• Sonuç bulunamadı

Kur'anda ahiret hayatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'anda ahiret hayatı"

Copied!
88
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI KELAM BİLİM DALI

KUR’AN’DA AHİRET HAYATI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd.Doç.Dr.Durmuş ÖZBEK

HAZIRLAYAN Mehmet KAVUŞTU

(2)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... ııı KISALTMALAR...v GİRİŞ A. AHİRET KAVRAMI...1 1. Sözlükte Ahiret...1

2. Terim Olarak Ahiret ...2

B. KUR’AN’DA AHİRETİN GENEL OLARAK ANLATIMI ...5

BİRİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA GEÇEN KIYAMET VE AHİRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR A. KUR’AN’DA KIYAMET KAVRAMI ...11

1. Kelime Anlamı ...11

2. Terim Anlamı ...11

B. KUR’AN’DA KIYAMET ANLAMINDA KULLANILAN DİĞER KELİMELER ...14 1. Âzife...14 2. Hakka ...15 3. Vâkıa...17 4. Kâria...17 5. Sâhha...18 6. Tâmme ...18 7. Ğâşiye ...19 8. Saat ...20 9. Kıyamet Günü ...21 İKİNCİ BÖLÜM KIYAMET ALAMETLERİ VE KIYAMET SAATİNİN ÖZELLİKLERİ A.KIYAMET ALAMETLERİ...22

1. Kıyametin Küçük Alametleri ...22

a. Kıyametin Olup Biten Küçük Alâmetleri ...22

b. Kıyametin Artarak Devam Eden Küçük Alâmetleri ...22

(3)

a. Güneşin Batıdan Doğması ...30

b. Dâbbetu'l Arz ...33

c. Deccâl...34

d. Duhân...36

e. Hz.İsâ'nın (a.s.) Nüzulü Meselesi...38

f. Ye'cüc ve Me'cüc ...41

g. Mehdî (a.s.) ...43

B. KIYAMET SAATİNİN ÖZELLİKLERİ ...46

1. Her An Kıyamete Yaklaşılması ...46

2. Kıyametin Ertelenmeyeceği...46

3. Kıyametin Kesinliği...47

4. Kıyametin Vaktinin Gizliliği ...47

5. Kıyametin Aniden Vukuu ...49

6. Kıyametin Dehşeti ...49

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KU’RAN’DA AHİRETİN GEREKLİLİĞİ A. ÖLÜM VE KAPSAMI ...50

B. AHİRET GERÇEĞİ...56

1. Ahiret İnancının Gerekliliği ...56

2. Ahiret İnancının İnsan Hayatına Etkileri...63

SONUÇ ...73

(4)

ÖNSÖZ

Vahyin iki temel hedefi bulunmaktadır. Söz konusu bu iki hedeflerin ilki; Yaratıcı'nın varlığı ve birliği ile birlikte, dünyadaki hayatı bir başka hayatın takip edeceğini yani ahiretin varlığını haber vermek, diğeri de gelecek hayattaki mutluluğa ulaşması için yapması gerekenleri insana bildirmektir. Allah inancı, varlık üzerindeki ve özellikle insan ile ilgili ilâhî tasarrufu itiraf etmek anlamına gelmektedir. Dünyadaki insanı, davranışları bakımından sorumlu kılan ve o davranışlara ahlâkîlik atfeden ahiret inancı ise, söz konusu tasarrufun nereye kadar uzandığını göstermektedir.

Kur'an'ın amacı da vahyin bu genel amacına uygun olarak anlaşılmalıdır. Nitekim Kur'an, dünyanın asıl yaşama alanı olmadığını, aksine dünyanın, ahirete bir geçiş olarak düşünülmesi gerektiğini güçlü bir şekilde vurgulamaktadır. Kur'an'ın, sadece böyle bir gayeye yönelik olarak indirildiğini söylemek dahi mümkündür.

Yüce Allah'ın, bir hidâyet rehberi olarak insanlara gönderdiği Kur'ân-ı Kerim'de çok çeşitli ve farklı konulara yer verilmiştir. Ancak, Kur'ân-ı Kerim'in devamlı olarak üzerinde durduğu, asıl maksat olarak belirlediği bir takım konular da vardır ki, bunların başında da tevhid ve âhiret gelir.

Kur'ân-ı Kerim'de her fırsatta konular ele alınmış, etraflı bir şekilde önemle üzerinde durulmuştur. Diğer konular ise, bu asıl maksatlara yardım etmeleri gayesiyle dolaylı olarak zikrolunmuştur.

Ahiretin varlığı hakkında da pek çok deliller zikredilmiş ve inkârcıların iddiaları cevaplandırılmıştır.

Canlılar, ortak bir özellik olarak doğar, gelişir ve ölürler. Ölüm, zahiren bir son olmakla birlikte asla bir yok oluş değil, bir sürecin sona erişidir. İslâm inancına göre ölümden sonra insanı sonsuz bir âhiret hayatı beklemektedir.

Dünya hayatının bütün mahlûkât itibariyle sona ererek âhiret hayatının cennet veya cehennem ile sonuçlanmasına kadar olan bölümünü kapsayan bu konuyu kendimize araştırma mevzuu olarak seçmemizin sebebi, bir sır ve bir muamma olmakla birlikte mutlaka gerçekleşecek olan, ancak ne zaman meydana geleceğini kimsenin bilemediği, sadece alametleriyle yaklaştığı hissedilecek olan

(5)

bu toptan yok oluş ve yeniden ebedi var oluş hakkındaki dinî bilgileri toplayıp itikâdî açıdan değerlendirmelerini yaparak sunmaktır.

“Kur’an’da Ahiret Hayatı” adlı araştırmamız bir giriş ve üç bölüm ve

sonuçtan müteşekkildir. Giriş bölümümüzde ahiret kavramını, sözlük ve terim manalarıyla ve Kur’an’daki anlatımıyla geniş bir perspektifte, ilgili eserleride tarayarak ele almaya çalıştık. Birinci bölümde kıyamet ve ahiretle ilgili kavramları irdeledik. İkinci bölümde ise kıyamet konusu ve alametlerini inceledik. Üçüncü bölümde ölümü, ahiret-kıyamet inancının gerekliliği ve insan hayatına etkilerini ineleyip, sonuç bölümüyle de çalışmamızı nihayete erdirdik. Çalışmamızda temel kaynaklarımız olan Kur’an ve hadis’in yanında İslam âlimlerinin görüşlerinden azami ölçüde faydalandık. Âhiret hayatını kıyametin kopması, hesabın görülmesi ve hesap sonrası ebedî hayatın başlaması şeklinde üç merhalede ele alıp incelemek mümkündü fakat konunun çok kapsamlı olması ve bir tez için çok uzun olacak olması nedeniyle çalışmamızı sınırlandırma ihtiyacı hissettik ve ahiret olgusunu kavramsal çerçevede Kur’ani perspektiften incelemeye çalıştık. Bunun yanında kıyamet hadisesini de yine Kur’an ayetleri ve hadisler bağlamında ele alıp değerlendirmeye çalıştık.

Yüksek lisans çalışmamın başından buyana maddi manevi desteklerini hep hissettiğim, medeni cesaretimi güçlendiren saygıdeğer ve kıymetli hocalarım; başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK beyefendi olmak üzere, Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK ve Prof. Dr. Süleyman TOPRAK hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Mehmet KAVUŞTU Konya 2007

(6)

KISALTMALAR

a.g.b. Adı geçen bildiri

a.g.e. Adı geçen eser

a.g.t. Adı geçen tez

a.s. Aleyhisselam

A.Ü.İ.F. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

a.y. Aynı yer

c Cilt

c.c. Celle Celalühü

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Fak. Fakültesi Hz. Hazreti İlh. İlahiyat Mad. Maddesi Nşr. Neşreden s. Sayfa

s.a.v. Sallallahu Aleyhi Vesellem

TDK Türk Dil Kurumu

Terc. Tercüme

trs. Tarihsiz

Ünv. Üniversitesi

(7)

GİRİŞ

A. AHİRET KAVRAMI

1.Sözlükte Ahiret

Ahiret, âhir kelimesinin müennesi olup, Kur’an’da “öbür dünya” manasında kullanılmıştır. Müfessirlere göre, tam şekli “al-Dâr al-âhira” “son ikamet mahalli” olup, “al-dünyâ” “yakın” yani bu dünyaya mukabil olarak kullanılır.1

Âhiret, ölüm veya kıyametten sonraki ebedî hayat, öte dünya, ukbâ, dâr-ı beka’dır.2 Öbür dünya, öteki dünya3 İnsanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek

kalacağı ve Tanrı'ya hesap vereceği yer4, yine sözlüklerdeki verilen

manalardandır. Âhira kelimesi sonuncu, nihai, son, nihayet, sonuç manasına gelmektedir. “el-âhira” “öbür dünya , ahiret” demektir.5

el-Âhir, son, geride kalan, geciken6 Allah’ın yarattığı, konuşan-konuşmayan bütün varlıkların ölümünden sonra, sadece kendi zâtının bâkî kalması manasındadır. Yine Âhir, her şeyin son bulmasından sonrası, evvelin zıttı, her şeyin sonu anlamındadır. el-Âhira, dâr’ul-bekâ yani ahiret yurdu manalarına gelmektedir.7

Âhiret, evvelin mukabili ve "son" mânasındaki âhirin müennesi olup Kur'an'da 110 yerde geçer. Bunun yirmi altısında müzekker ve el-yevm kelimesine sıfat şeklinde el-yevmü'1-âhir (son gün), dokuzunda dâr ile sıfat veya isim tamlaması halinde ed-dârü'l-âhire, dârü'l-âhire (son ikamet mahalli), birinde

1 İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı (Heyet) , Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1950., s. 257. 2 Doğan, D.Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Bahar Yay. İstanbul, Trs., s. 23.

3 Develioğlu, Ferit, Ansiklopedik Lügat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1962., s. 20. 4 TDK Türkçe Sözlük, TDK basımevi, Ankara, 2005., c. 1, s. 42.

5 Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yay., İstanbul, 1995., s. 8.

6 Razi, Ebi’l-Hüseyin Ahmet b. Faris b. Zekeriya, Mu’cem Makayisi’l-Luğa, Beyrut, Trs., c. 1, s. 42.

7 ibn. Manzur, Ebu'1-Fadl Cemaluddîn Muhammed b. Mükrim b. Manzûr el-Âfakî el-Mısrî, Lisânu'l-Arab, Beyrut, 1990. c. 4, s. 11-14.

(8)

en-neş'etü'l-âhire (ikinci yaratılış, son hilkat) tarzında, elli yerde de dünya ile (ikisinde dünya mânasındaki ûlâ ile) mukabele edilmiş olarak zikredilir. el-Âhirenin, yalın olarak kullanıldığı yerlerde de ed-dârü'1-âhire tamlaması mânasında olduğu kabul edilir.8

2. Terim Olarak Ahiret

Yukarıdaki kullanılış şekillerinden de anlaşılacağı üzere âhiret mefhumu ile dünya mefhumu arasında sıkı bir münasebet vardır. Âhiret dünya hayatını takip eden, ona benzer fakat daha değişik ve ölümsüz bir hayattan, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve hallerden ibarettir.9

Sözlükte "son, sonra olan ve sonrakiler" gibi manaları olan âhiret kelimesi, terim olarak dünya hayatından sonraki ebedî hayat karşılığında kullanılır.

Âhiret terimini bazı alimler; "İsrafil (As.)'ın Sûr'a birinci üfürüşüyle başlayan ve cennetliklerin Cennet'e, cehennemliklerin de Cehennem'e girmesine kadar bütün âhiret hallerini içine alan hayat" olarak tanımlarken, bazıları da; "İkinci Sûr'un üfürülüşü ve insanların tekrar diriltilmelerinden sonra başlayan ve sonsuz olarak devam edecek olan hayat" diye tarif etmişlerdir.

Âhiret, ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam edecek olan bir hayattır. Bu anlamda âhiret dünya karşılığında, âhiret hayatı da dünya hayatı karşılığında kullanılır.10

Ahiret hayatı, geniş anlamda kıyameti, kabir hayatını da içine alan, dünya hayatından sonraki bir hayattır; dar anlamda ise, tekrar diriliş anlamına gelen ikinci sura üflenmesi ile başlayan ve Allah’ın dilemesine bağlı olarak sonsuza dek sürecek bir hayattır.11

8 Topaloğlu, Bekir, Âhiret Mad., DİA, İstanbul 1988., c. 1, s. 543 9 Topaloğlu, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 543.

10 Şerafettin Gölcük- Süleyman Toprak, Kelam(Tarih-Ekoller-Problemler), Tekin Kitabevi, Konya, 2001, s. 439 11 Hûd, 11/105-108.

(9)

Kur'an'da İslâm'a göre iman esasları tespit edilirken de âhiret İnancı önemle vurgulanmıştır. Örnek olarak Nisa sûresi 136. âyet gösterilebilir. Söz konusu âyette Allah'a, Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman edilmesi emredildikten sonra şöyle buyurulur:

"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır".

İslam'da âhiret gününe inanmak imanın bir rüknü, akidenin, inancın bir parçasıdır. Bu sebeple âhirete iman etmeyen gerçek mü'min olamaz. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de mü'minlerin vasıfları sayılırken: "(Onlar) namaz kılan, zekât veren ve âhirete de kesinlikle inanan (mü'minlerdir)."12 buyurulmaktadır. Bir başka âyet-i kerimede de: "Ey Muhammed, onlar sana indirilen kitaba da, senden önce indirilenlere de inanırlar; âhirete de onlar kesinlikle inanırlar."13 buyurulur.

Âhirete inanmayanların durumuyla ilgili âyetlerden bir kaçı da şu anlamdadır;

"Kim Allah'ı meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, mutlaka haktan çok uzak, derin bir sapıklığa sapmıştır."14

"Bilakis âhirete inanmayanlar azapta ve derin bir sapıklık içindedirler."15 "İnkâr edip âyetlerimizi ve bana kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azapla yüz yüze bırakılırlar."16

"Doğrusu bu Kur'an en doğru yola götürür ve yararlı iş (salih amel) yapan mü'minlere büyük ecir olduğunu; âhirete inanmayanlara da can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler."17 12 Neml, 27/3. 13 Bakara, 2/4. 14 Nisa, 4/136. 15 Sebe', 34/8. 16 Rûm, 30/16. 17 İsrâ, 17/9-10.

(10)

"Ayetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalan sayan kimselerin işleri (amelleri) boşa gitmiştir."18

Kur'an'da âhirete inanmayanların büyük bir sapıklık içinde olduklarının haber verilmesi, yaptıkları amellerin kabul edilmeyeceği ve âhirette kendilerini büyük bir azabın, beklediğinin bildirilmesi, onların imanlarının olmadığını gösterir. Çünkü "Mü'min olarak salih ameller işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz."19 O'nun amelleri makbuldür, âhirette de kendisini azap değil, büyük bir mükâfat beklemektedir.20

Kur'ân-ı Kerîm'in ifadelerine göre dünya hayatı bir oyun ve eğlence, âhiret hayatı ise ölümsüz âlem (darü'l-karar) ve Allah'la buluşma (likâullah) yeridir.21

Dünya hayatının fâni, âhiret hayatının ise baki olup imkân dahilinde bulunduğu ve hatta gerekli olduğu akılla, kıyametin nasıl kopacağı, âhiretin nasıl başlayıp devam edeceği ise naslarla bilinebilir. Âhiret hayatını gerekli kılan, bu dünya hayatının bir imtihan yeri olmasıdır.22 Herkes bu dünyada imtihan olmakta, kimi zengin kimi fakir, kimi âmir kimi memur, kimi sağlam kimi hasta olarak denenmektedir ve sonuçta bütün insanlar itaatkâr veya âsi, âdil veya zalim, iyi veya kötü olarak Allah'ın huzuruna çıkacaklardır. Dünya hayatındaki haksızlıkların, haddi aşmaların cezasının verilmesi ve işlenen iyilik ve taatlerin ödüllendirilmesi için ilâhî divan kurulacak, herkes birbiri ile hesaplaşacak, haklı ile haksız ayırt edilecek ve kişiye ameline göre karşılık verilecektir.23 Kur'ân-ı Kerîm'de bu ilâhî adalet divanının kurulacağı ve insanların dünyada işlediklerinin karşılığını görecekleri şu ifadelerle haber verilmektedir: "Yoksa kötülük işleyenler kendilerini, ölümlerinde ve sağlıklarında inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah gökleri

18 A'râf, 7/147. 19 Tâhâ, 20/12.

20 Şerafettin Gölcük- Süleyman Toprak, a.g.e., s.440-441. 21 Ankebût, 29/64; Mû'mİn, 40/39; Hadîd 57/20. 22 Mülk, 67/2.

(11)

ve yeri yerli yerinde yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür, Onlara haksızlık edilmez."24

Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak, Allah'tan başka tüm âlem son bulacaktır. Kıyamet Günü'nden sonra Allah'ın takdir ettiği bir zamanda insanlar yeniden hayat bularak kabirlerinden kaldırılacak ve "Mahşer" denilen düz bir sahada Allah'ın huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere toplanacaklardır. Hesapların görülmesinden sonra bir kısım insanlar iyilikleri nedeniyle Cennet'e, diğerleri ise, inkâr ve kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir.

İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez tükenmez bir halde devam edecek olan hayata "Ahiret hayatı" denir.

Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son din olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet ve hadisle ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın şartı olarak farzdır.

B. KUR’AN’DA AHİRETİN GENEL OLARAK ANLATIMI

Ölüm var oluşumuzun tabii bir sonucudur. Hayatta her şey doğar büyür ve ölür. Bu insanoğlunun karşı koyamayacağı ontolojik bir eylemdir. İnsan aklı sayesinde ölümü düşünen ve ölüm üzerine konuşabilen bir varlıktır. İnsanın yaşadığı şeyler içinde ölümün bu kadar belirgin ve fark edilir olmasını, onun yok olmama, varlığını kaybetmeme arzusuna bağlayabiliriz. Söz konusu duygu, insandaki en güçlü duygu olarak kendisini gösterir ve neredeyse bütün davranışların önünde biçimleyici olarak yer alır. Daha önce var oluşu, dünyadaki bulunuşu üzerinde konuşan, ölümü tanıyan insan, böylece ölüm ve sonrası için de konuşabilecektir. Dolayısıyla ölüm ve devamında öngörülenler, doğrudan insan varlığına, onun tarifine bir şeyler katmaktadır. Ontolojik olarak karşımızda duran

(12)

insanın varlığı, yaşamı, ancak ölüm ve sonrası da göz önüne alındığında anlam kazanmaktadır. Aksi halde, insan hayatını sadece dünyaya hasretmek, onunla sınırlamak, sadece ondan ibaret saymak, tüm kabiliyetleri ve farklılıklarıyla insanı inkâr etmek; bütün tercihleri, yaptıkları, ürettikleri ile birlikte onu küçük görmek, bir anlamda onu yok saymak olacaktır.

İşte kendisini son vahiy olarak niteleyen Kur'an, insanın bu en çok konuştuğu konuyu, hem doğrudan ele almakta, hem de konunun insanla, insanın dünyada yaşadığı hayatla ilgisini kurarak onu irdelemektedir. Esasen Kur’an’ın ana hedefi, öngördüğü bir takım ilkeler hakkında, insanları belli bir kanaate sevk etmek, söz konusu kanaati inanca (iman) çevirmektir. Bu anlamda ölümden sonraki hayatın varlığı ve orada yaşanacaklar da Kur’an’ın inanılmasını istediği hususlar arasındadır. Ahiretin bir iman konusu olarak Kur’an’da yer alması, onun yine Kur’an’da, üzerinde konuşulabilir ve belli ölçüde bir sistem dahilinde anlaşılabilir bir gelecek hayat telakkisi olarak sunulmasına engel teşkil etmemiştir.

Kur'ân-ı Kerîm, diğer ilâhî kitaplarla mukayese edilemeyecek kuvvette âhiret akidesini telkin etmektedir. Bununla birlikte İslâmiyet dünyadan el etek çekmeyi hiçbir zaman tasvip etmez. Dünya başlangıç, âhiret sonuç olduğuna göre ikisi arasında denge kurmak gereklidir.25 İnsan âhirete hazırlanırken dünya

nimetlerinden nasip almayı da unutmamalıdır.26 Önemli olan, dünyanın

cazibesine kapılıp âhiret saadetini ihmal etmemektir. Çünkü, "dünya âhirete nisbetle geçici ve değersiz bir metâdan ibarettir"27. "Âhiret yurduna gelince, asıl hayat, huzur ve sükûn oradadır"28.

Vahiy ürünü bir kitap olarak Kuran, aynı kaynaktan gelen kendinden önceki kitapların oluşturduğu geleneğin son noktasıdır. Bu son Kitap'ın tebliğcisi Hz. Peygamber, Hz. Adem'in, Hz. Nuh'un, Hz. İbrahim'in, Hz. İsmail'in, Hz.

25 Topaloğlu, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 545. 26 Kasas, 28/77.

27 Ra'd, 13/26.

(13)

Musa'nın ve Hz. İsa'nın (a.s.) birbirlerini destekleyen tebliğlerini insanlara yeniden iletmiştir. Bütün diğer tebliğciler gibi Kur'an'ın peygamberi de, bu aynı geleneğin bir üyesi olarak insanlara, tevhidin asla değişmeyen ana ilkelerini son defa getirmiştir. Bu değişmezliğin hemen akla gelen iki gerekçesi şunlardır: İlki, bütün tebliğlerin aynı kaynaktan gelmiş, ikincisi de bunların aynı muhataba, yani insana iletilmiş olmasıdır. Zaman, mekan ve tebliğciler değişmiş olsa bile bu iki unsurun aynı kalması, ilkelerin de değişmezliğini zorunlu kılmıştır. Sözünü ettiğimiz ana ilkeler ise, insanın kendisini ve sonsuza uzanan varoluş imkanını kapsayan iki noktada belirlenmiştir. Bunlar, Kadir-i Mutlak Allah ve ahiret inançlarıdır29. Bu Kur’an’da söyle ifade edilir:

Doğrusu inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanan, yararlı iş yapan kimselere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.30

En son vahiy olarak Kur'an, bakışını içinde bulunduğumuz dünyadan ziyade ahirete yöneltmiştir. Bu aynı zamanda peygamberlerin asıl görevi ve dinin genel amacına da uygun bir yaklaşım şeklinde değerlendirilmelidir. Kur'an. ahiretle ilgili olarak özellikle fiziksel ödül ve cezaya atıfta bulunmaktadır. Ama ölüm ve yeniden dirilme konusunda, cennet ve cehennemin topografyası ve cezadan kurtulma hususunda son derece az bilgi vermekte, ahiretle ilgili anlatım elemanlarını simetrik şekilde (dünya-ahiret, sevap-ikap, cennet-cehennem, nimet-azap vb.) bir araya getirse bile sistemli; unsurları her zaman birbirini takip eden bir gelecek hayat telakkisi oluşturmak için çaba sarfetmemektedir. Kıyametin ortaya çıkışını, cennet ve cehennemi, ahirette yaşanacakları çok canlı tasvirlerle dile getiren Kur'an, başka bir konu için bu kadar canlı, etkileyici, zengin bir dil tercih etmemektedir.31

29 Paçacı, Mehmet, Kutsal Kitaplarda Ölümötesi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2001., s. 58. 30 Maide, 5/69

31 Türcan, Galip, Kuran da Ahiret İnancı, S.D.Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2002. s. 28-34.(basılmamış doktora tezi)

(14)

Kur’an, ilk inen ayetlerde ahiret temasını yoğun şekilde öne çıkarmıştır. Vahyin geldiği dönemde, Mekke'deki etkin güçler karşısında son derece zayıf kalan küçük mümin topluluk, kendisini vahyin koruyuculuğuna teslim etmiştir. Kur'an bahsedilen etkin güçlere karşı uhrevî tehditlere vurgu yapmıştır. Bu durum inananları moral açısından güçlendirmek için de yine uhrevî mutlulukları belirginleştirerek, onları sıkça zikretmesi son derece tabiî görünmelidir. Nitekim Hz. Aişe, ilk inen vahiylerin ahiret ve ilgili konuları içermesini, nübüvvet sürecinin bir gereği olarak algılamaktadır. Ona göre uhrevî beklenti ve endişeleri çarpıcı ifadelerle güçlendirilen insanlar, dünya hayatında kendilerinden istenen şeyleri yapmakta zorlanmayacaklardır.32 Görüldüğü gibi, Hz. Aişe, Kur’an’ın ahiretle ilgili ifadelerini, insanların iyi ve doğruya sevk edilmesi açısından önemli bulmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın yoğun bir şekilde ahiret temasını işlemesi, bu gerçekliği göstermeleri açısından ele alınmalı, hem Hz. Peygamberle müşrikler arasındaki mücadelenin seyri bakımından değerlendirilmeli, hem de inanan insanları doğru davranışlara yönlendirme konusundaki etkileriyle göz önünde bulundurulmalıdır.

Kur'an'daki ahiret anlatımı Arapların, özellikle de Hicaz Araplarının dilini ve zihin yapısını gözetmiştir. Söz gelimi Kur’an’ın ahiretle ilgili terminolojisi, o günün Mekke'sinde geçerli olan ticarî dili (hesap, zarar, satın alma, rehin vb.) belli ölçüde yansıtmaktadır. İhvân-ı Safa da ahiret anlatımı açısından dünyada yaşananlarla ahirette yaşanacaklar arasındaki benzerliğe işaret etmektedir. Bu benzerlik özellikle ticarî işler (ölçü tartı, hesap, kitap, şahitlik vb.) ve dünyadaki insanlar arasında yaşanan ihtilafların çözüm şekli yani mahkeme usûlü (suçlu, tanık, kâtip. kadı. hâkim vb.) ile gerçekleştirilmiştir.33

Yine Kur’an, muhataplarının bildiği kavramları, tanıdığı eşyayı, tabiatta gördüğü düzeni vs. ahiret anlatımına kattığı gibi, o toplumda mevcut olan kurumları ve o kurumların işleyişini de bahsi geçen anlatıma dahil etmiştir.

32 en-Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali, Tefsîru’n-Nesâî, I-II, Tahkik: Sabri b. Abdilhâlık eş-Şâfiî es-Seyyid b. Abbar el-Celî, Müessesetu’l-Kutubi’s-Sekâfîyye, Beyrut 1990/1410, c. II., s. 370-371.

33 İhvânu’s-Safâ, Resâilu İhvâni’s-Safâ ve Hullâni’l-Vefâ, I-V, Tahkik: Arif Tamir, Menşûrâtu Avidat, Beyrut 1415/1995, c.V, s.198.

(15)

Mesela Ebû Cehl, Hz. Peygamber’in Kabe’de namaz kılmasını engellemek istemiş ve onu yandaşlarının çokluğu ile tehdit etmişti. Bunun üzerine Alak Suresi’nin son ayetleri, Ebû Cehl’in taraftarlarına karşılık cehennemdeki zebani varlığını öne çıkarmıştır.34 Böylece özellikle Mekke toplumunda nüfuz ve baskı aracı olarak görülen yandaşlık, ahirette mevcut olan bir unsurun (zebânî/cehennem görevlileri) anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.

Kur’an vahyinin yaşanan şeyler üzerine inmesi, onun önemli bir özelliğidir. Böylece hem vahyin fonksiyonelliği ortaya çıkacak ve yaşanan şeyler inananlar lehine yorumlanarak onlara destek sağlanacak, hem de orada dile getirilen hususlar insanların zihnindeki karşılıklarıyla örtüşecektir. Bu durum, yani vahyin yaşanan hayatı takip etmesi ve bir anlamda toplumu iyileştirme çabalarına doğrudan katılması, başta ahiret olmak üzere bazı konuların sıkça vurgulanmasını zorunlu kılmıştır. Nitekim Kur'an cem ve tertip edildikten, iki kapak arasına alındıktan sonra diğer tekrarlarla birlikte ahiretle ilgili tekrarlar da daha görünür hale gelmiştir. Mushaf olarak Kur'an'a bakmak bir yana, Kur'an'ın vahyedildiği süreçte her inen ayet ya da ayetler grubu, Kur'an olarak algılanmış, kendi başına değerlendirilmiştir. Dönemin özelliği gereği ahiretle ilgili konulara yapılan vurgu ve bu konuların tekrarı çok yerindeydi. Söz konusu tekrara imkân veren üslûp, bilhassa Kur'an'a muhatap olan toplum tarafından doğru algılanmıştır. Ancak vahiy sürecinin devamında şartların da değişmesiyle ahiret ve ona bağlı konular -göreceli olarak- daha az zikredilmiş ve belli ölçüde vahyin dışında kalmıştır. Vahiy süreci açısından ilk başta çok anlamlı bulunan tekrar, mushafın özellikle son surelerinde yoğun şekilde göze çarpacaktır. Çünkü vahyin ilk dönemlerinde inen sureler elimizdeki mushafın daha ziyade son tarafında bulunmaktadır. Dolayısıyla ahiretin tekrarına ilişkin bu yoğunluk, sadece ashabın sure tertibi ile ilgili görülmelidir. Kur'an’ın ahirete dair atıflarını, vahyin ilk dönemlerinde gösterdiği özellikleri ihmal ederek, bu gün elimizde bulunan mushaf şeklinden hareketle tespit etmek mümkün değildir. Esasen vahyin korunması, sonraki nesillere aktarılması açısından son derece

(16)

önemli olan ve mushaflaşmaya kadar uzanan cem ve tertip faaliyeti, insanların Kur'an'a bakışını, mııshafa bakış şekline çevirmiş, böylece ashabın çok iyi takip ettiği vahiy süreci daha sonra gelen insanlar tarafından yeterince algılanamamıştır.35

Ahiret, Kur’an’ın en önemli doktrininden biridir. Bu nedenle bu konuda akademik anlamda birçok çalışma yapılmıştır. İlk dönemden itibaren akâid risalelerinde ve kelamı tarzda yazılan eserlerde ahirete dair bir takım konular (kabir azabı, şefaat, ru’yet, cennet ve cehennemin varlığı vb.) ele alınmıştır. Nitekim ahiret, artık çeşitli yönleriyle, akademik düzeyde ele alınıp tartışılmaktadır.

Kur’andaki ahiret telakkisinin tam anlamıyla anlaşılıp

değerlendirilmesinde bizler için büyük faydalar söz konusudur. Bu yüzden klasik kaynaklar ve modern dönem kelam âlimlerince konuya dair yapılan çalışmaları elde edebildiğimiz ve anlayabildiğimiz ölçüde irdeleyip elde ettiğimiz sonuçları çalışmamızda kullanmaya özen göstereceğiz. Ayrıca yapacağımız çıkarımlarla bu konuda yeni ve farklı bir pencere açabilirsek kendimizi bahtiyar sayacağız.

Bu gün Müslüman kültürün ölüm ve ahirete dair algısı daha ziyade hadisle şekillenmiştir. Çalışmamızda, Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırma ilkesi gereği, zaman zaman hadislere de atıf yapacağız. Ahiret, kıyamet ve alametleri, konularını kavramsal çerçevede inceleyip bir bütünlük içinde ele almaya çalışacağız.

Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde muhtelif şekillerde ifadesini bulan "ahiret", "kıyamet" ve bu esnada gerçekleşecek olan olağanüstü hâdiseler, dünya hayatının âni ve kesin bir biçimde sona ermesi gerçeği, her canlıyı yakından ilgilendiren çok önemli bir olaydır. Biz bu çalışmada, bu önemli konuyu da çeşitli yönleriyle ele alarak açıklamaya çalışacağız.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN’DA GEÇEN KIYAMET VE ÂHİRETLE İLGİLİ KAVRAMLAR

A. KUR’AN’DA KIYAMET KAVRAMI

1. Kelime Anlamı:

Arapça k-v-m kökünden gelen ve “kalkmak” anlamında masdar olan

“kıyamet” kelimesi dinî literatürde, yaratıkların hesaplaşmak için tekrar diriltildikleri günü ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir.36 Kıyam mastarının aslı “kıvam”dır. “Kaf” harfi kesreli olduğunda “vav” harfi sarf kuralları gereği “ya” harfine dönüştürülür.

2. Terim Anlamı:

İbn Manzûr, Tehzib’den nakilde bulunarak kıyameti, “Bütün yaratıkların Hay ve Kayyım' olan Allah'ın huzurunda kalkması”; Süyûtî ise; “Yaratıkların, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın meşiyyetiyle, O’nun için kabirlerinden kalkması, rûh ve meleklerin de O’nun huzurunda saf tutmaları şeklinde tarif eder.37 İbn Manzûr, bu kelimenin hadislerde daha çok sözlük anlamında “Yaratıkların kalktığı an”38 şeklinde tanımlandığını belirtir.

Yaratıkların Allah katında takdir edilen ömürlerinin sona erip bütünüyle harab olacakları güne “kıyamet” denildiği gibi; tüm ölülerin tekrar vücut bularak hayata kavuşacağı güne de “kıyamet” denir. İslâm inancına göre İsrafil'in (a.s.) sûr’a üflemesiyle başlayacak olan kıyamet, âhiret hayatının ilk aşamasını teşkil eder.39 Bu tariflerden kıyametin âhiret hayatının unsurlarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Bu özellik âhiretin tarifinde daha belirgin hale gelmektedir.

36 İbn Manzûr, a.g.e, c. 10, s. 506..

37Süyûtî, Celâleddin Abdurrahman b. Ebibekr, el-Büdûru's-Safıra fi Ahvâli'I-Âhîra, Tahkik ve Nşr. Ebuabdillah Muhammed Hasan İsmail eş-Şafii, Daru’l-Kütübü'l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut, Lübnan, 1996, s. 143.

38 İbn Manzûr, a.g.e, c. 10, s. 506.

(18)

“Evvel”in karşıtı olan “son” mânasındaki “âhir” kelimesinin müennesi olup, “ölümden sonraki yaşam yeri” anlamına gelen âhiret, terim olarak “dünya hayatını takip eden, ona benzer fakat daha değişik ve ölümsüz hayat, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve haller”olarak da tarif edilmektedir.40

Âhiret; kişinin ölümüyle, dünyadaki hayatın sona ermesiyle başlayan yeni ve sonsuz bir hayattır. Teknik anlamda dünyadaki davranışların ceza ve mükâfatının görüldüğü zaman ve mekânı ifade etmek için Kur’ân’da “ed-Dâru’l-âhîra” veya kısaca “el-Ahîra” kelimesi kullanılır.41

Ahiret durakların ilki42 olduğu için insanın ölümüyle başlayan ve kıyametin kopmasına kadar sürecek olan zamana “berzah” hayatı denir. Çeşitli merhaleleri ve kendine has halleriyle tasvir edilen âhiretin gerçekleşmesi bugünkü dünya nizamının bozulmasından sonra olacaktır. Ahiret hayatı, kıyametin kopması, hesabın görülmesi ve hesap sonrası ebedî hayatın başlaması şeklinde üç merhalede incelenmektedir.43

Fahreddin er-Râzi’ye göre âhiretin aklî ve naklî olmak üzere iki yönü vardır. İnsan vücudunun ve içinde yaşadığımız kâinatın fani olduğu, öldükten sonra tekrar dirilmenin de imkân dahilinde bulunduğu konunun aklî yönünü; kıyametin nasıl kopacağı ve ahiret hayatının nasıl başlayıp devam edeceği hususu ise naklî yönünü oluşturur.44 Kâinatın topyekûn imhası demek olan kıyamet hakkında pozitif bilimler bu yok oluşun nasıl olabileceği konusunda çeşitli teoriler ileri sürmektedirler. Bu yok oluş fizik biliminin temel konulan arasında yer almaktadır. Ahiret hayatı ise, beş duyunun idrakiyle sınırlı bulunan pozitif bilimlere konu teşkil etmez. Bu sebeple âhiretle ilgili olarak bilim adına kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Ne var ki ilim adamı da düşünen ve duyan bir

40 Topaloğlu, Bekir, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 543-547.. 41 Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 59.

42 Rûdânî, Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Cem’ul-fevâid min Câmi’il-usûl ve Mecma’iz-zevâid, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000, c.1, s.396.

43 Topaloğlu, Bekir, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 543-547.

44 Râzî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahrûddîn, et-Tefsiru'l-Kebir, Müessesetu'l-Matbuati'l-İslâmiyye, 1.Baskı, Kâhîre, Mısır, 1938., c. 1, s. 8.

(19)

insandır. Şahsî temayülleri ve ilmî yorumları sonunda ahiret konusunda müspet veya menfi bir kanaate varabilir.45

Akıl, ölümden sonraki hayatı düşünce kanunlarıyla anlatmaktan âciz olduğu gibi, deneysel bilimlerle uğraşan bilim adamları da gözlem ve deneylerle ahiret âlemini ilmî kayıtlara geçirme imkânına sahip değillerdir. Kelâm ilminde böyle akıl ve deneyle ispat edilemeyen ve yalnız peygamberler vasıtasıyla bildirilen naklî delillerle sabit olan itikadî esaslara “sem’iyyât” adı verilmektedir. Kabir halleri ölümden sonra dirilme, hesap, sırat, cennet, cehennem ve ru'yetullah (Allah'ın âhirette görülmesi) gibi âhirete ait konuların hepsi sem’iyyât bahsiyle ilgilidir. Kelâmcılar kalkmak, ayağa kalkmak anlamına gelen kıyameti, “meâd” (geri dönme, yani ölümden sonra hayata dönme) tabiriyle ifade edip kıyameti de nübüvvet ile alâkalı olan hususlarla birlikte sem’iyyât konularına dahil etmektedirler. Sem’iyyât bahislerinde akıl, bu hususlarla ilgili olarak haber verilenleri tasdike yarar. Haber verilmeyen hususları araştırmak ise onun görevi ve yetkisi dâhilinde değildir.46

Tek tanrılı dinlere göre kıyamet; dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek

mahşerde toplanacağı zaman anlamına gelmektedir.47

İslâmda âhiret gününe ve o günde meydana gelecek şeylere îman etmek gerekli olduğu gibi, âhiret gününden önce olan kıyamet alâmetlerine ve ruhun kabzedilmesinden kıyamet gününe kadar sürecek olan “berzah” hayatına inanmak da vaciptir.48

Âhiret merhalelerinden biri olan mahşer hakkında Hz. Peygamber'in “burada haşr olunacaksınız” diyerek eliyle Şam'ı işaret ettiği belirtilir.49 Süyûtî, Kur’ân’daki “miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir gün”50 ifadesindeki bu

45 Topaloğlu, Bekir, a.g.m., DİA.,c. 1, s. 544.

46 Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, “Kabir Hayatı”, Esra Yayınları, 7. Baskı, Konya, 1997., s.21-22. 47 Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Milliyet Yayınlan, İstanbul, 1981., c. VII, s. 275.

48 Toprak, a.g.e., s.22-23.; Gökçe, Cüneyt, Berzah mad., DİA., c. V, s. 525. 49 Süyûtî, a.g.e., s.91.

(20)

sürenin kıyamet günü için kullanıldığını ve Allah'ın bu süreyi kâfirler için bu şekilde takdir ettiğini kaydetmektedir.51 Âhiret duraklarından biri de A’râftır. Hz. Peygamber A’râfın cennet ile cehennemi birbirinden ayıran bir set ve perde olduğunu, buraya iyi ve kötü amelleri birbirine eşit olan mü'minlerin gireceği kabul edilen en sıhhatli görüştür. Kur’ân’da “tartılan” ağır gelenler ile hafif gelenlerin durumları belirtilmişken günahları sevaplarına eşit olanların akıbeti hakkında bir açıklama yapılmamış olması bunların “Ashabu’l-a’râf”ı oluşturacakları ifade edilmektedir. Ayrıca fetret ehli, müşriklerin buluğ çağından önce ölen çocukları veya gayri meşru evliliklerden doğan çocukların konulacağı yer olduğunu belirten görüşler de vardır.52

Kelâm ilmi, temelde İslâm inancına karşı yapılan itirazlara karşı cevap mahiyetinde ortaya çıktığından ilk dönemin başlangıç devri tartışmalı konuları arasına girmeyen “âhiret” mevzuuna kelâm kitaplarında fazla yer verilmemiştir.

B. KUR'ÂN'DA KIYAMET ANLAMINDA KULLANILAN DİĞER KELİMELER

Kur’ân-ı Kerîm’de kıyamet “Yevmu'l-Kıyâme” şekliyle ifade edilmekle birlikte, aynı anlamları ifâde eden (değişik isimlendirmeler altında kıyamet ve kıyamet günü anlamında) birçok farklı kullanım mevcuttur. Kıyamet, Hakka, Kâria, Vakıa, Gâşiye gibi kelimeler bunlardan bazısıdır. Kur’ân’da 5 sûre adını bu kelimelerden almıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de yukarıdaki isimlerin dışında pek çok kelime kıyamet anlamında kullanılmaktadır. “Yevmu'd-Dîn” gibi bazı ifadeler de âhiret anlamıyla beraber kıyamet anlamını ihtiva edecek şekilde kullanılmıştır. Bu bölümde kıyâmet'in Kur'ân-ı Kerîm'deki müteradifleri başlığı altında bu konulara değineceğiz.

51 Süyûtî, a.g.e., s. 152.

(21)

1. Âzife

"Bir şeyin vaktinin yaklaşması" ve "Acele etmek" mânâlarına gelen âzife (e-z-f) kökünden türetilmiş müennes bir ism-i fail ve sıfat olup "yaklaşan, vukuu yakın olan" demektir.53

Kur'ân-ı Kerîm'de bu kelime "yevmu'l-âzife" (yaklaşan gün) şeklinde54 tercih edilen görüşe göre kıyamet günü veya ölümün gelip çattığı gün ve "ezifetü'l-âzife" (âzife büsbütün yaklaşmıştır)55 şeklinde kıyamet ve kıyametin kopacağı gün anlamlarında iki yerde geçmektedir.

Çeşitli âyetlerde kıyametin mutlaka geleceği, gelmesinin yakın olduğu bildirilmekle birlikte56 Hz. Peygamber'in şahadet parmağıyla orta parmağını yanyana getirerek, "Benim peygamberliğimle kıyametin kopması şu ikisi kadar birbirine yakındır"57 buyurduğu rivayet edilmiştir. Bütün müfessirler kıyametin yakın olduğunu belirten âyet ve hadislerin insanları ikaz etmeyi hedeflediğini bildirmektedirler.58

2. Hakka

"Sabit ve gerekli olmak, bir şeyi hakikati üzere tanımak, işlerin hakikatini kavramak" gibi anlamlara gelen "hakka", (h-k-k) kökünden türetilmiş "Fâile" vezninde bir ism-i faildir. Kıyamete "hakka" ismi verilmesinin nedeni o gün gerçek ve batıl birbirinden ayrılacağı içindir.

Muhammed Hamdi Yazır "el-Hâkka"nın "el-Vakıa" ve "es-Sâa" gibi kıyamet gününün isimlerinden olduğunu belirterek bu kelimeye 12 ayrı anlam yüklemiştir.59

53 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dîni Kur 'ân Dili, Zehraveyn Yay., İstanbul, trs., c. VIII, s. 826. 54 Mü'min, 40/18.

55 Necm, 53/57

56 Hicr, 15/85.; Ahzâb, 33/63.

57 Abdülbâki, Muhammed Fuâd, Müttefekun Aleyh Hadisler, Terc. Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yayınları, Konya, 2004, s.792.

58 Topaloğlu, Bekir, Âzife Mad., DİA, İstanbul, 1991., IV, s. 326. 59 Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 299.

(22)

Kıyametin isimlerinden biri olan "el-Hâkka" Kur'ân-ı Kerîm'in 69. Sûresine de ad olmuştur. Sûre, ismini başındaki "el-Hâkka" kelimesinden alır. "Hak, hukuk, hesap, her şeyin ortaya çıkacağı, gerçekleşeceği gün" anlamlarına gelen bu kelime daha çok, önceden haber verilen bir sıkıntı veya musibetin başa gelmesiyle ilgili olarak kullanılır. Kıyamet gününde haşir, mîzân, hesap, cezalandırma, mükafatlandırma gibi Allah'ın önceden haber verdiği durumlar tahakkuk edip, bütün ameller yerli yerinde karşılığını bulacağından kıyamet gününe bu isim verilmiştir. Ayrıca "yaptığının karşılığını bulmak" anlamında peygamberlere inanmamaları sebebiyle yok edilmiş geçmiş kavimleri anlatmak için de kullanılır. "Hâkka"yı açıklayan âyetlerden Ad ve Semûd kavimlerinin helakini haber veren âyetler bu kelimenin sadece kıyamet mânâsına gelmediğine bir işaret kabul edilmektedir.60

İbn Kesîr, kıyamet gününde Allah'ın vâ'di ve azabı gerçekleştiği için, Hakka kelimesinin "gerçekleştiren" anlamında kıyamet gününün isimlerinden birisi olduğunu belirtir.61

Râzî, Ezherî'den naklen bu konuda kıyamete ad olan "Hâkka"nın, Allah'ın dini hususunda bâtıl yolla mücadele eden herkesi yeneceği ve aldatacağı için bu ismi aldığını; bu durumda Hakka ile kastedilenin "mücadele ettiği her hasmı yenmek" demek olduğunu nakleder.62

Hakka Sûresi, âhiret konusunda insanları uyararak onları îmâna ve tedbirli olmaya yöneltmekte, vahiy bilgisinin kesinliğini ve vahiy yoluyla bildirilen olayların gerçekliğini, vahyin Hz. Peygamber tarafından aynen tebliğ edilmesinin zaruretini ortaya koymaktadır.63

60 Işık, Emin, Hakka Sûresi Mad., DİA, İstanbul, 1996., c. XV, s. 202-203.

61 ibn. Kesîr, İmadüddîn Ebu'1-Fidâ İsmail el-Kureşî ed-Dımeşkî, Tefsiru'l Kur'âni'l-Azîm, 6. Baskı, Daru'l-Maarife, Beyrut-Lübnan, 1993., c. IV, s. 439-442.

62 Râzî, a.g.e, c. XXX, s. 102-103. 63 Işık, a.g.m., DİA., c. XV, s. 202-203.

(23)

Sonuçta "Hakka" nın kıyamet anına ve büyük kıyamet olaylarına delâlet eden ve gerçekleşmesi kaçınılmaz olan korkunç olayın, yâni kıyâmet'in bir adı olduğu anlaşılmaktadır.

3. Vâkıa

Kur'ân-ı Kerim'de bir sûreye ad olan "Vâkıa" kelimesi de kıyamet anlamına gelir. Kıyametin meydana gelmesi ve olması kesin bir vakıa olduğu için ona bu isim verilmiştir.64

Olmak, bulunmak, düşmek anlamına gelen (v-k-a) kökünden ism-i fail olan "El-Vâkıa", kıyametin kopması anını ifade eden, meydana gelen ya da meydana gelmesi kaçınılmaz olan hâdise anlamında bir isimdir ve kıyamet saatinin geliş anını ifâde etmektedir.65 İbn Kesîr "O alçaltıcı, yükselticidir"66 âyeti hakkında Süddî'nin; "Allah mütekebbirleri alçaltır, mütevazîleri yükseltir" dediğini nakleder.67 O, yine "Yer sarsıldıkça sarsıldığı"68 âyetini de Rebi' b.

Enes'den naklederek "Kalburun içinde bulunanların oynadığı gibi yeryüzünde bulunanların oynatılacağı" şeklinde anladığını açıklamıştır.69

İbn Kesîr "Önde olanlar öncüdürler"70 âyeti hakkında İbn Kâ'b'ın önde

olanlar sözü ile kastedilenin peygamberler olduğunu; Süddî'nin ise bunların illiyyîn ehli olduğunu söylediğini bildirir.71 Kıyametin kopmasının kesin bir olay

olduğu bildirilen bu sûre'de kıyametin kopuş anında olacak olaylar ile âhiret hayatının bir bölümü gözler önüne serilerek meydana gelecek "Vâkıâ"nın boyutları hakkında bilgi verilmektedir.

64 İbn Kesîr, a.g.e, c. IV, s. 302-303. 65 İbn Manzûr, a.g.e., c. VIII, s. 402-403. 66 Vakıa, 56/3.

67 İbn Kesîr, a.g.e., a.y. 68 Vakıa, 56/4. 69 İbn Kesîr, a.g.e., a.y. 70 Vâkıa, 56/10. 71 İbn Kesîr, a.g.e., a.y.

(24)

4. Kâria

"el-Kâria" da kıyametin isimlerinden biridir ve Kur'ân-ı Kerim'de bir sûreye ad olmuştur. "Kâria"; bir şeyi diğer bir şeye çarparak şiddetli bir sesin çıkması anlamına gelir ve (k-r-a) kökünden türetilmiş müennes bir ism-i faildir.72

"Kâria" kâinatın, kozmik düzeni bozulurken meydana gelecek olan korkunç çarpışmalar sonucu çıkacak sesi vasfeder.73

Râzî tefsirinde "kâria" kelimesinin kıyamete ad olarak verilmesine ilişkin görüşlerini dört ana başlık altında toplar.74 "Kâria" ile ilgili isimlendirme

mülahazalarını sıraladıktan sonra Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kur'ân'da Kâria'nın üç defa zikredilmesinin sebebinin gelecek olan kâria'nın çok şiddetli bir kâria olduğunu tasvir etmek için olduğuna dikkatimizi çeker.75

5. Sâhha

Büyük belâ ve musibet mânâsına gelen sâhha (s-h-h) kökünden türetilmiş ism-i faildir.76 Kur'ân-ı Kerim'de "Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü" (sâhha) olarak geçmektedir.77

Sâhha kelimesinin aslı "sahh"dır. Sahh ise, demir ve taş gibi katı bir şeyin sert bir şeye çarpmasıdır. Buradan hareketle "sâhha"; şiddetle çarpan, kuvvetli ses çıkaran, haykıran şey demek olur.78

İbn Kesîr, İbn Abbas'ın "büyük gürültü" anlamına gelen "sâhha"nın kıyametin isimlerinden birisi olduğunu ve Allah Teâlâ'nın onun büyüklüğünü belirtmek için kullarını sakındırdığını belirttiğini nakleder.

72 Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 301.

73 Yavuz, Ömer Faruk, Kur 'ân ve Kıyâmet, Marifet Yayınları, İstanbul, 1997., s. 160-161. 74 Râzî, a.g.e., a.y.

75 Yazır, a.g.e., a.y.

76 İbn Manzûr, a.g.e., c. III, s. 33. 77 Abese, 80/33.

(25)

İbn Kesîr, İbn Cerir et-Taberî'ye göre, "sâhha"nın sûra üfürülüşün bir adı olduğunu belirttikten sonra, Bağavi'ye göre bu kelimenin kıyametin sayhası anlamına geldiğini ifade eder79

6. Tâmme

Örtmek, bürümek, galip gelmek mânâlarına gelen ve (t-m-m) kökünden türemiş olan tâmme; her şeyi bastıran, kendisinin dışındaki bütün belâları unutturan büyük belâ demektir. Bu adın verilmesinin sebebi, kıyametin, bütün belâları kapsaması, onun yanında diğer felâketlerin basit kalışı, cennet veya cehenneme girinceye kadar geçen bütün felâketleri içine alışıdır. Çoğunlukla kıyamet günü bazen de ikinci nefha olarak açıklanan tâmme, kıyametin isimlerindendir.80

7. Ğâşiye

"Örtmek, bürümek, kapsamak" anlamına gelen, (ğ-ş-y) kökünden türetilen Gâşiye, müennes bir ism-i fail olup Kur'ân-ı Kerim'de harf-i tarif ile ma'rife olarak kullanıldığında kıyamet günü anlamına gelir.81

Kur'ân-ı Kerim'in seksen sekizinci sûresine ad olan bu kelime (Rasülüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana gelmedi mi?82 şeklinde geçmekte olup birinci ayette geçen ğâşiye kelimesi sûreye ad olmuştur.

Kıyamete bu ismin verilmesinin sebebi, kıyamet gününde felâketlerin herkesi ve her şeyi kaplamasından kaynaklanır. Kâfirlerin yüzlerini örtmesinden dolayı cehennem'e de "Gâşiye" denir.83

Hz. Peygamber'in Cuma ve bayram namazlarında Gâşiye Sûresini okuduğu rivayet edilmektedir. Zemahşerî ve Beyzâvî gibi bazı müfessirlerin

79 İbn Kesîr, a.g.e., c. IV, s. 5. 80 Yavuz, a.g.e., s. 162-163 81 İbn Manzûr, a.g.e., c. XV, s. 126. 82 Ğâşiye, 88/1.

(26)

naklettikleri "Allah, Gâşiye Sûresini okuyanın âhiret hesabını kolaylaştırır" mealindeki hadisin mevzu olduğu kabul edilmiştir.84

Kıyamet vaktinin isimleri olarak açıklamaya çalıştığımız bu kelimelerin her biri kıyametin değişik bir yönünü anlatmaktadır.

Âzife; kıyametin yaklaşmakta olan korkunç bir olay olduğunu ifade etmektedir.

Hakka ve Vakıa; yaklaştığı belirtilen böylesine büyük bir olayın mutlak bir suretle gerçekleşeceğini vurgulamaktadır.

Sâhha ve Kâria, kıyamet koparken çıkacak olan korkunç gürültü ve sesleri tasvir etmektedirler. Sâhha ile Kâria'nın arasındaki ayrım şu noktadadır: Sâhha, kıyamet günü Sûr'a üflenmesi sonucu çıkacak olan sesin adıdır. "Sayha" ve "Zecra"da bu sesin diğer isimleridir.

Kâria, kıyamet saati esnasında dağların, yıldızların birbirleriyle çarpışması sonucu ortaya çıkacak olan korkunç gürültüyü ifâde eder.

Tâmme ve Ğâşiye; kıyametin yaşanabilecek en büyük felaket olduğunu, onun yanında diğer belâların çok basit kalacağını ve onları unutturacağını ifâde etmektedir.85

8. Saat

(s-v-a) kökünden türetilmiş bir isim olan saat, gece ve gündüzden oluşan 24 saatlik zaman diliminden bir parçadır.86

Saat kıyametin koptuğu vakittir. Kıyamet insanı ansızın yakalayacağı ve tüm canlılar tek bir sayha (çığlık) ile öleceği için ona saat adı verilmiştir.87

84 Topaloğlu, a.g.m., a.y. 85 Yavuz, a.g.e., s. 163.

86 İbn Manzûr, a.g.e., c.VIII, s. 169. 87 Râzî, a.g.e., c.VIII, s. 88.

(27)

Kur'ân-ı Kerim'de "es-Sâa" dünyanın sonu ve âhiretin başlangıcında meydana gelecek büyük hâdiseyi ifâde eden terim olarak geçmektedir.88

Kur'ân-ı Kerim'de "es-Sâa" "Kıyametin kopacağı günde, Firavun ailesini azabın en çetinine sokun"89 âyeti âhiret anlamında; "Kıyametin kopması ise göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir"90 âyetiyle de dünyanın son saati anlamında iki değişik şekilde zikredilmektedir.

Saat kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de kıyametin mutlak surette vuku bulacağı,91 kıyametin kopuşunun ansızın olacağı,92 kıyamet saatinin çok belâlı ve insanlar için büyük zorlukları ihtiva ettiği ve gelmesi mutlak bir vakit olduğu93 şeklinde dünyanın son saati anlamında müteaddit defalar geçmektedir.

Nihaî olarak Kur'ân-ı Kerim'e göre Saat'i, dünya hayatının son bulacağı, kâinatın kozmik düzeninin bozulacağı ve onu takip edecek olan ba's ve hesaplaşmanın yapılacağı vakit olarak anlayabiliriz.

9. Kıyamet Günü

Bu terim, Kur'ân-ı Kerim'de daha ziyâde ölümden sonraki hayata ilişkin konulan işlerken kullanılmakla birlikte dünya hayatının son anını ifâde eden âyetlerde de istihdam olunmaktadır.94 Buraya kadar yukarıda zikredilen isimlerin dışında çok sık kullanılmamakla birlikte Kur'ân-ı Kerim'de kıyamet saatini ifade eden başka isimlendirmeler de mevcuttur. Süyütî kıyametin yüz kadar ismi

88 Nahl, 16/77. 89 Gâfir, 40/46. 90 Nahl, 16/77. 91 Kehf, 18/21. 92 En'âm, 6/31. 93 Hicr, 15/85; Kamer, 54/46.

94 Ahkâf, 46/5; Arâf, 7/167; İsrâ, 17/62; Kasas, 28/71-72; Zümr, 39/31; Nahl, 16/124;

Bakara, 2/113-174-212; Al-i İmrân, 3/77-185-194; Nisâ, 4/87-109-141-159; Araf, 7/32-172; Yûnus,10/60; Hûd, 11/99; Nahl, 16/23-92-124; İsrâ, 17/13; Kehf, 18/105; Meryem, 19/95; Hacc, 22/17-

69; Kasas, 28/41-42-61; Ankebût, 29/13-25; Secde, 32/25; Sebe, 34/32; Zümer, 39/15-31; Fussilet, 41/40; Şuarâ, 42/45; Câsiye, 45/17-26; Mücâdele, 58/7; Mümtehine, 60/3; Kalem, 68/39; Kıyâme, 71/1.

(28)

olduğunu belirtir ve bunlardan seksen tanesini zikreder.95 Gazzâlî'de kıyametin

isimleri konusunda yüz civarında isini zikretmektedir. Her iki müellif kıyametin isimlerinin çokluğunu kıyamet hadisesinin azametine işaret ettiğini, isim çokluğunun mânâ çokluğuna delâlet ettiğini ve her ismin bir sırrı olduğunu belirtmektedir.96

95 Suyûtî, a.g.e., s. 143-144.

96 Gazâli, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed, İhya-u Ulûmiddin, Daru'l-Hadis,1. Baskı, Kâhîre, 1992., c. V, s. 144-146.

(29)

İKİNCİ BÖLÜM

KIYAMET ALAMETLERİ VE KIYAMET SAATİNİN

ÖZELLİKLERİ

A.KIYAMETİN ALAMETLERİ

1. Kıyametin Küçük Alametleri

a. Kıyametin Olup Biten Küçük Alâmetleri

Kıyametten çok önce zuhur eden alâmetler. Bunların sayısı çoktur. Başlıcaları şöyle özetlenebilir:

Rasûlullah (s.a.v.)'ın vefatı, Hz.Ömer ve Hz.Osman'ın şehâdeti, Cemel ve Sıffin Vak'aları, Nehrevan olayı, Hz.Hasan'ın Hz.Muaviye için hilafetten feragati, Hz.Hüseyin'in şehâdeti ve o gün vukua gelen olağanüstü hâdiseler. Hürre Vak'ası ve Medine'nin harabı, Abbâsiler'in hâkimiyeti, Fâtımîlerin fitnesi, Karâmita Fitnesi, Basra'da develerin boyunlarını aydınlatan bir ateşin çıkması, yalancı peygamberlerin zuhuru, Kudüs'ün fethi, Medine'nin fethi, mal çokluğu, depremlerin sık sık vukuu, cinayetlerin sık cereyan etmesi, semâdan taş yağması, Hacc yolunun kapanması, Haceru'l Esved'in Kabe'den kaldırılması, kuyruklu yıldızın zuhuru, ölüm hâdiselerinin çoğalması, Mekke'nin harap edilmesini mubah görmek şeklinde özetlenebilir.97

b. Kıyametin Artarak Devam Eden Küçük Alâmetleri

Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İki camianın ikisi de aynı iddiada oldukları halde, aralarında büyük bir harp çıkmadıkça, 30'a yakın yalancı Deccâl türemedikçe, bu deccâllerin hepsi; "Ben Allah'ın Resulüyüm!" iddiasında bulunmadıkça, (hakîkî âlimlerin vefatıyla) İslâmî ilimler inkıraza uğramadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça,

(30)

zaman tekarrub edip gece-gündüz bir olmadıkça, fitneler zuhur etmedikçe, adam öldürme vakaları çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.

Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça, mal sahibi malının zekâtını "kim kabul eder" diye endişelenmedikçe, bazı kimselere zekât verilmek istendiğinde, "benim zekâta ihtiyacım yok" demedikçe98, halk yüksek binalar yapma yarışına girmedikçe, insanlar ölünün arkasından, "keşke bunun yerinde ben olaydım" diye ölümü temenni etmedikçe99, güneş batı'dan doğup insanlar bu hâdiseyi görüp kendilerine bir fayda da sağlamayacak olan bir "îmân"a toptan yönelmedikçe kıyamet kopmayacaktır100.

Muhakkak ki kıyamet kopacaktır. Hem de (alım-satım için) satıcı ile alıcı aralarında elbise açacaklar da satış-alış tamam olmadan ansızın kıyamet kopacak, o elbisenin dürülmesi mümkün olmayacaktır. Yine muhakkak kıyamet kopacaktır, hem de sağmal devenin sütünü sağıp gelen kişiye, sütü içmek nasip olmayacak. Hem de kişi havuzunu sıvayıp tamir edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasip olmayacak. Kıyamet muhakkak kopacak, hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek, kıyamet ansızın kopacak da o lokmayı yutmak nasip olmayacaktır".101

Cahş kızı Zeyneb (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Resûlullah (s.a.v.) yüzü kızarmış olarak ve 3 kere "Lâ ilahe illallah" diyerek uykudan uyanmış ve "Yaklaşan bir belâ yüzünden Arapların vay haline! Bu gün Ye'cüc ve Me'cüc seddinden şu kadar (bir delik) açıldı" buyurmuştur. Açılan deliği tarif etmek için de başparmak ile şehâdet parmağını daire şeklinde bağlamıştır. Zeyneb (r.a.): "Ya Resûlallah! Aramızda sâlih kişiler olduğu halde (gene) kırılır mıyız?" diye sorunca Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "Evet, çirkin haller çoğalırsa", buyurmuştur".102

98 Zebidi, Zeynü’ddin Ahmed b. Ahmed b.Abdi’l-Latifi, Sahih-i Buhari Muhtasarı-Tecrid-i Sarih Tercemesi, Terc. Kamil Miras, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1987, c5, s.152.

99 Nevevî, a.g.e., c.7, s.474; Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360. 100 Abdülbâkî, a.g.e., s.59.

101 Zebidi, a.g.e., c.12, s.307., Abdülbâkî, a.g.e., s.59. 102 Nevevi, a.g.e., c.2, s.85.

(31)

Arabistan yarımadasının geniş otlakları nehirler haline dönüşmedikçe,103

Araplar yüzleri sahtiyanla kaplı, gözleri küçük, kıldan ayakkabı giyen bir kavimle savaşmadıkça,104 bu kavmin Türkler olduğuna dair bir rivayet vardır.105 Hicaz'dan Basra'daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça106 ilim azalıp cehalet yaygın bir hal almadıkça, zina alenîleşmedikçe, 50 kadına bir tek erkek düşecek derecede kadınlar çoğalıp erkekler azalmadıkça107 içki aşırı bir

şekilde tüketilmedikçe108 Beytü'l-Makdis fethedilmedikçe, malın Müslümanlar arasında aşırı miktar çoğalıp 100 dinarlık bir bağış yapılıp, bağış yapılan kişi

bunu azımsayıp küçük görerek bağış sahibine husumet beslemedikçe109

kıyametin kopmayacağı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından belirtilmiştir.

Kıyamet kopmadan önce meydana gelecek fitnelere de dikkat çeken Hz. Peygamber, o fitnelerde uyuyanın uyanıktan, oturanın ayaktan durandan, ayakta duranın yürüyenden, yürüyenin koşandan daha hayırlı olacağını bildirmiş, kim o fitnelerin başında dikilirse o fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya çekilsin, buyurmuşlardır.110

Hz. Peygamber tarafından kıyamet kopmadan önce meydana geleceği haber verilen pek çok hadise vardır ki bu hadiseler şunlardır:

Kahtân oğullarından bir adam çıkıp insanları asasıyla sevk ve idare etmesi111, yeryüzünde Allah Allah diyecek bir tek insanın kalmaması,112 Müslümanların Yahûdîlerle harp etmesi, Müslümanların Yahûdîleri öldürmeleri ve Yahûdîlerin arkalarına gizlendikleri taşların garkad ağacı hariç diğer ağaçların

103 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.362; Abdülbâkî, a.g.e., s.260. 104 Abdülbâkî, a.g.e., s.784.

105 Abdülbâkî, a.g.e., s.785.

106 Zebidi, a.g.e., c.12, s.303.; Rûdânî, a.g.e., c.5, s.357. 107 Zebidi, a.g.e., c.5, s.152-153.

108 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.362. 109 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.362. 110 Abdülbâkî, a.g.e., s.780.

111 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360.; Abdülbâkî, a.g.e., s.784. 112 Tirmizî, Fiten, 35.

(32)

dile gelip arkalarındaki Yahûdîyi haber vermeleri,113 ehl-i beytten adı Hz.

Peygamber’in adına uygun birisinin Araplara melik olması,114 kalbinde zerre miktarı îman bulunan, hiç bir kimseyi sağ bırakmayacak ipek yumuşaklığında bir rüzgarın Yemen'den çıkması,115 alçak oğlu alçağın dünyanın en mutlusu olması,116 yırtıcı hayvanların insanlarla konuşması, kişinin kamçısı, pabucu ve kemeriyle konuşması, kişinin uyluğunun ailesinin yaptıklarını haber vermesi,117

kişi mü'min olarak akşamlayıp kâfir olarak sabahlaması, mü'min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlaması, bazı toplulukların dünya menfaati karşılığında dinlerini satması,118 İstanbul'un fethedilmesi, Şam'a Meryem oğlu Îsâ'nın (a.s.) inmesi,119 kıyametin koptuğu zamana ulaşanların insanların en şerlileri olması120, hayattaki bir kişinin kabirdeki bir kişinin yanından geçerken ölünün yerinde kendisinin olmasını istemesi,121 Fırat nehrinin altın bir dağı açığa çıkarıp insanların bu altın için savaşıp her 100 kişiden 99'unun ölmesi ve

herkesin kurtulan kişinin kendisinin olmasını istemedikçe122 kıyamet

koymayacaktır.

Benzeri hadis-i şeriflerin adedi oldukça fazladır. Birbirlerine yakın ifadeler arzetmektedirler. Değişik bir yönü bulunan bir başka hadis şu şekildedir:

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu; "Fırat (nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim o zaman orada hazır bulunursa ondan bir şey almasın".123

Fırat nehri üzerinde çok kanlı bir savaş olacaktır. Bu savaş Fırat'ın kaynağında veya yataklarında çok zengin altın madenlerinin bulunmasından veya

113 Nevevi, a.g.e., c.7, s.472.; Rûdânî, a.g.e., c.5, s.359.; Abdülbâkî, a.g.e., s.786. 114 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.365.

115 Müslim, İman, 185. 116 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360. 117 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.360. 118 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.336. 119 Müslim, Fiten, 34; Buhârî, Fiten, 5. 120 Abdülbâkî, a.g.e., s.780.

121 Abdülbâkî, a.g.e., s.783. 122 Nevevi, a.g.e., c.7, s.475.

(33)

temiz içme suyunun altına eş değerde olmasından kaynaklanabileceği şeklinde yorumlanabilmektedir.124

Kıyamete yakın, insanların kendilerine emredilen emirlerin 1/10'unu ifa ettiklerinde onların bu 1/10'luk itaatleri kendilerini kurtaracağını ifade eden bir hadis vardır ki, bu hadis kıyamete yakın insanları Allah'a kulluktan uzaklaştıracak çok güçlü etmenlerin bulunacağını ve bunlara karşı koyarak itaate yönelenlerin Allah'ı razı edebileceği müjdesini verir.125

Cariyelerin efendilerini doğurmasından; kıyamete yakın anaların saygınlığının gidip, doğurup büyüttükleri yavrularının kölesi olacağı anlaşılmaktadır.

Belirsiz (asaletsiz) deve çobanlarının, şehirlerde yüksek binalar yapmada birbirleriyle yarışmasından da kıyamete yakın çöllerden ve köylerden büyük şehirlere akın olacağı, bunun akabinde hızlı ve çarpık şehirleşme sonucu toplumsal huzurun, düzenin ve dengenin bozulmasına sebep olacağı, bu arada artan işsizlik ve ahlâki çöküntünün bunalıma ve kargaşaya neden olacak ve anarşik olayların artacağı anlaşılmaktadır.

"Çalgı âletlerinin çoğalması". Asr-ı saadette evlenmeler çok kolay, sessiz ve çok defa aniden olduğu için fitneye ve zina töhmetine maruz kalınmaması için düz deflerle ilânı uygun görülmüştür.

Dinleri bozulan, inançları sarsılan ruhsal zevklerden mahrum kalan insanlar, ruhun değil, nefsin gıdası olan müziklere yönelirler. Günümüzde Hıristiyan papazları kiliseleri konser salonlarına çevirmişler, yaptıkları müzikli programlara "âyin-i ruhanî" adını vermekte126 ve bu ayinlerle kişilerin rûh ve beden sağlığı üzerinde denge kurma çabası içindedirler.

124 Tomor, Ahmed, Kur'ân 'dan Bir Nur Fatiha Sûresi, s.22-36. 125 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.335.

(34)

Kıyamet ile ilgili hadis olarak rivayet edilen haberler yukarıdakilerden ibaret değildir. Berzencî, bu konuda İbn Hacer el-Askalânî'nin Fethu'I-Bâri ve es-Suyutî'nin ed-Durrü'l-Mensur-el-Hasaisu'l-Kübra ve Cem'ul-Cevamî adlı eserlerinde bu tür kıyamet alâmetleriyle ilgili hadisler mevcut olduğunu belirterek; "Yağmurun çoğalması, otların azalması, âbidelerin çoğalması, fakihlerin azalması, emirlerin çoğalması, eminlerin azalması, yalancının doğrulanması, doğrunun yalanlanması, hâinin emin sayılması, eminin hâin sayılması, yabancıların sarmaş dolaş olması, akrabaların birbirinden uzaklaşması, mihrapların süslenmesi, kalplerin harap olması, erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla yetinmesi (livata ve sihak-homoseksüel ve lezbiyen ilişkilerin çoğalması), erkek zevcesine itaat edip annesine karşı gelmesi, arkadaşını yaklaştırıp, babasını uzaklaştırması, mescitlerde seslerin yükselmesi... Mescitlerde seslerin yükselmesi sanki mescidde değil de kulüplerde oturuyorlarmış gibi fütursuz ve malâyâni şeylerin yüksek sesle konuşulmasıdır. Kıyamet yaklaştığı zaman kişi köpek yavrusu yetiştirip, bu işin ona kendi öz çocuğunu yetiştirmekten daha iyi gelmesi. Büyüğe saygı, küçüğe merhametin kalkması. Zina çocuklarının çoğalması, kişi sokak ortasında zina edip canavar ruhlu insanların koyun kılığına girmesi"127 kıyamet alâmetlerindendir.

Özellikle Hıristiyan batı toplumlarında, çocukların 18 yaşından sonra bağımsız hareket edebilmesi, anne-babanın yaptırım ve himayesinin kaldırılması, toplumda farklı eğilimlere zemin hazırlamaktadır. Bu durum, küçükleri saygısızlığa sevk etmekte, küçüklerinden gereken saygı ve itaati bulamayan büyüklerin, şefkat ve merhameti azalmaktadır. Bu durum aileyi, vefa duygusu kuvvetli hayvanları yetiştirip beslemeye, tatmin olmamış duygularını bu şekilde tatmine sevk etmektedir. Bu gün Avrupa ülkelerinde, Amerika'da evinde köpek beslemeyen aileler azınlık durumuna düşmüşlerdir.

Zina çocuklarının çoğalması, aile mefhumunun sarsılması, eşlerin birbirlerine karşı sadakatsizlikleri sonucu ortaya çıkan bir durumdur.

(35)

Günümüz Türkiye'sinde, özellikle medyatik zengin kişilerin; nikâhsız yaşadıklarını itiraf ettiklerini ve bunun normal bir durum olduğunu, hatta evliliği, "körü körüne bir kişiye bağlılık" olarak değerlendirdiklerini gözlemliyoruz. Nikâhın, gereksiz bir formaliteden ibaret olduğunu bile savunan bu kişiler medyanın da körüklemesiyle giderek çoğalmaktadır.

Kıyametin ansızın kopacağını ve kıyamet alâmetlerinin belirdiğini ifâde eden âyet ve yorumu müfessirlerce şu şekilde anlaşılmıştır:

"Onlar, kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?".128 Ayetteki "eşrât" kelimesi alâmetler manasınadır. Müfessirler bu alâmetlerin ayın parçalanması, Hz. Peygamberin risâleti olduğunu söylemişlerdir. Buradaki "eşrafın insanın yoktan yaratılması, göklerin ve yerin var edilmesi gibi haşr'in ve ba'sin (dirilişin) mümkün olduğunu gösteren deliller olduğu söylenebilir''.129

Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gönderilmesi, ay'ın ikiye yarılması, duman bu alâmetlerdendir, denildi. Zemahşerî, Kelbî'nin kıyamet alâmetlerinden; "mal çokluğu, ticaret, yalancı şahitlik, sıla-i rahmi terk, cömertliğin azalması, cimriliğin çoğalmasıdır", dediğini zikreder ''.130

Ayetlerin belirttiği "kıyametin küçük alâmetleri", ortaya çıkmış veya artarak devam eden alâmetler olduğu aşikârdır. Biz şimdi "kıyametin büyük alâmetleri" olarak bilinen ve kıyamet saatinin çok yakın olduğunu ihtar eden alâmetlere bakalım.

2. Kıyametin Büyük Alâmetleri

Kıyamet alâmetleri dendiğinde daha çok akla gelen büyük alâmetler olmaktadır. Büyük alâmetler nelerdir? İlk zuhur edecek "büyük kıyamet alâmeti"

128 Muhammed, 47/18. 129 Râzî, a.g.e, c. XXVIII, s. 60.

130 Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım, Carullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâfan Hakâiki't-Tenzîl ve Uyûnu'I-Ekâvîl fî Vücûhi't-Te 'vîl, İntişârâtu Afıtâb, Tahran, trs., c. III., s. 534-535.; İbn Kesîr, a.g.e, IV., 191.

(36)

hangisidir? Sorularına cevap bulmaya, bu alâmetleri teker teker incelemeye çalışacağız. Kıyametin büyük alâmetlerini topluca belirten hadiste bu alâmetler şöyle sıralanmaktadır:

Huzeyfe b. Esîd el-Gıfarî'den naklen rivayet edilmiştir. Biz müzakere ederken Peygamber (s.a.v.) yanımıza çıkageldi ve "Neyi müzakere ediyorsunuz?" diye sordu. Ashâb, kıyameti anıyoruz dediler. "Siz ondan önce 10 alâmeti görmedikçe, o kopmayacaktır: Duman'ıDeccâl'i, Dâbbe'yi, güneşin battığı yerden doğuşunu, İsâ bin Meryem'in (a.s.) inişini, Ye'cüc ve Me'cüc'ü, biri doğuda biri batıda biri Arap yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını, bunların sonuncusu Yemen'den çıkıp insanları haşr olunacakları yere sürecek bir ateş olacağını buyurmuştur.131 Bu alâmetleri ifade eden hadis-i şeriflerde kıyamet

alâmetlerinin 10 tane oluşunda ittifak olmakla birlikte, bu 10 alâmetin neler olduğu konusunda tam bir ittifak söz konusu değildir.132

Abdullah b. Selâm'ın Hz. Peygamber’e kıyametin ilk alâmetinin ne olduğu sorusu da içinde bulunan ve cevaplarının ancak bir Peygamber tarafından verilebileceğini bildiği soruları Hz. Peygambere yönelttiğinde; "Sana üç şey soracağım. Bunların cevabını ancak bir peygamber bilebilir, diyerek şu soruları sorar.

1. Kıyamet alâmetlerinin evvelkisi nedir?

2. Cennet ahalisi ilk önce hangi yemeği yiyecekler?

3. Çocuğun hâli nedir? Çocuk babasına mı yoksa anasına mı benzer? dedi. Peygamber (s.a.v.), "Bu sorduğun sorulan biraz önce bana Cebrail (a.s.) gelip haber verdi", dedi.

1. Kıyamet alâmetlerinin ilki, o insanları doğu tarafından batıya sürüp toplayan bir ateş olduğunu,

131 Rûdânî, a.g.e., c.5, s.362. 132 Tirmizî, Fiten, 21.

(37)

2. Cennet ahalisinin yiyeceği ilk yemeğin balık olduğunu,

3. Çocuğa gelince; erkeğin suyu kadının suyunun önüne geçerse erkeğe, kadının suyu erkeğin suyunun önüne geçerse kadına benzeyeceğini bildirmiştir.133

Yukarıdaki hadis-i şerifin verdiği bilgiye göre büyük kıyamet alâmetlerinden ilki; doğudan çıkıp insanları batıya sürecek bir ateş olduğudur.

Fakat buna muvafakat etmeyen hadis-i şerif de vardır. Abdullah bin Amr'dan naklen Resûlullah'ın (s.a.v.); "İlk çıkacak kıyamet alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk zamanı insanların üzerine Dâbbe'nin çıkması. Hangisi önce çıkarsa, ötekinin de hemen onu takip edeceğini, Medine'de Mervân b. Hakem'in yanındakilere; kıyamet alâmetlerinden ilkinin Deccâl’in çıkacağını söylediği rivayet ediliyor.134

Yukarıdaki hadîs-i şeriflerde verilen mesajlar doğrultusunda kıyametin ilk alâmetinin hangisi olduğunu tespit zor görünmektedir. Bu rivayetlerden birisini tercih ederek kıyametin büyük alâmetlerini incelemeye geçebiliriz:

a. Güneşin Batı'dan Doğması

Güneşin batı'dan doğması kıyametin büyük alâmetlerinden biri olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Bu konuya izah getiren bir hadis-i şerif:

Ebîi Zer (r.a); Güneşin battığı bir sırada mescide girdim ve Resûlullah (sav.) oturuyordu. "Ey Eba Zerr!" buyurdu. "Şu (güneş) nereye gidiyor, biliyor musun?". Ben de, Allah ve Resulü bilir!, dedim. Buyurdu ki "Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Ve sanki (bir gün) ona "geldiğin yerden doğ" denilecek ve bunun üzerine yoluna devam etmeyip battığı

133 Buhari, Kitabu'l-Menakibi'l-Ensâr, 50. 134 Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saa, 118.

Referanslar

Benzer Belgeler

O halde Kur’ân’ı doğru anlamanın bir diğer şartı, Kur’ân hüküm ve öğretilerinin belli bir zaman veya mekâna ait olmayıp, kıyamete kadar insanlıkla devam edeceği ve

Peygamber’in (s.a.s.) , Cibril’den öğrenmeye muhtaç olduğu âyet- ler vardı Zira O, Resûlullah’ın müşahede etmediği ahvali müşahede edi- yordu. Bize göre

* Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme çabalarına, esas itibariyle imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde, batılılaşma/moderleşme çabalarının en

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Toplumun güven ve huzurunu korumak için mü’minler gıyablarında dahi olsa birbirlerinin hak ve hukûkuna riâyet etmeli ve birbirleri hakkında hüsn-ü zann 378

Âdem (s) de bir insan olarak hata etmiş, fakat daha sonra bu hatasından dolayı pişman olmuş, bunun üzerine Yüce Allah’tan bağışlanma dileğinde bulunmuş ve Allah da