• Sonuç bulunamadı

Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce,

Diyarbakır'a 23 kilometre Diyarbakır'a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir...

Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans tezine göre Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var.

Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor.

Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti."

Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000- 900 arasında Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş.”

, Devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz.

Prof K. Haspolat. Açıklamalar

İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir Dicle barajının önü de olabilir.

Arapçada nehre bazen deniz denmektedir. (1) Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur (2).

Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz deniyordu)=Dicle nehrine attılar (3).

Balık karnında Yunus (AS)'ı önce Übülle'ye,sonra Dicle'ye,sonra Nineva'ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. Yani Dicle'de Yunus (AS)'ın balığın karnında yolculuğu da vardır (4).

İki denizin birleştiği yer Eğil'de midir?

Kehf 60:

Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti.

Hz. Musa yardımcısı Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize atladı.

Kehf 61:

Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu..

Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz. Musa'ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa'ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)'la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64)

Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah'ın tayin ettiği yerde buluştular. (5)

Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi

Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil ilişkisini teyid açısından Eğil'in çevresindeki olaylara göz atmak gerekir

Hz.Musa ve Ulu cami

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir. ''Hz. Musa zamanında yapılmştır. Bahçe sütünlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. (6)

Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır.

Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir.

Lord Kınross isimli seyyah'ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiyede bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur ' Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir' (7)

Halk arasında Hz.Musa'nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet vardır.

2.) Hz. Musa ve Hz. Hızır'ın Bırkleyn mağarasında buluşması

Hz. Musa Diyarbakır ilişkisi larak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri vardır:

Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır'ın doğusunda ve Dicle Nehri'nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy'ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı] vardır. Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş Hızır (a.s.)'ın Bırkleyn Mağaraları'nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. (8-10)

Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır.Bu bilgi bilimsel verilerle de desteklenince ön plana çıkar.Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin (nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı

LİCE İLÇESİ TARİHİ MEKANLARI SÜREYYA IŞIK*

Lice Vakıf Ahmet Bey Camii

Kurduğu vakıflar sebebiyle “Vakıf Ahmet Bey” olarak anılan Atak (Entak) Emiri olan Vakıf Ahmet Bey, Diyarbakır' daki Ulu Caminin şafilere ait bölümünü 1529 yılında yaptırdıktan sonra suyu bol inkişafa müsait olan Lice'yi imar ederek civar bölgelerden getirdiği halkı burada iskân ettirmiştir.1540 yılında Lice'de “Cami i kebir” adıyla anılan Vakıf Ahmet Bey Camiini yaptırmıştır.

Lice merkezdeki Vakıf Ahmet Bey Camii kare planlıdır. Artuklu mimari özelliğini taşır.6 tonozlu camiinin alt bölümü de imarethane olarak kullanılmıştır. Beyaz nahit taşlardan yapılan caminin 6 tonozundan iki tanesi yangın vb. sebeplerden dolayı yıkılmış olup 4 tanesi ayakta kalmıştır.1845 Yılında Vakıf Ahmet Beyin torunlarından Hacı Sadullah Bey tarafından cami onarılmış ve bir takım eklemeler yapılmıştır.

gerekçesiyle bu tarihi mezarlığı yerle bir etmiştir ve böylece tarihi kanıtlar yok edilmiştir.

Caminin kuzey bölümünde bulunan avlunun sol tarafında büyük bir havuz sağ tarafında ise biri kapalı biri de açık olmak üzere iki gasil hane mevcut olup avlunun sağ tarafında da terakümatı dereye dökülmek üzere 12 adet tuvalet bulunmaktaydı. Orijinal yapısında minaresi bulunmayan bu camiye Liceli tüccar Hacı Hamit Toprak tarafından 1950-1960 yılları arasında bir minare yaptırılmıştır.

Vakıf Ahmet Bey Lice'deki Ulu camiyi yaptırdıktan sonra aynı yıllarda büyük dedesi olan ve Lice'nin Derhust ( Dibek) Köyünde metfun bulunan Şeyh Hasan

Depremde yıkılan Vakıf Ahmet bey camii

Lice'deki Vakıf Ahmet Bey Camii müştemilatına dâhil olmak üzere bir bölümü de medrese eğitimine tahsil edilmiş ve bu sayede birçok ilim adamının (Seyda)yetişmesine vesile olmuştur.

Vakıf Ahmet Bey vefat ettikten sonra o dönemin örf ve âdeti vechiyle yaptırdığı caminin iç tarafına defin edilmiştir. Vakıf Ahmet Beyden itibaren caminin güney bölümünde bulunan 2 parsellik bölüm Lice Beylerinin aile mezarlığı olarak kullanılmıştır. Devlet 1925 Şeyh Sait isyanına iştirak ettikleri

Zerraki 'nin kabrinin bulunduğu yerde kapısı üzerinde kırmızı bir mermer taş üzerinde kitabesi bulunan bir cami daha yaptırmıştır.

Osmanlı döneminde İstanbul'dan getirilen kutsal emanetlerden Peygamber Efendimize ait olan Sakalı Şeriflerden biri Diyarbakırlı Nakipoğullarına diğeri ise köken olarak seyit olan Lice Beylerinden Mahmut Beye teslim edilmiştir. Lice Beylerinden Mahmut Bey ve beraberindeki ulema grubu tarafından Diyarbakır 'dan teslim alınan sakalı şerif o dönemin ulaşım aracı olan at üzerinde kucaklarında taşınmak üzere Lice'ye getirilmiştir. Yol boyunca civar halkın yoğun ilgisi ve ziyaretleri nedeniyle bu yolculuk 3 gün boyunca devam etmiştir. Lice'ye avdet ettikten sonra 6 ay boyunca Mahmut Bey'in konağının selamlık bölümünde muhafaza edilerek Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Daha sonra Vakıf Ahmet Bey Camiinin güney duvarında özel bir yer yaptırılmak suretiyle muhafaza edilmiş ve her yıl Ramazan ayının Kadir gecesinde Lice halkının ziyaretine açılmıştır.

Bu mübarek sakalı şerifin Lice'ye intikalinden itibaren Lice Beylerinin hanımları tarafından özenle hazırlanan ve hala muhafazasında kullanılan 40 adede yakın ipek bohçalara sarılmak suretiyle özel bir sandık içerisinde muhafaza edilerek günümüze ulaştırılmıştır. Bölgede vuku bulan 6 Eylül 1975 tarihli depremde Vakıf Ahmet Bey Camii büyük ölçüde tahribata uğramasına rağmen sakalı şerifin bulunduğu duvar yıkılmamıştı. Lice depremini müteakiben Lice Müftülüğünce oluşturulan ve Lice Beylerinden ve o dönemde Lice Kaymakamlığında Yazı İşleri Müdürü olan Nihat IŞIK' ın yer aldığı bir heyet marifetiyle sakalı şerif Lice'deki Yenişehir Camiine nakledilmiştir.

Sakalı şerif bu tarihten itibaren hem anne hem de baba tarafından seyit soyundan gelen Nihat IŞIK tarafından tam 35 yıl boyunca Ramazan ayının Kadir Gecesinde Lice halkının ziyaretine sunulmuştur. Bu kutsal görev IŞIK Ailesi tarafından geçmişten bu güne silsile yoluyla devam etmektedir.