• Sonuç bulunamadı

KUR ÂN IN MUHATAPLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KUR ÂN IN MUHATAPLARI"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MEALLER

(2)

KUR’ÂN’IN MUHATAPLARI

[Kur’an’ı anlayan özne bakımından Muhataplar]

1. Doğrudan Muhataplar: Kur’an’ın kendilerine indiği, doğrudan kendilerine «konuştuğu»

muhataplardır.

Dolayısıyla Hitap (Kur’an) ile eş zamanlıdırlar (aynı zamanı paylaşırlar). Hitap onların dilinde onların kültürüne ve anlayışlarına uygun yapılmış, onlara kolaylaştırılmıştır. [ َۡن رَّسَی ۡ دَقَلَو

َۡنآ رُق لٱ

ِۡر كِ ذلِل

ۡ لَهَ ف

ۡ رِكَّدُّم نِم ]

Bu sebeple dil düzeyinde Kur’an’ı anlama gibi bir sorunları yoktur. Doğrudan muhataplar için metnin mesajının kitlelere iletilmesi yeterli idi. Üzerine düşünülmesi onlara ait.

İlk muhataplarla metin arasındaki ilişki dolayımsız olduğundan söylenileni anlamak için yardımcılara (müfessirlere) ihtiyaç yoktur. Bu dönemde «anlama» sorunu aslında bir

«inanma» sorunudur. İlk muhatap işitip anladıkları bir Hitab’a inandılar yada inanmadılar.

Metinle muhataplar/muhalifler arasındaki çatışma dil düzeyinde değil ikna düzeyinde vuku bulmuştur.

İlk muhatapların tereddütleri sözün kendisiyle ilgili(metnin ne dediği) değil sözün menşei hakkında yada söylenilenin(mesaj) sıhhat ve hakikati hakkında tereddüt yaşamışlardır.

(3)

2. Dolaylı Muhataplar: Hitab’ın/Kur’an’ın doğrudan kendisine değil, iki kapak arasında girmiş formuna muhatap olanlar. Hitap ile eş zamanlılığa sahip olmayan muhataplar.

Hz. Peygamber’in (s.a.) vefatı ile Kur’an’ın nüzülü sona ermiştir. Artık Hitap / Vahiy bitmiştir. Böylelikle nüzul bağlamı ortadan kalkmış Hitap ile muhatap arasındaki eş zamanlılık durumu sona ermiştir.

Yani Kur’an’la yani bir anlamda Hitap ile muhatap arasına bir zaman perdesi girmiştir. Böylece artık Hitap ile ancak bir dolayım üzerinden muhatap olmak durumunda kalınmıştır. Nüzül döneminden sonraki bütün muhataplar aslında dolaylı muhataplardır.

Hitap ile muhatap arasına zaman perdesinin girmesi iki şeye neden olmaktadır: 1.

Bağlamın ortadan kalkmasına 2. Dil’in değişmesine

Bu sepele dolaylı muhataplar için sadece mesajın/hitabın kendilerine iletilmesi yetmiyor. Aynı zamanda izah ve tefsir edilmesi gerekiyordu. Yani dolaylı muhataplar için hem anlama sorunu hem de kavrama sorunu vardır.

(4)

* Metinle/Kur’anla sahip oldukları birikim ve ortaya koydukları gayret nispetinde ilişki kuruyorlardı.[Tefsirler; Arapça + Üst bir dil ile yazılıyor= Kitaplar sadece ilim adamları arasında dolaşıyordu.]

* Kur’an’la ilişkileri tefsirler üzerindendir. Kur’an etrafında oluşan bilgi birikimini elde etmek durumundadırlar.

* Müfessirler kitaplarını, bu kitapları anlayabilecek seviyedeki kimseler için yazmışlardır.

* Anlam, kendisinden önceki tefsir geleneği içinde tayin ve tespit ediliyordu.

* Halk’ın Kur’anla münasebeti sözlü kültürün normları çerçevesinde idi. Halk, hutbe, vaaz yoluyla irşad ediliyordur. Halk ihtiyaç duyduğu bilgilere kitaplardan değil âlimler vasıtasıyla ulaşıyordu.

(5)

3. Modern Muhataplar: Modern muhataplar esas itibariyle dolaylı muhatap olarak kabul edilebilirler. Ancak Modern muhataplar Kur’an’la tercümeler/mealler üzerinden ilişki kuran muhataplar olduklarından bu şekilde nitelenmektedir. Çünkü Kur’an çevirilerinin ortaya çıkışıyla, özellikle 20.yy.da anlama sorunu köklü bir değişim geçirmiştir. Böylece Hitap karşısında muhatabın durumu da değişmiştir.

* Doğrudan muhatap — Metne/Hitabın kendisine

* Dolaylı muhatap — Tefsir kitaplarına

* Modern muhatap — Meallere/Hitabın tercümelerine

(6)

ÇEVİRİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI GENEL OLARAK

* Batılılaşma/modernleşme çabalarının etkisiyle[Matbaa, siyasi ve sosyal reformlar, batı tarzı eğitim kurumları, gazete ve dergiler] toplumda yeni bir insan/aydın tipi oluşmuş, böylece din’in de bu yeni neslin taleplerine uygun biçimde halka sunulmasını gerektirmiştir. Ulema büyük ölçüde otoritesini yitirmiş olduğundan bilginin artık eskisi gibi geleneksel yollarla

aktarılması pek mümkün olmayacaktır.

* İnsanların din tasavvurları değiştiğinden İslam’a ve Kur’an’a da bu bilinç düzeyinde yaklaşmaya başlanılmıştır. Artık herkesin bahsettiği konu, din ve dinî inanç ve amellerin sade oluşu, herkesin ulaşabileceği ve anlayabileceği kadar kolay olduğu meselesidir. Din ile kendi arasına «aracılar/ulema»nın girmesinden ise artık hoşlanılmıyordu…

* 19. yüzyılın ikinci devresinden itibaren ortaya çıkan dilin sadeleşmesi yönündeki kuvvetli akım da, din dilinin «halkın anlayabileceği» seviyeye getirilmesine ön ayak olmuştur.

* Kur’an’ın halkın anlayabileceği bir lisanla ifade edilmesi gerektiği düşüncesi de Kur’an’ı anlama ve yorumlama faaliyetlerini mahiyeti değiştirmiş, yeni bir muhatap kitlesi ortaya çıkarmıştır:

«Kur’an mezarlıkta okunmak, fal bakmak vs. için değildir.»

(7)

“İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!

Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu âyetlerde?

Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın:

Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma’nânın:

Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;

Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için»

«Mehmed Akif»

** Geleneğin İslamı/Kur’an’ı anlama ve yaşama biçiminin eleştirisi ve modern dönemde nasıl anlaşılması gerektiğine(dinî düşüncenin merkezinde/Kur’an’a dönüş/Yalnız Kur’an) dair en iyi anlatımlardan biridir…

(8)

ÖZEL OLARAK : TÜRKİYE

«Bir ülke ki camiinde Türkçe Ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın

Ey Türk oğlu! İşte senin orasıdır vatanın!» (Z. Gökalp)

* Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme çabalarına, esas itibariyle imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde, batılılaşma/moderleşme çabalarının en önemli unsurlarından[Türkçe ezan, Türkçe Namaz, Türkçe Hutbe, Türkçe İbadet] biri olarak bakılmalıdır.[Batılılaşma/uluslaşma çabalarından önce(19.yy.da) yapılan dört tercüme siyasi bir projenin hayati bir unsuru değildi. Ciddi bir tercüme hareketi II. Meşrutiyet/1908’den ve ardından Cumhuriyet’in ilanından sonra gelecektir. ] Tercümeler sayesinde:

1. Halk, dini kendi kaynağından kendi diliyle öğrendiğinde aracıların [Arapça-Ulema] tasfiyesi mümkün olacaktır.

2. Din, hurafelerden/gelenekten arındırıldığında batılılaşma/modernleşme politikalarına uygun hale gelecektir. [Medreseler ve ulema tasfiye edilince çeviriler dini tefekkürün en önemli besin kaynağı haline gelmiştir. Bugün de böyle!]

(9)

* İmparatorluktan ulus devlete geçişte Batıdaki reform ve uluslaşma hareketlerinden ilham alınmaktaydı: [Reform, ümmet dinini çözülmesini ifade eder. (Z.

