• Sonuç bulunamadı

T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI. YAKIN ĠLĠġKĠLERDE STRES VE STRESLE BAġAÇIKMA:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI. YAKIN ĠLĠġKĠLERDE STRES VE STRESLE BAġAÇIKMA:"

Copied!
170
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

YAKIN ĠLĠġKĠLERDE STRES VE STRESLE BAġAÇIKMA:

YATIRIM MODELĠNE GÖRE BĠR ĠNCELEME

Yüksek Lisans Tezi

Nur Bilecen

Ankara-2007

(2)

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

YAKIN ĠLĠġKĠLERDE STRES VE STRESLE BAġAÇIKMA:

YATIRIM MODELĠNE GÖRE BĠR ĠNCELEME

Yüksek Lisans Tezi

Nur Bilecen

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Selim Hovardaoğlu

Ankara-2007

(3)

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

YAKIN ĠLĠġKĠLERDE STRES VE STRESLE BAġAÇIKMA:

YATIRIM MODELĠNE GÖRE BĠR ĠNCELEME

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Selim Hovardaoğlu

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı Ġmzası

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

Tamamen farklı bir mesleğe sahipken, yıllardır düşlediğim, ancak artık başlamak için çok geç kaldığımı düşündüğüm “Psikoloji”ye 20 yıl sonra girmem için beni yüreklendiren; tüm öğrenciliğim ve bu araştırma boyunca anlayışı, sevgisi ve sonsuz

bilgisi ile bana destek olan danışmanım, Prof. Dr. Selim Hovardaoğlu’na derin teşekkürlerimi sunarım.

Bu araştırma süresince ikili ilişkiler konusundaki engin bilgisini, değerli zamanını , tüm çaba ve desteğini benden hiç esirgemeyen sevgili dostum, Dr. Ayda

Büyükşahin’e çok teşekkür ederim.

Öğrenciliğim ve araştırmam boyunca ne zaman ihtiyacım olsa bana kıymetli zamanlarını severek veren, Prof Dr. Ali Dönmez’e, Doç Dr. Zehra Dökmen’e, Doç

Dr. Ayşegül Durak Batıgün’ , Doç. Dr. Nurhan Er’e ve Doç Dr. Şennur Tutarel Kışlak’a teşekkürlerimi sunarım.

Son olarak, beni Selim hocamla tanıştıran ve tüm yaşamım boyunca en büyük desteğim olan sevgili ablam, Prof Dr. Neşe Taluy Yüce’ye, evdeki düzenin aksamasına hiç ses çıkarmadan ders çalışmam için elinden gelen tüm gayreti gösteren ve başarabileceğime inanan sevgili eşim, Serdar’a ve bunca yıl sonra tekrar ders çalışmamı hayretler içinde izleyen sevgili oğlum, Sarp’a bana destek

verdikleri için teşekkür ederim.

Nur Taluy Bilecen

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER

I. BÖLÜM

GiriĢ... 1

I.1 Bağlanım ve Bağlanım Kuramları ... 5

I.2 Karşılıklı Bağımlılık Kuramı ... 14

I.3 Yatırım Modeli ... 24

I.3.1 Yatırım Modelinde Cinsiyet ve İlişki Türü Farkları... 35

I.4 Romantik İlişkilerde Stres ve Stresle Başa Çıkma... 40

I.5 Yakın İlişkilerde Yaşanan Sorunlar Karşısında Geliştirilen Davranış Örüntüleri. ... 46

I.6 Araştırmanın Amacı ... 50

II. BÖLÜM Yöntem... 54

II.1 Katılımcılar... 54

II.2 Veri Toplama Araçları... . 56

II.2.1 İlişki İstikrarı Ölçeği ... 56

II.2.2 Yakın İlişkilerde Çokboyutlu Başaçıkma Ölçeği ... 58

II.2.3 Stres Belirtileri Ölçeği... . 60

II.3. İşlem... 62

(6)

III. BÖLÜM

Bulgular... . 63

III.1 Regrasyon Analizi Sonuçları... 63

III.1.1 İlişki Doyumunun Yordanmasına İlişkin Bulgular... 63

III.1.2. İlişki Doyumunun Yordanmasında Cinsiyet Farkına İlişkin Bulgular... 66

III.1.3 Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmeye İlişkin Bulgular... 68

III.1.4. Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmede Cinsiyet Farkına İlişkin Bulgular... . 70

III.1.5 İlişki Yatırımına İlişkin Bulgular... 72

III.1.6. İlişki Yatırımının Yordanmasında Cinsiyet Farkına İlişkin Bulgular... 74

III.2. Gruplararası Farklara İlişkin Bulgular... 75

III.2.1 İlişki İstikrarınına İlişkin Gruplararası Farklar... 78

III.2.2 Stres Belirtilerine İlişkin Gruplararası Farklar... 80

III.2.3. Stresle Başa Çıkma Tarzlarına İlişkin Gruplararası Farklar 82

IV. BÖLÜM TartıĢma... 86

IV.1 İlişki İstikrarınında İlişkin Bulguların Tartışılması... . 86

IV.1.1 İlişki Doyumunun Yordanmasına İlişkin Bulguların Tartışılması... 87

IV.1.2. İlişki Doyumunun Yordanmasında Cinsiyet Farkına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 88 IV.1.3 Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmeye

(7)

İlişkin Bulguların Tartışılması... 90

IV.1.4. Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmede Cinsiyet Farkına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 92

IV.1.5 İlişki Yatırımına İlişkin Bulguların Tartışılması... 94

IV.1.6. İlişki Yatırımının Yordanmasında Cinsiyet Farkına İlişkin Bulguların Tartışılması... 95

IV.2. İlişki İstikrarını Yordayan Temel Değişkenler Arasındaki Korelasyonlara İliskin Bulguların Tartışılması... 96

IV.3. Gruplararası Farklara ilişkin Bulguların Tartışılması... 97

IV.3.1 İlişki İstikrarınına İlişkin Gruplararası Farklara İlişkin Bulguların Tartışılması... 97

IV.3.2 Stres Belirtilerine İlişkin Gruplararası Farkların Tartışılması ... 101

IV.3.3. Stresle Başa Çıkma Tarzlarına İlişkin Gruplararası Farkların Tartışılması... 103

GENEL TARTIŞMA... 106

SONUÇ VE ÖNERİLER... 110

ÖZET ... 113

ABSTRACT... 116

KAYNAKLAR... 119

EK.1 İlişki İstikrarı Ve İlişkisel Değişkenler,Stres Belirtileri ve Yakın İlişkilerde Stresle Başa ÇıkmaTarzları Arasındaki Korelasyonlar ... 144

EK.2 Demografik Ve İlişki İstikarını Etkileyen İlişkisel Değişkenlere Ait Bilgi Formu ... 148

EK.3 İlişki İstikrarı Ölçeği ... 150

EK.4 Stres Belirtileri Ölçeği... 156

Ek.5. Yakın İlişkilerde Çokboyutlu Başa Çıkma Ölçeği... 157 .

.

(8)

ġEKĠL VE ÇĠZELGELER

Şekil-1. Doyum ve İstikrarı Etkileyen Dört Koşul ... 22

Çizelge II.1. Katılımcıların çeşitli özellikler yönünden dağılımları ... 55

Çizelge III.1 İlişki Doyumunu Yordayan Değişkenler... 64

Çizelge III.2 Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmeyi Yordayan Değişkenler... 69

Çizelge III.3 İlişki Yatırımını Yordayan Değişkenler... 73

Çizelge III.4 Katılımcıların Alt Test Puanlarına Ait Ortalamalar veStandart Sapmalar ... 76

Çizelge III.5 Katılımcıların aldıkları puanlara uygulanan MANCOVA sonuçları 77

Çizelge III.5.1 Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin fizyolojik belirtiler alt ölçeğinden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar... 81

Çizelge III.5.2 Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin kendini destekleme alt ölçeğinden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar... 84

Çizelge III.6 İlişki İstikrarı ve İlişkisel Değişkenler,Stres Belirtileri ve Yakın İlişkilerde Stresle Başa Çıkma Tarzları Arasındaki Korelasyonlar ... 144

(9)

I. BÖLÜM

GĠRĠġ

“İnsanoğlu doğanın kanunlarına tezat oluşturacak şekilde iki insanı birleştirmek niyetine mahkum edilmiş dünyadaki en acınacak varlıktır. Bununla beraber ben kendimi gizli bir aşk macerasına düşmek, umutlu olmak ve coşkulu hissetmek için bir kere daha kandırıyorum.”

-Carlos Fuentes

İnsan yaşamında önemli bir yer tutan yakın ilişkiler konusunda yapılan araştırmalar son yirmi yıl içinde hızla gelişmekte ve çoğalmaktadır.

1990‟lardan bu yana araştırmacılar ilgilerini bu kapsam çerçevesinde bağlanıma, mahremiyete, aşka, güvene, empatiye ve ikili ilişkilere yöneltmişlerdir. Konu önemli ve günceldir ancak yakın ilişkinin ne olduğuna ilişkin görüşlerle başlamak yararlı olacaktır.

(10)

Yakın ilişki, iki kişinin ortak aktivitelerde bulunması ve olayları paylaşması ya da günlük konuşmalarında olumlu karşılıklılık sergilemesi olarak tanımlanabilmektedir (Berscheid, Snyder, ve Omoto, 1989; Gottman, 1998). Yakın ilişkinin sözlük açılımı ortaklık, birlik, beraberlik olarak görünse de “yakınlık” ve “ilişki” terimleri ancak kişilerarası tahlillerle, bağlanımın ve karşılıklı bağımlılığın doğasının incelenmesiyle anlaşılabilir (Rusbult, Kumashiro, Coolsen, Kirchner,2004). Bir çok kuramcı ve araştırmacı mahremiyetin, ikili ilişkinin temelini oluşturduğunu ileri sürmektedirler (Bartholomew, 1990; Clark ve Reis,1988; Reis, 1990; Mc Adams ve Constantian,1983). Buna rağmen mahremiyeti kavramlaştırıken çeşitlenmeler görülür. Bazı kuramcılar mahremiyeti, iki kişi arasındaki etkileşimin niteliği olarak ele almakta ve bireylerin sağlam bir yakınlık düzeyini korumak için karşılıklı davranışlarda bulunduklarını ileri sürmektedirler (Laurenceau, Barett, Pietromonaco, 2004). Bazı kuramcılar ise, bireylerin mahrem deneyimlerin arayışı için ne kadar istek duyduklarında odaklanmışlardır.

Buna göre, insanlar sıcak ve yakın bir ilişkiye arzu ya da ihtiyaç duymalarının düzeyi bağlamında farklılık gösterebilirler (Laurenceau, Barett, Pietromonaco, 2004 ). Mahremiyet, bir ilişkinin durumu ya da son hali ve zaman içinde dalgalanan ve hareket halinde olan bir sürecin sonucu olarak da kavramlaştırılabilir (Duck ve Sants, 1983). Bu görüşler, yakın ilişkiler ile mahremiyet kavramlarının çok iç içe geçtiğine işaret etmektedir. Ne var ki literatürde, yakın ilişkiler ile mahremiyet bağlantısı yerine, yakın ilişkilerin başlatılıp sürdürülmesi ve sonlanması daha ilgi çekici konular olarak ele

(11)

alınmaktadır. Bu nedenle ilerleyen bölümlerde, bunları ele alan model ve görüşler açıklanmıştır.

Tanıştığımız bazı insanlar bizimle uzun dönem arkadaşlıklar kurarken, bazıları hayatımızdan çabucak çıkıp giderler. Aynı durum mahrem (intimate) ilişkiler için de geçerlidir. Bazı birliktelikler uzun ve sargın olurken bazıları kısa soluklu olur. Ancak bazen sıkıntılı ve mutsuz görünen çiftler birlikteliklerini ya da evliliklerini sürdürebilirken uyumlu ve mutlu olarak değerlendirilen çiftler ayrılabilmektedirler. Bu durum, yakın ilişkileri etkileyen pek çok etmenin bulunduğuna ve ilişkideki bireylerin, bu ilişki kapsamındaki özelliklerden etkilendiğine işaret etmektedir. Nitekim Thibaut ve Kelley‟in (1959) içsel belirleyici olarak adlandırdığı bu durum, mahremiyetle yakından bağlantılıdır ve bazı kuramlar da bu içsel belirleyicileri anlamaya, açıklamaya yöneliktir.

Bir erkek ve bir kadının, yakın ilişki olarak nitelendirilen birlikteliklerini sürdürmelerinin nedenleri neler olabilir? Bir çok kuramcı bu soruya yanıt ararken, bağlanımın ve karşılıklı bağımlılığın işin esası olduğunu ileri sürmektedirler (Rusbult, 1983; Rusbult, Kumashiro, Coolsen, Kirchner,2004).

Bağımsız bireylere oranla, bağımlı çiftlerde birbirlerinin istekleri ve öncelikleri, bireylerin davranışları ve sonuçları üzerinde nedensel etkiler gösterir (Rusbult ve Van Lange 1996). Nedensel etkiler sözünden de, çiftlerden birine ait duygu, düşünce veya davranışların değişmesine ya da sabit kalmasına bağlı olarak diğer bireyin duygu, düşünce ve davranışlarının etkilenmesi anlaşılmaktadır (Thibaut ve Kelley, 1959). Bazı araştırmacılara göre yakınlık

(12)

karşılıklı bağımlılığın derecesine bağlıdır (Berscheid, Snyder ve Omoto,1989). Yüksek karşılıklı bağımlılık gösteren ilişkilerde çiftler birbirlerini sık sık, güçlü bir şekilde ve çok çeşitli biçimlerde, uzunca bir zaman süresince derinden etkilerler (Reis ve Rusbult, 2004). İki kişinin birbirine davranışı, uzun süreli karşılıklı bağımlı olduklarında farklıdır. Aynı kişiler herhangi bir geçmişleri ve bir gelecek ilişki beklentilerinin olmadığı durumlarda ve ilk kez birarada bulunma durumunda çok farklı davranacaklardır. Kısaca, karşılıklı bağımlılık çiftlerin karşılıklı davranış ve tutumlarını belirler (Reis ve Rusbult, 2004). Karşılıklı bağımlı bir ilişkide çiftlerden her birinin davranışının bir diğeri için sonucu olduğu için çiftlerden her biri kendi adına bağımsız davranamaz. Bunun yerine birbirlerine uymak zorunda kalırlar. Bir karara varmadan önce her ikisinin de farklı tercihlerinden bir ortak noktada buluşmaları gerekir. Belki de bir seferinde biri, bir diğerinde diğeri kendi isteğinden vazgeçip diğerine uyacaktır (Reis ve Rusbult, 2004).

Bu durum, genelde kontrol kavramıyla bağlantılıdır ancak bu kapsamda ilişki kontrolü ele alınmamıştır. Bu konudaki ayrıntılı tartışmalar için Thibaut ve Kelley (1959) önerilebilir.

Yakın ilişkilerin uzun dönemde sağlıklı kalıp kalmadığı bağlamında incelemeler son yirmi yıldır yapılmaktadır. Bağlanımın ilkeleri ve yapı taşları, çiftlerin refahı, ilişkinin sağlamlığı ve kalıcılığını içeren, incelemelerin temelini oluşturmaktadır. Bu çerçevede incelenen bağlanım (commitment) kavramı, ilişkiyi sürdürme ya da bitirme nedenlerinin anlaşılmasında önemli bir süreci yansıtmaktadır. Bu araştırmanın temel amacı da bu önemli süreci gözlemek,

(13)

aynı zamanda bu süreçte yaşanan zorlayıcı durumlar karşısında bireylerin nasıl bir başaçıkma tarzı izlediklerini incelemektir.

Bu çalışmada flört ilişkisi yaşayan ve çoğunluğu üniversite öğrencisi olan bireyler ile evli bireylerin ilişki bağlanımlarını yordayan değişkenler hakkında fikir edinmek amaçlanmıştır. Bu nedenle ilk olarak aşağıda bağlanım (commitment) ve bağlanım ile ilintili kuramlara yer verilmektedir.

Bağlanım kuramlarının tanıtılmasının ardından, bu kuramların çoğunun temeli olan Karşılıklı Bağımlılık Kuramı ele alınmıştır. Daha sonra, bu çalışmanın esas kuramını oluşturan ve ilişki bağlanımını açıklamada öncü yaklaşımlardan birini oluşturan Yatırım Modeline yer verilmiştir

I.1 Bağlanım ve Bağlanım Kuramları

İlişki gelişim kuramlarının tamamı, çiftlerin çeşitli nedenlerle özel olduğunu düşündükleri ilişkilerine bağlanım gösterdikleri noktasında birleşmektedirler. Çiftler ilişkilerini korumak için açıkça bağlandıklarında, psikolojik bağlanım kendiliğinden çeşitli bilişsel süreçler aracılığıyla ilişkinin devamlılığını teşvik eden nedensel bir durum oluşturmaktadır. Buna ek olarak, bağlanım, ilişkinin istikrarını etkileyen başka koşullarda değişimler meydana getirir. Bunlar, aynı eve yerleşme (fiziksel çevresel koşul), ya da aile ve arkadaşlar tarafından bir çift olarak görülmek (sosyal çevresel koşul) olabilir. Bağlanımın romantik ilişkilerin gelişiminde en önemli faktör olduğu

(14)

düşünülmektedir. Sevgi, doyum ve çekicilik gibi pozitif duyguların bağlanımı belirleyen en önemli değişkenler olduğu öne sürülmüştür (Berscheid ve Regan,2005). King ve Christensen‟in (1983) İlişki Akıbeti Ölçeğindeki son safha evlilik bağlanması olarak adladırılır ki, kendi başına “evlilik” birçok kişi için en büyük bağlanımı temsil etmektedir.

Evlilikteki bağlanım üzerine bir araştırmayı içeren bir çalışmada, Rosenblatt (1977) bağlanımı, “Kişinin ilişkiyi korumak için açıkça kabul ettiği niyeti” olarak tanımlamıştır. Bağlanımın bu kavramsallaştırması, bireylerin öznel ruh hallerine atıfta bulunmaktadır ve birçok kuramcı ve araştırmacının bağlanım için sonuçta benimsediği tanımdır.

Bazı ilişki gelişimi kuramcıları bağlanımın kişiye ait bir niteliktense, ilişkinin niteliği olarak görüldüğüne inanmaktadırlar (Rusbult, Wiesekquist, Foster ve Witcher,1999); böylece ilişki gelişimini öngörmek için her iki çiftin de ilişkiye bağlanımını, ayrıca her birinin bağlanımının bir diğerinin bağlanımı üzerindeki etkisini bilmek gereklidir. Bağlanım, ilişkinin bir niteliği olarak görüldüğünde, çiftler arasındaki bağlanımın nispetsizliği gözönüne alınması gerekli bir hale gelir. Çünkü daha az bağlanan kişi ilişkinin devamlılığındaki ve ilişkinin daha sonraki gelişimindeki zayıf halkayı temsil eder. Yine kuramcılar bağlanımın kategorik mi yoksa sürekli bir değişken mi olduğu ve yine bağlanımın istikrarlılığı konusunda da farklı görüşlere sahiptirler (Berscheid ve Regan,2005). Bu iki çıkarımdan başka, Adams ve Spain (1999) bağlanımın durağan değil, dinamik bir süreç olarak görülmesi gerektiği ve bağlanımın en önemli göstergesinin ise belli bir zaman noktasındaki

(15)

düzeyi değil, zaman içindeki değişkenliği olduğu görüşüne varmışlardır.

