• Sonuç bulunamadı

Ahiret İnancının Gerekliliği

Belgede Kur'anda ahiret hayatı (sayfa 64-71)

B. AHİRET GERÇEĞİ

1. Ahiret İnancının Gerekliliği

İnsanlar zekâ, kabiliyet, sağlık vb. durumlar itibarıyla dünya hayatında eşit değildirler. Fakirlik, ihtiyaçlar ve acılar içinde ölenler olduğu gibi zenginlik zevkleri ve nimetleri içinde hayata gözlerini kapayanlar da vardır. Şayet fakir kötü, zengin iyi bir insan idiyse adalet yerini bulmuş denebilir; fakat durum tam aksiyse ömrünü acılar içinde geçiren dürüst ama fakir insanın mükâfat göreceği ikinci bir hayat gereklidir.

Ahiret varlığını zorunlu kılan başka sebeplerde vardır. Hakikat ve kemâl anlayışlarını bunlardan saymak mümkündür. Hakikatin bütün açıklığıyla ortaya çıkacağı ve herkes tarafından anlaşılıp benimseneceği bir gün olmalıdır. Öbür taraftan insan diğer varlıkların aksine kemâlini kendi gayretiyle (kesbî olarak) elde eder. Bilgi veya marifet ile ede edilecek bu kemâl ölünceye kadar bedenin çeşitli fonksiyonlarıyla gerçekleşir. Bu fonksiyonlar bitince kemâle erme son noktasına ulaşır ve çekilen bunca zahmetin karşılığını görme, yâni ruhun manevî hazları tatma dönemi başlar. Bu da ancak ölümden sonra gerçekleşecek bir

237 Meryem, 19/23. 238 Toprak, a.g.e., s. 63. 239 Ğafir, 40/15.

husustur. Ruhu bu lezzetten mahrum bırakmak ne kemâl ne de adalet prensibiyle bağdaşır.

İslâm akaidinin üç esasından (Allah, Peygamber, Ahiret) birini teşkil eden âhiret inancı her şeyden önce insanda sorumluluk duygusu meydana getirmekte ve bu yönüyle hem hukukî hem de ahlâkî müeyyide olmaktadır. Dünya hayatında insanın zorluklarla haksızlıklarla mücadele ettiği halde bunları ortadan kaldıramadığı, neticede elem ve acı çektiği bir gerçektir. Mutlak adaletin tecellî edeceği, iyiliğin mükâfatlandırılması için bütün engellerin ortadan kalkacağı ebediyet âleminin varlığına inanmak, insan için büyük bir teselli kaynağı ve yaşama sevincidir.

Kıyamet ve âhiretin gerçekliği konusu insanın psikolojik yapısında ve dış dünyada bulunan bunca delile rağmen yinede inkâr edilebilmektedir. Kur'ân-ı Kerim inkâr sebeplerinin başında dünya sevgisini zikreder. Ahiret nîmetleri yanında son derece değersiz olan dünya nîmetlerinin hemen ele geçirilebilir olması onları cazip hale getirmiştir. Bu cazibeye kapılan gönüller geçici olanı ebedî olana tercih ederler. Genelde servet ve mevki sahibi insanlar hayatın çekici görünümüne aldanır, servet ve nüfuzlarına güvenerek mağrur olabilirler. Hatta bu anlayış onlarda bir inanç haline dönüşebilir.240 Halbuki onların bu davranışı selim yaratılışlarına ters düşmektedir. Âhirete inanmayanların inanmamaları için tatmin edici hiçbir delillerinin bulunmadığı, bu iddialarının bir kuruntudan ibaret olduğu "Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Sadece zan ve kuruntuya dayanırlar, halbuki zan gerçek karşısında hiçbir şey ifade etmez. Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başkasını arzu etmeyen kimselere önem verme! Onların ilim adına varabildikleri son nokta işte bundan ibarettir."241 âyetiyle ifade

edilmektedir.

Birçok âyette Allah'a îmanla âhirete îman beraber zikredildiği gibi âhireti inkâr edenlerin Allah'ı da inkâr durumuna düştükleri ifâde edilir.242 Çünkü

240 Mü'minûn, 23/33-38; Neml 27/1-5; Câsiye 45/34-35. 241 Necm, 53/28-30.

sorguya çekileceği ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceği ikinci bir hayata inanmayan bir kimsenin tanrının varlığını kabul edişi felsefî bir kanaatten öteye geçmez. Felsefî kanaatler kalbin değil fikrin ürünleridir ve kişinin davranışlarına yön verme gücünden genellikle yoksundur. Emir altına girmek, davranışlarını insanüstü âlemden gelen prensiplere göre düzenlemek ve ileriki bir hayat programı çerçevesinde sorumluluk almak istemeyen insanlar, âhiret gerçeğini inkâr ederler. Hatta buna engel olacak vicdanlarının sesini bile kesmeye çalışırlar. Kur'ân âhireti inkâr eden bazı tipleri de kibirli ve katı yürekli olarak tasvîr eder. Maddî hazlara düşkün ve bayağı arzularını tatmin için kalbini karartan, kibirli mütecaviz, merhametsiz, yetimi itip kakan, fakire yardımcı olmadığı gibi başkaları nezdinde de bu konu için gayret göstermeyen kimse din gününü (yâni âhireti) inkâr eder.243 Kısa bir dünya hayatından sonra ölümle her şeyin son bulduğunu iddia etmek insan ruhunu sonu belirsiz bunalımlara sürükler. Düşünen beyin ve hisseden gönüllerin bunu kabullenmesi kolay değildir.244

Yaşama arzusu fıtrî ve tabiidir. Bu arzu çok değişik şekillerde tezahür edebilmektedir. Biyolojik ölümsüzlüğün imkânsızlığını gören bir baba oğlu için "tıpkı babası" şeklindeki benzetmeden haz almakta, hayatının belli ölçüde de olsa bir başka canlıda devam ettiğini görerek teselli bulmakta ve fâniliğini unutabilmektedir. Ölümsüzlük adına duyduğumuz bir başka özlem de sosyal ölümsüzlüktür. İnsanlar genellikle eserleriyle başkalarının iyilik ve mutluluğuna katkıda bulunmak ve "geride bir şeyler bırakmak" isterler. Bıraktıkları eserler kendilerinden sonra yaşamaya devam eder. "Büyük adamlar ölmez" sözüyle sosyal ölümsüzlük anlatılmak istenmektedir. Ölümsüzlük meselesi ahlâkî, felsefî ve ilmî açıdan inceleme konusu olmuş, sonuçta olum, kıyamet ve âhiretin gerekliliği vurgulanmıştır.245

İslâm inancı taşın, toprağın, ağacın ölümsüz değil, insanın ölümsüzlüğünü, yâni ölümden sonra başka bir âlemde yaşayacağını belirtir. Allah kullarını ayrı

243 Nahl, 16/22; Müddessir; 74/43-47; Mutaffifin, 83/10-14; Mâûn, 107/1-3. 244 Paçacı, a.g.e, s. 85.

ayrı hepsini sevdiğine göre sevgisini kişiliklerimizi koruyarak göstermesi âhirette ebedî yaşatması akla uygun düşmektedir.246

İslâm inancında âhiret karar günüdür. O gün birşeyi değiştirmek, yeni bir davranış tarzı seçmek ya da hatalarını düzeltmek için hiçbir kimseye fırsat verilmeyecektir. Çünkü bu durumlar için sadece bu dünyada ve bir defaya mahsus olarak fırsat verilir. O halde burada verilen şu hayat, insanın çalışabileceği, kazanabileceği veya sonuçta hayırlı meyveler verecek olan tohumları ekebileceği tek hayattır. Zîra Kur'ân "yeniden dünyaya gelme" ve "ruhun beden değiştirmesi" gibi fikirleri kabul etmez. Ahiret ekim yeri değil harman yeridir. Yâni ürün alma yeridir. Bunun için orada ya ebedî bir saadet, veya başarısızlık ve mutsuzluk vardır. Yahut da orada ya cennet veya cehennem vardır.247

İnsanın dünyada yaptıklarının karşılığını görebilmek için ölümü kıyameti ve ölümden sonra hesaba çekilmeyi, hesabın neticesine göre ceza veya mükâfat görmeyi, yâni âhiret hayatının Allah’ın varlığını kabullenmenin doğal neticesi olarak görebiliriz.

Ahirete iman, insan davranışları için bir yön ve hedef belirler. İnsan ancak nereden geldiği ve sonuçta nereye gideceğinin bilgisine sahip olduğu ölçüde kendisine bir gaye ve hedef belirleyebilir. Ahiret inancı, henüz ulaşılmamış, ancak ulaşılmak istenen yüce amaçlara işaret ederek, insanı bu amaçlar üzerinde düşünmeye ve onları gerçekleştirme yolunda etkin olmaya yönlendirir. Dünya hayatını aşan, ölüm sonrasına yönelik hedefler göstererek, kişide güçlü bir amaçlılık duygusu yaratır ki, sağlam bir kimlik duygusunun gelişimi açısından bu son derece önemlidir. Ahiret inancının verdiği böyle bir amaçlılık duygu ve düşüncesinden uzak çoğu insanlar için hayat “boş ve anlamsız” dır. “İnsan yaşamının amacı ve anlamı” sorusu sayısız kere sorulmuş ama hiçbir zaman doyurucu bir cevap alınamamıştır. Bazıları ölümü hayatta kazanılan her türlü başarıya son noktayı koyan bir felâket olarak görmüşlerdir: “Mademki ölüm

246 Aydın, a.g.e, s. 228-259.

vardır, o halde hiçbir şeyin nihai noktada bir anlam ve değeri yoktur” diyenlerin sayısı tarih boyunca az olmamıştır.248 Aşkın olana yer vermeyen, kendi üzerine dönüşümlü ve kendi içine kapalı bir düşünce tarzı ile bu sorunu aşma imkânı olmadığı pek çok kez görülmüştür. Dolayısıyla bu dünyanın yaşamaya değer olup olmadığı sorusu, dinin dışında çok tartışmalı bir konu olarak hâl0â güncelliğini korumaktadır. Çağımıza damgasını vuran naturalist-nihilist anlayışlar insanı büyük bir çıkmaza ve bunalıma sürüklemiştir. Çünkü ölüm ve yaşam karşısında bir yol göstericiden mahrum olan kimse köksüz ve dayanaksızdır. Aşkın olanla bağını koparmış bir düşünce ve inanç evreninde, “psikiyatri pratiğinde her gün artan sayıda insanın “ anlamsızlık” “boşluk” duygularından yakınmalarının249 sebebi budur. Bu soruya yalnızca dinin cevap verebildiğini, en katı din muhalifleri bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır.250 Hayatına anlam bulamayan kimselerin içine düştükleri “depresyon” hali, ölümle sonuçlanan intihar girişimlerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.251

Dünya hayatı eksiklik ve sınırlılıklarla doludur; bu haliyle yaşam insan için tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu dünya içinde arzulanan hedefler olumsuz bir tecrübe ile gerçekleşme imkânı bulamayabilir ya da arzulanan doğrultu ve düzeyde sonuçlanmayabilir. Daha da önemlisi, ölüm her şeyi alıp götürebilir. Bu yüzden dünya hayatı başlı başına bir amaç ya da hedef olmaktan uzaktır. Bunun bilincinde olan insan, kalıcı amaçlara ihtiyaç duyar. İşte ahiret inancı insana dünya ötesi kalıcı hedefler göstermek suretiyle, dünya hayatını da bu amaçlara ulaşmada bir vasıta kılarak, anlamlı hale getirmektedir.252

Ölüm gerçeği insan tabiatı tarafından çok zor kabullenilen bir durumdur ve inananlar için en büyük kesinlik olan yeniden diriliş inancı bu kabulü kolaylaştıran bir niteliğe sahiptir. Ahiret bilincinin zayıfladığı seküler kültürde

248 Aydın, a.g.e, s. 184.

249 Tura, Saffet Murat, Şeyh ve Arzu, Metis Yayınları, İstanbul 2002, s.154-156. 250 Sigmund Freud, a.g.e., s.259.

251 Köknel, Özcan, Kimliğini Arayan Gençliğimiz, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 2001., s.354. 252 Hökelekli, a.g.b., s. 7-8.

ortamlarında ölümün doğurduğu kaygı ve korku ancak ölümü bir anlamda sistematik baskı altına alma ve kişilerin dikkat alanından uzaklaştırmakla ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Ölümsüzlük isteği, sonsuza kadar kesintisiz yaşama arzusu insan tabiatının en derin özlemlerinden birisidir. Öyle ki, yeniden dirilişli öngören bir ahiret inancına sahip olmayan kişiler bile bir tür ölümsüzlük düşüncesi ve ümidi ile hayata bağlı kalmaktadır. Fakat insanın varoluşsal kimliğinin ve bilinçli benliğinin devamı ancak dini görüş içerisinde kendi garantisini bulabilmektedir. Ölümden sonra yeniden diriliş ve sonsuz bir hayat vadeden dini öğreti inanan insanlar için ölümsüzlük arzularına bir yanıt, ölümle ilgili belirsizlikler için bir açıklama ve aydınlanma anlamına gelmektedir.

Hayat ölümle, ölüm de ahiret düşüncesiyle anlam kazanmaktadır. Ölüm ötesi bir bakış açısına sahip olmayan kimselerin yaşadıkları boşluk ve anlamsızlık duygusu, tutarlı ve sürekli bir kimlik kazanımını imkânsız duruma sokmakta, huzursuzluk ve stres dolu bir hayata, kendinden kaçış ya da kendini yok edici tekniklere mahkûm etmektedir. Ölümü ve sonrasını da içine alan bir bakış açısı inanan insanları hedefleri ve görevleri belli bir yaşam tarzına sahip kılmakla, hayatla barışık ve uyumlu hale getirmektedir.

Ahiret inancı; hastalık, bir yakının ölümü, doğal felaketler, sakatlık, yaşlılık gibi dramatik olayların yol açtığı acı ve sıkıntılarla başa çıkmada güçlü bir telafi ve teselli vasıtası olarak işlev görmektedir. Küçük ya da büyük her iş ve davranışının hesabını kıyamet günü Allah’ın huzurunda vereceği bilgi ve inancına sahip kimse üzerinde bunun etkisi, davranışlarını içsel bir kontrole tabi tutma ve derin bir sorumluluk duygusu içerisinde hareket etme şeklindedir. Bu dünyada gerçekleşmesi imkânsız gözüken mutlak adaletin öteki dünyada yerini bulacağına dair inanç, hayatı katlanılır kılmakta, insanın erdemli olma çabalarının boşa çıkmayacağı ümidini canlı tutmaktadır. Bu dünyada yaşanan bütün farklılıkların, ihtilafların anlam ve gerçeğinin ortaya çıkacağı, tüm hakikatin eksiksiz anlaşılacağı bir günün beklenmesi, kişilerarası ilişkilerde tahammül ve hoşgörüye önemli bir dayanak oluşturmaktadır. İnsan mutluluğun peşindedir fakat bu gerçeklik dünyası bunun için çok yetersiz kalmaktadır. O

halde bütün arzuların doyuma ulaştığı, kişinin her dileğinin anında yerine geldiği bir Cennet fikri, insanı hep peşinden sürüklemeye devam edecektir253

“Kur'an'da: "Sizi boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"254 ve "İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?"255 buyurarak insanın gayesiz ve boş yere yaratılmadığını bildiren Allah Tealâ: "Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölü idiniz sizi O diriltti, sonra öldürecek, sonra tekrar (haşr için) diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz."256 buyurarak da insanın hayat yolunu çizmiştir.

Buna göre, kendisini yaratan ve "Ben insan ve cinleri ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım." buyuran Allah'ın buyruğuna kulak veren insan, "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim ki... (yani elbette kulluk etmeliyim)"257 der ve bu gerçeği kavradıktan sonra Allah'ı bırakıp başka şeylere tapanları görünce de: 'O'nu (Allah'ı) bırakıp da O'ndan başka tanrılar edinir miyim ki, eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar. Doğrusu o taktirde apaçık bir sapıklıkta olurum,"258 diyerek kendisinin haklı ve inancının makul olduğunu kanıtlamaya çalışır. Aynı zamanda sonunda nasıl olsa her şey Allah'a dönecek diyerek âhiret hazırlığı yapmaya yönelir.259 Âhirete inanmayan, bu inanca sahip olmayan ise hayatının gayesini tesbit edemediği için huzursuz olur, zulüm ve eziyete kalkışır, nefsinin her istediğini yerine getirmeye çalışır, dünyayı cennet yapmak isterse de bunu başaramaz, neticede zillete düşer, hem kendi dünyasını hem de âhiretini perişan eder.

İnsanın bir diğer özelliği de onun yokluktan hoşlanmayıp ebedilik fikriyle ve ebedî olma arzusuyla yaratılmış olmasıdır. Dünyada ebedi kalamayacağını

253 Hökelekli, a.g.b., s.15-16. 254 Mü'minûn, 23/115. 255 Kıyâme, 75/36. 256 Bakara, 2/28. 257 Zâriyât, 51/56. 258 Yâsîn, 36/22. 259 Yâsîn, 36/23-24.

kavrayan insanı ölüm ve yok olma korkusundan kurtaracak ve ebedî mutluluğu elde etmeye yöneltecek olan yine âhiret inancıdır.”260

“Ahiret hayatına inanmış olmanın insan hayatı üzerinde çok büyük ve derin tesirleri vardır. Dünya hayatını gerçek yönüyle tasavvur etmek ancak bu iman sayesinde mümkün olur. Çünkü insan fıtratına uygun olan İslam Dini'ndeki ahiret fikri, yalnız ahiret günü için değildir. Dünya ile ahiret birbirine bağlıdır. Dünya ahire tin tarlası ve ahiret için olduğu gibi, ahiret de dünya için, bu dünyanın nizam ve düzeni içindir. İnsan ahiretini dünyada kazandığı gibi, dünyasını da ahirete olan imanı sayesinde ve ölçüsünde düzeltir ve mamur eder.”261

Belgede Kur'anda ahiret hayatı (sayfa 64-71)

Benzer Belgeler