Gökalp)]

Batıda sırasıyla önce Latincenin, sonra ruhbanların sonra da Roma ve papanın otoritesine son verilmişti. [Kutsal kitap ulus dillere çevrildiğinden Latince öğrenimine, halk kutsal kitabını doğrudan okuyabilir ve ibadetlerini yapabilir hale geldiğinde ise din adamlarına gerek kalmamıştır Bunun sonucunda da vergileri Roma’ya göndermeye ve buyrukları da oradan almaya durumu ortadan kalkmıştır]

Bizde bunun karşılığı: Medreselerin gözden düşürülmesiyle önce Arapça’nın sonra ulemanın otoritesine son verilmiş, nihayet uluslaşma sürecinin önündeki en önemli siyasi engel olan hilafet de ortadan kaldırılmıştı. [İmparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde dinî tefekkür ve düşünce de bundan nasibini almış oluyordu.]

(10)

Böylece:

«Artık sadece halk değil, aydınlar da çevirilere muhtaç olmuşlar herhangi bir çeviriden alınmış birkaç ayet meselenin halli için yeterli görülmüştür. Tefsirlerden söz etmek, klasik otoritelere başvurmak ve anlama ve yorumlama faaliyetlerinin de ister istemez bir usulü ve erkanının bulunduğunu ima etmek artık «Kur’an’ın saflığını bozmak, bizi geri bıraktıran sebepleri diriltmeye çalışmak en önemlisi ise Allah’ın kitabıyla halk arasına girmek anlamı» kazanmıştı.

Sonuç:

1908’den itibaren günümüze kadar 350’nin üzerindeki Kur’an tercümesinin ortalıkta olmasına karşın halkın Kur’an’la buluşması meselesi hala ortada durmaktadır.

(11)

GENEL DEĞERLENDİRME

1. Kur’ân-ı Kerim’in matbu Türkçe çevirileri 19. yüzyılda ve Tanzimat ilanından hemen sonra başlamış olup bu yüzyılda yaygın bir çeviri hareketinden söz etmek mümkün değildir.

2. 19. yüzyılda ortaya konan eserler Tefsir teamüllerine uygun yazılmıştır. Bu dönemde gerek muhteva gerekse biçim itibariyle Meal form ve kavramından söz edilemez.

3. Çeviri teşebbüsleri 20. yüzyılda II. Meşrutiyet’in ilanından sonra hızlanmış ve Cumhuriyet’in ilanından sonra asıl istikametini almıştır. Meal sözcüğü 1935’te Elmalılı’nın Yeni Mealli Türkçe Tefsir adlı eserinin neşriyle literatüre girmiş, o dönemin şartları içerisinde terimleşmiş, zamanla da form ve içeriği bugünkü haline ulaşmıştır.

4. Kur’an’ın Türkçe’ye tercüme teşebbüsleri esasen masum bir anlama talebinin neticesi olmayıp Osmanlı modernleşmesinin, daha doğru bir değişle uluslaşma sürecinin zorunlu bir sonucudur.

…..

Bkz. D. Cündioğlu: «Matbu Kur’an Çevirileri ve Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu», Bilgi Vakfı, «2. Kur’an Sempozyumu» s. 157-237.

(12)

O halde:

* Bugün için insanların/halkın ve aydınların çoğunun dinî tefekkürünü beseleyen kaynağın tercümeler olduğunu unutmamak gerekir. Kur’an’ı çeviri düzeyinde anlama çabalarının mutlaklaştırılmaması, olanın olması gereken gibi düşünülmemesi gerekir.

* Okuyucunun metinle kendisi arasındaki mesafeyi görmezlikten gelmemesi en önemlisi de bu mesafeyi Kur’an’a çeviri düzeyinde yaklaşmakla aşabileceği zehabına kapılmaması gerekir.[Sadece çevirilerle yetinmemeli dil ve bağlam asla görmezden gelinmemelidir]

* Yalnızca kutsal metin!/Scriptura Sola! veya «İslam, tek başına Kur’an’dan ibarettir/el- islamu huvel kur’anu vahdehu» anlayışıyla İslamî olanın sadece Kur’an’dan ibaret olduğunu zannetmemeli, yaşayan sünnetin/geleneğin, hadisin, icmânın, kıyas ve istihsanın vs. bizim İslam anlayışımızı ve yaşayışımızı, İslamî olanla belirlemede dayanaklarımızın bunlar olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.

* Ayrıca dinî konularda (tefsir, hadis, kelam vb.) söz söylemin birkaç âyet veya hadis tercümesi okumakla mümkün olamayacağı, bunun bir birikim/bilgi gerektiren belli usulleri olan teknik bir iş olduğu asla unutulmamalı ve unutturulmamalıdır…

**[Kur’an entelektüel ve düşünsel fantezi nesnesi değildir!]

(13)

Özet olarak:

• Modern muhataplar vahyi Kur’an çevirileriyle anlamaya çalışmaktadırlar.

Dini tefekkürlerini çoğunlukla tercümeler yoluyla beslemektedirler.

• İddialarını bu çeviriler üzerinden temellendirmektedirler.

• Metinle muhatap arasındaki mesafeyi görmezden gelmektedir.

• Kur’an’a çeviri düzeyinde yaklaşarak bu mesafeyi açacağını düşünmektedir.

• Halka gitmeyi hedefleyen bu faaliyet halka mal olmamıştır.

(14)
(15)

KUR’AN TERCÜMELERİNDEN ÖRNEKLER XIX. Yüzyılda Türkçe Kur’an Çevirileri (Tamamlanmış olarak)

1. Debbağzâde Âyıntâbî Muhamed et-Tefsîrî, Terceme-i Tefsir-i Tibyan, 4 cilt, Kahir, 1841-1842, (Tercüme tarihi: 110/1688) [Aslında bu eser tercümeden ziyade Türkçe telif bir esedir.]

2. İsmail Ferruh, Tefsir-i Mevâkib / Terceme-i Tefsir-i Mevâhib, 2 cilt, İstanbul 1865, (Tercüme tarihi:

1246/1830)

3. Ahmed Salih b. Abdullah Gurabzâde, Zübedu’l-Âsâri’l-Mevâhib ve’l-Envâr, 2 cilt, İstanbul 1875- 1877.[Bu eser de tercüme olmaktan ziyade Türkçe telif bir eserdir.]

4. Muhammed Hayruddin Han Hindî, Kitabu’t-Tefsiri’l-Cemâli alâ Tenzili’l-Celâlî, 4 cilt, Kahire 1877 Özellikleri

* Bu tercümeler çok yaygın değil (Yaygın olanları Tibyan ve Mevâkib’dir.)

* Tamamı Tanzimat'ın ilanı(1839)ndan sonra yayınlanmıştır.

* Bu çevirilerde kaynak dil Arapça’dan ziyade Farsça’dır.

* Türkçeleri ağır ve ağdalıdır.

* Bu tercümelerin hepsi bir tefsir içerisinde yer almaktadır. Aslında birer telif-tercüme şeklinde tefsirlerdir.

* Bu dönemde çeviri tartışmalarına tesadüf edilmediği gibi ciddi bir çeviri hareketine de rastlanmaz.

(16)

Tefsir-i Mevâkib

(17)

Tibyan

Tercümesi

(18)

XX. Yüzyılda Türkçe Kur’an Çevirileri

1. Seyyid Süleyman Tevfik el-Hüseyni'ye/Özzorluoğlu (ö. 1939) Kur’an-ı Kerim Tercümesi, İstanbul 1924 (İlk üç surenin tercümesi). [Cumhuriyet döneminde yayınlanan ilk tercüme] [Yine bu tercüme latin alfabesiyle Kur’an-ı Kerim İstanbul 1932 adıyla yeniden yayınlanmıştır. ]

2. Şeyh Muhsin-i Fani müstear ismini kullanan Hüseyin Kazım Kadri'nin (ö. 1934) Nuru'l-Beyan: Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Tercümesi (İstanbul1340/1924)

3. Cemil Said [Dikel] (ö.1964), Kur'an-ı Kerim Tercümesi: Türkçe Kur'an-ı Kerim, İstanbul 1924.; (İkinci tab'ı, İstanbul 1926.) Bu tercüme Albert de Biberstein Kasimirski (ö.1887)nin Le Saint Koran isimli Fransızca Kur’an çevirisinden hareketle hazırlanmış olup, 1930 lardaki ana dilde ibadet projesinde hafızlara Dolmabahçe’de verilen tercümedir.

4. [Heyet], Türkçe Kur'aıı-ı Kerim Tercümesi, tsh. İzmirli İsmail Hakkı (ö. 1946), İstanbul: 1344/1926. (Zeki Megamiz’in tercümesi)

5. İsmail Hakkı İzmirli (ö. 1946), Meaııi-i Kur‘an: Kur'an-ı Kerimin Türkçe Tercümesi, İstanbul 1343/1927, 2 cilt (Eserin ilk forması 1924'te neşredilmiştir. 15 Eylül 1924 tarihli ikdam gazetesinde bu neşirle ilgili bir ilan çıkmıştır.)

[Bu eser harf devriminden sonra 1932 yılında mütercimin mukaddimesi çıkarılarak latin harfleriyle Türkçe Kur’an-ı Kerim Tercümesi İstanbul 1932 adıyla yeniden yayınlanmıştır.]

(19)
(20)
(21)
(22)

6. Ömer Rıza Doğrul (ö. 1952), Tanrı Buyruğu: Kur'an-ı Kerim Tercüme ve Tefsiri, İstanbul, 1934. 2 cilt.

7. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö. 1942), Hak Dini Kur'an Dili: Yeni Mealli Türkçe Tefsir, İstanbul: Diyanet İşleri Riyaseti, 1935-1938. 8 cilt.

8. Hasan Basri Çantay (ö. 1964), Kur'an-ı Hakim ve Medl-i Kerim, İstanbul 1952-1953. 3 cilt.

9. Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı: Meal, Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı, 1961. 3 cilt.

10. Süleyman Ateş, Kıır'an-ı Kerim Meali, 1. baskı, İstanbul 1974.

(23)

11. Ali Özek, Hayrettin Karaman, Ali Turgut, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, İstanbul 1982.

12. Bekir Sadak (ö. 1993), Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı, İstanbul 1989.

13. Talat Koçyiğit (ö. 2011), Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali, Ankara 1992.

14. SalihAkdemir (ö.2014), Son Çağrı Kur'an, Ankara 2004.

15. Abdülkadir Şener, M. Cemal Sofuoğlu, Mustafa Yıldırım, Yüce Kur'an ve Açıklamalı- Yorumlu Meali, İzmir 2008.

16. Mustafa Öztürk, Kıır'an-ı Kerim Meali: Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Ankara 2008.

(24)

TERCÜMELERDEKİ PROBLEMLER ÜZERİNE

1. Metnin dili ve düzeni dikkate alınmalıdır. Metni yazılı bir metin olarak kabul edip tercüme etmek..Önce konuşma dilinden yazı diline çevrilmeli sonra başka dillere tercüme edilmelidir. [Tekrarlar, kopukluklar, boşluklar, siga değişimleri, takdim tehirler, ihtisar ve hazflar..]

2. Berkenar Mushaf kullanmaktan kaynaklanan problemler

3. Cümlelerin âyet duraklarıyla bölünmesinden kaynaklanan problemler 4. İki dilin yapısal farklılıklarından kaynaklı problemler

5. Üslup gereği ortaya çıkan yan anlamların aktarılamamasından kaynaklı problemler

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

Lîn harfinin bulunduğu kelime üzerinde vakıf yapıldığında (durulduğunda) lîn harfinden hemen sonra sükûn olduysa medd–i lîn meydana gelir ve lîn harfi uzatılarak

Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Seçici Kurul Toplam Puanlama Formu A) Yarışma Bilgileri.

Peygamber’in (s.a.s.) , Cibril’den öğrenmeye muhtaç olduğu âyet- ler vardı Zira O, Resûlullah’ın müşahede etmediği ahvali müşahede edi- yordu. Bize göre

Mehmet Akif halkı maddi ve manevi olarak milli mücadeleye katılmaları hususun- da bilinçlendirmek için Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, AntalY.a, Afyon, Konya

(Bakara suresi, 98.ayet) D) “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı