• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır'ın Bismil ilçesi, Tepe Beldesinde, Dicle ve Batman Nehirlerinin birleşme yerinin 20 km. batısında yer alan Ziyaret Tepe Höyüğünde Dr. Timothy Matney başkanlığında 1997-1998 sezonlarında yüzey araştırmaları yapılmıştır

Yukarı şehir (Ana Höyük) ve Aşağı şehirden oluşan yerleşimde, Geç Neolitik, Kalkolitik döneme tarihlenen el yapımı kaba hamurlu seramik parçalan, az sayıda işlenmiş obsidien ve çakmaktaşı aletler, da ha önce Üçtepe Höyük kazılarında ele geçen Erken 2. bin dönemine ait kırmızımsı kahverengi seramiklerle benzerlik gösteren seramik parçalarının yanı sıra az sayıda "Habur Seramiği" olarak adlandırılan çizgi boyama bezemeli seramikleri, Orta Asur, Erken Demir çağ, Yeni Asur, Roma, Sasanî, Bizans ve İslamî dönem malzemeleri tespit edilmiştir. Yüzey araştırmasında bütün bu toplanan veriler, Ziyaret Tepe'de aralıksız bir yerleşimin Ancak III. Salmanassar'ın anallerinin bulunması neticesinde bu sorun aşılmıştır. Çünkü III. Salmanassar Kurkh Monolitini yaklaşık M.Ö. 853 yılında yazdırdığını anallerinde belirtmiş ve burası için Kurkh ismini kullanmıştır. Ancak Kurkh kısıtlı bir alanı tanımlamak için kullanılmış olabilir. Monolit'in dikildiği bölge ise, yani Ta'idu/Tidu, Yukarı Dicle Nehri kenarında Tuşhan ve Sinamu arasındaki Üçtepe'dir. Üçtepe'de bulunan Kurkh Monoliti, konusu itibariyle ilişki içerisinde bulunulan ülkeler ve kralları hakkında bilgi vermektedir. Monolit, Bit-Adinive Karkamış devletleri arasındaki savaşı anlatmakta ve bu savaş neticesinde meydana gelen siyasi değişiklikleri belirtmektedir. Monolitin sonlarında ise III. Salmanassar'ın, kendisine karşı oluşturulan ve içerisinde, Damascus (Şam) kralı Adad-idri, Hamat kralı İrhulini ve İsrail kralı Akhab'ın bulunduğu ittifakla mücadelesi anlatılmıştır. Literatüre Qarqar (Şam'ın kuzeyi) Savaşı olarak geçen bu savaşta her iki tarafta ağır kayıplar vermiştir (7).

Şalmaneser III'ün (M.Ö. 859 - M.Ö. 824) Kurkh Monolit'inde K r a l A h a b ' ı n a d ı geçer (8).

varlığını kanıtlar niteliktedir. Ancak Orta ve Erken Asur dönemlerinde önemli bir merkez olduğu, ele geçen bu dönemlere ait malzemenin yoğunluğu ve niteliğinden anlaşıldığı gibi araştırmada tespit edilen sur duvarının varlığı da bunu destekler durumdadır. Ziyaret Tepenin gelecekte yapılacak kazılarla önemli bulgular vereceği kesindir. (6) Buradan ele geçen çivi yazılı belgeler Ziyaret Tepe'nin, önemli bir Asur bölgesel merkezi olan, Tuşhan olduğunu göstermiştir. Kentin adı Mari metinlerinde, Orta ve Yeni Asur dönemi belgelerinde hem ülke (KUR), hem de kent (URU) tanımlayıcılarıyla birlikte geçmektedir. Yeni Asur devri krallarından Asurnasirpal'in düzenlemiş olduğu üç seferinden ikisine ait kayıtlar, Tuşhan'ın Yukarı Dicle yöresindeki yeri ve önemi konusunda diğer belgelerle karşılaştırıldığında daha ayrıntılı bilgi sağlamaktadır. Ziyaret Tepe Geç Asur çivi yazılı tabletler için önemli bir arşiv niteliğindedir. Buradan, Asur İmparatorluğu'na (M.Ö. 620-610) tarihlenen toplam 21 tablet bulunmuştur. Bu tabletler, Tuşhan'ın Asur Devleti'ne ait vergi toplama merkezi veya tahıl depolama istasyonu olduğunu göstermektedir. Tabletlerin çoğu, tahılların dağıtımı, şehirdeki kişilerle yapılan kontrat ve kişilerin borçlarıyla ilgilidir. Bu metinlerde ayrıca şehrin kurumlarına ilişkin bilgiler de yer almaktadır. (7)

Giricano

Diyarbakır il sınırları içinde ve Ziyaret tepe'den daha batıda yer alan Giricano Höyük 2000 yılından itibaren 3 yıl süreyle Dr. Andreas Schacner tarafından Ilısu Barajı Kurtarma Çalışmaları bünyesinde incelenmiştir. Giricano, elde edilen bilgiler ışığında daha çok demir yatakları ve tarımsal faaliyetleri açısından, Yeni Asur Dönemi için önemli bir buluntu merkezidir. Giricano'yu asıl önemli bir merkez haline getiren Asur-bel-kala dönemine ait olan 15 adet tablettir. Bu tabletler, hububat, sığır ve gümüş satışı ile ilgilidir. Bu tabletlerde geçen yer ve şahıs adları o dönem Diyarbakır ve yakın çevresi açısından oldukça aydınlatıcıdır. Tabletlerden ticarî faaliyetlerde bulunduğu anlaşılan Kidin-Sin'in oğlu Ahuni kendisini, ilk tablette Dunnu-şa-Uzibi'li olarak tanıtırken, daha sonraki bir tablete Tuşhi/ Tuşhan'lı olarak tanıtmıştır. Tuşhan'ın Yeni Asur Devri'nde ne denli önemli bir merkez olduğuna değinmiştik. Buradan hareketle Giricano'nun Dunnuša-Uzibi olarak Tuşhan'a bağlı daha küçük bir yerleşim olması düşünülmelidir. (7)

Kavuşan höyük

Kavuşan höyük, Diyarbakır ili Bismil ilçesinin 10 km güneydoğusunda, yenice köyü İnardı mezrası sınırları içinde, Şeyhan çayı'nın Dicle nehri ile birleştiği noktanın hemen doğusunda yer almaktadır. Höyüğün boyutları, doğu-batı yönünde 175 m, kuzey-güney doğrultusunda 75 m, yüksekliği ise üzerinde yükseldiği çakıl ve alüvyon dolgu ile birlikte kuzeyde 8 m iken alüvyonların doldurduğu güney kesimde 2 m kadardır. 1.3 hektarlık yerleşim alanına sahip olan höyük, deniz seviyesinden 538 m yüksekliktedir. Höyükteki kazı çalışmalarımız, iki yıl içinde elde edilen verilere göre şimdilik, orta çağ, geç demir çağ (?), yeni Asur dönemi, Mitani-orta Asur-erken demir çağ ile M.Ö. 111. binyıl sonu-erken 11. Binyıla ilişkin tabakalar bulunmaktadır. Höyüğün olasılıkla en erken yerleşimi olan geç kalkolitik dönem'e ait bazı buluntular ise çok sınırlı bir alanda ele geçmiştir. İlk gözlemlerimize göre, höyüğün kuzeyinde prehistorik yerleşmeler, güneyinde ise m.ö. ıı. Binyıl ve sonrasına ait kalıntılar yoğunluk kazanmaktadır. Prehistorik yerleşmenin yayıldığı kuzey kesimin, Dicle tarafından tahrip edildiğini gösteren bulgular söz konusudur. Höyükteki yerleşim dokusu, büyük bir olasılıkla M.Ö. 11.binyılın başlarında, Dicle'nin neden olduğu bir tahribata uğramış ve höyüğün üzeri çakıl, kum ve kilden oluşan bir kuşakla örtülmüş olmalıdır.

f 14 açması'nda, Mitanni ve orta Asur çanak çömleği ile Doğu Anadolu bölgesi'nden gayet iyi bilinen erken demir çağ yivli keramiği bir arada görülür. Yivli malların daha çok çukurlardan ve karışık topraktan ele geçmiş oluşu bu iki kültürün ilişkisini ve ortaya çıkan değişimin Kavuşan'daki oluşumunu stratigrafik olarak saptamayı zorlaştırmaktadır. Güneyden gelen Mezopotamya etkili çanak çömleklerin yanında, el yapımı, kaba mallardan oluşan kuzey kökenli bir kültürün de höyükte temsil edildiğinin belirlenmesi, 2002 yılının önemli sonuçlarından biri olmuştur. g 14 açması'nda ise yeni Asur dönemi ile orta çağ'a tarihlenen yapı katları arasında saptadığımız triangle ware türü boya bezemeli çanak çömlekler, bu yapı katı için geç demir çağı tarihini düşünmemize olanak sağlar. Nitekim söz konusu bulgular, Diyarbakır bölgesi'nde çok iyi tanınmayan geç demir çağ için yeni bilgiler sağlayabilir (ege ün. edebiyat fak.).

Bismil'de Tapınak

Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Baraj Gölü altında kalacak höyüklerden Hırbinmerdan'da Orta ve Geç Tunç dönemlerine ait atölyeler, tapınak ile dinsel seremonilerin yapıldığı meydandan oluşan yapılar ortaya çıkarıldı.

Hırbinmerdan'da çalışan İtalyan kazı ekibinin başkanı Catania Üniversitesinden Nicola Laineri, 2003 yılından itibaren kazı çalışması yaptıkları alanda, milattan önce 2 bin 200 ile bin 600 yılları arasına tarihlenen Orta ve Geç Tunç dönemine ait bir yerleşim olduğunu bildirdi. Yerleşimde çok iyi korunmuş Orta Tunç dönemi yapıları bulunduğunu ve şimdiye kadar Mitanni dönemine ait bir tablet ile Suriye kültürü olan kahverengi ve kırmızı renkteki çok sayıda çanak çömlek bulduklarını belirten Laineri, ''Kırmızı kahverengi olarak işlenen çanak çömlekler, bize bu bölgenin kuzey Suriye ile ticaret halinde olduğunun işaretlerini veriyor. Sadece burada görülen bu teknik,

boyama ile değil, objelerin fırınlarda farklı ısıya maruz bırakılmasıyla oluşturulmuş. Az ısı verilen parçalar kahverengi diğerleri kırmızı renk alıyor'' dedi.

Tapınak Bulundu

Laineri, şimdiye kadar yaklaşık bin metrekarelik alanı gün yüzüne çıkardıklarını ve saray olduğunu düşündükleri bir yapı, çok sayıda çalışma atölyesi ile tapınak ve dinsel seremonilerin yapıldığını düşündükleri bir meydan bulduklarını ifade etti. Laineri, ''Orta Tunç dönemine ait bu bölgede, belki de en iyi durumda olan bir binayı ortaya çıkarmaya başladık. Çok güzel duvarları var, muhtemelen bir saray. Sonra merdiven bulduk. Kültepe'dekine benzeyen merdiven yukarıdaki, bu saray olduğunu düşündüğümüz yapıya çıkıyor. Kazdığımız alanda çok sayıda atölye var. Bunların bir tarafında ise tapınak ve meydan bulduk'' diye konuştu. Buldukları eserler arasında en dikkat çekici parçaların ise 25-30 santimetre ebatlarındaki kenarları süslenmiş, ortasında kadın ya da erkek figürü ile ön kısmında dışarı çıkıntı yapan küçük bir çanağın bulunduğu rölyefler olduğunu kaydeden Laineri, bunların şimdiye kadar sadece Irak'ta bir adet bulunduğunu ve bölgede çok sayıda Orta Tunç yerleşimi olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da ortaya çıktığına dikkat çekti.

