• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ilişkiler sosyolojisi : Yapı-amil tartışması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uluslararası ilişkiler sosyolojisi : Yapı-amil tartışması"

Copied!
62
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER ANABĠLĠM DALI ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER SOSYOLOJĠSĠ: YAPI-AMĠL TARTIġMASI

Kısmet METKĠN

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. ġaban H. ÇALIġ

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)

vi

ĠÇĠNDEKĠLER

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1.AKTÖR- YAPI TARTIġMASI ...6

1.2.FAĠL/AMĠL (agent)/ FAĠLLĠK(agency)/ AKTÖR(actor) ...6

1.3. YAPI (Structure) ...9

ĠKĠNCĠ BÖLÜM SOSYAL BĠLĠMLERDE AKTÖR- YAPI TARTIġMASI 2.1. TARTIġMANIN DOĞASI/ ARKAPLANI ...13

2.2. GĠDDENS VE YAPILANMACI YAKLAġIMI ...14

2.2.1.Yapı ve Sistem ...14

2.2.2.Yapının Ġkiliği ...16

2.3. BHASKAR VE BĠLĠMSEL REALĠZM/ ELEġTĠREL GERÇEKÇĠLĠK ....19

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE AKTÖR- YAPI TARTIġMASI 3.1. TARTIġMANIN ANLAMI ...22

3.2.ANALĠZ DÜZEYLERĠ MESELESĠ ...25

3.3.ĠLK DALGA YAPI- AKTÖR TARTIġMASI ...27

3.3.1.NEOREALĠZM VE YAPI- AKTÖR TARTIġMASI ...28

3.3.2. DÜNYA SĠSTEMLERĠ ANALĠZĠ VE YAPI- AKTÖR TARTIġMASI .32 3.3.3. WENDT ve YAPILANDIRMACI YAKLAġIM ...35

3.3.3.1.Konstruktivizm ve Aktör- Yapı TartıĢması ...35

(7)

vii

3.3.3.3. Wendt ve Dünya Sistemi EleĢtirisi ...39

3.4. DESSLER ve DÖNÜġÜMSEL TOPLUMSAL EYLEM MODELĠ ...41

3.5. ĠKĠNCĠ VE ÜÇÜNCÜ DALGA AKTÖR- YAPI TARTIġMASI ...43

GENEL DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ ...46

(8)

1

GĠRĠġ

Son yıllarda özellikle devletlerarası sistemin analizinde, uluslararası iliĢkiler teorisinin sosyolojik bir form alma eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Öte yandan, eĢ zamanlı olarak sosyolojik teorinin geleneksel olarak uluslararası iliĢkiler teorisinin ilgi alanına giren konulara ilgisinin arttığı da gerçektir. Bu süreçte devlet, güç, savaĢ, barıĢ, düzen, hukuk gibi temel uluslararası iliĢkiler kavramlarının, bu kavramları siyasal teori perspektifinden inceleyen ortodoks uluslararası iliĢkiler kuramının aksine, sosyolojik bir perspektiften analiz edilmesi çabası öne çıkmaktadır. Sosyoloji- Uluslararası iliĢkiler yakınlaĢmasının kuramsal sonucu “sosyal” bir uluslararasının inĢası ve bir uluslararası iliĢkiler sosyolojisinin geliĢimi olarak iĢaretlenebilir.

Geleneksel olarak Uluslararası ĠliĢkiler teorisinin ilgi alanı, high politics- low

politics ayrımı temelinde, uluslararası iliĢkilerin siyasal boyutu olmuĢtur. Bu

çerçevede uluslararası iliĢkilerin temel kategorileri de siyasal/askeri/jeopolitik bir temelde tanımlanmıĢ ve kavramsallaĢtırılmıĢtır. Bunun da ötesinde geleneksel uluslararası iliĢkiler teorisinin temel sorunu kullandığı devlet, egemenlik, anarĢi gibi olguları verili kabul etmesi ve bu yolla doğallaĢtırmasıdır. Bu tür bir anlayıĢ uluslararası iliĢkileri toplumsal ve tarihsel zemininden koparmakta, kuramı değiĢim sorununa kapamaktadır.

Disiplindeki zengin teorik tartıĢmalar yoluyla, stratejik ve siyasal güç iliĢkilerini inceleyen bu ortodoks uluslararası iliĢkiler kuramı 1980‟lerle birlikte yerini, devletler sisteminin güç yapısını sorgulayan ve devletler sisteminde değiĢim sorununa odaklanan bir anlayıĢa bırakmaya baĢlamıĢtır. Bu süreç bir uluslararası iliĢkiler sosyolojisinin oluĢumuna da zemin hazırlamıĢtır. Zira eleĢtirel kuramların her biri sosyal izler taĢımaktadır. Bununla birlikte eleĢtirel uluslararası iliĢkiler kuramları içinde Konstrüktivizm ve Frankfurt Okulu kaynaklı EleĢtirel Kuram ile Weberyen tarihsel sosyoloji, Sosyoloji- Uluslararası ĠliĢkiler yakınlaĢmasının izlenebileceği en açık örnekler olarak sayılabilir.

Bu çalıĢma, Sosyoloji‟nin Uluslararası ĠliĢkiler üzerindeki etkisinin açık biçimde izlenebileceği bu yaklaĢımlardan yalnızca birisi- Konstrüktivizm ve daha

(9)

2 özelde Uluslararası ĠliĢkiler‟de aktör- yapı tartıĢması ile sınırlandırılmıĢtır. Konstrüktivizm, bizatihi aktör ve yapı konusundaki ontolojik varsayımlar üzerine kurulmuĢtur. Uluslararası iliĢkilerde, daha önce özel olarak ele alınmamıĢ olan aktör- yapı tartıĢmasını disiplinin gündemine dâhil etmesi bakımından Konstrüktivizm özel bir öneme sahiptir. Konstrüktivizmin kuramsal dayanağı ise Giddens gibilerin yapılanma kuramıdır (structuration theory). Buradan anlaĢılacağı üzere, Konstrüktivizm‟ in Uluslararası ĠliĢkilere özgü bir yaklaĢım olmadığı gibi, aktör- yapı tartıĢması da Uluslararası ĠliĢkilere özgü bir tartıĢma değildir. Sosyoloji‟ de 1970‟ler ve 1980‟lerde, pratik/eyleme ve çatıĢma ve güç iliĢkilerinin analizine yönelik artan ilgi bağlamında ön plana çıkmıĢtır ve tartıĢmanın çerçevesi daha çok Fransız yapısalcılığınca belirlenmiĢtir. Wendt‟ in 1987‟deki ünlü makalesiyle1

de Uluslararası ĠliĢkiler tartıĢmalarına dâhil edilmiĢtir.

Friedman ve Starr‟a göre Karl Marx‟ın “tarihi biz yaparız, ancak bizim seçtiğimiz koĢullar altında değil”, Ģeklindeki ünlü görüĢü kısaca aktör- yapı tartıĢmasının özünü oluĢturur.2

Aktör- yapı tartıĢması sosyal gerçekliğin açıklanmasında yapı ve aktörden hangisine öncelik verileceğiyle ilgili olup, temelde ontolojik bir problemdir. Öte yandan bu ontolojik problem, epistemolojik ve metodolojik problemlerden de tamamıyla bağımsız değildir.

Aktör ve yapıyla iliĢkilendirilen problem sosyal bilimlerde açıklamaların çoğu zaman iki aĢırı uçtan birinde (bireyci ya da holist) yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bireyci bakıĢ açısına göre, insanlar, içinde eylemde bulundukları sosyal sistemleri güç ile dönüĢtüren ya da sürdüren özgür aktörler olarak görülürken, holistik bakıĢta ise, insanların yaratmadıkları ve üzerinde herhangi bir kontrole sahip olmadıkları sosyal yapıların kontrolünde yakalanmıĢ oldukları varsayılır. Aktör- yapı problemi bu iki aĢırı uç pozisyonu sentezlemenin bir yolunun bulunamamıĢ olmasından kaynaklanır.3

1 Alexander Wendt (1987), “The agent- structure problem in International Relations Theory”, International Organization, vol.41, no.3, 335-370.

2 Gil Friedman, Harvey Starr (1997), Agency, Structure and International Politics: from ontology to empirical inquiry, London&NY: Routledge, s.3.

3 B. Buzan, C.Jones, .,R. Little (1993), The Logic of Anarchy: Neorealism to Structural Realism, New

(10)

3 Sosyal teori, Ortaçağ sonlarındaki birey-devlet ayrıĢmasından baĢlayarak çağımızın meta-teorik tartıĢmalarına kadar farklı isimler altında da olsa aktör- yapı tartıĢmasını içermektedir. Sosyal teoride yer alan birey- devlet, aktör- sistem, parça-bütün, bireycilik- bütüncülük, mikro- makro, sübjektivizm- objektivizm gibi ikilikler günümüz aktör- yapı tartıĢmasının öncülleri durumundadırlar.4

Sosyal bilimlerde oldukça bilinen bir mesele olmasına rağmen, sorun ancak son zamanlarda –eleĢtirel dönemle birlikte- uluslararası politika tartıĢmalarına dâhil edilmiĢtir. Sorunun Uluslararası ĠliĢkiler tartıĢmalarına bu dâhil ediliĢi disiplindeki her zaman iki ayrı anlatı olduğu görüĢüne karĢı, üçüncü bir anlatı ortaya koyma çabasının bir ürünüdür.5

Konstrüktivistler‟ in yapısalcı yaklaĢımını, sosyal kuramdan „yapılanma teorisini‟ ve „sembolik etkileĢimcilik‟ kuramını uluslararası iliĢkiler teorilerine taĢıyan ve disiplinde aktör- yapı tartıĢmasını baĢlatan Wendt olmuĢtur.6

Agent- structure debate/ aktör- yapı tartıĢmasının disiplinde farklı isimleri ve

tartıĢmanın farklı boyutları vardır. Sorun sadece aktörün ya da yapının temel analiz düzeyi olması değil aynı zamanda aktör ve yapıyı oluĢturan unsurlar, bunların doğaları ve karĢılıklı olarak birbirlerini nasıl Ģekillendirdikleri de tartıĢma içinde önemli bir yer tutmaktadır.7

Bu çerçevede Uluslararası ĠliĢkilerde aktör- yapı tartıĢmasının etrafında döndüğü birkaç soru mevcuttur:8

Uluslararası alandaki bir olay ya da fenomenin aktörlerle ilgili unsurlara ya da yapısal unsurlara odaklanan bir açıklaması iyi bir açıklama mıdır? Uluslararası ĠliĢkiler sistem içindeki etkileĢimler bütününün niteliklerini ya da birimlerin davranıĢlarının bir açıklamasını mı vermeyi amaçlamalıdır? Aktörler ve yapılar nelerdir? Ne anlama gelir? Uluslararası iliĢkiler dünyasında aktörler ve yapılar birbiriyle nasıl iliĢkilidir? Toplumsal yapıları tarafından sınırlananlar ve mümkün kılınanlar olarak aktörler yaptıkları iĢlerde ne

4 Walter Carlsnaes (1992), “The Agency- Structure Problem in Foreign Policy Analysis”, International Studies Quarterly, vol.36, no.3, s.245.

5 Martin Hollis, Steve Smith (1991), Explaining and Understanding International Relations,

Clarendon Press, s.1.

6 Mustafa Küçük (2009), “Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Konstrüktivist DönüĢü Anlamak”, Ege Akademik Bakış, 9(2), s. 781.

7 Erdem Özlük (2012), Uluslararası İlişkilerde Devlet: Tanım, Teori ve Devlet İstisnacılığı, Konya:

Çizgi Kitabevi, s.14.

8 Hidemi Suganami (1999), “Agents, Structures, Narratives”, European Journal of International Relations, vol. 5(3), s.365- 366.

(11)

4 kadar özgürdürler? Sosyal yapının bir türü bir diğerine nasıl dönüĢür? Aktör- yapı iliĢkileri nasıl değiĢir?

ÇalıĢmanın ilk bölümünde tartıĢmanın temel kavramları (hem sosyal bilimlerde hem de özelde Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde ifade ettikleri anlamlar bakımından) tanımlanmıĢtır. Bu çerçevede amil/ aktör nedir?, yapı nedir?, birbiriyle nasıl iliĢkilidir?, uluslararası iliĢkilerde hangi aktörler amil olarak kabul edilir? gibi sorular cevaplanmaya çalıĢılmıĢtır.

Ġkinci bölümde, aktör- yapı tartıĢmasının Uluslararası ĠliĢkilere özgü bir tartıĢma olmadığından hareketle, konunun sosyal bilimler literatüründe ele alınıĢı incelenmiĢtir. Bu kapsamda, pek çok isim zikredilebilecekken burada gerek Uluslararası ĠliĢkilerde tartıĢmayı baĢlatan Wendt‟ in, gerekse bu tartıĢmaya müdahil olan öteki Uluslararası ĠliĢkiler akademisyenlerinin tezlerine dayanak teĢkil etmesi bağlamında Anthony Giddens ile Roy Bhaskar‟ ın çalıĢmaları ele alınmıĢtır.

Üçüncü bölümde aktör- yapı tartıĢmasının Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde ele alınıĢı incelenmiĢtir. Bu bölümde ilk olarak aktör- yapı tartıĢmasının UĠ için ne anlama geldiği ve önemi incelenmiĢtir. Daha sonra aktör- yapı tartıĢmasına sıkı bir Ģekilde bağlı görünen analiz düzeyleri meselesi ele alınmıĢtır. Analiz düzeyleri meselesi aktör- yapı tartıĢmasının disiplindeki ilk formu/ öncülü olarak değerlendirilmiĢtir. Daha sonra, aktör- yapı tartıĢmasının Uluslararası ĠliĢkilere giriĢinin Neorealizm ve Waltz‟ın yapısalcılığının eleĢtirileri üzerinden gerçekleĢtiğinden hareketle, Neorealizm‟ in ve Uluslararası ĠliĢkilerin öteki yapısalcı kuramı Dünya Sistemleri Analizi‟ nin bir incelemesi yapılmıĢtır.

Uluslararası ĠliĢkiler teorisi içinde aktör- yapı konusundaki görüĢlerin aktarılmasında, tartıĢmanın evriminin takip edilebilmesi adına faydalı bulduğum Bieler ve Morton‟un9 “ilk, ikinci ve üçüncü dalga aktör- yapı tartıĢması” sınıflandırması benimsenmiĢtir. Sosyal bilimlerde cereyan eden aktör- yapı konusundaki tartıĢmalara disiplindeki ilk tepkiler olarak niteleyebileceğimiz ilk dalga

9 Andreas Bieler, Adam D. Morton (2001), “The Gordion Knot of Agency- Structure in International

(12)

5 aktör- yapı tartıĢması içinde Wendt, Dessler, Carlsnaes, Hollis ve Smith‟in çalıĢmaları değerlendirilmiĢtir. Bunlar içinde Wendt, Dessler, Carlsnaes ontolojik temelli bir aktör- yapı tartıĢması okuması yaparken, Hollis ve Smith konuya epistemolojik açıdan yaklaĢmaktadır.

TartıĢmanın ikinci dalgası içinde ise Wight, Doty ve Suganami‟nin post-yapısalcı okumaları sayılabilir. Burada vurgulanması gereken bir nokta tartıĢmanın bu ikinci dalga ile birlikte bambaĢka bir yere evrilmiĢ olduğudur. Bieler ve Morton‟un Cox‟ un çalıĢmalarından hareketle alternatif bir tarihselci metodu konuya yerleĢtirmeye çalıĢtıkları çalıĢmaları ise tartıĢmanın bir üçüncü dalgasını oluĢturur.

(13)

6 BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1.AKTÖR- YAPI TARTIġMASI

Aktör- yapı tartıĢmasının Uluslararası ĠliĢkiler disiplini özelinde çok köklü bir geçmiĢi olmasa da sosyal bilimler genelinde ciddi bir geçmiĢi vardır. Bununla birlikte tartıĢmanın köklü olması, aktörün ve yapının tanımları, anlamları ve nasıl anlaĢıldığı noktasında bir oydaĢmayı sağlayamamıĢtır. Uluslararası ĠliĢkiler disiplinindeki aktör- yapı tartıĢması da sosyal bilimlerdeki tartıĢmadan mirasla konuyu devraldığı için tanım meselesi hala oldukça sorunludur.10

BaĢta analiz meselesi ve düzeyleri olmak üzere pek çok metodolojik, epistemolojik ve hatta ontolojik meselenin özünde yatan bu tartıĢmanın taraflarının, yani aktörün ve yapının sıkça baĢvurulan bir tanımı yoktur. Belki de bu yönü tartıĢmayı güncel kılan en önemli hususlardan biridir. TartıĢmaya geçmeden önce aktörün ve yapının genel olarak nasıl anlaĢıldığı noktasındaki tartıĢmalara ıĢık tutmak gerekmektedir. Özellikle Buzan ve Little‟ın da altını çizdiği üzere Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde aktör/ajan/amil/fail ve faillik kavramları yapı kavramına göre çok daha az bilinmektedir.11 Disiplinde yürütülen çalıĢmalarda, aktörün ihmal edilmesi durumu, özellikle Neorealist ve Marksist paradigmada yapı kavramına atfedilen özel önemle doğrudan iliĢkilidir. Bu nedenle öncelikle aktör/fail kavramı üzerinde durulmuĢ ve farklı paradigmalarda neyi ifade ettiği üzerinde durulmuĢtur.

1.2.FAĠL/AMĠL (agent)/ FAĠLLĠK(agency)/ AKTÖR(actor)

Ġngilizce agent olarak kullanılan sözcüğün Türkçe‟de yaygın kullanılan bir karĢılığı yoktur. Ġlk anda birim veya öğe sözcükleri anlamı karĢılar gibi görünse de,

agent „eylem yeteneği olan‟, „bir Ģeylerin eyleyeni‟ anlamını taĢımaktadır. Kavramın

Türkçe literatürde “eyleyen, yapan, eden, fail, amil” Ģeklinde kullanımları mevcuttur. Öte yandan “agent” ve “actor” kavramları sıklıkla birbirinin yerine kullanılmaktadır.12

“agency” kelimesi ise kimi zaman “agent” kelimesi yerine

10

Kate O‟Neill, Jörg Balsiger, Stacy D. VAnDeveer (2004), “Actors, Norms and Impact: Recent International Cooperation Theory and the Influence of the Agent- Structure Debate”, Annual Review Political Sciences, 7, s.154.

11 Buzan, Jones, Little, a.g.e. 12

(14)

7 kullanılmakla birlikte, daha çok “action” kelimesiyle ilgili olarak açıklanmakta ve “eyleyenlik, eyleme, faillik” anlamlarına gelmektedir.

“Agency” çok kullanılan bir kavram olmakla birlikte nadiren tanımlanmıĢtır.13

Agency/faillik kavramı benlik, motivasyon, arzu, amaçsallık, tercih, inisiyatif, özgürlük ve yaratıcılıkla özdeĢleĢtirilmiĢtir.14 Agency sık sık “yapı” ile birlikte ve genellikle eylem(action) kelimesiyle eĢ anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu tür kullanımlarda örtük biçimde yapısal kuramların sözde determinizminin karĢısında insan eyleminin belirlenimsiz doğası vurgulanmaktadır.15

Webster’in Yeni Uluslararası Sözlüğü’nde agency/faillik “güç kullanma ya da aktörlük

yeteneği/durumu”(faculty or state of acting or exerting power) olarak tanımlanır.16 Sibeon ise agency‟i “aktörlerin durumlar üzerindeki eylem kapasitesi” olarak kullanmaktadır.17

Sewell da “agent/ fail olmak” la ilgili olarak içinde yer aldığımız sosyal iliĢkiler üzerinde bir noktaya kadar denetimde bulunma kapasitesine iĢaret etmektedir.18 Yapılanma teorisinde “agency” farklı eylem dizileri arasında seçim yapma ve değiĢimi etkileme yeteneği anlamına gelir. Sosyal etkinlik bazen yalnızca belli sonuçların üretiminde aktörün “farklılık yaratabilme” yeteneğine (onların bu sonuçları amaçlamıĢ olup olmadıklarına bakılmaksızın) bağlıdır.19

Yukarıdaki tanımlardan anlaĢılacağı üzere faillik/aktör olma durumu, içinde bulunduğumuz sosyal iliĢkileri bir dereceye kadar dönüĢtürme kapasitesini gerektirir. BaĢka bir deyiĢle aktörlük bireylerin bağımsız ve özerk karar alma ve hareket etme kapasitesine sahip olmasıyla ilgilidir. Giddens‟a göre agency/faillik insanlar bir Ģeyler yaparken sahip oldukları istemelere değil, ilk elde bu Ģeyleri yapabilme yeteneklerine gönderme yapar ve agency/faillik‟ in güç kavramını içermesinin nedeni

13 Roxanne Lynn Doty (1997), “Aporia: A Critical Exploration of the Agent-Structure Problematique

in International Relations”, European Journal of International Relations, Cilt 3 (3), s. 372.

14 Mustafa Emirbayer, Ann Mische (1998), “What is Agency?”, The American Journal of Sociology,

Vol. 103, No. 4, s.962.

15 Gordon Marshall (1999), Sosyoloji Sözlüğü, çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Ankara: Bilim

ve Sanat Yayınları, s.228.

16 Buzan, Jones, Little, a.g.e. 17

Roger Sibeon (1999), “Agent, Structure and Social Chance as cross-disciplinarry Concepts”, Politics, 19(3), s.139.

18 William F Sewell (1992), “A Theory of Structure: Duality, Agency, and Transformation”, The American Journal of Sociology, Vol. 98, No.1, s.20.

19

(15)

8 de budur. Nitekim agent/fail‟ in Oxford English Dictionary’ deki karĢılığı da “bir güç uygulayan ya da bir etki yaratan kiĢi” Ģeklindedir.

Aktör olmak eylemlerimiz için baĢkalarıyla birlikte ya da onlara karĢı eĢgüdüm gerçekleĢtirebilme niteliğini gerektirmektedir. Ġnsan aktörü olmak baĢka türlü davranma kapasitesini içermektedir.20

Giddens faillik‟i ahlaki sorumluluk bağlamında ele alır. Ona göre bir Ģeyin failliği, eylemin sorumluluğunu taĢımadır. Eylemi tanımlarken hareket noktası, onun iradi ya da zor altında yapılması (holistik) değil, eyleyen/ „ben‟/fail olmalıdır. Ayrıca eylemi analiz ederken onun doğrudan gözlemlenir (pozitivist) ya da içsel-yorumlanır (anlamacı) ayrımı da yanlıĢtır.21 Giddens‟ a göre eylem dıĢarıdan gözlenir.

Giddens‟ a göre eylem ve faillik somut varlıkların dünyada süre giden olaylara fiili ve tasarlanmıĢ nedenli müdahalesidir, faillik doğrudan praksis kavramı ile ilintilidir ve faillik için geleceğin önceden belirlenmiĢ olmaması önemlidir.22

Söz konusu amaçlı eylem için ise bilgi Ģarttır.23

Bu çerçevede Giddens‟ in kuramındaki aktör, tecrübe ile öğrenen, kendi eylemi üzerinde refleksivite (düĢünümsellik)24 sahibi ve sorulduğunda eyleminin rasyonelleĢtirmesini, yani bağlamında haklılaĢtırılmasını yapacak kadar bilinçlilik düzeyine sahip modern bireydir.25 Bununla birlikte aynı aktör eylemi içindeki gizil güdülerin/ duyguların her zaman farkında olmayabilir.26

Yarı bilinçli yarı bilinçsiz bu aktör yine de her durumda çıkarına uygun davranmaktadır.27

Öte yandan Giddens insan bilgililiğinin her zaman sınırlı olduğunu kabul eder. Eylemin akıĢı durmadan aktörlerin istemedikleri sonuçlar ortaya çıkarır; bu istenmedik sonuçlar da geri besleme yoluyla, eylemin

20 Anthony Giddens (2003), Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları, çev: Ü. Tatlıcan, B. Balkız, Ġstanbul,

Paradigma Yayınları.

21 Yıldız Akpolat, “Durkheim‟dan Giddans‟a pozitivist sosyoloji”,

e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/download/418/412 (12.05.2012)

22 Giddens, Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları, s.104. 23 a.g.e., s.106.

24 Bireyin kendi eylemleri, düĢünceleri, duyguları vb. üzerinde düĢünebilme, onları açıklayabilme,

yorumlayabilme ve bunlar ıĢığında davranıĢlarını yönlendirebilme yeteneği. Refleksivite, insanların toplumsal gerçekliği aktif bir biçimde inĢa etme yolu olduğu için, içinde oluĢtuğu sosyal bağlamdan bağımsız olamaz ve bu gerçekliğin tamamlayıcı bir parçasıdır. Ümit Tatlıcan (2005), “Sosyal Teoride Düalizmler: Bazı Temel sosyal teori Okullarıyla EleĢtirel KarĢılaĢtırmalar” (içinde Anthony Giddens, Sosyal Teorinin Temel problemleri: Sosyal analizde Eylem, Yapı ve Çelişki, çev. Ümit Tatlıcan, Ġstanbul: Paradigma Yayınları), s.12.

25 Giddens, Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları, s.114. 26 a.g.e., s.118.

27

(16)

9 farkında olunmayan koĢullarını oluĢturabilir. Ġnsanlık tarihini yaratan istendik etkinliklerdir, ancak tarihin kendisi istendik bir tasarı değildir, kendisini bilinçli olarak yönlendirme çabalarına da sürekli karĢı koyar.28

“Aktörlük”(actorness) kriteri olarak genellikle irade, otonomi, politika araçları geliĢtirme yeteneği ve öteki aktörlerce tanınmak gibi özellikler sayılmaktadır. Graham ve Newnham29

da aktörü “uluslararası iliĢkilerde fark edilebilir rol oynayan her türlü varlık” Ģeklinde tanımlamaktadır. “Agency” nin böyle geniĢ tanımları tüm aktörlerin “agents” olarak düĢünülüp düĢünülemeyeceği sorusunu gündeme getirmektedir. Yapılanma teorisi ilke olarak, tüm insanların ve onların oluĢturduğu organizasyonların (devletler ve devlet dıĢı aktörler) agency/ faillik kapasitesine sahip olduklarını kabul eder.30

Uluslararası ĠliĢkilerde de aktörün “uluslararası arenada az veya çok bağımsız eylemler geliĢtirme yeteneğine sahip organize bir varlık”, “diğer otonom aktörlerin davranıĢları üzerinde etki uygulayan, nispi olarak otonom bir birim”, “en azından dolaylı olarak insanların oluĢturduğu ve dünya sistemi içerisinde yer alan bir baĢka aktöre tamamen tabi olmayan ve de diğer aktörlerle güç iliĢkilerine katılan bir organize varlık” Ģeklinde tanımları mevcuttur.31

Bu çerçevede Uluslararası ĠliĢkilerde de devletin yanında birey ya da uluslararası örgüt gibi devlet dıĢı aktörler de amiller olarak kabul edilmektedir.32

1.3. YAPI (Structure)

En genel anlamıyla yapı “toplumda organize olmuĢ iliĢkiler bütünü”, “bütünün bir araya getiriliĢinde uyulan dizge”, “ögeleriyle somut bağlılığı olan bütün” olarak ifade edilebilir. Yapı toplum içinde bireylerin özerk düĢünme ve hareket etme kabiliyetlerini sınırlandıran/ etkileyen kalıplaĢmıĢ etkileĢimlerdir. Yapının sosyal bilimlerde en önemli, ama aynı zamanda en tartıĢmalı kavramlardan

28 Anthony Giddens (1984), The Constitution of Society: Outline of the Theory of Struction, Berkeley:

University of California Press, s.27.

29 Graham Evans, Jeffrey Newnham (2007), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, çev. H. Ahsen Utku,

Ġstanbul: Gökkubbe yayınları, s.26.

30 O‟Neill, Balsiger, VAnDeveer, a.g.e., s.155. 31

Faruk Sönmezoğlu (2000), Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Ġstanbul: Filiz Kitabevi, s.19.

32 Nilüfer Karacasulu (2012), “Uluslararası ĠliĢkilerde ĠnĢacılık YaklaĢımları”, ed. Tayyar Arı, Uluslararası İlişkilerde Post-Pozitivist Analizler-1: Kimlik, Kültür, Güvenlik ve Dış Politika, Bursa: MKM Yayıncılık, s.122.

(17)

10 birisi olduğu görüĢü33 yaygındır. Yapı konusunda üzerinde anlaĢmaya varılmıĢ bir tanım olmadığı gibi özlü bir tanım getirmeye yönelik çalıĢmalar da baĢarıya ulaĢamamıĢtır.34

Dahası, Sewell yapının sosyal bilim söyleminde bir kavramdan çok bir metafor iĢlevi gördüğünü ve bu yüzden kesin bir Ģekilde tanımlanamayacağını öne sürer.35

Bu çerçevede yapı toplum bilimlerin en tartıĢmalı kavramlarından birisi olup farklı okullar kavramı farklı biçimlerde kullanmıĢlardır. Bunlar arasında en etkili olmuĢ olanlar kavramın yapısal iĢlevselci, yapısalcı ve Marksçı okullardaki kullanılıĢ Ģekilleridir.36

ĠĢlevselci okulda yapı, “toplumsal iliĢki ya da görüngülerin bir tür kalıplaĢması” olarak anlaĢılmaktadır. Bu tür bir yapı anlayıĢı özne (subject) ve toplumsal nesne arasındaki ikicilikle (dualism) iliĢkili olup, burada “yapı”, bağımsız olarak oluĢmuĢ öznenin özgür istenci üzerine konmuĢ bir kısıtlamanın kaynağı olarak, insan eylemine “dıĢsal” görünmektedir.37

Uluslararası iliĢkiler kuramındaki birçok sistem tanımı iĢlevselci okuldaki yapı tanımıyla aynı anlamda kullanılmıĢtır.38

Yapısalcı yaklaĢımlarda bir yapıyı oluĢturan unsurlar arasındaki iliĢkiler, bu unsurların tek tek ele alınmasından daha önemlidir ve bu unsurlar arasındaki düzenli ve sistematik iliĢkiler yapının temelini meydana getirmektedir. Bir grup insan veya kurum bir araya geldiği zaman, bir araya gelmelerinden dolayı, daha önce bütünü oluĢturan parçalarda var olmayan yeni bir takım özellikler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yapısalcılar yapı veya bütünün kendini oluĢturan parçalardan ayrı bir varlığa sahip olduklarını dile getirmektedir. BaĢka bir deyiĢle yapı içinde ögelerin kendi baĢlarına bir değeri yoktur, ancak dizge içinde yer tuttukları için değer kazanırlar. Bu bakımdan yapı, bağıntılarından oluĢan bir denge durumudur.39

Yapısalcı kuramlarda kullanılan Ģekliyle yapı insan eylemliliğinin etkinliğini kaybettiği bir nedensel determinizm doğurmaya eğilimli olmaktadır. Yapılar

33 Sewell, a.g.e., ss.1-29. 34

Marshall, a.g.e., s. 804.

