Kara sahife
Nufus fazlalığı ve harb Çocukluk hatıratı Si je revivais (Poème ) Kalender sözü ( Şi‘ir ) Yalnızız ( Şi'ir ) Kadm kalbi Selıııa Lagerlöf
Darul Bedayi'de yeni eserler Politikada psikolocya hataları Şa‘ir müterennim ‘umman [kıt‘a]
Ictihad
Dr: G. Le Bon E. Hazim
E. Hazini
Tokadi zade Şekib Şukûfe Nihal OğuZ Kâzım Des GrangeS M. Ferid Dr. G. Le Bon Dr. AB. Dj.
On Beş G ü n lü k Fikir ve S a n ’at
M ecm uası
/
İsta n b u l : 1 K â n u n isa n i 1 9 3 1
Yeni Neşrıyyat
İçtihada gönderilen kitabiar:
İnsanı kör ed en h a sta lık la rd a n
Trahom
S â n ‘a td a şla rım ız d a n D r. N uri F ehm i
Beyin çpk faydalı bir k itab ıd ır, R esim li
d ir h er k es için o k u n m ası lâ z ım d ır . G e
lecek n ü sh am ızd a tah lil ve bazı re sim le
rini d ere ed e ceğ iz g e n e ve m ünevver
ark ad aşım ızı teb rik ederiz.
* * *
Le triomphe du Satan
Roman Par ALBERT FUA L es éd itio n s G e o r g e s - A n q u etil. P a r is * * *Ukrayna
veİstiklâl m ücadeleleri
Y azan: V. M ursky
G elecek d e m üstakil U krayna, m ü sta
kil T ürk iy en in d o stu ve kıym etli hem ci-
vari o lacak tır. Bu k itap U k ray n a h a k k ın
d a lüzum lu m alû m atın b aşlıcala rın ı ve
riyor. M ü ta lâ a s ın ı tav siy e ederiz; i’tin alı
ve istin ad lı k ıy m etd ar bir kitapdır. S o n u n
d a U kraynanın bir h a rita sı vardır.
** *
Selçuk! ve O sm anlı
Çinileri işçiliği
M i'm a r Ş e h ab e d d in Beyin eseridir.
K â’in at k itap h an e si neşretm iştir. 9 p arça
resm i havidir; nefis b a sılm ıştır fi. 40 k.
29 sahifeliktir.
T ü rk çinilerinin m e n se ’ine ve m u h te
lif devirlerdeki ta tb ik a tın a d a ’ir tarihî
tedkiklerdir.
***
Dalgalarla engine
Şa‘iri : Tevfik Abdurrahman
B ir ş i'ir k ita b ı.. N azım H ikm et beyi
taklid etm ediği, y a 'n i kendi k en d isin in ilha-
m ile y az d ig ı s a tırla r dikkati ce lb ed ecek
d e re c e d e kuvvetli ve m usikilidir.
takdire, tenkide yok ihtiyacım Yalnız kalbimdeki aşka muhtacım .
d iy o r.T ak d ire ih tiy aç olm am ak olab ilir, fa
k at tenkide m u h taç olm am ak d o ğ ru d e
ğil; her kesin bir a y n a y a ihtiyacı vardır.
T e n k it o ay n ad ır.
Hürriyet mezarı sefil hayatın Asisine tapiıı, aşkı anlatın, Yüreğime akın, secdeden kalkın.
Her kese gülen ümıd. dizlerinde ağlıyor... Vah benim seven gönlüm halâ da neler ister! Bilmez ki güneşlerden kanlı gece yağıyor... Hazirin bahtım beni güleşe çağırıyor.
Gibi nefis ve şah siy etli p a rç a la r hiç
de seyrek değil. H er h ald e g ö ze ç a rp -
m aksızın g eç ip g itm esi c a ’iz olm ıyan
k itap lard a n d ır.
OKUYUCULARIM IZA:
j* M. Guyau
nun trrelıgıon de l’Avenirya‘ni
İstikbalin din yokluğu
Kitabının di bacesine gelecek nüshalarımızda devam olu nacak.Glisero fosfatlı Şark Malt
Hulâsası
Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir.
Deposu Ekrem Necip ecza deposu Telefon : İstanbul, 78
“îçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene
lerinin kolleksiyonları
Birkaç tam kolleksiyon var,
her senenin kolleksiyonu için
2 l/2 lira gönderenlere ta‘ahud-
lü olarak gönderiyoruz.
f ^ T a>[ 23 üncü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs ha olarak tamdır]
P o u r un an: 2 D o lars
Edition spéciale: 3 Dolars.ADRESSE
"Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNÉE1 D écem bre 1931
ICÏIHÂD
Türkçe ve Fransızca
İLMİ, ED EB İ, İKTİSADİ
No: 312
Seneliği [24Nushâ] Türki ye için 2 1/2, Âlâ kâğid-
lısı 5 Liradır
İDAREHANESİ
Cığaloğhında İçtihad EviTarihi Te'sisi: 1904 — Oeneve. Yirmi altıncı sene 1 Kâııunisani 1931
K ara Salılfe!
Muzlim ve zâlim kuvveti nurumuz boğamamış! Menemen de esrarkeş bir
kaç meczubun ruhunda dışarı vurdu. Günlük arkadaşlarımız yazdılar : Menemen"
de bir gene zabitimizi şehit eden bu kara kuvvet oluğu, bana kurşun te’sir etmez
diyormuş. Kendisine kurşun geçmediğine, ACHILLE olduğuna inanan ve cinayet
arkadaşlarından olup öldürülenlerin 12 gün sonra dirileceklerine iman eden bir adam
t a m
ma‘nasile bir meczubdur, bir timarhane kaçgımdır-Fakat nas kitlesi ma‘kullardan
ziyade meczublarm arkasından gitmişdir; Tarih meydandadır. Bu hakikat ken
dilerince meçhul olmayan idare recullerimiz kuvvetli ve müessir tedbirler almış
ve mulevves ve mute'affin volkanı söndürmüşdür-Bununla beraber bize,şehit, Kub-
lay Beyin canhıraş şehadeti acı bir ikaz ve musibet sayhası olmalıdır. Kublay
Beyin boynu üzerinde işlenmiş olan destere cümlemizin boyunlarımız üzerinde
mahsus olmuştur; yalnız teselli noktası buradadır. Cümlemiz ölmeye ve din deli
lerinin bıçakları altında bir mevhume kurbanı olarak kesilmeye razı olursak, Tür-
kiyeyi 500 sene geriye atmaya razı olursak irtica’ yaşaya bilecek. Derviş Mehmet
meczup idi,üç arkadaşı meczup idi.Tıbbı kanunî bu hükmü verebilir, fakat Şeri‘at
kelimesinin sihri altında hemen bütün Menemen halkının , hatta Türk Ocağı
re’isinin lakayt kalması, biz hür düşünen ve asrın ve medeniyeti umumiyenın
icabatinı bilen gençler ve genç ruhlular için vazifenin bitmek şöyle dursun belki
istediğimiz kadar başlanmamış olduğunu göstermekdedir.
Münevverler! zülmete hücuma kalkıyor; mudafa'a vaziyyetinde kalmak yok!
mukabil hücum! fakat mustemir bir hücum! Hekimin, hastaiiğa hücumu olan hücum!
İçtihat
BİR N Ü FU S FAZLALIĞI N E T İC E Sİ
OLAN HARBLER
Hiç bir kavm yokdur ki kanunların
kudretine Latinler kadar kani' olsun ;
hiç bir kavm de Latinler kadar kanuna
az hürmetkar değildir.
Kanunların kudretine kani‘ oldukları
içindir ki Latinler kanunları Iayenkati4
çoğaltırlar ve tecrübe kendilerine kanun
ların ‘aczini gösterdiği için uzun müddet
kanunlara hürmetkâr olmazlar- [ ] [*
]
[*] Hars ve zihniyyet cilıetile, seciye nok- ta’i nazarından Latin ekvamma benzeyen biz
Gayri müessir olduğu anlaşılan kanun
ların yerine ‘ayni ümidlerle melımul di
ğer kanunlar konulur . Kanunların ica -
batdan ve te‘amullerden doğduğunu ve
kanunların bunlara takaddüm etmediğini
keşf edecekleri güne kadar parîemantolar
bir kanun i‘mal eden makineler olarak
kalacaklardır.
Ba‘zı siyasi fırkaların kana‘at!eri
hi-Tiirkler « Türkün yesağı üç gün sürer » darbi meselimizle kanunların ‘aczini ve kanunlara rı‘ayetin az muammer olduğunu söyleriz. Ma‘- lumdur ki «yesa» ve « yesağ » esasen tiirkce de kanun demekdir . Ab. Dj.
5544 İÇTİHAT
lâfına olarak kanunlar ancak pek za‘if
i'mar kudretine malik ve cem‘iyyeti yeni
başdan bina etmekden ‘aciz olduğu gibi
kanunlar pek büyük bir tahrib te’siri de
icra edebilirler. Meselâ, bu veçhiledir ki
bahriyede sekiz sa‘at çalışma kanunu
Fransa’nın ticareti hâriciyesini rekabeti
ecnebiyye ile mübarezede her gün daha
ziyade ‘aciz kılıyordu ve bu kanun ilga edil
meseydi nihayet Fransanm ticareti hârici
yesini mahv edecekdi. Yine bu veçhiledir
ki icareler hakkındaki nizamlar, yeni
mesakin inşasını felce uğratdı ve bu ni
zamların çaresaz olmak iddi‘asmda bu
lunduğu bir buhranı daha had bir hale
getirdi. Kezalik yine bu veçhiledir ki
sermayeye , emlâke ve senayı'a karşı
vaz‘ olunması sosyalistler tarafından tek
lif edilen kanunlar' sermayelerin ecnebi
memleketlere firarını mucib oldu, frank
kıymetinin büyük bir tenezzülnü da'vet
etdi ve bilnetice hayat bahalılığının yeni
bir terffü‘üne sebeb oldu.
* * *
Bu gün Fransa’da bu kadar zihinle
ri âteşin bir suretde meşgul eden tevel-
lüdat mes’elesi kanunlara atf olunan
kudret hakkındaki kuruntular hakkında
yeni bir misal ‘arz edecekdir.
Her kesce ma‘lumdur ki Fransa nufu-
sunun mikdarı aşağı yukarı tevekkuf ha
linde kalmakdadır. Bu mikdarı çoğaltmak
için îrad edilen nutukların, verilen kon
feransların , yapılan
talimatnamelerin
kolleksiyonile bir kütübhane teşkil edi
lebilir.
Bu babda İslahatçıların teklifleri ek
seriya efradı çok a’ileler menfa‘atine
olarak bekârlar üzerine vergi tarhına
müncer olur. Bu ilhamların en enmuzeci
[Typi^ue ] olanı, akademiya ‘azasından
E. Picard ın dır ki , bunun dur ve draz
te’emmülü üç çocuğu olmayan kimsele
rin ziyanına ve üç çocuğu olan a’iielerin
menfa‘atine olarak bir kanun teklifine
müncer
oldu-Bu dürlü kavrayişların ümidi boşa
çıkaran “Simplisme„ i [ya‘ni sathı binliği]
tevellüdat [Natalite] mes’elesinin ne ka
dar anlaşılmamış olarak kaldığını isbat
eder.
Tevellüdat mikdarındaki tahavvulatm
derin sebebleri ma lum olduğundan mu
hakkak ad olunabilir ki yiğirmi beş sene
denken yapılan kanunlar ve söylenen
nutuklar hiç bir tarafda nufusun mikda-
rını artırmamışdır.
Bu ‘ademi muvaffakiyyetden dolayı insan
kendisini tebrik etmelidir- Mes’eleyi ya
kından tedkik ederek, iktisadcılar, niha
yet keşf etdiler ki, Avrupa memleketle
rinin ekseri nufus fazlalıkları ‘arz etmek-
dedirler. Bunların en ‘âlimlerinden biri
olan M. Keynes pek musib olarak şunu
nazarı mülâhazaya ‘arz etmişdir ki :
« Ilarbden evvel (A vrupa) mıı sekenesi zaten pek fazla idi ve ( Avrupa ) ta'yyüş vasi falarını güçlükle tedarik ediyordu; bu derecesi de yeni dünyanın gitdikce daha az mebzul olan nıcnabii‘i sayesinde idi. Bu gün kavnıleriıı istihsal kabiliyetleri o kadar azalmışdır ki Avrupamn, yakında artık besleyemiyeceği bir sekene fazlalığına malik olduğu iddi‘a edilebilir»
Avrunanın bir çok kamvleri, sekene
lerinin fazla artmasından daha şimdiden
pek çok sıkıntı çekmekdedir. Ingilterede
1.500.000 Almanyada, 1.700.000 işsiz var[*];
her sene nufusu yarım milyondan ziyade
artan (İtalya), Mussolini nin nazarı dik
kate ‘arz etdiği veçhile , sekenesinin
fazlasını nereye aktaracağım bilmiyecek.
Ecnebi memleketleri muhacirlere her
gün daha ziyade kapanmakda olduğun
dan müşkilât daha büyük olacak . Müt-
tehide’i Amerika , Amerikaya girmesine
müsa‘ade edebileceği muhacirlerin mik-
darmı 4500 ‘adedine indirmiş bulunuyor.
Cenulıî Amerika cumhuriyetleri memle
[*] N-ufus fazlalığile işsizlerin mikdarı ara sında bir nisbet ve merbutiyyet ınes'elcsi tc’- sis etmek doğru değildir. Eğer öyle olsaydı işsizlerin ‘adedi İtalyada en ziyade olmak lazım gelirdi.Bu hususda en miihim rol oynayan ‘amil para farkı ve cihanşümul fekrdırfikrindeyim. (îctihad)m müdir fikirlerinin IX numroîu olanı şu dur: Buhrani ictimaMnin öniine, ancak isti‘mari
zıra‘iyi terviç ve mektebleri artık sınıfından çık mışlar , [Déclassé] 1er politikacılar, aıııf ihti- Ialcılar fabrikası halinden çıkaracak bir surette tedris ve terbiye sistemi tebdil etmekle geçi rilir. Beyaremizin zer1 ve istismar olunmaya kabiliyetli sahaları pek çokdur. Denizler bî payan gıda ihtiva etmekdedir. Üstadımızla bu noktada temamen bir fikirde değiliz. A.D. *
ketlerine muhacereti men‘ etmek için
ittifak etmektedirler.
Birçok milletler bir nufus fazlalığının,
bu nufusu yerleştirmek üzre müstemlike-
ler zabtı için , bir hak teşkil ettiğine
ka’il olmakda. tereddüd etmezler. İngiliz
ce Observer gazetesi 12 kanuni evvel 1926
tarihli nüshasında, bu babda pek musib
olan şu mülâhazaları serd ediyor :
« Hiç bir memleket, sadece pek kuvvetli bir veîudiyet sebebile başkalarına a"id arazi yi zabt etmekde haklı değildir. Felsefi rıokta’i
nazarından pek fazla fevelliidatı tahdid etme yi muvafık gören bir thèse ile biolocia’i bir fazlalık vücude getirmeyi hoş gören bir ‘ırk hakkında , cebrî ilhakları mjldafa‘a eden thèse kadar m uteberdir. Gitdikce ‘ade din, yalnız ‘adedin dahili hisab edildiği bir devrde yaşayoruz»
‘Adedin yeni rolü hakkmdaki bu son
mülâhazanın
musibliği oldukça itiraz
götürür kalmakdadır. ‘Adedin, belki git
dikce daha az ehemmiyet alması lâzım
dır; fakat hakiketi halde ekseriya ‘aded
yavaş yavaş'daha ziyade yer tutmakdadır.
Asyalılar dahi pek sıkı bir veludiyye-
tin kurbanlarıdırlar- Nüfusu yarım ‘asır
evvel otuz üç milyon olan Japonya bu
gün altmış milyon nufusa malikdir; faz-
la’i nufusu nereye koyacağını kattyyen
bilemediğinden kabulden imtina' eden
Müttehade’i Amerikayı, Japonya, bunla
rı kabul etmeye cebr etmek istemektedir.
Hiç bir mülâhaza veludiyyetlerini ta‘dil
etmemiş olan bütün şark ekvamı ‘ayni
müdhiş sür'atle çoğalmakdadırlar. Hin
distan hadden fazla nufusa malikdir ,
eğer meşhur Orissa kahtı gibi kahtlar
bir çok milyon insanı helak ederek, nu
fusu , vesa’it ma‘işetle mütenasib bir
mikdara, sık sık, tenzil etmemiş olsaydı
bu fazlalık daha ziyade olurdu- t*]
Rusya, mümasil bir tezayüde ma‘ruz
oldu. 1850 de nufusu yetmiş milyon iken
bu gün yüz yetmiş milyondur. Halbuki
tarihin derslerine nazmen nufus ma'işet
imkânlarım, mikdaren tecavüz eder et
mez muhaceret yahud komşusunu
‘askeriy-[*] Burada bizim koca şa‘ir ve mütefekkir ‘Akif Paşamızın ‘Adem kasidesinden :
Delirin evlâdını başdan çıkarır daye delir Etmese terbiye sık sık onu lalayi ‘adem, beyti hatıra gelmemek mümkin olmaz.
yen isti’Ia etmesi lâzım gelir. Bu sebebden
muhaceretlerdir ki Gaule da Roma me
deniyetini mahv etmişlerdir.
* * *
Müşahede ve mu'akala kolayca isbat
ederki nufus hareketine hâkim olan İkti
sadî psikolocia’î icabatı kararnamelerle
ta‘dil etmekden kanun vazı‘ları ‘acizdir
ler. Yapılabilecek bir şey varsa o da
münasib Hıfzul’sıhha tedbirlerile vefiyatı
azaîtmakdır. Nitekim Almanya buna mu
vaffak olmuşdur. Filhakika Fransa’da
çocuk vefiyatı Germen memleketlerin
deki çocuk vefiyatı mikdarinin iki mis
lidir.
Tarih nufus hareketi üzerine kanunla
rın bir te sir icra edemediğini gösteren
bir çok misaller vermekdedir. Bu misallerin
en barizi imperator Auguste unkidir ki
hakimi cihan olunca, urfi tedbirlerle, Ro
ma nufusunun azalması derdine çare bu
labilecek derecede kendisinin kuvvetli
olduğu zanmnda bulundu. Cumhuriyetin
mahvine ve yerine tacidar diktatörün
gelmesine müncer olan ictima‘î harblerin
tevlid etdiği mukateleler, katli âmlar ne
ticesi olarak Roma nüfusu pek ziyade
azalmışdı.
Hakikat halde, impratorluk, cenazeler
yığınları üzerine bina
olunmuşdu-Akideleri yeni sosyalistlerin akidele
rinden farklı olmayan o devir sosyalistleri
bugünün sosyalistlerinden daha mülayim,
daha müşfik değillerdi. Elli sene dahili
cidal Roma nüfusunu azim bir mikdarda
azaltmışdı. Yalnız başına Sylla, yirmi beş
bin vatandaş öldürtmüştü; halk fırkası re
isi Marius, Roma medinedaşlarmın mum-
tazlar!ndan binlerce zatı ikiyüz â‘yan âza-
sını ve üç bin chevalieryi boğazlatmışdı-
Nufus azalmasının tehlikesini pek eyi an
layarak Auguste emirkâr (iradelerle va
tandaşların ‘adedini çoğaltmaya gayret
etdi. Meselâ Julia kanunu bekârları ağır
cezalara çarpıyor ve izdivacı ve baba
olmayı muhtelif feva'id ile mükâfatlan
dırıyordu. Elde edilen neticeler sıfır oldu.
Roma, Romalı sekneden mahrum ve ec
nebilerle meskûn kalmaya devam etdi.
Bu keyfiyet inkirazm sebeblerinden biri
oldu.
* i ^ ^ i
besleyemeye-İÇTİHAT
ceği derecede namütenahi çok mahlûklar
doğurtmakdır .
Edvari geologya’iyyede mahlûkatm tekâ
mülünde galip bir rol oynamış olan bu
veludiyyet , kavmlerin tarihindede ayni
derecede mühim bir te’sir icra etmiştir.
Kendi topraklarında ma‘işet vasıtaları
bulamıyacak derecede çoğalmış bulun
dukları vakit kavmler bu vesaiti maişeti
haricde aramaya giderler. Muhtelif mem
leketlerin tarihi,ezcümle icra etdikleri ya-
hud ma'ruz oldukları istilaların tarihidir.
Bu isti’lalar çoğaldığı vakit,isti’laya uğ
rayan kavmler uzun müddet mukavemet
edemez, bütün kuvvetine rağmen Roma
medeniyeti, ancak ibtida’î bir harse malik
müsievliler seli altında mahv oldu. Babili-
ler ve âsuriler bu ‘Akibeti zaten görmüş
lerdi.
Binaenaleyh bir kavmin veludiyyeti
komşuları için korkuncdur. Harb, esna
sında Almanya henüz fazla nüfuslu de
ğildi fakat bir az sonra fazla olacakdı.
Bu yakın nufus fazlalığı mücavir millet
leri istila etmeyi Almanlara tavsiye etmek
için muharrirleri tarafından ileri sürül-
müşdü.'Fakat Almanya tarafından tehdid
edilen bütün kavmler , adede karşı aded
çıkarmak için, birleşdiler şübhesiz istik-
baldede böyle olacak, işte bu sebeble,
yeni bir istilâ teşebbüsüne girmeden evel
Almanya, ihtknalen, uzun müddet tered-
düdde bulunacakdır.
* * *
Auguste un, ve yeni mukallidlerinin
kanunlarının ademi muvaffakiyeti, şübhe
siz islâhatcılarca meckul olan şu esasi
prensipdendir ki nüfus hareketi, kanun
vazolarının arzularının
fevkinde olan
icabatm neticesi olarak hasıl olur.
Umumi birsuretde denilebilirki zema-
nımızm “Bourgeoisie,, sinde vaki* olduğu
gibi çocuğun taiim ve terbiyesi, yetişdiril-
mesi fazla masraflı olduğu vakit tevel-
lüdler azalır. Çocuk bilâkis bir menfeat
teşkil etdiği köylülerde tevellüdler çoğa
lıyor. İşçilerde izdivaç çoğaldığı halde
tevellüdat azalıyor; çünki kadın müstah
sildir. ve çocuk ekseriya sıkıcı ve çok
masraflı bir ârıza gibi görülür. Muhtelif
sunufi ictima‘iyyede tevellüdlerin mikda-
rını tahavvü! etdiren hususi sebebler ha
5546
ricinde denilebilirki cihan vaz'iyeti iktisa-
diyésinin hal hazırı yakında nüfusun mu
hakkak suretde tahdidi neticesini verecek-
dir. Fazla istihsal umumidir, nakabili icti-
nab olan işsizlik dahi umumidir. Malûm-
durki İngiltere, emti'ası sayesinde, erza
kının hemen kâffesini haricden tedarik
eder. Harbden beri kâfi mikdarda müş
teri bulamayarak i'malâtım tahdid ediyor
ve ağır bir işsizliğe katlaniyor.
Büyük Biritanya eski servetine ‘avdet
etmeden evvel nüfusu hayli tenakus etmek
icab eder.
Cihanın inkişafi hazırında, toprağı, se"
kenesini besleyemeyecek memleketler az
refah ve ömre mazhar olacaklardır.
Bu akibet, (Fransa) yi tehdid etmez,
çünki toprağı, havayici hayatiyesinin he
men kâffesini yetişdirir ve Almanyanın
hayyzi fiİe çıkarmış olduğu mükemmulâta
mümasil tekemmüllere zirraatini mazhar
edecek olursa Fransanın toprağı sekene
sinin kâffe’i havayicini husule getirecekdir.
*
* *
Artması fazla sur'atli olan kavmlerin
mukadderatı mehalik ile meşbu'dur.
Müttehidei Amerikanın sabık Asya filo
kumandanı amiral Rodge yeni bir eserde
şu beyantda bulunuyordu. Amerika nü
fusu ikiyüz milyona baliğ olunca, sekene
sine yeni arazi vermek için memleket
ta'arruzî harblere mecbur olacakdır. Bu,
ekseriya münakaşa olunmakla beraber,
isabetini Tarihin daima tevsik etmiş oldu
ğu eski kanununun bir tatbikidir.
* * *
Bu mesradatın neticesi olmak üzere diye-
bilirizki insaniyyet muhiblerinin telehhuf-
lerine rağmen nüfusunun hali tevakkufda
kaldiğmdan dolayı Fransanın keder etme
sine mahal yokdur; hemen hemen kâfi mik
darda sekeneye malikdir. Ecnebi işçilerin
istilasına ma'ruz olmamak için ancak biraz
daha nüfus muktazidir.
Yirmi beş seneden fazla bir zamandan
beri bu thèse leri, bu nazarları müdafa'a
etdim. , O zaman “Paradoxal„bir da‘vayi
mücerred görünüyordu ; fakat vakayi‘
nazarımın isabetini gösterdi.
Bir çok ekonomistler, nihayet, ayni netice
lere vardılar. Binaenaleyh onlardan birile
beraber şu sözleri tekrar etmekde kendi
mi haklı görürüm:
Mütemeddin beşeriyeti tehdid eden bütün tehlikelerden, izdihami[nufus La surpopulation], tehlikesi en vazıh, en kat'i olanıdır ve en uzak olanı değildir; bir haldeki bütün beynelmilel mes’ele, âtinin muhtemel harbleri, pek arzu olunan, pek emel edinilen terki teslihat, doğru dan doğruya izdihamı nüfusa bağlıdır.
Dr. G. Le Bon
Ç o cu k lu k H atıraların d an
12 YAŞINDA BİR HEYKELTRAŞ
Babam, tahrirat müdüriyetinde bulundnğu için çocukluğumun üç senesi ( 7 den 10 yaşma kadar ) İsparta’da geçti. Oturduğumuz evin sahibinden mâada bütün komşularımız pek fa kir idiler; bunları dilenmek zilletinden ancak îspartalılara mahsus ve hakiknten hüdutsuz bir kanâat ve
tasav-kere yapılıp mahalle furunuııda pişirilen bir ekmek yiyebilmek için henüz emeklemeye baş- lıyan kızdan başka herkes çalışmaya mecburdı. Çekilmez sefaletin son namzeti olan bu yav rucuğu gözetmek vazifesi diğer birini işgal etmesin deye onu validesi mevsime göre, ya pencerenin ağaç parmaklığına, yahut küçük bahçedeki ağaçlardan birine bir kuzu gibi fakat boynundan değil, kuşağından bağlardı. Emeklemeye başladığı zamandan beri bağlan maya alışmış olan yavrucuk hürriyetin tadını almayan milletler gibi bu bağdan sıkılmaz ve kurtulmaya çalışmazdı.
Hüseyin mahalle çocuklarının hiç birine benzamez, onların oyun ve eğlencelerine iştirak etmezdi. Onun halinde tavrında, sözle rinde bir başkalık, yaşiyle münasib olmayan biir sükûn4 bir vekar, bir olgunluk vardı.
Benim AvrupalI, üyuncaklarıma bile bir vur edilmiyecck de
recede iktisada ria yet men1 ediyordu. Bir çok cürüm lerin anası denilen mehûn fakirlik Is - partada peygamber Eyyubun sabri gibi
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Ş A İR , M Ü TEREN N İM UMMAN
Mahzun ü muhteşem açılır şBriııin gülü, Bekler behari husn'ü tefekkür vıirudunu, Dinler Hayat sine’i ‘udunda şa‘irin Bir bi huzur Bahri Muhitin surudunu.28 Kanuni evel 1930 AB.DJ. ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
müddet için, yâ‘nî nasıl haraket etdik- lerini, yehut ötdük- lerini, neden yapıl dıklarını anlayinca- ya kadar alâkadar olurdu. Bu âilevi bu kadar yakından tanı mama sebep,mahallede bir tahammül kısırlaştırdığını şimdi anlıyorum
çünkü o zamanlarda Ispartada küçük hırsızlık lar bile nadiren vaki olduğu için sokak kapı larını kilitlemek, geceli, güadiizlü uzu gaybu- betlere'mahsus idi, sabah gidip akşam gelecek bir aile ıhahzâ içinde kimse bulunmadığını an lamak için kapının halkalarını iplikle birbirine bağlamakla iktifa ederdi.
Bitişik komşularımızdan biri çıra isinden mürekkep yapıp satmakla geçinen bir aile idi. Bu aileyi soluk yerleri tozlanmış gibi görünen yeşil sarılı, pek pejmürde kıyafetli bir baba, esvabının eskiliğine rağmen cismi mamur bir ana benden bir iki yaş büyük Hüseyin adlı bir oğlan, daha küçük yaşlarda iki kız teşkil ediyorlardı. Aile içinde zazdan başka hiç biri tam bir sıhhat halinde değildi; cümlesinin ye dikleri, içtikleri bir olduğu halde yalnız va lidenin semirmesi hayli garip oluyordu, bel- kide tabiat analığıua hürmeîen onu görünmez, anlaşılmaz bir gıda ile besleyip semirtiyordu.
Bu evde kül içinde pişirilen patatis, yahut ( galiba, yağı pek tamakârlıkla alınmış ayran çökütüsii olduğu için çökelik denilen ) peynir arpa, çavdar mahlûtı bir undan, haftada bir
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
en çok gö-tüşdüğüm cocuk Hüseyin olması idi. En ziyade ben Hüseyine giderdim, o bize na diren gelirdi; çünkü o benim gibi bir mekteb kaçkını, işsiz, serbest değildi; her gün saat lerce taş dibekde mürekkep dövmekte anasına, babasına yardım etmeğe mecbur olduğu gibi teclit olunmamış Kuran salıifelerindeki yaldızlı duraklar ile Sûre başlarındaki nakışları mü hürleyerek parlatmak da onun başlıca vazi- felerindendi.
Görüşmek için mahallede Hüseyinden başka münasip bir çocuk da bulamayordnm;
Hiiseyinin anası, babası hizmetinden istifa de etdikleri için onu mektebe göndermiyor, göndermiyordardı.
O zamanlarda yâ‘ııî bundan elli sene evvel Kuran ve cüzlerini yazmak Ispartanııı en aziz bir san'atı, muhterem bir maişet medarı idi; berberlere, bakkallara varıncaya kadar çarşı esnafının bir çoğu bile işsiz kaldıkça, dükkânlarında Kuran yazarlardı. İsparta da bir çok ailenin hattatlıkla geçindikleri Istanbulca da malûm olduğu için ınatbû Kuran ve cüzle rinin oraya ithalini hükümet resmen men‘ etıııişdi. Her gün bir def’a Hüseyinle beraber
5548
İÇTİHATS. LAOERLÖF
*
dabağhane camisi yanındaki dükkânlara gide rek benim gündeliğim olan kırk para ile, ale- lekser, onun istediği kuru üzüm, leblebi, iğde, susamlı tahin helvası iştira ederdik. Hiiseyinin güneş dogmadan başlayan gezintilerine ben iştirak edemezdim; o pek erken uyanır ve hemen i sokağa çıkarak, yalnız başına, ses siz, sedasız bir hayal gibi'gezer, mahalleyi başdan başa ikiye ayıran sokakdan akan küçük bir su mecrası bazan feyazanlar ile de ma halleyi basan cayin yatağı içinde, zayi olmuş kimetli bir malını arıyor gibi dikkatle ağır’ ağır gider gelir ve her gezintide renkli bir sırça kırığı bir demir çivi gibi şeyler bulur, rengi güzel yahud şekli düzgün çakıllarıda tophırdi. Hiiseyinin hep böyle toplanmış bin bir çeşid cevahir dolu bir hâzinesi vardı.
( Gerisi var )
Ebubekir Hazım
Edebiyyat :
SI JE REVIVAIS
A elle
Ah, si je pouvais revenir Ici-bas, sans nul souvenir De 'mon existence passée, Ni de ma présente pensée; Avec un bien meilleur cerveau, Concevant tout dès le berceau; Un coeur, une âme magnanimes N’aspirant qu’aux choeses sublimes, Enfin, comme un nouvel Adam D'un autre instinct qu’auparavant,
Plus doux, plus aimant, plus sensible Et le plus raffiné possible
Mais, non pas un simple mortel Sans nul pouvoir surnaturel.
Comme un petit bon Dieu sur te rre , Plein ds sagesse et de colère,
Pouvant crérer, anéantir Selon ses goûts et son plaisir, Tout ce qui dans le monde existe De malfaisant et d'égoiste.
Je n aimerais ce genre humain Qui persécute son prochain, Ayant un coeur toujours sauvage Malgré son si poli Iannage.
Regardez ses gouvernements Et leurs forfaits sans châtiments; Leur justice cruelle et fausse Leur magnanimité féroce. Fouillez avec attention Leur acte et leur intention. ^ oyez leur guerre mondiale, Une lutte commerciale Qui mutile le monde entier,
Salis remords, cominq un charcutier; Et ce monde entier, en silence Tâche d’augmenter sa souffrance, Pour enrichir encor des gents Qui ne pensent, qu’à, leur argent, Ou, pour amuser les caprices Des rois abrutis dans les vices.
* Après avoir examiné Ce genre tout aliéné Enfonçant ma fine lancette Au fond de son âme de bête, Ouvrant le gouffre de son coeur, Presque insensible à la douleur. Que ferais-je, sais-tu ? Devine, Avec ma sagesse divine. J ’écraserais ce malfaiteur
Qui ne cherche que son malheur. Car il devint incorrigible
Avec sa malice invincible. Mais je le referais encor
En le dotant d’un bon coeur d’or Pétri du levain, d’une éSSence De raison et de conscience, Et muni d'un peu d’amitié Pour son prochain et de pitié Pour ce qui vit dans la souffrance, Abandonné sans assistance.
Qu’il aime du moins son prochain Autant que le corbeau le sien.
Mais je laisserais, ma chérie, Malgré ma divine furie,
L’amour seul, libre, tel qu’il est, Sans penser nême à le régler; C’est pour t ’aimer, je te le jure, Ainsi qu’à présent, sans -»esure.
ï 9 x7 E. HÂZiM
KALENDER SÖZLERİ Tevazu'perest ol, düşme da‘vaya Habir iken görün bi haber gibi, Tahayyürle bak da veçhi m‘anaya, Da‘ima bilmem de, bilenler gibi. Sa‘y edüp olsan da en büyük âlim Yakanı brakmaz şek denen zalim, Bir hakikat varmı şüpheden salim? İki kerre iki dört eder gibi. Çekilmez de olsaçekdigin çile, Ağız açma sakın iştikâ ile,
Te'essür gösterme! çignensen bile Sokağa atılmış bir giiher gibi.
Arifler bezninde iç de sahbayı Makarr et kendine arşı a'lâyı Bir paraya alma köhne dünyayi Şu sözleri yazan kalender gibi.
Şiir
YALNIZIZ
Yâlnızız ruhumuzda ebedi bir gice var... Lahzada milyonlarla kalb çırpınan bu yerde, Bir deva bulunmadı yalnızlık denen derde; Bekleyen sesimize ses vermiyor ufuklar. En yakınlar en ayrı âlemin yolcuları, Geçidi yok dağlarla ayrıdır aşinalar... Giceleri dinleyin: boşlukda Hasret ağlar, Ivayb etmişiz hepimiz ruha vatan diyrı.
ŞÜKUFE NİHAL
KADIN KALBİ
Yola çıkmıştım ; dağlar taşlar aşıyordum . Birğiin yalçın kayalar üzerinde bir kalb bul dum. Etraftan sordum; sahibini gösterdiler.Bu sarışın melekler gibi şirin bir kızdı. Dedim:
« Kalbinizi kayalarda unutmuşsunuz.Benim olursanız bunu size vereceğim ! » İnce bir çiçek gibi büküldü. İçinden, güldü ve dedi :
«• Yavrum ! elindekini at : ben senin olaca ğını.. »
Oğuz kâzını
Marifet de ba'zan ketirir zarar, Meşekkat çekersin irfanın kadar, Dem gelir pek büyük işlere yarar Hiinersizlik yüksek bir hüner gibi. Fazilet yolunda cefalar çeken Tekrimc lâyikdir candan, gönülden; Alkışlanır mutlak hakperest isen tnhizaınin bile bir zafer gibi. Çok göriir bilenler sırrı necatı Biu surî nimete bir iltifatı, Nur içinde arar abı hayatı, Zulmetlere dalmaz İskender gibi. Ayaklar altında olsada yeriıı Eteklerden uzak dursun ellerin. Bu sözün mahlası derindir, derin Bin belâ çek fakat peygamber gibi.
. TokadI za d e
Şekİb
SELM A LAGERLÖ F
Isv ece
Avrupa edebiyyatmda, birinci saflarından birini veren en meşhur isim Solma Lagerlöfün ismidir.
Y erm la n d vilâyetinde M ö rb a ck a da
1860 tarihinde dognıuşdur , çocukluğu nu Ta baatın sesini ve memleketinin efsanelerini dinleyerek geçirmişdir. Günün birinde meşhur bir mii’ellif olacağı fikrile, daha kiiçiik yaşın da şihrler ve tiatro piyesleri yazmışdır . Bu nunla beraber imtihanlar hazırlamak ve geçmek için S to c k h o lm da bir müddet ikamet et meye mecbur oldu, çiinki, muallimlik mesle - kine girmeye karar veriyordu. İ s v e ç in pay- tahtı, vilayetini unutduracak yerde, Selmaya, onun güzelliğini ve acib güzelliğini daha şu‘ urlu bir suretde his etdirdi.
S c a n le nin iskelesi olan L a n d sk r o n a
şehrinde mu'allime iken 1891 de ilk eseri olan
İÇTİHAT
neşr etdi ve kitabın çıkdığı günün ertesi meş hur bir şahsiyyet olmuşdu .
O günden beri romanlar, hikâyeler biribirini ta’kıb etdi. Fransızcaya L es L ég en d es du
v ie x m a n o ir , yani eski köşkün efsanesi, ve L es lie n s in v is ib le ya’ni görülmeyen bağ
lar, J e r u sa le n i;N ils H o lg e r s o n un i'c a z
e n g iz se y a h e ti, v.s. bunlardandır.
Stokholm dan, memleketine a‘vdet etmiş ve bugün V erilila n d ın en eski ve en şairane şehirlerinden biri olan F a lım de yaşamakta dır. Şöhreti pek çabuk' Avrupaya yayıldı; ki- tabları İngilizceye, fransızcaya almancaya ter cüme olundu ve 1909 da kendisine Nöbel mü kâfatı verildi.
Ayni zemanda pek sâde ve aslî olan bu eserlerin menbaİ tedkik olunmak istenirse
S e lm a L a g e r lö f un 10 kânuni evel 1909 da
Nöbel ziyafetinde okumuş olduğu B ir b o r
c u n h ik â y e s i ni okumak kifayet eder.[l]
Müellif, J e r u sa le m in mukaddemesinde bulunan bir masalı tekrar ele alarak S to k
h o lm a giderken Vagonun sallantısı te'sirile
uyuklamıS olduğunu ve babasının ruhile ko nuştuğunu farzediyordu...
Hikâyeler söylemiş ve şarkılar okun muş olan bizzat bu babaya, dağın ve ormanın masallarını kendilerinden öğrenmiş olduğu memleketin kadınların - killi us e git miş D a lèca rb ie köylülerine, - yerin hayvan larına, gögün kuşlarına, çiçeklere ve ağaçlara borçlarını bir gün nasıl eda edebileceğini soru yordu... Filhakika kitablarının uıenbaiari işte bunlardır.
Fakat bizzat kendisinden gelen - zira bütün mütebaki, her kese açık bir sahe idi, kendi sinden gelenden niçin bir şey istinbat etmemiş- di ? - evet bizzat kendi kendisinden gelen, şey, bu intibaiarı, bu efsaneleri, tebellür et- dirmek,tabir ca’iz ise,zeminin şi'arını zahiren mu hafaza etmekle beraber beşerî‘unsuru meydana çıkararak, esaslarına cevherlerine irca4 etmek mevhibe’i i‘cazengizidir.
B ü y ü k b a ta k ıg in k ızı, G ü m ü ş m a ile n i, İz d iv a ç m a r şı, B a lo n , K uş tüyü ‘¿Vince R u h e n ...
Gibi hikâyelerden daha sade ve daha kolay bir şey yokdur. Fakat bunlar tekrar okun dukça, i’öaz engiz bir san‘atı gizleyecek kadar mükemmel bir san‘at keşfedilir. Tasvirler, şah
tı]
L e L iv r e d es L égendes, trad- F.Plamer Librairie Perrin. 1913. Paris.
5550
slar, her şey bu hikâyelerde Canlılar1 hakikîdir, şairane, müheyyiçdir, — cebri nefse, gösterişe ve nutukçuluğa delâlet eden hiç bir şey . bu eserlerde yoktur. Fransa edebiyatında bu kadar az unsurlarla bu kadar derin te’sir husule getiren ancak Merimel ile Daudet ve Anatole France ı biliriz. Fakat Meri- ıııede kuruluk, Daudet de koketlik Anatole F- rance da n e b iley im - q u e s a i s - je? fazla his olunur. Selma Lağerlöfun husule getirdiği intiba4 daha tamdır. Ve bu meziyyetler S a
S a g a de C o sta B e r lın g ve iki cildli Je- r u s a lım , gibi romanlarında olduğundan daha parlaktır. Bu iki roman belki fazla dere cede I sv e ç e , mahalli adetlere, hissiyatı diniy- yeniıı bizim güç anladığımız bir şekline ve bozulmasına ehemmiyet verirler. S.Lagerlöfün
İsv e ç d e pek muteber ve bütün mekteplerde
okunan ve Fransızların bazı mertebe cehdi ile alakadar oldukları diğer bir kitabı vardır adi
N ils I lo lg e r s o n u n s e y a h a ti dır ki cine
tahavvul etmiş ve vahşi bir kazın sırtında uçarak Isveçi dolaşan bir çocuğum hikâyesi dir. Bu müellif için bu hıttaının yalınız pek şairane ve günâgün peyizajlarını de ğil ağaçlarını, nebatlarını, hayvanla - yıııı da bize tanıtmak vesilesidir. Lucien Maury bu kitab hakkında şu satırları yaziyor : « Ne hayret verici caııli bir Tarihi tabi‘il.
N. Holgerson, kanadlı, tüylü, kıllı, uçan , dolaşan, sürünen, yüzen, S c a n d i n a v i a vah şi ovalarını , hududsuz ormanlarını, göllerini, ırmaklarını ve denizlerini nihayetsiz hayat ür permelerde dolduran hisabsız soyları bilir . Tavşandan sığıma ve ayıya; toygar dan, dag tavuğuna ve çalı horuzuna kadar ... S. L. un hayvanları La Fontaine in hayvanlarında bu lunan kurnazlığı , ameli ve temamen beşerî
« amoralité » yi [ Yani ahlak yokluğunu ] bil - mezler. Sağlam tabi‘ate ve şevki tabiilerin subhanî drayetlerine pek yakın bir ahlakiyyet bunların naziğâne muamelelerini biribirlerinden farklılandırır ve aralarındaki münasebetleri tanzim eder . insanların bir oğlu için parlak bir ders, namusluluk ve açık yürekliliğin ha şin mektebi !.
Nils bu mektebde evvela bütün şekilleri altında hayata hürmet ve muhabbeti öğrenir.. S.L. bir çocukca bir masalı saf ş iir mertebe sine yüksetir Ve denilebirki, bu hikâye, mü essir canlı ve rengin, geniş bir menzumedir»[l]
[1] Préface à la traduction du V o y a g e de N ils H o lg e r so n . Paris,Perrin et Cie
f*ek açık bir alâka ile vatanının sekenesini ve bahusus doğrulukları ve dürüst vicdanları Zola ııııı ikrah engiz te r r e u x lerile Maupassant- in safdil görünen kurnaz Normandlarımnm ve r- diği yorgunluğu alan köylüleri bize tanıtan S. Lagerlöfe minnetdar olalım.
Bütün memleketlerin okuyucuları bu hikâye ve romanlardan tazelik güzellik, yüksek ve beşuş ahlakiyet intibaları alacaklardır: fazilet ona ruhun tabi‘i muvazeneti gibi görünüyor. suçunûi‘tiraf ve ta‘mir etdiği gün Allahın yo luna tekrar girdiği» gün mücrim, sa‘adeti tek rar bulur. Ve bütün bu sözler o kadar sade likle o kadar tekellüfsüzlükle söylemişdir ki S. Lagerlöfle mukayese olunurlarsa bütün hika yeciler e d e b iy y a t dan başka bir şey yapma mış görünürler.
CH. M. DES ORANGES [*]
Darülbedayide yeni eserler:
BİR KAVUK DEVRİLDÎ-RUYA İÇİNDE RÜYA Ne hazin ve garip tecelli: zaman olduki ideallerinin aşkile gönülleri tutuşmuş sa n a t kârlarımız yaşaya bilmek için halkı gıdıklıyau vodvillerle oyalandılar, zaman oldu ki yoksul bir sahnede yardımsız katıklarinean ve ömür lerinden artırarak san'at nefiseleri yarattılar, nihayet Darülbedayi ilk kuruluşundan beri ilk def‘& en salahiyet sahibi ehline kavuştu. Bu san atkâr ve ateşin ruh müesseseye bilerek ve se verek çalışmayı öğretti. Dekor diye sallanan cıvık renkli bezleri fırlattı, sahneye ışık ve gözleri okşayan renkler getirdi Şhekspeareı, Sebilleri bilmiyenlere(Haııılet)le (Hile ve sevgi) yi öğretti. O olmasaydi «Tezer» oynanmaz, Altı kişi muharrini, bu sahnede daha çok arar, «Topaz»ı duyan belki hiç olmaz «Venedik taci r i n i kimse düşünmez «Kör» deki «Katil» de ki san’atkâr bize meçhul kalırdı. Ne yazık bu feyizli çalışma nedense bazıların gönüllerine hoş gelmiyor bu muvaffakiyetleri görmiyerek öteden beriden derme çatma arkadaşlarile gelen bir kaç sanatkârdan gaşyoluyoruz? Mari Belin (Melo)sile Darülbedayiin (Melo)suııu görenler bizdeki tem silin muvaffakiyet ve ahengini pek alâ muka yese edebilirler. Yazıktır, onu fiskelememeli bu biricik san’at evini teşvik etmelidir.
(Topaz), (Mektup), (Deli) gibi neviîerinde birer kiymet olan eserlerden sonra Musahip zade Celâl Beyin «bir kavuk devrildi» isimli ve kanavası iki yüz sene evvaline aid tarihî piyesini oynadı: kızını unutacak kadar sefa- hata düşkün bir baba olan cahil sadrazaod, iki scvdazedenin saadeti için emsalsiz ve mü zehhep bir kitabı sadrazamın hayatım kurtar mak behasına hünkâra teslim eden bir sanatkâr ve her devrilen sadrazama bir kavuk yetişti ren dalkavuk; eserin ilk planda gelen şahsi- yetleridir. Eski san’at tabirleri ve dekorlarile süslenmiş eser oldukça uzundur ve bütün ımi- valfakiyetini tarihî meziyetinden ziyade halkın anlayabileceği bir tarzda tertip edilişine ve bilhassa M. Kemal Beyin Neşatinin karakte ristik tipini yaşatmasındaki fevkalâdeliğine borçludur.
«Rüya içinde rüya» yedi meşalecilerden (Tersine akan nehir) isimli karışık piyesin muharriri Cevdet Kudret Beyin eseridir: mü ellif (Kerim) azçok «Kör»ii hatırlatmıyor değil fakat bu bir Kör yerine oğluyla üvey anası nın sevişmelerini hisseden ve gözleri kör olmak tehlikesindeki Müellifin azaplarını anlatıyor, bu korku ve azap öyle kuvvetli ki onu yeni bir eserine mevzu yapıyor ve kapanacak gözleri önünde geçecek aşk demlerini düşüne düşüne görmez oluyor, bu rüyanın birincisidir. Görme diğini kendisine telkin eden (Kerin) gözlerinin önünde öpüşen oğluyla karısını görüyor, bu kendisini kör sanan bedbahtın ikinci rüyasıdır, ki doktoran kuvvetli iknaı bu gördüklerinin rüya değil feci bir hakikat alduğuııu ona an latıyor. Burada ufak bir nokta var: doktorun kat‘i hükümleri düşünülerek hiç olmazsa Ke rimin korkunç şüphelerine vakıf olması iyi olurdu. Bundan başka tiplerde, sözlerde 11e fazlalık ne eksiklik var, dekorlar çok güzeldi, lisan pürüzsüz ve sahneye sıkıntı vermiyecek ustalıklı bir şiirdir. Bedia H Leylanın ruhunu kavramıştı, Talât B. toy delikanlı rolünde (Halûk) bazali gevşek olmakla beraber düzgün ve hisli idi. Bütün ağırlık I. Galip Beydeydi ve O bu çetin rolü hiç aksatmadan müellifin tahayyülünden daha üstün ve hatta esere ken dinden bir çok heycanlar vererek oynadı. Ese rin sonu kuvvetli ve güzeldir, fakat bence ikinci perdenin bitişi başlı başına bir şi‘ir ve tablodur.
İÇTİHAT
‘A M E L Î R U H l Y Y A T
Gerek san'at [Art] da, gerek politikada şii- kûh, kiymetlerin büyük bir nazımidır. (Louvre) müzesi, kendisine, bir kaç sene evvel 20,000 franga satılmak istenilmiş olan bir tabloyu 700,000 franga mubaya’a etdiği vakit ressa mın namının kazandığı şukûhun bedelini te’di' ye ediyordu. Bu şukûhun kıymeti adediyesi bu iki meblağın arasındaki fark iie temamen gösterilmişdir . Siyasî düsturların kiymetide ekseriya ayni nevi'den tahavvülata ma'ruz olur.
t
Bolşevikliğin terekkisi, ümid ve intizarlarla dolu bir mezheb [Doctrine] in, en iyi isbat •dilmiş ‘aklî hakikatlardan daha kolay kendisini kabul etdirdiğini isbata -yardım ediyor.
i
Cumhuriyetçiler ve sosyalistler, seri uzzeval teşriki mesailerine rağmen biri birine zıd iki si yasî fırka teşkil ederler. Birinciler demokratlığı,
İkinciler diktatörlüğü temsil ederler,
*
Kani' [Convaincu] bir adamın kuvvetlerinden biri de, i'tikadınm kıymeti akliyesini mı'inaka-
şe etmemesidir.
*
Politikada ve dinde da’ima kani’lerin emel [R6ve] leri, kendileri gibi düşünmeyen leri bilâ merhamet kati edebilmek olmuşdur
t
«Radicalisme» in en mükemmel ta'rifi vak- tile re’is (Wilson) tarafından yapılan ta'rifdir. Wilson diyordijki «bu ta'bir Simplisme, şiddet
ve ğıbta ifade eder». * .
Radikalism, şubhesiz, uzun nüddet devam edecekdir, çünki tabi'ati beşer, basit ve şedid tedbirlerin hakikati halde dura dur ve derin sebebler hey’eti mecmuasından mutahassıl fenalıklara derhal devasaz olabileceğini farz eder.
a
Vekayi‘in psycholocya’î hikmeeleri ve ihtilafları ey i anlaşılacağı zaman, danışmend
5552
adamların pek azı kendilerine radikal denme sine razı olacaklardır.
*
Politikada munakaşe olunmayan bir haki kat ekseriya kâfi derecede tekrar edilmiş bir yalandan başka bir şey değildir.
IV
SİYASÎ DÜSTU RLA R
İlimlerde bir fikrin kıymeti bu fikri ifade eden düsturlara gayri tâbi'î bulnnur. Politikada kitlei nas üzerine yalnız düstur, F o r m ü l e te sir icra eder.
a
Siyasî meclislerde kelam ( V e rb e ) in şükû- hu, umumiyetle, salahiyete hâkim olur.
Bir fikir, ancak mâ’şeri olduktan sonra nu- fuz kazanır. O zaman düsturlar halinde zühur âlemine çıkar ve bir kavmin hayatına istikamet verecek derecede kuvvetli olur.
t
îyi intihab edilmiş bir düstur, bir « Formül» dünyayi altüst edebilir. Sade, kısa ve şedid olduğundan, bütün muakalelerden, muhakeme lerden daha çok te’sir husule getirir. Allah bu nu istiyor, D ie u le v e u t düsturile, Ehli Salib seferleri esnasında, Avrupa, ( Şark) in üstüne atıldı, «Ecirler diktatörlüğü, L a d i c t a t u r e d u p r o l e t a r i a t » düsturu Rusyayı yıkdı. Almanya te’diye edecek : L ’A lle m a n g e p a i e r a » düsturu, sıkleti Fransayı ezmekde olan maliisrafatı yarattı
*
Müceddid ( R e f o r m c te u r ) ler ancak, u- mit ve intizarlarla dolu, sırrı düsturlardan mü teşekkil istinatlara malik olmak şartile ruhlar üzerine te’sir icra ederler.
ü
Halkça mergup ve mahbub siyasî düsturla rın şevketi, umumiyetle bu düsturlar mevki'i fi ile konmasile beraber zail olur, lntihabatda icmaî ümmet S u f f r a g e ü n iv e r s e l (yani bir dereceli intihab ) usulünü istihsal etmek için muhtelif memleketlerin inkılâpçıları: İtalya da
« Fascist » 1er, ( İrlanda) da S ilin fe în e r 1er, ( Rusya ) da « koııımunist » 1er ( Fransa ) da
S y n d ie a lis le » 1er , V. S. miite‘addid in
kılâplar yaptıkdaıı sonra, yerine muhtelif dikta törlük şekilleri ikame etmek üzre icma'i üm meti mütezayid bir tedriciyyetle terkediyorlar.
f t
Siyasî bir fırka te’sis etmek, umumiyetle, pek eski şeylere yeni isimler ilbas etmekden başka ber şey değildir.
f t
Düsturlar altında gizli şe’niyetlerin, haki- katların, ekseriya bu düsturlarla hiç bir mü nasebeti yokdur. Meselâ bir hükümet, İsta n b u l a müntehi olan boğazların serbestliğini istediği vakit bunun sadece ma'ııası hini iktizada, rakiblerinin İsta n b u la girmesine mânî£ olmak için bu boğazlara hâkim olınayi istiyor de - mekdir.
f t
Uğrunda hayatlarını feda etmeye hazır bulundukları siyasî bir düsturu pür heyecan tekrar eden bin kişi içinde bu düsturun ma‘- nasını tamamı tamamına ta‘rif edebilen ekseriya tek bir adam bulunmaz.
*
POLİTİKADA PSY CH O LO G İA HATALARI
Avrupanın, içine batdığı perişanlık fChaos] bir sıra psycholocia hatalarından olduğu ka dar harbin yaratdığı İktisadî fesadlardan, karışıklıklardan nıunbaisdir.*
Diinyayi sevk ve idare eden mantıkin kitab mantığı ile hiç bir münasebeti olmadı ğından, re’sikârıııda ıııünhasiran kitabların yetiştirdiği adamların fazla miktarda bulun ması bir memleket için tehlikeli olur
f t
Yenî zamanlarda siyasî hatalar korkunç neticeler, miidhiş âkibetler tazammun eder . Müslümanlar tarafından dinlerinin merkezi ad olunan Türkiye yi Avrupa dan tay etmek istemiş olmak yüzünden Ingilizler Mısr ı ve Me- zepotamyayı, Iram gayp etdiler ve Hindistan
da kendilerini tehdid altında görüyorlar.
f t
Mürnkin hadiseleri dahili hisab etmemek değil, gayri melhuz hadiseleri hisaba katma mak da’ima tedbirsizce, beceriksizce haraketdir. (Amerika) nın müdahalesi, (Rusya) nın hiyaneti (Almanya) nın mağlubiyeti ve son harbin bir çok diğer hadiseleri Tarih de « gayri melhu zun, [im probable» in] rolünü bir def‘a daha gösterir.
f t
Bir parlementoda yahud Iâ’aletta‘yin bir müzakere meclisinde, bilfi£il idare eden fırka, adedleri en çok olan fırka değil, en ziyade şe- did olan fırkadır. Fransa parleuıentosu, yirmi sene, bir sosyalist akalliyetinin tahtı hükmün de bulundu.
f t
Sosyalistlerin kuruntularına rağmen ma‘şerî sa‘y, ma'şerî olduğu nisbetde yüksek kabiliyetler istilzam eder.Bu sebeble bizim devrimiz, mevcud- dan fazla reislere mthtacdır.Meşhur Alman recülü
(H u g o S tin n es) bu babda «ferdin In d iv i dualité» nin bu inhitatı devam edecek olursa
hiçbir tarakkî mümkin olmaz diyordu.
f t
Sosyalistlerin devlet - şı£ar, E ta tiste tem- şiye A d m in istr a tio n un feva’idi bakkında- ki kuruntularını izale etmek için nazarı dikkat lerine şunu arzetmek kifayet ederki «posta ve telegraf» gibi,devlet tarafından idare olunan ba'zı iş, E n tr e p r ise Ierde me’murin ma£aşları işlet me mesarifi umumiyesinin % 75 ini teşkil edi yor. Sanayi‘den hiç biri, mümasil şera’it dahi linde yaşayamaz.
*
Karışık zamanlarda, her gün ortaya çıkan büyük mes’eleler basit ve kesdirme [bilâ vasıta] hail ve fasıllar tazammun etmezler. O zaman cumhurların «simplist» içtihadını ta£kib etmek sür'atle felâketlere götürür.
f t
Fevaranî [Impulsif] 1er da’ima tehlikelidirler, çüııki, düşünmeksizin hareket eden insanın nazarından şe’niyet [Réalité] 1er kaçar. Mülaha zaya kabiliyetli fakat iradetsiz kimseler dahi
5554
tiıuzirdirler, çünki derhal bir karar ittihaz etmeyi istilzam eden vekayi4 önünde, ‘azmsiz- likleri kendilerini felce uğratır.
*
Politikada bir fi‘lin neticeleri ba'zan bizzat bu fi'ilden daha ziyade ehemmiyete malik olur.
*
Ne zeman mukavemet etmek, ne zaman mukavemet etmemek lazım olduğunu kendile rine öğretecek psychologia’ı bir termometreye malik olacakları gün—ki galiba pek uzakdır— bir çok felaketlerden ictinab olunacakdjr. Bi rinci Charles fazla mukavemet etdiği için başını gaib etdi; Luis XVI fazla serfru etdiği için başı «Guillotine» Önüne düştü.
£
Yalnız yüksek bir psychcflogia’i nüfuz muhtelif tesirler altında kavmların ruhunun ‘aksiilamel- lerini evvelden görebilir, keşf edebilir. Reisleri böyle bir nüfuza malik bulunsaydı Alman 1ar Amerika yı igzab etmez ve maglûb olmazlardı.
*
Siyasî hataların en ziyade sık, en ziyade mütekerir menba‘î.. sebebleri nıüte'adid ve mü- rekkeb olan hadisatı, nıünferid sebeblere ‘atf etmekdir.
*
Müttefikler tarafından irtikâb olunan psy- chologia’i hatalar silsilesidir ki Almanya ya şu iki büyük neticeyi elde etmesine miisaMd oldu: «Enteııte» ı bozmak ve parasını itibardan dü şürerek galiblere bordu olduğu tazminatın te diyesini gayri mümkin kılmak .
*
Austriaııııı hakiki kuvveti, Austria yi teş kil eden muhtelif ırkların biri birlerine zıd temayülleri idi. Bu büyük imparatorluk, kinler muvazenesi üzerine bina olunmuşdu.
*
Bir recüli Devletin zekâsı ne derece olursa olsun iktidar mevki‘ine gelirken, kendisini mah- bubıilkulub kılmak için, cumhurların sa’iki olan içtihadı ta‘kib etmeye çalışır. Ekseriya bu veçhiledir ki mevki'i iktidarı gayb eder.
*
Muntehiblerdeıı ihtiraz, mes’uliyetler korku su, münhasıran sa'atı hazıra endişesi bir yeni zaman recüli siyasîsi için üç hata menba'i teş kil eder ve bunlardan kurtulmak onun için güçdiir.
£
Tabi‘i kanunların hareketlerini bozan «Eta- tist» [*] miidaheleler bir memleketin hayatını arnikan ihlâl eden görünmez potlarla yüklüdür, ITarb esnasında buğday üzerine konulan narh bunun bariz bir misalini teşkil eder. Köylüler derhal buğday zer‘ini brakdılar. Hükümet, muktazı buğdayı büvük masrafla haricden te darik sonra da narhı lağvetmeye mecbur oldu.
*
Zaif bir hükümetin nihayeti ister istemez anarchıyaî hükûmetdir. Anarcıhaî bir hükümeti de aradan çok geçmeksizin, müstebit bir hükü met istilâf eder.
*
Pulotikada bi taraflık gayrı miimkindir. Çün ki bi taraf olan adam, derakab mensub olduğu fırka dahi dahil olduğu halde bütün fırkaların kendi aleyhine döndüğünü görür.
Demokrat şı‘ar idarede'reisler emretmekden ziyade iata‘at etmeye meyaldirler. Bu suretle ni hayet bütün şükûhlarını gaib ederler.
*
Daima kitlei nasın saiki olan icdilıadı tâkib etmek.. Hiç bir şeyi kablelhudus derpiş etmeme ye, hiç bir şeyin önüne geçmemeye, hiç bir şeye muktedir olmamaya razı olmakdır.
[ • ] Etatisme, her işin Devlet elile görülmesini, her iş için Devletin nıüdalıelesine mürac‘at olunmasını, her eyiliğin ve her teşebbüsün Devletden beklenmesini kabul ve terviç edicilik mesleği demekdir. «Etatist» bu mesleki mürevvic bir zihniyetle hareket eden veya bu mesleki terviç eden demekdir. A. Dj.
Knruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 salıifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerile) 135 Rahib “Meslier„in Vasıyyetnamesi 20 Ruh ul Ekvam (eski harflerle) 274sahife 100 Dün ve Yarın( „ » ) 254 » 100 İlmi ruhi ictimai( » » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150 Dilmesti’i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle)
74 sahifelik 25
Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)
219 sahifelik 100
Asırların Panoraması (Eski harflerle,
resimli ) sahifelik 100 Felsefe’i Istibdad ( Eski harf) Alfierinin, resimli 272 sahifeli 50 Ruba'iyyalı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100
Persefon 75
Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle) resimli, 708 sahifelik 100 Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50
Yollar ve izler 50
t
Dimağ ve Melekâtı‘akliyye -200
İngiliz Kavmi 150
Bir filozofun şi'irleri 75
Cumhuriyet Mücellidhanesi
Babıâli caddesinde * Karagöz » ittisalinde. Ki taplarını hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesidir.
Dr. Abdullah Djevdet Beyin son snelerde yazmış olduğu kıt‘alar bu unvanla basılmaya başladı. Dörtde üçü intişar etmemiş ve kitab şeklinde basılması bir çok zevat tarafından arzu olunmuş bu mütekâsif ma'nalı kıt‘alar, takri ben 160 sahifelik bir güzel cildde toplu bulu nacak. Müstakil şahsiyyetleri ¡‘tibarile her kıta ya bir sahife tahsis olunmuşdur. Bunları tak dir edenlere haber veriyoruz. Kalın ve eyi kâğıd üzerine basılıyor, fiatı bir lira. ATa kâğıdlı imzalı mahdud nüshanın fiatı 2 liradır.
Tarif de publicité dans
M djtihad»
Ltq 1 pour chaQue 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ "Idjtihad». soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .
Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.
Les numéros de 1’ "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, à titre gratuit.
Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.
“İctihad„ın satıldığı yerler
Kadı k ö y ü n d e
ııvekkithane caddesinde
Tütüncü
C afer E fen d i,Köprü üzerinde
M. K em a l E fen d i,
Büyük Ada da iskele başında Tütüncü
M. ÜTÜCİYAN
Çinkoğrafhanesi Fincancılarda Kalifidi HanındaN ik o E fen d i
IMF“
Bütün acLassiyue
»
kitaplarla diğer neşriyatı ve mekteb levazımınızı almak için
İsta ııb u ld a B e y o ğ lu İ stik lâ l ca d d e si
n d e,
4G 9numeruda :
La Grande Librairie Mondiale
M ü esse se sin e m ü ra c a a t ediniz.
Ş a rk ı k ari bin en bü yü k v e ç e ş id le r i e n e y i in tilıa b e d ilm iş k ita p h a n e sid ir .
Telefon: Beyoğlu: 2710
Türkiye
SANAYİ ve MAADİN BANKASI
Fabrikalarına ait
Yerli Mallar Pazarı
İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517
Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulâtından ipeklibr ve döşeme - likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kalın bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır. ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Keplıalgine
K aşeleri b aş ağ rısı ve h er nevi ağ rı için
m üessirdir.
Ö ksürük ve bo ğ az h astalık ları
Oxymenthol
Perraudin
Pastillerini alınız.Apraham Ekşiyan
Kerestecilerde No. 412Dépôt de bois de construction en tous genres Telefon: Stanboul, 2827
D iş tabibi
M uallim
H. HAMIT B.
M u ay e n eh an e si
B ey o ğ lu n d a L ib rarire M o n d iale k a rşısın d a
T elefon B. 725
Osıııanlı Bankası
Banque Ottomane
Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36
Türkiyenirt her şehrinde şubeleri vardır.
Adabı Muaşeret rehberi
( SA V O IR V İV R E )
Dr. Abdullah Djevdet Beyin bu yeni kitabı mühim bir ihtiyacı tatmin ediyor. 500 küsür sahifalı ve resimlidir.Fi. 150 kuruş cildlisi 175
Dr Yorgi Fotaki Mavromatis
E m razı dahiliye
Beyoğlu Venedik Sokağı No. 5
C u m ’a ve c u m a rte sin d e n b aşk a hergün
2,5 d a n 7 ye k ad ar.
Ç a rş a n b a g ü n leri p arasızd ır.
Telefon: p. MOI
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi