• Sonuç bulunamadı

Kıyametin Dehşeti

Belgede Kur'anda ahiret hayatı (sayfa 57-64)

B. KIYAMET SAATİNİN ÖZELLİKLERİ

6. Kıyametin Dehşeti

Dünyanın ölümü şeklinde adlandırdığımız kıyamet anının, bir takım kozmik bozukluklar sonucu meydana geleceği ve bu durumun çok korkunç, çok dehşetli bir olay olacağı, insanların bu olaylara şahit olduklarında başlarına gelecek feci durumları Kur’âni ifade ile şöyle sıralanır:

"Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir."210

208 Nahl, 16/77. 209 Enbiyâ, 21/40. 210 Hacc, 22/47.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KU’RAN’DA AHİRETİN GEREKLİLİĞİ

A. ÖLÜM VE KAPSAMI

İslam inancına göre ölüm olgusu, dünya ve ahiret olmak üzere iki aşamadan ibaret olan hayat sürecinin ilkinin sona ermesi ve ikincisinin başlamasına geçişi sağlayan bireysel tecrübedir Ahiret hayatına geçişin kapısı niteliğindeki ölüm, ahiret kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Hayatın sürekliliği içerisinde tekrarlanan yaşam ve ölüm olayının var kılınışının dinî anlamı “ kimin daha iyi iş ve davranışlarda bulunacağının denenmesi”211 olarak Kuran’da zikredilmiştir. Kendimizi, dünyayı ve davranışlarımızı anlamlandırma bakımından ahiret düşüncesi çok önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Ahiret düşüncesi insana bu dünyada bir amaç ve hayat için bir anlam sunmaktadır. Ahiret yüksek/yüce değerleri temsil eder. Başka bir ifadeyle, dünya, hayatın salt maddi yönünü, sırf dünyevi kazanımları ve geçici tatminleri ifade ederken, ahiret bu hayatın öbür tarafına, yani hayatın daha yüce ve ahlaki değerlerine, sonsuza değin sürecek olan huzur ve tatmine işaret eder. Bu yüce değerler, daha alt seviyedeki değerlerin kendisi için var olduğu ve peşinden gidilmesi gereken gayedir.Dünya zaman açısından “hemen, şimdi” ve “az değerli”; ahiret ise “henüz gelmeyen ve “yüce bir değere sahip olan” dır.212

“Dünyevilik”, insanın en büyük zaaflarından birisidir. Bütün çabalarını sırf maddi hayatın içine gömen, hemen gelene itibar edip, sonra gelecek olanı terk eden213, kısa vadeli bir düşünce ve anlayış içerisinde hayatını tüketen insanlar gerçekte kendilerini kandırma ve avutmadan başka bir şey

211 Mülk, 67/2.

212 Hökelekli, Hayati, “Dini Hayatın Bütünlüğü Açısından Ahiret İnancının Psikolojik Temelleri”(bildiri), Kelam Anabilim Dalı XII. Koordinasyon Toplantısı ve İslâm'da Ahiret İnancı Sempozyumu, Sivas, 2007., s. 7.

yapmamaktadırlar. Eğer insan davranışları, ölüm sonrasını da hesaba katan bu uzun vadeli bakış açısına yerleştirilirse, çoğunun anlam ve değerden yoksun olduğu görülür. Eğer bir insan, ölüm sonrasını da içine alan uzun vadeli bir bakış açısı geliştirebilirse, zihnini ve dikkatini hayatın yüksek gaye ve hedeflerine yöneltir ve içinde bulunduğu durumun anlık ve kısa vadeli beklentilerine dalmaz. Çünkü dünyevilik insanı dar görüşlü yapar ve gerçek hedefleri unutturur. Ahiret olmaksızın insan “anlık yaşama” durumuna düşer ve sedece “dar görüşlü”olarak kalmayıp aynı zamanda “hayvanlar gibi”olur. Ahiret inancının anlamı, “dünyaya dalma” denilen dar ve başıboş hayat görüşlerinin tam tersine, görülmeyeni, gelecek olanı, ileride karşılaşılacak olan tehlikeleri devamlı zihinde tutarak insanın kendini çözülüp dağılmaktan kurtarmasıdır.214

Ölüm tüm canlıların ortak kaderidir. Yaratılmış olmak, doğmak; ölmeyi de beraberinde getirmektedir. Canlıların ortak özelliklerinden biri de ölümdür. Canlılar doğarlar, büyürler, çoğalırlar ve ölürler. Bunlar canlıların ortak kaderidir.

Dünyada tüm insanların müşahedesine açık en önemli iki olaydır doğum ve ölüm. Ölümün kaçınılmazlığı evrensel ve önü alınamayan bir gerçek olduğuna göre215 ona verilecek anlamın, kişinin bireysel ve toplumsal hayatında çok önemli yönlendirici etkiler meydana getireceği muhakkaktır. Fakat ölüm psikolojik olarak kabul edilmesi çok zor bir gerçektir. Çünkü insan, kendi yok oluşunu ve tükenişini düşünmek bile istememekte, geçmişteki anıları ve gelecekle ilgili ümitleriyle yaşamaktadır. Bu yüzden ilk nazarda ölüm insana tabii bir olay gibi görünse de, herkes böyle bir gerçek karşısında kendisini kolayca boyun eğmeye hazır hissetmemektedir. Freud’un ifadesiyle, “kimse kendisinin öleceğine inanmaz” veya “ bilinçdışında herkes kendi ölümsüzlüğüne inanır”216

ve bu yüzden de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarız. İnsan için ölüm ne kadar tabii ise o kadar da musibet olarak gözükmektedir. Bu noktada psikolojik bir çelişki

214 Çiftçi, Adil, Fazlur Rahman ile İslamı Yeniden Düşünmek, Kitabiyât yay., Ankara, 2000., s. 213-216. 215 Âl-i İmran, 3/185.

216 Sigmund Freud, “Ölüme Yönelik Tutumumuz”, Uygarlık, Din ve Toplum, Terc. Selçuk Budak, Öteki Yayınevi Ankara 1995, s.75.

yaşanmaktadır; aynı anda hem ölümün varlığı kabullenilmekte fakat hem de ondan kurtulmak istenmektedir.

İnsanlığın en büyük meşguliyetlerinden birisi ölüme çare aramak, ölümsüzlüğe ulaşmak olmuştur. Bu araştırma, insanoğlunu kıyamete kadar meşgul etmeye devam edecektir. Fakat buna çare bulma imkânı yoktur. Bu gerçek, Kur'ân-ı Kerim'de; "De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, O, size bütün yaptıklarınızı haber verecektir"217 şeklinde bildirilmektedir.

Ayetteki ilâhî hüküm, kesin ve herkese şamildir. Ayetin verdiği mesajlardan birisi de ölümün insan için sevimli bir olay olmadığı ve insanların kendilerine sevimsiz gelen bu olaydan kaçtıklarıdır. Allah (c.c.) meâlen bir âyette; "Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacak"218 buyurur. Bu âyetin mesajı, ölümsüz olanın sadece Allah (c.c.) olduğudur. Zîra O'nun dışında tüm varlıklar ölümü tadacaklardır. "Her nefis ölümü tadacaktır"219 âyetinde geçen, "her nefis", her şeyi içine almaktadır. Tüm canlı mahlûkat bir gün muhakkak öleceklerdir.

"Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler"220 buyrularak Peygamber (s.av.)'in de diğer tüm peygamberler gibi öleceği kendisine bildirilmiştir.

Ölüm hakikatini Kur'ân-ı Kerim, inananların zihnine kazımıştır: "Sonra muhakkak siz bunun ardından elbette öleceksiniz... Sonra da şüphesiz sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"221, "Her canlı ölümü tadar, bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz ancak Bize döndürüleceksiniz"222. 217 Cum'a, 62/8. 218 Rahmân, 55/26-27. 219 Ankebût, 29/57. 220 Zümer, 39/30. 221 Mü'minûn, 23/15-16. 222 Enbiyâ, 21/35.

Mü'minler, ölüm gerçeğini kabullenerek, Rab’lerinden kendilerini Müslüman olarak öldürmesini dilerler223.

Ölümden kaçış yoktur, ölüm insanları nerede olsalar, nereye saklansalar bulur224.

Ölüm Allah'ın bir takdiri olup öldüren Allah'tır225. Her nefis ölümü tadacaktır226, bundan hiç kimse istisna tutulmayacaktır227. Bununla birlikte ölüm, bilinmeyenler grubunda yer alır. Herkes ölecektir, fakat hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini bilemez228.

Dünyada hepimize er veya geç gelecek olan ölüm kadar kat'î bir hakikat yoktur. Hatta ölüm her günün bir yarını, her gecenin bir gündüzü ve her yazın bir kışı olmasından daha kat'îdir. "Şüphesiz her canlı ölümü tadacaktır229. Her gün aramızdan ayrılanlar da buna şahitlik etmektedir.

Eğer ölüm yok olup gitmek olsaydı, o zaman yapılacak bir şey kalmazdı. İnsanlar aslandan kaçar gibi ölümden korkar kaçarlar, ama ne kadar kaçsalar da yine bir gün ölüm onları yakalar, korktukları başlarına gelirdi. İnsan yok olmaktan korktuğuna, yok olmayı istemediğine ve ölüp gitmekle yok olmayacağına, sadece bir dünyadan diğerine göçeceğine göre... Bu noktada ölüme ve ölümden sonraki hayata hazırlık ihtiyacı kendisini hissettirmektedir. Çünkü insan daima yarınına hazırlık arzusundadır. Ölüm sonrasını hatırlatan en etkili olay ölümün kendisi olduğu için, ölümü sık sık hatırlama teşvik edilmiştir. Ölümü çokça anmayı emir ve tavsiye etmekle Rasûlullah (sav) bu konuda

223 Yusuf, 12/101; Arâf, 7/126; Âl-i İmrân, 3/193. 224 Nisâ, 4/78.

225 Bakara, 2/28-258; Âl-i İmrân, 3/27-156; En'âm, 6/2-95; A'râf, 7/158; Tevbe, 9/116; Yûnus, 10/31-58; Hicr, 15/23; Nahl, 16/70; Hacc, 22/66: Mü'nıinûn, 23/80; Rûm, 30/19-27-40; Mü'min, 40/68; Duhân, 44/8; Câsiye, 45/26; Kâf, 50/43; Necm, 53/44; Vâkıa, 56/60; Hadid, 57/2.

226 Âl-i İmrân, 3/185; İsrâ, 17/99; Enbiyâ, 21/34-35; Mü'minûn, 23/15; Ankebût, 29/57; Rahnıân, 53/26-27.

227 Bakara, 2/243; Âl-i İmrân, 3/145-154; Nisâ, 4/78; Kâf, 50/19. 228 Lokman 31/34.

ümmetine gerekli ikazları yapmış ve onlara "Lezzetleri yok edici olanı, yâni ölümü çok hatırlayın"230 buyurmuş mü'minlerin en akıllısının ölümü çok anan ve ölüm sonrası için hazırlık yapan kişi olduğunu ifade etmiştir"231. İslâm'da ölümü hatırlamak ve ölümden sonrasını düşünmek, mü'mine dünya hayatını zindan etmek için değil dünyasını mamur etmesi ve âhiretine de hazırlıklı olarak yaşaması için tavsiye edilmiştir. Kış mevsimi için gerekli hazırlıklarını tamamlayan kişi için kışın gelmesi kendisini korkutmadığı gibi âhiret hazırlığı tam olanı da ölümün gelişi korkutmaz.

İnsanların ölümden korkmalarının sebebi, ölümden sonraki hayatı hakkıyla bilip ona hazır olmayışlarıdır. Onların bu durumu şimşeğin çakışından sonra gök gürültüsünden korkmaya benzer. Aslında insana zararı dokunan şimşeğin çakışındaki elektriklenme (yıldırım) olduğu halde insan ondan değil zararsız gök gürültüsünden korkar. Aynı şekilde ölüm, ölümden korkan için ölümden sonrası kadar korkulacak bir şey değildir. İnsanın fazilet derecesi ve takvası arttığı nispette ölüm korkusu azalır. Emevî halifesi Süleyman b. Abdilmelik'in (ö. 99-717): "Ölümden niçin korkuyoruz?" şeklindeki sorusuna tabiinden Seleme b. Dinar el-Mahzûmî: "Dünyayı îmar ederken âhireti harabe haline getirdiniz. Ma'mûreden harabeye gitmek elbette sizi tiksindirecektir."232 diye cevap vermiştir. O, bununla ölümden korkmanın gerçek sebebinin ölüme hazırlıksız olma olduğunu belirtmiştir.

Ölümü sık hatırlama insana günahlarından hemen tevbe etme, rızkında kanaat etme, kulluğunda, ibadetlerinde, ihlaslı, istekli ve samimi davranma gibi faydalar sağlar. Ölümü unutmanın şu üç felaketi beraberinden getireceği bildirilmektedir:

a. Daha vakit çok var, gençsin deyip tevbeyi ertelemek,

230 Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriya Yahya Bin Şeref, Riyâzü’s-Sâlihîn, Terc. ve şerh: Yaşar Kandemir, Lütfi Çakan, Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İstanbul, 2001., c.3, s.447.

231 Nevevi, a.g.e, c.3, s.448. 232 Toprak, a.g.e, s.71

b. Dünyadaki mal ve evladın imtihan için verildiğini unutup dünyaya aşırı bağlılık, hırs ve tamahın artması,

c. İbadetlerinde kişiyi tembelliğe sevketmek.

Ölümü hatırlamak emeli kısaltacağı için dünya elemini azaltır. Dünyada emel ne kadar çoğalırsa elemde o nispette artar. İnsanı Allah'dan uzaklaştırıp dünyaya daldırır. Halbuki Allah (c.c.) insana "Mal ve evlâtlarla oyalanmamayı, kendilerine verdiklerinden ölümden önce intak etmelerini aksi halde pişmanlığın fayda vermeyeceğini bildirir."233

İnananlar ölümün yaklaştığını anladığı an, Allah'ın huzuruna temiz çıkmak için, dua ve ibadete, tevbe ve pişmanlığa yönelir. Gerçekte her gün, her saat, her dakika her an azar azar ölüme yaklaşılmakta, sonuçta ölüm herkese îsâbet etmektedir. Bunun için kişi her an ölümün arefesinde olduğu bilinciyle hareket etmelidir.

Aslında ölüm, insanın Allah'a kavuşmasıdır. Seven her zaman sevdiğine kavuşmak ister. Dolayısıyla mü'min sadece sıkıntılı zamanlarında değil bolluk ve genişlik zamanlarında da ölümü arzu etmesi gerekir. Fakat Rasülullah hiçbir zaman böyle bir şeyi temenni ve tavsiye etmemiştir. O, başa gelen bir sıkıntıdan ötürü ölümü temenni etmeyi yasaklamış, ölümü istetecek bir darlıkla karşı karşıya kalındığında "Allah'ım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, benim için ölüm hayırlı olduğu vakit de beni öldür."234 demeyi tavsiye etmiştir. Fukaha bu hadise dayanarak ölümü temennî etmenin mekruh olduğunu beyân etmektedir.235

Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Yûsuf un (a.s.), "Allah'ım, beni Müslüman olarak öldür ve Salihlere kat"236 diye dua edişi ve Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı dünyaya getireceği zaman kavmi tarafından durumunun anlayışla karşılanmayacağını

233 Münafikûn, 63/9-10. 234 Abdülbâki, a.g.e, s.716. 235 Toprak, a.g.e., s. 63. 236 Yusuf, 12/101.

bildiğinden "Ah ne olaydı, keşke bundan önce öleydim de unutulmuş gitmiş olaydım"237 deyişini Müslümanın, dîninden bir şey kaybetmekten korktuğu an ölümü temennî etmesinin mekruh olmayacağına delil olarak ileri sürülür.238

İnsan, ölümü bir yok oluş şeklinde değil de bir başka yaşam alanına geçiş olarak değerlendirirse, bu yaşam alanıyla ilgili bilgilenme çabaları son derece önem kazanacaktır. Peygamberlerin en önemli görevi, her insanın belli ölçüde taşıdığı gelecek hayat beklentisinin kesin bir gerçek olduğunu bildirmek, dünyadan sonra yaşanacak hayata dair bilgiler vermektir. Nitekim Kur’an, peygamberlerin uyarı görevlerinin ahiretle ilgili olduğunu açık ifadelerle ortaya koymuştur.239

Belgede Kur'anda ahiret hayatı (sayfa 57-64)

Benzer Belgeler