I İT A R İ H î B A H İ S L E R|
[
YAZAN
Halûk Y. Şehsuvapoğİu
T
i
Asırlardanberi resmî ve hususî ha yatımızda kapı tâbiri mühim bir yer işgal etmiştir. Ospanlı Sarayının ku ruluşu bir kapılar nizamına tâbi tu tulmuştu. Babıhümayun, Babüsselâm, Babüssaade, hem saraym muhtelit kısımlarını birbirlerinden ayırıyor, hem de her biri birer ayrı merasi - me tahsis edilmiş bulunuyordu.
îstânbulda Yeni Saraym Fatih ta - rafından yaptırılan birinci kapi3i Ba bıhümayun ismini taşıyor. 15. asrın bu güzel yapısı, Osmanlı sarayının birinci resmî giriş yerini teşkil edi - yordu. Son geklile bir 16. asır yapısı halinde bulunan Ortakapı, yahud Ba- büsselâm. saraym büyük merasimle re, resmikabullere sahne olan ikin ci avlusuna açılmaktadır.
Akağalar kapısı, yahud Babüssaade, ikinci avluyu Enderun avlusundan ayıran kapıdır. Bu kapı, aynı zaman da padişahın günlük hayatını geçir diği avlunun da kapısı olduğu için ayrı bir ehemmiyeti vardı
Her kapı ayrı bir smıf teşkilât ta rafından muhafaza edilir ve geceleri buralar dualarla kapanırdı. Her ge ce saraym üzerine bir emniyet ve huzur havasile kapanan bu kapıların üstleri, yanları tuğralarla, bazan pa dişah yazılarile, devrin meşhur hat - tatlarının kıt’alarile, nakışlarla, re - simlerle süslenirdi.
Babüsselâm, Ortakapı, saray teşri - fatında yeri olan kapıcıbaşılaıın ika metgâhı, siyasî mücrimlerin mahbesi idi. Asırlarca burada nice vezirler korkulu ânlar yaşamış ve niceleri boyunlarını burada kemende u za t mışlardı. Kâh Babıhümayun ö.itinde, kâh Ortakapı önündeki ibret taşla - rında bedenlerinden koparılmış baş
lar teşhir edilmiş, nizamlara karşı gelenlere bu suretle ibret verilmiş, o gibiler dehşete düşürülmüştü.
Ortakapı (Babüssaade) bi’atlerln, muayedelerin yapıldığı kapı îdi Bu kapının önünde ve tek kubbeli bir saçak altında II. Bayezidden itibaren Osmanlı Hükümdarları tahta ıtur - muşlar ve burada devlet ileri gelen lerinin, ordu mensublarınm tebrikle
rini kabul etmişlerdi. Abdüiâzizin ilk saltanat yıllarına kadar '.a burada her bayram taht kurulmuş ve hay - ram tebrikleri aynı yerde kabul o - lunmuştu.
19. asırdanberi de burada ölen sul tanların muhallefatı satılığa çıkarı - lir ve sakaf altmda tarihimizin, sana- tımızın nice güzel eserleri, yadigâr - ları muhtelif ellere geçer, giderdi
Saray kapılarım bekliyen kapıcılar geniş bir kadroya sahibdiler. Kapı cı, kapıcıbaşı, kapıcı bölükleri, kapı cı başbölükbaşısı, kapıcılar kethüda sı birer smıfm ve rütbenin sahibi o- lan şahıslardı.
Osmanb devletinin ordusunu ‘ k a pıkulu Ocağı) teşkil ediyordu. Kapı kulu askeri, kapıkulu ocakları. Kapı kulu ocağı ağaları, kapıkulu süvari - leri, kapı oğlanları, bu ordunun ıstı lahları arasında idi.
Kapı, aynı zamanda resmî bir dai reye işaretti. Kapıya gittim. Kapı dan geldim demek, devlet dairesin - de, iş takib etmiş olmanın ifadesini teşkil ederdi. Devlet kuruluşunda mes’ulü hükümet sistemine gidildiği nezaretlerin tesis olunduğu yıllarda, hattâ 1876 yılında bile devlet adam • ları bu tâbiri Sadaret Dairesi kaışj lı ğı olarak kullanıyorlardı. Sadrazam mütercim Rüştü Paşa, kendisine so - rulan bir sual üzerine (K ap ı >Ieri
kıyamet gibi iken her gün Saıaya gitmek kabil değildi) demekte ve bir cümlesinde de sadarete dönüşünden (Kapıya avdetimde) şeklinde bah - setmektedir.
Sadrazamlara resmi ve muayyen bir konak tahsisinden itibaren but at ı Babıâli ismile anılmağa başlanmış, Şeyhülislâmlara daimî olarak verilen bina Babıfetvâ, Seraskerlerin o«.ur - dukları konak, Babı Seraskeri ıştm- lerinl almıştı. Halk işlerini görmek için gittiği bu resmî daireleri (K a p ı' diye yâdeder, fakat büyük konaklar, evler de ziyaretçiler için birer sapı olarak telâkki edilirdi. İçtimaî haya - timizin güzel bir geleneği larak ik ramları, ihsanlarile herkese açık ka pılar bulunur, fakirler buralarda rızklanır, nice müstaid çocuklar bu kapılarda talim ve terbiye edilirdi
Halk, kapı üzerine birçok sözler de tertiblemiş ve bu sözler mesel hük münde nesillerden, nesillere intikal eylemiştir. (Büyük kapının derdi b ü yük olur, kapının kanadı, kesenin ağzıdır. Kadın malı, kapı mandalı, Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapıyı açar, her kapı kapanır, Hak kapısı kapanmaz, kapıdan kovsan, bacadan düşer, kapısı, bacası dayalı, bir gözü pabuçta, bir gözü kapıda).
Çok gezenler, her tarafı Iz’aç eden ler için kapı kapı dolaşmak, kapı
aşındırmak sözleri söylenir, kapıyı yüzüne kapamak, kapmm ipini çek - inek, kapı ardında kalmak, kapısı omuzunda olmak, (bir bahse girer - ken) kapı yapmak, (bir işe kapı a ç mak) gibi tâbirler de halk arasında eöylenilip durur.
İstanbul, bir bakıma da, hâlâ ayak ta kalmış bir eski kapılar şehridir. Sûrlar üzerindeki kapılar fetih ta -rihimizin şanlı yadigârlarıdır. Top - kapı Sarayının kapıları önünde beş yüz senelik tarihimiz yaşamaktadır. Bu sarayın demir kapı ismini taşı - yan ve hâlâ mevcud kapısı I. Mah- mudun at üstünde girerken öldüğü kapıdır.
Dolmabahçe Sarayının önünden ge çerken saltanat kapıları, koltuk ka pıları, valde, veliahd, bendegân ka pılan birer tarih sahifesi halinde â- deta devirlerinin hikâyelerini anlat - maktadır. Bu kapıların muhteşem ç jr çeveleri içinde son devir siyasî şahsi yetlerimizin hayalleri birer gölge g i bi belirip kaybolur. İlk Mebusan Meclisinin açılış günü caddeye nazır büyük kapı önündeki manzara, eski gravürlerde teferrüatile yaşatılmıştır. Veliahd kapısı V. Muradın tahta . o - turtulmak üzere alındığı kapıdır. Valde kapısı aynı hükümdarın hasta bir halde ve bir kapalı arabada Çı - rağan Sarayına götürülürken çıka - rıldığı kapıdır.
Saraym son devri, Atatürkün o - nutulmaz hâtıraları ile doludur. A ta türk, bu kapılardan defalarca, coşkun alkışlarla çıkıp girmiş, son fa saat kulesi tarafındaki kapıdan, üzerme bütün bir milletin matemini top'ıyrn tabutu silâh arkadaşlarının omurları üzerinde çıkarılmıştı.
Y ıldız Sarayında, Babıâlide ve de ha diğer tarihî yerlerimizde rir çok hâtıra ve hikâyelerle edebileşmiş ka pılar vardır. Ve bu kapıların her biri kendi devirlerinin mimarî karakte - rile de ayrı ayrı birer kıymettir.
Kapı, hayatın ve ölümün ’ a r t e r i ne girmiş, Cennet kapıları 'önüUe - ri doldurmuş, şiirimizde kapı, en ölmez mısralar içinde yer almıştır. Fuzulî (N e yanar kimse bana ateşi dilden özge — N e açar kimse kapım badı sebadan gayri) demiş, Yunus Emre (Tapduihm tapusunda — Kul olduk kanısında — Yunus miskin çiy idik — Pistik elhamdülillâh) kıt’a - sini söylemiştir.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi