• Sonuç bulunamadı

j Harbin yaratdığı siyasî ve ahlâki bozukluk Dr. G. Le Bon

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "j Harbin yaratdığı siyasî ve ahlâki bozukluk Dr. G. Le Bon"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M. EDOUARD HERRİOT

} İÇİNDEKİLER \

j Ainsi parla Edouard Herriot Dr. AB. Djevdet

j Harbin yaratdığı siyasî ve ahlâki bozukluk Dr. G. Le Bon

! Malî istiklâl için mücadele Dr. AB. DJ.

J Sesler (şiir) Salih Zeki

] Yurd tehassuru (şiir) Filorinalı Nazım

Ruba’iyyat Ömer Hkayyam’ın tercümesi F. Sacid

Kırmızı balık ile kanarya Ebubekir Hâzım

Yaratmalı (Créer) Edouard Herriot

La voix du Pacifiste (sonnet) Dr AB. Dj. E

Küçük satıcı (Hikâye) Gül AB. Djevdet L

La Mort de L’aigle J. M. de Heredia p

Bir intiharın yüksek mânası İctihad r

Kadın ve siyaset

— .— w v w w w w w Dr. AB. DJ. ►

Örhaniye Matbaası

(2)

Kuruş Akli selim(Eski harflerle) 527sahifeli 100 Aklı selim ( yeni Türk harflerile )

548 sahifeli 135

Ruhulekvam(eski harflerle)274 sahife 100 Dün ve yarın( » » )254 » 50 İlmi ruhi içtimaî(» » )

287 sahifeli 50 Adabı müaşeret rehberi (Resimli, eski harflerle) 509 sahifeli 150 Dilmestî’î Mevlana (Eski harflerle) 50 Bir zekâyi feyyaz(Eski harf ve resimli) 25 Mekârimi ahlakiyye ve din (Eski harf­

lerle 74 sahifelik 25

Harb ve sözde eyilikleri (Eski harf -

lerle) 219 sahifelik 75

Asırların panoramsi ( Eski harflerle,

resimli) sahifelik 50

Felsefe’i isfibdad (Eeki harf) Alfieriııin,

resmile 272 sahifeli 50

Ruba(iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. ( Eski harflerle resimli,

453 sahifeli 100

Avrupa harbinin psikolocyası (Eski harflerle, resimli) 708 sahifelik 100 Bankalar ve mu’amelatı ( Eski harf­

lerle ) 89 sahifelik 50

Yollar ve İzler Dr. Kaya Beyin şi.irleri 69 sahifelik 5o Bir filosofun şi’irleri (Yeni Türk harflerile) [ Posta parasile ] 100 Dimağ ve Melekâti akliyye ( Resimli 478 sahifelik) nushasi çok az kaldı 200 Ingiliz kaumi ( 3 kitap ) 150 Antoine ve Cleopatra

« Shakespeare » den tercüme 75 M. ÜTÜCİYAN

Çinkoğrafhanesi

Fincancılarda Kaîifidi Hanında

Sahih Ferheng Efendiye:

Khayyamdan tercümeleriniz; geldi.

Kafiyeyi ekseriya ihmal etmişsiniz kulak kafiyenin musikîsini istiyor. Biraz cehd ile muvaffak olacaksınız. Ruba’ilerin yi­

ne ruba’i vezninde tercüme edilmesi tercih olunur. Feyzullah Sacid Bey bun­

da hayli sühulet gösterdi. Hüseyin Rifat Bey, ruba’i veznini ihmal etmiş oldu­

ğuna eyi etmemişdir. Hamamı İhsan ve Morali zade Rifat Beyler Ruba’ileri Türkçe rubai’ye çevirmekde hüner gös­

terdiler. Sizin tercümeler içinde ,

i «

c

1 j j he ^ i ^

te

.— \ ı _) I ^

.

o

-

a

?* U=-

rubaisini şu tercümeniz güzeldir :

Hep ibadet evidir kâbe ve sanemhane, Çatı çalmak, ezan sesi ibadetde terane;

Mihrab, teşbih kilise, meseid, minare, salib Cümlesi hakikatda knllukdan bir nişane.

Yeni neşriyat :

B A S E S S C IE N T IF IQ U E S D ’ U N E P H I L O SO P H İE D E L’ H IS T O IR E

p a r Dr G u sta v e L e B o n .

Dr. Gustave Le Bon tarafindan yazılmiş olan bu mühim ve yeni kitabın turkce- ye tercümesi yakinda kütübhane’i «Icti- had»in 59 uncu kitabı olarak cıkacakdir.

LÉDA

Fransa’nın meşhur ressam şairlerin­

den M. A. Caıals ın şi’irleri Léda namı altında, müellifi tarafından yapılmış ve M. G. Maillot tarafından hâk edilmiş re­

simlerle süslenmiş olarak yakında çıka- cakdır. Arzu edenler şimdiden 11 Cité Falgiuère Paris «La Presse â bras» adre­

sine 25 frank göndermeli. Kitab yalnız 200 nüsha basılacak, numrulu ve şa’ir - res­

sam tarafından imzalı olacakdır.

(3)

ABONNEMENT

Pays étrangers

Pour un an: 2 Dolars

Edition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S E

“Idjtihad,, Constantinople Téiéph: St. 865 xxvème ANNÉE

1 Juin 1930

İ CTİ HAD

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No: 298

ABONEMAN:

Seneliği [24Nushâ] Türki­

ye için

2 1/2, Â lâ

kâğ>d- lısı 5 Liradır

İDAREHANESİ

Cığaloğiunda İçtihad Evi Tarihi Te’sisi:

1904 — Genève Yirmi beşinci sene

1 Haziran 1930 FİKİR HAREKETİ

Aİ NSt PARLA EDOUARD HERRÎ OT

Son günlerde iki küçük kitab çıkdı, biri : A in si p a rla E d o u a rd H e r r io t, diğeri : F a s c ism e a n V II dir; Bunların her ikisi de dikkatle okunmaya- lâyıkdir - Bugün birinci kitabın mevzu’u ile meşgul olacağız:

E d o u a rd H e r r io t yu, okuyucularımıza bir kaç defa takdim etmişdim. M. André S o lle t ııin bu kitabı ve L a R e v u e d e s V is a g e s in 6 inci senesinin E . H e r r io t ya tahsis edilen nushai mahsusası, bugün ondan daha geniş bahs etmeye bizi teşci etmekdedir :

M. S o lle t Fransanın sabık Baş vekili ve sabık Maarif nazırı E.Herriot nun muhtelif mes­

eleler hakkında fikrini sormuş ve sözlerini tes- bit etmişdir. E. Herriot, bir halk çocuğudur.

Fakirliğin acısını eyi bilmişdir. Bir muallim mektebini hicranlar ve mahrumiyetler içinde bitirnıişdir. E. Herriot nun büyük bir açık yü­

rekle yazdığı tercümei halinde şu satırlar, şu yürek sızlatıcı satırlar bulunur: Annem, mua- meleciler [ « hommesd’affare» 1er ] le uğraşıyor­

du, dul olmadan evvel alınmış olan taahhüdleri ifa etmek, mühletler istihsal etmek, müddetleri gelen bonoları ödemek lâzımdı. Birkaç hafta sefaletden , fakat mütekabil şefkatden sonra, mektebe avdet edereken ne acı hicranlar, ne yürek üzüntüleri çekilirdi! Alacaklılar, taleble- rinde musir idiler, bu onların haklarıdır. Du­

daklar bütün bu kederleri bize söylemiyordu, Muallim mektebine avdetimden sonra hemşi­

rem bana şu satırları yazıyordu : unutulmuş birkaç üzüm aramak için dün çocukları üzümü toplanmış bir bağa götürdüm, onlara yemek için verecek hiçbir şeyim artık yokdu.» Böyle mektuplar alindiği vakit lıuzuri kalb ile L u c ­ rèce, yahud A n th o lo g ie nasıl tercüme olu­

nabilir.? — Hayat hakikî hayat demek budur ha ? »

Bu mahrumiyet ve iztirablar Herriot nun ru­

hunu yükseltmiş ve aydınlatmışdir. H e r r io t büyük Avrupa harbinin önünü almaya zavallı J a u rès le beraber çok çalışmış olanlardandır.

Fransa ile Almanya arasındaki zıddiyeti kal­

dırmaya çok çalışmışdır. Umumî harbin galib ve mağlub her iki taraf için azîm hüsran ola­

cağını pek eyi görmüşdü.

E d o u a rd H e r r io t, üstadımız Dr. G us­

ta v e L e B o n un hayran şakirdlerindendir ve kendisi Fransanın başvekili bulunduğu sı­

radadır ki üstadın P a r is de 29 Rue Vignon da ki ikametgâhına bizzat giderek göğsüne en yüksek rütbeden L e C h e v a lie r d e la Lé>- g io n d’H o n n e u r nişanını takmmışdır . E . H e r r io t şeffaf ve hassas bir yürek sahibidir.

Onu,Sollet: «il s e liv r e d a n s o n reg a rd e t d a n s sa p a r o le » kelimelerde güzel tarif eder ki onun ruhu sözünde ve gözünde okunur demekdir Onun « idéalisme » i u n F r a n ç a is a b e s o in d ’ideés p lu s q u e d e p a in » sözünde ihya oluıımuşdur. U m u m i H a rb in içtimai felâ­

ketlerinden biri de 1914 nesli ile bu günkü ne­

sil arasına açtığı uçurumdur diyor. U m u m î H a rb in neticesi olarak nasin şimesi sür’atle telıavvül etdi ve bu süratli telıavvül cemiye­

timizin ahengi için tehlikesiz olmadı diyor ve, şu sözleri ilâve ediyor:

İl n est rien de plus artificiel ni de plus dangereux que de séparer dans la vie d’un peuple, le passé, le p résent et l’avenir. La tradition , c’est le progrès dans le passé , le progrès , dans l’avenir, ce sera la tradition . Tout effort de création, pour tire efficace , suppose la maîtrise des antécédents.

Pour bien connaître un fleuve, il fa u t

l’avoir suivi jusque dans le surgeon de sa

(4)

Source )> Yani bir milletin hayatında maziyi, hali, istikbali birbirlerinden ayırmakdan daha ziyade sun’î , daha ziyade tehlikeli hiç bir şey yokdur . An’ane mazide terakkidir ; Terakki,istikbalde an’ane olacak. Her yaratmak cehdi müessir olmak için sevabıka tam ittila’

istilzam eder. Bir nehri, eyi tanımak için, meıı- bamm kaynağına kadar tâ’kib etmek lâzımdır.

E. Herriot y a r a tm a k ve yaratıcı ihtiya­

cını bütün ihtiyaçlarını üstüne koyuyor: Fran­

sa’da fazla mikdarda küçük avukatlar, küçük tacirler,küçük ekmekçiler,küçük tabipler,küçük

«parlementaire» 1er var . Fakat buna mukabil memleketimiz y a r a tıc ı lardan mahrum; mâ’şeri cehd henüz pek gayri müsellemdir; diğer taraf-

dan şahsî teşebbüs pek az teşci’ olunuyor...»

«ilimden isti’ane etmeli, bize yalnız o reh­

ber olmalıdır. Yeni Fransayı [yeni Türkiyeyi de ] yalnız ilim yaratabilir. » diyor. Biraz son­

ra yine sesini yükseltiyor:

S e u le la s c ie n c e p o u r r a d o n n e r à n o tr e p a y s la prospérité e t l ’éq u ilib re in d isp e n sa b le s p o u r lu tte r de p a ir a v e c le s a u tr e s n a tio n s. Yani: diğer mil­

letlerle at başi bir mlibareze etmeye muktazi re­

fah ve ahengi memleketimize, yalnız ilm vere­

bilir.

«Yaratma, hayatın zaferidir. Filhakika mü­

fekkirenin ameli ve amelin müfekkireyi kon­

trol etdiği hayat haricinde nafi’ hayat yokdur.

E . H e r r io t köylerin boşaldığını, top­

rağın ıssızlaşdığmı köy nüfusunun azaldı­

ğını muztarib nazarla görüyer : Bunun için düşündüğü çare ziraate ve zira’î sanayıa tabiî şeref ve esaletini vermek ve, ilmi, bilhassa kimyayı , ziraatın hidmetine koy - makdır . « Technique » tedrisata yüksek bir yer ayırıyor. Sekiz mektebde, daha şimdiden 200,000 genç toplanmışdır, bu adedi 600,000 e çıkarmak,hazırlamış olduğu planın icabmdandır.

Meslekî tedris luzumu, ictiına’i nazar noktasın­

dan olduğu kadar ahlâki nazar noktasından da hâkimdir, istihsal, onun için kudsî bir ayindir:

« İl y a u n e m o r a le de la p r o d u ctio n , p a r c e q u ’û la b a se d e la p r o d u c tio n ily a u n e v o lo n té h u m a in e . Yani Isîihsalin bir ma’neviyyeti vardır, çünki istihsalin esasında beşeri bir irade, bir azm vardır. » der.

Onun nazarında yalnız o millet büyıikdür ki, her vatandaşı, şahsî şa’yinde ma’şeri menfaati istihdaf eder.

« Yeni kadın nıes’elesi » hakkında bilhassa Fransız kadının iııtihab hakkı hususunda re'yini

soran zata şu sözleri söylemişdir : — Şübhesiz erkekle kadının medeni ve ma’nevi müsavatı prensipi esasen Fransız eseridir.

J u le s F a v r e ve Jules Simon bu müsavatı müdafa’a etmişlerdir. Bu mes’ele hakkında mem­

leketimizin henüz bir karar almamış olmasına hayret edilebilir. Fakat diğer memleketlerinkine nazaren bizim memleketimizin vaz’iyyeti der­

piş olunursa kuyudı ihtiraziyyede bulunmak lazımdır. Anglo - Saxon kadınile Fransız kadını arasında fark vardır, hatılatalım ki, zaten bir çok zemandrn beri mahalli idareye iştirak et- mekde olan s u fr a g e tte Iers intihab hakkının verilmesi ancak batı bir inkişaf neticesidir.

Fransız kadınını bizim pek müşevveş, pek ih- tilaclı siyasî hayatımıza birden bire atmak belki sabırsızlık olur. Tekâmülü ta’cil etmeyelim !

Sİ au c o n tr a ir e , la tr a n sfo r m a tio n du so r t de la fe m m e se fa isa it, sa n s tr a n s itio n , du jo u r au le n d e m a in ,e lle r isq u e r a it d e c o m p r o m e ttr e à ja m a is la m a t e r n it é , l ’e n fa n c e , la stablité m êm e de la fa m ille F ra n ça ise» .

Görülüyor ki bir intikal devri geçirmeksi­

zin kadının vaziyetinin değişmesini, yani siyasî hayata atılmasını analık, çocuk ve hatta Fran­

sız aile kıvamı için bir tehlike görmekdedir.

Bir milletde, bir defa âile rabıtası bozulunca o millet çökmüş ve göçmüş demekdir.

H e r r io t ince ve pek hassas bir şair ruhuna malikdir. L a F o rêt N o rm a n d e da, A lb er S ın a in in « S y m p h o n ie héroïque» inin en güzel parçası olan F o rêts manzumesine rekabet edecek sahifeler vardır. E. H e r r io t nun şah eseri ve asrî devletlerin, bence yeni devrin ve yeni Medenî cemiyetin k ita b ı m u ­ k a d d esi, Creér - Y a r a tm a lıd ır.

Eserleri şunlardır: P h ilo n le J u if, H is­

to ire de la L ittérature F r a n ç a is e , Ma­

d a m e R éca m ier et s e s a m is. U n o u r a g e inédit de Mme de S ta ël, A g ir , Créer [ 2 volumes] L a R u ssie n o u v e lle , Im p res­

s io n s d ’A m é r iq u e , V o u lo ir , La Forêt N o r m a n d e , E sq u isses, P o u r q u o i je su is R a d ic a l S o c ia lis te , P a r o le s d ’a u jo u r d ’ h u i B e e th o v e n .

Bu gün bir dostum Herriot hakkında : Ce n ’e st p a s u n c o u te a u q u i ç o u p e m a is

c ’e st u n e p ie r r e q u i a ig u is e » dedi, çok

zekî arkadaşımın hakkı vardır; o, gene zekalar

için bir bileği taşıdır Créer, demiri çelik

yapan ve çeliğe su ve salâbet veren eksirdir.

(5)

İÇTİHAT A m e li R u h iy y a t

LES INCERTITUDES DE L’HEURE PRÉSENTE

Dr. G u sta v e De B o n

2

Vak’alar, ekseriya devlet adamlarının eseri olarak tahaddüs eder ; fakat vak’aların inkişafı önünde onlar âciz kalırlar. Almanya alabildiğine tahtelbahr muharebeye karar verebilirdi ve ya vermeye bilirdi; Fakat bu harb bir kere başla- dıkdan sonra Amerikanın müdahalesini ister istemez da’vet ediyordu. İngiliz baş vekili, Po­

lonyalIlara payitahtlarım muhasara eden bolşe- vik ordusile sulh etmeyi tavsiye ederek, sözü mesmu olduğu takdirde,Avrupamn bolşevikler tarafından istilasını hazırlıyordu.

*

Dinleri, ırkları, lisanları muhtelif kavmlar- dan mürekkeb memleketlerde kanlı mücadelât dâhiliyeye, ancak mıistebid bir idare mani’ ola­

bilir .

a

Hiç bir zaman, Balkan akvamı, Türk hakî- miyyetinden çıkdıkdan sonra olduğu kadar yekdigerlerini doğramamışlardır, Beşyüz sene bunların arasında sulh ve müsaleıııeti muhafaza etmeye ancak Türk hakimiyeti mutlakası mu­

vaffak olmuşdu.

H .

Bir tehlikenin önünde rüc’at etmenin kat’î neticesi bu tehlikeyi büyültmekdir .

*

Politikada doğmakda olan bir muhalif kuv­

vete mukavemet etmemek , kendi kendisini bu kuvvetin na kabili mukavemet olduğunu görmeye mahkûm etmekdir. Her karnın «Giron- Créer nin Fransa için yazılmış ve Fransız gençlerine hitab etmekde olmasından diğer mil­

letler için faydasız olduğunu zan etmek çok yanlışdır. Halis ve ateşli bir muhabbetle yazıl­

mış olan bu kitab, bu asrın her medeni milleti için bir sahil feneridir; ziyanın milliyyeti yokdur Güneş aydınlatdığının, ısıtdığının kim ve ne olduğunu sormaz V ille (le L u m ière Her millet için nur ocağı olmakda devam ediyor, her larafdan gelen ziyalar orda kutublaııır ısinır ve ısıtır, ve her tarafa dağılır. Oranın ısıtıcı ziyası, altında so’ukdan ölmek miimkin olan lıararet- siz ay ışığına benzemez .

22 mayıs 1930 Dr ABDULLAH DJEVDET

din»[*] Ierı bunun tecrübesini yapmışlardır. Bu ebedi kanun, bidayetde sulhperver olan Rusya inkilâbmı kanlı bir diktatörlüğe batmaya sevk etdi.

Peygamber [Apôtre] 1ar, ancak peygamber­

lerle muaraza etdiğinden, pişvalara, ancak piş - valarla mukavemet ederek galebe edilir.

ÜL

Bir nazır, mevkii iktidarda ve mevkii iktidar haricinde, ayni adam olamaz. Mevkii iktidarda bizzarure umumi menfaatlarla meşgul olur ; iktidar mevkii haricinde yalııı şahsi menafii his ve idrâk eder . Bu menafim en esaslısı ise tekrar iktidar mevki’iııe çıkmakdır.

*

Muhtelif fırkalara mensub ricali siyasiye ara­

sında dostluk mümkindir ; ayni fırkanın adam­

ları arasıuda ise, hased, umumiyetle, dostluk tekevvününe müsaid olmayacak derecede fazla şiddetlidir.

*

Eğer diplomatlık mesleği, muhtelif kavmların seciyelerde ahvale göre muhtemel aksülamel- leri ve siyretleri üzerine müessirane icrayi te’sir vasıtaları hakkında ma’lûmatdarlığı isbat edecek bir imtihan istilzam etseydi şiibhesiz;

Avrupada bu imtihanı muvaffakiyetle geçecek on kişi bulunmazdı.

&

Şü’un hakkında derin bir ittıla’ ekseriya fiil ve icrayi felce uğratır!**]. Kararlarının bütün avakibini derpiş edecek kadar vasi' zekâya ma­

lik olan devlet adamları pek az fiil ve icrada bulunur.

a

Ef’alinin bütün in’ikâslarını kcşf etmeye kabi­

liyetli devlet adamı, haşininin şatranc tahtası üzerinde,mer’i «piyes»lerin yerlerini değişdirme- Ierinden mütehassıl gayri mer’i muhtemilâtı okuyan bir şatranc oyuncusuna benzetilebilir.

[*] Fransa inkılâbı esnasında Convention hükümeti zamanında (Oirond) meb’usları tarafından teşkil edilmiş fırka mensublarma verilen başlıca isimdir. «Montagnard»

ların hasmi idiler, bunlarla olan mübarezelerinde mağlub ve hemati cümlesi ( Echafaud ) üzerinde [dar ağacında ] helak oldular 1793 — 1794. Ab. Dj.

[**] «Cahil cesur olur» derler.(şekespir)ı(Hamele) te Âlemde tefekkürdür eden bizleri korkak:

Her bakdığımız meş’ali tasmim ve karart Bir sarsarı berfini tefekkür eder itfa, dedirtmez mi ?

5393

(6)

Siyasî ve ıctimaî hayat, ancak sulh ve uyuş­

ma vasıtasile mümkîn olduğundan i’tilâf nape- zirlîk usullerin en tehlikelisidir.

*

La alatta’yin bir hükümet daima muhasım kuvvetlerle muhatdır.Meharet, uğraşmaya mec­

bur olmamak için, bu kuvvetlere bir veçhe, bir istikamet vermekdir.

*

Bir hasmin ictihadları hakkında hakkaniyet ve insaf ile hüküm vermek politikada heman heman gayrı mümkindir.

%

Devlet adamları, nutuklarında aklî mantık istimal etdiklerine iyi ediyorlar, fakat asla unutmamalıdırlar ki ekvamı ekseriya sevk ve M illi is tik lâ l iç in n ıü c a d e ld e n so n r a

Malî istiklâl için mücadele [i]

4

Bizden mühim mıkdarda ihracat mahsolu alan ecnebi ticaret evlerinin İzm ir , A d a n a gibi ihracat mahsolıma malik şehirlerimizde ajanları vardır . Mal vapura konmadan evvel, meselâ Newyork daki alıcı, malın evsafı hakkın­

da ajanından mükemmel ve mufassal rapor alır mal Newyorka vasıl olduğu vakit , ahlaki - yet dairesinde ve istenilen evsofda değilse vapur mal ile geldigi yere avdet eder ve bir kerre itimad sarsıldıktan sonra kolay kolay düzelmez . Mu’teber tacirlerimizden öğrendiğime göre İta ly a da, bir türk yumur­

ta taciri hakkındâ her nasılsa biraz itimad sar - silmiş; şimdi bizden almakda tereddüd etdİKİeri yumurtalarımızı Y u n a n tacirlerinden alıyorlar­

mış; yumurta ayni yumurta , veren el başka el . yunan yumurta tacirleri bizden yumurtaları ali- yor, tasnif ediyor ve Yunan yumurtası diye İtal- yaya bizim yumurtalarımızı satıyorîarmış.

Buna can sıkılmamak mümkin değil . Bir tacirin dürüst hareket etmemiş olması memle - kete bazen böyle milyonlarla ziyan açar. İhra­

cat mes'elesi uzzun, derin bir tedkik ve müla­

haza mevzuudur. Her kes yalnız maddî ihraca- tile değil ma’nevî, fikrî, harsı ihracatilede meşgul oluyor. Yüksek maliye ve bankalar mecmuası [i] ıo

Nisan

i930

da

İsta n b u l T ü rk o c a ğ ın d a

İctihad sahibi tarafından verilen konferansın maba’d ve hitami. İlk kısımlar 2g4 , 296 , 297 inci

İc tih a d

larda.

idare eden , kitapların mantıklarına yabancı olan ihtiraslar, itikadîar, menfaatlardır.

*

Siyasî bir tehdid şükûhunu muhafaza etmek için mevkii icraya konması anını mümkin o l­

duğu kadar çok te’cil etmelidir, t*]

Zaman kuvvetli hükümetlere daima yardım eder, fakat zaif hükümetlere yardım etdiği nadirdir.

Kavmîerin zimamdar [Maître] lerinin işleri, *

yalnız dirileri sevk ve idare etmekden ibaret değildir, ölülerin fermanferma iradetltrini de hesaba dahil etmeleri de muktezidir.

[*] Sultan Abdülhamid, daima Avrupa devletlerine karşı cihadi mukaddes ilânı tehdidinde bulunur fakat bil tehdidi kavlen ika’ etmemek fetanetini gösterirdi.

AB. DJ.

olan E x p o rta teu r F r a n ç a is nın 13 mart 1930 tarihli nüshasında :

N o s c a m p a g n e s p o u r la créa tio n d ’u n o ffic e de l ’e x p o rta tio n in t e lle c t u e lle yani

bir fikri ihracat idaresi ihdas etmek için miicahede lerimiz sernameli mekalesini okuduğum ve kendi vaz’iyetimizi düşündüğüm vakit mükêd- der oldum.

Mabn temiz olması, kusursuz olması da kâfi değildir. Ucuza ma! olmuş ve ucuza satılabilir olması da lâzımdır. Bu şartlar birleşince o malın sürümüne, dini, ırkî hiçbir âmil mani' olamaz.

Bir malın ucuza mal olması içün de en mühim çare o malın çok mikdarda çıkarılmasıdır. Me­

selâ günde onbin kilo buğday üğüten bir de­

ğirmenin umumî masrafı, günde yüzbin kilo buğday üğüten diğer bir değirmenin umumî masrafının onda birinden çok fazla olur.Ve bu fazlalık malın bahasını yükseltir, bu suretle kü­

çük istihsalci büyük istihsalci kadar malını ucuz satamaz. Biz çok istihsal etmeliyiz, bize kâfi geldikden sonra çok fazla kalmalı ve bunu ihraç edebilmeliyiz. Kol mes’elesi dikenli ve mu’azzam bir meseledirki istihsale sıkı sıkıya bağlıdır. Kol mes'elesi köy ve köylü meselesi­

dir; hükümeti cümhuriyemiz bir köy kanunu hazırlamışdır, çok faidelidir ve köylermizi me­

zarlık halinden kurtaracak maddeleri muhtevidir.

Biz şehirliler, üzeri çiçek veya meyva dolu dilber ağaçlar olabiliriz; fakat üzerimizdeki bu yeşil yaprakları, meyvaları veya çiçekleri yapan nusğun toprak ve çamurlara dalan ince ve siyah göklerden geldiğini düşünmeliyiz.Köyler ş e h ir ­

l e r i n g ö k le r id ir .Köyleri hürmet ve muhab­

betle görmemek bir ağacın topraklar içindeki

(7)

İÇTİHAT 5395 köklerini istihkâr etmesine benzer. Köyün ve

köylünün ne demek olduğunu anlamak için Avrupanın büyük memleketlerine gitmeye hacet yok; Bulgaristan köylerini görmek yetişir. Bul­

gar köylülerinin b in kooperatif şirketi vardır' Yeni ziraat vesenayi’i zirraiye usullerini köylü­

lere talim için seyyar ve otobüslerle dolaşır si­

nemaları vardır. Her yirmi evli köyün bir kü­

çük hastahanesi ve bir tabibi bulunmak mec­

buridir. Bizde İ tanbulun yanı başında Değir­

men Dere de karnı bir kudurmuş öküzün boynuzile deşilen bir köylü bağırsakları dişarı dökülmüş olarak (İzmit) e götürülüyor ve bitta­

bi yolda ölüyor. Bunu geçen sene Değirmen Derede bir köşkü olan Ahmet İhsan Bey ( Ser­

veti fünun) da yazdı ve bu fıkrayı ben de aynen (ictihad)a nakl ve dercetmişdim.

C ü m h u r iy y e t Gazetesinin 7 Şübat 1930 tarihli nüshasında şu satırları okumuşduın :

B ir fa c ia

«Doktorsuzlııktarı hamile bir kadın öldü Istanbulun ya-

bindirerek İstanbula göndermeğe karar vermişler. Bittabi’ gelirken kadıncağız arabanın içinde vesaitsizliğin kurbanı olarak vefat etmiş ve ailesile köy hal- • kını dilhun etmiştir. Şu facia pek çirkin ve gayri İnsanîdir. İstanblun yanı ba - şinda bir kadının vaz’ı hamledemiyerek ölmesi ne demekdir 1 ».

Son günlerde S u lta n iy y e Kazasından aldı­

ğımız bir mektubda burada bu gün hiç bir tabib bulunmadığı ve bu yüzden bir çok iztirab ve aci görüldüğü yazilmakdadır.

Bizim mahrum ve perişan vaziyetimizden mes’ul, bu veya şu zat ve ya idare değil, bütün bir tarih beş asırlık bir tarih mes’uldur .

Yıkılması asırlarca devam etmiş olan bir bün yanyanın yapılması sekiz on senede müm - kin olmaz milletlerin medenî halatları ağaçla­

rın hayatlarına benzer: bu sene dikilen bir fi­

danı. sene nihayetinde on senelik ağaç yapmak hiçbir faninin hat­

kınındakı nahi­

yelerden Stran- cada bir facia olmuştur . Bu facia, köylerde­

ki sıhhî teşki - lâfımızın nok - sanliğı itibarile de şayani dikkattir .

Stranca nahiyesinin Altın köyünden Âdem Haşanın karısı hamile kalmış . Son günlerde kadının birdenbire sancısı tutmuş , ebe aramışlar , bulamamışlar . Sancı kadını sıkıştırmış ve vaz’ı hami alâimi baş göstermiştir. Hatta çocuğun kolları dışarıya çıkmak ve vücudü ra - hımde kalmak suretîle feci’ bir vaziyet hasıl olmuş .

Kadının ıztırap ve feryadına komşu­

lar da yetişerek bir çare aramışlar ve Çerkeş köyüne telefon etmişlerdir. O - radaki Doktor köye gelemiyecegini , gelse de vilâdiye Doktoru olmakdıgı için bir şey yapamıyaoağını söylemiş 1 Zavvallı kadıuın feryadı ve ıztırabı artınca , kendisini o vaziyette arabaya

Ş A ’IR IN IIA C C i

B iz k â ’b ey e s e r m e sti m u h a b b et g id e r iz B ir s a lte n e ti c a m i’a v u d e rb ed eriz ; B in r a b ita ’i k a k b izi h a lk a b a ğ la r : İn c in m e y i, in c itm e y e te r c ih e d e r iz .

16 Mai 1918 A B . D J.

ta bizzat tabiatın y e d i iktidarında değildir . Lâzım olan başlamakdır ve başlanmı ;dır ..

Zî şükûh pişvamız selâmet ve izzet yolumuzdaki ma - ni’leri atmışdır • Müreffeh, mes’ud , mütezayid, kuvvetli, hey­

betli, büyük devletlerin yürüdüklen yol gizli değildir. Onları refah ve saadete çıkarmış olana yolları takib etmekden başka yapılacak bir şey yokdur . Necat âmillerinin cümlesini kendisin­

de teksif eden bir âmil vardırki oda sevgidir:

Hasbî vatan sevgisi.Zengin,zinde, mes'ud, hey­

betli, kuvvetli, hür, herkese hürmet hissi ilka edici vatandaşlarla meskûn bir vatan ihya ve idame etmek için muktazi her kuvveti vatan sevgisi bize vermeye kadirdir. Haddi zatinda sevmek bir yükselme ve güzelleşmedir. Sevgi­

nin timsali bence güneşdir ve sevgiye tim­

sal olmıya layık ancak güne , vardır. Victor Hu­

go S ’il n ’y a v a it q u e lq u ’u n q u i a im e , le s o le il s ’étein d rait, dediği vakit belki bu timsaliyyeti murad etmişdir.Cihana ne,at ve ha­

yat veren odur, her şeyi verir mukabilinde hiç birşey beklemez ve istemez. Uzun sözüme ni­

hayet veriyorum. Herşey için her şeyden evvel

(8)

Sesler

Sonu boşluğa varan ,

Uçları bir ebedi matem gibi kararen Mezarlık servileri kımıldandı yerinden Dinledi yasli kuşlar uzayan bir nefesle Ağır , ağır , baltalar inerken donuk sesle . Sükutu , zulmetleri salladı siyah taşlar , Zulmetlerin içinde oynadı gizli başlar ...

Sesler geldi derinden :

« Dur , dur aman mezarcı dur !

« Daltanı yukardan vur ,

« Kıyma aman mezarcı ! s

« Hayatına doymadan gelen bir ruhe acı ...»

Yaralanan selvinin sesi kesildi birden , Yavaş, yavaş, damlalar sızdı siyah demirden...

« Harpı » ormanlarında inleşen ruhlar gibi, Akisler uzandıkça ürperdi yerin kalbi ...

Mezarcılar dinledi ölümün ülkesini , ölümlerden sonraki acıların sesini ...

Bütün gölgeler sindi ,

Hayaletler havada kanat açıp gezindi . Rengi solmuş gökleri , kararan ufukları , Arandı şaşkın gökler uzanan boşlukları .

« Dur , mezarcı , dur !

« Aman yukardan vur...»

Dinledi akisleri uzakdan siyah kuşlar , Cevab verdi enginler , cevab verdi yokuşlar, Ruhlar , ölmeyen ruhlar siyah dallara sindi , Hayalatler havada kanat acıb gezindi ...

Sonu boşluğa varan ,

Uçları bir ebedi matem gibi kararan Mezarlık selvileri kanar yüreklerinden ...

Asırların ardından yanan emellerde , Günahkâr ellerimiz birleşir ellerde,

Ölümün son acısı , son zehri yine y an ar, Ruhlar, ölmeyen ruhlar gizli dallarda kanar.

17 mart

1«0

: Salih Zeki

ve her şeyden ziyade güneş şiarında bir sevgi­

ye mühtacız ve ırkımızın yüreğindeki ate§, hafif bir kül tabakasile örtülmüş mukaddes ateş, bu sevgiyi ruhumuzda alevlendirmekdedir.

AB. DJ.

Yurd tehassuru

Mavigök sarayının bir siyah bulutunda , Hayali dalgalanıp , parlayan güzel yurdum Alaca karanlıklar neşreden sükûtunda , Yakıcı bir hasretin buharında boğuldum .

*

O boğucu rüyanın sıyrılınca ye’sinden, Yeni bir kurtuluşun hulyasile canlandım ! Saba perilerinden teselliler getiren,

Bahar rüzgârları nın neş’esile uyandım !

*

Cehennemler fışkırır: kavrulan varlığımdan, Boralar, enînimle inliyen çalkantılar ! Dünya, ruhumun çılgın uğultusundan tufan!

Her kaya kütlesini, bir dalgam yere çarpar

*

Harabeler diyarı dizçökerek , yüz sürer : Hicranınla viran olan kalbimin mihrabına!

Yaralı kumrular hep yaklaşıp sinegerer , Pek yanık içduygumun mukaddes kitabına

ü

Ruhumu sarıp , yakan esrarlı bir tül gibi , Matemli muhitimin ğölgesile muhâtım;

Kalbi matem fışkıran mosmor kanlı gül gibi ; Nazarıma geldinmi ? yas kesilir hayatım !

*

Yıldırımlar taşıyan ellerim fırlatıyor : Hıncımın alev renkli cehennem taşlarıni ! Azılı baykuşlar ki simdi sana çatıyor , Bir gün o taşlar , kırar topunu başlarını !

Ankara: 15-5-930 Florinalı Nazım

(9)

İÇTİHAT j 5397

YENİ BİR RUBAİYYAT HKAYYAM TERCÜMESİ

Feyzzullah Sacid Bey, Khayyamın 591 ru- ba’isini Türkçeyc menzum tercüme etdi ve pek çoğu büyük muvaffakiyetle yapılmış olan bu tercümeleri C ih a n K ita b b a n esi asıllarile beraber nefsi bir cildde basdı. Okuyucularımıza tavsiye ederiz . Bu tercümelerden en güzel bulduklarımızdan otuz kadarını, her nuBhâda 5 dane nümune olarak dercedeceğiz .

Ne zamandır dönmeye başlamış bu altın tas?

Ne zaman yıkılacak bu hayret veren esas ? Bilinmez, bilinmiyor bu aklın olçüsile;

ölçmeye dar geliyor onu bin türlü kıyas .

&

Onlar ki akıl diye zencire bağlandılar;

« Var »la « yok » hasretile yandılar, yıprandılar!

Git üzüm suyuna dal, ayıklar kendisini Daha koruk olmadan kuru üzüm sandılar

İL

Onlar ki akla uyan işlerle uğraşırlar, Yazık! öküzü sağıp altından süt taşırlar!

Eşek postu geyseler hayırlıydı! pazarda;

Akim yanma bir bağ ot ile vaklaşırlar !

*

Ayakları altında eskitenler cihanı, İki cihanda koşup aradılar o canı ! Bilmem, hakikatim bildirimi cihanın ? Bilmem ki göründü mü hakikatin nişanı ? Onlar ki bu âlemde gün gibi yükseldiler *

Düşünce oklarıyla felekleri deldiler ! Seni bilmek onlamak bahsine, felek gibi Başı dönmüş, serseri ve avare geldiler !

Kırmızı balık ile kanarya

Saçlarım kesilirken bir berber dükkânında , Bir cam kavanuz vardı aynanın sol yanında ; Bir balık yavrusuna bu bir şeffaf zindandı;

Onun hiç bilmediği cinayetleri vardı :

Çüııki güzel , sevimli , zararsız bir haydandı.

öyle olmasa onu kim arar, kim sorardı?

Kıp-kızıl bir alevin oynayan aksi gibi , Hiç durmaz , iner , çıkar , dolaşırdı şişeyi . Minimini kuyruğu ne hassas bir dümendi , Dönerdi birden bire yüzerken de sür’atle . Şu esaret içinde bir insan gibi şendi , Ederdi çok şikâyet , şübhesiz , olsa dili . Dokundukça sırçaya , d u ru r, sanki düşünür , Bu görünmez engelden şaşmış gibi görünür ; Altın çenberli gözler bir ân için dikilir ; Geçilmeyen sert suyu galiba tetkik eder , Fakat bir şey anlamaz , ürker , geri çekilir, Hemen oynar kuyrukla kanat, ta dibe gider.

Su içinde görürde muhiti yaklaşmaz , Tıbkı suya benzeyen bir duvarı aşamaz , Sanki bir fakir insan yavrusuki dünyada , Camakânlarda görür her şeyi imrenerek , Pek sevdiğini hazan , belki alır rüyada ...

Bilmem ne yapacakdım berberden öğrenerek:

- Ne zaman kondu, dedin, bu balıkçık şişeye?

- Şimdi, dedi, müşteri Beyler eğlensin deye . - Nerde varsa âlemde dedim, güzel ve eyi Kurbânıdır beşerin , o pek hutkâm hayvanın : Sanır allah yaratmış onun için her şeyi ! Her güzel mahlûk gııyâ düşmanıdır insanın . o ânde duyuldu bir kuşun şakrak nağmesi;

Dinledim utanarak bu çok sevimli sesi . Öten bir kanaryadır tavandaki kafesde . Sanki deyordu : - Evet, onun yakut rengi var;

Benim suçum da altın tüyle , billuri sesde , Birinin câzibesi, birinin ahengi var .

26 Eylül 1929 Ebubekir Hazim

(10)

Y A R A T M A L I !

[ Créer ]

Yazan : Fransanın sabık Başvekili

E d o u a rd H e rr io t

10

Bayağılık [ La médiocrité] her şeyi istila etmek, her şeyî bir seviyyeye indir­

mek ister. Her regimden ziyade démoc­

ratie regimine elzem olan zekâ aristoc- ratielerine la yenkati hücum eder. Her şeyi bozar, her şeyi ifsad eder. Bela- ğeti klişe sözlerle doldurur.Eyiliğindeki, garazsızlık ve ivazs'ırlığa kadar aslî, ma- nendsiz olmakdan başka bir kabahati olmayan Goldsmith gibi bir nefis muhar­

riri gururlarile ta’zib ve istihkarile red eder.

Her resmi cenaze alayinda çalman bir matemi nekerat olmak üzre Chopin in ulvi bir Sonat inin bir pareasmı ayı­

rır ve bozar. Sanati, fi’li ve fikri kendi seviyyesine indirir. Tahribatını ekseriya ma’ruz olduğumuz bir huzur [ Béatitude]

tarzı vücude getirir. Asıl endişe, zerafet, tekayyud ile istihza eder, Enegie ile şiddetin bir tutulmasını ister , Kini yo­

ran çalişkan sükûndan hiddetlenir . Münkir taassuba, batıl fikirlerin te­

şevvüşüne , asil Fransız, âkilane yaratma iradesile karşı gelecekdir.

Bizim anladığımız vech ile Démoc­

ratie fa’aliyyetin hiç bir şeklini red et­

mez el verir ki bu fa’aliyyet milletin menfa’atine cereyan etsin. Biri formül­

lerle ifade olunan biri istiklale mütevec­

cih, diğeri din gibi tefsir olunan bir mazi üzerinde kalmış olarak , Fransız gençliğini , lâ’ekal iki kısma ayırmaya gayret edildi ve bu gayretde bulunula - cakdır.

Bir milletin haytında mazi ve hal i le istikbal i biri birinden ayırmak ka -

L a vo ix du P a c ifiste

Des rictus, des sanglots, des râles d’agonie, Vienne! alimenter les affres de la mort;

La rage du non sens et de 1’ ignominie

Entasse aux coeur trompés la haine et le remords.

Le dol est souverain, la vertu se renie, Le crime est exalté, l1 hypocrise endort Les esprits ingénus, le paisible génie Se dévore impuissant dans ses divins efforts.

Dans le sang, dans la boue, égorgés,égorgeants, Les mortels affolés sous d’infâmes agents Avancent et les cieux de honte se revoilent.

Mes regards embrasés d’ires et de pitiés, Au delà des muées, deç rêves oubliés,

Vous suivent ô martyr?, là, du haut des étoiles.

17 Août 1918 Dr. Abdullah Djevdet

dar hiç bir şey sun’i ve tehlikeli değil­

dir [*] An’ana mazide terekkidir; terekki istikbalde an’ane olacakdır. Her yaratma cehdi müessir olmak için sevabıkı ihata etmeyi, sevabıka tam ittila’i istilzam eder.

Bir nehri eyi tanımak için manba’ına kadar ta’kib etmek lazımdır.

Üzerinde İsrar edeceğiniz temerküz [ Conceniration ] hadisesi gibi bir ma- vaka’i layiki vech ile takdir etmek için sanayi’imizi hali tekamülünde müşahede etmiş, tedkik etmiş olmak lazımdır.

Zaten, kendisine Réveolutionnaire = inkilabcı dese de, Fransız, mazisini sever.

«Basille»i yıkar, fakat sonra Bastille den bazı bekaya bulunursa Celestin rıhtı­

mının çinarları civarında onu dindarane bir ihtimam ile itmam ve ihya eder.

Démocratie ye kalbî merbutiyyet Fran- sanm bütün tarihi servetlerine merbu- tiyyete mani’ olamaz [**]

[*] Dr

G u sta v e L e B o n

dan ,

2

janvier

1930

taihılı alpıgimiz bir mektubunda mazisile pek çabuk ala- kesini kesen milletlerden bahsederek E n g é n é r a l ,

le s p e u p le s n e s u r v iv e n t p a s fa c ile m o n t

à

la m o r t de le u r D ieu

diyordu . a b. d j. [**] Bu keyfiyyeti M. D. de Coubertin P o u r

m ieux c o m p r e n d r e la F r a n c e

unvanlı kü­

çük kütübhanesinde göstermişdir .

(11)

İ

ç t i h a t

LA MORT D E L ’A IG L E

Quand l’aigle a dépassé le» neiges éternelles , A sa vaste envergure il veut chercher plus d’air Et le soleil plus proche en un azur plus clair.

Pour échauffer l’éclat de ses mornes pruuelles .

il s’enlève . il aspire un torrent d’étincelles.

Tujours plus haut , enflant son vol tranquille et fier , il monte vers l’orage où l’attire l’éclaîr;

Mais la foudre d’un coup a rompu ses deux ailes .

Avec un cri sinistre , il tournoie , emporté

Par la trombe, et, crispé, buvant d’un trait sublime . La flamme éparse , il plonge au fulgurant abîme .

Heurux qui pour la gloire ou pour la liberté, Dans l’orgueil de la force et l’ivresse du rêve , Meurt ainsi, d’une mort éblouissante et brève !

José - Maria de Heredia

Bir intiharın yüksek mâ’nası

Japonya Bahriyye kaymakamlarından Kusakarı, Harakiri yakarak, yâni bir han­

çerle karnını kesup bağırsaklarinı dişari dökmek suretile intihar etmişdir . Bu intiharın sebebi Londres, misakının akdi ve Japon bahri kuvvetinin tenzili hususunun ba’is olduğu teessür d u r .

Biz bu hadisenin ma’nasindan daha yüksek nıa’nali bir hadise az tehattur ediyoruz . İçlerinden böyle vatan seven insanlar çıkan bir millet, başini yüksek tuta bilir ve bütün milletlere Ben variml

ve ben ölmez bir varlığım diyebilir.

Ma’şerî haysiyyet ve vahdet hissi bu kadar yüksek ve hâkim olunca bir milletin sırtı yere gelmez .

Biz kit’alari, her biri bilâhere birer Devlet olan kîşverleri gayb etmiş ve rahet uyuya bilmışızdir.

Fakat müteselli olalim: Stvres mua­

hedesine layik olduğu cevabi , layıki veçhile vermeyi bilmiş olan da lii tk un milli ve ırki haysiyyeti olmuşdur. Biz Japonlarla beraber bir kökden fişkirmış dallardık .

Ictıhad

Çocuk hikâyesi

5399

K ü çü k s a tıc ı

Kar bütün şiddetile yağıyordu . Arabalar otomobiller biri biri arkasından durmadan geçiyorlardı, mevsimin en soğuk zamanı olmakla beraber her taraf neş’e içinde çalkanıyordu.

Sokaklar ve mağazaların vitrinleri elektiriklerle tenvir edilmiş, Noel ağaçlarile, güzel oyuncak­

larla süslenmişti. Çocuk, büyük, zengin, fakir her kes camekâıılarm göz kamaştıran süslerini seyr etmekten kendilerini alamıyorlardı.

Bu sırada sekiz, dokuz yaşlarında paçavra­

lara sarınmış bir kız çocuğu soğuktan titreye­

rek camekânlardan birisine yaklaştı etrafı kızar­

mış gözlerini açarak camekândaki oyuncakları hayretle seyretmeğe başladı. Nahif boynunu me’yusane uzatarak paşını eamekana dayadı ve o oyuncaklarla oynayabilmek hülyalarına daldı •••• Çok geçmemişti mağazadan bir adam çıktı ve onu ayagile iterek oradan koğdu , bedbaht çocuk güzel oyuncakları seyr etmeğe doymayan gözleriie camekânı son defa olarak süzdü ve yavaş yavaş uzaklaştı .

Sokağın köşesini döndüğü zaman oraya kar­

ların üstüne oturdu, kolunun altından küçükçe bir kutu çıkardı, bu kutunun içinde bir kaç kutu kibrit vardı, bu kibritleri satarak hasta annesine ilâç alacaktı.

Küçük kız gözlerini yukarı kaldırarak kar­

şıdaki eviıı penceresinden görünen mesut aileyi seyre daldı.

Kızlı erkekli bir çok çocuklar başkalarının istirabındaıı sefaletinden bihaber giderek eğle­

nerek masanın etrafına toplanmış yemek yiyor­

lardı. Çocukların anneleri ve babaları sıhhatli insanlardı ve büyük bir iştahla yemek yiyor­

lardı.

Bu manzara zavallı küçüğün hasta annesini, açlığını ve muharebeden yaralı gelüp ölen babasını hatırlatıyordu .

Kar bütün şiddetile yağıyor, karşıki evde Noel eğlencesi hala devam ediyordu. Küçük kız müthiş souğa rağmen çocukların eğlentisini

seyre devam ediyordu ...

Artık sokakda insanlar seyrekleşmeye baş- lamışdı. O hasta annenin kendisini merak ede­

ceğini bile zihninden çıkarmış yaşlı gözlerde

(12)

çocukların , ruhen kendisinden yüksek olmı - yan çocukların şen hareketlerini fâkib edi - yordu . O düşündü : O çocukların ondan ne farkı var , o niçin hakkı olan eğlenceden mahrum olsun? O da düşünmüyor mu ? His etmiyor mu? Bu düşünce onda Allaha karşı isyan hisleri uyandırdı, hakkım istirdad etmek ister gibi küçük yumruklarım sıktı, zayif kol­

larım havaya kaldırdı . Du’amı edecekdi? Hayır Allah ona saadet bağışlamamıştı ki du’a etsin ve şükranım bildirsin. Yalvaracakmiydi? Hayır Allahın merhameti olsaydı şimdiye kadar ona hiç acımazım idi ? Hayır çocuk bunlardan hiç birisini yapmıyordu . O kollarım Allaha yalnız halini, sefaletini göstermek, onu utandırmak için kaldırıyordu.

Gecenin seösizliği içinde o hiç hareketsiz, sakin ağlıyordu; fakat karşı evde yükselen kahkahaların nihayeti gelmiyordu.

Artık eve gitmeyecekti karşı evdeki eğlen­

ceyi seyredecekti . Uykusu gelmiş olmasına rağmen uyumamaya çalışıyordu , fakat birkaç dakika sonra orada duvarın kenarında uyu-

yakaldı .

Rüyasında karşıki eve davet olunduğunu orada o çocuklarla beraber yemek yediğini bir az evvel camekânda seyretdiği oyuncaklarla oynadığını görüyordu. O bunların rüya oldu­

ğundan bihaber kendisini mes’ut hissediyordu, keşke hep rüya görseydi ! Sıcak yemek, sicak bir oda onu dünyanın en mesut insanı yapacakdı.

Bu rüya ona müddeti hayatında en güzel, en tatlı dakikaları yaşatıyordu. Onun için ne bü­

yük saadetdi bu...

Kar evvelkinden daha şiddetli yağmağa başladı... Göz gözü görmez oldu, fırtına oka- dar müthişti ki kar biraz sonra diz kapakları aşıyordu .

* *

*

Ertesi gün şafakla beraber mes’ut ailenin çocuhları da uyandılar. Sene başı münasebetile yeni elbiselerini giydiler, ve hemen pencereye koşdular. Fakat gözleri bu yeni seneyi facıah bir manzarayla karşıladı.

Dün akşam kendilerini seyreden fakir ço­

cuk karların içinde donmuş bîruh yatıyordu.

Gül Abdullah Djevdet

İCTİMÂ’İ SÜTUN

KADIN VE SİYASET

Polilika refikimizin 9 mayis tarihli nüshasında «Pişmiş aşa su katma! Sabık Kadın birliği reisi Nezihe H. Kadın aleıjhdarı Dr, Abdullah Djevdet bey e böyle cevab veriyor » sernamesile neşr etdigi miilâkatnameye cevabımız :

Evvelâ Abdullah Djevet kadın aleyhdarı asla değildir; kadına belki en yüksek derecede hür­

met eden ve kadım en derin şefkatle seven­

dir. « Feministe » olmamakla, kadın aleyhdarı olmak arasında hiç bir benzerlik yokdur. Kadın hakkındaki fikirlerimi, Nezihe Muhiddin H. E.

Kadın birliği reisi olduğu devirde [ 10 nisan 1925 de I birlik merkezinde kendilerinin daveti üzerine, verdiğim bir koııferansda şerh ve izah etmişdim.

Mevzu’ «amelî ve fikrî hayatta yarının Türk kadını» idi. Bu konferans 184 numaralı ve 15 temmuz 1925 tarihli « İçtihad » da tam olarak çıkmışdır . Münakaşaya ve biraz telâşa sebeb olan ve 1 mayis 1930 tarihli « İçtihad » da çıkmış bulunan makalemde, kendileri tarafından

alkışlanmış o küçük koııferansda ileri sürmüş olduğum fikirler haricinde bir fikir yokdur.

Büyük bir şairin:

La Liberté, sachez, hommes faits pour servir Que pour la posséder il faut la conquérir ! beytini irad etmiş olmama yanlış ına’na ve- rilmişdir. Kadın hür olmasın demedim. Hürri­

yete, hürriyet susuzluğu tekaddiim etmelidir, dedim. Mekalemin şu satırlarını aynen alıyor ve Nezihe H. efendinin ve okuyucularımızın insafına arz ediyorum :

Kadinlar ne cebri âlâyı, ne teleskopu, ne telsiz telefonu ihtira etmiş değillerdir; fakat bunların cümlesinden daha yüksek, daha bü­

yük, daha güzel bir eser ibda ederler; dünya­

da en yüksek eser Onların dizleri üzürinde vıi- cude gelir: Afif ve faziletli bir kadın, afif ve faziletli bir erkek: Eğer genç kız iyi yetiştiril­

miş ise kendine benziyen evlâdlar yetişdirir;

bu eser ise cihanın en büyük şaheseri olur.

(13)

İÇTİHAT 5401 Kadınlar siyasî hukuka malık olmasın, meb’us

intihab reyi vermesin ve intihab olunmasın demiyorum . Fakat bu hakların ve vazifelerin çok fevkinde vazifeleri olduğunu bilsinler.önüne geçilmeyen bazı sebeblerle bir ana, bir zevce,, bir aile reisesi olmak saadetine nail olmamış kadınlar cinslerine verilen bu hakkı istimal etsinler; fakat böyle bir hakkın kadınlarımıza verilmiş bulunması kendilerine analığı, zevce­

liği; aile melîkeliğiııi ve möleklîğini ihmal et- direcek ise, o zaman kâşki bu hak verilmemiş olaydı ! demek caiz olur.

« Pişmiş aş » meselesine gelince, ben ortada

«pişmiş aş»gÖrmiyorum.Diinyanm bütün medenî memleketinde çokdan kaldırılmış olan iki dere­

celi intihab bizde hâlâ mevcud iken ve belki de mevcud olmak lâzım görünürken, ortada pişmiş değil, çiğ aş bile yok demekdir.

Son günlerde. André Sollet isminde bir Fran­

sız Ainsi parla Edouard Herriot unvanile küçük fakat bence kıymeti büyük bir kitab neşr etdi.

Edvard Heriot Fransanın son zamanlarda Başve­

kili, bir müddet de Maarif nazırı olmuş ve elyevm Fransa parlemantosunda liberal ve demokrat fır­

kanın reisidir; y a r a tm a lı adile tercüme etmekde olduğum mühim C ré e r kitabı gibi büyük ve yük­

sek eserlerin de müellifidir.Her hususda Avrupa’

nın en yüksek fikir ve idare adamlarından biridir. Sollet’in kitabının 55 inci sahifesinde başlıyan «Le problème de la femme moderne»

adlı bahis Edouard Herriot nun kadın ve kadın­

lık hakkında, medeniyet ve tekâmül merdive­

nin, bize nisbetle çok yukarısında bulundu­

ğunda şübhe olmayan France kadını hakkında siyasî hukuk ( droit de vote ) noktasından ne düşündüğünü görmek cazibdir itikadındayım . Herriot’yu intivive eden André Sollet Ingiltere’de siyasî haklar feth etmiş olan "Sufragette» leri ileri sürerek, Fransa kadınlarının da bu hakka malik olup olmamaları hakkında reyini sorar­

ken, Herriot, nazikâne, fakat menfi, menfi fakat nazikâne olan şu cevabı veriyor :

« II ya quelques différences entre la femme Anglo-Saxonne et la femme Française.

Ce n’est qu’à la suite,rappelons-le,d’une lente évolution que le droit de vote a été accordé à la sufragette qui depuis déjà longtemps, parti­

cipait à l’administration locale. A vrai dire, la Française ne possède pas cette même édu­

cation. Il yaurait peut-être de l’impatience à la jeter tout d’un coup , dans notre vie pub - lique si conuvlsive et si embroulKe . Ne pré- ciption pas l’évolution!»

Iş Fransada bu merkezde olunca asrî işlerde Fransanın tilmizi olan Türkiyede ne olmak lâ - zım gelir, kolay anlaşılır. Herriot bugün, «Te­

kâmülü tacil etmeyelim» diyor. Ben tam 26 sene evvel İçtihadın, Geneve de çıkan fransızca kıs­

mının dibacesinde (Une révolution hâtée est une évolution ratée ) demişdim. Hazır elbise almaya iltifat etmiyelim , kumaşı bir az aşağı olsa da viicudümüze göre yapılmış elbise istiyelim.

Kanunlar, mahallî ve ırkî ihtiyaçların ve ka­

biliyetlerin ifadesi ve tatmini olmalıdır .

İ s v iç r e den aynen alınan İcra kanununun adliye işlerinde vukua getirdiği miişkilat ta’dili zarurî kılmakdadır . Victor Hugo : « Avant d’avoir la République ayons quelques cho - ses de républicaine » derdi . Müntehib ve müntehab olmak isteyen hanımlarımızın evvelâ çocuklarının bakımında, terbiyesinde yurdlarının tanzim ve idaresinde yüksek bir kemal ve cemal görmeliyim. Nezihe Hanım Efendi de bu kana- atde olmalıdır.Ve bu satırları okudukdan sonra, ortada içine su katdığım pişmiş aş bulunmadığını

ve bilakis yenildiği takdirde sui hazmi mucib olacağından emin olduğum çiğ bir aşın mevzuu bahs olduğunu göreceklerdir .

[ Politika, 14 mayis 1930 ]

Abdullah Djvdet

\

S o lm a y a n G ü z e llik le r :

( 0

—^-»

j ı £ \

Ji-*

f

0^-3

jE -o y

Ey aziz, mal endişesi sende hayat ihtimamindan fazladir , Senin âlakan başdan ziade sarigadir.

; jl* jjlı 1 j 1 ^ y > ~ \

' ,_ri '

j

. flf d'-Ç> d • J 3-*

Bir avuç su derin uykuyu tarmar eder:

bir damla göz yaşin alemi viran etmik için yetişir.

^ (" d ' ^ ^ ^

Benim elimin küstahlığının başka üc­

reti vardır : muhafizi bulunmayan gül

ağacindan gül koparmam.

(14)

Les idées directrices de Fldjtihad

Revue hebdomadaire, fondée en 1904 à Genève et dirigée par le Dr. Abdullah Djevdet Éey I. De toutes les libertés celle de la conscience

est la plus essentielle et la plus sacrée: * l'hom­

me Qui n’est pas maître de choisir et d’avouer sa croyance perd la moitié de son âme ».

II. L’indépendance économique est à la base de toute autre indépendance d’ordre individuel, collectif et politique.

III. La guerre n’est point un moyen de solution des questions internationales. Toute guerre ag­

ressive est im pie.

IV. C’est une erreur capitale de croire Que le malheur d'une nation constituerait le bonheur d’une autre nation : l’interdépendance des peuples est consacrée.

V. « Une injustice faite à un seul est une m e­

nace pour tous. »

VI. Le but de l’éducation et de l’enseignement doit être de préparer l’individu à ne trouver son point d’appui qu’en lui-même et non dans la communauté, Il faut développer et raffermir le caractère plus Que l'intelligence.

VII. Le courage , est autant en parole qu’en acte, l’éloquence du caractère.

VIII. La poésié, la musique et les arts plastiques affinent l'âme et la dotent d’une envergure divine.

ix. La crise sociale ne peut être surmontée qu’en favorisant la colonisation agricole et en changeant le système d'instruction, de façon Que les écoles cessent d’être des fabriques de déclas­

sés, de politiciens et de subversifs.

X. Le but plausible des religions est de déve­

lopper entre les hommes l’esprit de concorde, d’amour et de compassion; il est préférable d’a ­ bandonner le remède, quand, au lieu de guérir et de soulager il aggrave et perpétue le m al.

XI. Les particuliers comme les nations réelle­

ment forts sont ceux Qui savent se dispenser de recourir à la violence pour se défendre.

XII. La force peut bien primer le droit mais elle ne peut jamais le remplacer.

XIII. Un des principaux facteurs Qui ont mis l’Orient au dessous de l’Occident fut la situ - ation inférieure où la femme fut maintenue .

XIV. La réelle grandeur d’un pays ne dé­

pend ni de la densité de sa population,ni delà richesse de son so l, ni de l’étendue de son territoir, ni de la puissance militaire de son

gouvernement mais de la valeur sociale de ses citoyens

XV. La croyance à un Etre-Suprême régissant l’univers d’après sa propre fantaisie ne dénote pas seulement une énorme crédulité, mais elle détermine aussi une triste diminution de l’esprit humain Qu’elle condamne à une inconséquence irrémédiable.

XVI. La vertu est une disposition Qui nous pousse à faire du bien aux autres: le plaisir Que nous ressentons en nous y conformant et, la peine morale qu’occasionne l’infraction à cet élan sublime constituent l’uniQue mobile et la sanction de nos actes.

XVII. L’homme n’est pas responsable seule­

ment du mal qu’il fait mais aussi du bien Qu’il ne fait pas.

XVIII. L’homme parfait est celui Qui est bon sans visée de récompense et sans crainte de pu - nition.

xix. Une haute culture morale doit avoir pour fin de rendre la pratique de la vertu aussi natu­

relle , aussi aisée Que les mouvements respira- toirs physiologiques.

xx. Le capital et la main-d’œuvre doivent se respecter réciproquement et vivre solidaires ; la tyrannie de l’un finit par détruire , du même coup, et le tyran et le, tyrannisé.

XXI. Le capital est pour la main-d'œuvre ce Qu’est le point d’appui pour le levier et vice versa.

xxil. Il n’y a Qu’une civilisation et elle est le patrimoine de la grande famille humaine.

xxill. C'est en s'égalant dans les attributs de la civilisation que les nations s’assurent une existence plus â part et moins dépendante.

XXIV.

Le bien-être général . résultant de la somme d'efforts, des particuliers, l’homme qui pouvant travailler et produire, se plait â vivre dans l'inaction , cesse d’être un membre légi­

time de la société et dés lors perd le droit de consommer des produits de cette dernière.

XXV.

Une nation, autant et même plus qu’nn individu puise son énergie la plu féconde dans l’idéal Qu'elle se propose ; la valeur de cette source d’énergie sera d’autant plus grande que la nation Qui l’emploiera l’aura placé plus haut:

“ La hauteur de l’idéal à réaliser remplace l’éner- gie de la croyance en sa Réalité immédiate „ .

Mes’ul Müdür Dr. Abdil Hüsnü ( Orhaniye Matbaası )

(15)

Diş Tabibi Mehmet Rifat B.

Cağaloğlu kapalı Furun karşısında her gün hasta kabul eder.

Telefon: İstanbul 264

Prof. Dr. Selâhattin Mehmet

Röntgen Laboratuvarı Mahmudiye Caddesi No. 28

Hayat

Aylık ilmi mecmuadır, çok mükemmel ve müte’kâmil olarak çıkıyor. Her nüshası 80 sahifelik güzel ve ictima’i edebî malûmat ile dolu bir kitap halinde çıkar. Celâl Nuri Beyin idaresindedir Telefon: Beyoğlu 3932

Kephalgine

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için müessirdir.

19. Avenue de VM¡er-t P A R JS

u**s gpfiNfc ROGIER D

E .2

s •§•

Mesane ve böbrek rahatsızlıklarında müessir ilâçtır. Ta'mı hoştur ilk istimalinde tebevvlde, idrar yollarında rahatlık hissolunur.

Glisero fosfatlı Şark Malt Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu Telefon : İstanbul, 78

Apraham Ekşiyan

kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres

Telefon: Stanboul, 2827

Öksürük ve boğaz hastalıkları

Oxymenthol Perraudin

Pastillerini alınız.

Endocrisine Fourrnier

Hasta ve yorgun uzuvları aynı cins a’za- nın cevherde tâmir etmek esasına müs­

tenit opotherapia devalarındandır. Kaşe, pudra ve kompirime halinde kullanılır.

Aylık

Mecmuasını okuyun . Senelik aboneınan 6 lira, nüshası 50 kuruşdur.

“İçtihat ın„ 24 üncü senesi kolleksiyonu

Birkaç tam kolleksiyon var 2 !/2 lira gönderenlere taahud- lu olarak gönderiyoruz.

BILEYL

Safra ifrazı azalan hastalıklarda, sarılıkta, yarım baş ağrılarında, uykusuzlukta, zihin tembelli­

ğinde, kanın ve bağırsakların bozukluğunda, karaciğer kum sancılarında 1 kapsül alınır.

BILOLACTYL

Ferment lactipue sélectionne

Mide ve bağırsaklardaki tahammür ve tesemmümün maniidir. Çocuk ishalle­

rinde eyi ilâçtır. Yemeklerden evvel 3 — 5 kapsül alınmalıdır.

Kimosine Rogier

Çocukların hazımsızlıklarında, süte tahammül etmeyenher mid’e için müessir deva. 200 gram süte bir ölçü kaşığı KIMOSÎN kâfidir.

MACİT MEHMET B.

Diş Tabibi

Ankara caddesi, Vilâvet konağı karşısında

Telefon : S. 617

GÜNDE 10 PARA

Anadolunun, her köşesinde birer Çocuk sarayının yükselmesi için Himayei Etfa- lin hepimizden beklediği yardım.

Cumhuriyet Mücellithanesi -

BabIâli caddesinde « karagöz » ittisalin­

de kitaplarını hem metin bir surette hem mute’dil fiatla ciltletmek isteyenle­

rin mücellithanesidir.

(16)

İsta n b u ld a B e y o ğ lu İ stik lâ l ca d d e si n d e , 4 6 9 nıımrııda :

L a G r a n d e L ib r a ir ie M o n d ia le

Müessesesine müracaat ediniz.

Ş a r k ı k a r ib in e n b ü y ü k v e ç e ş id le r i e n e y i in tih a b e d ilm iş k ita b lıa n e sid ir .

Telefon: Beyoğlu: 27lo

O sm a n lı B a n k a s ı

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Oalata Telefon : B. 36 Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardır.

A k ş e h ir B a n k a sı

Sermayesi 1 Milyon lira

Bilumum Banka muamelesile İştigal eder

Merkezi : AKŞEHİR

Şubeleri : İSTANBUL ve İZMİR Telefon : İstanbul 3341

Veremin her devrinde en müessir deva

Tarif de publicité dans F «Idjtihad»

Ltq 1 pour chaque 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1' "Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ "Idjtihad,, dan lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonçes est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

Türkiye Sanayi ve Maadin Bankasına Merbut

YERLİ MALLAR PAZARI

H e r e k e , B e y k o z , B a k ır k ö y F a b r ik a la r ı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipeklihr ve döşeme­

likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük ku­

maşlar, şallar, ipekli mendiller, ince ve kalın bezler, metin ve zarif bavul, çanta, kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır.

Diş tabibi

Muallim H. H A M IT B.

Muayenehanesi

Beyoğlunda Lilrarire Mondiale karşısında Telefon B. 725

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoğlıı Venedik Sokağı No. 5 Cum’a ve cumartesinden başka hergün

2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefoır. p. 4707

Adabı Muaşeret rehberi

( SA V O İR V İV R E )

Dr. Abdullah Cevdet Beyin bu yeni kitabı mühim bir ihtiyacı tatmin ediyor. 500 küsür sahifalı ve resimlidir.Fi. 150 kuruş cildlisi 175

Müderris İsmail Hakkı Beyin kitapları

İçtimaiyat noktai nazarından terbiye

Kuruş 20

Kalbin gözü 20

İzmir konferansları 50

Terbiye ve iman 25

Bu eserlerin nüshaları tükenmek üzeredir.

İdarehanemizde ve kitapçılarda bulunur.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma bulguları bilgi grubu(vücudu) olarak görülmektedir. Problem çözümleri, var olan bilgi grubuna ait tahmin kümesiyle çerçevelidir ve öğrenciler bununla

Ayrıca günümüz Tür- kiye Türkçesinde beddua etmek veya beddua almak anlamındaki ah et- mek, ah almak ile yine çocuk dilinde yer alan eh etmek deyiminin yazımı- za konu olan

Diğer yandan, näylä= yapısı, -en azından äylä= fiilinin “yap-, et-” anlamlı diğer fiillerden daha baskın olarak kullanıldığı bu eserin yaratıldığı alanda ve

Ama nispeten daha düz bir bölgede isek ya çok düzgün ve yukarı doğru daralan bir yuvarlak oluşturan tepeler ya da yerden kalkıp yükselerek uzayıp giden ve

Yüzün vertikal boyutu Fasiyal eksen açısı Üst keser dişin konumuN. A lt keser

• Marka mimarisi: Marka veya alt marka, teklifini anlatabilmek için birlikte nasıl çalışmalılar.. • Marka kimliği: Marka, görsel ve yazılı biçimde en iyi

raiti haiz ve zarif oldukları gibi ucuza da mal olmak- tadır. Bundan başka şehirlerin ortalarında bulunan ve vak- tile cephelerinden başka hiç bir şeye ehemmiyet vermeksizin

Katıldığımız düğünde de geçmişten seçilen geleneksel değerler (mehter takımı, kırmızı duvak, at), yeniden harekete geçirilerek hatta mehter takımında olduğu gibi