• Sonuç bulunamadı

Sivas'taki Geç dönem Osmanlı kamu yapıları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sivas'taki Geç dönem Osmanlı kamu yapıları"

Copied!
197
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI

SİVAS’TAKİ GEÇ DÖNEM OSMANLI KAMU YAPILARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Haşim KARPUZ

Hazırlayan Mustafa BULUT

(2)

ÖNSÖZ

Anadolu Türk Mimarlığında son zamanlara kadar ayrıntılı incelenmemiş olan 19. ve 20. yüzyıl mimarlığımızdaki inşa hareketlerinin büyük bölümünü kapsayan kamu yapılarının önemi zamanla anlaşılmış ve bu konuda yapılan çalışmaların sayısı gün geçtikçe artmıştır.

Batılılaşma hareketleri ve özellikle Tanzimat’ın ilanıyla yapımı hemen bütün Osmanlı topraklarında hızla yaygınlaşan kamu yapıları kent merkezlerine yakınlıkları ve abidevi büyüklükleriyle dikkati çekmektedir.

Sivas’taki Geç Dönem Osmanlı Mimarisinin ayrıntılı olarak araştırılmayışı bizi bu konuda çalışmaya yönlendirmiştir. Bu çalışma ile bu alanda küçükte olsa bir eksikliğin giderilmiş olması ve çalışmamızın bu dönem araştırmalarına katkı sağlaması temennimizdir.

Tez konusunun seçimi, metnin oluşturulması ve tezin nihayetlenmesinde büyük emeği geçen danışman hocam Prof. Dr. Haşim KARPUZ’a, çalışmaya olumlu eleştirileriyle katkı sağlayan Prof. Dr. Ali BAŞ’a, Prof.Dr. Remzi DURAN’a ve Yrd. Doç. Dr. Erdal ESER’e çok teşekkür ederim.

Araştırma yaptığım kamu yapılarında bana her türlü konuda yardımcı olan ve anlayışlı davranan başta kurumların müdürleri olmak üzere bütün çalışanlarına teşekkür ederim. Ayrıca saha çalışması sırasında bana yardımcı olan kardeşim Mesut BULUT’a da çok teşekkür ederim.

(3)

ÖNSÖZ

İÇİNDEKİLER

1. GİRİŞ………...1

1.1. Konunun Tanımı Önemi ve Sınırları……….1

1.2. Sivas Tarihi Coğrafyası ………....1

1.3. Konu Hakkında Yapılan Çalışmalar……….3

1.4. Yöntem………..6

2. GEÇ DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ VE BU DÖNEMİ OLUŞTURAN ETKENLER………8

3. SİVAS’TAKİ GEÇ DÖNEM KAMU YAPILARI KATALOĞU………….……13

3.1. Sivas Göğüs Hastanesi (Sivas Çevre Kültür ve Sanat Evi)……….……13

3.2. Sivas Hükümet Konağı………...….18

3.3. Sivas İdadisi ( Sivas Atatürk-Kongre ve Etnografya Müzesi)…………..…..22

3.4. Sivas Sanayi Mektebi (Sivas Açık Cezaevi)……….…..31

3.5. Sivas Ziya Bey Kütüphanesi………..….…38

3.6. Sivas Jandarma Dairesi………42

3.7. Sivas Sanayi Mektebi Demircilik Atölyesi (Sivas Endüstri Meslek Lisesi)...48

3.8. Sivas Erkek Öğretmen Okulu (Selçuk Anadolu Lisesi)………..51

4. GENEL ÖZELLİKLER ……….56

4.1. Malzeme ve Teknik……….56

4.2. Plan Özellikleri………57

4.3. Cephe Özellikleri……….58

4.4. Süsleme………62

4.5. Restorasyonlar ve Koruma Sorunları………..64

5. SONUÇ………..66 KAYNAKÇA………....68 ÇİZİM LİSTESİ………74 RESİM LİSTESİ………...76 ÇİZİMLERİN DÜZELTMELERİ………...80 ÇİZİMLER………...81 RESİMLER………..…141

(4)

1. GİRİŞ

1.1. Konunun Tanımı Önemi ve Sınırları

Türk Mimarlık Tarihi açısından 19. ve 20. yüzyıl mimarlığı ayrı bir öneme sahiptir. Dönemin önemli olmasında meydana getirilen mimarlık ürünlerinin yıkılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem eserleri olması, imparatorluğun o güne kadar kullandığı batı mimarlık üsluplarının bir sentezini ortaya çıkarması, yeni kurulan rejimin ideolojik bir mimarlık yaratma çabası sonucu Osmanlı Klasik Mimarisi’nin bazı unsurlarını kullanarak Milli Mimarlık olarak adlandırılan üslubu oluşturması ve o güne kadar süregelen cami, medrese, han, hamam, türbe gibi mimarlık ürünlerinin dışında ilk defa olarak postane, hükümet konağı, müze binaları, banka, otel gibi kamu yapılarını bünyesinde barındırması şeklinde sıralayabileceğimiz nedenler ön plandadır.

Sivas’taki mimari araştırmaların yoğunluğu Selçuklu Dönemi üzerine yapılmış, Osmanlı Dönemi’ne ait yapılan araştırmalarda ise Geç Dönem Osmanlı yapılarına yer verilmemiştir. Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’nin önemli örneklerinin başkent İstanbul’da, Milli Mimarlık Dönemi’nin başarılı örneklerinin ise yeni rejimin başkenti Ankara’da verilmiş olması araştırmacıların dikkatini çekmiştir ve bu dönemle ilgili araştırmalar bu iki başkentte yoğunlaşmıştır. Bu dönem yapıları Anadolu’da İstanbul yapılarından daha sade olarak örneklerini vermiştir. Eski çağlardan günümüze kadar önemli bir merkez olma özelliğini koruyan Sivas’ta Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’ne ait başarılı örnekler mevcuttur.

“Sivas’taki Geç Dönem Kamu Yapıları” adlı çalışma, Sivas-Merkez’deki 1850–1916 yılları arasında inşa edilen Göğüs Hastanesi, Hükümet Konağı, Sivas İdadisi, Sanayi Mektebi, Ziya Bey Kütüphanesi, Jandarma Dairesi, Sanat Okulu Demircilik Atölyesi ve Erkek Öğretmen Okulu gibi yapıları kapsamaktadır. Yapılan araştırmadaki amaç bu yapıların plan, cephe ve mimari özellikleri açısından değerlendirilmeleri, dönemi ile karşılaştırılmaları ve bu eserlerin dönem içerisindeki yerlerinin belirlenmesidir.

1.2. Sivas Tarihi ve Coğrafyası

İlk çağlardan beri önemli bir şehir olma özelliğini koruyan Sivas’ın tarih öncesi dönemi özellikle 1927 yılında Chicago Üniversitesi’nden Vonder Osten’in Sivas çevresinde araştırmalar yapmasıyla aydınlanmıştır. Osten birçok höyük tespit

(5)

etmiştir ve bu höyüklerden Maltepe Höyüğünde Tahsin Özgüç tarafından yapılan sondajlarda M.Ö. 2600 yıllarına tarihlenen Bakır ve Tunç çağlarına ait kültür katları tespit etmiştir1.

Sivas adının kaynağı Roma İmparatorluk dönemine kadar uzanmaktadır. İlin bu tarihten önceki adları bilinmemektedir. Sivas, Roma İmparatorluk döneminin başlarında Sebasteia adıyla anılmaktaydı. Bu ad bir rivayete göre Pontos Kralı Polemonos’un karısı Pitodoris’ce verilmiş ve Roma İmparatoru Augustus’a ithaf edilmiştir2.

Tahsin Özgüç’ün Türk Tarih Kurumu ve Sivas İli adına Toprak Tepe’de (Sivas Kalesi) yapılan kazılardan edinilen bilgilere göre, esas itibariyle tabii bir tepe olan Toprak Tepe’de ilk önce M.Ö. 2. binin başında, Hititler (M.Ö. 1900-1200) yaşamışlardır3.

M.Ö. 695-550 yılları arasında Med’lerin egemenliği söz konusudur. Kısa süren Med egemenliğinden sonra bölgeyi Persler (M.Ö. 550–332), Kapodokya Krallığı (M.Ö. 332-M.S.17) ve Roma’lılar egemenlikleri altına almışlardır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle de Sivas Doğu Roma sınırları içerisinde kalmıştır4.

Bizans devrinde Sivas ilk önce Bizans-Sasani, sonra da Bizans-İslam mücadelesine sahne oldu. 663 yılından itibaren İslam devletleriyle Bizans arasında sürekli el değiştiren Sivas’a 11. yüzyılın başlarından itibaren Türklerde girmeye başlamışlardır. 1071 Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla da Sivas Türklerin hakimiyetine girmiştir5.

Malazgirt savaşını kazanan Sultan Alparslan Anadolu’nun çeşitli bölgelerinin yönetimini komutanları arasında pay etmesi sonucunda Sivas Danişment Gazi’ye verilmiştir. Burada devletini kurup genişleten Danişment Gazi’nin ölümüyle başlayan taht kavgaları sonucunda 1174 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan Sivas’ı Anadolu Selçuklu yönetimine dahil etmiştir6.

Anadolu Selçukluları döneminde altın çağını yaşayan Sivas, bu dönemde sosyal kültürel ve ekonomik yönden önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu gelişmelerde Sivas’ın doğu-batı ve kuzey-güney ticaret yollarının kavşağında

1 Erdil, K., Sivas Rehberi, Sivas, 1953, s. 16

2 Anonim, Yurt Ansiklopedisi, Cilt: 9, İstanbul, 1993. s.6851 3 Ceylan, O., Sur ve Kaleleri İle Tarihte Sivas, Sivas, 1988, s. 11 4 Anonim, Yurt Ansiklopedisi, Cilt:9, İstanbul, 1993, s.6854

5 Demir, M., Türkiye Selçukluları ve Beylikler Devrinde Sivas Şehri, Sakarya, 2005, s. 14-19 6 Denizli, H., Sivas, Sivas, 2002, s. 57

(6)

bulunmasının önemli rolü vardır. Günümüzde hala ayakta duran ve şehrin simgesi olmuş Çifte Minare, Gök Medrese, İzzettin Keykavus Darüşşifası, Buruciye Medresesi ve Ulu Camii bu dönemden kalan yapılardır.

Selçukluların 1243 yılında Moğollara yenilmesiyle vergiye bağlanmış, bir süre daha bu şekilde varlığını sürdüren devlet 1318 yılında yıkılmıştır. Bir süre İlhanlı egemenliğinde kalan Sivas’ta 1340 yılında Eretna Beyliği kuruldu. Bu beyliğin başkenti durumundaki Sivas, kısa süre sonra Eretna Beyliğinin yıkılmasıyla Kadı Burhanettin kendi adıyla anılan ve kendi saltanatıyla sınırlı kalan devletini kurdu. 1398 yılında Kadı Burhanettin’in ölmesiyle Sivas Osmanlılara bağlandı7.

Sivas’ın Osmanlılara bağlanmasından kısa bir süre sonra 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı Osmanlıların yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Yıldırım Beyazıt’ın esir düşmesiyle Osmanlı’da taht kavgaları başlamış, saltanatı II. Mehmet’in ele geçirmesiyle de Osmanlı devlet düzeni yeniden sağlanmıştır. Yol güvenliğinin eşkıyalık yüzünden ortadan kalkması, göçlerin yarattığı kargaşa ve savaşların yol açtığı nüfus azalması nedeniyle Sivas 17. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Anadolu ulaşım ağı ve ekonomisi içindeki önemini yitirmeye başlamıştır.

Sivas 20. yüzyıl başlarında ise Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı bir il olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir Orta Anadolu şehri olan Sivas ilinde yükselti 1000 m. üzerinde olup, doğuya gidildikçe yüksekliğin arttığı gözlenir. Kızılırmak vadisi boyunca uzanan düzlük, Suşehri ovası ve Divriği-Palanga düzlüğü dışında engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Köse Dağları ve Tecer Dağları şehrin önemli dağ sıralarıdır. Genel olarak karasal iklimin hüküm sürdüğü ilin bitki örtüsü bozkırlardır8.

1.3. Konu Hakkında Yapılan Çalışmalar

“Sivas’taki Geç Dönem Osmanlı Kamu Yapıları” adlı çalışmanın kaynak taraması bölümünde hem Sivas hem de Osmanlı Geç Dönemi genel olarak düşünülmüştür. Bu dönemle ilgili yayınların sınırlı sayıda olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu dönem içerisinde Sivas yapılarının değerlendirilmesi hususuna ise neredeyse rastlanmamıştır. Sivas hakkında yapılan araştırmaların genelde Selçuklu dönemine ait olduğu tespit edilmiştir. Sivas Valiliği tarafından yayınlanan eserlerin

7 Anonim, Yurt Ansiklopedisi, Cilt: 9, İstanbul, 1993, s.6857 8 Denizli, H., a.g.e., s. 31-50

(7)

ise bu konuda bir paragrafı aşmayan bilgiler verdiği ancak bunların da bilimsel nitelik taşımadığı görülmüştür.

Fahrettin Başel’in Sivas Bülteni9 isimli kitabı Cumhuriyet tarihinde Sivas’ın önemli bir salnamesi durumundadır. Kitapta Selçuklu eserlerinin yanı sıra Osmanlı eserlerine de yer verilmiştir. Ayrıca ilin sosyal kültürel ve ekonomik durumu belirtilirken bu durumun sonucu oluşmuş Sivas kamu yapıları hakkında da bilgiler vermektedir.

Hikmet Denizli Sivas, Tarihi ve Anıtları10 adlı eserinde geç dönem Osmanlı mimarisi’ndeki kamu yapılarına küçük bir bölüm ayırmıştır.

Hakkı Acun, “Sivas ve Çevresi Tarihi Eserlerinin Listesi ve Turistik Değeri” adlı makalesinde kamu yapıları hakkında birer cümlelik bilgiler vermektedir11.

Haluk Çağdaş’ın Tarih ve Toplum dergisinde Sivas İdadisi hakkında bilgiler verdiği bir makalesi bulunmaktadır12.

Musa Törnük’ün Jandarma Dairesi13 hakkında ve Müjgan Üçer’in Göğüs Hastanesi14 hakkında Hayat Ağacı Dergisinde Yayımlanmış kısa makaleleri bulunmaktadır.

Genelde Sivas Kamu Yapıları hakkında yazılan bu kitap ve makaleler dışında Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’ni genel olarak kapsayan araştırmalar ise;

Mustafa Cezar’ın Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi15 isimli kitabı batılılaşma dönemini, bu dönem sanat eserlerini ve özellikle 19. yüzyılın sonuna damgasını vuran Osman Hamdi Bey’i ayrıntılı olarak anlatmıştır.

Ayda Arel’in Onsekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci adında, Osmanlı Devletinin batılılaşma hareketlerinin Osmanlı Mimarisi’ndeki etkilerini İstanbul ölçeğinde değerlendirdiği bir kitabı vardır16.

9 Başel, M., Fahrettin, Sivas Bülteni, Sivas, 1935 10 Denizli, H., Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas, Tarihsiz

11Acun, H., “Sivas ve Çevresi Tarihi Eserlerinin Listesi ve Turistik Değeri”, Vakıflar Dergisi, Sayı:

XX, Ankara, 1988, s. 182-220

12 Çağdaş, Haluk, “Sivas İdadisi”, Tarih ve Toplum, Sayı 90, İstanbul, 1990, s.30–33 13 Törnük, M. “Tarihi Jandarma Binası”, Hayat Ağacı, Sayı:2, Sivas, 2005, s. 78–79

14 Üçer, M., “Binası ve Tarihçesi İle Çevre Kültür Sanat Evi”, Hayat Ağacı, Sayı: 2, Sivas, 2005, s.

73-77

15 Cezar, M., Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul, 1995

(8)

Doğan Kuban “Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme“ adlı kitabında Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda batılılaşma çabaları sonucu Barok ve Rokoko Üsluplarının Osmanlı Mimarisi’ndeki yansımalarını anlatmıştır17.

Serim Denel’in Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda Değişim ve Nedenleri18 isimli kitabında batılılaşma döneminin özellikleriyle birlikte daha çok bu dönemin İstanbul’daki yenilik ve değişiklikleri anlatmıştır.

Şevki Duymaz’ın II. Abdülhamid Dönemini her yönüyle ayrıntılı olarak değerlendirdiği II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri19 isimli yayımlanmamış doktora tezi bulunmaktadır.

Neşe Yıldıran’ın II. Abdülhamid dönemini ve yapılarını ayrıntılı olarak incelediği İstanbul’da II. Abdülhamid Dönemi (1876–1908) Mimarisi 20 isimli yayımlanmamış bir doktora tezi bulunmaktadır.

Milli Mimarlık konusunda ise Metin Sözen’in daha çok fotoğraflarla desteklediği Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı21 isimli kitabı, Mete Tapan ile ortak ürünleri olan 50 Yılın Türk Mimarisi22, Yıldırım Yavuz’un Mimar Kemalettin ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi23 gibi kitaplar bu dönem araştırmacılarının genel olarak başvuru kaynaklarıdır. Ayrıca 1984 yılında düzenlenen Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri’nde farklı araştırmacıların bu dönemle ilgili görüşleri bir kitap olarak yayımlanmıştır24.

Bunlar dışında özellikle Mimarlık ve Arkitekt dergilerinde yayımlanan ve Ulusal Mimarlık konusunu işleyen birçok makale bulunmaktadır25.

17 Kuban D., Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme, İstanbul, 1954

18 Denel, S., Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda Değişim ve

Nedenleri, Ankara, 1982

19 Duymaz, A., Şevki, II.Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri, Isparta, 2003. (S.D.Ü. Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi)

20Yıldıran, N., İstanbul’da II. Abdülhamid Dönemi (1876-1908) Mimarisi, İstanbul, 1989, (M.S.Ü.

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi)

21 Sözen, M., Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı, İstanbul, 1984 22 Sözen, M.-Tapan, M., 50 Yılın Türk Mimarisi, İstanbul, 1973

23Yavuz, Y., Mimar Kemalettin ve I. Ulusal Mimarlık Dönemi, Ankara, 1981

24 Anonim, Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri 11–12 Haziran 1984, İstanbul, 1984 25 Alsaç, Ü., “Türk Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Devrindeki Evrimi”, Mimarlık,

Sayı:121-122, İstanbul, 1973, s. 12-25. /Yavuz, Y., “Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Mimari Biçim Endişeleri”, Mimarlık, Sayı: 121-122, İstanbul, 1973, s. 26-44. / Behçet-Bedrettin, “Mimarlıkta İnkılap”, Mimar, Sayı: 8, İstanbul, 1933, s. 245-247. /Behçet-Bedrettin, “Türk İnkılap Mimarisi”,

Mimar, Sayı: 9-10, İstanbul, 1933, s. 265-266. / Salah, Z., “Mektep İnşaatında (Plan-Tip) in

Mahzurları”, Mimar, Sayı: 4, İstanbul, 1931, s. 124-125. Celal, B. O., “Büyük İnkılap Önünde Milli Mimari Meselesi”, Mimar, Sayı: 6, İstanbul, 1933, s. 163-164. / Emin, S., “İlk Mektep Projesi”,

Mimar, Sayı: 12, İstanbul, 1933, s. 385-386. Yavuz, Y.-Özkan, S., “Osmanlı Mimarlığının Son

(9)

1.4. Yöntem

“Sivas’taki Geç Dönem Osmanlı Kamu Yapıları” adlı çalışma genel olarak üç aşamada tamamlanmıştır. Birinci aşamada genelde Sivas Valiliği ve Sivas Belediyesi’nce yayımlanan kitaplar ve Geç Dönem Osmanlı Mimarisi hakkında yayımlanan kitap, makale ve yayımlanmamış tezler toparlanarak kaynak araştırması yapılmıştır.

İkinci aşamada söz konusu yapıların rölöveleri çıkarılmış, genel ve detay fotoğrafları çekilmiş ve ayrıntılı tanımlamaları yapılmıştır. Bazı yapıların restorasyon halinde olması nedeniyle projeleri Bayındırlık Müdürlüğü’nden alınmış, restorasyon projelerinin eksik yada farklı uygulandığı durumlarla karşılaşıldığında ise çizimler üzerinde gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Düzeltmelerin nerelerde yapıldığı çizimler bölümünün başında verilmiştir.

Üçüncü aşamada ise elde edilen bütün bilgiler bir anahat planı çerçevesinde düzenlenmiştir.

Çalışmamızın metin kısmı ise beş ana bölümden oluşmuştur.

Birinci bölüm Giriş bölümü olup; Konunun Tanımı Önemi ve Sınırları, Sivas Tarihi ve Coğrafyası, Konu Hakkında Yapılan Araştırmalar, ve Yöntem, şeklinde dört alt başlığa ayrılmış ve her bölümün kendi içerisinde açıklamaları yapılmıştır.