Kazı ekibi başkanı Nicola Laineri, şöyle dedi:

Kazıda Ortaya Çıkanlar

''25-30 santimetre boyutunda, etrafı boya ve çeşitli dekorasyonla süslü, ortasında çoğunlukla çıplak kadın figürü bulunan bu rölyeflerden 4 tane bulduk. Ayaklarında halhal olan çıplak kadın figürünü duruşuyla İştar ile ilişkilendiriyoruz. Ön kısmında işlevsel olmayan küçük çanağa su ya da şarap konularak tanrı ya da tanrıçaya sunulduğu anlaşılıyor. Bunlardan 4 tane bulduk. Bulduğumuz başka parçalardan 3 tane daha olacağını düşünüyoruz. Rölyefin üzerindeki deliklerden bunun duvara monte edildiği anlaşılıyor. Meydan dediğimiz alanda bunların yanı sıra üzerinde çok sayıda geyik motifi olan eşyalar bulduk. Bunlar dinsel ritüeller için kullanılmış olmalı. Yörede Orta Tunç dönemine ait Üçtepe, Ziyarettepe, Salattepe ve Ahmetli yerleşimleri olmasına rağmen ilk kez Hırbinmerdan'da bu rölyefleri bulduk. Bundan önce sadece Irak'ta Asur dönemine ait İştar tapınağında bir adet bulunmuştu. Orada bulunan parçada da aynı motif, aynı dekorasyon, kırmızı siyah renkli ve ortada kadın figürü bulunuyordu. Sadece altında sıvı konulduğunu düşündüğümüz küçük çanak yoktu.''

Dicle Nehri'nin hemen yanında, ovanın dağlarla buluştuğu yerleşimin önemli bir ticaret merkezi olduğunu söyleyen İtalyan arkeolog Nicola Laineri, ''Mezopotamya'da o dönemde çok büyük şehirler var. Ancak Hırbimerdan küçük bir şehir olmasına rağmen ticaret için önemli bir noktada. Burası Suriye ve Anadolu ile ticaret yapıyor. Ergani'de maden kaynakları var. Madenler buranın üzerinden Suriye arafına götürülüyor'' dedi. Laineri, bilgisayar üzerinde Hırbinmerdan kazısının 3 boyutlu rekonstrüksiyonunu oluşturarak bunu Diyarbakır Arkeoloji Müzesine teslim edeceklerini sözlerine ekledi.

Ilısu Barajı inşaatının başlaması durumunda

Hasankeyf''in yanı sıra su altında kalacak olan Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki bazı höyüklerde tarihi kültürel varlıkların kurtarılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orta Doğu Üniversitesi ve DSİ arasında protokol imzalanarak, 2000 yılından itibaren kazılara başlanmış, İtalyan ekip ise 2003 yılında kazı çalışmasına başlamıştı. (Diyarbakır Söz Gazetesi).

Kazı Çalışmaları Tarihe Işık Tutuyor

Bismil İlçesi'nde Kortik tepe'deki arkeoloji çalışmalarının, Yukarı Mezopotamya tarihine ışık tutacak. Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde Ilısu Barajı altında kalacak Kortik tepe'deki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Prof. Dr. Vecihi Özkaya, burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık olduklarını bildirdi.

Diyarbakır-Batman sınırında, Dicle Nehri ve Batman Çayı'nın kesiştiği yerde bulunan Kortiktepe'deki kazılar 8 yıldır sürdürülüyor. Kortiktepe kazı ekibi ve Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özkaya, Kortiktepe kazısının, yeterince bilinmeyen yukarı Mezopotamya'nın kültürel zenginliklerini ortaya çıkararak, bilim dünyasında küresel heyecan uyandırdığını söyledi.

Elde ettikleri sonuçların evrensel olduğunu ifade eden Özkaya, ''Bunlar, insanlığın ortak malı niteliğindedir. Burada insanlığı ilgilendiren her türlü oluşumun kendi açısından ilklerine tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu özelde bölge, genelde Anadolu topraklarının tarihi zenginliklerinin ön plana çıkması açısından çok önemli'' dedi. Özkaya, 8 yıldır süren kazı çalışmalarında 12 bin yıllık tarihi buluntuları ortaya çıkardıklarını belirterek, şöyle konuştu:''Çanak çömleksiz denilen Neolitik dönem, yani tamamen taşa dayalı üretim biçiminin yaşandığı bir dönem var burada. Bu dönem öncesine ait bazı kalıntılar da saptadık. Bölgede ve Anadolu'da bilinenin ötesinde kültür ve yerleşim tarihi açısından, hatta inanç tarihi açısından en erken ipuçları veren eserlerle karşı karşıyayız. Eserlerin çoğunluğu, literatürde intramural denilen konut tabanlarına gömülmüş mezarlarda ortaya çıkıyor.''

Toplumsal Hiyerarşi ve Sınıflama Var

Yerleşimdeki buluntuların, insanlarının beslenme ve barınma kaygısını aşarak estetikle tanıştıklarını, toplumsal hiyerarşinin oluştuğunu ve hatta dinsel sınıfın ortaya çıktığını gösterdiğini ifade eden Özkaya, şunları kaydetti:

''Geçmişin günümüze taşınmasındaki en büyük araç, insanların inançları ve inançlarıyla bağlantılı yapılanmalardır. Dolayısıyla gömü ve gömüyle bağlantılı armağanlar, inanç değerlerinin bir yönlendirmesidir. Bunlara baktığımızda genel anlamda insanların beslenme ve barınma kaygısını aşarak, estetikle tanıştıklartınıgörüyoruz. Eldeki sonuçlar, üretim tekniklerinin geliştiğini, toplumsal hiyerarşi ve sınıflaşmanın oluştuğunu, en azından dinsel bir sınıfın olduğunu ortaya koymaktadır. Kuşkusuz ortak paylaşım, ortak yaşam alanları söz konusu ama bunun içinde paylaştıran ve paylaşanlar var.

Bu bakımdan belki de dünyanın ilk örgütlü

gelişkin toplumuyla karşı karşıyayız. Bu dönemde güney ve kuzey Mezopotamya'da birçok yerleşim var ama Mezopotamya'da bu şekilde bütün ögeleri kapsayan ikinci bir yerleşim bilinmiyor.''

Ortaya çıkardıkları kültür ürünleri ve arkeolojik verilerin Kortiktepe ve eserlerin sergileneceği Diyarbakır Müzesi'ni emsalsiz kıldığını anlatan Özkaya, şöyle devam etti:

‹'Analiz numuneleri zaten tahminlerin ötesinde çok ciddi sonuçlar getirecek ama Diyarbakır Müzesi'nde teslim edilmiş eserler anlamında değerlendirirsek, yeni binaya taşınacak müzenin yarısı Kortiktepe eserleri için düzenlendi. Yine de Kortiktepe eserlerinin ancak dörtte biri orada sergilenebilecek. Şimdiye kadar Diyarbakır Müzesi'ne 1500-2 bin civarında envanterlik eser teslim ettik.'' Eserlerin özelliklerine değinen Özkaya, dönemin yalın yaşam biçimiyle bağlantılı olarak günlük hayatı ilgilendiren taş kaplar, taş baltalar, likitler denilen yontma taş aletler ile korunması ve günümüze ulaşması büyük öneme sahip kemik aletler bulduklarını bildirdi. Özkaya, ''Hayvan kemiklerine işlenmiş öylesi figürler var ki bunların günümüze kadar taşınmış olması bir yana, üzerindeki figürlerle dönemin dinsel yaşantısına ışık tutacak olması çok önemli. Bunların tamamı emsalsiz eserler. Yine sosyal anlamda zenginleşmenin bir ürünü olarak özellikle başta kadınlarda ve erkeklerde takı eserleri, yılan taşına işlenmiş çok değişik takılar söz konusu'' dedi. Yazının olmadığı bir dönemi araştırdıklarına dikkati çeken Özkaya, tasvir ve tekrarda ısrar olduğunda buna bir anlam yüklenmesi gerekliliğinin ortaya çıktığını vurguladı. Prof. Dr. Özkaya, taş ve kemik nesneler üzerinde yılan, çıyan, akrep, dağ keçisi gibi figürlerde ısrar edilmesi ve bunların yoğun kullanılmasını dinsel sembollerle açıkladıklarını bildirdi. Çevredeki zararlılardan korunmak için tılsıma başvurma ve bunların yarattığı tehditlerden kaynaklı dinsel inanç geleneklerin oluştuğuna dair ipuçları bulduklarını ve bu tür inançların uzantılarının bugün de olduğunu belirten Özkaya, şöyle konuştu: ''Ayrıca tekrarlı geometrik motifler var. Örneğin taş kaplar üzerine baktığımızda, oradaki geometrik dekorasyon sıradan olmanın ötesinde, örneğin kabın biçimi, üretim tekniği ve kullanım amacına bağlı değişkenlik gösteriyor. Dolayısıyla kendi içinde değişken tek tür figürlerde ısrar, bu eserler üzerinde tasvir edilmiş figürlerin toplumsal kabul görmüş dinsel öğeler olduğunu gösteriyor ki bunlarla bir şekilde diyalog kurduğunuzda dönemin sosyo-kültürel yapısını bütün yönleriyle çözme olanağı veriyorlar.'' Özkaya, Ilısu Barajı'nın alanı su altında bırakacağını ancak bunu fazla hissetmeden çalışmalarını bilimsel yöntemler ve büyük iş gücüyle tamamlamaya çabaladıklarını ifade ederek, ABD üniversiteleri Harvard ve Yale ile Almanya'dan bazı bilim adamlarıyla ortak çalıştıklarını söyledi (9).

8 Bin Yıl Öncesi Hakemi Use Kazı Çalışmaları

Diyarbakır'ın Bismil ilçesindeki Hakemi Use'de yapılan kazılarda, günümüzden 8 bin yıl öncesine ait mal giriş çıkışını kontrol altına alan bulgular ile silolar gün ışığına çıktı. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil Tekin'in başkanlığındaki ekip tarafından yürütülen Hakemi Use kazısının bu yılki bölümü tamamlandı. Kazılarda günümüzden 8 bin yıl öncesine ait 5 tahıl silosu ile mal giriş çıkışının kontrol altına alındığını kanıtlayan kil nesneler, geometrik damga ve mühür baskılar bulundu.

Kazı Başkanı Doç. Dr. Halil Tekin, Dicle Nehri üzerinde inşası süren Ilısu Barajı gölü altında kalacak kültür varlıklarını kurtarmaya yönelik proje kapsamında yürütülen Hakemi Use kazısında bu yıl da önemli buluntuların çıkarıldığını bildirdi.

Kazılarda daha önce Neolitik döneme ait özellikle de tarımcı ve köy topluluğunun önemli bir evresini tespit ettiklerini belirten Tekin, Mezopotamya uygarlığının çok önemli bir döneminin varlığını Türkiye sınırları içerisinde ortaya çıkardıklarını anımsattı.

Bu dönemin, arkeoloji literatüründe ''Hassuna Dönemi'' olarak bilindiğini hatırlatan Tekin, ''Tarımcı bir topluluk. Basit bir yaşam biçimi sürüyorlar. Kerpiç tam olarak henüz kullanılamamış ama onun yerine dökme çamurdan, dörtgen planlı, birkaç odadan oluşan mekanlarda yaşıyorlar ya da bu mekanları kullanıyorlar'' dedi.

Ortak Depolama Alanı

Tekin, Hakemi Use'nin bu yılki kazılarında oldukça ilginç mimari kalıntılara rastlandığını belirterek, şöyle dedi:''Bismil İlçesi, Tepe Beldesi sınırları içinde yer alan Hakemi Use'de günümüzden yaklaşık 8 bin yıl öncesine ait yerleşim bulunmaktadır. 2009 yılında yerleşimin orta kesimine denk düşen bir alanda yan yana

beş büyük silo ve bu siloların etrafını çeviren bir duvara rastlandı. Söz konusu yapılar kompleksini önemli kılan ise siloların arasında çoğu yan yana ele geçen çok sayıda kil nesneler. Bu nesnelerin bazılarının üzerinde ip izleri, bazılarında ise geometrik damga, mühür baskıları bulunuyor.''Siloların, etrafının duvarla çevrili olduğunu ve yerleşimde yaşayanların ortak depolama alanı olduğunun anlaşıldığını ifade eden Tekin, bu alana mal giriş ve çıkışlarını kayıt altına almak için kilden yapılmış nesneler kullanıldığını anlattı. Kazı Başkanı Doç. Dr. Tekin, şöyle konuştu: ''İlk yazılı belgelerin günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce, Sümerlerde yine depolama amaçlı binalarda sayısal işaretler olduğu hatırlanacak olunursa, Hakemi Use kazılarında ortaya çıkartılan farklı şekillerdeki kil nesneleri bir bakıma rakamların üç boyutlu hali şeklinde yorumlamak yanlış olmasa gerek.'›