• Sonuç bulunamadı

Her yönüyle Diyarbakır ilçeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Her yönüyle Diyarbakır ilçeleri"

Copied!
363
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HER

YÖNÜYLE DİY

ARBAKIR İLÇELERİ

Kulp Lice Hani Hazro Silvan Bismil Çınar Çermik Çüngüş Ergani Eğil Dicle Kocaköy DİYARBAKIR

HER YÖNÜYLE

DİYARBAKIR İLÇELERİ

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT

Koordinatör

(2)

Editörler

Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Öğr. Grv. Aysel Alyamaç Yılmaz

İSBN: 000-000-000-000-0

ŞUBAT 2013

Baskı

UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN

Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21

Grafik & Tasarım

Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT







(Koordinatör)

HER YÖNÜYLE

DİYARBAKIR İLÇELERİ

Kitabın yayın hakkı

Koordinatör

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir.

Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.

Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.

Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.

Hani Kaymakamı İsmail ŞANLI’ya katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

(3)

İÇİNDEKİLER

1..SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM

POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ:

ERGANİ / DİYARBAKIR,

Prof. Dr .

Zülküf GÜNELİ, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık

Bölümü,

Doç. Dr.

İclal ALUÇLU, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık

Bölümü

2. EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ,

Prof. Dr.

Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

3.LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKÂNLARI

Süreye IŞIK-Tarih öğretmeni

4. SİLVANDA VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ TURİZM

AÇISINDAN DEĞERLENDRİLMESİ,

Semra HİLLEZ, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü-Mimar

5.SİLVAN KALESİ,

Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar

6. DİYARBAKIR İLÇELERİNİN TARİHİ VE DOĞAL

GÜZELLİKLERİ

Prof. Dr.

Kenan HASPOLAT, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

7.SİLVAN'DAKİ KÖŞK VE KONAKLAR

Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar

8.TERMAL TURİZİM MERKEZİ:ÇERMİK

Hamdullah IŞIK, Gazeteci-Yazar

9.SİLVAN HANLARI

Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar

10.ERGANİ İLÇESİNDE BULUNAN KUTSAL MEKANLAR,

. Cihat GÜZEL, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

Prof. Dr

11.MALABADİ KÖPRÜSÜ – SİLVAN

Nejat SATICI, Araştırmacı-Yazar

12.KOCAKÖY (KARAZ) TARİHİ ve TURİSTİK YERLERİ

Yahya KAMÇI., Coğrafyacı

Fakültesi,

13.KIRSAL TURİZMİN KAPSAMINDA ÇEPER KALESİ VE

ÇEPER HAN'ININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Yrd. Doç. Dr.

Emine DAĞTEKİN, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

14.MOR MORUTHE MEYFARKAT / MEYFARKİN (SİLVAN)

VE SÜRYANİLER

Horepiskopos Gabryel Akyüz

15. ÇERMİK'İN TURİZM COĞRAFYASI

Aydoğan Meşeli

Yrd. Doç. Dr.

1 6 . D İ YA R B A K I R İ L Ç E L E R İ N İ N TA R İ H İ V E D O Ğ A L GÜZELLİKLERİ

(4)

SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL VE KÜLTÜREL TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ:

ERGANİ /DİYARBAKIR Zülküf GÜNELİ

Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü İclal ALUÇLU

Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü ÖZET

Ülkemizde kırsal yerleşmelerin turizm amaçlı kullanımının son yıllarda yaygınlık kazandığı bir gerçektir. Ancak çok az sayıdaki köyümüzün gerçek anlamda kırsal turizme açıldığını görürken, büyük bir potansiyelin varlığını da bilmekteyiz. Ülkemizde eğer kırsal turizmin geliştirilmesi isteniyorsa, yalnızca ülkemiz turizmi açısından önemini ortaya koymanın yeterli olamayacağı bilinmeli, ayrıca ülkemiz ekonomisine de ne gibi katkılarının olacağı saptanmalıdır. Hatta bu potansiyelin; kırsal peyzaj ve kırsal kültür açısından birbirinden farklı özellikler sunan coğrafi bölgelerimizden başlayarak, yörelerimize, beldelerimize ve köylerimize inerek saptanması gerekmektedir.

Bu makalede, Diyarbakır'ın Ergani ilçesine bağlı Sesverenpınar (Hilar) ve yakınlarında bulunan, tarih öncesinden kalma bir höyük olan Qotaberçem (Çayönü-Çayboyu)'nın sürdürülebilir turizm potansiyeli açısından değerlendirilmesi yapılarak, bazı alternatif öneriler sunulmuştur. Böylece, köy turizmi, çiftlik turizmi, yeşil turizm, eko turizm, mağara turizmi ve tarımsal turizmin hepsini kucaklayan bir kavram olarak, kırsal turizmin önemini ortaya koymak amaçlanmıştır.

Anahtar kelimeler: Kırsal Turizm, Sürdürülebilirlik, Hilar Mağaraları, Çayönü

1.KIRSAL TURİZM'İN ÖNEMİ

Türkiye'de turizm, egemen biçimde deniz turizmiyle eşdeğerdir ve yıllardan beri yaz mevsimiyle sınırlı kalmıştır. Hâlbuki ülkemiz kıyılarının hemen ardındaki iç kısımlarda; dağ, yayla, orman, su zenginlikleri ile tarımsal yapı ve yerel kültür göz önüne alındığında, buralarda kırsal turizmin hemen her mevsim yapılabilmesinin son derece olanaklı olduğu hemen anlaşılır. Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye coğrafi çeşitliliği son derece fazla olan bir ülkedir. Coğrafi konumları ve kuruluş yerleri itibariyle, doğal ortamlarla bütünleşmiş köylerimizde, doğaya dayalı her türlü sportif etkinliklerin (dağcılık, trekking, yamaç paraşütü, atlı geziler, rafting…) organize edilmesi mümkündür. Kırsal turizm, kıyının gerisinde yer alarak, deniz turizminin alternatifi ya da tamamlayıcısı olabilir.

Kırsal turizm, her mevsim yapılabilen bir turizm türüdür. Belirli birkaç aya ya da sadece bir mevsime sıkışan turizm, birçok çevresel, sosyo-kültürel sorunlara yol

(5)

açmakta, ekonomik beklentiler yerine gelmemektedir. Kırsal turizm iklimle yüzde yüz bağlantılı olmayan bir turizm türüdür. Bu nedenle mevsimlik olma özelliği yoktur. Kırsal turizm kavramında kırsalın içerdiği anlam, ülkemizde doğrudan “kırsal alanlar” olarak algılandığından, yayla turizmi, av turizmi, mağara turizmi, eko turizm ve açık hava doğa sporları kırsal turizm ile aynı olmaktadır.Yanlış olmamakla birlikte, kırsal turizmde esas amaç bir köyde, bir çiftlikte, bir dağ evinde vb.de konaklayarak, kırsal kültürle tanışarak ve kaynaşarak bir tatil geçirmek olduğundan, aralarında amaç ve etkinlikler bakımından bazı farkların olduğu da bir gerçektir.

Türkiye turizminde kırsal turizme ihtiyaç var mıdır, Kırsal turizm, Türkiye turizmine nasıl katkıda bulunabilir?

Ülkemizde deniz kıyılarının turizm amaçlı aşırı kullanılmasındaki dengesizliğin azaltılmasında kırsal turizmden yararlanılabilir. Ancak bu görüşe katılmayanlar da vardır. Çünkü aynı anda tüm doğal ve kültürel değerlerin turizme açılmasıyla her yerin kirleneceği, kimlik değiştireceği veya elden çıkacağı endişesine kapılınılmaktadır.

Kırsal turizm, yaşadıkları çevreyi koruyarak, yerel halkın gelirini de artırmaya yönelik turizm sektörüdür. Doğayı tanıma, özgün ve aktif tatil arayışları ile rekreasyon gereksinimi kapsamında yeni bir süreçtir. Toplumların kaynaklarını koruyarak refah seviyelerini artırmaları sürdürülebilir bir toplum olmanın gerekleridir. Kalkınmada önemli bir araç olan turizm, aktivitesi de turizme kaynak olan yörenin doğal ve kültürel değerlerini bozmadan kullanmalıdır.

Diğer taraftan bir yeri turizme açmamak, korumak demek değildir. Önemli olan nereden, ne zaman, başlanılacağının planlanması, işlerin plana uygun projelerle yürütülmesi ve gerekli denetimlerin yapılmasıdır. O nedenle, kıyılardaki yoğun turistik kullanımın bilinçli şekilde, iç kısımlara çekilmesinde, dağların, yaylaların, hatta ormanların turizme açılmasında, köylere turizmin sokulmasında olası tehlikeler, hiçbir zaman kıyı turizminden farklı boyutlarda değildir [10].

Sürdürülebilir turizm gelişimi günümüzde turistlerin ve ev sahibi bölgelerin/yörelerin gereksinimlerini, geleceğin olanaklarını koruyarak daha iyi hale getirerek karşılayan, kültürel bütünlüğü koruyan, gereken ekolojik süreci, biyolojik çeşitliliği ve yaşam destek sistemlerini devam ettirirken, kaynakların ekonomik ve sosyal gereksinimlerin karşılanmasını öngören bir yaklaşımdır [2]. Sürdürülebilir turizm ürünleri, yerel çevre, toplum ve kültürleri bozan değil, turizm etkinliklerinden yararlandıran ürünlerdir [8].

Ülkemizde dış turizm, son yıllarda Akdeniz Bölgesi'nde odaklanmış bulunmaktadır. Ege Bölgesi gibi, belirgin bir duraklama, hatta gerileme yasayan İzmir turizmini harekete geçirmede kongre turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi ve termal turizmin önemli rol oynayacağı ileri sürülürken, kırsal turizmin muhakkak onların arasına girmesi gerektiğine dikkatleri çekmek gerekmektedir.

(6)

Günümüzde kuzey Ege kıyılarından batı Akdeniz'e uzanan dış turizm bağlantılı kıyı turizmi, ortalama dört ile sekiz ay arasında bir sezona sahiptir. Bu süre içinde yoğun turist baskısı, bilinen birçok soruna yol açmaktadır. Akdeniz kıyılarındaki turistik komplekslerin çevresinde yer alan köyler ve yaylalar, yüksek sezon dâhilinde kıyıda konaklayanlar için bir gezi yeri olarak kullanıldığı zaman, deniz turizminin tamamlayıcısıdır. Böyle ikili bir gelişme rekabet ortamı yaratarak, turizmin kalitesini yükseltmektedir. Kırsal turizmin yılın her ayında yapılabilmesi, belirli bir mevsime bağlı kalan turizm türlerini (kıyı turizmi, kış sporları turizmi vb) desteklediği gibi, onların sezonunu da uzatabilmektedir [10].

Kırsal turizm, kadının istihdamı, yerel halkta girişimcilik ruhunu

ateşlemesi, yerel ekonomilere girdi ve dinamizm kazandırması, ekonomik

sektörleri harekete geçirmesi, bölge ve ülke düzeyinde kırsal kalkınmaya

destek vermesi bakımından, önemli bir güce sahiptir [3].

Ülkemizde turizmin yıl içindeki dağılımı kadar, her köşesine yayılmasında kırsal turizmin çok önemli bir işleve sahip olacağı kesindir. Eko-turizm olarak da bilinen kırsal turizm, doğa temelli bir turizm etkinliğinde bulunulurken, yapılan eylemin doğaya ve doğal yaşama zarar vermemesi olarak tanımlanabilir. Özellikle çok hassas ve hassas eko-sistemlere sahip yörelerde taşıma kapasitesinin üstüne çıkmadan çevreye duyarlı olarak gerçekleştirilebilecek turizm aktiviteleri eko-turizm olarak nitelenebilir.

Kırsal turizm birçok turizm türüne entegre olabilir;

Kırsal turizmde rekreasyonel etkinlikler çok çeşitli ve özgündür. Kırsal turizmde kırsal dünya tüm kesitleriyle turiste sunulmaktadır. Turistin kaldığı süre içinde dinlenmesi yanında, çeşitli etkinlikleri izlemesi, katılması, öğrenmesi ve spor yapması mümkün olabilmektedir. Bir kere kırsal turizmin dört mevsimde uygulanabilirliği, etkinliklerin çeşidini arttırmaktadır. Ayrıca, kırsal coğrafi ortam, açık havaya dayalı birçok rekrasyonel etkinliğin yapılabileceği eşsiz bir mekândır. Kırsal kültür ise bambaşka etkinlikleri içinde barındırır ve hepsi o yöreye özgüdür, benzerlikler yakalansa bile başka bir yerde aynısına rastlamak zordur. Zaten deniz turizminin turistleri, tüm kıyılardaki aynı mimariye sahip tesislerden, ayni animasyonlardan bıkmış olarak, gittikleri ülkelerde en azından yemek ve müzikte yöreselliği aramaktadırlar. İşte onlara asıl otantikliği sunacak kırsal turizmdir. Kırsal turizmde yol kat etmiş birçok ülkede köyler bugünkü yapıları dışında, geçmiş bir dönemin canlandırıldığı yerler haline getirilip, turizme açılabilmektedir. Kırsal turizmde konaklama, Avrupa örneklerinde gördüğümüz üzere, bu isle ilgili bir dernek, büro ya da seyahat acentesinden yapılan rezervasyonla gerçekleştirilmektedir [9].

Bir köy pansiyonu veya bir çiftlik evinde başlayan kırsal turizm, yine burada sona ermektedir. Kalınan süre içinde, yakın çevrede başka turizm türlerine ait yerlerin ziyareti ile onların etkinliklerinden de yararlanmak mümkündür. Böylece merkezde kırsal turizmin olduğu bir tatilde, istenildiği taktirde birçok turizm türüne entegrasyon söz konusu olabilmektedir . Ayrıca, yörede doğa y ürüyüşü, dağ bisikleti, balonla

(7)

gezinti, kamp karavan turizmi, dini turizm, kongre turizmi ve sağlık turizmi de alternatif türler olarak önerilmektedir [11].

Kırsal turizmi, kitle turizminin tam karşıtı olarak küçük gruplarla gerçekleştirilen ve yerel kaynakların geleneksel değerlerin korunarak gerçekleştirildiği lokal/ yerel etkinlikler olup, yöresel kaynakların o kesimde değerlendirilip, kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlandığı yaklaşım olarak tanımlamıştık.

Diyarbakır İl'i civarında sürdürülebilir turizm potansiyeli içerme olanağı arz eden yerlerin değerlendirilmesi ve buraların, ülkemiz ve dünya kültür turizm rehberlerine işlenmesini sağlamak, hem de bölgedeki ekonomik sorunlara bir katkı sağlaması ve istihdam sorunlarını çözmekte yeni bir kaynak oluşturması imkânını yakalamak konusunda küçümsenemeyecek derecede, arkeolojik ve tarihi miras özelliği arz eden çok sayıda, tescillenmemiş sit alanı mevcuttur.

Bu bağlamda; çalışmamızda bu sit alanlarından biri olan, Diyarbakır İli' nin 60 Km. Kuzey Batısında, Ergani İlçesi' nin 6 Km. Güney Batısında konumlanan, eski Hilar Köyü kayalıklarında yer alan, Hitit, Asur ve genel olarak erken Bizans dönemlerini işaret eden Hilar Mağaraları' na ve köyün hemen Kuzeyinde konumlanan, günümüzden 9000 yıl civarında bir geçmişe sahip olan Çayönü Arkeolojik Sit alanına değineceğiz.

2. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM POTANSİYELİ AÇISINDAN HİLAR MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ

Diyarbakır İli sınırları içinde kalan, geçmiş dönemlerin Mezopotamya medeniyetlerinin kalıntılarının, tarihi ve arkeolojik sit alanlarının çokluğu nedeni ile, bunlara değinmek, bu yazımız içerisinde mümkün olmayacaktır.

Bu nedenle makalemizin sınırlılığını, Hilar Mağaraları, Hilar Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit alanı ile sınırlı tutacağız, birçok sayıda fotoğrafla, kültür mirası kalitesini ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız.

İlimiz, Kültür ve doğa Turizmi açısından potansiyelinin çok yüksek olmasına rağmen, bu alanda hak ettiği düzeyi, bu güne kadar yakalayamamıştır. Bunun nedeni, İlimizin içinde bulunduğu coğrafyanın çok önemli ekonomik ve sosyal-politik konumu nedeniyle, İlimizle ilgili sorunların çözümüne, yetkili resmi, yarı resmi ve de sivil kurumların, çözüm sorununa farklı yaklaşımları, önemli negatif bir faktör oluşturmuştur.

Tarihi ve Kültür varlıklarımız hak ettikleri ilgiyi, ilgilenmesi gereken kesimlerden görmemişlerdir.

Yukarıdaki tablo henüz tam anlamıyla kaybolmamış olmasına rağmen, elimizi kolumuzu bağlayıp durmanın da yanlış olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, Bölgemizin veya ilimizin, bu potansiyelini vurgulamak, ortaya çıkarmak gayreti fevkalade önemli bir girişim olarak görüyoruz. Böylesine önemli gördüğümüz bir girişimde, mütevazı de olsa katkıda bulunmak, bizim için çok onurlu bir gayret niteliği taşımaktadır.

(8)

2.1. HİLAR VE ÇAYÖNÜ' NÜN KONUMU VE ÖNEMİ

Hilar ( Sesverenpınar ) Köyü nün, 1 Km. kuzeyinde yer alan Çayönü Kazısı, Hilar' ın öneminin ortaya çıkmasında önemli bir dönüm noktasıdır. 1962 Yılında ilk kez ismi, Çayönü Kazısının başlatılacağı yer olarak duyulan ve tarihi değeri vurgulanan, eski ismiyle Hilar Köyü ve köylüleri; Bu Kazı Çalışmalarında emeği geçen tüm yabancı ve yerli araştırmacılar, öğretim elemanları, öğrenciler ve arkeolojik kazı işlerinde çalışan fedakâr, gayretli köylülere çok şey borçludur.

Eski ismiyle Hilar, şimdiki ismiyle Sesverenpınar Köyü, Ergani İlçesi' nin 6 Km. güney batısında yer almaktadır. Hilar Köyünün, 15 Km. Kuzeybatısında yer alan Boğaz su gözesinden kaynaklanan suyun oluşturduğu akıntı, Boğaz Çayı veya Hilar Çayı adı ile Hilar' ın 1 Km. kuzeyinden geçerek doğu yönünde ilerler. Çayönü

Höyüğü, hemen Hilar Çayı' nın bitişiğinde ve Çayın kuzeyinde, Hamit Ağa Oğlu,

Kemal Güneli' nin Tapulu arazisi içinde yer alır.

Çayönü Höyüğü kazısının, ilk hazırlıkları, “ Güneydoğu Anadolu Tarih

Öncesi araştırmaları” projesinin hazırlandığı bir dönemde (1992 ), İstanbul Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Halet ÇAMBEL ve Amerika Chicago Üniversitesi Öğr. Üyesi, Prof. Dr. Robert J. BRAİDWOOD tarafından ilk hazırlıklar başlatılmıştır.

1964 Yılında, kazı resmi olarak başlatılmış ve 1991 yılında Mardin Nusaybin İlçesi' nde yaşanan bir terör olayının sonucunda durdurulmuştur. Kazı yeri ve yakın çevresi, kazılar durmasına rağmen o tarihe kadar ortaya çıkan buluntular, tel çitle çevrilerek, koruma altına alınmıştır. Kazı alanını koruma altına alma konusunda, kazı başladığında asistan olan şu anda arkeoloji dünyasının yakından tanıdığı İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan' ın büyük çabaları ile mümkün olmuştur.

Çayönü Höyüğü' nün önemi, Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların

göçebe toplumdan yerleşik toplum özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve kendi tasarım ve üretimi ilk köylerde, konutlarda yaşamaya başlamasıdır. Dolayısıyla

Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden

birisidir. Çatal Höyükten 500 yıl kadar daha eskidir.

Neolitik veya Cilalı Taş Devrinin, birçok açıdan (ilk tohum ekimi, yabani hayvan evcilleştirilmesi ve ilk kentlere insanoğlunu götürecek olan köy kavramı gibi) en önemli yerleşim yerlerinden biri olan, Çayönü Höyüğü, kazıyı yürüten ekip tarafından yapılan yayınlarla, arkeoloji dünyasının önemli bir kazanımı olarak, bu konudaki literatürde yerini almış ve kültür turizmi meraklılarının ilgisini kazanmıştır [1].

Çayönü Höyüğü, yakın çevredeki birçok eski yerleşimlerin merkezi

konumundadır. “Bunlar ilçeden itibaren, Tilhuzur, Tilkadi, Tilhum, Zengetil, Kertil, Akçakale, Cingirşin, Elmedin, İgimi, Giryan, Sultantepe, Kalhane, höyükleriyle Gomayık (Gom- Hayık), Bervan, Ayneto, Kılleş( Hefselme Mağaraları ), Tayan, ….., Kikan, Kıyeksan, Hendekin, “ [5] harabelerinden oluşmaktadır. Söz konusu

(9)

harabeler, Hilar Köyüne 2 ila 25 Km. mesafede yer almaktadır.

“Batı kesiminde bir zelzele neticesinde yıkılmış bulunan Amidi kalesi ile Germik şehir harabeleri de vardır. Germik' in Mar Yuşa' nın vakayi namesinde adı geçen sıcak su kaynağı ve şehri olması ihtimali vardır. Bu yer Ergani Çermik Çüngüş' ün orta kesimine düşmektedir.” Hilar' ın 2 K m. Batısında yer alan “ Kızılca denen köyün güneyindeki Gıresor ile kuzeyindeki Balahur ( Kızılyamaç ) ın da bir şehir harabesi olduğu meydandadır. Bunların Enüş Peygamber tarafından kurulduğu, Hazreti İdris' in burada yaşadığı ilk yazının onun tarafından burada yazıldığı ve ilk defa onun tarafından elbise dikildiği yine onun burada ilk defa demiri erittiği yerli efsaneler arasındadır. [5].

Bu adı sayılan eski yerleşimlerin yakın civarında bulunan birçok antik maden işleme ocakları göstermektedir ki, bölge eski ilklerin merkezi konumunda bulunmuştur. Bakır ağırlıklı olmakla birlikte, birçok metal işleme teknikleri bu yörede ortaya çıkmıştır. (Hilar' ın 25-30 Km. kuzey batısında yer alan Eski İsmi Amedi, yeni ismi Armutova Köyü civarında, eski çağlara ait antik bakır işleme ocakları mevcuttur).

Çayönü Höyüğü' nün kazı ekibinin yayınlarında değindikleri buluntular,

Ergani' li yazar Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in, ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar [13] kitabında,

Amerikalı coğrafyacı Ellsworth HUNTİNGTON [7] ,Hilar' ın antik çağlardaki üç önemli imparatorluğun düğüm noktasında yer aldığını( Batıda Hititler, Güneyde Asurlular, Kuzey ve Kuzeydoğuda Khaldiler) göstermektedir ki, bu konumu ile antik çağlarda, Hilar ve Çayönü yerleşkesi, 50 Km. çapında ki geniş bir alanın önemli bir merkezi konumunda olmuştur. Hilar, bu dönemlerde önemli bir geçiş yolu kavşağı konumundadır. Bölgeye sahip olabilmek için, Hilar' a sahip olmak gerekmektedir.

Sayın Müslüm ÜZÜLMEZ' in iznini alarak, kitabında ek olarak sunduğu ve tercümesini kendisinin yaptırdığı, Amerikalı coğrafyacı Ellsworth

HUNTINGTON' un, 1903 yılında yayınladığı, Hilar la ilgili yazının bir kısmında

şöyle demektedir : “Kaya oymaların ve yazıtların bulunduğu mezar odacıklarında Hilar'ın Hitit orijinli olduğuna dair ipuçları bulduk. Buradaki sanat eserleri daha kaba olmasına karşın, Kapadokya ve Batı Anadolu'daki Hitit kalıntılarına benziyor. Örneğin, başlık, küpeler, saç örgüsü, altüst olmuş ayakkabıdaki parmaklar Hitit benzerlikleridir. Keza, biçim, dikdörtgen tablet, kanatlı daire ve ayrılmış kanat Hitit özellikleridir. Belki, Hilar, sonraki dönemlerde kuzey merkezleri Boğazköy ve Eyuk'te ortaya çıkan medeniyetlerin zirveye ulaşmış ilk kademesidir.Sonraki merkezlerde işlemeler daha hassas ve zıt yönden ilerleyen törenler, Hilar'da görülür. Boğazköy'de mağara yoktur, iç dinlenme yeri tamamen süslerle kaplanmış olup, süsler ve işlemeler Hilar'dakinin benzeridir. Sonraki dönemlerde süslemelere daha fazla, kümbete az özen gösterilir…

(10)

karşılaştığı ve önem verdiği bölgedir. Güneydoğuda, MÖ. 1000 yıllarında görkemli Asyalı güç Asurlar yaşadı. Kuzeybatıda, Fırat'tan Batı Anadolu'ya yayılan Hititler vardı. Bu devirde, Hititler, bize yabancı, ne Hint-Avrupa, ne de Sami olan; Asurlar ile Mısırlarla yarışan topluluklardı. Fırat'ın doğusunda Mezopotamya'dan Pers ve Rusya'ya kadar bölgede Khaldiler yaşıyordu. Khaldiler de ne Sami, ne de Hint-Avrupa kökenliydi. Khaldi İmparatorluğu, MÖ. 8. Yüzyılda, Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüne doğru gücünün zirvesine ulaşır. Bu devirde, Khaldiler, Asurluların en tehlikeli düşmanıydılar. Asur Kralı Büyük Tiglath Pileser II. (MÖ. 967-935) ordularının başında Khaldi İmparatorluğu'na saldırır ama sonuç alamaz. Üç imparatorluğun kesiştiği yerde kurulu olan Hilar şehri stratejik öneme sahiptir. Şehir, sadece kuzeydeki platolara giden anayolları denetiminde tuttuğu için değil, güneydeki yerleşim yerlerine tehdit oluşturduğu için önem kazanıyordu.

Şehir, üç anayolu denetiminde tutuyordu. Bir tanesi güneyde Asurlara, diğeri batıda Hititlere, diğeri kuzeyde Khaldi yerleşim yerlerine ulaşıyordu. Böylesi bir şehir iyice takviye edilmiş olmalıdır. Biliyoruz ki, o, olağan sınır şehirlerinin kaderine sahip olup, saldırılara uğradı ve birkaç kez hükümdar değiştirdi. Belki, kazılar eski kaleyi ve şehri açığa çıkarır, 3 imparatorluk hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşırız [7].

1899 yazında Doğu Türkiye'de seyahat ederken, yerel halk Hilar' daki kalıntılardan söz ettiler. Hilar, Ergani yakınında, Fırat Nehri ile Dicle'nin kaynağı arasında bulunur. Yerli halk, kaya üzerinde yazıtlar ve şekiller olduğunu; şekillerin, dinsel lider gibi yüzü olan krala benzediğini, kayalardaki yazıların şimdiye kadar kimse tarafından okunmadığını söylediler.

Bu bölgede herhangi bir yazıt ya da kalıntının olduğu ima edilmemiştir. O zaman, bölgeye yakın olmama karşın, ziyaret etmem olanak dışıydı. İki yıl sonra fotoğraf almak, yazıtlardan bir kopya edinmek için Hilar'a kısa bir ziyarette bulundum. Yazılar, kalıntılardan çok sonraki döneme ait Süryanicedir. Hilar'da gördüğüm kayda değer özellikler:

1-Hilar'ın yeri Mezopotamya'dan Doğu Küçük Asya'ya giden ana yolun üstünde olmasıdır.

2-Kayalardaki işlemeler Khaldi ve Hitit birleşimidir.

Sonradan ziyaret ettiğim 8 ya da 10 Khaldi kalesi ile 4 veya 5 Hitit kalıntısının bileşimi Hilar'da gözüküyor; bu özellik beni oldukça etkiledi.

Hilar, Harput ve Diyarbakır arasında 45 mil Harput'un güneydoğusunda, 30 mil ise Diyarbakır'ın kuzeybatısında yer almaktadır. İki şehir arasındaki, kalıntıların bulunduğu yerin doğusundan geçen şu andaki tren yolu, Hilar'ın 7 mil kuzeyinden, dağın aşağısında uzanan şehre ve harap olmuş Ergani kalesi'ne yakın geçmektedir. Sonra, bu yol Dicle nehri üzerinden geçerek Gölcük (Hazar) gölüne doğru takip eder. Yolun bu kısmı, Türkiye'deki en iyi mühendislik çalışmalarından biridir. Akdeniz ile Pers sınırı arasındaki önceki yol, Hilar'a yakın, Torosların kuzeyine doğru olan geçitlerden geçerdi. Romalılar zamanında, yol, şimdi bir göl olan Gölcük düzlüklerinden geçer ve ulaşım daha kolaydı.

(11)

Bir tarafında Mezopotamya, diğer tarafında Ermenistan ve Doğu Küçük Asya olan bu alçak alan, tarihte, düşünülenden daha fazla önemli olmuştur. Öyle gözüküyor ki, tarih öncesinde bu tümsekleri yapanların bilgileri, dağları aşarak Babil medeniyetini ortaya çıkarır. Büyük bir olasılıkla, Tiglath Pileser (Asur Kralı MÖ. 1115-1076) ordularının başında kuzey komşularının şehirlerini yıkmak için bu vadiden geçiyordu. Keza, Romalılar zamanında, şu anda kısmen izleri kalan bir yol Harput'tan şu andaki Gölcük'ün bulunduğu yerden geçerek zengin bakır madeni olan Ergani Maden'e ulaşıyordu.

Hilar'ın birkaç mil ötesinde ikiye ayrılan yolun biri Çermik, Çüngüş, Gerger, Samsat üzerinden Suriye'ye ulaşıyor. Diğer yol güneye Diyarbakır üzerinden Mezopotamya'ya gidiyor. Günümüzde, Karadeniz'den Pers Körfezine giden ana yol buradan geçiyor. Nihayet, Doğu Türkiye'de inşa edilen demiryolu tarihi yolları izlemeli ve Hilar'ın kuzeyinden geçip, Torosları aşmalıdır.

Toros dağlarının güneyinden inerek Dicle ile Fırat arasında uzanan 1000 millik geniş ova vardır. Bu geniş ova, doğu ile batı arasında uzanan bir sürü sırt ve tepeleri aşar. Alçala alçala, nihayet dağlardan taşınan alüvyonlarla oluşan ovada başlarını yükselten çıplak tepeler kalır. Torosların bu olağanüstü oluşumunun sonunda, düz damlı çamur evlerde, yoksul bir avuç Türk'ün yaşadığı bakımsız Hilar vardır.

Güney Hitit yerleşimi Gerger'e bakarsak, sadece mezar odacıkları değil, basamaklar, büyük odacıklar, tünelle inilen kuyu ve kaya işlemeleri Hilar'ı hatırlatır. Orada sanat daha gelişmiş olup Asur etkisi görülür. Başka bir merkez Karadeniz yakında Amasya, başka bir açıdan Hilar ile ilişkilendirilebilir ama kesin kanıt yoktur.

Amasya'daki Pontic (Pontus) krallarının kümbetleri geniş mağaralar ile dar girişler ve içte dinlenme yerinde kemerli oyuğa sahiptir. Bu oyuk, birkaç fit uzunluğunda arkaya doğru uzanmakta olup, bazı durumlarda mağaranın üst ve yan kısımları tamamen kayalarla çevrili alandan ayrılmaktadır. Daha güneydeki bazı kalelerde Khaldi ve Hitit kalıntılarının benzerlikleri, kaya kesme, derin tünelli kuyu özellikleri görülür. Hilar'daki mağara üstündeki kaba oyuğun Amasya'daki ayrıntılı büyük kemere dönüşüp dönüşmediğini incelemek ilginç bir araştırma olabilir” [7].

Yukarıda, çok önemli bir yerleşim yeri olan Hilar'ın, tarihini de önemli kaynaklardan yazmaya çalışarak, ulusal ve uluslararası alanda önemi olan bu kültürel varlığımızın tanıtımının sağlanmasında, belgelendirilmesinde ve gelecek nesillere aktarılmasında bir katkı sağlayacağının altını çizerek; kentlerin, yerleşim yerlerinin kitaplarla buluştuğunda yeniden yaşam bulacağına, yarınlara kendini taşıyacağına inanmaktayız.

2.1.1. FOTOGRAFLARLA HİLAR KÖYÜ MAĞARALARI VE ÇAYÖNÜ ARKEOLOJİK SİT ALANI

Ülkemizde gerek kırların, gerekse kıyılardaki mevcut turistik alanların, sürdürülebilir anlayışa uygun olarak kullanılması son derece gereklidir. Yakın yıllarda sürdürülebilir turizm politikası ile hayata geçirilen bazı uygulamalar görülmektedir: Örneğin; Çoruh nehrinde rafting, Toroslarda trekking, Karadeniz kıyılarında

(12)

yeşil tur, Ölüdeniz-Babadağ'da yamaç paraşütü gibi. İşte bu etkinlikler kaynağını kırsal turizmden almalı, tek basına bırakılmamalıdır. Sözgelimi yabancı turiste, Toroslarda dağ yürüyüşü yapılabileceğini tanıtmadan önce, Toros yaylalarındaki doğal güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü keşfetmesi önerilmelidir. Bu bölümde birçok fotoğraf ile Hilar köyü mağaraları ve Çayönü' nün de, doğal güzellikleri, köyleri ve geleneksel kültürü ile keşfedilmeyi bekleyen köylerimizden biri olduğunu ve turizm potansiyelini vurgulamaya çalışacağız.

Şekil 1. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı Ergani' nin 6 Km. Güneybatısına düşmektedir.

Şekil 2. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı

Resim 1. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan verici bir siluet karşılar ziyaretçileri.

(13)

Resim 2. HİLAR' a giderken karşıdan heybetli ve bir o kadar da heyecan verici bir siluet karşılar ziyaretçileri. (Yolun kaybolduğu yerde en büyük

mağara, han mağarası görülmektedir.)

(14)

Resim 4. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki görünümü

(15)

Resim 6. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonraki yakın çevresi ile birlikte görünümü

Resim 7. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait mezarlardan görünüm

(16)

Resim 8. Han Mağarası önünün temizlenmesinden önceki hanedanlara ait mezarlardan görünüm

Resim 9. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm. (Duvarlarda görünen izin

(17)

Resim 10. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm.

Resim 11. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan görünüm.

(18)

Resim 12. Han Mağarası önünün temizlenmesinden sonra ortaya çıkarılan hanedanlara ait kaya mezarlardan detay görünüm.

Resim 13. Kaya mezarların giriş kapı detayları (Kayaların işlenmesinde yüksek kalitede estetik plastisidite

mevcuttur.)

Resim 14. İki katlı Kaya mezarların giriş kapı detayları (Kayaların işlenmesinde yüksek kalitede estetik

(19)

.

Resim 15. Han Mağarasının girişi (Mağara antik çağlarda bir nevi kervansaray olarak hizmet vermiştir.) Çağımzda köylüler içinde hayvanlarını

barındırmıştır.

(20)

Mağaranın insan eliyle kaya oyularak yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamit Ağanın, şimdilerde harabeye dönmüş olan köy Kaya mezarlarını süsleyen estetik işlemeler ve röliefler'deki konağının su deposu olarak kullanılmak üzere zamanında Ermeni ustalara, Han Mağarasının bir kolonu kestirilerek getirilmiştir. Kesilmiş olan kolon, 1900 başlarında Hilar' ın Ağası Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar Köyündeki konağında, musluk takılı su deposu olarak kullanılmıştır. (Resim19).

Resim 17. Han Mağarasının girişi

Resim 18. 1900 başlarında Hilar' ın Ağası Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara kestirdiği kolon.

Resim 19. Hamit Ağa tarafından Ermeni ustalara

kestirilerek ve içi boşaltılarak, Hilar Köyündeki konağında, musluk takılı su deposu [6].

(21)

Resim 20. Han Mağarası civarının temizleme işleminin yapımından önceki durum.

Resim 21. Kaya Mezarlar üstünde Asur Alfabesi ile yazıtlara rastlanmaktadır. Yazıların Asurca olduğunu, köyde ilk ciddi bilimsel inceleme yapan Amerikalı

(22)

.

Resim 22. Kral ve kızının mezarı olarak bilinen, Han Mağarasının güneyinde yer alan mağara. Yosunların kapladığı kemer üstündeki boşlukta Asurca,

efsaneye göre, “biz altına bakarız altın bize bakar”, yazmaktadır.

Resim 23. Kral ve Kızının Kaya Mezarı' nın bir başka görünümü. Fotoğraf yosunların kayaları henüz tam kaplamamış olduğu bir dönemde

(23)

Resim 24. Han Mağarası' nın önü ve yakı çevresinde yapılan temizleme işleminden sonra çekilmiş olan bu resimde, Hilar Kayalıklarının, muhtemelen

eski kalesinin bir bölümü olduğu sanılan, uzaktaki silueti görmektedir.

2.1.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI İÇİNDE KALAN DİĞER MAĞARA VE İLGİNÇ KAYA YAPILARINDAN ÖRNEKLER

Resim 25. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı veya çarık işleyen usta)” mağarası [6].

(24)

.

Resim 26. Han mağarasının güneyinde yer alan “Goşkar (Kösele ayakkabı veya çarık işleyen usta)” mağarası içinden görünüm [6].

(25)

.

Resim 28. Goşkar Mağarasının kuzeyinde yer alan bu kayalıklar, rüzgar aşındırması ile ortaya çıkmıştır. İlerde fonda Ergani ve Makam Dağı

görülmektedir [6].

(26)

“Çelpi” (Kırk Basamak) Mağarasına dik bir açıyla dibe doğru

inmektedir. Köylüler, özellikle süt gıda ürünlerini yazın serin tutmak için

burayı kullanırlardı.

Resim 30. “Çelpi”(Kırk Basamak) Mağarası [6].

Hilar Köyünün güneybatısında yer alan doğal kale duvarı görünümündeki bu kayalığa “Ber Beroj”(Güneş Önü) kayalıkları diye adlandırılır.

Resim 31. “Ber Beroj” kayalıklarından görünüş (Bir zamanlar köy halkı güneşli kış günlerinde, öğlenden sonra, bu kayalıklara sırtlarını dönerek

(27)

Resim 33. Köyü çevreleyen duvar tipi kayalıklardan karşıya geçmek için, bu doğal pasajlar kullanılır [6].

Resim 32. “Ber Beroj” kayalıklarında köylülerle birlikte çekilmiş fotoğraf (ortadaki kişi)

(28)

Resim 34. Hilar Kayalıklarında doğal taşlara işlenmiş merdivenlerle “seyir terasına” çıkılmaktadır [6].

Resim 35. Hilar Kayalıklarından ilginç formasyonlar. Solda Ergani ve ovası görülmektedir.

(29)

2.2. ÇAYÖNÜ ARKEOLOJİK SİT ALANI

Milattan 7250-6750 yıllarında, insanların göçebe toplumdan yerleşik toplum özeliği arz eden bir yaşam düzeyine geçtikleri ve kendi tasarım ve üretimi ilk köylerde, konutlarda yaşamaya başlamışlardır. Çayönü Höyüğü, Dünyadaki en eski yerleşik düzende yaşamın başladığı yerlerden birisidir. 6000 yıl boyunca birbirinden farklı mimari tasarımlarda binalar bulunmuştur (yuvarlak planlı kulübeler, ızgara plan, taş döşemeli vs ) Çayönü kazılarında günümüze kadar gelen taş temelli kerpiç binaların ilk örneklerine rastlanmıştır.

Çayönü'nde çok sayıda küçük alet ve eser bulunmuştur. En sık av

hayvanlarının kemiklerinden iğneler, saplar, oraklar çengeller ve boncuk, halka, düğme, basit kaplar ortaya çıkarılmıştır [14].

Resim 36. Hilar Kaylıklarından ilginç

formasyonlar [6].

Resim 38. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve izgara temelli konut kalıntıları.

Resim 37. Hilar Köyü' nün sırtlarında yer alan kayalıklar ve köyden kısmi görüntü [6].

(30)

.

Resim 39. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve ızgara temelli konut kalıntılar

Resim 40. Kazı Alanından, ilk köy yerleşimi dokusu ve izgara temelli konutların önünde muhtemelen meydan döşemesi kalıntıları

(31)

Çayönü Arkeolojik Kazı Alanını etrafı tel çitle çevrilmiştir. Karşıda Hilar Kayalıklarında “Kevre Katırciya”(Katırcılar Kayalığı) görülmektedir. Köyün önemli bir ticaret yolu üstünde olduğunun işaretidir.

2.2. HİLAR ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI ÇEVRESİNİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Doğal güzelliklerin, bilinçsiz ve dengesiz kullanımı, çevrenin sürdürülebilirliğinin sağlanamamasını ve aynı zamanda turizme kaynak olması bağlamında turizm sektörünü de engelleyici olmasını getirmektedir. Kırsal kültürel zenginliklerimiz dışında, doğal güzelliklerimiz de pekâlâ birçok etkinliğe kaynak olabilir. En azından uzun doğa yürüyüşleri için köy yolları ve patikalar kullanılabilir. Aslında Avrupalı için kırsal yollar, birer doğal ve kültürel mirastır.

Resim 41. Çayönü Arkeolojik Kazı Alanından Görünüm

Resim 42. Gün batımına yakın bir zamanda, bir bahar günü, güneş, bulutlar ve otlar arasında HİLAR' dan görünüm.

(32)

Resim 43. Bir bahar günü HİLAR yollarından görünüm.

(33)

Resim 45. “YEŞİL FİLİZ VERMİŞ BAHARINDA” HİLAR' dan görünüm.

(34)

Resim 47. HİLAR'ın yakın çevresinde, TILHUZUR (YAVANTEPE).

Resim 48. “GÜN BATIMI, MEHTAP DOĞUMU” bir yaz akşamında HİLAR' dan görünüm.

(35)

3. SONUÇ VE ÖNERİLER

Yukarıda kıssaca değindiğimiz, Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik kazı alanının öneminin boyutu aracılığı ile, İlimiz sınırları içinde kalan alanda, antik çağlara ait arkeolojik sit olabilecek çok önemli bir potansiyelinin yattığını vurgulamakta ne kadar haklı olduğumuzu ifade etmeye çalıştık.

Bölgede yaşanan istihdam ve ekonomik sorunların çözümüne önemli bir kaynak oluşturabilecek ve yazları deniz ve güneş imkânından kaynaklanan tek mevsimlik turizm yanında, her mevsimde sürdürülme imkânı yüksek olan, Kültür ve Ekolojik Turizmin hizmetine, dünyada eşi olmayan, insanlık tarihinin birçok alanda ilklerini barındıran, coğrafik potansiyelimizi harekete geçirmekte, geçmişteki yanlışları ve kayıpları telafi edecek bir şekilde hazırlanmamız gerekir.

Hilar Köyü Mağaraları ile ilgili olarak, 2005 Yılından beri, Kültür Bakanlığı' nın, uygulamayı finanse edeceği bir bütçe hedefleri doğrultusunda, Dicle Üniversitesi

* Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin ( ) 2007 yılında, hazırladıkları, “Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Sit Alanı içinde kalan mağaraların temizlenme işlemlerini, mağaraların arasındaki; yürüme yolları, seyir terasları, turistik güzergâhlar, satış noktaları, köy içi yol kaplaması ve aydınlatılması, w.c. ve fosseptik, noktaları gibi düzenlemeler içermekteydi [6].

Hilar Köyü Mağaraları ve Çayönü Arkeolojik Sit alanı' nın 2011 yılındaki son durumu, projeyi yürüten, Diyarbakır Kültür Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü' nün uzman elemanları denetiminde, önemli bir aşamaya gelmiştir.

Resim 49. HİLAR' dan görünüm. (NE FOVİSTLERİN NE

EMPRESYONİSTLERİN NE DE EKSPRESİYONİSTLERİN TABLOSU DEĞİL GÖRDÜĞÜNÜZ, BİR YAZ, MAHSÜL SONUDUR

(36)

Yapılan bu çalışmalar ve düzenlemeler, Hilar Köyü' nün, düzensiz, bilinçsiz ve kontrolsüz bir nevi piknik alanı kullanımına çeki düzen getirmiş olup, yapılan düzenlemeler sonucunda, Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı, düzensiz bir piknik alanı olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır. Turistik ve Ekolojik bir Turizm alanı olma yönünde gelişmektedir.

1991 Yılında, durdurulmuş olan Çayönü Arkeolojik Kazıları ise, henüz başlatılmamıştır. Kazılardan şimdiye kadar ortaya çıkan buluntuların devamının da sağlanması ve geçmişin gizemini aralamanın gereği, arkeoloji bilimine yeni kazanımları kaçınılmaz yapacaktır. Kazıların en kıssa zamanda başlatılmasının gerekliliği, Sit Alanının önemi göz önünde bulundurulduğunda açıkça ortadadır. Türkiye turizminde çeşitlendirmeye yol açacak bu tür girişimler, turizmi kıyılardan iç kesimlere çekmeyi de hedeflemektedir. Kısacası ülkemizde sürdürülebilir turizm için kabul edilen çekiciliklerin tümü vardır. Bu ürünleri koruyabilmek ve bizden sonraki nesillere bırakabilmek için her yaştan her meslekten kişiye eğitim şarttır.

Her yöremize ait yasayan veya yaşamayan kültür unsurlarını tanıtmak için çok iyi bir organizasyon şarttır. Bunun için köy halkının gönüllü olması ve ortak çalışma ruhu taşıması, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yanında, turizm sektörünün de (en basta seyahat acentaları) olaya el atması ve teşvik etmesi gerekir. Planlama bir diğer çok önemli konudur. Plan kararlarına her aşamada uyulmalı, özellikle yerel yönetimler görevlerini yerine getirmelidir.

Turizm olgusunun kaçınılmaz olduğu bir süreçte ekolojik tabanlı bir turizm yaklaşımı ile, hem bu alan eğitsel, bilimsel, kültürel amaçlı hizmet verecek hem de turizm sonucu oluşabilecek olası zararlaşmalar elimine edilecektir.

*

( ) Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinden

oluşan Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesini hazırlayan bir ekip: Prof. Dr.

Zülküf GÜNELİ, Yrd. Doç. Dr., Ayhan BEKLEYEN, Yrd. Doç. Dr. Neslihan DALKILIÇ, Yrd. Doç. Dr Meral HALİFEOĞLU.

(37)

4. KAYNAKLAR

1. Aslan, Ş., (1998), “Kuzey Mezopotamya'nın Gani Kenti ERGANİ”, Amid

Gazetecilik mat. Basım yayın dağıtım. A.Ş.,Diyarbakır.

2. Çubuk, M.,(1996), “Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik

Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, s.20.

3. Dinçer, İ.,( 1996),“Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive

Olması Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19.Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, s.342.

4. Ege Coğrafya Dergisi “Aegean Geographical Journal”, VOL. 12, 1-11, 2003.

5. Güneli, Ş., (1966).,” Bütün Yönleri İle Ergani”, Modern Matbaa, Ankara. 6. Güneli, Z.,v.d., Bekleyen, A., Dalkılıç, N., Halifeoğlu, M.,(2007), “Hilar Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı Projesi”, Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü.

7. Huntington, E.,(1903), "The Hittite Ruins of Hilar, Asia Minor", Records of Past, Vol. II, Part V, May, s: 131-140'

8. Sancar Hazer, F., (1990), Sürdürülebilir kalkınma ve turizm: Özgün . değerlerin korunması ve Geliştirilmesi'. Turizm ve Çevre Konferansı,3-5 Ekim 1990. Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını,. 99-133.

9. Soykan, F., (2000), Kırsal turizm ve Avrupa'da kazanılan deneyim'. Anatolia Turizm Arastırmaları Dergisi (Türkçe). Yıl: 11, Eylül-Aralık, 21-33.

10.Soykan, F., (2002), Kırsal Turizmin Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Türkiye' . I. Türkiye Dagları Ulusal Sempozyumu, 25-27 Haziran 2002, Ilgaz/Kastamonu.

11.Oral, S., Başarır, A.,(1995), Alternatif turizmin önemi, Türkiye'de alternatif turizm çeşitleri ve Kapadokya'da uygulanabilirliği'. Kapadokya'nın Turistik, Kültürel Potansiyeli ve Pazarlama Sorunları, 22-24 Eylül 1995 Bildiriler Kitabı, 179-194, Nevşehir.

12. Özdoğan, M., v.d., Özdoğan, A., Caneva, İ., Davis, M., Koyunlu, A., (1990)., “Çayönü Kazı Ve Onarım Çalışmaları Raporu”, İstanbul.

13. Üzülmez, M., (2009), ”On Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2009 İstanbul.

(38)

EĞİL İLÇESİNDE İNANÇ TURİZMİ Kenan Haspolat

khaspolat@hotmail.com

Eğilde Peygamber Mezarları

Diyarbakır, Dicle Nehri'nin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olan şehrimize de peygamberler gönderilmiş olması mümkündür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de : “Allah'a

andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik” (Nahl

16/63), “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan)

korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir” (Fâtır 35/24), “Her milletin bir peygamberi vardır" (Yunus, 10/47) ayeti ile benzer anlamdaki diğer ayet-i celileler

ve peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif, şehrimizin tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin mevcudiyetini mümkün kılmaktadır. 1316/1898 tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Nebî Zülkifl, Nebî Elyesa', Nebî Harun-ı Âsafî, Nebî Hallak, Nebî Harut, Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin Diyarbakır'da bulunduğu belirtilmektedir.

İlimizde bulunan peygamber makam (bir süre ikamet ettiği yer) ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce peygamberlik ve bu konu ile bağlantılı “resul” ve “nebî” kavramları hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur.

Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Peygamber kelimesinin kökeni Farsça olup “Allah'tan, vahiy getiren” demektir. Resul, Yüce Allah tarafından yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya Sevgili Peygamberimiz de olduğu gibi bütün insanlığa gönderilen kimsedir. Resul kavramı, nebi kavramına oranla daha kapsamlıdır. Her resul, aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebi, bir resul değildir.

Nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip kendisinden önceki bir

peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmekle görevli olan peygamberdir. Hz. Âdem (a.s.)'dan itibaren son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kadar pek çok peygamber ilahi vahyi tebliğ etmiştir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Allah'a andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik.” “Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azaptan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.” “Her milletin bir peygamberi vardır".

(39)

Peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir rakam verilmemektedir. Fakat bu konuda hadis-i şerifler vardır. Hz. Peygambere, peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir başka rivayette 224 bin) olduğunu açıklamıştır.

Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen 25 peygamber bulunmaktadır: Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yûsuf, Hz. Eyyub, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa', Hz. Zülkifl, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed aleyhimüsselamdır. Kur'ân-ı Kerim'de haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber olup olmadıkları İslâm âlimleri arasında tartışmalıdır.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat

hikâyelerini önceden sana bildirdik. Yine öyle peygamberler (yolladık ki) sana onların hayat hikâyelerini anlatmadık.” buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile

ilgili belli bir rakam tayin etmeden “Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e

kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve gerçek olduklarını kabul ettim” demek en uygun olanıdır.

İlimizde bulunan peygamber makam ve kabirleri konusunda bilgi vermeden önce, büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihî dokusu ve derinliği ile öne çıkan şehrimiz hakkında kısa bir bilgi vermek, bu makam ve kabirler konusunda daha isabetli değerlendirmede bulunmayı mümkün kılacaktır.

Diyarbakır, Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya bölgesinde kurulan en önemli yerleşim alanlarından biridir. İlk uygarlıklar, Diyarbakır ve çevresinin de içinde bulunduğu Mezopotamya'da oluşmaya başlamıştır. Ergani ilçesine 8 km. uzaklıkta bulunan “Hilar Şehri Harabeleri”nde yapılan Çayönü arkeolojik kazıları dünya tarihine ışık tutmuştur. Çayönü'nde yapılan araştırmalarda yörenin tarihinin M.Ö. 7000 yıllarına kadar indiği ve ilk yerleşik tarımın burada yapıldığı ifade edilmektedir. Çayönü buluntuları bugün, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

“Her milletin bir peygamberi vardır". ayeti ve benzer anlamdaki diğer ayet-i Celileler ile peygamberlerin sayısının 124 bin veya 224 bin olduğu yönündeki hadis-i şerif Diyarbakır'ın tarihi konumu ile birlikte değerlendirildiğinde, ilimizde bulunan peygamber makam ve kabirlerinin doğruluğu mümkün gözükmektedir (1).

Salname Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. Biz burada 19.yüzyılda Diyarbakır'a ait salnamelerden Eğil ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik (2).

(40)

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu :Türkiye'de en çok evliya, enbiya ve sahabe kabrine hatırasına sahip olan ilimiz Diyarbakır'dır. demiştir. 6-2-2010

Esami Şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri mevkii

Malumat-ı saire ve mülahazat

Eğil medfun peygamberler

Zülküfl en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur

Nebi-i müşarun-ileyhin diğer vilayetde makm-ı saadetleri varsada ala-rivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Erganidedir. Elyesa Aleyhisselam

efendimiz hazretleri

Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i saadetlerkabr-i on beş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı

Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam hazretleri

Bu dahi Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur Nebi Hallak Aleyhiselam

hazretleri

Bu dahi Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur Nebi Harut Aleyhisselam Eğil kasabasında Haciyan

mahallesinde nehir kenarında medfundur

Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur

(41)

EĞİL'DE MEDFUN PEYGAMBERLER

Zülküfl en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri ;

Salnameye göre Ergani kasabasındaki makam-ı saadetlerinde medfundur. Nebi-i müşarun-ileyhin diğer vilayetde makam-ı saadetleri varsa da ala-rivayetin asıl merkadd-ı şerifeleri Ergani'dedir. (2)

Zülkifl (as) peygamberin mezarı Eğil ilçesinde makamı ise Ergani'de dir. Hz. Zülkifl (as).M.Ö.1200 mezar taşı kitabesi

Dilersin izzet-i dareyn gür kim bahrı-yab olmağe. Yüz'ün sur merkad-ı pakı nebiyi zülkifl-ü zişane Andele hadımı duşnab ta'biri mukarrer et..

Zehl devlet o cane kim feda olmuş bu canane şeklindedir.

Zülkifl (AS)'den Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. OnlarI rahmetimize soktuk. şüphesiz onlar salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86).

Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan mahallesinde’dir. Şu an mevcut bulunan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir.

Eski kabri, Eğil ilçesinin Dicle Nehri kenarındaki Teke Mahallesi'nde iken, Teke Mahallesi ve adı geçen kabir, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanına nakledilmiştir”.

Tarihi belgeleri daha çok Ergani makam dağıyla ilişkili olarak görüyoruz.12.yüzyılda Diyarbakıra gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini

(42)

ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu'l-İşarat ila Maraifeti'z-ziyerat). Özellikle Osmanlı belgelerinde Hz.Zülkfl(AS) makamı ile ilgili oldukça fazla belge vardır: Şemseddin Sami “Kamus-u Alamda” Ergani'de kalenin üzerinde Zülkif Peygember (AS) makamı bulunur demektedir. (3)

Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır.(4) Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 tarihli ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve mezraının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır salnamesinde ise 5400'lük bir geliri olduğu belirtiliyor.

1886 senesi Diyarbakır'da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir. 1801–1802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400'lük bir gelirinin olduğu görülmektedir (4) (5).

Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehid oğlu Melik Salih'in 650 (1252) tarihinde i'mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü'demektedir,(6)

1926'da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan'ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul'a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252'de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder .(4)

Ali Emiri Efendi 1879'da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih'e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler. (4)

Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır'a denetime gelen Abidinpaşa'nın Ergani'den doğruca Maden'e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani'nin manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin Paşa'ya buradaki Zülküfl Peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur okumaz Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır.

Zülküfl peygamber makamına gider. Ali Emiri, Osmanlı'nın önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır'dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H.650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir şamdan'ı da ziyaret ettiğini ifade eder. (7)

Zülkifl(AS) makamı Ergani'de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil

ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler

tepesine taşınmıştı Zülkifl peygamberin naşının baraj altında kalmaması

için peygamber tepesine taşınma hikâyesi:Zülküfl(AS) defininde bulunan

Hüsamettin Akboz'u dinledik.

(43)

Zülküfl (AS)'i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı. Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda Ömer'e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı.

O güne ait gazete haberleri

(44)

Hz Zülkifl.M.Ö.726'da doğdu(14)Anadolu'da yaşamıştır,75 veya 95 yaşında ölmüştür. (Salebi,Ebu's-Suud.Tefsir.VI,82) (57) .

Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir. Elyesâ aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu içim kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir. Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğludur. İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir.

Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü teâlâ rûhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver.'' buyurdu. Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi. Aralarıda bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım.'' dedi. Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur.'' dedi. Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum.'' dedi. Üçünce defâ aynı teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu. Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun yerine halife bıraktı.

Bu genç Bişr idi. Bu sebeble o gence Zülkifl lakâbı verildi. Bu genç aldığı

(45)

vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalişırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve bu vazüfeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere baş vurdu. Fakat bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi. Bu hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti.

Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi. Zülkifl aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi. Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi.

Kur'ân-ı kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86. âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48. âyetinde Zülkifl aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir. (44)

Mezarının Eğil'de olduğu kabul edilen Zülkifl, İsrailoğulları'na gelen peygamberlerden birisidir. Zülkifl Peygamber'in adı, Kur'an'da iki kez geçmektedir. Asıl adının; Hazkıya, Hazkl, Hazkil veya Hazakel olduğu dile getirilmektedir. Bazı eserlerde, Hazkil Peygamber'in, İsrailoğulları'na gelen ayrı bir peygamber olduğu, Firavun'la mücadele ettiği ve son dönemlerinde Babil diyarına gittiği ve orada öldüğü nakledilmektedir. Zülkifl, Arapça haziya'nın karşılığıdır. Haz, nasip anlamındadır. Başka bir anlatışa göre, kendisi, Hz. Elyesa'ya iki defa kefil olduğu için Zülkifl adı ile lakaplanmıştır. Babasının adı Buzi'dir. Buzi, Elyesa Peygamber'in amcasıdır. Annesi, Zekeriya kızı Abdiye'dir. M.Ö.666'da doğmuştur. O tarihte, Elyesa'nın 60 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri, İsrail devletinin başşehri Samiriyye'dir. M.Ö.641'de, 25 yaşındayken, peygamber olmuştur. Zülkifl, 74 yıl yaşamış, 49 yıl peygamberlik yapmıştır.

Zülkifl Peygamber döneminde, Ortadoğu, en karışık dönemlerini yaşamaktaydı. Mısır, İranlılar, Asur, Babil ve Roma devletleri arasında bu dönemlerde aralıklarla çatışmalar olmuştur. Zülkifl'in peygamberlik bölgesi, doğuda Asur, batıda Akdeniz, güneyde Mısır, kuzeyde Toroslar'dır. Zülkifl Peygamber'in M.Ö.592 tarihinde vefat ettiği rivayet edilmektedir. Taberi'de yer alan bir rivayete göre, Zülkifl Peygamber, Şam'da ikamet etmiş, oradaki insanlara dini tebliğde bulunmuş ve yine orada vefat etmiştir.

Kur'an'da iki yerde Zülkifl Peygamber'den bahsedilmektedir: Enbiya Suresi 85. ayet;

“İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi” biçimindedir. Sad Suresi 48. ayet ise; “İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir” şeklindedir.Zülkifl Peygamber'in Asurlar döneminde yaşadığı tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır. Zülkifl Peygamber, amcasının oğlu olan Elyesa Peygamber'in her fırsatta yanında olmuş ve insanlardan gelen birçok olumsuz tavrı göğüslemesini bilmiştir. İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerden Elyesa'nın vefatı yaklaşınca, vahiyle kendisine; “mülkünü, İsrailoğulları'ndan; geceleri ibadet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hüküm verecek birine ver” diye buyrulmuştur. Bu durum, İsrailoğulları'na bildirilmiş ve aralarından amcasının oğlu olan genç, “bu işe ben kefil olurum, üzerime

(46)

alırım” demiştir. Elyesa, o gence; “bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur” der. İkinci defa aynı teklifi yapmış ve o genç yine, “kefil olurum” demiş ve bu durum üçüncü defa yaşanmıştır. Bunun üzerine, Elyesa Peygamber, O'nu, yerine halife bırakmıştır. Bu gencin adı, Bişr olmasına rağmen, kendisine, Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Kendisine peygamberlik vazifesi verilen Hz. Zülkifl, Musa Peygamber'e vahyedilen dinin, emir ve yasaklarını insanlara bildirmiş ve Tevrat'ı okuyup hükümlerini yerine getirmiştir. Ayette geçen “Zülkifl” lakabı, nasip, kısmet, haz anlamına gelir. Ancak, burada dünyevi zenginlik değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir.

Zülkifl'in gerçek adı hakkında farklı bir rivayet daha vardır. Yahudiler, O'nun, İsrailoğulları'nın esareti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur Irmağı yakınlarında bir bölgede yapan, Hereksel olduğunu ifade etmektedirler. Bazıları da, O'nun, Eyüp Peygamber'in kendisinden sonra peygamber olan, Bisr ya da Şeref adındaki oğlu olduğunu ifade etmişlerdir. Zülkifl'in amcası oğlu Yehud'un, Eyüp Peygamber'in torunu olduğuna dair bilgiler de mevcuttur.

Bir rivayete göre, İsrailoğulları arasında bir melik, öleceği sırada; gece uyumadan ibadet edecek, gün atlamaksızın oruç tutacak ve hüküm verirken kızmayacak birisinin kendisine vekil olmasını istemiş ve bu teklifi, yalnızca Zülkifl Peygamber kabul etmiş ve söylenenleri ölünceye kadar uygulamıştır.

Zülkifl Peygamber'in, aşağıdaki özelliklere sahip olduğu rivayet edilmektedir: Endamlı ve alımlı, iyilikten haz duyan, nasibe boyun eğen, devamlı oruç tutan, ibadeti bedence ve kalpçe sürekli olan, asla sinirlenmeyen, adalet ile iş gören, Elyesa'nın devrettiği emaneti severek kabul eden ve neticede peygamberlikle mükâfatlandırılan, sabırlı, kapanan Mescid-i Aksa'yı (Davud'un Evi'ni) tekrar ibadete açan, İsrail kavminin çok kötü hallere düşeceğini görebilen, çiftçilik ile geçinen ve çok çalışan, kendine karşı olumsuz tavır takınanlara karşı, olumlu muamelede bulunan ve çok sabreden.

Bazılarına göre, Zülkifl Peygamber'e ait mezar Ergani Kalesi'ndedir. Bu kale, neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kaynakların çoğunda, Zülkifl Peygamber'in “makam”ının (belli bir süre kaldığı yer) Ergani'de, kabrinin ise Eğil'de bulunduğu belirtilmektedir.

Zülkifl Peygamber'in Ergani'den başka Eğil'de de makamı bulunmaktadır. Zülkifl'in makamının (belli bir süre kalınan yer) olduğu dağın tam zirvesinde bir manastır bulunmaktadır. Manastır, harap bir biçimdedir, ancak, duvarları ve temeli hala sağlam durmaktadır.

Zülkifl Peygamber'e ait olan eski türbe, ilçenin 4 km. dışında Hacıyan Mahallesi'ndedir. Şu an mevcut olan türbedeki tanıtım yazısı şöyledir: “Bu kabir, Zülkifl (a.s.)'indir. Zülkifl (a.s.), Yasa'nın amcası oğlu veyahut Eyüp oğlu Beşir'dendir. Nebiliğinde ihtilaf vardır. Bazıları dediler ki, yüz tane nebi, İsrailoğulları'nın öldürme tehditlerinden kaçarak Zülkifl (a.s.)'e sığınmışlardır. O da, onları himaye etmiştir. Bazıları dediler ki, salih bir adama kefalet etmiştir. Eski kabri,

(47)

Eğil ilçesinin Dicle Nehri Hacıyan Mahallesi'nde iken, baraj suyu altında kalması nedeniyle, Nebi Harun-i Asefi'nin yanında yapılmış olan türbeye nakledilmiştir”.

Dicle Barajı'nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin naaşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün işbirliği neticesinde, yerlerinden çıkarılması kararlaştırılmıştır. Nakil işlemi, 14–17 Eylül 1995 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Nakil için 9 kişiden oluşan yeminli bir heyet oluşturulmuştur. Heyette; Eğil Kaymakamı Selim Çapar, Müftü Ekrem Abbasioğlu, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, Eski Medrese Hocası Ömer Kalkan, Eski Medrese Hocası İmam Sadullah Kızılay, Kaymakamlık V.H.K.İ. Mahmut Laçin ve üç işçi (Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut) bulunmaktadır. Önce, Hz. Elyesa'nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki gün sürmüştür. İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Heyette bulunanlar, ittifak halinde, cesedin ve kefenin hiçbir şekilde çürümediğini, daha dün ölmüş gibi durduğunu ifade etmişlerdir. Elyesa Peygamber'in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda olan ve Nebi Harun (Harun-i Asefi)'un kabrinin de bulunduğu tepedeki, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Daha sonra, Hz. Zülkifl'in naaşının nakli için çalışmalara başlanmıştır. Bu peygamberin naaşının bulunduğu mezarın açılmasının çok zor olduğu ifade edilmiştir. Mezarın, dönemin çimentosu olarak bilinen kevs-i hacer (yumurta akı, kum ve kireçten oluşan karışım) adlı bir madde ile kaplı olduğu ve açılmasının çok uzun bir süre aldığı ifade edilmiştir. Aynı şekilde heyettekiler, ittifak halinde, Zülkifl Peygamber'in naaşının ve kefeninin de hiç çürümediğini ve cesedin, uykudaki bir insanı andırdığını ifade etmişlerdir. Bu naaş da aynı şekilde, hazırlanan türbeye nakledilmiştir. (1) (46)

Peygamberlerin nakil heyetinde bulunanlar, cesetlerin çürümemiş olmasını, İslam Peygamberi'nin; “Allah, arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı” ve “Cenab-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir” biçimindeki Hadislerle açıklamaktadırlar. İlçe halkı da benzer kanaatler taşımaktadır.

Özellikle Zülkifl ve Elyasa Peygamber'in türbeleri ve diğer türbelerin ziyaretçileri, yılın hemen her mevsiminde olmaktadır. Her ziyaretin özellikle Perşembe günleri ve hafta sonları ziyaretçileri bulunurken, diğer günlerde çok olmasa da ziyaretçi bulunmaktadır.

Eğil İlçe Müftülüğü'nce, Zülkifl Peygamber'in kabrinin bulunduğu türbenin bakımı ve gelen ziyaretçilerin bilgilendirilmesi için Elyesa Camii'nde bir imam-hatip görevlendirilmiştir.

İlçe halkıyla, bu yerleşim yerinin tarihi ile ilgili görüşme yapılmış ve bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. İnsanlar, peygamberlerin burada yaşadığı ve kabirlerinin de burada bulunduğu konusunda kesin bir kanaate sahiptirler. Peygamber sayısının sadece iki olmadığı, bu sayının 7 olduğu ifade edilmektedir. Kimileri, 10 peygamber kabrinin veya makamının ilçede bulunduğunu belirtmişlerdir. Saygı ve yüceltme maksadıyla -daha çok peygamberler için- kullanılan “hazret” kavramı, mezarı / türbesi bulunan bazı kimseler (evliya, hayırsever, şeyh vs. ) için de

Şekil

Şekil 2. Hilar (Sesverenpınar) Köyü ve Çayönü Arkeolojik Sit Alanı
Şekil 1-Silvan haritası.
Şekil 1. Lice İlçe Haritası ve Çeper Hanı'nın bulunduğu alan
Şekil 2. Çeper Hanı ve Kale
+2

Referanslar

Benzer Belgeler

Eski Diyarbakır evleri, doğal ve yapma çevreye bağlı etmenlerin yönlendirerek iklim etmeninin baskın kıldığı bir oluşumu genellikle yansıtır.. Bu yansıma,

On surgical exploration, the gallbladder was detached from the liver, then it was opened, and after removing the bigger stone, the smaller one was seen in

Efficacy and safety of endobronchial ultrasound-guided transbronchial needle aspiration through the pulmonary arteries for the diagnosis of left hilar lesions..

Figure 1: Triangular opacity in the right, mid-lower zone of the paracar- diac area can be seen obscuring the cardiac border on the right side with an obvious

Roma İmparatorluğu’nun doğu sınır şehirleri arasına dâhil edebileceğimiz, bugün Diyarbakır olarak bilinen ve tarihi Mezopotamya bölgesinin kuzey sınırını

Çukurova’da Pers İşgaline Kadar Yerli Kilikya Krallığı ve Syennesis Hanedanı Anadolu ve Kilikya’nın Persler tarafından işgalinden sonra, Kilikya’da yerli bir hanedan

Dersin İçeriği Hitit Tarih yazıcılığı ve tarihi metinler üzerine genel bilgi verildikten sonra, Eski Hitit Devrine ait çivi yazılı tarihi metinler üzerinde

Bu derste öğrencinin, Hitit Devleti kurulmadan önce Anadolu’nun siyasi ve kültürel yapısı, Anadolu’da var olan yerel krallıkların birbiriyle olan münasebetleri ve Asur