilerin adını öğrendiği gün çok şaşırdığını be- liriyor. Çünkü her aktardan satın alabi- leceği bitkilerin kendisini zayıflatacağı- na inanması biraz güç olmuş. “Rezene, yeşil çay, biberiye, funda, kiraz sapın-

dan oluşan çay mönüsünü her sabah iç- tim. Gün geçtikçe inanılmaz bir sonuç alıyordum. İki ayın sonunda 5.5 kilo ha- fiflemiş olarak herkese bu çayı anlatma- ya başladım” diyor.

Yine bir başka genç kadın, Selma ise 33 yaşında. Öğretmen olan Selma Şa- hin sadece funda ve biberiye ikilisinden oluşan karışımın çayı ile bir ayda 1.5

etki görmediğini ekliyor.

Yıllardır doğal ürünler satan Elek Gıda Doğal Ürün Marketi sahibi Hatice Yeni bu yaz kadınların, zayıflama çay- ları yerine kendi oluşturdukları karışım- ları tercih ettiklerinin altını çizerken, bu bitkiler hakkında bilgi veriyor. Hatice Yeni biberiye, funda, kiraz sapı, rezene, mısır püskülü karışımıdan oluşan çayın hiçbir zararı olmadığını ve bu bitkilerin çoğunun idrar söktürücü ve toksin attı- rıcı özellikleri olduğunu söylüyor. Fun-

da ve biberiye ise kandaki yağları yak- ma özelliğine sahip oldukları için ayrı- ca tercih ediliyor.

Hatice Yeni’nin verdiği bilgilere göre, bu çayları hazırlarken bitkiler kesinlikle kaynatılmamalı; kaynamış suyun için- de 10 dakika bekletilerek demlenmeli ve günde bir ya da iki fincandan fazla da tüketilmeli. Ve bitki kürlerinin iki ay

(28)

ara verilmesi lazım.

Bitki tek başına yağ yakmaz

Bitki Evi firmasının sahibi ve bitkiler- le ilgili yedi kitabı olan H. Kemal Ça- ğın ise bitkilerin tek başına yağ yak- ma özelliklerinin olmadığını vurgula- makla birlikte, zayıflamaya yarayan bit- ki kombinasyonlarından örnekler veri- yordu. Çağın’a göre; genel olarak, bit- kilerin yağ yakma özelliği yok. Bir tek meryemana dikeni bu özelliğe sahip çünkü içeriğinde silymarin bulunuyor.

Bu da safrakesesinin salgıladığı mad- de gibi parçalayıcı ve karaciğerle direkt bağlantısı olan bir madde. Bir de engi- nar içindeki Ciarin maddesi aynı etkile- re sahip. Bunlar kandaki yağı parçalıyor ve kolesterolün düşmesine yol açıyor.

Ayrıca, karaciğerin yağlanmasını önle- yerek, safrakesesini iyileştiriyor. Çağın:

“Bitkiler ancak ve ancak doğal yaşa- ma biçimleri seçildiğinde destekleyici- dir. Örneğin, Japon ayvasında bol mik- tarda pektin bulunur. Bu madde, bir nu- maralı kolesterol düşürücüdür; ama sa- rımsaktaki alliin maddesi de aynı işi ya- par. Veya üzüm çekirdeğindeki oligo- merik proantosiyanidin de kan temizle- yicidir. Ya da tansiyonu dengeleyecek-

seniz, yeşil mercimekteki choline (tan- siyon düşürücü), karpuz çekirdeğinde- ki (Citrullus lanatus) cucurbocitrin ga- yet etkili olabilir.

Bitkiler zarar verir mi?

Çağın’ın “bitkiler zararlı olabilir mi”

sorusuna yanıtı çok net: “Evet olabilir.”

Özelikle içerikleri hakkında bilgi sahi- bi olmadıklarımız veya yeterli bilgi sa- hibi olmadıklarımız ya da kullanıcının özel durumlarını bilmeden tavsiye edi- lenler. Bitkilerden konuşacak olursak;

örneğin, ardıç meyvesi zayıflama çay- larında kullanılır. İdrar arttırıcı, terletici ve antiseptiktir. Ama uzun süre kullanı- lırsa, böbrekleri tahriş eder. Ya da müs- hil etkisiyle bilinen yalancı sinameki yaprakları yüzde 3 oranında infüze edi- lerek kullanılır; fakat tohumları zehirli- dir, kusturucu etki yapar. Yine atkuyru- ğu diğer adıyla kırkkilitotu içinde salisi- lik asit, tanen, palustrin, nikotin alkalo- itleri taşır. İdrar arttırıcı, taş ve kum dü- şürücüdür. Zayıflama çaylarında kulla- nılır. Fakat genç sürgünleri, sığır ve at- larda zehirlenmelere yol açar (kurutma ile bu zehirlilik hali geçmez). Biliyor- sunuz ki, nikotin maddesi alkaloit ola- rak böcek öldürücü ilaçlarda kullanılır.”

Bitki çayları ne kadar süreyle içile- bilir?

Çağın’ın yaptığı açıklamalara göre;

bu tür ürünler tıpkı antibiyotik tedavi- sine benzer. Eğer diş hekiminiz çürüğü- nüz için bu tedaviyi verdiyse, günde üç kez sekiz saatte bir 500 mg kullanacak- sanız. Bunun gibi bir strateji ile 10 gün- lük kürler yeterlidir.

Doğal diye çok fazla tüketmeyin Yeditepe Üniversitesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Meh- veş Ece Genç ise bitkilerin içeriğin- de pek çok kimyasal bulunabileceğine dikkat çekiyor ve “Bir ilaç haline geti- rilmedikleri için bitkilerin içindeki bu maddelerden biri sağlığa zararlı olabi- lir. O nedenle çok içmemek lazım. Bit- kidir, doğadandır diye rahatlıkla kullan- mak yanlış olur” diyor.

Prof. Genç, binlerce aktif kimyasal ba- rındıran bitkilerin ancak saflaştırıldığın- da sonuçtan emin olunabileceğini belir- tiyor. Prof. Genç’e göre; kiraz sapının suyu gerçekten zayıflatıyor olabilir ama buna rağmen çok fazla içmemek ve hat- ta az miktarda alıp sonuçlarına bakmak lazım.

(29)

Zayıflama çayının karışımındaki bitkiler ve özellikleri

Mısır püskülü: Taş yapıcı idrar yolla- rı hastalıklarında, kalp ödeminde ve baş- ka ödemlerde olduğu kadar, böbrek iltihabı, mesane nezlesi, romatizma ve gut hastalığın- da da başarıyla kullanılabilir. Ayrıca, çocuk- ların ve yaşlıların yatağa işeme hallerinde ve böbrek sancılarında da yardımcı olur. Tüm bu rahatsızlıklarda, her iki-üç saatte bir ye- mek kaşığı dolusu çay alınmalıdır.

Kiraz sapı: Meyveleri taze veya kurutul- muş olarak tüketilebilen kiraz, idrar söktü- rücü özelliğiyle böbreklerin dostu. Vücudu zehirli maddelerden temizliyor. Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisin- de de kullanılıyor. Ayrıca yapısında bulunan kinik asitle böbreklerin taş ve kum yapması- nı önlediği ve varsa zamanla döktüğü, ayrıca safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olduğu biliniyor. Vücuttaki fazla suyun atıl- masıyla, dolaylı olarak zayıflamaya da yar- dımcı oluyor.

Rezene: Bir kültür bitkisi. Sindirim siste- mi kramplarını çözücü etkiye de sahip. Re- zene, anasonla eşit oranda karıştırıldığında, hem daha etkili hem daha lezzetli olur. Sin- dirim sorunlarından kaynaklanan baş ağrıla- rını dindirir. Genellikle, sindirim zorlukları, şişkinlik, iştahsızlık, balgamlanma, âdet gör- me zorlukları, yetersiz süt salgılama, karaci- ğer ve safrakesesi rahatsızlıkları, göz kapağı iltihabı ve sinirlilik hallerine karşı başarıyla kullanılabilir.

Funda: İhtiva ettiği ‘ericolin’ isimli bir gli- kozit maddesi, idrar yolları taşlarına karşı id- rar söktürücü olarak, sulu hülasa halinde kul- lanılır. Funda ayrıca, ishal ve böbrek taşları tedavisinde kullanılır. Zeytinyağı ile hazırla- nan merhemi çıban ve egzamada faydalıdır.

Zayıflamak için de kullanıldığı biliniyor.

Biberiye: Hazımsızlığı giderir. Çarpıntıyı keser. Yarım baş ağrılarını giderir. Baş dön- mesini keser. İdrar ve âdet söktürür. Safra if- razatını artırır.

H. Kemal Çağın’ın söz ettiği zayıflatıcı et- kisi olan diğer bitkiler ve özellikleri ise şun- lar:

Atkuyruğu: İdrar attırıcı, terletici.

Sinameki: Müshil etkili.

Ihlamur: Terletici, idrar söktürücü.

Çobanpüskülü (piyasadaki adıyla Mate çayı): İdrar arttırıcı ve terletici özelliği var.

Böğürtlen: İdrar söktürücü, terletici ve güçlendirici.

Yabangülü: İdrar söktürücü, terletici ve C vitamini ile güçlendirici.

Yeşil çay: Antioksidan, kan temizleyici ve

HABER

Kemal Çağın’dan bir çay tarifi:

Sabahları blender’dan geçireceği- niz iki elma, bir nar veya dört kum havucu, iki sap kereviz, bir avuç maydanoz, iki diş sarmısağı bir haftalık kür olarak içebilirsiniz.

(30)

Kadınlarda cinsel sorunlar

(31)

PSİKİYATRİDE YENİ UFUKLAR

Kadınlarda normal cinsel cevap dön- güsü olan cinsel istek, uyarılma ve or- gazm safhalarının bozulduğu durumla- ra sık rastlanır. Uyarılma, sinir sinyal- leri, hormonlar ve kan akımı sağlıklı bir cinsel yaşam için gereklidir.

Kadınlarda rastlanan cinsel fonksiyon bozukluklarını ve en sık rastlanan se- beplerini şu biçimde sıralayabiliriz:

1.Azalmış cinsel istek: Sinir uyarı- mını engelleyen ilaç kullanımı, hormon eksiklikleri ya da nöropsikiyatrik hasta- lıklara bağlı olabilir.

2.Cinsel tiksinti bozukluğu: Cin- sel aktiviteden güçlü biçimde kaçma- dır. Çocukluk çağında cinsel istisma- ra maruz kalma, travmatik cinsel dene- yimler, cinsellikle ilgili utanç ve suçlu- luk duyguları gibi psikolojik faktörlere bağlı olabilir.

3.Cinsel uyarılma bozuklukları:

Cinsel uyarılmaya cevaben fiziksel ce- vabı sürdürememe ile ilgili bozukluk- lardır. Diyabet, damar sertliği, çeşitli ilaçların kullanımı gibi sinir uyarımı ve kan akımını etkileyen durumlarda orta- ya çıkabilir.

4.Kadın orgazm bozukluğu: Orgaz- ma ulaşamama ya da gecikmiş orgazm ile karakterizedir. Kadın üreme organla- rı ile ilgili ameliyatlar, hormonal bozuk- luklar, antidepresan ve diğer bazı ilaçla- rın kullanımına bağlı olabilir.

5.Ağrılı cinsel ilişki: Mesanede ilti- habi hastalıklar, endometriyosis, vajinal ya da pelvik enfeksiyonlar, cinsel iliş- ki esnasında vajinal kuruluğa bağlı ola-

6.Vajinismus: Vajinayı çevreleyen kasların ağrılı spazmı nedeniyle ilişki- nin engellenmesidir. Geçirilmiş doğum, ameliyat ya da enfeksiyonlara bağlı ola- rak vajina yaralanmasına, sperm öldü- rücü köpükler ya da lateks kondomla- rın kullanımına bağlı vajinal hassasiye- te bağlı olabileceği gibi suçluluk hissi, yas, travma, depresyon, cinsel partner- le yaşanan çatışma gibi ruhsal sebeple- ri de olabilir.

Kadınlarda cinsel sorunların ortaya çıkma riskini artıran çeşitli faktörler vardır. Bunlar damar sertliği, bağışıklık sistemi hastalıkları, kanser, diyabet, hi- pertansiyon, endokrin ve nörolojik has- talıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, egzema ve dermatit gibi cilt hastalıkla- rı, idrar yolları hastalıkları, kadın üre- me sistemi hastalıkları, gebelik ve do- ğum sonrası dönem, emzirme, meno- poz gibi genel tıbbi durumlardır. Ayrıca psikiyatride kullanılan ilaçlar, epilepsi ilaçları, hipertansiyon tedavisinde kul- lanılan ilaçlar, steroid tedaviler, alkol kullanımı, doğum kontrol hapları, siga- ra, kanser tedavisinde kullanılan ilaç- lar da cinsel fonksiyonda bozulmalara yol açabilir. Yoğun stres, kaygı ve dep- resyon, yas, suçluluk, tecavüz gibi cin- sel travmalar, cinsel eş ile uyumsuzluk, cinsel kimlikle ilgili çatışmalar da cin- sel sorunlara yol açabilir.

Cinsel sorunların tedavisi mümkün olabilmektedir. Belirtiler, süresi, şidde- ti, tıbbi öykü ve kullanılan ilaçların öğ- renilmesinin ardından çoğu zaman jine- kolojik muayene yapılması gerekir. Va- jinal sıvı örnekleri alınarak enfeksiyon taraması yapılabilir. Cinsel yolla bula- şan hastalıklar için tarama, kan ve idrar örneklerinin incelenmesinin ardından sorunun sebebinin ruhsal olduğu düşü- nülüyorsa kişi psikiyatriste ya da psiko- loğa yönlendirilir.

Tedavide cinsel isteği artıracak ya da

davranışçı teknikler kullanılabilir. Ke- gel egzersizlerinin öğretilmesi ile vaji- nal kaslarda gevşeme ve sonucunda or- gazm bozuklukları ve vajinismusta dü- zelme sağlanabilir. Organik kökenli cin- sel bozukluklarda ise sorunun sebebine göre antibiyotikler, hormon tedavileri, vajinal nemlendiriciler kullanılabilir.

Eğer cinsel sorunun sebebi tıbbi bir durumsa tedaviye devam etmek, sorun ilaç kullanımına bağlıysa ilaç tedavisin- de değişiklik için doktorunuza başvur- mak, stresten mümkün olduğunca uzak kalmak, eşle yaşanan sorunlar için bir- likte evlilik terapisine başvurmak sağ- lıklı bir cinsel yaşam için önemli adım- lar olacaktır.

Dr. Gökben Hızlı Sayar

Referanslar

Benzer Belgeler

• Sık sık kabus görme, aşırı derecede canavar ya da görünmeyen nesnelere ilişkin korku.. •

Annesine veya diğer aile üyelerine şiddet uygulandığına tanık olan çocuk, şiddet kendisine yönelmese bile gelecekteki

Psikolojik tacize maruz kalmış ve iş sözleşmesini de bu nedenle haklı nedenle feshetmiş olan işçi, bu yüzden uğramış olduğu maddi zararlarını da failden

It was found that new bone formation was statistically higher, and the amount of fibrotic tissue, remodeling and cartilage changes were lower in HBOT and HBOT +

Aksoy’u katledenler ve olayı lanetlemeyen- ler, Atatürkçü düşüncenin savunucusu olarak yönetime gelip bu düşüncenin tam tersini uy­ gulayanlar, Atatürk’ün

İki ölçeğin puanları arasında zayıf düzeyde ve negatif yönde istatistiksel anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (p=0.002; r= -0.331). Sonuç: Intörn

Depresif, aşırı kaygılı, şüpheci olma, kendi- sinden emin olamama, hayal kı- rıklığına çabuk kapılma gibi kişilik özellikleri olan bu kişilerin başka-

11. Fox S, Stallworth LE. Racial/ethnic bullying: exploring links between bullying and racism in the US workplace.. The Content and development of mobbing at work.