35 Sewell, a.g.e., ss. 1-29.

36 Faruk Yalvaç (2004), Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Yapısalcı YaklaĢımlar, ed. Atila Eralp, Devlet, Sistem ve Kimlik: Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, s.140.

37 Giddens, The Constitution of Society, s.16.

38 Yalvaç, “Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Yapısalcı YaklaĢımlar, s.142.

39 Sezgin Kızılçelik, YaĢar Erjem (1994), Açıklamalı Sosyoloji Terimleri Sözlüğü, Ankara: Atilla

(18)

11 değiĢmez biçimde güdülenmiĢ toplumsal eylemden ayrı biçimde var olur, ama yine de bu eylemleri belirleyen bir etkiye sahip olur.40 BaĢka bir deyiĢle yapısalcılığa göre bireylerin hareketleri Ģu veya bu Ģekilde toplumsal güçlerin ürünüdür ve doğa bilimlerinin araĢtırma yöntemlerinin kullanılmasıyla sosyal dünya anlaĢılabilir ve açıklanabilir. Burada sosyal varlığın yapı olarak belirlenen özellikleri ĢeyleĢtirilerek, sosyal süreçler ve olaylar ikinci plana itilmektedir.41

Yapılar aktörden bağımsız bir varlığa sahip gibi görünerek, insan eylemini belirleyebilmektedir.

Yapısalcı okulda kullanılan yapı kavramı yüzeydeki iliĢkiler ile gözlemlenemeyen iliĢkiler arasında yaptığı ayrım ile bilimsel gerçekçiliğin yapı anlayıĢına yaklaĢır.42

Yalvaç‟a göre, bu anlamda bir yapı kavramı Waltz‟ın kuramında mevcuttur. Ancak, yapısalcı okuldaki yapı kavramı genellikle analitik bir kavram olarak kullanılıp gerçek yapıları ifade etmediği için bilimsel realizmde olduğu gibi ontolojik iddiaları yoktur.43

Marksizm ise yapı kavramının yalnızca görgül düzenliliklerle özdeĢleĢtirilmesine karĢı çıkar ve bu yönüyle iĢlevselcilikten ayrılır. Öte yandan yapısalcılıkla benzer Ģekilde yapı kavramının gözlemlenemeyen toplumsal iliĢkilerden oluĢtuğunu dile getirir. Marksizm‟i yapısalcılıktan ayıran farklılık ise Marksizm‟de yapıların gerçek toplumsal iliĢkileri ifade etmesidir.44

Devlet, hukuk gibi toplumsal kurumlar ise, bu toplumsal iliĢkilerin almıĢ olduğu farklı biçimlerdir. Toplumsal bütünlüğün anlaĢılmasında, yalnız görünürdeki toplumsal biçimlerin değil, aynı zamanda bunları ortaya çıkaran öteki toplumsal iliĢkilerin de anlaĢılması gereklidir.45

Uluslararası ĠliĢkilerde realistler/ neorealistler uluslararası sistem yapılarını ulus-devletlerin gözlemlenebilir davranıĢları (materyal kapasitenin dağılımı) temelinde tanımlarken, dünya sistemi teorisyenleri bu yapıları devletleri oluĢturan kapitalist dünya ekonomisinin temel düzenleyici ilkeleri açısından tanımlarlar.46

40 Marshall, a.g.e., s.805.

41Engin Yıldırım (1999), “Giddens‟ın Yapılanma Teorisi”, Bilgi, sayı.1, s. 28. 42

Yalvaç, “Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Yapısalcı YaklaĢımlar”, s. 134.

43 a.g.e., s.134. 44 a.g.e., s.143. 45 a.g.e., s.168. 46

(19)

12 Yapının aktörlerin kimlikleri ve çıkarlarını yaratan olarak bu deterministik tanımı, yapıların aynı zamanda materyal olmayan unsurları da içerdiğini onaylayan bir tanımlamanın yolunu açmaya baĢlamıĢtır. Dahası, artan Ģekilde yapı bir durum olmaktan çok bir süreç olarak görülür olmuĢtur.47

Örneğin Giddens, yapıyı “sosyal sistemlerin yeniden üretiminde kendi kendini tekrarlayan kurallar ve kaynaklar” olarak tanımlamaktadır. Sewell ise yapıyı sosyal eylemi sınırlayan ve izin veren, karĢılıklı olarak (birbirini) destekleyen düzenler ve kaynaklar seti” olarak görür.48 Benzer Ģekilde Wendt herhangi bir sosyal sistem yapısının üç unsuru- materyal koĢullar, çıkarlar ve kimlikler- içerdiğini savunmaktadır.49

Bir baĢka deyiĢle yapı hem materyal hem de normatif elementleri barındırır. Aktörler normatif yapıyı inĢa eder ve değiĢtirebilir. Wendt‟ın dediği gibi anarĢiyi devletler yaratır. BaĢlıca rasyonel uluslararası iliĢkiler teorilerine göre anarĢi, egemenlik, çıkar, kimlik gibi kavramlar değiĢmez iken, inĢacılığa göre sosyal olarak (sosyal iliĢkiler ve paylaĢılan anlamlar ile) yapılandırıldığı için zamanla değiĢebilir.

47

O‟Neill, Balsiger, VanDeveer, a.g.e., s.154.

48 Sewell, a.g.e., s. 19.

49 Alexander Wendt (1999), Social Theory of International Relations, Cambridge: Cambridge

(20)

13

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

SOSYAL BĠLĠMLERDE AKTÖR- YAPI TARTIġMASI 2.1. TARTIġMANIN DOĞASI/ ARKAPLANI

Birey ile toplum ya da aktör ile yapı arasındaki iliĢkinin niteliği sosyal bilimlerin en temel tartıĢma konularından birisi olagelmiĢtir. Bu konuda toplumdan bireye giden Durkheimcı stereotip “ĢeyleĢtirme” (reification) ile bireyden topluma giden Weberci stereotip “iradecilik” (voluntarism) iki temel kampı oluĢturmaktadır. Yapının eylemden ve eylemi yapan aktörden önce geldiğini iddia eden yapısalcı-iĢlevselci görüĢler, toplumsal ve bireysel refah ve mutluluk için dıĢsal sınırlamaların gerekliliğini vurgulamakta ve ontolojik olarak sosyal yapıyı kendisini oluĢturan birimlere önsel kılmaktadır. Yapıya karĢılık eylemi önceleyen yorumsamacı yaklaĢımlar ise bireyi sosyal dünya hakkında bilgisi olan, amaçlı davranan ve ne yaptığını açıklayabilen bir aktör olarak değerlendirmekte ve aktörün ancak dıĢsal sınırlamalardan kurtulduğu zaman tüm potansiyelini kullanma imkânına kavuĢacağını savunmaktadır. BaĢka bir ifadeyle, ilk görüĢ insanoğlunun eylemlerindeki her türlü otonomiyi inkâr ederken, ikincisi aktörlerin eylemlerinin yerleĢik oldukları yapıları tamamıyla görmezden gelmektedir. Bu Ģekilde eylemler yapıya referansla izah edildiği sürece veya bunun tersi Ģekilde, her olaydaki bağımsız değiĢken onun kendi doğruluğundaki sorunlaĢtırmada elde edilemez olacağından50 sosyal teori içindeki bu yapı-eylem düalizmi‟nin (ya da tanımlanma biçimime göre yapı-eylem “düalite”sinin) aĢılması/uzlaĢtırılması önemli bir mesele olarak ortaya çıkmaktadır.

Yapı-eylem düalizminin aĢılmasına yönelik çeĢitli çabalar söz konusu olmakla birlikte gerek meselenin Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe tartıĢılmasına ön ayak olan Wendt‟in, gerekse bu tartıĢmaya müdahil olan öteki akademisyenlerin tezlerine dayanak teĢkil etmesi bağlamında Anthony Giddens ile Roy Bhaskar‟ın çalıĢmaları ön plana çıkmaktadır.

50 Walter Carlsnaes (1992), “The Agency- Structure Problem in Foreign Policy Analysis”, International Studies Quarterly, 36(3), s. 250.

(21)

14

2.2. GĠDDENS VE YAPILANMACI YAKLAġIMI

Sosyal bilimlerdeki yapı- eylem ikiciliğini (dualism) aĢma yolunda önemli bir mesafe kaydeden toplum bilimcilerden birisi Anthony Giddens‟tır. Giddens bir gerçekliğin parçası olduğumuzu, gerçeklik anlayıĢımızın –dilimiz aracılığıyla Ģekillendiği için- büyük ölçüde bir yorum meselesi olduğunu, bu yüzden epistemolojik sorunlara, yani gerçekliğin nasıl anlaĢılabileceğine odaklanmak yerine ontolojiye yönelmemiz, yani farklı sosyal teori ve sosyoloji okullarının varlık veya oluĢ konusunu nasıl ele aldıklarını, toplumu meydana getiren Ģey olarak neyi gördüklerini araĢtırmamız gerektiğini düĢünür.51

Bu çerçevede Yapılanma Kuramını (Structuration Theory), insan aktörünü dıĢlayan ve yapıyı öne çıkaran iĢlevselci-yapısalcı yaklaĢımlar ile bireysel aktörlerin sosyal teorinin odağında yer aldığı yorumcu (hermeneutic) sosyolojilerin52 eleĢtirisi bağlamında geliĢtirir.

Birey- toplum iliĢkisine merkezi bir önem veren yapılanma kuramı, beĢeri aktör olarak bireye önemli bir yer vermekle birlikte, bireyi, tarihin yapıcısı olarak değil, yalnızca tarih yapımımın bir öğesi olarak görmektedir. Benzer Ģekilde tarih yapımı sürecinde, yapı da tek baĢına bir belirleyici olarak görülmez. Giddens‟a53 göre beĢeri hayat tek baĢına bireysel ya da yapısal etkenlere bağlı kalınarak açıklanamaz. Toplumsal geliĢmelerde bireyin/aktörün ve yapının karar vericiliğinin eĢit düzeyde kavramsallaĢtırılması gerekir ki, böylece sosyal değiĢimler sürekli yapılanma biçiminde kendini dıĢa vuran süreçler olarak algılanabilir.

2.2.1.Yapı ve Sistem

Giddens kuramını oluĢtururken yapı ve sistem arasında bir ayrıma gider, ki yapısalcı ve iĢlevselci okullarda bu iki kavram arasındaki fark yeterince net olmayıp birbiri içinde kaybolma eğilimindedir. Giddens‟ın kullandığı Ģekliyle yapı, “yapısal özellikleri”, ya da daha kesin bir ifade ile sosyal sistemlerde zaman ve mekân iliĢkisini sağlayan “yapılaĢtırıcı özellikleri” anlatır.54

Bu haliyle Giddens yapıyı “sosyal sistemlerin yeniden üretiminde tekrarlanan kaynaklar ve kurallar” olarak tanımlamaktadır. Yapı, zihinsel mekânda ve insanın bilgi kabiliyetinin organik

51 Tatlıcan, a.g.e., s.2-3.

52 Etnometodoloji, sembolik etkileĢimcilik, fenomenolojik sosyoloji. 53 Giddens, The Constitution of Society, s.162.

54

(22)

15 zemininde örülür ve eylemlerle kendini dıĢa vurur.55

BaĢka bir deyiĢle, yapının insan zihni dıĢında ve uygulamaya konuldukları zamanlar hariç, zaman ve uzamda somut bir varlığı söz konusu değildir. Burada yapılar, gözle görülebilen fiziki varlıklar olmayıp, zihinlerde yer edinen ve tekrarlanan eylemlere zemin hazırlayan gayri maddi olgular olarak görülmektedir. Yapılar sosyal sistemlerin inĢa edilme anları dıĢında zamanda- mekânda yer almazlar.56

Giddens yapının yapısal setler olarak somut bir biçime büründüğünü iddia etmektedir. Bu bağlamda Kapitalist toplumun temelini oluĢturan yapısal set “özel mülkiyet: para: sermaye: hizmet sözleĢmesi: kar”57

Ģeklinde tanımlanabilir. Burada yapı setleri arasında dönüĢüm söz konusu olup özel mülkiyet paraya, para sermayeye, sermaye iĢçi çalıĢtırmaya ve kar yapmaya dönüĢtürülmektedir. Bu dönüĢümü gerçekleĢtiren kurallar ve kaynaklar ise bir aktör sayesinde ortaya çıkmaktadır.58

Giddens yapının varlığını, konuĢma ve dil arasındaki iliĢkiyi örnek vererek açıklamaya çalıĢır. Giddens‟ a göre konuĢma bir eylem, dil ise yapıdır. KonuĢma onu gerçekleĢtirecek bir özneyi gerektirirken, dil ise bir özneye sahip değildir. KonuĢmacılar tarafından kullanılıncaya ya da yazıya dökülünceye kadar dilin bir varlığı yoktur. Bunun gibi sosyal hayattaki yapılar da sadece sosyal eylemde ortaya çıkarlar. KonuĢma, nasıl dilin yapısından kaynaklanıyorsa, her sosyal eylem de aynı Ģekilde harekete geçirdiği yapıdan kaynaklanmakta ve onu ima etmektedir.59

Toplumsal yapı teriminin Anglo-Amerikan sosyolojide genelde sahip olduğu “görünür kalıp” anlamını Giddens‟in terminolojisinde sistem kavramı taĢımaktadır. Burada sistemle kastedilen Ģey, yapısal özelliklerin aynı anda hem “sürekli biçimde düzenlenen pratiklerin aracı” hem “sonucu” olduğu “toplumsal pratiklerle iliĢkilerin örgütlenmesi ve yeniden üretilmesi”dir.60

Giddens sosyal sistemlerin toplumsal yeniden üretimdeki süreklilikler sayesinde mekânda olduğu kadar zamanda da

55 Giddens, The Constitution of Society, s.377. 56 Giddens, Sosyal Teorinin Temel Problemleri, s.206. 57

Giddens, The Constitution of Society, s.186.

58 Yıldırım, a.g.e., s.30.

59 Giddens, The Constitution of Society, s.128.

60 Alan Swingewood (1998), Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, çev. Osman Akınhay, Ankara:

(23)

16 kalıplaĢtıklarını kabul eder. Yani sosyal sistemler, yapının aksine zaman- mekân içinde yer alır ve toplumsal pratikler aracılığıyla inĢa edilirler.61

Bu yüzden sosyal sistemler “yapısal bütünlük” tür. Sosyal sistemlerin hem süre hem geniĢlik bakımından en derinlere uzanan pratikleri ise kurumlardır.62

BaĢka bir ifadeyle Giddens‟in kuramında yapı, “sosyal sistemlerin yapılaĢmıĢ özellikleri olarak organize olmuĢ kurallar ve kaynaklar” ı ifade ederken, sistem kavramı ise “düzenli pratikler olarak organize olmuĢ, aktörler ya da kollektiviteler arasındaki yeniden üretilmiĢ iliĢkiler” e iĢaret etmektedir. Yapıların süreklilik ya da dönüĢümünü ve bu yüzden sistemlerin yeniden üretimini düzenleyen koĢullar ise “yapılanma” terimini karĢılamaktadır.63

2.2.2.Yapının Ġkiliği

Yapılanma teorisi, yapı ve aktörün birbirine karĢılıklı bağımlılığını vurgulamaktadır. Giddens‟a göre, sosyal sistemlerin yapısal özellikleri hem pratiklerin sonucudur, hem de bu pratiklerin ortaya koyulabilmesine olanak verir. Bu bağlamda Giddens‟a göre, toplumu yaratanlar insanlardır, fakat bunu tarihsellikleri içinde konumlanmıĢ olarak yaparlar. Bu yaklaĢımda, yapısalcılarda olduğu gibi aktörü doğrudan belirleyen bir yapı ya da bireyci yaklaĢımlardaki gibi bağımsız bir aktör yerine her ikisinin de etkileĢim halinde olduğu öne sürülür. Yapılar Giddens‟a göre etkileĢimin hem koĢulu, hem de sonucu olmaktadır. Ontolojik olarak böyle bir yaklaĢımda yapı da, aktör de aynı madalyonun iki yüzü gibi algılanmaktadır.

Yapılanma teorisi, sosyal değiĢimlerin açıklanmasına iliĢkin yapısalcı yaklaĢımları eleĢtirir. Yapısalcılık, beĢeri davranıĢlar üzerinde sınırlandırıcı etkilere sahip sürecin sadece bir yüzünü görmektedir.64

Giddens‟a göre ise aktörlerin ve

yapıların oluĢumu, birbirinden bağımsız olarak verilmiĢ iki görüngü kümesini, bir ikiciliği (dualism) değil, bir ikiliği (duality) yansıtır.65

Bu çerçevede, aktörlerin ve yapının birbirlerine karĢılıklı bağımlılığını tanımlayan „„yapının ikiliği‟‟ kavramı, yapılanma kuramının merkezinde yer almakta ve sosyal hayattaki sürekliliğin ve değiĢimin açıklanmasında bu kavrama önemli iĢlevler yüklenmektedir. “Yapının

61 Giddens, Sosyal Teorinin Temel Problemleri, s.217. 62

a.g.e., s.206.

63 a.g.e., s.208.

64 Giddens, The Constitution of Society, s.212-213.

65Giddens ikilik (duality) ile ikicilik (dualism) arasında bir ayrıma gider. Ġkilik, iki unsurun birbirine

(24)

17

ikiliği” nin anlamı, yapının bireyler açısından dıĢsal bir öge olmaması, pratiklerden

doğmasıdır ve temeli, pratikte –söylemsel bilinçte değil- “eylemin düĢünümsel biçimde gözlenmesiyle gerçekleĢen” rutinler ve karĢılaĢmalardadır.66

“Yapının ikiliği” çerçevesinde, aktör- yapı iliĢkisi diyalektik olup, toplumsal değiĢimi yönlendirme giriĢimlerinde birbirleriyle sürekli olarak etkileĢim durumundadırlar. Sosyal sistemlerin yapısal özellikleri, tekrarlanan pratiklerin hem aracı hem de sonucudurlar. Yapı bireylere “dıĢsal” değildir. Yapı, kısıt (constraint) ile eĢitlenmemelidir; o her zaman hem kısıtlayıcı hem de olanak vericidir.67

Giddens‟a göre toplumsal yapılar, insanlar üzerinde onları belli biçimde davranmaya iten doğa güçleri gibi bir etkide bulunmazlar. Yapısal kısıtlamalar aktörlerin kendi davranıĢları hakkındaki güdüleri ya da gerekçelerinden bağımsız olarak iĢlemezler.68

Yani insanlar her zaman ilgili konularda seçimler yapar, asla tamamen koĢullar tarafından sürüklenmezler.69

Yapılanma kuramında aktörlerin toplumsal değiĢimi yönlendirmede baĢvurdukları araçlar olarak kaynaklar ve kurumlar da önemli bir yer tutmaktadır. Kaynaklar, sosyal etkileĢim sürecinde bilebilme yeteneğine sahip aktörlerce yapılandırılan ve yeniden üretilen sosyal sistem varlıklarıdır.70

Kurumlar ise toplumun üyelerinin çoğunluğu tarafından tanınan veya icra edilen rutinleĢmiĢ pratiklerdir. Sembolik düzen veya söylem biçimi, siyaset, ekonomi, hukuk veya yaptırımlar toplumdaki en önemli dört kurumu oluĢturur.71

Aktörler, toplumun yapılandırılmasını yönlendirme sürecinde bu kurumların her birinden rutin olarak faydalanmaktadırlar. Bununla birlikte kurumlar, toplumun zihnine daha derin biçimde iĢlenmiĢ olduklarından kaynaklardan farklıdırlar.

Özetle, Giddens‟in yapılanma kuramının temelinde yapıların ikiliği (duality) varsayımı yatmaktadır. Hem yapıyı aktöre, dolayısıyla onun eylemlerine önceleyen yapısalcılık ve iĢlevselcilikten hem de aktörü ve onun eylemlerini yapıya önceleyen yorumsamacı sosyolojinin hermönetik geleneğinden ayrılan Giddens‟ın kuramında

66 Swingewood, a.g.e., s.364. 67

Giddens, The Constitution of Society, s.24.

68 a.g.e., s.181.

69 Derek Layder (1994), Understanding Social Theory, London: Sage, s.139. 70 Giddens, The Constitution of Society, s.14.

71

(25)

18 yapıların ve aktörlerin oluĢumu birbirinden ayrı düĢünülmemektedir. Bunlar sosyal bir süreç içerisinde birbirlerini karĢılıklı olarak inĢa eden unsurlardır.72

BaĢka bir deyiĢle “Giddens aktörleri ve yapıları karĢılıklı olarak oluĢturulan ya da belirlenen varlıklar olarak kuramsallaĢtırılmakta ve bu soruna dair iliĢkisel bir çözüm önerisi getirmektedir”.73

Bu kuramda yapılar, hem mümkün kılan (enable), hem de sınırlayan (constrain) Ģeyler olarak ele alınmaktadır.74

Giddens‟ı sosyolojik eylem, yapı ve değiĢim kuramları açısından “tekerleği yeniden icat etmek” ile özelde yapılanma kuramını hiçbir Ģey anlatmamakla ve ampirik olmakla (Talcot Parsons‟ın kuramsal çalıĢmalarıyla paralellik kurarak) suçlayan bir dizi eleĢtiri mevcuttur.75

Archer‟a göre Giddens‟in yapı tanımı problemlidir. Ona göre yapı belli bir zamanda insani etkileĢim yoluyla desteklenen ve somutlaĢtırılan kurallar ve kaynaklarla yapılan sosyal pratiklere indirgenemez özelliklere sahiptir. Giddens her bir verili zamanda bazı yapısal özelliklerin daha esnek olduğunu ve bazılarının da değiĢim için diğerlerinden daha çok direnç oluĢturduğunu kavrayamamaktadır.76

BaĢka bir deyiĢle Giddens‟ın tanımı yapısal özelliklerin muhtelif türleri arasındaki bir farklılaĢtırmadan yoksundur. Bu durum Giddens‟ın voluntarismi (iradecilik) abartmasına ve sınırlamayı minimize etmesine yol açar.77

Ayrıca, yapılanma teorisi aktörlerin sosyal Ģartlarını nasıl dönüĢtüreceği ve onların var olan yapıları sadece tekrar üretip çoğaltacağı sorularına tatmin edici cevaplar sunamamaktadır. Archer, Giddens‟ın yapılanma kuramına karĢı geliĢtirdiği “morfogenez” yaklaĢımı ile sosyal analize zaman unsurunu dâhil ederek aktör- yapı meselelerini ileriye taĢımak ister. Morfogenez, farklı yapısal ve kültürel bağlamlardaki sınırlamaların katılığını ve serbestlik derecelerini analiz ederek farklı sosyal gruplar için, iki bakıĢ açısının ağırlıklarını çözmeye çalıĢır.78

Yapıların ortaya çıkmasında bir önce (önceden ortaya çıkmıĢ toplumsal yapılar, sırasında aktörlerle

72 Sezgin Kaya (2008), “Uluslararası ĠliĢkilerde Konstruktivist YaklaĢımlar”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, vol.63, no.3, s.99.

73

Wendt, “The Agent- Structure problem…”, s.350.

74 Faruk Yalvaç (2007), “Devlet”, ed. Atila Eralp, Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, Ġstanbul: ĠletiĢim yayınları, s.47.

75 Marshall, a.g.e. s. 806. 76

Margaret Archer (1982), “Morphogenesis versus Structuration: On Combining structure and Action”, British Journal of Sociology, 33 (4), ss.455-483.

77 a.g.e., s. 457.

78 Margaret Archer (1995), Realist Social Theory: A Morphogenetic Approach, Cambridge:

(26)

19 yapılar arasındaki temsiliyet süreci), ve sonra (yeniden üretilmiĢ ya da dönüĢtürülmüĢ) arasında bir ayrım yapan Archer‟e göre aktörlerin eylemleri için bağlı oldukları toplumsal iliĢkiler bizim tekrarlanan ve rutinleĢmiĢ davranıĢlarımızdan yapılmıĢ soyutlamalar olmayıp, bağımsız nedensel özellikleri vardır.79

2.3. BHASKAR VE BĠLĠMSEL REALĠZM/ ELEġTĠREL GERÇEKÇĠLĠK80

Bilimsel realizm 1970‟li yılların ortasında Roy Bhaskar tarafından geliĢtirilmiĢ, özünde pozitivizm eleĢtirisine dayalı bir bilim felsefesi81

olup, toplum bilimlerin doğa bilimlerinde olduğu gibi bilimsel olarak incelenebileceğini savunmaktadır. Uluslararası ĠliĢkiler kuramı açısından önemi ise uluslararası iliĢkilerin incelenmesinde odak noktasını epistemolojiden ontolojiye kaydırmasıdır.82

Bhaskar, toplum ve birey arasındaki iliĢkiyi gerçekçi bir yaklaĢımla açıklamak üzere DönüĢümsel Toplumsal Eylem Modeli‟ni (Transformational Model

of Social Activity) geliĢtirmiĢtir. Bu modele göre kiĢiler ve toplum „diyalektik olarak‟

iliĢkili değillerdir. Bunlar aynı sürecin iki ayrı uğrağını teĢkil etmedikleri gibi kökten farklı türde Ģeylere atıfta bulunurlar.83

Bhaskar‟a göre toplum, amaçlı insan eylemi için zorunlu koĢulları sağlar ve amaçlı insan eylemi de onun için zorunlu bir koĢuldur.84

BaĢka bir ifadeyle toplum insan etkinliği olmaksızın var olamayacağı gibi, bu tür bir etkinlik de yapıp ettikleri Ģeylere dair bir kavrayıĢa sahip olan aktörler tarafından giriĢilmediği sürece gerçekleĢmeyecektir. Ancak bu, aktörlerin toplumu/toplumsal yapıları yarattığı anlamına gelmez. Doğrusu aktörler onu yeniden üretirler ya da dönüĢtürürler.85

Bu bağlamda Bhaskar toplumu “bireylerin yeniden

79

Faruk Yalvaç (2012), “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisindeki Temel TartıĢmalar ve EleĢtirel Gerçekçilik”, ed. Tayyar Arı, Uluslararası İlişkilerde Post-Pozitivist Analizler-1: Kimlik, Kültür, Güvenlik ve Dış Politika, Bursa: MKM Yayıncılık, s. 35; Archer, Realist Social Theory, s.106.

80 Yalvaç, bilimsel realizmin Uluslararası ĠliĢkilere uygulanan halini eleĢtirel gerçekçilik olarak

adlandırmaktadır. Faruk Yalvaç (2010), “EleĢtirel Gerçekçilik: Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Post-Pozitivizm Sonrası AĢama”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 24.

81 Roy Bhaskar (1978), A Realist Theory of Science, Bringhton: Harvester Books; Roy Bhaskar

(1979), The Possibility of Naturalism: A Philosophical Critique of the Contemporary Human Sciences, London: Routledge. Bir bilim felsefesi olarak bilimsel/ eleĢtirel realizmin Uluslararası ĠliĢkiler‟deki siyasal realizmle hiçbir ilgisi yoktur.

82 Yalvaç, “EleĢtirel Gerçekçilik: Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında…”. 83 Bhaskar (1998), The Possibility of Naturalism, s.36.

84 a.g.e., s.39. 85

(27)

20 ürettiği ya da dönüĢtürdüğü ve bireyler böyle yapmadıkça var olamayacak olan bir yapılar, pratikler ve uylaĢımlar toplamı” olarak kavramsallaĢtırmaktadır.

EleĢtirel gerçekçilik, analiz düzeyi, toplumsal dünyanın ontolojik derinliği ve ortaya çıkma kavramları yerine kiĢi, sistem, devlet gibi farklı düzeyleri varsayar. EleĢtirel gerçekliğin konuya yaklaĢımı analiz düzeyi sorunsalı çerçevesinde incelenen farklı düzeylerin, aslında ontolojik olarak aynı toplumsal iliĢkilerin farklı yönleri (toplumsal, ekonomik, siyasal) olarak anlaĢılması gerektiğidir.86

EleĢtirel gerçekçilik Waltz‟ın geliĢtirdiği ve indirgemeci ve holistik olarak ayırdığı düzeyler açısından tartıĢılan analiz düzeylerindeki ayrımların ontolojik açıdan önem taĢımasına rağmen, konunun uluslararası iliĢkiler teorisinde metodolojik ve epistemolojik bir tartıĢma gibi ele alınmıĢ olduğunun altını çizer. Konuyu sadece metodolojik ve epistemolojik düzeyde ele alan Waltz gibi akademisyenlerin asıl sorunsalı “acaba hangi düzeyden bakarsak devlet davranıĢlarını daha iyi inceleyebiliriz”in ötesine geçememiĢtir. ĠĢte bu noktada Uluslararası ĠliĢkiler‟ deki pek çok meselenin analizinde odak noktasını epistemolojiden ontolojiye kaydıran EleĢtirel Gerçekçilik aktör ve yapı tartıĢmasını da uluslararası algısıyla doğrudan iliĢkili olarak daha derin toplumsal katmanlar ve altta yatan toplumsal iliĢkilerin bir boyutu olarak anlaĢılması gerektiğini öne çıkarmaktadır. Çünkü EleĢtirel gerçekçilik, uluslararasını devletlere veya ulusal toplumu bireylere indirgemekten ziyade toplumsal iliĢkiler ve bunların almıĢ olduğu farklı biçimlere odaklanmakta, iç/dıĢ ayrımını ise aynı toplumsal iliĢkilerin almıĢ olduğu farklı biçimler olarak değerlendirmektir.87

EleĢtirel gerçekçilik, yapıların oluĢumuyla ilgili olarak fikir ve anlamların önemini kabul etmekle birlikte, bu fikirlerin maddi bir ortamda oluĢtuğunu da görmezden gelmez. Olaylara verdiğimiz anlamlar, bunların maddi olarak nasıl inĢa edildikleri, oluĢtukları ve temsil edildikleriyle ilgilidir.88

Bir baĢka deyiĢle, dilsel, söylemsel ya da yorumsal bir gerçeklik anlayıĢını savunan post-yapısal, post-modern, yorumsamacı ve inĢacı kuramlardan farklı olarak eleĢtirel gerçekçilik maddi iliĢkiler

86

Yalvaç, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisindeki Temel TartıĢmalar…”, s. 21-22.

87 A.g.e., s.23. 88

Milja Kurki, Colin Wight (2007), “International Relations and Social Science”, ed. Tim Dunne, Milja Kurki, Steve Smith, International Relations Theories: Discipline and Diversity, Oxford: Oxford University Press, s.27.

(28)

21 açısından tanımlanan yapısal bir toplumsal ontoloji anlayıĢını benimser.89

Bu çerçevede yapıları kurallara, normlara ve pratiklere indirgemek ya da ondan türetmek yerine, toplumsal yapılardan baĢlamak ve “kural, norm ve pratikleri toplumsal yapıların (çoğunlukla niyet edilmeden) yeniden üretildiği ve bazen değiĢtirildiği araçlar olarak” görmek gerekir.90

89

Jonathan Joseph (2007), “Philosophy in International Relations: A Scientific Realist Approach”, Milennium: Journel of International Studies, Cilt 35, No 2, s.345.

90

(29)

22

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE YAPI- AKTÖR TARTIġMASI 3.1. TARTIġMANIN ANLAMI

Uluslararası ĠliĢkiler teorisinde, geleneksel olarak aktör- yapı tartıĢmasının iki yanını temsil eden iki farklı nedensellik açıklaması mevcuttur. Hollis ve Smith‟in “açıklamak” ve “anlamak” bağlamında ele aldıkları iki hikâye91

bu iki farklı nedensellik açıklamasını karĢılamaktadır. Bu hikâyelerden ilki, toplumun yapısını üreten ve zaman zaman da dönüĢtüren aktörün hikayesi iken, diğeri ise aktörlerin pratiklerini olanaklı kılan ve/veya engelleyen “yapı”nın hikayesidir. Aktör- yapı tartıĢması, bu iki farklı hikâyenin uzlaĢtırılması çabalarının bir sonucu olarak, özellikle 1980‟lerin ikinci yarısından itibaren disiplin gündeminde yer bulmuĢtur. Bu, 1980 öncesi uluslararası iliĢkiler teorilerinin yapı- aktör tartıĢmasından tamamen bağımsız olduğu anlamına gelmez. Uluslararası iliĢkilerin geleneksel teorileri olarak anılan Ġdealizm ve Realizmin aktör- yapı iliĢkisine dair belli ön kabulleri olduğu gibi “Ġkinci TartıĢma”92

ile baĢlayan indirgemeci- sistemci teoriler, aktör- sistem ikiliklerinin özünde de aktör-yapı tartıĢması bulunmaktadır.

Aktör- yapı tartıĢması, aktör ya da yapının hangisine ontolojik öncelik verileceği üzerine kurulmuĢtur. Bu çerçevede farklı sentezler ortaya çıkmakla birlikte, hepsinin ortak özelliği aktör ya da yapıdan herhangi birine ontolojik öncelik vermekten kaçınmak olmuĢtur.93

Bugüne dek pek çok farklı Ģekilde kavramsallaĢtırılan94

aktör- yapı problemi, sosyal yaĢamın ve sosyal nedenselliğin araĢtırılmasının merkezinde yer almaktadır.95

91 Hollis, Smith, Explaining and Understanding International Relations, s.1. Yazarlar birisini

“iç/inside”, diğerini “dıĢ/outside” olarak tanımladıkları bu hikâyeleri “açıklamak” ve “anlamak” bağlamında yaptıkları tartıĢmalar sonunda birbirlerinin yerine geçemeyecek, varlıklarını ayrı olarak sürdürmesi gerekli araĢtırma odakları olarak belirlemiĢlerdir. Anlamak(iç hikaye) aktörlerin zihinlerinde düzeni yeniden-üretmektir. Anlatmak(dıĢ hikaye) ise bilimsel yolla nedenleri bulmaktır.

92

Uluslararası iliĢkilerdeki kuramsal tartıĢmalar için bkz. Yosef Lapid (1989), “The Third Debate: On the Prospects of International Theory in a Post Positivist Era”, International Studies Quarterly, vol.33, 235-254.

93 Doty, “Aporia: A Critical Exploration of the Agent-Structure Problematique …”, s. 367. 94

“parça- bütün”, “mikro- makro”, “aktör- sistem”, “birey- toplum”, “eylem- yapı”, “bireycilik- bütünsellik”.

95 Morten S. Andersen (2008), “Bridge Over Troubled Water: Revisiting the Agent- Structure Debate

in Constructivist IR-Theory”, Presented at the annual meeting of the ISA‟s 49th Annual Convention, Bridging Multiple Divides, Hilton San Francisco, San Francisco, CA, USA, March 26, s.3.

(30)

23 Uluslararası ĠliĢkiler teorisi içinde aktör- yapı problemi etrafında dönen tartıĢma oldukça karmaĢıktır. Bunun temel sebebi, Wight‟ın96

doğru bir Ģekilde tespit ettiği gibi, konunun tartıĢılmasında katılımcıların çoğu zaman aynı problem hakkında konuĢtuklarının açık olmayıĢıdır: birisi meselenin epistemolojik olduğunu düĢünürken, bir diğeri metodolojiyle ilgili olduğuna inanmaktadır. Ontolojik meseleler devamlı olarak açıklama konularıyla karıĢtırılmaktadır. Bu noktada problemin temelde ne olduğunun açıklığa kavuĢturulması ve Ģayet varsa problemin değiĢik formları (analiz düzeyi problemi, aktör- yapı problemi, mikro-makro problemi) arasındaki ayrımların ortaya çıkarılması önem kazanmaktadır.

Aktör- yapı sorunu birisi ontolojik, diğeri epistemolojik olmak üzere birbiriyle iliĢkili iki problemden oluĢmaktadır.97

Aktör- yapı tartıĢması ontolojik boyutta, çalıĢtığımız “gerçeklik” ve “gerçeklik”in neden oluĢtuğuyla ilgilidir. Burada aktörlerin ve yapıların nitelikleri ile onlar arasındaki iliĢki önem kazanmaktadır. Hatta Carlsnaes‟e göre bu iliĢkinin sosyal ve politik teorideki en önemli konu olduğu bile ileri sürülebilir.98

Aktör- yapı tartıĢmasıyla ilgili epistemolojik sorun ise daha çok aktör ve yapıların nedensel olarak önemli kabul edilen niteliklerine bağlı olarak, yapanlar ve yapılarla eĢleĢtirilen açıklama biçimlerinin seçimiyle ilgilidir.99

Uluslararası ĠliĢkilerde aktör-yapı tartıĢmasının etrafında döndüğü birkaç soru mevcuttur:100 Uluslararası alandaki bir olay ya da fenomenin aktörlerle ilgili unsurlara ya da yapısal unsurlara odaklanan bir açıklaması iyi bir açıklama mıdır? Uluslararası ĠliĢkiler sistem içindeki etkileĢimler bütününün niteliklerini ya da birimlerin davranıĢlarının bir açıklamasını mı vermeyi amaçlamalıdır? Aktörler ve yapılar nelerdir? Ne anlama gelir? Uluslararası iliĢkiler dünyasında aktörler ve yapılar birbiriyle nasıl iliĢkilidir? Toplumsal yapıları tarafından sınırlananlar ve mümkün kılınanlar olarak aktörler yaptıkları iĢlerde ne kadar özgürdürler? Sosyal yapının bir türü bir diğerine nasıl dönüĢür? Aktör- yapı iliĢkileri nasıl değiĢir?

96 Colin Wight (2006), Agents, Structures and International Relations: Politics as Ontology, New

York: Cambridge University Press, s.90.

97 Wendt, “The agent- structure problem in International Relations Theory”, s.339. 98 Carlsnaes, a.g.e.

99 Wendt, “The agent- structure problem in International Relations Theory”, s.340. 100

(31)

24 Mevcut sorulardan anlaĢıldığı üzere tartıĢma oldukça kapsamlı bir alana yayılmıĢtır. Nitekim Ole Waever101

de Uluslararası ĠliĢkiler‟deki yapı- aktör tartıĢmasını, üç tartıĢmanın gevĢek bir takımyıldızı olarak değerlendirmektedir: Özne- nesne, analiz düzeyleri ve yapılanma konusu. Aktör- yapı tartıĢması aynı zamanda uluslararası siyasetin dünyasında süreklilik ve değiĢimleri açıklama giriĢimleriyle ilgilidir. Öte yandan aktör-yapı tartıĢması baĢlarda devlet merkezli Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinin eleĢtirisi ile ilgili idi. Bu nedenle çoğu analiz devletler(agents) ve uluslararası sistem(yapı) arasındaki iliĢkiyi irdelemiĢtir.102

Her ne kadar tartıĢmanın doğrudan agent- structure debate adıyla disipline giriĢi 1980 sonrası döneme denk düĢse de, disiplinin geleneksel tartıĢmaları olarak anılan Ġdealizm ve Realizm dahi konuya iliĢkin ön kabuller taĢımaktadır. Hem idealizm hem de realizm insan doğasından hareketle, insani özellikleri devlete yüklemiĢ ve uluslararası iliĢkilerin birim/aktör/devlet merkezli bir açıklamasını sunmuĢlardır. Disiplindeki “davranıĢsalcı devrim”le birlikte ise konu indirgemeci teoriler- yapısal teoriler ekseninde ele alınmıĢtır. Bu noktada Kenneth Waltz önemli bir referans noktası olarak karĢımıza çıkmaktadır. Waltz daha bilimsel bir uluslararasının inĢası amacıyla indirgemeci ve yapısal teoriler arasında ayrıma gitmiĢ ve kendi teorisini yapısal olarak nitelemiĢtir. Bugün aktör ve yapıya iliĢkin yapılan açıklamaların hepsinde bir Ģekilde Waltz‟a referans verilmektedir. Hatta tartıĢmanın Waltz‟ın yapısalcılığının sorgulanması üzerinden sürdürüldüğü söylenebilir. Buradan hareketle öncelikli olarak Uluslararası ĠliĢkilerde Waltz‟ın temsil ettiği Neorealizm ve UĠ‟nin diğer yapısalcı kuramı- dünya sistemleri analizi öncelikli olarak ele alınmalıdır.

Sosyal bilimlerde cereyan eden aktör- yapı konusundaki tartıĢmalara disiplindeki ilk tepkiler olarak niteleyebileceğimiz Wendt, Dessler, Carlsnaes, Hollis ve Smith‟in çalıĢmaları tartıĢmanın ilk dalgası olarak değerlendirilebilir. Bunlar içinde Wendt, Dessler, Carlsnaes ontolojik temelli bir aktör- yapı tartıĢması okuması yaparken, Hollis ve Smith konuya epistemolojik açıdan yaklaĢmaktadır. TartıĢmanın ikinci dalgası içinde ise Wight, Doty ve Suganami‟nin postyapısalcı okumaları

101 Ole Waever (1994), “Resisting the Temptation of Post Foreign Policy Analysis”, W. Carlsnaes and

S. Smith(ed), European Foreign Policy, London: Sage, s.260.

102

(32)

25 sayılabilir. Burada vurgulanması gereken bir nokta tartıĢmanın bu ikinci dalga ile birlikte bambaĢka bir yere evrilmiĢ olduğudur. Bieler ve Morton‟un Cox‟un çalıĢmalarından hareketle alternatif bir tarihselci metodu konuya yerleĢtirmeye çalıĢtıkları çalıĢmaları ise tartıĢmanın bir üçüncü dalgasını oluĢturur.

3.2.ANALĠZ DÜZEYLERĠ MESELESĠ

Analiz düzeyleri konusu, 1950‟ler boyunca doğal bilimlerin kesinliğini ve metodolojisini sosyal bilimlere uygulamaya çalıĢan davranıĢsal hareketin daha kapsamlı etkisinin bir parçası olarak, disiplinde daha pozitivist ve daha bilimsel bir yaklaĢımın teĢviki yönünde UĠ‟nin gündemine gelmiĢtir. Uluslararası iliĢkilerde analiz düzeyi sorununu ilk defa 1959‟daki “Man, the State and War” adlı çalıĢmasında savaĢın nedenlerini üç düzeyde (birey, devlet, uluslararası sistem) analiz ederek bir anlamda bu alandaki tartıĢmayı baĢlatan Waltz savaĢın insan doğasından kaynaklanan nedenlerle, devletin kendinden kaynaklanan nedenlerle ve uluslararası sistemden kaynaklanan nedenlerle analiz edilebileceğini göstermiĢtir.103

“DavranıĢsalcı devrim”, kısa sürede sosyal bilimlerde, sosyal olguları anlamaya yönelik baĢlıca iki yaklaĢım (atomistic ve holistik) hakkındaki, çoktandır devam eden epistemolojik bir tartıĢma ile kaynaĢmıĢtır.104

Bu iki yaklaĢım UĠ‟de, Waltz‟ın (1979) kullanımından sonra daha yaygın biçimde indirgemeci (reductionist) ve sistemik (systemic) yaklaĢımlar olarak bilinir.

Konuyu sistematik olarak ilk ele alan çalıĢma ise David Singer‟ın105 1961 tarihli “The Level of Analysis Problem in International Relations” makalesi olmuĢtur. Singer‟ın analiz düzeyi yaklaĢımı, disiplinin teorik geliĢiminde haklı olarak bir dönüm noktası olarak düĢünülür.106

Zira Buzan‟a göre107 analiz düzeyleri meselesi, analistleri açıklamalarını nasıl sunacakları hakkında daha sistematik olmaya zorlamıĢ, teori üzerine ana akım tartıĢmanın büyük kısmını ĢekillendirmiĢ ve

103Tayyar Arı (2002), Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, Ġstanbul: Alfa

Yayınları, s.145.

104 Barry Buzan (1997), “The Level of Analysis Problem in International Relations Reconsidered”, ed.

Ken Booth ve Steve Smith, International Relations Theory Today, Polity Press, s. 200.

105

David J. Singer (1961), “The Level of Analysis Problem in International Relations”, World Politics, Vol.14, Iss.1, ss.77-92. Makalenin bir Türkçe çevirisi için bkz. David Singer (2006), “Uluslararası ĠliĢkilerde Analiz Düzeyleri Meselesi”, Uluslararası ĠliĢkiler, cilt.3, sayı.11, 3-24.

106Wight, Agents, Structures and International Relations, s. 102. 107

(33)

26 uluslararası iliĢkilerin çok geniĢ ve kompleks çalıĢma konusunu parçalara ayırmak için etkili bir yol sağlamıĢtır. O “uluslararası sistem” kavramının gerçekten ne anlama geldiği üzerine düĢünmeyi teĢvik etmiĢ ve disiplinde bir dizi ontolojik ve epistemolojik sorunun düĢünülmesi gereğine yönelik farkındalığı artırmıĢtır. Disiplinde ne bilgi olarak kabul edilir ve açıklamanın geçerli metodları nelerdir? Dünyada bulunan “gerçek” varlıklar ve analitik kurgular arasındaki iliĢki nedir? Analiz düzeyleri meselesinin tartıĢılmasından türeyen bu tür sorular disiplinin metodolojik soruları yanında, epistemiye ve ontolojiye dair açılımlar sağlamıĢtır.

Singer makalesinde devlet ve sistem düzeyleri arasında nedensellik ve sonuç açısından bir ayrım yapılması gereğine iĢaret etmiĢ, sistem düzeyine verilen önceliğin devletleri homojen birer birim olarak göstererek devletler arasındaki benzerliği abartırken, birim düzeyindeki açıklamaların da devletler arasındaki farklılığı abartarak sistemin etkilerini ikinci plana ittiğini ileri sürmüĢtür. Ancak Singer bu iki düzeyin birleĢtirilip genel bir UĠ kuramı geliĢtirilmesinin çok zor olduğunu ifade etmiĢtir.108

Yurdusev109 ve Moul110 ise Singer‟ın analiz düzeyini analiz birimi ile karıĢtırmıĢ olduğunu iddia ederler. Hem analiz düzeyi hem de analiz birimi tüm analistlerin yapmaları gerekli seçimlerdir. Analiz düzeyi meselenin nasıl çalıĢılacağı hususu (metot ve bağlam) ile ilgili iken analiz birimi neyin çalıĢılacağı konusuna (aktör ve obje) referans vermektedir. Yurdusev felsefi, teorik ve pratik düzey olmak üzere üç analiz düzeyi ve bireysel, toplumsal ve evrensel birimler olmak üzere üç analiz birimi belirlemiĢtir. Analiz düzeyi ve analiz birimi birbiriyle iliĢkilendirilmesine rağmen, belli bir analiz düzeyinin tercihi, otomatik olarak belli bir analiz biriminin seçimini beraberinde getirmemektedir.111

Literatürde çokça analiz düzeyi ve analiz birimi sınıflandırması mevcut olmakla birlikte, bizim konumuz açısından önemli olan nokta analiz düzeyleri meselesinin aktör-yapı tartıĢmasındaki yeri/ aktör- yapı tartıĢmasıyla iliĢkisidir.

108 Yalvaç, “Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında Yapısalcı YaklaĢımlar”, s. 144. 109

A. Nuri Yurdusev (2007), “Analiz Seviyesi” ve “Analiz Birimi”: Bir Ayrım Argümanı, (çev. Ahu Özsolak), Uluslararası İlişkiler Dergisi, 4(16), ss. 3-19.

110 W.B Moul (1973), “The Level of Analysis Problem Revisited”, Canadian Journal of Political Sciences, 6, ss.494-513.

111

Referanslar

Benzer Belgeler

gu arasındaki bağıntıların incelenmesine dayanmakta olmasıdır. Bugün sosyologlar, olan ve olması gereken ayırımim hemen hiç yadsımak istemezler. Max Weber bile, eskiden,

• Gelişmiş ülkelerde refah devleti; gelişmekte olan ülkelerde de sosyal devlet anlayışının en önemli göstergesi sosyal güvenlik olarak görülmüştür.. • Pek çok

mekanik dünya ile birlikte toplumsal olayların ve yazılı metinlerin yorumuna da önem veren Yeni Kantçılık, beşeri ve sosyal bilim. yöntemlerine yeni bir

• Bu sorunlar toplumdan topluma belli farklılıklar gösterdiği gibi aynı toplumda dönemden döneme de farklılık gösterir. • Ama neredeyse bütün toplumlar bir şekilde bu

• Toplumsal inşacı Yaklaşım, hastalıkların basit gerçekler olmadıklarını, toplumsal muhakemenin ve toplumsal pratiklerin sonucu olduklarını iddia ederek gerçekliği

• Kişisel tıbbi yardımdan, profesyonel sağlık hizmetlerine, bir sağlayıcı tarafından reçete edilsin ya da edilmesin geleneksel şifacılar tarafından yapılan eylemler ve

• Ancak aile politikası dediğimizde genel olarak yukarıda sayılan konulardan daha çok doğum hızı, aile büyüklüğü, çalışan ebeveynler için çocukların ve

• Ülkemizde aile kurumu daima çok önemli olarak algılanmış ve toplumun temel taşı olarak kabul edilmiştir.. Buna