• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI MENÂKIB-I ŞÂD U GAM.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI MENÂKIB-I ŞÂD U GAM."

Copied!
148
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

MENÂKIB-I ŞÂD U GAM

Melek ŞAHAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2017

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

MENÂKIB-I ŞÂD U GAM

Melek ŞAHAN

Danışman: Prof. Dr. İ. Çetin DERDİYOK Jüri Üyesi: Prof. Dr. H. Dilek BATİSLAM Jüri Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Belde AKA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2017

(3)

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne;

Bu çalışma, jürimiz tarafından Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. İ. Çetin DERDİYOK (Danışman)

Üye: Prof. Dr. H. Dilek BATİSLAM

Üye: Yrd. Doç. Dr. Belde AKA

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

…/…/2017

Prof. Dr. H. Mahir FİSUNOĞLU Enstitü Müdürü

NOT: Bu tezde kullanılan ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

(4)

ETİK BEYANI

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;

 Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,

 Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu,

 Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi,

 Kullanılan verilerde ve ortaya çıkan sonuçlarda herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

 Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,

Bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. 20/12/ 2017

Melek ŞAHAN

(5)

ÖZET

MENÂKIB-I ŞÂD U GAM

Melek ŞAHAN

Yüksek Lisans Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Danışman: Prof. Dr. İ. Çetin DERDİYOK

Aralık 2017, 137 sayfa

Bu çalışma, klasik Türk edebiyatı nesir örneklerinden Menâkıb-ı Şâd u Gam adlı eserin incelemesinden ve çeviri yazısından oluşmaktadır. Çalışmamıza önce klasik Türk edebiyatının menâkıbname türü hakkında bilgi vererek başladık. İkinci bölümde metnini ortaya koyduğumuz Menâkıb-ı Şâd u Gam’ı belli bir plan dahilinde şekil, muhteva, dil ve üslup açılarından inceledik. Çalışmamızın sonuna Menâkıb-ı Şâd u Gam’ın transkripsiyonlu metnini ekledik. Tezimizin daha faydalı olabilmesi için eseri günümüz Türkçesine çevirmeye çalıştık. İnceleme sonucu elde ettiğimiz bilgileri sonuç bölümünde kısaca belirttik. Çalışmamızın klasik Türk edebiyatında küçük de olsa bir boşluğu doldurmasını ümit ediyoruz.

Anahtar kelimeler: Klasik Türk edebiyatı, Menâkıbnâme, Menâkıb-ı Şâd u Gam.

(6)

ABSTRACT

MENÂKIB-I ŞÂD U GAM

Melek ŞAHAN

Gradute Thesis, Department of Turkish Language and Literatüre Supervisor: Prof.Dr. İ. Çetin DERDİYOK

December 2017, 137 pages

This work consists of analyze and translation writing of classical Türkish litaratüre’s prose sample of Menâkıb-ı Şâd u Gam .We first started our study by giving information about a kind of menâkıbnâme of Classical Türkish literatüre.In second part we analyzed within an obvious plan of Menâkıb-ı Şâd u Gam –that we produced the text- in terms of form, content, language and tone. At the end of our work , we added the transcription text of Menâkıb- ı Şâd u Gam. We tried to translate the work to current Türkish in order to be mor helpful. İn conclusion part, we indicated the imformation that we got after searching . We hope that our work will fill some space in classical Türkish literatüre.

Keywords: Classical Türkish literatüre, Menâkıbnâme, Menâkıb-ı Şâd u Gam.

(7)

ÖN SÖZ

Klasik Türk edebiyatı, zaman içinde çeşitlenip olgunlaşan nazım şekilleri ve nazım türleriyle yaklâşık altı yüzyıl boyunca devam etmiştir. Bu süreç içerisinde kültür hazinemize yüzlerce eser kazandırılmıştır. Bize düşen görev, bu mirası hakkıyla anlayıp gelecek nesillere aktarmaktır. Biz de bu amaçla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığında bulunan Menâkıb-ı Şâd u Gam adlı eseri incelemeye karar verdik.

Çalışmamız dört ana bölüm ve bir sonuç bölümünden oluşmaktadır.

Birinci bölümde çalışmanın gerekliliği, önemi, çalışma sırasında karşılaştığımız sınırlılıklar ele alınmıştır. Ayrıca çalışmamızın anahtar kavramları kısaca açıklanmıştır.

İkinci bölümde Klasik Türk edebiyatında daha çok bir evliyanın \ tarikat şeyhinin hayatını ve kerametlerini konu alan “ menâkıbname” türü açıklanıp incelenmiştir. Eserin başlığında bulunan “menâkıbnâme” kelimesinden yola çıkılarak eserin içeriği de göz önünde bulundurulup menâkıbnâme olup olmadığı tartışılmıştır.

Üçüncü bölümde Menâkıb-ı Şâd u Gam şekil, muhteva, dil ve üslup açısından incelenmiştir. Önce eserin şekil özellikleri ve eserin içinde bulunan nazım parçacıkları ele alınmıştır. Daha sonra muhteva bağlamında eserin özeti verilmiş, eserdeki 8 ana kahraman ve eserde geçen 12 mekân özellikleriyle birlikte açıklanmıştır. Bölümün sonunda ise eserdeki dil ve üslup özellikleri örneklerle açıklanmıştır.

Dördüncü ve son bölümde eserin nüsha tanıtımına yer verilmiş, metin kuruluşunda dikkat edilen hususlardan bahsedildikten sonra transkripsiyonlu metin verilmiştir. Ayrıca metnin daha iyi anlaşılabilmesi için metin günümüz Türkçesine çevrilmiştir.

Sonuç bölümünde eserden çıkarılan sonuçlar maddeler halinde verilmiştir.

Çalışmalarım sırasında yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr.

İ.Çetin DERDİYOK’a, Arş. Gör. Bilge KARGA GÖLLÜ’ ye, meslektaşım Enes YILDIZ’a teşekkür ederim.

Melek ŞAHAN ADANA / 2017

(8)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... v

ÖN SÖZ ... vi

KISALTMALAR ... x

BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Konu ... 1

1.2. Araştırmanın Amacı ... 1

1.3. Araştırmanın Önemi ... 1

1.4. Araştırmanın Yöntemi ... 1

1.5. Sınırlılıklar ... 2

1.6. Tanımlar ... 2

BÖLÜM II KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA MENÂKIBNÂME 2.1. Klasik Türk Edebiyatında Menâkıbnâme ... 3

2.2. Menâkıb-ı Şâd u Gam Bir Menâkıbnâme midir? ... 6

BÖLÜM III MENÂKIB-I ŞÂD U GAM’IN İNCELENMESİ 3.1. Biçim Özellikleri ... 8

3.2. Muhteva Özellikleri ... 10

3.2.1. Olay Örgüsü ... 10

3.2.2. Kişiler ... 11

3.2.2.1.Gülendam Banu ... 11

3.2.2.2. Mazenderan Şehzâdesi ... 11

3.2.2.3.Harun Reşid ... 12

(9)

3.2.2.4. Hunhare Cadı ... 12

3.2.2.4.Araplar ... 12

3.2.2.5. Peri Kızları ... 13

3.2.2.6.Yenge Kadın ... 13

3.2.2.7.İki Hademe ( Lü Lü ve Mercan) ... 13

3.2.2.8.Heftgân Şahı’nın Kızları ... 13

3.2.3. Mekân ... 14

3.2.3.1. Bağdad ... 14

3.2.3.2.Mazenderan ... 14

3.2.3.3. Çin ... 14

3.2.3.4. Kulle-i Kaf ... 15

3.2.3.5. Heftgân ... 15

3.2.3.6. Yeşim Şehri ... 15

3.2.3.7.Garib Şehir ... 16

3.2.3.8. Kadınsız ve Çocuksuz Şehir ... 16

3.2.3.9. Saray- ı Ali ... 16

3.2.3.10.Saray-ı Dilgüşâ ... 17

3.2.3.11. Hamam ... 17

3.2.3.12. Kervansaray ... 18

3.2.4. Zaman ... 18

3.3. Dil ve Anlatım Özellikleri ... 18

BÖLÜM IV METİN 4.1. Nüsha Tavsifi ... 23

4.2. Metin Kuruluşunda Dikkat Edilen Hususlar ... 24

4.3. Transkripsiyon Alfabesi ... 26

4.4. Transkripsiyonlu Metin... 26

4.4. Günümüz Türkçesine Çeviri ... 79

(10)

BÖLÜM V

SONUÇ 102

KAYNAKÇA ... 105

TIPKIBASIM ... 108

ÖZGEÇMİŞ ... 137

(11)

KISALTMALAR

age.: adı geçen eser bs : baskı

bk.: bakınız C : Cilt çev.: Çeviren Dr.: Doktor

Ens.: Enstitü, enstitüsü haz.: Hazırlayan(lar)

İBBKİDB: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı MEB: Millî Eğitim Bakanlığı

Prof.: Profesör S.: Sayı

s.: Sayfa

TDK : Türk Dil Kurumu

TDVİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TTK :Türk Tarih Kurumu

vd.: ve diğerleri vb.: ve benzeri vr.: Varak

Yay.: Yayınlayanları, Yayınevi YKY: Yapı Kredi Yayınları yy.:Yüzyıl

(12)

BÖLÜM I

GİRİŞ

1.1. Konu

Türk kültür ve edebiyatına ait birçok metin gün yüzüne çıkmış olmakla birlikte bilinmeyen metinler de bulunmaktadır. İnceleme konumuz olan Menâkıb-ıŞâd u Gam da henüz bilinmeyen ve incelenmemiş dil ve kültür unsurları bulunan metinlerdendir.

Bu çalışmayla dil ve edebiyatımıza ait unsurların bulunduğu Menâkıb-ı Şâd u Gam’ın gün yüzüne çıkarılıp tanıtılması planlanmaktadır.

1.2. Araştırmanın Amacı

1928 harf inkılabı ile birlikte ülkemizde bir kültür değişimi meydana gelmiştir.

Bu tarihten itibaren Arap harfli metinlerin uzmanlarca günümüz harflerine aktarılması gereği ortaya çıkmış ve alanın çalışma konusu olmuştur. Bu çalışmalar sayesinde birçok kültür, dil ve edebiyat ürünü gün ışığına çıkmıştır. Biz de bu düşünceyle daha önce üzerinde çalışma yapılmamış olan Menâkıb-ı Şâd u Gam adlı eserin üzerinde çalışmaya karar verdik. Bu çalışmayla Menâkıb-ı Şâd u Gam’daki bilinmeyen dil ve kültür ürünlerini ortaya çıkarmayı, kültürümüze, dil ve edebiyatımıza katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.

1.3. Araştırmanın Önemi

Bu araştırmanın tamamlanmasıyla Klasik Türk edebiyatına ait mensur bir hikâye daha alana kazandırılmış olacaktır. Böylelikle, diğer araştırmacılar da bu kaynak eseri dil, kültür, anlatım gibi yönlerden inceleme fırsatı bulabileceklerdir.

1.4. Araştırmanın Yöntemi

Çalışmamıza eserin çeviri yazılı metnini hazırlamakla başladık. Daha sonra, metni biçim, içerik, dil ve anlatım özellikleri bakımından inceleyerek fişledik. Fişleme çalışması sonunda elde ettiğimiz verilerle ilgili olarak çeşitli kaynaklara başvurup değerlendirmeler yaptık.

Transkripsiyonlu metin oluşturulurken genelde yazma nüshanın imlasına uymayı uygun gördük ve bu doğrultuda metnimizi oluşturduk. Metin alt alta olacak şekilde

(13)

transkribe edilmiştir. Her varağın numarası başında verilmiş ve metinde herhangi bir noktalama işareti kullanılmamıştır. Özel isimler büyük harfle verilmiştir.

Okuyamadığımız kelimeler metindeki haliyle kopyalanıp eklenmiştir.

1.5. Sınırlılıklar

Çalışmamızda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı K_398 numarada kayıtlı olan Menâkıb-ı Şâd u Gam adlı eseri ele aldık. Başka bir nüshasına ulaşamadığımız bu eser, biçim, içerik, dil ve anlatım özellikleri, transkripsiyonlu metnin ortaya çıkrarılması ile sınırlandırılmıştır.

1.6. Tanımlar

Divan Edebiyatı: Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleriden sonra İslam Medeniyeti’nin bilim, inanç ve kuralları etkisinde ortaya koydukları edebiyat türü (Pala,2003,s. 130).

Menâkıbnâme: Menkıbeleri konu edinen eserlerin ortak adı(Türkçe Sözlük, 2005, s. 1367).

Nesir: Dağıtmak saçmak anlamına gelen edebiyatımızda düz yazıyı ifade eden terim.

Halk Hikâyesi: Göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olup; aşk, kahramanlık vb. konuları işleyen; kaynağı Türk, Arap-İslâm ve Hint-İran olan, büyük ölçüde âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım nesir karışımı anlatımlardır (Alptekin,2011,s.18).

(14)

BÖLÜM II

KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA MENÂKIBNÂME

2.1. Klasik Türk Edebiyatında Menâkıbnâme

Menkıbe kelimesi sözlüklerde menkıbe, menkabe, menkabet; çoğul biçimiyle menâkıbya da menâkıp; menkıbeleri içeren kitap anlamıyla menâkıbnâmeolarak geçmektedir. Bunlara ek olarak menkıbe-gû, menkıbe-han, menkıbevi, menkabevi kelimeleri "menkıbe" kavramıyla ilgili olarak sözlüklerde yer almaktadır.

Kaynaklarda menkabe ya da menkıbe olarak iki şekilde karşımıza çıkan aslı Arapça olan menkabe kelimesinin zamanla Türk insanının dilinde “menkıbe”olarak değişikliğe uğradığını düşünmekteyiz. Salih Gülerer, bazı araştırmacıların kelimenin menkabe olması gerektiğini ısrarla vurguladığını fakat kelimenin “menkıbe” şekliyle dilimizde yaygın bir kullanıma sahip olduğunu söylemiştir (Gülerer, 2013, s. 233-262).

Menkıbe kelimesini, Şemsettin Sami, "Bir zatın fazl u meziyetine delalet eden fıkra ve bundan bahseden makale ve risale-i methiye" (Sami, 1999, 7.bs) ; İlhan Ayverdi, "Din büyüklerinin, kahramanların ve tarihî şahsiyetlerin üstün vasıflarını, ahlâkî meziyetlerini, olağanüstü iş ve davranışlarını destânî-efsânevî bir üslûpla anlatan fıkra, hikâye vb." (Ayverdi, 2006, 2.bs., C.2) ; Ferit Devellioğlu,"Çoğu tanınmış veya târihe geçmiş kimselerin ahvâline âit fıkralar, hikâyeler" (Devellioğlu, 1997, 14. bs.);

Türkçe Sözlük, "Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye" (Parlatır vd., 1998, C. 2) ; Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü,"Tanınmış kimselerin hayatına bağlanan olağanüstü olaylara, büyük adamların, din büyüklerinin övünülecek hayatlarının masal unsurları ile birleşerek anlatılması" (Karaalioğlu, 1983, 3. bs. ) ; Emin Özdemir, "Din ulularının, ermiş kimselerin yaşamlarını, yaptıkları olağanüstü işleri dilegetirip anlatan öykülere verilen ad" (Özdemir,1990) ; Doğan Kaya, "Tabiatüstü niteliklere sahip ermiş kişilerin hayatlarıyla ilgili sahnelerin anlatıldığı hikâyeler" (Kaya, 2007, 1. bs. ) ; Dini Kavramlar Sözlüğü,"Bir kimsenin güzel huy ve davranışları; olgun ve büyük kimselerin örnek hâl ve hareketleri, hayat tarzları" olarak tanımlamaktadır (Karaman vd. , 2006).

Menkabe, Osmanlıca-Türkçe sözlükte çoğu tanınmış veya tarihe geçmiş kimselerin ahvaline ait fıkralar, hikâyeler diye geçmektedir. Menkabenin çoğulu olan menakıp ise menkabeler, övülecek vasıflar şeklinde tanımlanmıştır (Devellioğlu, 2005, s.785). Bununla birlikte “menkabe”nin birçok araştırmacı tarafından da çeşitli tanımları

(15)

yapılmıştır. Pertev Naili Boratav, menkabeyi efsane içerisinde ele alarak “efsane”

deyimiyle, Fransızcadaki “leğende” ile Almancadaki “sage” ve “leğende” kavramlarının her ikisiyle de karşılandığını ve dinî konulardaki efsanelere eskiden Türkçede

“menkabe” denildiğini aktarmıştır. Efsane çeşitlerinden, tarihî efsanelerin yazılı edebiyatta menkabe adıyla anıldığını belirterek dinî efsanelerin, sadece dinî inanış ve işlemleri ağır basan, niteliklerini bu öğelerden alan efsaneler olarak da ifade etmiştir (Boratav, 2000, s. 98-105). Abdurrrahman Güzel, menkabeyi “Istılâhî manada; din büyüklerinin izhar ettikleri kerametleri anlatan küçük hikâyeler” diye tanımlamıştır (Güzel, 2004, s.646). Ahmet Yaşar Ocak, “IX. yüzyıldan başlayarak velîlere atfedilen olağanüstü olaylardan bahseden kısa anlatılar” olarak ifade etmiştir (Ocak, 1992, s. 36).

Ethem Cebecioğlu ise menkabenin, “evliyâların hayatlarının anlatıldığı eserler”

olduğunu belirterek bu eserlerin velîlerin kerametlerini, hikmetli sözlerini, hallerini, yaşayışlarını yansıttığını ve amaçlarının da dinleyenlerde aşk uyandırmak ve kalplerinde çerağ yakmak olduğunu ilave eder (Cebecioğlu, 2005, s. 426).

"Menkabe" kelimesi Arapça “isabet etmek, bir şeyden bahiste bulunmak yahut haber vermek” anlamına gelen "nekabe" kökünden türemiştir. Türkçede galat olarak menkıbe tarzında söylenmektedir (Ocak, 1992, s.27). Çoğulu "menâkıb" olan kelime sözlükte “övünülecek güzel iş, hareket ve davranış” anlamına gelmektedir. Menâkıb kelimesi bu anlamıyla ilk defa, IX. yüzyıldan itibaren yazılıp derlenmeye başlayan hadis külliyatlarında ashabın faziletlerini anlatmak için kullanılmıştır. Bundan başka tarihî şahsiyetlerin hal tercümeleri, bazı zümrelerin övülecek işleri ve hatta bazı mukaddes şehirlerin tasvirinden ibaret yazılara da menâkıb denilmiştir ( Ateş, 1998, s. 701-702).

Seval Yardım, yükseklisans tezinde kelimenin meşhur hadis âlimleri Buharî ve Tirmizî tarafından şemâil (Hz. Muhammed’in şahsî ve hususî hayatını, onun beşerî yönünü anlatan ilim) anlamında kullanıldığını, hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in şemâiline ait vesikaların "sıfat ve fezâil" başlıklarının yanı sıra menâkıb başlığı altında verildiğini bildirmektedir (Yardım, 1999, s.1). Kelimenin önceki dönemlerdeki kullanımlarına baktığımızda çeşitli eserlerde farklı anlamlarını görmekteyiz. Menkıbe kelimesinin karşıladığı bu anlamlardan başka Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü gibi Türk edebiyatının bazı araştırmacıları tarafından “destan” karşılığı olarak kullanıldığı görülmektedir. ( Yardım, 1999, s. 1)

“Mutasavvıfların kerametlerinin anlatıldığı küçük hikâyeler” anlamıyla menkabe ya da menâkıb kelimelerinin tasavvuf cereyanının IX. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasının her tarafına yayılmasının bir sonucu olarak bu yüzyıldan itibaren

(16)

kullanılmaya başlandığı tahmin edilmektedir. Mezhep kurucularının düşünce sistemi ve meziyetleri hakkında bilgi veren menâkıbnâmeler efsane ve olağanüstülüğe yer vermeyen eserler iken tarikat kurucuları, veliler ve şeyhlerin hâl tercümelerini anlatan eserlerde olağanüstülükler fazladır. Evliya menkıbelerinde kerametler anlatıldığı için

"menâkıb" yerine bazen “kerâmât” kelimesinin kullanıldığı görülür. ( Ateş, 1998, s.

701-702).

Kaynaklarda menkıbe için yapılan tanımların hemen hemen birbirinin benzeri olduğu görülmektedir. Din büyüklerinin, kahramanların, tarihe geçmiş ünlü kimselerin, ermişlerin, velilerin ya da bir zatın ahlâkî meziyetlerini, olağanüstü iş ve davranışlarını destânî-efsânevî bir üslûpla anlatan fıkra, hikâye vb. “menkıbe” olarak adlandırılmaktadır. Tanımlar değerlendirildiğinde menkıbelerin; olağanüstü insanların, özellikle tarihî şahsiyetler ile din büyüklerinin, övgüye değer yaşamlarını çoğu kez efsanevî bir tarzda anlatan hikâyeler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Tanımlardan varılan ortak sonuç, menkıbelerin yazılış amacı söz konusu edilen velî ya da tarihî şahsiyetlerin yüceltilmesidir. Menkıbelerin önemli bir işlevi olan öğreticilik, bu alanda verilen eserlerde görülen bir diğer özelliktir. Zavotçu, menkıbelerin öğreticilik işleviyle müridleri manen eğittiği gibi bir yandan da tarikatın tanıtımı ve yayılmasına katkıda bulunduğunu şu cümlelerle ifade etmektedir: “ Menâkıbnâmelerde asıl amaç, esere konu olan velî ya da velîlerin yüceltilmesidir. Bunun yanı sıra, tanıtılan velî ya da velîlerin müridlerine yetişme aşamasında yol göstermek, manevî telkin ve destek sağlamak, menkabesi aktarılan velî vasıtasıyla tarîkatın tanıtım, yayılma, gelişme ve devamına katkıda bulunmak da gözetilen hususlar arasındadır” (Zavotçu, 2009, s. 162).

Müslüman Türklerin arasında evliya menkıbelerinin ortaya çıkışı, İslâmiyetle birlikte gelen tasavvufun etkisiyle olmuştur. Bununla birlikte Türklerin Müslümanlıktan önceki dinî inanış ve kültürlerinin elverişli olması ve hayli gelişmiş olan Türk destan edebiyatı, menkıbelerin ortaya çıkmasında uygun bir zemin hazırlamıştır. Bu iki etken sayesinde menkıbeler Orta Asya’daki Türkler arasında hızla yayılma imkânı bulmuştur.

Türk menâkıbnâme edebiyatının bilinen ilk örneği, Karahanlı dönemine ait Tezkire-i Satuk Buğra Han isimli eserdir. Eserde Karahanlı Devleti’nin ilk hükümdarı Satuk Buğra Han’ın hayatı ve kerametleri anlatılmaktadır. Menâkıbnâme adını taşımayan, bir velinin değil hükümdarın hayatını anlatan bu eser, içerdiği kerametlerle bir evliya menâkıbnâmesi özelliği göstermektedir (Ocak, 1992, s.31,43). Tezkire-i Satuk Buğra Han’la başlayan Türk menâkıbnâme edebiyatı, sonradan göçlerle Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türkler arasında da hızlı bir biçimde yayılmaya devam etmiştir.

(17)

Evliya menkıbelerinin bilimsel çalışmalarda kullanılmasına dikkat çeken ilk isim Fuad Köprülü’dür. Fuad Köprülü, 1918’de yazdığı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserinde Ahmet Yesevî’nin hayatını batılı metotlarla menkıbelere dayandırarak ele almıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünde Fuad Köprülü gözetiminde A. Recep tarafından yapılan Türk Edebiyatında Evliyâ Menkıbeleri (İstanbul 1935) ve Altan Sunar’ın hazırladığı Evliyâ Menkıbeleri (İstanbul 1938) adlı basılmamış iki lisans teziyle devam etmiştir. Fuad Köprülü,

"Anadolu Selçuklu Tarihinin Yerli Kaynakları"(Belleten, 27 (1943), s. 421-425) adlı makalesinde evliya menkıbelerinin tarih kaynağı olarak taşıdığı değeri vurgulamış, eserlerden örnekler vermiştir. Daha sonra Orhan Köprülü tarafından hazırlanan Tarihî Kaynak Olarak XIV. ve XV. Yüzyıllarda Anadolu’da Bazı Türkçe Menâkıbnâmeler (İstanbul 1953) adlı basılmamış doktora tezi dikkat çekmektedir. Bu durumda menkıbelerin bilimsel çalışmalarda kaynak olarak kullanılmasının ilk kez 1918’de Fuad Köprülü tarafından Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserde gerçekleştirildiği ortaya çıkmaktadır(Ocak, 1992, s. XII).

Ahmet Yaşar Ocak tarafından yazılan Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler, menâkıbnâmelerden yararlanmak için yöntem konusunda önemli bilgiler veren bir eserdir.

2.2. Menâkıb-ı Şâd u Gam Bir Menâkıbnâme midir?

Yüksek Lisans tezi olarak üzerinde çalıştığımız Menâkıb-ı Şâd u Gam adlı eser bu bilgilere göre menâkıbnâme özelliği göstermemektedir. Menâkıbnâme sözcüğü burada terim anlamı ile değil “ hikâye, masal, anlatı” anlamında kullanılmıştır.

Çalışmamızda başlıktaki “menâkıb” sözcüğüne bağlı kalmak kaydıyla menâkıbname dedik ama Hasan Kavruk’ un ; “İlk zamanlarda anlatılan veya yazılan hikâyelerin ekseriyeti olağanüstü unsurları ihtiva eden eserlerdir. Zaman ilerledikçe hikâyelerdeki olağanüstü unsurlar azalıp, gerçeğe yakın unsurlar artmaya başlamış bir önceki yüzyıldan itibaren de hikâye, diğer tahkiyeye dayalı edebî ürünlerden ayrılarak kendine has özellikler kazanmıştır.” ifadesine göre çalışmamız bir hikaye örneğidir(Kavruk, 1998, s. 2).

Halk hikâyelerinde görülen kalıp ifade giriş formuyla başlayan eser, yine aynı şekilde halk hikâyesi formunda bitmesi yönüyle halk hikâyeleriyle benzerlik göstermektedir:

(18)

1. Menâ…ıb-ı Şâd u Ġam üç küpe beyân-ı πarib letâifdir 2. ravµyan-ı a«bârân ve nâ…ılân-ı âsâr ve muhaddisân-ı 3. rûzgâr şöyle rivâyet ve bu yüzden hikâyet

4. iderler ki zamân-ı …adµmde Bâπdâd şehrinde bir şehr-i 5. yâdgâr ve bir √âlµfe-i zamân var idi ismine Hârûn Reşµd dirler idi (1b-1)

Halk hikâyelerinde görülen kahramanın sevdiğine kavuşabilmesi için anadan, babadan ve vatandan ayrılması, türlü sıkıntılar çekmesi ve en sonunda sevdiğine kavuşarak anasının babasının yanına dönmesi gibi özellikleri çalışmamızın dikkat çeken yönlerindendir. Eserde Mazenderan şehzadesi Çin Şahı’nın kızına aşık olur , bu uğurda tacından tahtından vazgeçer; anasından, babasından ayrı kalır ve sevdiğine kavuşmak için türlü sınavlara tabî tutulur. En sonunda bütün şartları yerine getiren şehzade sevdiğini de yanına alarak vatanına, anasının babasının yanına döner.

Masal unsuru taşıyan olağanüstü olay, yer ve şahıslarla ilgili motiflerin yer aldığı hikâyeler ( Binbir Gece, Bahtiyâr-nâme, Kırk Vezir Hikâyeleri, Sinbad-nâme vb.) ile benzerlikleri göz önüne alındığında eserin bir menâkıbnâme değil de bir hikaye olduğunu söyleyebiliriz. Yine bu hikâyelerde görülen çerçeve hikâye tekniğinin çalışmamızda da görülmesi eseri halk hikâyelerine yaklaştırmaktadır.

Halk hikâyelerini meydana getiren ve masallarda çok sık rastlanan olağanüstü olaylar, cin ve peri gibi insanüstü yaratıkların varlığı, eserin bir menâkıbnâmeden çok masal ve halk hikâyesine benzerliğini göstermektedir. Masallarda görülen 3,7,40 gibi formilistik sayı kullanımı dikkat çekmektedir. “Menâ…ıb-ı Şâd u Ġam üç küpe beyân-ı πarib letâifdir” diye başlayan eserde şehzadenin 7 karısının olması, 40 gün 40 gece düğün yapılması masallarla olan benzerliğini ortaya koymaktadır.

(19)

BÖLÜM III

MENÂKIB-I ŞÂD U GAM’IN İNCELENMESİ

3.1. Biçim Özellikleri

Eser, mensur bir şekilde yazılmıştır. Ancak birkaç yerde nazım parçalarının olduğu görülmektedir. Eserde bazen dörtlük bazen tek mısra halinde verilen manzum parçalar için beyit ifadesi kullanılmıştır. Buradaki beyit ifadesi terim anlamıyla değil

“şiir parçası” anlamında kullanılmıştır. Şiir parçalarının hangi şairden alındığı belli değildir. Ama Necâtî Bey gibi ünlü şairlerden şiirler alınmıştır. Eserde geçen bazı nazım parçaları aşağıda verilmiştir:

Fe'ilâtün / Fe'ilâtün/ Fe'ilâtün/ Fe'ilün âteş-i ¡aş…umı teskµn idemez ba√r-ı mu√µ†

mâcerâmız bizüm ey dil da«ı çok §u götürür

( 4a/2)

(Okyanuslar bile içimdeki aşk ateşini söndüremez. Ey gönül, bizim aşk maceramız daha çok su götürür).

Fâ'ilâtün / Fâ'ilâtün/ Fâ'ilâtün/ Fâ'ilün elde †anbûr u ma√bûb u ¡aş… u aşiyâne bu §adâ-yı çâr-yârı şey« añar oynadur

(12a/7)

(Elde tanbur, sevgili, aşk ve aşinalık varken bu dört sevgilinin sesini şeyh hatırlar).

“ayaπı yir mi ba§ar zülfine ber-dâr olanın”

diyüp πam gidüp ¡azm-i dergâh-yâr …ıldum

(17a/14)

Necâtî Bey’ in “döne döne” redifli gazelinde görülen bu beyitin bir mısrası verilmiştir.

Beyit Necâtî Bey divanında şu şekildedir:

(20)

Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın

Zevk u şevk ile verir canı döne döne (Tarlan,1992,s.360)

Fâ'ilâtün / Fâ'ilâtün/ Fâ'ilâtün/ Fâ'ilün bûy-ı zülfi burnuma …o…an …ızum

√asret ile cigerümi ya…an …ızum

(23a/3)

(Saçının kokusu burnuma kokan kızım, hasretiyle ciğerimi yakan kızım)

Fâ'ilâtün / Fâ'ilâtün/ Fâ'ilâtün/ Fâ'ilün ana degül saña düşmân olmışam yüregümi derdle …an …ılmışam beni ejder aπzına atan atam

√asret ile cigerüm ya…an anam

(23a/8)

(Ey annem benim düşmanlığım seninle değil. Ben bu derdle yüreğimi kanla doldurmuşum.Beni ejderhanın ağzına atan babam, ama hasretiyle ciğerimi yakan annem.)

§abr eyle §abr eyle §abûr ol

(34a/10) müft mesken §anûr cihânı âdem

ne …adar¡ömrin virgir yir yine medlûlunca

¡ömrleri â«ir oldı

(49b/4)

Eserde bu şekilde tespit edip okuduğumuz mısralar Bursalı Abdi Çelebi’ de şu şekildedir:

Mef /û/ lü Me /fâ/ i /lün Fe/ û/ lün müft mesken §anûr cihânı âdem

(21)

na…d-i ¡ömrin virir kira yerine(Akgün, 2010)

(İnsan dünyayı bedava bir yer sanır; ama bedava sandığı bu dünya için ömrünü kira yerineverir.)

3.2. Muhteva Özellikleri 3.2.1. Olay Örgüsü

Eser, Mazenderan Şehzâdesi’nin Çin Şahı’nın kızına âşık olması ve ona kavuşmak için çektiği sıkıntılar üzerine kurulmuş masalsı bir metindir. Hikâyede Çin Şahı’nın kızına âşık olan şehzâde, sevdiğine kavuşmak için çeşitli kademelerden geçer ve en sonunda sevdiğine kavuşur. Eserin olay örgüsünü şu alt başlıklarda sıralayabiliriz:

1. Abbasi Halifesi’nin ava çıktığı bir günde Mazenderan Şehzâdesi ile karşılaşması,

2. MazenderanŞehzâdesi’nin başından geçenleri anlatması,

3. Ağacın dalındaki dolabı indirip içindeki surete (Çin Şahı’nın kızı) âşık olması,

4. Çin Şahı’nın kızı ile karşılaşma ve iki şartı yerine getirmesi, üçüncü şart için yola çıkması,

5. Üçüncü şart olan küpeye ulaşmak için giderken Hunhare Cadı’nın şehzâdeyi eşek etmesi,

6. Afitab Cemal ve Ferah adlı iki peri kızın şehzâdeyi tekrar insan şekline getirmesi,

7. Yeşim şehrine gelmesi ve burada Şah'ın kızını kurtarmak için ejderha ile mücadelesi ve sonunda Yeşim Şahı’nın kızı ile nikâhlanması,

8. Heftgân Şehri’ne gelmesi ve buradaki 3 peri kız kardeşten küpeleri çalıp gitmesi,

9. Küpeleri çalıp giderken peri kızları tarafından yakalanması, geri getirilmesi ve peri kızları ile nikâhlanması,

10. Yeşim Şehri’ne dönüş yolunda tekrar uğraması ve burada iki peri kızıyla nikâhlanması,

11. Altı cariye ile beraber Çin Şahı'nın ve kızının yanına gelmesi,

(22)

12. Küpe şartını da yerine getirdiğini göstermesi sonucu Çin Şahı’nın kızı ile nikâhlanması ve Çin Padişahı’ nın yerine geçmesi,

13. Yedi nikâhlısı ile anne ve babasının yanına gitmesi ve onların hayır dualarını alması,

14. Yedi hanımından olan çocukların büyüyüp farklı beldelere şah olmaları ve Mazenderan Şahı’nın eşleriyle birlikte mutlu bir şekilde hayatlarına devam etmeleri.

3.2.2. Kişiler

Manâkıb-ı Şad u Gam, şahıs kadrosu yönünden zengin bir hikâyedir. Eserde kişilerin fiziki özelliklerinin yanında ruhi tasvirlerine de yer verilmiştir. Eserde özel isimlerden ziyade genel isimler tercih edilmiştir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla eserdeki kişiler ve özellikleri aşağıda sıralanmıştır.

3.2.2.1. Gülendam Banu

Çin Padişahı’nın kızı olan Gülendam Banu, hikâyenin ana kahramanlarındandır.

Padişah’ın tek çocuğu olan kız, babasının kendine getirdiği bir küpenin eşi için çok kişiyi öldürmüş, çok zalimlikler yapmıştır. “Mekkâre, Sehhâre” gibi sıfatlarla tanımlanan kızın, kendisiyle evlenmek isteyenlere sunduğu şartları vardır. Bu şartları yerine getiremeyenlere acımaz ve onların kafalarını kestirerek sarayın duvarlarına astırır. En sonunda Mazenderan Şehzâdesi de bu kızın suretini görür, ona âşık olur ve bu uğurda bütün zorlukları aşarak Banu’ya kavuşur. Ancakşehzâde, istenilen şartları yerine getirmek için 6 kadınla daha nikâhlanmak zorunda kalır. 6 hanımı ile Banu’nun yanına döner. Bu duruma üzülen Banu, bunun kendi suçu olduğunu düşünür. “Kendim ettim kendim buldum” diyerek durumu kabullenir. Şehzâde ve 6 cariyesi ile mutlu mesut yaşarlar.

3.2.2.2. Mazenderan Şehzâdesi

Hikâyenin ana kahramanı olan şehzâde, günümüzde İran’ın kuzeyinde yer alan Mazenderan adlı vilayetin şahının oğludur. Çin Şahı’nın kızına gönül verir. Bu uğurda anasından, babasından, tacından ve tahtından vazgeçip yollara düşer. Ailesinin tek çocuğu olan Şehzâde, sevgilisine ulaşmak için çok zorluklar yaşar. Sonunda sevdiğine kavuşur. Sevdiğine kavuşabilmek için cadıyla ve ejderha ile mücadele eder. İki peri kızı

(23)

( Afitab Cemal ve Ferah),Heftgân Şahı’nın üç kızı ve bir de Yeşim Şahı’nın kızı olmak üzere altı hanımı olur. Bunlarla beraber asıl sevgilisi olan Gülendam Banu’nun yanına gelir ve onunla da evlenir. Sonunda ana ve babasının yanına gider, hanımları ile beraber mutlu mesut yaşar.

3.2.2.3. Harun Reşid

Hikâyede geçen olayın zamanı ile ilgili bilgi veren bir şahıs olan Harun Reşid, eserde sadece isim olarak geçmektedir.5. Abbasi halifesi olan Harun Reşid, 786 yılında Abbasi devletinin başına geçmiştir. Eserde şu şekilde geçmektedir:

“bir √âlµfe-i zamân var idi ismine Hârûn Reşµd dirler idi fi’l-vâki¡ √ülefâ-yı Abbâs’danHârûnü’r Reşµd kadar bir §â√ib-se√â ve lu†f u kerem §â√ibi bir pâdişâh idi” (1b/5-8)

3.2.2.4. Hunhare Cadı

“Hunhare”, “kan dökücü, kanlı” anlamına gelir. Hunhare Cadı ile şehzâdenin karşılaşması Heftgân yolunda olur.Şehzâde, isteğine ulaşmak için giderken bir çölde uçsuz bucaksız siyah çadırlarla karşılaşır. Bu çadırlar kötü cadının askerlerinin çadırlarıdır. Selam vermeden yanına kadar gelen şehzâdeyi saygısızlıkla suçlar ve onu bir eşeğe çevirir. Sonrasında bu durumdan kurtulan şehzâde, peri kızlarının yardımıyla cadıyı bir çoban köpeğine çevirir.

Eserde, “başları ¡ifrµt imiş ismine «ûn«âre câ≠û dirler imiş ¡ilm-i si√ri si√irde yedi †olusunı bilür imiş. bir fertûde câ≠û-yı men√ûse iki bükülmüş çehre-i mundarına ba…anuñ üç beş gün kendüyi bulmaz ” şeklinde tasvir edilir. (19b/2-3, 9-11)

3.2.2.4.Araplar

Topluluk adı olarak kullanılan kavimlerden biri Araplardır. Cihan Banu’suna gidip olanları haber veren elçi görevinde bulunmaktadır.

“... ¡Arablar da«ı varup Bânû-yı cihâna ¡Arablar da«ı varup ¡ar≥ eyledüler.

(15a/3-4)

başumıza †omar zengin dirler bir …ara ¡Arab olur.(47b/3)

(24)

andan ¡Arab’ı bir mi…dâr söyledüp..” (47b-9)şeklinde geçmektedir.

3.2.2.5.Peri Kızları

Mazenderan Şehzâdesi’ni Kanlı Cadı’dan kurtaran peri kızları daha sonrasında şehzâdeye âşıkolurlar ve sonunda şehzâde ile evlenirler. Afitab Cemal ve Ferah denilen bu iki kız kardeş, Kanlı Cadı şehzâdeyi bir eşeğe çevirdiğinde onun yanına iki beyaz güvercin şeklinde gelirler ve sonra şehzâdenin başından geçenleri öğrenince tekrar onu insan şekline getirerek saraylarına götürürler. Küpe şartını yerine getirmesi için şehzâdenin gitmesine izin veren peri kızları şehzâdeyi uğurlayınca, yine iki beyaz güvercin olarak kaybolurlar. Sonrasında da şehzâde ile evlenip şehzadenin yedi eşinden ikisi olurlar.

3.2.2.6. Yenge Kadın

Sadece isim olarak geçen bir şahıstır. Uyumaları için onlara geceliklerini verip dışarı çıkar:

“Yenge ¢adın bizi câme-√âba bıraπup gitdi †aşra oldı”. (45a/ 1)

3.2.2.7. İki Hademe ( Lü Lü ve Mercan)

Padişah’ın sarayında iki hizmetli olan Lü Lü ve Mercan, Çin Şahı ile kızı arasında haber getirip götüren kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır:

“ondan √â≥ır iki √âdeme aπa var idi birine Lü-Lü ve birine Mercân dirler idi”. (14b- 12)

3.2.2.8. Heftgân Şahı’nın Kızları

Üç kardeş olan bu kızlar, Mazenderan Şehzâdesi’ne âşık olurlar. Hikâyenin temel konusu olan küpeler bu kızlara aittir. Kızlardan birisi yüzerken küpesinin eşini kaybeder ve bu küpe bir şekilde Çin Şahı’nın kızına ulaşır. O kız da bu küpenin eşine ulaşabilmek için kendisine âşık olan kişilerden, bu küpenin eşini getirmelerini ister.

Mazenderan Şahı bu küpeleri alabilmek ve sonucunda sevdiğine kavuşabilmek için bu kızlarla evlenmek zorunda kalır. Kızlarla evlenen şehzâde, küpeleri de alarak sevdiğine kavuşur.

(25)

Bunların dışında Heftgân Şahı, Çin Şahı, Yeşim Şahı ve onun hanımı, MazenderanŞahı ve hanımı, Hızır, Ejderha, Hamamcı, Vâlidelik, Kapıcılar gibi isimler de hikâyede geçen diğer şahıslardır.

3.2.3. Mekân

Manâkıb-ı Şad u Gam yer adları bakımından zengin bir eserdir. Fakat metinde geçen ülkeler ve coğrafyalar uzun uzadıya tasvir edilmemiştir. Anlatılan hikâyelere gerçeklik kazandırmak ve fon oluşturmak amacıyla kullanılmış oldukları izlenimi vermektedirler. Eserde, kapalı mekân olarak nitelendirdiğimiz hamam ve saray tasvirleri vardır. Kaf Dağı adlı masal ülkesi de mekân olarak geçmektedir. Hikâyede tespit ettiğimiz mekânlar şunlardır:

3.2.3.1. Bağdad

Günümüzde Irak'ın başkenti ve en büyük kenti olan Bağdad, yüzyıllar boyunca İslam dünyasının bilim, kültür ve ticaret merkezi olmuş ve Abbasiler'e birkaç asır başkentlik etmiştir. Eserde sadece:"hikâyet iderler ki zamân-ı …adµmde Bâπdâd şehrinde bir şehir" şeklinde geçmektedir. (1b/4)

3.2.3.2.Mazenderan

İran`ın kuzeyinde yer alan ve Hazar Denizine sahili olan bir vilayet olarak bilinen Mazenderan da metinde sadece isim olarak geçmektedir. Olayların baş kahramanı olan şehzâde, Mazenderan Şahı’nın tek oğludur. Eserde:

“...ey «alµfe benden sergüzeşti sû™âl edersüñüz gûş-ı hûşuñızı benden yaña dut diyüp √âliya bendeñüz Mâzenderân şehzâdesiyem ve atam ol diyâruñ pâdişâhıdur ve dünyâ-yı fânµde benden πayrı evlâdı yo…dur... “şeklinde geçer.

(2b-9)

3.2.3.3. Çin

Bir uzak doğu ülkesi olan Çin de metinde sadece isim olarak geçen mekânlardandır.

(26)

Hikâye Çin Şahı’nın kızı üzerine kurulduğu için Çin Şahı, Çin ülkesi olarak metinde bolca kullanılmıştır.

3.2.3.4. Kulle-i Kaf

Genellikle masallarda yer alan, dünyayı çevrelediğine inanılan, arkasında cinlerin, perilerin bulunduğu varsayılan, zümrütten yapılmış bir yer olan Kaf Dağı metinde sadece isim olarak geçmektedir:

“ o iki ¡âfitâb-ı âlemtâb …ulle-i ¢af’dan baş gösterüp...” (17a/11)

3.2.3.5. Heftgân

Heftgân şehri olağanüstü bir mekân olarak görülmektedir. Şehrin tamamı peridir.

Kale, beyaz saf billurdan yapılmıştır. Şehirde o kadar çok dükkân vardır ki bu dükkânlarda hep değerli eşyalar bulunur. Dükkânlar kırmızı camdan yapılmış ve vitrinlerinde mücevherler bulunmaktadır. ŞehzâdeHeftgân kızlarından üçüyle evlenir.

Eserde Heftgân yolu, Heftgân Şahı’nın kızları şeklinde geçer.

“ beş senelik yoldan Heftgân şehri vardur cümlesi perµdir... ”

“... beş ayda Heftgâne şehri didükleri ma√âle varup anı gördüm §âfµ beyâ≥

billûrdan bir …al¡a binâ eylemüşler yüceliğibuluda berâberdür …apusına vardum küşâdeve bevvâblar bütün uyur içerü girdüm çarşpâzâr ço… dükkânlarda ol …adar mâl var ki ve ol…adar la¡l-i cevâhir ve sâ™ir met¡alar var ki ¡a…ıllar √ayrân olur bütün dükkânlaruñ …ırmızıcâmdan binâ olınmışdur...” (26b/7-15)

3.2.3.6. Yeşim Şehri

Taşlarının yeşil olmasından dolayı Yeşim şehri olarak adlandırılan şehir metinde:

“...günlerde bir gün bir mu¡a@@am şehre irişdüm bunuñ †aşları yeşil meger bu şehre Yeşµm şehri dirler imiş...” şeklinde geçer. (22a/13)

Bütün kızlar bitince sıra Yeşim Şahı’nın kızına gelir. Mazenderan Şehzâdesi bu kızı ejderhanın elinden kurtarır ve onunla evlenir. Bu şehirde mitolojik bir varlık olan

(27)

ejderha bulunmaktadır. Bu ejderha köylülere su vermek için her ay bir kız ister. Bu olay Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki Basat ve Tepe Göz hikâyesini hatırlatmaktadır(Ergin, 2004, s.206). Buradaki ejderha Oğuz kavminden çocuklarını ve koyunlarını istemektedir. Bütün kızlar bitince sıra Yeşim Şahı’nın kızına gelir. Mazenderan Şehzâdesi bu kızı ejderhanın elinden kurtarır ve onunla evlenir.

3.2.3.7. Garib Şehir

Eserde Şehr-i Garib olarak geçen mekâna kahramanımız gelir. Buradaki kişilerin hepsi gurbetten gelmiştir. Şehrin ismi de bu yüzden Garib Şehir olarak geçmektedir.

Kahramanımızın bu şehirde bütün ihtiyaçlarını giderilir ve ona ikramda bulunulur:

“...bir gün şehr-i garµb dirler bir şehre vardum,hep bunlar πurbetden gelüp ol şehirde mekân †utmışlar, bunlardan şehr-i ǵn sû™âl eyledüm “bundan üç aylı… yoldur”

diyü «aber virdiler da«ı bunlar üç gün misâfir itdiler, eger mekûlât ve eger sâ™ir levâzımât baña lâzım olanları her ne ise cümlesin virdiler ve ikrâm ile beni cânib-i ma…§ûda gönderdiler...”

3.2.3.8. Kadınsız ve Çocuksuz Şehir

Hayalî mekânlardan birisi de kadınsız ve çocuksuz şehirdir. Kahraman bir gün yolculuğu sırasında bir şehre rastgelir. Bu şehirde kadın ve çocuğun olmadığını hayretle seyreder. Bu şehirde 3-5 gün kalır ve yolculuğuna devam eder :

“... bir gün bir şehre da«ı vardum, bu şehir «al…ı cümle mücerred, ¡avretden ve oπlandan nesneleri yo…, üç beş gün da«ı anda eglenüp yine ¡azm-ı râh idüp bir sene da«ı gitdüm...” (10b/4)

3.2.3.9. Saray- ı ¡Alî

Saray-ı ¡Alî olarak isimlendirilen bu mekânın öncelikle dışı tasvir edilir.

Zümrüd kubbeler üzerinde odalar vardır. Etrafı ise Şeddad’ın yaptırdığı İrem Bağları’nı , içeri girince görülen taht ise Hz. Süleyman’ın tahtını hatırlatmaktadır. Onun kadar ihtişamlıdır. Bu saray iç içe geçmiş odalardan oluşmaktadır. Bu odaları birbirine bağlayan merdivenler altın ve gümüştendir. Odalarda periler ve periler şahı uyumaktadır:

(28)

“sarâyı arar iken bir sarây-ı ¡âlµ önine geldümbir zümrüd …ubbe üzerinde odalar ve …a§rlarbµ-nihâye ve e†râfı ise Şeddâd’dan nişân verir ve …apucıları uyurlar idi ve

…apusından içerü girdüm cümle …apucılar uyurlar idi ve berdibândan yu…aru çı…dum bir dµvân«âne dergâh-ı Süleymân mi&âli bu dµvân«ânenüñ ortasında perµler pâdişâhı yatup uyur cevânib-ı erba¡asında bir…aç yüz perµ ma√bûbeleri uyurlar bir …apu da«ı gördüm içerüsµne girdüm otuz aya… mi…dârı berdibândan yu…aru çı…dum bir ta√tası altun ve bir ta√tası gümüş idi ne √âl ise yu…arı çı…dum her köşede otuz on beş perµ ma√bûbeleri boyun …ula… açu… uyurlar idi gözüme bir …a§r da«ı göründi varup içine girdüm bir ta√t-ı

¡âlµ gördüm †aşra gördüğümden ¡alâ ve ol ma√âlde üç dâne hemşµreler yatup uyurlar...”

(27a/2-15)

3.2.3.10. Saray-ı Dilgüşâ

Gönüller Açan saray olarak adlandırılan bu saray, öyle güzelbir saraydır ki dünyada benzeri yoktur. Bu sarayın içinde altın bir odada gönüller yakan ve hasretiyle âşığını ağlatan sevgili bulunmaktadır. Değerli taşlarla süslü yüce bir makamda olan sevgilinin etrafında dört yüzden fazla cariye vardır. Bu haliyle sevgili güneşe ve etrafındaki cariyeler de güneşi çevreleyen yıldızlara benzetilmektedir:

“... √adimler öñüme düşüp beni bir sarây-ı dil-güşâya getürdiler dünyâda mi&li görülmemiş andan bir ma√âle vardum gördüm bu …adar eyyâm âteş-i ¡aş…ı ile büryân ve

√asretiyle giryân olduπum nâzenµn yek-pâre altun o†ada mura§§a¡ cevâhir †aşlar ile müzeyyen bu ta√t-ı ¡âlµ üzre …arâr eylemiş ve e†râfında dört yüzden mütecâviz cârµyeler düzülmüş gûyâ şemsüñ e†râfında kevâkib mi&âli biri birinden ¡âlâ gördüm...”

(15b/7-14)

3.2.3.11. Hamam

Mazenderan Şahı, Çin Şahı’nın kızının suretini görünce onu görüp tanımamaları umuduyla bu hamamı yaptırır. Hamamı değerli mermerlerle döşer, ipek halı ve atlas peştamellerle süsler. Hamamın ortasına gümüşten bir havuz yaptırır ve bu havuzun ortasına da altın bir direk diktirir. Bu direğin üzerine, Çin Şahı’nın kızının suretinin olduğu kutuyu yerleştirir ve bu direğin karşısına da bir hücre yaptırır.Bu hücrenin içine güvendiği askerlerinden birini yerleştirir ve gelip gidenleri takip etmesini, o surete yakınlık duyanları tespit edip kendisine bildirmesi emrini verir.

(29)

“...bir √amâm binâ eyledüm ki işbu †â…danişân virir ve mermerlerini §âfi §omâ…i ve √âliçelerin ibrişimden döşeyüp ve √arµr peştemâlüñler ile tezyµn eyleyüp ve or†a yirine bir sµm √av≥ yapdurup ve bir altun ¡amûd …odum ve üzerine ol √arµri yapısdurup ve …arşusına bir √ücre yapdum içine bir dâne §âhib-i fehm πulâmumı …odum...” (5b/5- 11)

3.2.3.12. Kervansaray

Şehzâde, sevgilisine ulaşmak için giderken yolda karşısına bir kervansaray çıkar.

Bu kervansaray o kadar yüksek duvarlara sahiptir ki sanki gökyüzüne ulaşmıştır.

Etrafında oldukça fazla bağ ve bahçe vardır:

“... bir gün bir §a√râ-yı bµ-pâyânda gider iken öñümüze bir …ârbânsarây ≥uhûr eyledü evc-i asmân ¡urûc eylemiş e†râfında bâπ u ba…çe √adden birûn...” (9b/4)

3.2.4. Zaman

Zaman olarak eserin giriş kısmında olayların Abbasi Dönemi’nde Harun Reşid zamanında geçtiği belirtilmektedir.5. Abbasi halifesi olan Harun Reşid 786 yılında Abbasi devletinin başına geçmiştir. Bu bakımdan eserdeki zamanın 8.yy olduğu söylenebilir:

6. Menâkıb-ı Şâd u Ġam üç küpe beyân-ı πarib letâifdir 7. ravµyan-ı a«bârân ve nâ…ılan-ı asâr ve muhaddisân-ı 8. rûzgâr şöyle rivâyet ve bu yüzden hikâyet

9. iderler ki zamân-ı …adµmde Bâπdâd şehrinde bir şehir 10. yâdgâr ve bir √âlµfe-i zamân var idi ismine Hârûn-ı 11. Reşµd dirler idi fi’l-vâki¡ √ülefâ-yı Abbâs’dan 12. Hârûnü’r Reşµd kadar bir §â√ib-se√â ve lu†f u kerem 13. §â√ibi bir pâdişâh idi... (1b/ 1-8)

3.3. Dil ve Anlatım Özellikleri

İstinsah tarihiyle ilgili kesin bilginin olmadığıMenâkıb-ı Şad u Gam, Eski Anadolu Türkçesi’nin özelliklerini taşımakla birlikte yakın zaman dil özelliklerini de

(30)

taşımaktadır. Burada metinde dikkatimizi çeken bazı yazım özelliklerini belirtmeye çalışacağız. Metinde hikâyenin gerek anlatıldığı gerekse yazıldığı dönemin dil ve yazım özellikleri görülmekle birlikte büyük bir ihtimalle müstensihten kaynaklandığını düşündüğümüz yazım yanlışları ve tutarsız yazımlar da görülmektedir.

Eserin dili, Eski Anadolu Türkçesinin özelliklerini yansıtmaktadır. Metin okunaklı bir nesihle yazılmasına rağmen bazı yerlerde aynı kelimenin farklı şekilde yazıldığı görülmektedir. Türkçe kelimelerin ünlüleri elif (١), vav ( و) ve ye (ى)ile karşılanmıştır. Metnimizde pek çok Türkçe kelime ve ekin kalıp olarak yazıldığını görmek mümkündür.

Eserde dikkatimizi çeken yazım özellikleri şunlardır:

1- Eserde Eski Anadolu Türkçesi özellikleri görülmektedir:

…anda gelüp kanda gidersün (2a-14):

…angı taraf (4a-4):

ayıtdı (5a-10):

aya ne ola (6a-12):

ittüğümde (6b-4):

…anda bakarsın(9a-8):

“temâşa idicek” kullanımı (10a-4):

"birle" sözcüğü (17b-10):

"urup" kullanımı (31a-3):

(31)

2- İzafet “i” si aslında yazılmaz fakat metinde “ye” ile yazıldığı görülmektedir.

“âteş-i ¡aş…umı”tamlaması “ateşi aşkımı” olarak yazılmıştır (4a-2).

"«umârı bµ-çâre"sözcüğü "humarı bî-çâre" şeklinde "i" sesi gösterilerek yazılmıştır (21a-1):

3- Bazı kelimelerin yazımında harfler farklılık göstermektedir:

"bahçe" sözcüğü "bâπ u ba…çe"olarak “kaf” ile yazılmıştır (9b-5):

"ejderha" sözcüğü "ezderha" şeklinde “ze” ileyazılmıştır (22b-8):

"müjde" sözcükleri "müzde" olarak yazılmıştır (38a-14,39b-8,42a-3):

"büryân" sözcüğündeki “ b” sesi “y” gibi gösterilmiştir (15b-9):

"eşini" sözcügü "esini" şeklinde “ş”nin noktaları yazılmadan verilmiştir. (18b-2):

"câme-√ˇâblar" sözcüğü "ح" ile değil "خ" ile yazılmalıydı (30b-11):

"@ararı"sözcüğü " ض " ile yazıması gerekirken " ظ " ileyazılmıştır (19b-5):

"âr≥û"sözcüğü "ﮌ" ile değil önemli bir yazım hatası olarak " ض " ile yazılmıştır (32a-3):

(32)

4- Sözcük başında “i” kullanımı görülmektedir:

ileşler (10a-1):

5- Türkçe sözcüklerle Farsça tamlama kurulmuştur:

gün-be-gün (32a-4):

6- İsimden isim yapma eki olan –lı , -li” nin yuvarlak ünlülü kullanımıgörülmektedir:

«ayırlu (22a-7):

7- “ñ “ kullanılması gereken bazı yerlerde “n" kullanımı görülmektedir:

İtmedin (16b-1):

bî-çarene (18a-11):

babanı (23b-12):

ikrâm idin (30a-10):

8- Bazı sözcüklerde bütün sesler harfle gösterilmiştir.

"bulunacak" sözcüğünde ünlüler (u)gösterilmiştir (31b-13):

9- Dikkatimizi çeken farklı kullanımlar da şöyledir:

"damla inmek" kullanımı "inme inmek" anlamındadır (33b-8):

"vefat olmak" kullanımı (49a-10):

(33)

"yayansız" kullanımı "atlı" anlamındadır (9b-12):

"vâlidelige"kelimesi "analığa" anlamındadır (11a-9):

yanumḳa/yanumġa kullanımı Doğu Türkçesi özelliği göstermektedir.(16a-14)

(34)

BÖLÜM IV

METİN 4.1. Nüsha Tavsifi

Katalog taramalarımız sırasında tez danışmanım Prof. Dr. Çetin DERDİYOK’un kitaplığında bulunan “Atatürk Kitaplığına Yeni Bağışlanan Yazma Kitapların İndeks Kataloğu I” kataloğunu incelerken hocamızın daha önceden, çalışılması hususunda işaretlediği 35. sayfada 485 numarada kayıtlı olan Menâkıb-ı Şâd u Gam dikkatimizi çekti. Gerekli görüşmeler sonucunda esere ulaştık ve eser üzerinde çalışmaya başladık.

Müellifini tespit edemediğimiz Menâkıbnâme türündeki bu eser İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı K_398 numarada kayıtlıdır. Araştırmalarımız sırasında elimizdeki nüshadan başka herhangi bir nüshaya ulaşamadık.

Kahverengi deri kaplı olan eser siyah mürekkeple yazılmıştır. Bazı kelimelerin ve satırların yazımında kırmızı mürekkep kullanımı da görülmektedir.

Eser, 49 varaktan oluşmaktadır. 1b’ den 49b’ye kadar arada eksik bir sayfa tespit edilmemiştir. Nesih yazıyla kaleme alınmıştır. Her varak 15 satırdan oluşmaktadır. 1b varağı 13, 49b varağı 7 satırdan oluşmaktadır.

Fatih Köksal’ın nesir türleri konusunda yapmış olduğu tasniften yola çıkarak, Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların azlığından, eserin dilinin sade olmasından, hedef kitlenin halk olmasından ve sanat kaygısı görülmemesinden dolayı eserin sade nesir örneği olduğunu söyleyebiliriz (Köksal, 2009, s.14 ).

1b Nüsha Başı:

(35)

1- Menâ…ıb-ı Şâd u Ġam Üç Küpe beyân-ı πarib letâifdir 2- ravµyan-ı a«bârân ve nâ…ılân-ı âsâr ve muhaddisân-ı 3- rûzgâr şöyle rivâyet ve bu yüzden hikâyet

49b Nüsha son:

49b beyt :

müft mesken §anûr cihânı âdem

ne …adar ¡ömrin vir gir yerine medlûlunca

¡ömrleri â«ir oldı.

4.2. Metin Kuruluşunda Dikkat Edilen Hususlar

Yaptığımız çalışmalar sonucunda, Menâkıb- ı Şâd u Gam adlı eserin tek bir nüshasına ulaşabildik ve çalışmamızı bu nüshadan hareketle oluşturmaya çalıştık. İşe önce yazma nüshayı okumakla başladık. Sağlıklı bir metin oluşturabilmek amacıyla okuduğumuz metin üzerinde zaman zaman yazım kontrolleri yaptık. Transkripsiyonlu metin oluşturulurken genelde yazma nüshanın imlasına uymayı uygun gördük ve bu doğrultuda metnimizi oluşturduk. Metin alt alta olacak şekilde transkribe edilmiştir. Her varağın numarası başında verilmiş ve metinde herhangi bir noktalama işareti

(36)

kullanılmamıştır. Özel isimler büyük harfle verilmiştir. Okuyamadığımız kelimeler metindeki haliyle kopyalanıp eklenmiştir.

Günümüzde ön ses “d “ile başlayan bazı Türkçe sözcükler “t “sesiyle yazılmıştır. Bir kısım sözcükler ise hem d’li hem de t’li şekilleriyle yazılmıştır. Bu sözcükler yazma eserde olduğu gibi iki şekilli olarak verilmiştir.

“–up” zarf-fiil eki, yazma eserde “b” ile yazılmış; ancak “çeviri yazılı eserde “p” şeklinde okunmuştur.

 Metinde geçen özel isimlerin ilk harfi büyük yazılmış; ek geldiğinde kesme işaretiyle ayrılmıştır.

Eserde u, ü şeklinde okunacak atıf vavları bazen yazılmış bazen de yazılmamıştır. Biz bunları metin bağlamına uygun olacak şekilde yazdık.

 Müstensih, kelimelerin yazımında bir birlik sağlayamamıştır. Aynı sözcüğün farklı şekillerde yazımı dikkati çekmektedir. Bu kelimelerin yazımında nüshadaki şekillerine sadık kalınmıştır.

Eserde bazı sözcüklerin sonundaki ( ى ) harfi ile belirtme hâli eki yazılmamıştır. Bazılarında ise ek olmadığı halde yazılmıştır.

 İmlâda birlik sağlamak amacıyla iyelik eklerinin birinci ve ikinci şahısların tekil ve çoğul halleri yuvarlak vokalli olarak (-um, -üm, -uñ, -üñ, -muz, - müz, -ñuz, -ñüz)yazılmıştır.

Üçüncü tekil şahıs iyelik eki ise “-ı, -i” şeklinde ve gerektiğinde “-s-”

kaynaştırma harfi ile birlikte kullanılmıştır:

Soru ekinin vokali “-ı, -i” şeklinde düz-dar olarak yazılmıştır.

Bildirme eki yuvarlak vokalli ve d’li “-dur, -dür” şekliyle kullanılmıştır.

 İsim ile ön edatın birleşmesiyle oluşan kelimelerde tire (-) kullanılmıştır.

(37)

4.3. Transkripsiyon Alfabesi

4.4. Transkripsiyonlu Metin

Menâ…ıb-ı Şâd u Ġam 1b

1. Menâ…ıb-ı Şâd u Ġam üç küpe beyân-ı πarib letâifdir 2. ravµyan-ı a«bârân ve nâ…ılân-ı âsâr ve muhaddisân-ı 3. rûzgâr şöyle rivâyet ve bu yüzden hikâyet

4. iderler ki zamân-ı …adµmde Bâπdâd şehrinde bir şehr-i 5. yâdgâr ve bir √âlµfe-i zamân var idi ismine Hârûn 6. Reşµd dirler idi fi’l-vâki¡ √ülefâ-yı Abbâs’dan 7. Hârûnü’r Reşµd …adar bir §â√ib-se√â ve lu†f u kerem 8. §â√ibi bir pâdişâh idi ittifâ… bir gün rûzgârda

(38)

9. †ab¡-ı şerµflerinde cûz¡-i şikâra ve deşt ü §a√râ

10. geşt ü güzâr ider iken mu…âbelesinde bir πubâr peydâ 11. oldı ya ne olur diyüp «alµfe ¡inân keşµde

12. …ılup munta@ır iken ol πubâr yarılup içinde bir atlu 13. süvâr peydâ oldı başdan başa la¡l ile cevâhire

2a

1. müsteπrâ… altında bir esb belendi şâhâne libâslara 2. πar… olup şa¡şa¡sı bir fersâ« yerden gözler …amaşur 3. lâkin bir §â√ib-cemâl nâzenµn cevân ve altında bir esb-i 4. nâzenµni da«ı var fil …adar heybetlü ve ol …adar râ√at 5. ve çâpükli uza…dan göründigi ile geldigi bir oldı 6. «alµfe bu √âli müşâhede eyledükde a√vâlden mu††ali¡

7. olmadı ma†lûb idüp ol cevânı da¡vete emr eyledü 8. çavuşân ol da«ı fi’l-√âl varup †arfetü¡l- ¡ayn içre 9. ol civânuñ öñüni alup «alµfenüñ emrini bildirüp 10. da¡vet eyledü mu√âlefet itmeyüp ve gelüp selâm 11. virilüp √u≥ûr-ı «alµfede √â≥ır olup munta≥ır-ı cevâb 12. oldı «alµfe na≥ar idüp gördi ki bir cevân πâyet 13. ile pâk cûdır ta¡ccüb künân ayıtdı ey cevân bu gidiş 14. ile …anda gelüp …anda gidersüñ ve üzerinde a&âr-ı 15. şâhµ var böylece tek ü tenhâ gitmekle sebeb nedür

2b

1. beyân-ı ibrâm eyledi beyân-ı sergüzeşt : ey «alµfe gerçi 2. size cevâb virmekde ¡aczüm yo…dur ve lâkin sergüzeştümüñ 3. √add u pâyânı yo…dur †urup cevâb virmege ta√ammül ve va…tum 4. olmayup ve gidecek yerüm πâyet ba¡ µddür ru«§atuñuz ile 5. gideyüm diyüp cevâb eyledükde çün «alµfe bu cevâbı gûş 6. idüp ve gidecek yerüm ıra…dur didüginde «alµfeye 7. merâ… olup ba¡dehu bir sû™âline da«ı ibrâm idüp

(39)

8. bu def¡a sergüzeştüni beyândan πayrı çâre idemeyüp 9. ayıtdı :ey «alµfe benden sergüzeşti sû™âl edersüñüz 10. gûş-ı hûşuñızı benden yaña dut diyüp √âliya bendeñüz 11. Mâzenderân şehzâdesiyem ve atam ol diyâruñ pâdişâhıdur 12. ve dünyâ-yı fânµde benden πayrı evlâdı yo…dur bir…aç 13. biñ ¡askerine sipâriş eyledi ki oπlum şikâra mı

14. gider yâhûd πayrı ma√âlle mi gider yanından dûr

15. olmayın ve √i≠metinde …u§ûr itmeyüp bunlar d♵m rikâbumda

3a

1. yürürler idi ve her yerde cân ve başların yoluma 2. fedâ iderler idi ve her yerde cân ve başların terk 3. iderlerdi günlerde bir gün ¡azm-ı §a√râ ve …a§d-ı şikâr 4. …ılup bir dıra«t-ı bâlâ …addini eflâka çeküp ve e†râfına 5. ol …adar şâ«lar §almış ki üç benüm gibi sul†ân sâye- 6. sinde ¡askeri ile mustevfµ §ıπar ve ol dıra«t

7. yanında ¡aynı-ı dil-âver çeşme-i münµr engµz çı…up bu §a√rânuñ 8. or†asından zencµrini sürür dµvâne mi&âli

9. a…up gider ve ol müferri√ ma√âlli gördük sâ™ir ma√âle 10. gitmesini istemeyüp ol ma…âmı öyle dilkeş ve ol câyı 11. böyle aπyârkeş göricek emr eyledüm √ayme ve o†a…

12. …urulup meclis müheyyâ olup sâkiler el câme …oyup 13. ve a√vâl-i peşµn meclisde te≠ekkür ve ol …adar ¡ıyş u nûş 14. bünyâd urdum ki çeng ü rebâbın §adâsı âsmâne

15. ¡urûc idüp ol sebebden keyfiyetümüz «oşça olup

3b

1. çünki şâhnâme …ı§§a-ı ޵rµn’i cefânuñ ve Ferhâd’uñ 2. cevrin cefâsına ta¡accüb idüp ¡aş… ne nesnedür ki 3. bu mertebe serden geçüp terk ü nüfus ü ¡âr iderler diyü 4. göñlümden √ayâl eyledüm ya¡ni âteş-i ¡aş… gözüme

(40)

5. göstermeyüp kâr-ı ¡aş…a ¡itimâd itmedüm çün bu ≠ev…

6. ilen gice irişdi ve ¡âlem libâs-ı siyâh giyüp ve herkes 7. çadırna gidüp πulâmlar benüm içün dıra√t sâye- 8. sinde dibâde câme-«ˇâblar §alup …a¡ide-i şâhµ 9. üzre beni yatırdılar ben yine …albe ¡aş… nice te¡&µr 10. ider fikri ile √âba varmışum nâgâh ¡âlem-i rü™yâda 11. iken …ulaπuma bir §adâ geldi cânsız beglere dem bµdâr 12. olup gûyâ kendümi bir âteş içinde buldum ol §adâdan 13. nişân †aleb itdüm yanumda olan otuz biñ

14. ¡askerin cümlesi bµdâr degül ben «od-vâdµ-i 15. √ayretde √ayrân ve derûnumda olan âteş-i ¡aş…ı

4a 1. sûzân idüp bu beyti o…udum beyit:

2. âteş-i ¡aş…umı teskµn idemez ba√r-ı mu√µ†

3. mâcerâmız bizüm ey dil da«ı çok §u götürür 4. diyüp ve bu §adâ …anπı †arafdan idügi ma¡lûm 5. olmadı ve endµşe ilen dıra«ta na≥ar eyledüm bir 6. şâ«da câmdan mi&üllü bir nesne gözüme görünmedi 7. ve bunun içinde her ne ki var bir †arµ…-i ¡aş…a delüldür 8. diyüp bâlâ-yı dıra«ta olan ol câmedânı

9. indirmege râπıb ve içindeki her ne ise ba…ma…lıπa 10. †alµb ve yanumda yatan πulâmın birisini uyandırdum 11. ve bu √âlde cümle ¡askerüm √aberdâr oldı ve herkes 12. ey şâh-ı cihân bu √âl ile bendeñüzi bµ-dâr etmege

13. sebeb ¡acabâ ne ola didükde emr eyledüm …ulaπuma bir §adâ 14. geldi ve aπaç üstünde olan câmedânı

15. gösterdüm ve aşaπı indirmege emr eyledüm

4b

1. bunlar cehd eylediler olmadı dıra«ta çı…maπa …âdir

(41)

2. olamadılar ¡â…ıbet vezµri i√≥âr idüp ve a√vâli 3. kendüye söyledüm bu da«ı dıra«ta ¡urûc eyledükde 4. çâre bulup çı…maya …âdir olamadı bunlar ise †arµ…-i 5. ¡aş…ına idügin fehm idemeyüp velµ «aber ve ek&eri

6. ¡aş…-ı binâ do…unma… ile fi’l-cümle vücûdum nâr-ı ¡aş…la 7. suzân olmış idi bir kere kendüm mübâşeret eyledüm 8. murâd o…ını nişâne yetürüp ve bâlâ-yı dıra«ta çı…up 9. ol câmedânı alup aşaπı indirdüm açmaπını revâ 10. görmedüm ve herkese destûr virdüm çadırlarına 11. gitdiler ve bârgâhda ma√fµ …ıldum ol câmedânı 12. öñüme alup yüzünüñ i√tiy↠ile ¡alâfına dest 13. urup açdum ve ol câmedân içinde bir altun 14. §andu… çı…dı …apaπnı miftâhı cevâhirden inşâ 15. itmişler ¡âşı… maşû…a bend urup kilidin giderüp

5a

1. …apaπnı açdum el idüp içinden bir √arµr parçayı 2. çı…ardum ve na@ar itdüm bir §ûret-i cin gördüm 3. he≠ârân ez reng-i mâvµbir §ûret gördüm

4. ol sûreti gördügüm sâ¡at kendümi yitürüp 5. ¡a…lum ferâmûş idüp lây¡a…ıl oldum düşüp

6. yatdum bir mi…dârdan §oñra ¡a…lum başuma gelüp tekrâr 7. na@ar itdüm gene bµ-hûş olup bu minvâl üzre

8. on kere ¡a…lum başuma gelüp tekrâr bµ-hûş oldugumı

9. ve her na@arda vücûdum mülkini yaπmâ eyledi â«ir vezµrüm yanuma 10. geldi √âlümi görüp baña ayıtdı ey şâhzâde bu ne

11. nesnedür ki bir görüş ile bu √âle girdüñ ve bu 12. …ıyâfete giriftâr u giryân ve kendüni nâle ü zâr 13. idersin didükde ve birine cevâb virmege …âdir 14. olamayup çünki vezµr bu √âli görüp hezâr 15. şa¡be-bâzlı… ile √â†rumı tesellµ eyledi binüp

(42)

5b

1. şehre geldük lâkin ≠iyâde şûrµde ve şeydâlıπı pederümle 2. mâderüm göricek ¡ıyş u §afâları mün…â≥ olup

3. derdüme çâre bulmadılar zµrâ ol §ûret §â√ibi 4. kim olduπı ma¡lûm olmadı ve bilmezler idi ¡â…ıbet 5. göñlüm ile †anışup bir √amâm binâ eyledüm ki işbu 6. †â…danişân virir ve mermerlerini §âfi §ummâki

7. ve √âliçelerin ibrişimden döşeyüp ve √arµr peştemâlük- 8. ler ile tezyµn eyleyüp ve or†a yirine bir sµm √av≥

9. yapdurup ve bir altun ¡amûd …odum ve üzerine ol 10. √arµri yapısdurup ve …arşusına bir √ücre yapdum 11. içine bir dâne §â√ib-i fehm πulâmumı …odum ve ol 12. √ammâma giren âdamdan bir a…çe almasunlar diyü 13. emr eyledüm ve √ammâma her kim girüp ol §ûreti 14. görüp ve âşinâlı… ider ise anı baña getürmek

15. içün emr eyledüm çün bu üslûb üzre vâfir

6a

1. zamân geçdi bir gün πurâbâdan bir âdam √ammâma girüp 2. ve câmedânın içinde olan ¡amûd üstünde olan

3. ta§vµri gördükde gülüp kendü kendü ilen senü bilsün 4. çün πulâm bunuñ va≥µyetin görüp ol kimse √ammâmdan 5. çı…up esbâbın giydükde alup √u≥ûruma gelüp muvâ…i¡

6. √âli ¡ar≥ eyleyüp ben da√ı şav…umdan ol bâzirgâna 7. isti…bâl idüp ta¡@µm eyledüm ve yanuma o†urdup

8. πulâmlaruma emr eyledüm meclis √â@ır …ılup mer…ûma ol 9. …adar teva@@u¡ ikrâm eyledüm ki lu†fumdan şermende olup 10. yüz yire …oyup ibtida¡ şehzâdem bendeñüze bu …adar

11. ¡inâyet ve iltifât-ı şâhâne müstaπra… olma…lıπa 12. vesile ayâ ne ola bu deñlü i√sâna lâyı… olam eger 13. bu …uluñuza bir emr √i≠metüñüz ve fermânı olur ise

(43)

14. başum ve cânum ile efendümüñ uπruna dâmen mi…dârum 15. mertebesi √ayâtda olduπumda say¡ ideyüm didükde

6b

1. ayıtdum ey dânâ çünki cenâbuñ ol √ammâma girdüñ 2. ol ¡amûd olan §ûrete na@ar eyledükde

3. güldüñ kendü tebessüm eyledügine sebeb nedür diyü su¡âl 4. ittügümde cevâb eyledi ki şehzâdem eger sen da√ı

5. ol §ûrete göñül virdüñ ise ¡ömrine ve devletine «arâbiyet 6. virmek …a§dına olursañ zîrâ ol se√√âre bildügüñ

7. mekkârelerden degüldür nice ve nice senüñ gibi ¡âşı…ları 8. esµr eylemişdür ve tâc u ta√tından cüdâ eyleyüp ¡â…ıbet 9. baş u cânın alup dünyâsına √asret …omışdur

10. ol se√√âre …ızdur diyüp bundan üç aylu…

11. ve üç senelik yoldur lâkin ve o deñlü …anlı @âlimdür ki 12. a§la kimseye ra√m eylemez ve amân virmez kimsenüñ

13. gençligiñe ra√m eylemez ve amân virmez kimsenüñ gençligiñe 14. ra√m eylemez ve her kim gelüp gözüni görüp ¡a…lı gitmez ise

15. bir…aç ba√&i var anı teklµf eyler mümkün olmayan şeylerdür ve yüzini

7a

1. görüp bµ-hûş olmaz ise yüzünden hicâbı …aldırır- 2. dıπı gibi ¡a…lı bµ-hûş olup der-¡a…ab …atl ider 3. hiç amân virmez bu ana …adar biñden mütecâviz 4. †âlibi ≥uhûr idüp hep yüzini gördüklerinde

5. bµ-hûş oldılar amân virmeyüp …atl eyledi ve babasınuñ 6. πayrı evlâdı olmadıπından …ızum rı≥â senüñdür

7. her kime dilerseñ aña var dimiş πayrı añladuπuma 8. göre sen da«ı ol mekkâreye göñül virmişsüñ 9. diyüp ve ol @âlime ¡alâ…a eyleyüp √üsnine mâ¡il 10. olmışsun gel bu sevdâdan fârµπ ol senüñ

(44)

11. pederüñ Mâzenderân pâdişâhı ve senüñ √üsnüñ 12. cemâlüñ belki andan güzeldür işte yüzine ba…anuñ 13. gözi …amaşur πayrı pâdişâhlarda güzel …ızlar 14. ço…dur …anπısına †âlib olsan varırlar ve

15. cânlarına minnetdür πâyet ile ma√bûbesini alup ≠ev…

7b 1. ve §afâ eylersin didi ben ayıtdum

2. râ≥ıyum her ne …ılursa baña ol sµm tenüm

3. varayum yalvarayum yalvarayum boynuma †akup kefenüm 4. medlûlunca ben ana …adar nâm-ı nişânını bilmez iken †alebinde 5. …u§ûr itmedüm didügümde şimdi ise senüñ

6. sebebüñ ile bu deñlü i«bârdâr oldum nice fâriπ 7. gelürem belâ-yı ¡aş… ile ülfet iderem her çe 8. bâd abâd ne olur ise olsun gerek diyüp

9. bu beyiti o…udı : şol …adar arayayum şâhid-i ma…sûdum ki 10. √isset-i cûdan †aleb-i ra√şına meydân nevkına

11. fehvâsınca diyüp ol kişiye vâfir altun i√sân 12. eyledüm destûr virüp şehr-i ǵn’e gitmege πayrı 13. çâre bulmayup …a§d-ı sefer-i ǵn gitmeden πayrı 14. ilâc yo…dur diyerek pederüme gelüp ifâde eyledüm 15. çünki pederüm kelâmı gûş idicek zehir boπmuş gibi

8a

1. oldı ayıtdı ey ¡ömrüm sürûrı ciger köşem evlâdum 2. senden πayrı evlâdum yo…dur bu işi sen itme ben 3. işte pµr …âtun oldum ¡ömr da«ı â«ir olmışdur 4. bir senden πayrı evlâdum yo…dur bâ-«u§û§ üç

5. yıllı… yoldan ve böyle bir @âlim se««âre …ız ola kendüñi 6. böyle işlere atma… revâ mıdur ben iste rı@â virmem 7. eger gider iseñ sen bilürsün diyüp «atm-ı kelâm

Referanslar

Benzer Belgeler

Dönüşümsel liderlik davranışları takipçilerde hem temel görevlerinde beklenenden yüksek performans hem de ÖVD gibi rol ötesi ve örgüte katkı sağlayan

Keynes’in ortaya koyduğu makro ekonomik modeller ve uygulamaya yönelik politika önerileri, dönemin içinde bulunduğu olumsuz hava üzerinde ciddi etkinlik göstermiş ve

Çalışmanın amacı hisse senedini etkileyen döviz kuru, para arzı ve faiz oranı gibi egzojen faktörler yardımıyla hisse senedi değişim oranlarını tahmin etmede Saklı

Bu çalışmada aşağıdaki modelden yararlanılarak evcil hayvanların, sahiplerinin yaşamlarındaki rolünün, evcil hayvanlara yönelik yapılan gıda, sağlık ve ürün

Hizmet içi eğitim alan ve almayan çalışanların iş doyum düzeylerine ilişkin sonuçlara yönelik ankete katılan çalışanların verdikleri cevaplara göre,

Bu ifadelere ilişkin olarak Şekil 11’de dış açı kavramına yönelik K196 kodlu öğrencinin yaptığı kavram yanılgılarına yer verilmiştir.. Dış açı

1) Çocukların cinsel istismar bilgi düzeyine etki eden başka değişkenler de olabilir. Bu araştırmada verilecek cinsel istismarı önleme programının

Türkçe dersi öğretim programındaki (ortaokul) okuma kazanımlarının değerlendirilmesi. 2009 ve 2015 Türkçe programlarının eğitim programı ögeleri açısından