İkinci bölümde Geç Dönem Osmanlı Mimarisi ve Bu Dönemi Oluşturan Etkenler, üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölüm Katalog bölümüdür. Burada Sivas’taki Geç Dönem Osmanlı Kamu Yapıları kronolojik sıralama ile ele alınmıştır. Yapıların tanımlarında önce yapının yeri, bulunduğu çevre, bu günkü durumu ve kullanılış amacı belirtilmiş, daha sonra yapının tarihçesine yer verilmiştir. Genel bir tanımdan sonra ayrıntılı tanımı yapılırken bu dönem yapılarının en büyük özelliklerinin cepheler olmasından dolayı ilk olarak cepheler; giriş, yan ve arka cephe sırasıyla tanımlanmıştır. Cephelerin tanımlanmasına varsa bodrum kattan, bodrum katı olmayan yapıların ise zemin katından başlanmış, cephelerdeki girişler, pencereler, sütunlar, silmeler, yapıyı hareketli bir görünüme sokan çıkmalar ve süsleme elemanları açıklanarak üst katlara geçilmiştir. Daha sonra yapı, plan elemanları ve plan tipi açısından değerlendirilmiş ve her katı oluşturan mekanların incelemesi yapılmıştır. Daha sonra yapının bu güne

(10)

kadar geçirmiş olduğu tamirat ve restorasyonlar hakkında bilgi verilmiş, değerlendirme cümlesiyle de metin nihayetlendirilmiştir.

Dördüncü bölüm Genel Özellikler bölümüdür. Bu bölümde yapılar, malzeme ve teknik özellikleri cephe özellikleri, plan özellikleri, süsleme özellikleri, restorasyonlar ve koruma sorunları, ile yapıların dönemlerine katkıları açısından değerlendirilmiş, bu bağlamda diğer merkezlerdeki dönem örnekleriyle karşılaştırılmışlardır.

Beşinci bölüm Sonuç bölümü olup araştırma sonucunda edindiğimiz bilgiler ve yaptığımız gözlemler derlenmiş ve bu yapıların Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’ndeki yeri belirtilmeye çalışılmıştır.

Kaynakça bölümünde araştırma sırasında yararlandığımız ve konu ile ilgili çalışmalar alfabetik olarak sıralanmıştır.

Çizimler bölümünde yapıların bodrum kattan başlamak üzere sırasıyla zemin, birinci, ikinci kat ve çatı planları yanı sıra ön cephe, yan cepheler ve arka cephe görünüşleri verilmiştir. Ayrıca çizimler bölümünün başında çalışmamız kapsamına giren yapıların şehir merkezine ve birbirlerine olan yakınlıklarını gösteren 1/5000 ölçekli bir de imar haritası bulunmaktadır. Çizimlerin altına alındığı kaynaklar da ayrıca belirtilmiştir.

Resimler bölümünde, Katalog bölümündeki sıralama ile resimlere yer verilmiş ve yapıların eski resimlerinin alındığı kaynaklar yine resimlerin altına belirtilmiştir.

(11)

2. GEÇ DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ VE BU DÖNEMİ OLUŞTURAN ETKENLER

16. yüzyılda Mimar Sinan, o güne kadarki Türk Mimarlık ürünlerinin sentezini bünyesinde barındıran Klasik Osmanlı Mimarisi’ni oluşturmuştur. Bu oluşumda Sinan gibi bir dehanın yanı sıra dünya siyasetine yön veren, ekonomik, siyasi ve kültürel gelişimini zirvelere ulaştırmış bir Osmanlı Devleti’nin de önemli bir payı vardır. Sinan’ın ölümünden sonra Osmanlı Devleti’nin yaklaşık bir asır daha gücünü muhafaza edebilmesi, Sinan’ın haleflerince Klasik Mimari’nin bir süre daha uygulanmasını sağlamıştır.

18. yüzyıl başlarında savaşlardaki yenilgilerin artması ve toprak kayıpları, Batı’nın gittikçe yükselen çizgisine karşılık Osmanlı’da bu durumun tersinin yaşanması gözleri batıya çevirmiştir. 18. yüzyıldan önce Avrupa ile fazla ilgilenmeyen Osmanlı Devleti, bundan sonra Avrupa’nın hem siyasi durumu ile ilgilenmiş, hem de düşünce sisteminin, ilminin ve sanatının etkisi altında kalmıştır26.

Batıyı tanıma arzusu birçok sefaretnamenin yazılmasına sebep olmuştur. Bunlardan en önemlisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin 1720 yılında Fransa’ya giderek bir yıllık gözlemlerini anlattığı sefaretnamedir27.

Yabancı uzmanlardan yararlanma da yine bu yıllarda başlamış ve 1950 yıllarına gelinceye kadar bu durum devam etmiştir. Özellikle askeri alanda başlayan yabancı uzmanlardan yararlanma durumu zamanla kendini birçok alanda göstermiştir.

Tarihimizde Lale Devri diye anılan dönemde mimarlık ve sanatta kendini göstermeye başlamıştır. Bu devirde daha çok küçük ölçekli çeşme gibi yapılarda batılı üslupların özellikleri görülür. Bab-ı Hümayun önündeki III. Ahmed Çeşmesi, Üsküdar İskele Meydanı’ndaki III. Ahmed Çeşmesi, Galata Berekerzade Çeşmesi, Hekimoğlu Ali Paşa Meydan Çeşmesi gibi yapılarda batılı süslemeler görülmektedir28.

Deneme özelliğindeki bu yapılar zamanla yerini Barok özelliklerin görüldüğü büyük boyutlu yapılara bırakmıştır. 1748–55 tarihleri arasında yapılan Nuruosmaniye Camii oval avlusu, yarım daire formundaki pencereleri, mihrap

26 Kuban D., Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme, İstanbul, 1954, s. 5 27 Cezar, M., Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul, 1995, s. 26 28 Cezar, M., a.g.e. , s. 46

(12)

çıkıntısı, “S” kıvrımlı kubbe payandaları, abartılı şekilde kullanılmış silmeler, minaresinin silmeli ve taş külahlı oluşu gibi özellikleri dolayısıyla barok bir yapı olarak karşımıza çıkar.

Borak’la birlikte kullanılan ve genelde süsleme öğelerinde yer verilen Rokoko ise I. Abdülhamid ve III. Selim’in yatak odalarında, Hamidiye Sebili, Hüsameddin Ağa Çeşmesi ve Eyüp Şan Sultan Sebili gibi yapılarda görülmektedir29.

18. yüzyıl sonlarından itibaren, önceleri süslemeyle giren batılı motif ve biçimlerin artık yapıya ekleme olmaktan çıkıp mimari tasarıma bağımlı, tasarımın kendi öğesi olarak kullanılmaya başlanmış olmaları dikkati çekmektedir30.

Barok Sanat’ın ardından II. Mahmut döneminde mimarimize kaynağını genel olarak eski Yunan ve Roma Mimarisi’nden alan Ampir Üslup girmiştir. Genel özellikleri üçgen alınlıklar, üçlü girişler, girlant ve akroter benzeri uygulamalar, korint ve dor sütun başlıkları kullanılması olan bu üslup, 19. yüzyıl sonlarına kadar yoğun bir şekilde ürünlerini vermiştir. 19. yüzyılda yapılan Nusretiye, Dolmabahçe, Ortaköy ve Mecidiye Camii Ampir üslupta yapılmış eserlerdir.

Reformcu kişiliğiyle tanınan III. Selim döneminde büyük boyutlu kışlalar ve çeşitli askeri yapılar yapılmaya başlanmıştır. Askeri yapıların yanı sıra özellikle Tanzimat’ın sosyal ve kültürel hayata getirdiği yenilikler sonucu okul, hastahane, postahane, banka, otel, hükümet konakları, gar binaları gibi yeni yapı türlerinin ortaya çıkışı ve bunların uygulanması, bu dönemde yoğun bir inşa faaliyetine girilmesine sebep olmuştur.

19. yüzyılın başlarından itibaren yapıların genelde gayrimüslim mimarlara yaptırıldığını görmekteyiz. Balyanlar olarak bilinen aileden yetişen Nikogos, Kirkor, Karabet ve Serkis Balyan gibi mimarlar bu yüzyıla damgasını vurmuştur. Bunlar dışında bu yüzyılda Samavoğlu Nişan, İbrahim Kami, Kamyonos ve Yorgi gibi mimarlar da birçok iş almışlardır31.

Batılılaşmanın çevre üzerindeki etkileri 18. yüzyıl içinde genellikle yeni motif ve şekillerin ithal edilerek kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır. Geleneksel tasarım yaklaşımlarına uyarlanan batılı şekillerden sonra, mekanlarda ve cephelerde yeni şekillenmelere tasarım kalıplarının değişmesi gerçekleşmişken, 19. yüzyılda yoğun

29 Kuban D., “Rokoko”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt: 6, İstanbul, 1994, s. 339 30 Arel, A., Onsekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, İstanbul, 1975, s. 9 31 Cezar, M., a.g.e., s. 160

(13)

olarak giren ve batılı seçmeci mimarinin olduğu gibi uygulanmasıyla, İstanbul’da da Neoklasik özellikler yaygınlaşmıştır32.

II. Abdülhamid dönemi Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’nde ayrı bir öneme sahiptir. Bu dönemde genelde eklektik bir mimari görüldüğünü ve dönemin sonlarına doğru adına bir çok eleştiri yazılan33 Milli Mimarlık Üslubunun hakim olduğu görülür.

Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nin açılmasından sonra 19. yüzyıl sonlarına kadar usta-çırak ilişkisi ile yetişen mimarlar, bu tarihten sonra batılı anlamda yetiştirilmeye başlanmıştır34.

Avrupa mimarlığında 19. yüzyılın ilk yarısında etkili olan İslam bileşenli Oryantalizm akımı, aynı yüzyılın her alanda yeniliklere açık deneme ortamı içinde, Doğu Batı ilişkilerinin yakınlığı ve yoğunluğundan hız alarak Osmanlı Mimarlığı’na da yansımıştır35. Genel özelliklerini sütün başlıkları, başlıklar üzerindeki özel

parçalar, kemer formları, sağır kemer-niş dizisi ve süslemelerinde gördüğümüz bu üslubun uygulayıcıları genelde yabancı mimarlar olmuştur. Pertevniyal Valide Sultan Camisi, Yıldız Hamidiye Camisi, Bahriye Nezareti, Harbiye Nezareti ve Beylerbeyi Sarayı gibi yapılar bu üslupta verilmiştir36.

Resmi yapılardan konutlara kadar her türlü yapıda uygulamasını gördüğümüz bu üslup, Osmanlı yönetiminin ve ekonomik gücü elinde bulunduran toplum kesiminin estetik beğenisi, kültürü, toplumsal eğilimi, kısacası dünya görüşü ile o denli uyum içindedir ki, eklektik eğilimlerin toplumsal bir destek bulduğu bile söylenebilir37.

II. Abdülhamid döneminde birçok önemli yapının altında imzaları bulunan yabancı mimarlar vardır. Bunların en önemlileri Alexandre Vallaury, Raimondo D’aronco, Jachmund, Guilio Mongeri, Philippe Bello, Helmuth Cuno ve Otto Ritter’dir. Bu mimarlardan D’aranco Sanayi Nefise Mektebi’nde, Jachmund ise Hendese-i Mülkiye Mektebinde hocalık da yapmışlardır38. Bu dönemde ürün veren Avrupa asıllı üç mimarın da simgesel gelenekçilikten vazgeçmedikleri, buna bağlı

32 Denel, S., Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda Değişim ve

Nedenleri, Ankara, 1982, s. 33-41

33 Ayrıntılı bilgi için bk. Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri 11–12 Haziran 1984, İstanbul,

1984

34 Sözen, M.-Tapan, M., 50 Yılın Türk Mimarisi, İstanbul, 1973, s. 99 35 Saner, T., a.g.e., s. 1

36 Ayrıntılı bilgi için bk. Saner, T., a.g.e. 37 Yıldıran, N., a.g.e., s. 59

(14)

olarak tasarımlarında sembolik anlam taşıyan kimi geleneksel öğelere yer verdikleri izlenmektedir39.

1789 Fransız İhtilali ile birlikte değişen şartlar ve milliyetçilik akımları çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’ni son derece olumsuz etkilemiş ve Osmanlı Devleti parçalanmaya başlamıştır. Bu kötü gidişi durdurmak için Osmanlılık, Panislamizm, ve Türkçülük gibi çeşitli ideolojiler ortaya atılmıştır. Bu akımlardan Türkçülük akımı diğerlerine göre daha etkili

olmuştur. Bunda o zamanki sosyal ve kültürel olayların yanı sıra akımın öncülüğünü yapan Ziya Gökalp’ın da önemi büyüktür. Türk tarihinin yetiştirdiği önemli sosyologlardan olan Gökalp, Türk kültürünü hemen her alanda araştırmış ve her alanda milli bir oluşumu savunmuştur40.

Çağdaş eğitim kurumlarında yetişen Türk mimarlarının mimarlık düşüncesini etkilemeye başlamaları 1900 yıllarına rastlar. Bu yıllar, Mühendis Mektebi’ni bitirdikten sonra Almanya’da mimarlık eğitimi görmüş Mimar Kemalettin ve Fransa’da mimarlık eğitimi görmüş olan mimar Vedat Beylerin yurda dönerek mimarlık yapmaya başladıkları tarihlerdir. Gerek bu mimarların gerekse onları izleyen ve onlarla aynı ekole mensup olan Mimar Muzaffer, Mimar Ali Talat, Mimar Arif Hikmet, Mimar Mehmet Nihat Beylerin Türk Mimarlık düşüncesine getirdikleri en önemli yenilik “Milli Mimarlık” düşünceleri olmuştur41.

Dönemin mimarları eğitim kurumlarında sürekli cephe tasarımlarıyla yetiştirildiklerinden uygulamalarında özellikle cephelere büyük özen göstermişlerdir42. Bu dönemde cephe tasarımlarının yanı sıra plan konusunun da, geleneksel mimarlık ürünlerinin planlarının bazı değişiklik ve yeniliklerle oluşturulmuş yansımaları olduklarını söylenebilir.

Milli Mimarlık olarak adlandırılan bu üslup ürünlerini 1900–1930 yılları arasında yoğun bir şekilde vermekle beraber, bu dönem yapılarında dönem özelliği olarak dikkati çeken uygulamalar; her katta farklı şekillerdeki kemerler, cephelerde hareketliliği sağlayan yatay ve düşeydeki silmeler, dışarı taşırılan bölümler, giriş cephesinin özenli yapılması ve girişin vurgulanması, bazı bölümlerde kulelerin

39 Yıldıran, N., A.g.e., s. 275

40 Ayrıntılı bilgi için bk. Gökalp, Z., Türkçülüğün Esasları, Ankara, 1990, (Hazırlayan M. Kaplan). /

Türk Töresi, Ankara, 1977. (Hazırlayan Y. Çotuksöken). / Türk Ahlakı, İstanbul, 1992, (Hazırlayan

Y. Toker). / Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Ankara, 1976. (Hazırlayan İ. Kutluk). /

Hars ve Medeniyet, İstanbul, 1995. (Hazırlayan Y. Toker)

41 Alsaç, Ü., “Türk Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Devrindeki Evrimi”, Mimarlık,

Sayı:121-122, İstanbul, 1973, s. 13

(15)

oluşturulması ve kulelerin çatılarının külah şeklinde veya kubbeli yapılması, uzun saçaklar ve elibelindeler sayılabilir. Ayrıca yapı malzemesi olarak da genelde kesme taşa yer verilmiş, çini malzeme de süsleme amaçlı kullanılmıştır. Bu özelliklerin yapılara uygulanışında Osmanlı Klasik Mimarisi’nden ilham alınmıştır.

Genel olarak milliyetçilik fikirleri doğrultusunda batılı üsluplara bir tepki olarak doğan bu üslubu Osmanlı Mimarisi’ndeki doğal bir oluşum olarak görmek gerekmektedir. 18. yüzyıl ile birlikte yapılan batılı üsluptaki yapılar nasıl ki batılılaşma hareketlerinin bir sonucu ise 19. yüzyılda gelişen milliyetçilik fikirlerinin sonucu da Milli Mimarlık’tır.

Osmanlı Mimarisi’nde batılılaşma hareketleri sonucunda mimarimize giren batılı üsluplar önceleri yüzeysel, sonraları üslupsal olarak geç döneme damgasını vurmuşlardır. 20. yüzyıl başlarında ise bu durumun tekrar öze dönüş olarak nitelendirilebilecek bir karaktere büründüğünü söyleyebiliriz.

İstanbul ve Ankara gibi başkent örneklerine nazaran biraz daha sade olarak düzenlenen Sivas Kamu Yapıları Geç Dönem Osmanlı Mimarisi’nin değerlendirmesine katkıda bulunabilecek önemli yapılardır.

(16)

3. SİVAS’TAKİ GEÇ DÖNEM KAMU YAPILARI KATALOĞU

3.1. Sivas Göğüs Hastanesi (Sivas Çevre Kültür ve Sanat Evi)

Sivas Göğüs Hastanesi, Sularbaşı Mahallesi, Niksar Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Yapı doğuda Fevzi Paşa İlköğretim Okulu, batıda İl Sağlık Müdürlüğü binaları, güneyde apartmanlar ile çevrilidir. Kuzey cephede ise bahçe bulunmaktadır.

Seyyahların Gözüyle Sivas isimli kitabın “Cuinet Seyahatnamesi” bölümünde, Katolik Cizvit Papazların 200 öğrenciyle iyi bir eğitim verdiği bir ilkokuldan bahsedilmektedir43. Ayrıca Fahrettin Başel Sivas Bülteni’nde bu yapının Fransızların terk ettikleri bir yapı olduğunu belirtir44.

Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla özellikle 19. yüzyılda birçok ülke Osmanlı topraklarında çeşitli okullar açmışlardır. Genellikle misyonerlik faaliyetleri için açılan bu okullardan biri olan yapı; 1920 yılında Memleket Hastanesi, 1925 yılında Numune Hastanesi, olarak kullanılmıştır45. 1952 yılında Numune hastanesinin yeni binasına taşınmasıyla yapı Göğüs Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu hastane de 1976 yılında yeni binasına taşınınca yapı İl sağlık müdürlüğüne tahsis edilmiştir46. 2001 yılında restorasyonu yapılmış olan yapı günümüzde Sivas Valiliği Çevre Kültür ve Sanat Evi olarak kullanılmaktadır.

Yapı zemin katı ile birlikte dört kat olarak inşa edilmiştir. Zemin ve birinci katlar kesme taştan inşa edilmiş, ikinci ve üçüncü katın dış cephelerine yapılan kaplama ile kesme taş havası verilmiştir. Genel olarak kare bir plana sahip olan yapının güneyi zemin katta eski fotoğraflarından da anlaşıldığı kadarıyla, gerekli bir durum olmadığı halde batıya doğru genişletilerek yapılmıştır. Yaklaşık 16,80×17,20 m. dış cephe ölçülerine sahip yapının batı ve doğu cephelerine birer kapı açılmıştır. Yapının üçüncü katı haçvari bir planda yapılmıştır. Cephelerin ortalarına yerleştirilen kolların üzerleri kırma çatı ile ikinci katın köşelerindeki mekanların üzeri ise beşik çatı ile örtülmüştür. Doğu cephede birinci katın yüksekliğince poligonal bir çıkma yapılmıştır. Eski fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla yapı kuzey duvarına bitişik olarak bir çan kulesine sahiptir. (Resim 1) Ayrıca haçvari plandaki üçüncü katın

43 Mahiroğulları, A., Seyyahların Gözüyle Sivas, İstanbul, 2001, s. 135 44 Başel, M., Fahrettin, a.g.e., s. 152

45 Başel, M., Fahrettin, a.g.e., s. 150

(17)

cephelerindeki ikişer pencerenin üzerine, beşik çatının saçaklarına kadar büyük bir üçgen alınlık düzenlenmiş, içerisine de “S ve C” kıvrımlarına sahip bitkisel süslemeler yerleştirilmiştir. Bu üçgen alınlıklardan bir diğerine ise üç yapraklı yonca motifi yerleştirilmiştir. (Resim 2)

Yapının ana girişi batı cephededir. (Resim 3) Bu cephe zemin katta 19,60 m. diğer katlarda ise 18,40 m. uzunluğundadır. Cephenin ortasına 1,15×2,45 m. ölçülerinde kesme taş söveli bir kapı yerleştirilmiştir. Kenarları silmelerle çevrelenmiş kapının üzeri, kilit taşı belirginleştirilen basık kemerle taçlandırılmıştır. Kapının güneyinde dört, kuzeyinde ise üç pencere vardır. Pencereler 0,90×1,10 m. ölçülerinde olup basık kemerlidirler. Pencerelerin üzerlerinde yapıyı baştanbaşa dolaşan bir silme bulunur. Giriş kapısının üzerine 1,25×5,70 m. ölçülerinde bir balkon düzenlenmiştir. Yapıyı dolaşan silme, balkon kenarlarını da dolaşır şekildedir. Birinci katta da yine balkonun ortasına basık kemerli bir kapı oluşturulmuş, iki yanına da, zemin kattaki pencerelerle düşeyde aynı aks üzerinde basık kemerli pencereler yerleştirilmiştir. Bu kattaki pencereler 0,90×2,30 m. ölçülerindedir. Pencerelerin üzerlerine de yine yapıyı baştanbaşa dolaşan ikinci bir silme eklenmiştir. (Çizim 6)

İkinci katta düzenlenen sekiz pencere de 0,80×1,75 m. ölçülerinde yapılmıştır. Pencerenin üzerine 0,50 m. beton saçaklar yapılmıştır. Cephenin ortasındaki üçüncü kat mekanlarının da 0,85×1,05 m. ölçülerinde küçük pencereleri vardır.

Yapıdaki bütün pencereler ve iki kapı basık kemerli ve kilit taşı belirginleştirilerek yapılmıştır. Üçüncü katta her cepheye ikişer pencere açılmıştır. Ayrıca yapının eski fotoğraflarında ikinci kattaki kare formlu pencereler de yapılan restorasyonda değiştirilerek basık kemerli hale getirilmiştir.

Yapının güney cephesinin zemin katı batıya doğru genişler şekilde yapılmıştır. (Çizim 1) Bu genişlemeye diğer katlarda devam edilmemiş, cephenin üç kademeli olarak düzenlenmesiyle bu eğrilik düz olarak geçilmiştir. Üst katlarda kademelerin oluşturulması sonucu buranın zemin kat duvarlarıyla aralarındaki boşluklara küçük çatılar yerleştirilmiştir. Bu cephede zemin kata altı pencere yerleştirilmiştir. Birinci ve ikinci katlara da her kademeye ikişer pencere açılmıştır. Her kademenin doğusunda oluşturulan küçük girintilerle cephe hareketli bir görünüme kavuşturulmuştur. (Resim 7)

(18)

Kuzey cephe oldukça sade tutulmuştur. Zemin kata iki, birinci ve ikinci katlara ise üçer pencere açılmıştır. Bu cephe de yine kademeli olarak yapılmıştır. (Resim 3)

Doğu cephenin ortasındaki poligonal çıkma sekizgen planlıdır. (Resim 5) Ancak dışa beş kenarlı olarak yansıtılmıştır. Birinci kat ile aynı yükseklikteyken restorasyon sırasında biraz daha yükseltilmiş ve üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Çatıda alaturka kiremit kullanılmıştır. Poligonal çıkmanın doğu cephesi hariç diğer dört kenarına her iki katta da pencereler açılmıştır. Çıkmanın zemin katta güneyine bir kapı ve bir pencere, kuzeyine ise iki pencere açılmıştır. Birinci katta ise kuzeye yine iki pencere, güneye ise tek pencere oluşturulmuştur. İkinci kat ise cepheye açılan yedi pencere ile aydınlatılmıştır.

Haçvari plan şemasına sahip üçüncü kat beşik çatı ile örtülmüştür. (Çizim 4) Kuzey-güney doğrultusundaki kol doğu-batı doğrultusundaki koldan biraz dar düzenlendiğinden bu bölümün çatısı kuzey-güney doğrultusundaki çatıya göre biraz alçak kalmıştır. Köşelerde kalan ikinci kat mekanlarının üstleri de kırma çatı ile kapatılmıştır. Çatılarda alaturka kiremit kullanılmıştır.

Yapının zemin katı 0,80 m. duvar kalınlığına sahiptir. Batı cephedeki kapı giriş holüne açılmaktadır. Holün kenarlarına düzenlenen merdivenlerle birinci kata çıkılır. Hol kuzey-güney istikametinde bir koridora açılmaktadır. Koridordan holün iki yanındaki odalara geçilir. Apsis şeklindeki poligonal çıkmanın dahil olduğu oda oldukça geniş tutulmuştur ve bu çıkmanın yönünün doğuda olması burasının Fransızlarca kullanıldığı günlerde bir ibadet mekanı olabileceğini gösterir. Bu odanın güneyine yine bir mekan düzenlenmiş kuzeyine ise ikinci bir merdiven ve tuvalet yerleştirilmiştir. Zemin kattaki mekanlar idare odası ve tiyatro bölümünden oluşmaktadır.

Zemin kattaki giriş holünün üzerine birinci katta küçük bir oda yapılmıştır. Bu oda müdür odası olup, batıdaki balkona bu odadan geçilir. Orta bölüm yine koridor olarak düzenlenmiş, kenarlara mekanlar yerleştirilmiştir. (Çizim 2) Güneybatı köşedeki oda Sivas Odası olarak düzenlenmiştir. Odada sekiler oluşturulmuş, duvarlar Sivas halılarıyla kaplanmıştır. Odadaki ahşap tavan süslemesi Sivas ve çevresinde sıkça karşılaştığımız örneklerdendir. Tavan göbeği baklava dilimleriyle oluşturulmuş olup, kenarlarındaki bölümlere “S ve C” kıvrımları, kartuşlar ve vazo içerisinden çıkan bitkisel süslemeler işlenmiştir. Duvarların tavana yakın bölümlerine de alçı süslemeler yapılmıştır. Ayrıca eski fotoğraflarında

(19)

poligonal çıkmanın tavanında içerisine bitkisel süslemenin yapıldığı sekizgen göbekli alçı süsleme görülmektedir. Bu kattaki diğer mekanlar restorasyon merkezi, sergi salonu ve idareci odası olarak kullanılmaktadır.

Duvar kalınlıkları 0,40 m. olan ikinci katın ortasındaki koridorun kuzeyine üçüncü kata çıkış merdivenleri yapılmıştır. Toplam beş mekandan oluşan ikinci kattaki mekanlar takı tasarımı, kumaş boyama, müzik odası ve koro odası olarak kullanılmaktadır. (Çizim 3)

Üçüncü katta yapının ortasına küçük bir hol oluşturulmuştur. Bu holden kattaki diğer üç mekana geçilir. Bu mekanlar da tezhip, ebru, hat ve resim derslerinin verildiği odalardır.

Sade bir cephe düzenlemesine sahip olan yapının, Sivas’taki Hristiyan ustalar tarafından yapılmış olma ihtimali yüksektir. Yapının birinci katında poligonal çıkmanın dahil olduğu büyük odadaki alçı kabartma tavan süslemeleri, üçüncü katındaki üçgen alınlıklar ve içindeki üç yapraklı yonca motifi günümüze ulaşamamıştır. Bunun Dışında 1920 yılında yapının Memleket Hastanesi olarak kullanıldığı dönemlerde yapıldığını tahmin ettiğimiz ahşap tavan süslemeleri günümüze orijinal olarak gelebilmiştir. Yapıda ayrıca zemin kat pencerelerinin demir korkuluklarında küçük gülbezekler kullanılmıştır.

Sivas Müze Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre; yapı 2001 yılında büyük çaplı bir restorasyon geçirmiştir. İç duvarları dolmagöz duvar tekniğinde yapılan yapının, tavan ve merdivenleri de ahşapken restorasyonda betonarme haline getirilmiştir. Pencere ve kapı kasaları eskisine uygun olarak yenilenen yapı, iç mekanları itibariyle tamamen yeni bir bina görünümüne kavuşturulmuştur.

Hikmet Denizli yapının haçvari plana sahip üçüncü katının 1930-35 yılları arasında yapıldığını belirtmektedir47. Ayrıca kitabesi olmayan yapı Sivas Müze Müdürlüğü’ndeki koruma envanterinde 19. yüzyıla tarihlendirilmiştir. 1. Dünya Savaşı sırasında misyonerlik faaliyetlerinin sekteye uğradığı dönemlerde yapı Fransızlarca terk edilmiş olmalıdır. Dolayısıyla haçvari plandaki son katı yapının hala Fransızlarca kullanıldığı bir döneme tarihlendirme daha uygun olmaktadır. Yapının ikinci ve üçüncü katlarının malzemelerinin diğer katlardan farklı olduğu yapının eski fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Bunula birlikte yapının ikinci katındaki pencerelerden bazılarının kare şeklinde yapılarak cephedeki üslup

(20)

bütünlüğünün bozulması, doğu cephedeki poligonal çıkmanın birinci kat seviyesinde sona ermesi ve ana giriş cephesi olan batı cephedeki girişte bulunan merdivenlerin birinci kat ile birlikte sona erdirilerek burada küçük bir mekan oluşturulması, yapının ikinci katının da üçüncü kat ile birlikte yapılmış olabileceğini ve yapının iki aşamada inşa edilme durumunu akla getirebilir. Ayrıca yapının eski fotoğraflarındaki üçgen alınlığın içerisinde “S ve C” kıvrımlarına sahip bitkisel süslemenin bulunması da yapının son iki katının kuzey cephedeki çan kulesi ile birlikte Milli Mimarlık Dönemi’nden önce yapıldığının göstergesidir. Hastane olarak kullanılmaya başlanan yapıdaki çan kulesi fonksiyonu kalmamasıyla muhtemelen 1920–30 yılları arasında yıkılmış olmalıdır. Hikmet Denizli’nin verdiği tarihlerin çan kulesinin bu tarihlerde yıkılmasıyla, burada yapılan küçük çaplı onarımın tarihi olması muhtemeldir.

Yapının batı cephesinin merdivenleri Barok üslupta yapılmıştır. Ayrıca yapının üçüncü katındaki haçvari planda kolların uçlarının üçgen alınlıklı yapılması Ampir üslup özelliğidir. Bu bilgiler ışığında kitabesi olmayan yapıyı 19. yüzyılın ikinci yarısına tarihlemek mümkündür.

Sivas ili merkezinde bulunan Göğüs Hastanesi, Kültür Bakanlığı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulun 22.07.1983 tarih ve A4468 sayılı kararı ile tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

(21)

3.2. Sivas Hükümet Konağı

Sivas Hükümet Konağı, Hükümet Meydanı’nın kuzeyinde yer almaktadır. Yapının doğusunda Sivas Belediyesi, kuzeyinde Adliye ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nün önceki binaları, batısında Jandarma Dairesi ve güneyinde Hükümet Meydanı vardır. Hükümet Konağı olarak yapılan yapı birçok değişiklikler geçirerek günümüze ulaşmıştır.

Sivas Hükümet Konağı, güçlü ve ciddi devlet otoritesini yansıtacak şekilde48 abidevi ölçülerde karşımıza çıkan ve genel olarak 19. yüzyıl sonlarında yapılmaya başlanan Hükümet Konaklarının başarılı örneklerinden birisidir. Yapı 1884 senesinde Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa (Resim 124) tarafından iki katlı ve 42 odalı olarak yaptırılmıştır49. Zamanla ihtiyaçlara cevap veremediği için Vali Muammer Bey zamanında 1913 yılında 22 odalı üçüncü bir kat eklenmiştir50. 1890 yılında Sivas’a gelen Cuınet yapı hakkında şunları yazmaktadır:

“Birkaç modern yapı şehrin süslenmesine katkıda bulunmaktadır. İlk bakışta saymak gerekirse; kesme taştan yapılmış Hükümet Konağı muhteşem bir yapıdır. İki kat üzerine inşa edilmiş, zemin katta geniş bir salona açılan 60’a yakın odası vardır. Birinci katta, merkezi kısım mescit olarak düzenlenmiş büyük bir salon bulunur. Konak, zengin mobilyalarla tefriş edilmiş, hoş fresklerle süslenmiştir. Her akşam belediye teşkilatı tarafından kuruluşu yeni gerçekleştirilen bir bando takımı bahçede müzik çalar”51.

Simetrik olarak düzenlenen yapı, 20×50 m. ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Yapının kuzey ve güney cephelerinin ortaları dışarı taşırılmıştır. Yapı bodrum kat ile birlikte dört katlıdır. 1913 yılında eklenen son kat ahşaptandır ve yapının 1974 yılında geçirdiği büyük yangında bu kat tamamen yanmış, zemin ve birinci katın ise sadece dış cephe duvarları ayakta kalabilmiştir. 1975–81 yılları arasında yapılan büyük onarımla yapı içte tamamen betonarme sistemde yapılmış, duvarlar tuğla ile örülmüştür. Yapının eski fotoğraflarından anlaşıldığına göre üstü düz dam şeklindedir ve kalkan duvarı ile çevrilidir. 1913 yılında yapıya ikinci katın eklenmesiyle dönem özelliği olarak uzun saçaklar, elibelindeler ve bir kırma çatı yapılmıştır. Ayrıca ikinci kat dış cepheleri zemin ve birinci katın dış cepheleriyle

48Ortaylı, İ., “ Osmanlı’dan Bugüne Hükümet Konakları”, Mimarlık, Sayı: 203, İstanbul, 1984, s. 7 49 Karaman, F., Salname-i Vilayet-i Sivas 1308 (1890), İstanbul, 2001, s. 51

50 Acun, H., a.g.m., s. 191 51 Mahiroğulları, A., a.g.e., s. 132

(22)

aynı özellikte yapılmıştır. Yapının güney cephede bir kuzey cephede ise iki giriş kapısı bulunmaktadır.

Yapının ön cephesi Hükümet Meydanı’na bakan güney cephesidir. (Çizim 15) 50,25 m. uzunluğun olan cephenin tam ortasındaki 7,40 m. ölçüsündeki bölüm 2,20 m. dışarı taşırılarak üçlü giriş oluşturulmuştur. Yapıdaki bu uygulama Konya Hükümet Konağı’nın girişiyle aynı özelliktedir. Bu girişteki dört sütunun beden duvarında gömme sütun şeklinde karşılıkları vardır. Ana girişin üzerinde basık sivri kemer bulunmaktadır. Yanlardaki küçük aralıklar ise sivri kemerlerle geçilmiştir. Sütunlar silmeli başlıklara sahiptir. Girişin çıkıntısı birinci katta iç mekana dahil edilmiş, buradaki mekan genişletilmiştir. Sonradan yapılan ikinci katta ise bu bölüm balkon olarak düzenlenmiştir. Zemin kat ve birinci kat pencereleri dikdörtgen formlu olup, pencerelerin kenarlarına yapılan 0,25 m. enindeki niş kuşatma kemerleriyle cepheye hareketlilik kazandırılmıştır. İkinci katta da yine dikdörtgen pencereler vardır. Kat ayrım bölümlerine de birer silme yapılmıştır. (Resim 15)

Yapı yaklaşık 2 m. genişliğinde saçaklara sahiptir. Saçakların altına pencerelerin arasına gelecek şekilde elibelindeler düzenlenmiştir. Saçaklar ahşap malzemeyle alttan kaplamalı tavan tekniğindedir. Ayrıca yapının dışarı taşırılan bölümünün çatısı yan bölümlerin çatısından yaklaşık 1,80 m. yüksekte yapılarak giriş bölümü vurgulanmıştır.

Yapı eğimli bir arazi üzerine yapıldığı için doğu ve batı cepheleri arasında 1,60 m. kot farkı bulunmaktadır. Ayrıca cephenin doğusuna bodrum kattaki mekanların aydınlatılması için iki kuranglez* düzenlenmiştir.

Yapının batı cephesinde zemin katının güneyine, yarım daire kemerli iki pencere, kuzeyine ise küçük ve kare şeklinde iki pencere yerleştirilmiştir. (Çizim 17) Cephenin ortası içeride sahanlık bölümüne denk gelmektedir. Bodrum katı aydınlatmak için sahanlık bölümünün ortasına sivri kemerli bir pencere yerleştirilmiştir. Zemin kat ile birinci katın ayrımında bulunan silme sahanlık bölümünde biraz yüksekte yapılan pencerelerin üstünü dolaşmaktadır. (resim 16) Bu silmenin üzerine birinci katta dikdörtgen formlu üç pencere daha yapılmıştır. İkinci kattaki pencere, saçak ve elibelinde uygulamaları güney cephe ile aynı özelliktedir.

Yapının kuzey cephesi de genel olarak güney cephesi ile aynıdır. (Çizim 18) Cephenin batısına ikinci bir giriş daha eklenmiştir. Bu girişin üzerinde yandaki Milli Eğitim Müdürlüğü ile bağlantıyı sağlayan koridor şeklindeki geçiş yapılan son restorasyonda kaldırılarak yapı dış cephede özgün haline kavuşturulmuştur.

(23)

Cephenin ortasındaki üçlü giriş bölümü güney cephe ile yine aynı özelliktedir. Ancak güney cephede ikinci kattaki balkon uygulaması bu cephede yapılmamış duvarlar birinci kat duvarlarıyla düz geçilmiştir. (Resim 18) Cephenin doğusuna yine iki kuranglez yapılmıştır. Cephede yaklaşık 1,40 m. kot farkı bulunmaktadır.

Yapının doğu cephesinin ortasına bodrum katı aydınlatan sivri kemerli bir pencere, bu pencerenin iki yanına da küçük ölçekli kare şeklinde birer pencere açılmıştır. (Çizim 16) Batı cephenin zemin ve birinci katındaki kare şeklindeki küçük pencerelerin yerini bu cephede yarım daire kemerlere sahip dikdörtgen pencereler almıştır. Bunun dışında silme, saçak, elibelinde ve pencere özellikleri batı cephe ile aynıdır. (Resim 19)

Yapı yaklaşık 4 m. yüksekliğindeki kırma çatı ile örtülmüştür. Yapının ortasındaki dışarı taşırılan bölümlerin çatıları yan mekanların saçak seviyelerinden 1,80 m. yüksekte başlatılmış ve meyillerinin az verilmesiyle çatıların ana mahyaları yapının ortasında birleştirilmiştir. (Çizim 14) Çatı Marsilya tipi kiremit ile kaplanmıştır.

Yapının iç mekanı ile ilgili özgün bir değeri bulunmamaktadır. Yapının içinin tamamen yanmasıyla 1975–81 yılları arasında yapılan restorasyonda iç mekanlar tamamıyla değiştirilmiş, çok fonksiyonlu olarak kullanılan yapı bu restorasyonla sadece valilik çalışma programına göre düzenlenmiştir.

Dikdörtgen planlı olan yapının ortasında yaklaşık 4 m. genişliğinde bir koridor vardır. (Çizim 10) Mekanlar, bu koridorun etrafında sıralanmıştır. Bodrum kat dış duvar kalınlığı 1.50 m. olan yapının iç duvarları tuğla olduğundan 0,20 m. olarak düzenlenmiştir. Bodrum katta toplam 23 oda bulunur. Bu odalar günümüzde arşiv odaları olarak kullanılmaktadır. Ayrıca mutfak ve yemek salonu da yine bodrum kata yapılmıştır.

Bodrum kattan yapının batısındaki merdivenlerle zemin kata çıkılmaktadır. Zemin kattan itibaren ikinci kata hem yapının batısındaki merdivenlerden, hem de yapının kuzey cephesinin ortasındaki merdivenlerden çıkılabilmektedir. (Çizim 11) Kuzey cephedeki merdivenler de yapıya restorasyon sırasında eklenmiştir. Zemin kat

* Kuranglez: Bir yapıda zemin düzeyinin altında kalan mekanlara ışık vermek için yapılan çukur.

(24)

1,20 m. duvar kalınlığına sahiptir. Bu katta toplam 13 oda bulunur. Bu odalar da danışma, giriş holü, il idare kurulu, yazı işleri müdürlüğü, dernekler müdürlüğü, mahalli idareler müdürlüğü ve planlama müdürlüğü olarak kullanılmaktadır.

Birinci katın 0,80 m. duvar kalınlığı vardır. Ortadaki koridorun etrafına toplam 14 oda sıralanmıştır. Bu odalar vali yardımcıları ve sekreterlerin odalarıdır. Ortadaki merdivenlerin karşısına bir de kütüphane düzenlenmiştir. Koridorda, ilk yapılışında çiçeklik şeklinde düzenlenmiş, restorasyondan sonra ise camekanlı sergi vitrini olarak düzenlenen üç niş vardır. (Çizim 12)

İkinci kat 0,35 m. duvar kalınlığına sahiptir. Bu katta da yine koridor etrafında toplam 15 oda düzenlenmiştir. Bu odalar; valilik makam odası, toplantı salonu, şeref salonu, kabul salonu, özel kalem müdürü, sekreter, basın ve halkla ilişkiler odalarından oluşmaktadır. (Çizim 12)

Sivas Hükümet Konağı genel olarak sade bir düzenlelemeye sahiptir. Dışarı taşırılan giriş bölümleri, pencerelerin üzerlerindeki yarım daire kemerlerle sivri kemerler ve kat ayrımlarındaki silmeler, uzun ahşap saçaklar ve elibelindeler cepheleri hareketli gösteren uygulamalardır.

Yapı 1975–81 yılları arasında yapılan büyük restorasyondan başka bir de 2005 yılı içerisinde restorasyon geçirmiştir. 2005 yılı restorasyonu daha çok yapının iç mekanı ile ilgilidir. İç mekanlar itibariyle hiçbir özgün değeri bulunmayan yapının, özellikle dış cephede zemin ve birinci kat duvarları ile pencere düzenlemesi özgün halini korumaktadır. Ayrıca 1913 yılında yapılan ikinci kat, çatı ve saçaklar yapının eski fotoğraflarından da yararlanılarak özgün şekliyle yapılmaya çalışılmıştır.

1884 yılında yapılan Sivas Hükümet Konağı’nda Ampir Üslup özelliği olan üçlü giriş uygulaması vardır. Yapı sonradan yapılan ikinci kattaki saçaklar ve elibelindeler ile Milli Mimarlık özelliklerini de bünyesinde barındırmaktadır.

Sivas ili merkezinde bulunan Hükümet Konağı, Kültür Bakanlığı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulun 08.07.1977 tarih ve A646 sayılı kararı ile tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

(25)

3.3. Sivas İdadisi ( Sivas Atatürk-Kongre ve Etnografya Müzesi)

Sivas İdadisi, Hükümet Meydanı güneybatısında, İsmet Paşa Bulvarı’nda yer almaktadır. Yapının güneydoğusunda İsmet Paşa Bulvarı, kuzeydoğusunda Hükümet Meydanı ve Atatürk Anıtı, kuzeybatısında orduevi, güneybatısında ise Sivas’ta şenliklerin düzenlendiği başka bir meydan bulunmaktadır. Sivas idadisi olarak hizmete açılan yapı, daha sonra sultani olarak kullanılmıştır. Ulu Önder Atatürk ve Heyet-i Temsiliye Üyeleri binayı 2 Eylül 18 Aralık 1919 tarihleri arasında “Milli Mücadele Karargahı” olarak kullanmışlardır. Okul kongre faaliyetlerinden sonra kısa bir süre Astsubay Okulu olarak hizmet vermiştir52. Bir süre Sivas Lisesi olarak kullanılan yapı daha sonra 1981 yılına kadar Kongre Lisesi olarak kullanılmış ve 1984 yılında mülkiyeti Kültür Bakanlığına devredilmiştir. Yapılan tadilatlar sonucunda 19 Aralık 1990 tarihinden itibaren müze olarak hizmet vermeye başlamıştır.

İdadiler günümüz liselerinin eski karşılıkları olup, genel olarak 1884–85 tarihleri arasında büyük vilayet merkezlerinde yapılmışlardır53. İlk defa yapımının Vali Sırrı Paşa (tayin tarihi 1887) tarafından düşünüldüğü ve kısa sürede planlanarak temellerinin atıldığı bilinmektedir54. Sırrı paşanın görevden alınmasıyla yapım aşaması bir süre duraksamış ve Vali Memduh Bey zamanında 1892 yılında tamamlanmıştır. Yapının günümüzde müzede sergilenen, Sivaslı hattat Mahmud Edib tarafından yazılan 0,50×1,50 m. ölçülerindeki dört satırdan oluşan mermer kitabesinde (Resim 36) şu ifadeler yer alır:

«bM²d*×MD*Ž vìU¦“ sšìd*Ôd$0 vìU8 ÊU• bšL1¼«b¾ È“U u*×½u–

”«uŽÅ sšM²bM§« p ÕËbL¦ bL1¦ ˆœ«“U–UÄ Âu*E¦ ÊbMš¼U2— üU ë¾Ô—

.bìu¼Ë« UAì& vJ*¦ Èœ«b« V×J¦ u¾–& ˆbMšJ*š¼«Ë vײôË

vŽ«uŽ V²œ« œuL1¦ ±≥±∞ ëMŽ ‰Ëô« lš—

“Şevketlü Gazi Abdülhamid Han-ı Sani Hazretleri’nin zamanı

saltanatlarında

Rütbe-i Bala ricalinden Mazlum Paşa-Zade Mehmed Memduh Beğ Efendi’nin

52 Anonim, Sivas Atatürk-Kongre ve Etnografya Müzesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s.6 53 Özgüven, Burcu, “İdadi Binaları”, Tarih ve Toplum, 82, Ankara, 1990, s. 44

(26)

Sivas Vilayeti Valiliğinde işbu Mekteb-i İdadi-i Mülki inşa olundu. Rebi-ül evvel sene 1310 (4 Ekim 1892) Mahmud Edib-i Sivasi”

Salname-i Maarif-i Umumi isimli kitapta 1899 yılına ait idadideki hocalar ve verilen dersler hakkında bilgiler verilmektedir. Buna göre okulda Musi Efendi. Abdurrahman Efendi, İsmail Efendi, Menhal Efendi, Şükrü Efendi; Kimya, Türkçe, Hesap, Cebir, Makine, Fransızca, Ermenice, Hendese, Resim, Hat, Ahlak, Edebiyat, Tarih, Coğrafya gibi dersler vermektedir55.

Genel olarak simetrik bir planlamaya sahip yapı bodrum kat ile birlikte üç katlı olarak inşa edilmiştir. Dış duvarlarında kesme taş ve moloz taş kullanılmış, iç duvarları ise dolmagöz duvar (ahşap arası taş dolgu) tekniğindedir. Yapı ön ve arka cepheler itibariyle 39,50 m. yan cephelerde ise 33,50 m. ölçülerinde kareye yakın ve iç avlulu bir plana sahiptir. Dört kapısı bulunan yapının güneydoğu ve kuzeybatı cephelerindeki kapılar zemin kata, kuzeydoğu ve güneybatı cephelerindeki kapılar ise bodrum kata açılmaktadır. Kırma çatı ile örtülü olan yapı ön ve arka cephelerde, köşeleri çıkma yapmış, yan cephelerde ise çıkmalar yapının ortasına yerleştirilmiş ve hareketli bir cephe elde edilmiştir.

Yapının ana girişi kuzeybatı cephesinden olup, günümüzde eskiye nazaran önemini yitirmiş olan ve Taşlı Sokak olarak adlandırılan caddedendir. (Resim 25) Yapının abidevi bir bahçe kapısı vardır. (Resim 30) Yarım daire kemere sahip olan taç kapının kenarlarına içleri yivli ve kaidesi kartuşlarla süslenmiş birer pilastr yerleştirilmiştir. Pilastrların üzerine silmelerle başlık yapılmıştır. Yarım daire formundaki kemerin üzerine bir silme yerleştirilmiş, bu silmenin üzerine de korniş yapılmıştır. İki silme arasında da küçük ölçekli ve estetik amaçlı konsollar oluşturulmuştur.

Kapının hemen arkasında simetrik olarak yerleştirilen iki küçük mekan vardır. (Resim 29) 1,73×1,76 m. ölçülerindeki kare mekanlar Barok ve Ampir özellikler gösterir. Mekanların pencereleri dikdörtgen içerisine alınmıştır. Gotik tarzda oldukça yüksek pencere kemerleri olan yapının kemerinin dışındaki boşluklara istiridye kabuğu yerleştirilmiştir. Pencerenin üzerine de barok tarzda dalgalı bir saçak yapılmış, saçakla pencere arasındaki bölüme de bir vazo içerisinden çıkan “S ve C” kıvrımlı bitkisel süslemeler yerleştirilmiştir. (Resim 31)

(27)

Ana giriş cephesi dönem özelliği olarak diğer cephelere nazaran oldukça hareketli tutulmuştur. (Çizim 22) Cephenin kenarları 1,8 m. dışarı taşırılmıştır. 1,45×3 m. ölçülerindeki giriş yarım daire kemere ve iki kanatlı bir ahşap kapıya sahiptir. Kapı kanatları birbirinin simetriğidir. Kapılar genel olarak beşe bölünmüş ve içlerine dikdörtgen tablalar, baklava dilimleri ve düzgün olmayan beşgenler yerleştirilmiştir. En üstteki bölüm kapının kemerine uyum sağlayacak şekilde yarım daire ile sınırlandırılmıştır. Bu bölümdeki giriş beden duvarından 0,2 m. çıkıntı yapan ve 0,4 m. çapındaki gömme sütunlarla üçlü giriş şeklinde düzenlenerek cepheye kolosal düzenin hakim olması sağlanmıştır. Zemin ve birinci katlardaki gömme sütunların arasına yerleştirilen düşeyde yükselen elemanlar ve buradaki silmenin tabla şeklini alması, İstanbul Bahriye Nezareti avlusundaki sütun başlıklarını hatırlatır şekildedir56. Girişin yanındaki bölümlere birer pencere yerleştirilmiştir. Sütun kaidelerinin altına köşelerdeki gibi yine yarısı beden duvarlarına gömülmüş hissini veren ve yüksekliği 0,7 m. olan kaideler yerleştirilmiş, yapıyı dolaşan silmelerden ikisi de kaidenin alt ve üstünü dolaşacak şekilde düzenlenmiştir.

Zemin kat pencereleri yarım daire kemerlere sahiptir ve pencerelerin kenarlarındaki silmeler zemine kadar uzanmaktadır. Zemine kadar uzanan pencerelerin dikey silmeleri, yatay olarak düzenlenen iki silme ile kesiştirilmiş, ortada kalan dikdörtgen bölüme baklava motifi işlenmiştir. Zemin kat pencereleri 1 m. genişliğinde 2.05 m. boyundadır.

Cephe beş bölüme ayrılmış ve her bölüme üçer pencere açılmıştır. Zemin kattaki pencerelerin düşeyde aynı aks üzerinde birinci katta da devam ettiğini görürüz. Birinci kat pencereleri basık kemerli olarak düzenlenmiş olup, 1 m. genişliğinde 2,20 m. boyunda yapılmışlardır. Pencerelerin üzerlerine silmelerle üçgen alınlık oluşturulması Haydarpaşa Garı’nın pencerelerini hatırlatan bir uygulamadır57. (Resim 33) Pencerelerin altında yapıyı çevreleyen iki silme bulunur. Bu iki silme arasına ise içleri boş kartuşlar yerleştirilmiştir.

Giriş cephesinin birinci kat beden duvarları, zemin kata göre biraz içeri çekilmiş, bu çekilme üçgen alınlıkların üzerindeki silmelerin olduğu bölümde tekrar aynı seviyeye getirilmiştir. Üçgen alınlıkların başladığı yerden itibaren beden

56Ayrıntılı bilgi için bk. Saner, T., 19. Yüzyıl İstanbul Mimarlığında Oryantalizm, İstanbul, 1998 57Ayrıntılı bilgi için bk. Yıldıran, N., a.g.e.

(28)

duvarında ince bir çıkıntı yapılmış ve bu çıkıntı, içbükey bir kıvrıma sahip silme ile belirginleştirilmiştir.

Giriş cephesinde; altısı yapıyı baştanbaşa dolaşan, ikisi de sadece yapının giriş cephesini ve yan cephelerin çıkıntı yapan bölümlerine kadar uzanan toplam sekiz silme bulunmaktadır. Giriş cephesinin vurgulanması ve daha hareketli bir görünüme sahip olması amacıyla yapılan bu iki silme, boş kartuşların ve baklava dilimi şeklindeki süsleme elemanlarının altlarındaki silmelerdir.

En üstteki iki silmenin arasına 0,25 m. yükseklikteki ince tablalar yerleştirilmiştir. Cephedeki çıkıntı yapan bölümler ve bu bölümlerle giriş bölümünün arasında kalan bölümlere ikişer tabla, giriş bölümündeki sütunların arasına ise birer tabla düzenlenmiştir. Ayrıca kornişin hemen altına 0,25×0,20 m. ölçülerinde ve 0,50 m. ara ile yerleştirilmesiyle cepheyi hareketli gösteren dikdörtgen levhalar antik mimarideki metopları* anımsatacak şekilde düzenlenmiştir.

Ön cephedeki tüm bu hareketlilik, yaklaşık 0.40×0.46 m. ölçülerindeki kornişle taçlandırılmıştır. Aynı zamanda yapının sonradan yapılan çatısının da yaklaşık 0,50 m. uzunluğunda ahşaptan alttan kaplamalı tavan şeklinde düzenlenen saçakları vardır.

Yapının yan cepheleri kuzeydoğu ve güneybatı yönlerinde olup, genel olarak simetrik düzenlenmiştir. Yapının bodrum kat ile beraber üç katlı düzenlenmesi ve yapının giriş cephesinin direkt zemin kata açılması ön ve arka cephe arasında yaklaşık 2 m.lik bir kot farkına neden olmuştur. Bu fark yapının kuzeybatı cephesinde kendisini hissettirir. Giriş cephesinin en altında zemin seviyesindeki silme arka cephede zeminden 2 m. yüksektedir.

Kuzeydoğu cephe ortadaki çıkıntı yapan bölüm ve yan mekanlar olarak üç bölümde düşünülebilir. Yan mekanlardan kuzeybatıdaki bölüm giriş cephesi ile aynı özelliklere sahip olup kesme taştan yapılmıştır. Çıkıntı yapan bölümlerden itibaren arka ve yan cepheler; köşeler, pencereler ve silmeler dışında tamamen moloz taştan yapılmış olup üzeri sıva ile kapatılmıştır. (Çizim 24)

Bu cephenin bodrum katında iki pencere ve bir kapı vardır. Pencere ve kapılar sepetkulpu kemere sahip olup, kilit taşları belirginleştirilmiştir. Pencereler üst kattaki pencerelerle aynı aks üzerine yapılmış olup, kapı için aynı durum söz konusu

* Metop: Antik Yunan Mimarlığında, dor düzeninde frizi bezemek için kullanılan ve trigliflerin arasında yer alan kare biçimli mermer levha.

(29)

değildir. Giriş cephesinde olduğu gibi bu cephenin de zemin kat pencereleri yarım daire kemerlerle, birinci kat pencereleri ise basık kemerlerle oluşturulmuştur. Bu cephedeki çıkıntı yapan bölümden simetriğindeki diğer çıkıntılı bölüme kadar giriş cephesindeki iki silme ve pencere altlarındaki baklava dilimleri ve kartuşlar kullanılmamış, arka ve yan cepheler olduğu için sade bırakılmıştır. Çıkmanın zemin kat pencereleri, zemin katın diğer pencerelerine göre 0,45 m. yüksekte yapılmıştır. Bunun sebebi içteki merdivenlerin sahanlığı ile pencerenin altının aynı kotta yapılmak istenmesidir. Pencerelerin 0,45 m. yüksek yapılmasıyla aradaki boşluğa sadece bu üç pencerenin silmelerini çevreleyecek şekilde bir sime yapılmıştır.

Birinci katta da giriş cephesindeki silmeler, üçgen alınlıklı ve basık kemerli pencereler ile tablalar tekrar eden unsurlardır.

Yapının güneybatı, cephesi kuzeydoğu cephe ile genel olarak aynı özellikleri gösterir. (Çizim 23) Ancak kuzeydoğu cephedeki kot farkı bu cephede görülmez. Güneybatı cephe zemini yaklaşık 28,50 m. düz olarak devam eder ve düzenlenen merdivenlerle giriş cephesine çıkılır. Yaklaşık olarak merdivenlerin başladığı bölüme küçük bir pencere yerleştirilmiştir. Yapının güneybatı yönüne 1933 yılında bir pansiyon inşa edilmiştir58. Orta bölümü dışarı taşırılan cephenin buradaki üç penceresinden ortadaki diğerlerine nazaran 0,40 m. daha büyük yapılmıştır. Bu pencerenin 1933 yılında inşa edilen pansiyon binasına geçişi sağlayan kapı olduğu anlaşılmaktadır. (Resim 26)

Yapının güneydoğu (arka) cephesi de yan cephelerle aynı özelliklere sahiptir. (Resim 24) Bu cephede dikkati çeken en önemli unsur zemin kata girişi sağlayan merdivenler üzerindeki dört sütunun taşıdığı balkondur ki; bu uygulama Sivas’a demiryolunun gelip İstasyon Caddesi’nin önem kazanması sonucu 1930 yılında yapılmıştır. (Resim 28). (Çizim 25)

Köşelerde cephe 1,45 m. dışarı taşırılmış, iki taraftan da 4,35 m. mesafeden sonra orta bölüm de tekrar 0,55 m. dışarı taşırılarak hareketli bir cephe görüntüsü verilmiştir.

Bodrum katta sepetkulpu kemerlere sahip ve 1,43 m. yüksekliğinde on pencere bulunur. Merdivenlerin sahanlığının altına da yine sepetkulpu kemer formuna yakın şekilde düzenlenmiş kemerlere sahip üç pencere vardır ve bunlardan ortadaki kapatılmıştır.

(30)

14 basamakla yaklaşık 2,40 m. yüksekliğindeki sahanlığına çıkılan merdivenlerin 0,37 m. eninde ve silmeli küpeşteleri vardır. Küpeşteleri nihayetlendiren babalar ön cephede yapının köşelerindeki kaideler ve gömme sütunların kaideleri ile aynı özellikte düzenlenmişlerdir. Bu babalardan sahanlık bölümündekiler aynı zamanda buradaki dört sütunun da kaideleri durumundadır. Sütunlar yükseldikçe incelir şekilde düzenlenmiş olup, silmelerle oluşturulan başlıklarla balkon kirişinin arasına ince bir de tabla yerleştirilmiştir.

Sahanlıktaki kaideler ve sütunların dikdörtgen şekilde düzenlenen karşılıkları yapının beden duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Bu ayaklarla yapının ön cephesinde olduğu gibi arka cephesinde de üçlü giriş oluşturulmuştur. Buradaki kapı da ön cephedeki kapı ile aynı özelliklere sahiptir.

Balkonun altında yaklaşık 0,60 m. yüksekliğinde düz bir kiriş bulunmaktadır. Kirişin üzerine de yaklaşık 0,40 m. kalınlığındaki balkon tabliyesi yerleştirilmiştir. Balkon tabliyesinde dört sütunun üzerine gelecek şekilde merdiveninkine nazaran biraz daha ince babalar yerleştirilmiş ve aralarına da tırabzanlar oluşturulmuştur.

Yapının eski fotoğraflarına bakıldığında çatısının olmadığını, çatı katının etrafının korkuluklarla çevrili olduğunu ve yapının ön cephesindeki iki çıkmanın ve girişin üzerinin çeşitli uygulamalarla taçlandırıldığı görülür. (Resim 22-23) Ancak bu düzenleme günümüzde yapıya sonradan yapılan ve oldukça yüksek olan bir kırma çatı ile bozulmuştur.

Yapı yüksek bir kırma çatıya sahiptir. Yaklaşık 5 m. yüksekliğe sahip olan çatının, ön ve yan cephelerdeki çıkmaları ile arka cephedeki köşe çıkmaları ayrı mahyalarla belirginleştirilmiş, ancak arka cephenin ortasındaki çıkma saçakla düz geçilmiştir. Yapının iç avlusunun çatıdaki duvarları dolmagöz duvar tekniğinde yapılmış ve çatı bir duvarla küçük bir geçiş bölümü bırakılacak şekilde kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda ikiye bölünmüştür. Avlunun duvarları çatı seviyesinden sonra 0,50 m. daha devam ettirilmiş ve üzerine avlunun kırma çatısı yerleştirilmiştir. Avlu çatısının 0,30 m. üzerinde bir beşik çatı bulunmaktadır. Çatının tamamı marsilya kiremit ile kaplanmıştır.

Kareye yakın plana sahip olan yapı iç avluludur. Kenarlardaki mekanlarla avlu arasında geniş bir koridor bulunmaktadır. Yapının yan cephelerindeki dışarı taşırılan bölümlere karşılıklı olarak merdivenler yerleştirilmiş, köşelerdeki mekanlar oldukça büyük tutulmuştur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Pir Sultan Abdal Kültür Derne ği Başkanı Genç, katliamı yaratan zihniyetin bütün kadrolarıyla iktidarda olduğunu vurguladı.. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Özel de

Ön proje kpsamında Sivas-Merkez Kızılırmak Nehri koridorunda Peyzaj Karakter Analizi ve Değerlendirmesi (PKAD) çalışmalarına dayalı koruma, onarım ve rekreasyonel

Hakkında  bilinenler  azdır.  XVIII.  yüzyılda  Divriği  civarında  yaşadığı 

Bu işlemden sonra oynar ağızlı cep bıçakları için gerekli olan ağzın, sapa takıldıktan sonra bıçağın açılıp kapanırken, arkasının sapın içinde herhangi bir

Türbede kendisinin haricinde Akbaş Baba’nın yakınlarına ait olduğu tahmin edilen dört mezar daha vardır. Kerametleri : Türbenin yanındaki çeşmeden abdest alıp

Sivas Madımak Oteli’nde gerçekleştirilen katliam davasında yakınların müdahillik talebi, 16 yıl sonra kabul edildi.. Firari sanıkların yargılanmasına

Mitinge, Taksim direnişi damgasını vurdu, kitle sık sık "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Her yer Taksim her yer direniş", "Hükümet

The aim of this study was to noninvasively create an ideal state of renal hypothermia (RH) which will ensure ideal hypother- mia setting in distant parts of the renal cortex