Ayrıca kuramcılar bağlanımın, ilişkinin devam ettirilmesi yönünde tek boyutlu bir yapı mı yoksa çok boyutlu bir yapı mı gösterdiği konusunda da farklı görüşlere sahiptirler. Bazı araştırmacılar, (örneğin, Rusbult, Martz ve Agnew, 1998) bağlanımın türlerinin olamayacağını belirtirlerken, Johnson (1999) ve Levinger (1965,1991) gibi bazı araştırmacılar da bağlanımın çok boyutlu olarak ele alınabileceğini ileri sürmektedirler.

Çok boyutlu görüş, bağlanımın kapsamlı kuramsal analizini yapan sosyolog Johnson (1991,1999) tarafından ileri sürülmüştür. Johnson (1991) bağlanımı, ilişkiyi sürdürmenin öznel ve kişisel kararı olarak görür. Bunun yanında Johnson bir kişinin ilişkiyi devam ettirme kararının, öznel olarak hissedilen üç farklı tip bağlanımın fonksiyonu olduğunu söylemektedir.

Bunlar, kişisel bağlanım, ahlaksal bağlanım ve yapısal bağlanım olarak adlandırılmaktadır. Kişisel bağlanım, kişinin o ilişkiyi devam ettirmek için kişisel isteği, ahlaksal bağlanım, ilişkinin devam etmesi gerekliliğine ilişkin his, yapısal bağlanım ise, ilişkinin devam ettirilmesi mecburiyeti hissidir.

Johnson‟un (1991) kuramına göre, bağlanımın bu boyutları da içsel veya dışsal kaynaklı olarak farklılaşır. Kişisel ve ahlaksal bağlanımın kaynağı kişinin içinden gelirken, yapısal bağlanım kişinin dışındaki dışsal kaynaklar nedeniyle deneyimlenir. Yine Johnson‟a (1991) göre, bağlanımın bu boyutları seçime dayalı veya zorlayıcı olmaları açısından da fark gösterir. Kişisel bağlanım seçim sonucunda deneyimlenirken, ahlaksal ve yapısal bağlanım zorlayıcı duygularla gelişir.

(16)

Kişisel bağlanım ya da başka deyişle ilişkiyi sürdürme arzusunun, üç bileşenin bir fonksiyonu olduğuna inanılmaktadır (Johnson, 1991). Bunlar ilişkiye ilişkin tutum (ilişkinin çekiciliği), partnerine ilişkin tutum (partnerin çekiciliği) ve ilişkisel kimlik, ya da kişinin ilişkideki karı, koca, kardeş ya da bunun gibi konumlarına sargınlığı ve bunun kişinin benlik kavramıyla ne kadar özdeşleştirdiğinin kapsamıdır.

Johnson‟a (1991) göre, kişinin ilişkiye bağlanımına karşı, partnerine bağlanımı arasındaki fark, bağlanım kuramı ve araştırmalarında tam olarak tanımlanamamıştır. Her ikisi de bir çok örnekte kuşkusuz çok ilişkili görünseler de yine de aralarında önemli bir fark vardır, çünkü partnere kişisel bağlanımda, partnerinin refahı ve mutluluğu için bazen ilişkiden vazgeçilmesi gerekebilir; ilişki partneri yıkıcı, yok edici bir yola sürüklüyorsa özellikle sağlam aşklarda bu görülebilir. Ancak Johnson (1991) ilişkilerin zaman geçtikçe değişen dinamik sistemler olduğunu da söyler ve kişinin devam eden hangi ilişkiye bağlandığı sorusunu da gündeme getirir. Örneğin iki kişi arasındaki ilişki birinci yıl ciddi bir flört iken, bu ilişki üçüncü yıl, tek çocuğu olan evli bir çiftin ilişkisi olabilir. Bu çift ilişkilerini korumuş ve sürdürmüşler midir, yoksa bir tür “yeni” ilişki içine mi girmişlerdir? Diğer yandan bir çift, romantik ilişkiden evlilik ilişkisine geçtilerse, çiftler bu ilk ilişkiyi sürdürmüşler midir yoksa bu eski ilişkiyi yok edip bağlanım düzeyinde değişiklik içeren yeni bir ilişki tipi mi ortaya koymuşlardır? Bir çok çağdaş gelin ve damat, şu andaki ilişkinin zaman içinde değişebileceği ve bu ilişkiye bağlanmaya arzularının kalmayabileceğini gözönünde bulundurarak “sonsuza kadar beraberce

(17)

yaşayacağız” evlilik andını değiştirmiş ve “aşkımız devam ettiği sürece beraber olacağız” diyerek ilişkiye değil, partnere bağlanımı gündeme getirmişlerdir.

İlişkinin devam etmesi gerekliliğine ilişkin öznel bir his olan ahlaksal bağlanımın da üç bileşenli olduğuna inanılmaktadır (Johnson, 1991). Bunlar, boşanmama yönündeki zorunluluk, eşe karşı zorunluluk ve kişinin değerleri ve inancı nedeniyle ilişkiyi devam ettirme zorunluluğudur. Ahlaksal bağlanım genellikle kaynağını, kişinin dinsel inançlarından alır. Dindarlık ve ilişkiyi devam ettirme davranışları ile ilişkili bulunmuştur. Örneğin çok dindarlar zinayı asla kabul etmezler. Evlilik dışı ilişkiler boşanmanın en sık rastlanan sebebidir. Amato ve Rogers‟ın (1997) evlilik problemleri ve bunu takiben yaşanan boşanmalara ilişkin boylamsal çalışmalarında, evlilikdışı ilişkilerin boşanmanın öncüsü olduğu ve dindarlığın zina ile negatif ilişkisi olduğunu göstererek bu nedenden boşanmaların dindarlarda daha yüksek oranda olduğu belirlenmiştir.

Diğer yandan Johnson‟ın (1991) ileri sürdüğü, yapısal bağlanım, ilişkinin devam ettirilmesi mecburiyeti hissi olup, dört fonksiyonla kuramsallaştırılır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür.

1) Zaman ve diğer kaynaklar açısından ilişkiye yapılan ve bir daha ele geçmeyecek yatırımlar,

(18)

2) İlişkiyi sürdürmeye yönelik olarak kişinin bulunduğu sosyal ağın üyelerinden gelen sosyal baskı,

3) Sona erdirme sürecinin zorlukları (evliliği sona erdirme hemen her zaman, zaman alıcı ve pahalı olmaktadır).

4)Uygun seçeneklerin varlığı ya da yokluğu

Sonuç olarak kişisel, ahlaksal ve yapısal belirleyicilerin, ilişki bağlanımını farklı işlevlerle açıkladığı görülmektedir. Kişisel bağlanım “bu ilişkiyi sürdürmek istiyorum.”, ahlaksal bağlanım “bu ilişkiyi sürdürmeliyim” ve yapısal bağlanım ise, “bu ilişkiyi sürdürmek zorundayım.” işlevini sunmaktadır.

Bağlanım modellerinden bir başkası Levinger‟in (1965,1991) Sargınlık Modelidir (Cohesiveness Model). Sargınlık Modeli temelini Lewin‟in (1951) Alan Kuramından almıştır. Bu kurama göre bağlanımın, şu andaki ilişkinin çekiciliği, seçeneklerin çekiciliği ve engel güçler (barrier forces) olarak üç bileşeni mevcuttur. Levinger‟e göre çekicilik boyutu ve engel güçler de kendi içinde sınıflanabilirler. Çekicilik boyutu maddi çekicilik (mülkiyet ve parasal kaynaklar), sembolik çekicilik (kariyer, ünvan ve başarıya ilişkin sembolik kaynaklar) ve duygusal çekicilik (arkadaşlık, dostluk, cinsel doyum) olarak sınıflanabilirken; engel güçler, boşanma sonucunda yaşanan maddesel kayıp, sembolik engeller (dini inanışların zorlamaları veya sosyal tepki) ve duygusal engeller (çocukların varlığı) olarak sınıflanabilir. Levinger‟e göre

(19)

ilişkiye sargınlığın en önemli nedenleri bu zorlayıcı engeller ve çekicilik kaynaklarıdır.

Buraya kadar sözü edilen kuramsal modellerin geçerliğini incelemek için yapılan araştırmaların genel bulgularını da özet olarak şöyle açıklamak mümkündür. Adams ve Jones (1997) bağlanımı ölçmek için anketlerle araştırmalar yapmışlar ve sonuç olarak evlilik bağlanımının 3 boyutunu tesbit etmişlerdir.

1) Partnerine aşk ve kişisel adanmışlık ile bağlanım,

2) Kutsal bir kurum olarak görülen evliliğe bağlanım,

3) Finansal zorluk gibi bir nedenle evliliği bitirmenin kişiyi sürükleyeceği zorlu bedelin tahmini ile tuzağa düşürülmüş hissi.

Bu üç boyut Johnson‟un (1991) kişisel, ahlaksal ve yapısal bağlanım modeline çok uymaktadır. Tuzağa düşme boyutu da Levinger‟in (1965) Sargınlık modelindeki engel güçlerine benzemektedir. Adams ve Jones (1997), bu üç boyutun, ilişki istikrarına farklı zamanlarda farklı yollarla katkıda bulunacağı ve koşullara göre istikrar etkisinin de azalıp çoğalabileceği sonucuna varmışlardır. Buna göre, kişiler ilişkiden doyum alıyorlarsa, ne başka seçeneklerin varlığı, ne de ilişkinin sonlanması için engeller bariz olmaktadır, ancak kişiler ilişkiden doyum almıyorlarsa bu iki durum ortaya çıkmaktadır.

(20)

Kelley (1983/2002), bağlanımın yapısının ilk olarak bir ilişkinin sürdürülüp, sürdürülmeyeceğini yordamak için kullanıldığını gözler. Farklı cümlelerle ifade edilmiş olsa da, ilişkinin sürdürülmesi konusundaki kuramsal modeller Thibaut ve Kelley‟nin (1959) ele aldığı, ilişkinin içsel ve dışsal belirleyicileri kavramlarına dayanmaktadır. Kelley‟nin daha sonraki yıllarda belirttiği ve aşağıda özetlenen görüşleri de, özgün modelin bu kavramlarına dayanmaktadır. Kelley, dışsal belirleyicileri yorumlarken, bunların, kişiyi bir ilişkinin içinde tutan ya da o ilişkiden ayıran, koparan, tarafların iradeleri dışındaki bazı şartlar olunduğunu belirtmektedir. Böylece bağlanımı, ilişkiyi sürdürmek için kişinin öznel niyeti olarak gören bağlanım kuramcılarından farklı olarak niteleyen Kelley bağlanımı, tarafların iradeleri dışındaki bir seri şartlar ve ilişkinin istikrarına katkıda bulunan süreç olarak görür. Tarafların iradeleri dışındaki şartlar, bir kişiyi ilişkinin içinde tutar; bunlar ilişkiden alınan doyum ve ilişkinin bitirilmesi sonucu oluşan bedellerdir ki bunlar ilişkinin lehinedir. Kişiyi ilişkinin dışına iten nedenler, örneğin, alternatif bir ilişkinin çekiciliği ilişkinin aleyhine işler. Kelley‟nin (1983/ 2002) kuramına göre ilişkinin devamını ilgilendiren tarafların iradeleri dışındaki şartların başlıca özelliği ilişkideki her kişi için geçen zaman ve durumlarla tutarlı olarak lehlerin herzaman aleyhlerden daha önemli olduğudur. Birçok kuramcı gibi Kelley de tarafların iradeleri dışındaki şartların ilişki doyumuyla ilintili olanlarını ilişkinin lehine görür.

Doyumdaki iniş çıkışlar iki boylamsal çalışmada araştırılmıştır (Arriaga 2001). Yeni oluşmuş romantik ilişkilerde (ortalama 8 haftalık ilişki) doyum ve

(21)

bağlanım değerlendirilmiş ve her bir değişken dokuz hafta boyunca her hafta yeniden değerlendirilmiştir. İlişkinin durumu (bozulmamışa karşı, bozulmuş) 4 ay sonra yeniden değerlendirilmiştir. Son bulgulara göre bozulmuş ilişkideki çiftlere oranla, bozulmamış ilişkilerdeki çiftler ilişkiden ilk başta daha çok doyum almış, zaman içinde daha fazla doyuma ulaşmış ve inceleme boyunca genelde ortalama daha fazla doyum düzeyi bildirmişlerdir. Ancak, genel doyum düzeyinin kontrolundan sonra bile doyumdaki iniş çıkışların derecesi ilişkinin istikrarını etkiler bulunmuştur. Büyük dalgalanmalar büyük ayrılma şansı ile ilintili bulunmuş olup, bu sonuç doyum düzeyi yükselen ya da ortalamada yüksek olan bireyler için özellikle doğrudur. Durağan doyum düzeyi bildirenlerin dalgalanan doyum düzeyi bildirenlere göre ilişkiye daha fazla bağlanım gösterdikleri tesbit edilmiştir. Arriaga‟nın vardığı sonuca göre mutlu ilişkilerde bile eğer istikrarlı bir mutluluk yoksa ilişki muhtemelen bitmekte, daha az mutlu ilişkiler durağan bir doyum düzeyindeyse devam etmektedir. Burada geçen sürenin de etkinliği önemlidir. Weigel, Bennett ve Reisch (2003) yakın ilişkisi olanlarla gerçekleştirdikleri çalışmalarında, ilişki süresi arttıkça, bağlanımın da arttığı sonucuna varmışlardır. Bağlanım bir ilişkinin istikrarının anlamlı bir yordayıcısıdır (Le ve Agnew2003). Bağlanım ilişkiden alınan doyum ile güçlenirken, olası alternatiflerin varlığı ile zayıflar (Adams ve Jones,1997; Arriaga ve Agnew,2001; Johnson 1991; Rusbult 1983; Rusbult ve Buunk 1993). Bu yorum Thibaut ve Kelley‟nin (1959) karşılıklı bağımlılık kuramından gelmektedir (Le ve Agnew,2003). Bu nedenle yatırım modeli ve bununla ilgili ayrıntılara geçmeden önce,bu kavramın açıklanmasında yarar vardır.

(22)

I.2 KarĢılıklı Bağımlılık Kuramı

Harold Kelley ve John Thibaut, 1959 yılında yayınladıkları Grupların Sosyal Psikolojisi (The Social Psychology of Groups) adlı kitaplarında karşılıklı bağımlılık kuramı prensiplerini grupların sosyal psikolojisi içinde yapılandırdılar (Thibaut ve Kelley,1959). Daha sonra bu yapı kişilerarası ilişkiler içinde Karşılıklı Bağımlılık Kuramı (The Interdependence Theory) adı altında genişletilerek (Kelley ve Thibaut,1978) karşılıklı bağımlılığın yapısını oluşturmuştur. Bu kuramın ataları da Alan Kuramı (Lewin, 1936, 1951) ve Sosyal Mübadele Kuramı (Blau,1964; Homans,1961), Oyun Kuramı (Luce ve Raiffa,1957) ve Skinner‟in edimsel koşullama görüşüdür.

Karşılıklı Bağımlılık Kuramı karşılıklı bağlanımın sonucunda davranış ve güdülerin çiftlerde nasıl şekillendiğini anlatmaktadır (Kelley 1979; Kelley ve Thibaut,1978). Burada bağımlılık kavramı bu kuramın anahtar elemandır.

Bağımlılık düzeyi ilişki içinde bulunan her iki kişinin kişisel olarak o ilişkiye ne kadar ihtiyacı olduğuyla ve kişinin o ilişki içinde olmaktaki mutluluğu ve refahıyla ölçülür. Karşılıklı bağımlılık kuramına göre, içinde bulunulan ilişki güzel sonuçlar veriyorsa, yani ilişki doyurucu ve faydalıysa ve alternatif bir ilişkide bu sonuçlar zayıfsa bağlanım yüksektir (Agnew, Van Lange, Rusbult, Langston,1998; Le ve Agnew, 2003).

(23)

Karşılıklı bağımlılık, karşılıklı etkileşim içindeki bireylerin, birbirlerinin istekleri, tercihleri ve davranışları üzerindeki etkilerinin gücünü ve niteliğini tanımlar (Thibaut ve Kelley,1959). Karşılıklı bağımlılık yakın ilişkilerde, çiftlerarası etkileşimle ilgilenir. Etkileşim, bireylerin birbirlerinin huzur, rahatlık ve iyiliği için davranışlarda bulunmaları ve birbirleri ile iletişim kurmaları anlamına gelir. Etkileşim, çiftlerin şu andaki davranışlarının yanında gelecekteki davranışlarını da belirler (Thibaut ve Kelley,1959). Karşılıklı bağımlılığın esasını oluşturan bu etkileşimlerin, doyum ve memnuniyet gibi ödüllerinin yanısıra, acı ve stres gibi bedelleri vardır. Bu etkileşimin sonuçları, genel iyilik hali ya da bedellere karşı ödüller tabirince tanımlanabilir. Bir başka deyişle, bu ödül-bedel ilişkisi, ilişkinin niteliğini oluşturur. Kişinin ilişkisinden elde ettiği doyumlar ve memnuniyetler ilişkinin ödülleri iken, kişinin ilişki için harcadığı çabalar, ilişkide yaşadıkları stres ve kaygı ile yapılan her türlü özverili davranışlar ilişkinin bedelleri olmaktadır (Rusbult ve Buunk, 1993). Karşılıklı bağımlılık kuramı, ödül-bedel temelli bu etkileşimleri özetle sunabilmek amacıyla sonuç matrisi (outcome matrix) adı verilen matris formunda bir yapının kullanılabileceğini ileri sürmektedir (Kelley ve Thibaut, 1978; Rusbult ve Van Lange, 2003). Kurama göre, etkileşimden elde edilen sonuçlar, matris formunda gösterilebilir. Buna göre, 2 x 2 matrisin sütunları A kişisinin davranışlarının seçeneklerini, satırlarıysa B kişisinin seçeneklerini içerir. Matristeki dört hücrenin her biri çiftlerin davranışlarının kesiştiği iki sonuç değerini yansıtır, yani A ve B‟nin davranışlarının birlikte bulunduğu iki sonuç değeri içerir. A‟nın sonuçları köşegenin üstünde B‟ninki altında yeralır.

(24)

Bu değerler her bir kesişimin kişiler üzerindeki etkisini yani eşlerin birbirlerine bağımlılık derecesini temsil eder (Rusbult ve Arriaga, 1997).

Etkileşimleri niteleliklerini kavramak için geliştirilen ikinci bir araç ise, değişim listesidir (transition list). Etkileşimci daha önceki durumlarda yaşadıklarını ilerideki seçenek ve sonuçlara dönüştürerek düzeltebilir.

Durumların matris olarak sunulması, değişim listelerini kullanmak suretiyle genişletilmiştir (Kelley, 1984b). Bu listeler etkileşimcilerin davranışlarını ve onların sonuçlarını belirler. Bunları her etkileşimcinin direkt sonucu ve etkileşimcilerin gelecekteki davranışları ve onların sonuçları olarak ifade edebiliriz (Kelley ve Thibaut, 1978). Değişim listeleri, durağan matris sunumunu genişletip, ilk davranışların nasıl geliştiğini veya sonraki seçeneklerin nasıl kısıtlanacağı veya yönleneceğini belirterek bağımlılığın ardışık ve geçici özelliklerini sunar. Etkileşim böylece hem sonuçların kontolü hem de değişimin kontrolü ile kavramlaşır (Rusbult,2000). Hem sonuç matrisi hem de dönüştürme listesi, etkileşimcilerin tüm davranışlarını ortaya koyar ve durumsal yapıyı analiz eder (Rusbult ve Van Lange, 1996).

Karşılıklı bağımlılık kuramında yer alan en önemli kavramlardan biri de güç kontrolüdür (power control). Bir ilişkideki ödül ve bedellerin kontrolü anlamına gelen güç kontrolü, ilişkideki her bireyin diğerinin davranışlarını etkileme derecesini göstermesi açısından önemlidir. İlişkideki bireylerden birinin diğerinin davranışlarını yönlendirmesi arttıkça, bu yönlendiren bireyin ilişkideki gücü de artmaktadır. Matris örüntüsü her etkileşimcinin sonuçları üzerinde üç adet kontrol kaynağı gösterir; farklı bir ifadeyle söylemek

(25)

gerekirse, karşılıklı bağımlılığın örüntüleri, bireyin sonuçlarına ilişkin üç kontrol kaynağından doğar. Bunlar; tepkisel kontrol ya da aktör kontrolü , kader kontrolü ya da eş kontrolü ve davranış kontrolü ya da ikili kontroldür.

a) Tepkisel Kontrol ya da aktör kontrolü (Reflexive control, RC or actor control): Aktörün davranışları tarafından kontrol edilen sonuçların düzeyidir.

b) Kader Kontrolü ya da eş kontrolü (Fate Control, FC or partner control): Partnerinin davranışları tarafından kontrol edilen sonuçların düzeyidir.

c) Davranış Kontrolü ya da ikili kontrol (Behavior Control, BC or dyadic control): Aktörün davranışlarıyla beraber partnerinin davranışlarının ortak olarak kontrol edildiği sonuçların düzeyidir (Rusbult, 2000).

Thibaut ve Kelley (1959) her bir bireyin tepkisel, davranışsal ve kader kontrolüyle birlikte karşılıklı bağımlılık örüntülerinin, 2x2‟lik bir matris ile analiz edilebileceğini söylerler. Matris örüntüsünün analizi sonucunda, karşılıklı bağımlılığın yapısının dört özellik tarafından tanımlandığı ortaya çıkar (Kelley ve Thibaut,1978).

1) Bağımlılık düzeyi: Aktörün sonuçlarının partnerinin davranışları tarafından etkilenme derecesidir (RC düşük, FC ve BC yüksek). Ayrıca bireyin şu andaki ilişkisinden elde edebileceği sonuçların ya da kazançların.(outcome), başka seçenek ilişkilerden elde edebileceği

(26)

kazançlardan daha fazla olacağına inanma düzeyi olarak tanımlanır (Kelley ve Thibaut, 1978). Bireyler, tek başlarına ya da başka bir ilişkide iyi sonuçlar elde edeceklerinden emin olmadıklarında var olan ilişkilerine bağımlı olurlar (Rusbult ve Martz,1995). Yine ilişkinin bitirilmesinin bedeli yüksekse birey varolan ilişkisine bağımlı kalabilir (Rusbult ve Arriaga 1997).

2) Bağımlılığın karşılıklı olması: Tek taraflı bağımlılığa karşı etkileşimcilerin karşılıklı olarak bağımlılığının boyutudur. Karşılıklı olarak iki birey de aynı derecede birbirlerine bağımlıdırlar (Kelley ve Thibaut, 1978). Bir ilişkide karşılıklı bağımlılığın olabilmesi için her iki bireyin de bağımlı olması gerekir; yoksa sadece eşlerden birinin bağımlı olduğu durumda bu tek taraflı bir bağımlılıktır. (Rusbult ve Arriaga, 1997; Rusbult ve Van Lange, 2003).

3) Bağımlılığın temeli: Ortak kontrole karşı partnerin kontrolüne dayanan bağımlılığın boyutudur (FC/BC). Bağımlılığın temeli kavramı, aktörün bağımlılığının partneriyle yapılan ortak etkinliklerden mi, yoksa partnerin etkinliğinden mi kaynaklandığını belirlemek için mevcuttur (Kelley ve Thibaut, 1978; Rusbult, Arriaga ve Agnew, 2001). Aktörün sonuçları, partnerin davranışından etkileniyorsa, partner kontrolü vardır. Buna karşılık, aktörün sonuçları, hem kendi hem de partnerinin davranışlarından etkileniyorsa, ortak kontrol meydana gelir. Aktörün sonuçları partnerin davranışlarından etkilenmiyorsa, aktör yüksek aktör kontrollüdür (Rusbult, Arriaga ve Agnew, 2001).

(27)

4) Sonuçların uygunluğu: Etkileşimcilerin ortak davranışsal olayları benzer olarak değerlendirmesinin boyutudur (matris hücrelerindeki sonuçların pozitif korelasyonu olması). Bireylerin yaşanan olayları karşılıklı bir biçimde iyi ya da kötü olarak değerlendirmeleridir (Kelley ve Thibaut, 1978).

Bu dört özelliğin birleşimi, karşılıklı bağımlılığın tüm olası örüntülerini tanımlar ve kişilerarası durumların kapsamlı bir modelini meydana getirir (Kelley ve Thibaut,1978). Karşılıklı bağımlılığın yapısı, etkileşimin karakterini göstermede önemli bir göstergedir.

Karşılıklı bağımlılık kuramında ödül, bedel ve sonuçlar ile karşılaştırma düzeyi ve seçenekler için karşılaştırma düzeyi kavramları ile etkileşimdeki doyum ve istikrar incelenmiştir. Thibaut ve Kelley‟e (1959) göre, bireyler ilişkilerinden elde ettikleri sonuçları anlamlı hale getirmek için, karşılaştırma düzeyi (KD) ve seçenekler için karşılaştırma düzeyini (KDseç) kullanırlar.

Karşılaştırma düzeyi (KD), bireyin önceki yaşantı ve deneyimleri ile çevresindeki gözlemlerine dayanarak oluşturduğu bir standarttır. Birey ilişkisinin ne kadar doyum verici olduğunu bu standart yardımıyla değerlendirebilir. Birey mevcut ilişkisinden elde ettiği sonuçların bu yarattığı standart noktayı geçip geçmemesine göre mevcut ilişkisini değerlendirebilir.

Kurama göre, sonuç ya da kazanç (outcome) ilişkiden elde edilen ödül ile ilişki için ödenen bedel arasındaki farktır. Dolayısıyla, kazanç doyum anlamına da gelmektedir. Etkileşimdeki doyum, ödüllerin bedellerden

(28)

çıkarılması ile elde edilen sonuçların iyiliği ve karşılaştırma düzeyinin düşük olması durumunda yüksektir. Yani bireyin şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançlar standartın üstünde ise, ilişkiyi doyumlu, ancak ilişkiden elde edinilen kazaçlar, standartın altındaysa birey ilişkiyi doyumsuz olarak değerlendirecektir. Karşılaştırma Düzeyi, bireyin yeni ilişkileri ve deneyimleri ve partnerinden aldığı sonuçlara göre değişebilmekte olup, düzeyi genelde yükselme eğilimindedir (Hovardaoğlu,1996).

Seçenekler için karşılaştırma düzeyi ise, bireylerin mevcut ilişkilerini sürdürme ya da sürdürmeme kararlarını alırken kullandıkları bir standarttır.

Bu düzey, mevcut ilişki dışında bireyin şu andaki ilişkisini alternatif bir bireylerle yaşaması durumunda alacağını düşündüğü doyum düzeyidir.

Seçenekler için karşılaştırma düzeyi, en uygun seçenekteki etkileşimin getireceği kazançların niteliğiyle tanımlanır. Birey, mevcut ilişkisinden başka ilişkileri ve bundan elde edeceği kazançları değerlendirir (Thibaut ve Kelley, 1959) Seçenekler, alternatif bir ilişki, aile üyeleri, arkadaşlar olabileceği gibi, yalnız başına kalma da olabilir (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998). Mevcut etkileşimdeki bağımlılık, ilişkiden elde edilen sonuçların iyiliği ve seçenekler için karşılaştırma düzeyinin düşük olması durumunda yüksektir. Birey şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançları, alternatif bir ilişkiden alacağı kazançtan daha yüksek olarak değerlendirirse, ya da başka bir seçeneği olmadığını düşünürse, ilişkiyi sürdürmeye niyetli olacaktır. Buna karşılık, bireyin şu andaki ilişkisinden aldığı kazançlar, seçenekler için karşılaştırma düzeyinin altına düşerse, birey ilişkiyi bitirmeyi tercih edecektir. Bireyin şu

(29)

andaki ilişkisi doyum verici olsa bile istikrarlı değildir ve birey uygun bir seçenek durumunda ilişkisini bitirme kararı alabilecektir (Thibaut ve Kelley, 1959).

Kurama göre, karşılaştırma düzeyi etkileşimin doyumunu, seçenekler için karşılaştırma düzeyi ise, ilişkiye bağımlılığı yani kişinin ilişkiyi sürdürüp sürdürmeyeceğine ilişkin kararını, ilişki istikrarını etkiler (Thibaut ve Kelley, 1959). Doyum, etkileşimdeki memnuniyet hissini oluştururken, bağımlılık kalıcı olma kararını içerir. Birey şu andaki ilişkisini sürdürüp sürdürmeme kararı verirken, aşağıdaki dört önemli koşulu göz önünde bulundurur (Thibaut ve Kelley, 1959):

1) Bireyin şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançlar, hem karşılaştırma hem de seçenekler için karşılaştırma düzeyinin üzerinde ise, birey ilişkisini doyum verici ve istikrarlı olarak nitelendirir.

2) Bireyin şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançlar, karşılaştırma düzeyinin üzerinde, ancak seçenekler için karşılaştırma düzeyinin altında ise, bireyin ilişkisi doyum verici olsa da istikrarlı değildir.

3) Bireyin şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançlar, karşılaştırma düzeyinin altında, ancak seçenekler için karşılaştırma düzeyinin üstünde ise, bireyin ilişkisi doyumsuz ama istikrarlıdır. Seçeneklerden alınan sonuçların kötü olması bireyi ilişkiyi doyumsuz olsa da sürdürmeye yönlendirir.

(30)

4) Bireyin şu andaki ilişkisinden elde ettiği kazançlar, hem karşılaştırma hem de seçenekler için karşılaştırma düzeyinin altında ise, birey ilişkisini doyumsuz ve istikrarsız olarak nitelendirir ve bir süre sonra bu ilişkinin bitmesi beklenebilir.

Son yirmi yılda yapılan pek çok araştırma bu görüşleri desteklemektedir (Drigotas ve Rusbult, 1992; Rusbult, 1983; Bui, Peplau ve Hill, 1996). Araştırmaların sonuçlarına göre, çekici seçenekleri olan ve mevcut ilişkilerinde düşük sonuçlar elde eden bireylerin bağlanımlarının ve ilişki istikrarlarının düşük olduğu gözlenmiştir.

Hovardaoğlu (1996), evli ve bekarlarla bu görüşleri sınadığı çalışmasında, doyum ve istikrarı etkileyen bu dört koşulun şu şekilde ifade edileceğini bildirmiştir.

İstikrarlı İlişki İstikrarsız İlişki

Yüksek Doyum Kazanç=Karşılaştırma

düzeyi> Seçenekler için karşılaştırma düzeyi

Kazanç = Karşılaştırma düzeyi<Seçenekler için karşılaştırma düzeyi

Düşük Doyum Kazanç < Karşılaştırma düzeyi> Seçenekler için karşılaştırma düzeyi

Kazanç <Karşılaştırma düzeyi<Seçenekler için karşılaştırma düzeyi

ġekil-1. Doyum ve Ġstikrarı Etkileyen Dört KoĢul

(31)

Hovardaoğlu‟nun çalışmasında da, kuramla tutarlı olarak tüm denenceler doğrulanmıştır. Çalışmada ilişki türüne göre farklılaşmalar bulunmuş ve evlilerin bekarlara oranla doyum, istikrar, bağlanım ve mutluluk puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Karşılıklı bağımlılığı yapısal olarak inceledikten sonra, kısaca şu ifadeleri söyleyebiliriz. Karşılıklı bağımlılığın yapısı, güce karşı zayıflık, istikrara karşı istikrarsızlık, etkileşimin doğası, biliş ve duygu, etkileşimi düzene koymak için anlaşmalar geliştirmek ve kişilerarası davranışların ifadesi gibi fenomenleri anlamak için çok uygundur (Rusbult ve Van Lange, 1996). Karşılıklı bağımlılık kuramının esasını özetlemek gerekirse, kişilerin ilişkilerinden elde ettikleri sonuçlar ya da kazançlar, olumlu ve doyum verici olduğunda ilişkiler devam etme eğilimindedir. Etkileşimciler, yani ilişki yaşayan çiftler birbirlerinin sonuçlarını etkiler ve böylelikle karşılıklı bağımlılık gelişir. Bu kuramla tutarlı olarak, ülkemizde yapılan bir araştırmada (İmamaoğlu ve Yasak, 1997) evlilik ilişkilerindeki doyumun karşılıklı bağımlılığa dayandığı bulunmuştur.

Bir çok özelliğini karşılıklı bağımlılık kuramından almış olan ve karşılıklı bağımlılık kuramını genişleten bir başka bağlanım modeli, bu çalışmanın esasını oluşturan Rusbult‟un Yatırım Modelidir.

(32)

I.3 Yatırım Modeli

Son otuz yılda sosyal psikoloji üzerine yapılan çalışmalarda, bir çok araştırmacı ilişkide doyumu nelerin etkilediğini incelemiş (Ajzen 1974;

Berscheid, Brothen ve Graziano, 1976); bazıları ilişkide yaşanan acı ve sıkıntıyı ve buna rağmen devam eden ilişkide bağlanımın değişkenlerini araştırmış (Billings,1979; Birchler, Weiss ve Vincent, 1975; Gottman ,1976);

son olarak da bir kısmı ilişkinin bitmesinin nedenlerine yer vermiştir (Bentler ve Newcomb,1978; Hill, Rubin ve Peplau,1976; Brown ve Mandela, 1978).

Ancak hangi ilişki devam eder, hangisi zamanla bozulur sürecini en güçlü biçimde açıklayan Yatırım Modelidir. Modelin bir çok sınaması romantik ilişkiler üzerine yapılsa da, arkadaşlık da dahil olmak üzere ilişkilerin bir çok tipine bu model uygulanabilmektedir.

Rusbult‟un Yatırım Modeli (Rusbult, 1980, 1983), ilişki bağlanımına ilişkin, deneysel araştırmaların arslan payından sorumlu olan ilişki bağlanım kuramlarından biridir. Yatırım modeli sosyal psikolojinin Mübadele (Blau,1964, Homans,1961) ve Karşılıklı Bağımlılık Kuramından (Kelley ve Thibaut, 1978; Thibaut ve Kelley 1959) hareketle ortaya çıkmıştır. Model, ilişkilerin kurulması, sürdürülmesi ve sonlandırılmasını açıklamak amacıyla geliştirilmiştir. Levinger‟in (1991) Sargınlık Modeli (cohesiveness) gibi, Yatırım Modeli de daha çok Karşılıklı Bağımlılık Kuramının (Kelley ve Thibaut, 1978; Thibaut ve Kelley,1959) kavramlarından ve yapısından

(33)

etkilenmiştir. Karşılıklı Bağımlılık Kuramında olduğu gibi, Yatırım Modeli de yakın ilişkinin iki önemli özelliği üzerinde durur. Doyum (ilişki ve partnere ilişkin pozitif çekim hissetmek) ve bağlanım (ilişkiyi devam ettirme eğilimi).

Doyum için bir çok farklı araştırmacı aynı tanımı kullanırken, bağlanım için tanım iki kategoriye ayrılmaktadır. Davranışsal istek (intent) ve psikolojik bağlanma (Johnson 1973; Rosenblatt1977).

Yatırım modeline göre ise, ilişkiden doyum alıp almamalarına bağlı olmaksızın ilişkiyi devam ettirme isteği olan kişiler, psikolojik bağlanma hisleri olduğunu beyan etmişlerdir. Bağlanımdaki düzeyin değişkenliği, kalma / gitme kararına öncülük yapmaktadır. Kalma / gitme davranışı kişinin psikolojik / bilişsel ilişkiye bağlanımı tarafından yönlenir.

Yatırım modeli (Rusbult, 1980), ilişki bağlanımını açıklarken, Thibaut ve Kelley‟nin (1959) Karşılıklı Bağımlılık Kuramına ait iki kavramı kullanır. Şu anda süren ilişkinin doyumlu olup olmadığı kararı, karşılaştırma düzeyi ile verilirken, ilişkinin sürüp sürmeyeceğine ilişkin karar, seçenekler için karşılaştırma düzeyi ile verilir. Rusbult (1983), karşılıklı bağımlılıkta olduğu gibi, yatırım modelinde de kişilerin yüksek ödül ve alçak bedellere sahip, kişisel beklentilerini karşılayan veya olası seçeneklerin düzeyini aşan ilişkilerde daha çok doyum yaşadıklarını söyler. Böylece kişi romantik çifti ile birçok ortak ilgi noktası taşıyorsa, az kavga edip tartışıyorsa ve genelde romantik birliktelikten beklentisi azsa, o zaman görece olarak ilişkisinden doyum almaktadır. Şu andaki ilişkiden elde edilen ödüllerin bedelleri geçmesi durumunda ve bireyin samimiyet ,mahremiyet, cinsellik ve beraberlik ihtiyacı

(34)

gibi en önemli ihtiyaclarının mevcut ilişkide karşılanması durumunda, doyum artar; sonuçlar olumludur ve mevcut ilişki devam eder. Doyumun artması ile ilişki bağlanımı artar.

Sonuçlar, karşılaştırma düzeyi altına düştüğünde ise, doyumsuzluk yaşanır (Rusbult, 1983; Le ve Agnew, 2003). Literatür incelendiğinde, doyumun yüksek, seçeneklerin zayıf ve ilişki yatırımı fazla olanların ilişkiye bağlanımlarının yüksek olduğu gözlenmiştir (Rusbult ,Zembrodt ve Gunn,1982; Agnew,Van Lange, Rusbult ve Langston, 1983; Cox, Wexler,Rusbult ve Gaines, 1997; Rusbult ve Buunk, 1993; Sprecher 1988 ).

Sosyal bilimciler bir ilişkinin devamlılığını tehdit eden en önemli unsurun çekici bir seçeneğin varlığı olduğunu söylerler (Kelley, 1983; Thibaut ve Kelley, 1959; Rusbult 1983) Yakın ilişkilerde bağlanım üzerine yapılan araştırmalarda, çekici seçeneklerin bulunduğunu söyleyen bireylerin var olan ilişkilerine bağlanımlarının düşük olduğu, daha az çekici seçenekleri olanların ise, ilişkilerine bağlanımlarının daha yüksek olduğu görülmüştür (Rusbult,1980). Rusbult böylece Yatırım Modelinde (1980,1983), Karşılıklı Bağımlılık Kuramının ilişki bağlanımı üzerinde etkin olan seçenekler için karşılaştırma düzeyi kavramını da benimsemiştir. Seçenekler için karşılaştırma düzeyi, bireyin mevcut ilişkisi dışında, olası seçeneklerden alabileceğini düşündüğü, seçeneklerin tahmin edilen ödül bedel etkileşiminin sonuçları ile değerlendirilir. Daha önce de belirtildiği gibi,seçenekler çekici başka bir partner olabileceği gibi, aile üyeleri, arkadaşlar veya kişinin yalnız başına kalması da olabilir (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998; Le ve Agnew,

(35)

2003). Karşılıklı bağımlılık kuramında olduğu gibi, yatırım modelinde de şu andaki bağlantılarına göre zayıf seçenekleri olan kişiler, olası seçenekleri olumsuz olarak değerlendirdikleri için ilişkilerine daha çok bağlanır ve mevcut ilişkilerini sürdürürler. Ancak mevcut ilişkide doyum düzeyi düşük olan bireyler, olası seçeneklerden daha fazla olumlu sonuç ya da başka bir deyişle kazanç alabileceklerini düşünürlerse veya kendi başlarına ya da arkadaşlarıyla zaman geçirmek daha eğlendiriciyse, bu seçeneklere yönelir ve mevcut ilişkilerini bitirirler. Buna karşılık, mevcut ilişkileri çok doyumlu olmasa da, eğer bireylerin olumlu seçenekleri yoksa, mevcut doyumsuz ilişkiyi sürdürme eğiliminde olabilirler. Rusbult, seçeneklerin niteliğinin zayıf olması durumunda ya da kişinin en önemli ihtiyaçlarının başka bir romantik partner ya da aile üyeleri ve arkadaşları veya sadece kendi tarafından bu ilişkiden bağımsız olarak karşılanamaması durumunda mevcut ilişkiye bağlanım düzeyinin artacağını söyler (Rusbult, 1980; Rusbult, 1983).

Bağlanımı yüksek bireyler, ilişkiye sadık ve bağlı olma bilişsel yapısına sahip olarak seçenek ilişkileri değerlendirmekten kaçınırlar. Ayrıca, mevcut birliktelik bir çok beklentiyi ve ihtiyacı karşıladığı için başka bir ilişkiye gereksinim duyulmaz (Johnson ve Rusbult,1989).

Yatırım modeli, Karşılıklı Bağımlılık Kuramını iki açıdan genişletir (Rusbult,1983). Birincisi bu model bağlanımın, mevcut ilişkiden alınan doyum, seçeneklerin niteliğinin değerlendirilmesi ve buna ek olarak ilişkiye yapılan yatırımların bir fonksiyonu olduğunu öne sürer (Rusbult,1983).

Johnsons‟ın modelinde çok ufak bir rol oynayan, karşılıklı bağımlılıkta ise hiç

(36)

bulunmayan yatırımlar, bu modelde en önemli rolü oynar ve kuramın merkezindedir. Yatırım modeli, ilişkiye yapılan yatırımın miktarı büyük olduğunda, ya da birçok önemli kaynağın doğrudan ya da dolaylı yolla ilişkiye katılması durumunda, bağlanımın artacağını söyler. Yatırım modeline göre, bireyin mevcut ilişkisini devam ettirme olasılığı, ilişkisinden aldığı doyuma, kabul edilir bir seçeneği olmamasına ve yaptığı yatırım miktarının fazlalığına bağlıdır.

Yatırımlar, para ve ortak mallar, ilişkiye zaman ayırma, ilişki için harcanan enerji ve çaba, beraberliğin süresi, çocuklar, ortak arkadaşlıklar olabileceği gibi, ün ve statü gibi kişinin değer verdiği ve kişinin kendisi ile doğrudan ilişkili ya da dolaylı yollarla ortaya çıkmış olan ilişkiye bağlı herhangi başka bir şey olabilir (Rusbult 1980, 1983; Rusbult ve Buunk, 1993;

Rusbult Martz ve Agnew, 1998; Hasta, 2002; Büyükşahin, 2006). Yatırımlar genelde ilişkinin bitmesinin bedellerini artırır, çünkü bu yatırımların çoğu ilişkiden ayrılamaz ve eğer ilişki biterse ya tamamen onlar da yok olur ya da değerleri çok düşer (Berscheid ve Regan 2005). Yatırım modeli, bireyin ilişkiyi devam ettirme kararının kişinin ilişkiden aldığı doyumla değil ,kişinin ilişkiye bağlanımıyla ilgili olduğunu söyler. Yatırım modeli, doyum ve bağlanımın birbirleriyle kuvvetlice bağlı olmaları gerekmediğini gösterir.

Doyum ve bağlanım ilişkisinin (korelasyonu) çok güçlü olması gerekmediğinden, yatırımları fazla olan ve seçeneklerin niteliğinin düşük değerlendirildiği durumlarda, ilişkiden doyum alınmasa da hala ilişkiye

(37)

bağlılık mevcuttur. Yine kişi oldukça doyum verici ilişkisini yapılan az yatırımı ve çekici bir seçeneğin varlığı sonucu bırakabilir.

Model, ilişkiye yapılan yatırımların artması ile ilişki istikrarının kuvvetleneceğini ileri sürmektedir. Bir çok araştırma yatırım modelinin bu tezini doğrulamıştır (Le ve Agnew ,2003; Rusbult, Martzve Agnew, 1998).

Yatırım modeline göre, (Rusbult,1980,1983) ilişkiye yapılan yatırımlar iki çeşittir: Bunlar içsel yatırımlar ve dışsal yatırımlar olarak adlandırılır. İçsel yatırımlar, direkt olarak ilişkiye ayrılan zaman, duygusal çaba, kendini açma gibi doğrudan kaynaklardır. Dışsal yatırımlar ise, ortak arkadaşlar, paylaşılan anılar veya maddesel mülkiyetler, bağımsız olarak ilişkiye bağlanmış, aktiviteler, nesneler, kişiler, olaylar gibi konu dışı kaynakların ilişkiye ayrılmaz bir şekilde bağlanması ile oluşur.

Yatırım kaynakları, ödüllendirici veya maliyeti yüksek olabilir, örneğin ortak arkadaşlar ve paylaşılan anılar ödüller olurken, duygusal çaba harcama veya parasal yatırımlar bedeller olabilir. Bir kere yatırım yapıldığı zaman, yatırımlar ister içsel, ister dışsal olsun, bu ilişkiden koparılamaz ve ilişki bitse de ilişkinin bitişiyle yok olmaz veya değer kaybetmez. Yatırımlar bağlanımı arttırır ve bireyi o ilişkiye kilitler. İlişkiyi bitirmek, yapılan yatırımları boşa harcamak demektir. Yatırım kavramı, başka araştırmacılar tarafından da kullanılmıştır. Becker (1960) yatırım yerine “yan bahis” terimini kullanmış, Levinger (1979) bunlara “engel güçler” demiştir.

(38)

Yatırım Modelinin ilk sınamalarında (Rusbult, 1983), romantik bir ilişki süren çiftler, 7 ay boyunca her 17 günde bir ilişkilerine bağlanımları, ödülleri, bedelleri, seçenekleri, yatırımları doyumları hakkında anketler cevaplamışlardır. Çalışma bitmeden devam eden ilişkilerin %29‟u bitmiştir.

İlişki bağlanımı, doyum arttıkça artmakta, seçeneklerin niteliği ile azalmakta ve yatırım miktarı ile yine artmaktadır. Ödüllerdeki artış, buna uyumlu olarak doyumu arttırsa da ya da bazı zamanlar bedellerin fazlalığı doyumu azaltsa da, ilişkinin daha ileri safhalarında (3-7 ay) bedellerdeki değişkenlik doyumu etkilememiştir. Benzer olarak, ödüllerdeki artış, bağlanımın artması ile ilintili bulunmuş, ancak bedellerdeki değişimin ilişkinin ileri tarihlerine kadar bağlanım üzerinde bir etkisi bulunmamıştır. Özetlenecek olursa, bu çalışmada 7 aya kadar devam eden ilişkilerin sonucunda ödüller artmış, bedeller az bir şekilde yükselmiş, doyum büyümüş, seçeneklerin niteliği azalmış ve ilişkiye bağlanım yükselmiştir. Biten ilişkiler için bunun tam tersi doğrudur. Bu çalışma, ilişkisi bitmiş olanlarla karşılaştırıldığında, ilişkisi devam edenlerin, zaman içinde ilişkisel ödül, doyum, yatırım ve bağlanım düzeylerinin arttığını, ilişkisel bedel ve seçeneklerin niteliğini olumlu değerlendirme düzeylerinin ise azaldığını ortaya koymuştur.

Bu bulgularla tutarlı olarak elde edilen başka bir araştırmanın sonuçları da şöyledir. İlk bağlanım derecesinin ilişkinin sürekliliğini belirlemede öncü olduğu fikrini öne süren bu boylamsal çalışmada, flört ilişkisi bitenlerin, ilişkisi devam edenlere göre ilişkilerine daha az bağlandıkları belirlenmiştir (Arriaga ve Agnew, 2001).

(39)

Konuyla ilgili ilginç bir çalışma bulgusu Rusbult (1983) tarafından elde edilmiş ve küçük bir alt grubun, doyumda azalma hissetmelerine rağmen ilişkiyi bitirmedikleri; bunun yanında ağırlıkla ilişkiye yatırım yaptıkları anlaşılmıştır. Bu davranışlarının nedeni seçeneklerin niteliğinin azalması olabilir(Rusbult,1983). Ekonomik bir kavram olan “batık maliyet” de bunu etkileyebilir. Batık maliyet, yanlış yapılan yatırım kararından sonra zararın neresinden dönülse kardır fikri yerine, insanları eski beceriksiz finansal yatırımlarından yeniden yatırım yaptırarak kar elde etmeye zorlar. İlişkide de ilk yatırımlar batık maliyet haline gelerek, çaresizce bundan sonra kara geçebilme beklentisiyle kişiyi ilişkide tutabilir.

Rusbult (1983) eşlerden birinin ilişkiyi bitirmesi durumunda, ilişkiye devam etmek isteyen eşin, yatırımlarını ve ilişkiye bağlanımını sürdürdüklerini belirtmiştir. İlişkiyi kendi isteğiyle bırakanlara göre, terk edilenlerin ilişkilerine bağımlılık düzeyleri daha yüksek bulunmuştur (Drigotas ve Rusbult, 1992).

Yatırım modelinin, Karşılıklı Bağımlılık Kuramını genişlettiği bir ikinci bağlamsa, bağımlılığın (dependence), bağlanıma (commitment) psikolojik bir deneyim oluşturmasıdır. Bağımlılık, ilişkilerin temel niteliği iken, bağlanım artan bağımlılığın bir sonucudur.

Bağlanım, içgüdüsel, bilişsel ve duygusal ögeler içerir. İçgüdüsel ögesi kalıcı olmaya niyetlidir. Örneğin, bir birey, içten gelen bir güdüyle eşiyle olan ilişkisini devam ettirme hissindedir. Bilişsel öge, uzun zamana yönelimlidir.

(40)

Birey, öngördüğü gelecekte de kendini ilişkiye bağlı olarak tasarlar; şu andaki davranışlarının ilerideki sonuçları üzerine akıl yürütür. Duygusal öge ise, psikolojik bağlılıktır. Birey, yaşamı partneriyle deneyimler ve duygusal mutluluğu partneri ve onunla olan ilişkisinden etkilenir. Bağlanımın bu üç ögesi kuramsaldır; deneysel olarak gösterilebilir ve bağımlılığın üç temelinden toplu halde ayırtedilebilir (Arriaga,Agnew ve Rusbult, 1997).

Deneysel araştırmalar, yatırım modeli öngörülerine destek vermektedir; (Rusbult Johnson ve Morrow, 1986). Bir çok çalışma bağlanım düzeyinin bağımlılık esası ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bağlanım düzeyi doyum ve yatırım düzeyiyle pozitif ilişkili, seçeneklerin niteliği ile negatif ilişkilidir. Bağımlılığın üç temeli toplu halde bağlanımdaki varyansın

%40 - %80‟ini oluşturur (Rusbult 1983; Rusbult Johnson ve Morrow, 1986;

Simpson,1987). Bağımlılığın üç temelinin her biri bağlanımdaki biricik (unique) varyansı oluşturur (Cox, Wexler, Rusbult ve Gaines, 1997; Rusbult 1983). Aynı zamanda, bağımlılığın üç temelinin bağlanımla eş büyüklükte bir ilişki göstermesi gerekmez. Örneğin, bazen doyum, bağlanımla özellikle güçlü olarak ilişkilidir (kısa süreli veya yeni başlamış ilişkilerde görüldüğü gibi) ancak bazen doyumun bağlanımla ilişkisiz olduğu durumlar da (örneğin baştan çıkarıcı ilişkilerde) gözlenmiştir (Rusbult ve Martz, 1995).

Bağlanımın, bağımlılıktan ayırtediciliğine ilişkin görüş ve bulguları da şöyle özetlemek mümkündür. Bağımlılık bireyin o ilişkiye ne kadar ihtiyacı olduğunu tanımlayan, ilişkinin tanımlayıcı ve yapısal bir özelliğiyken, (Le ve Agnew, 2003), bağlanım, bu bağımlılığın günlük olarak deneyimlendiği öznel

(41)

bir durumdur yani bağımlılığın psikolojik olarak yaşanmasıdır. (Agnew, Van Lange, Rusbult ve Langston, 1998). Bu bağlamda, bağlanım kişinin yapısal bağımlılığına yerleşik olan sadakatinin öznel hissi olarak yorumlanabilir. Bir birey, ilişkisine bağımlı olduğu için, partneriyle beraberliğinin kalıcı olmasına niyetlenir ve onunla uzun dönem bir beraberlik öngörür. Bunun sonucunda, partneriyle kuvvetli bir duygusal bağ içinde olduğunu hisseder. Bu bağımlılığın yapısal durumundan çok, bağlanımın günlük davranışları doğrudan etkileyen psikolojik deneyimidir (Agnew, Van Lange, Rusbult ve Langston, 1998). İlişkiye bağımlılıkları artıkça, bireyler, ilişkilerine güçlü bir bağlanım geliştirme eğilimindedirler. Buna bağlı olarak da, ilişkiye yaptıkları yatırım artmakta ve sonuçta, yatırım artışı da, yapısal etken olan bağımlılığı arttırmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, bağlanma ve bağımlılık birbirlerini karşılıklı olarak güçlü bir biçimde etkileyen değişkenlerdir. Dolayısıyla, birinin olmadığı durumda, diğerinden söz etmek zorlaşmaktadır.

Bağlanım, bağımlılıktan ikinci bir bağlamda da ayırtedilebilir.

Bağlanım, bağımlılığı oluşturan yapısal elemanların toplamından daha fazlasını temsil eden ve bağımlılığın aniden ortaya çıkan bir özelliğidir.

Bağlanım, yüksek doyum, zayıf seçenekler ve yüksek yatırımların sonucu olarak ortaya çıksa da, bağlanım, bağımlılığın basit rakamsal toplamından çok daha fazla bir anlam ifade eder. Bağımlılığın yapısal durumundan kalıcı olmaya niyetlilik, uzun zamana yönelimlilik veya psikolojik bağlılık gibi doğrudan içgüdüsel, bilişsel ve duygusal bir çıkarım yapılması gerekmez.

Bağlanımın öznel deneyimi bu psikolojik ögeleri kendi başına şekillendirir

(42)

(Agnew, Van Lange, Rusbult ve Langston, 1998). Genelde bağlanım, ilişkinin süresini, doyumunu ve yatırımını olumlu olarak etkileyen değişkendir. Oysa bağımlılık, olumsuz durumları da içerebilir (Johnson ve Rusbult, 1989; Rusbult, 1983; Van Lange ve ark., 1997).

Bağlanım ve bağımlılık arası farkı kısaca özetlersek, bağımlılık (dependence), ilişkilerin temel niteliği iken, bağlanım (commitment) artan bağımlılığın bir sonucudur. Bağımlılık bireylerin ilişki gereksinimlerinin ilişkilerinde karşılanabileceğine inanma düzeyi (Rusbult ve Van Lange, 1996) olarak tanımlanır. İlişkiye bağımlılıkları artıkça, bireyler ilişkilerine güçlü bir bağlanım geliştirme eğilimindedirler. Bağlanım ilişkiyi sürdürme gibi ilişkilerde davranışları doğrudan etkileyen psikolojik bir yapıdır. Bağımlılık önemli gereksinimlerin karşılanması için partnere güvenme, ilişkinin tanımlayıcı ve yapısal bir durumu iken, (Le ve Agnew, 2003), bağlanım bu bağımlılığın öznel yaşantısı ve psikolojik olarak yaşanmasıdır (Agnew, Van Lange, Rusbult ve Langston, 1998).

Bağlanım kavramıyla yakından ilişkili diğer bir kavram güvendir ve Rusbult ve arkadaşları (1999) bağlanım ve güvenin birbiriyle sıkıca ilişkili olduğunu söylemektedirler. Bireyin mevcut ilişkiye yüksek bedel ödemeye hazır şekilde bağlanması, ilişkiye uyma ve onu devam ettirme davranışları göstermesi, özveride bulunması ve seçenekleri görmezden gelmesi ya da azaltması partnerinde güven oluşmaktadır. Çiftlerin birbirlerine olan güven duyguları artıkça, ilişkilerinden aldıkları doyum artmakta, eşler, seçeneklere daha kapalı hale gelmekte ve birbirlerine güven ve bağlanımları

(43)

yükselmekte, ilişkiye yatırım yapmaya niyetleri artarak ilişkiye bağlanımları güçlenmektedir (Rusbult, Olsen ve Hannon, 2004). Bu açıdan ele alındığında güven ve bağlanım, Rusbult ve arkadaşlarının (1999) deyimiyle

“karşılıklı büyüme döngüsü” içindedir.

I.3.1 Yatırım Modelinde Cinsiyet ve ĠliĢki Türü Farkları

Yatırım Modeli değişkenlerinde, cinsiyet açısından bir farklılaşma olup olmadığı pek çok araştırmada incelenmiştir. Yapılan bir çok araştırmada, kadınların erkeklere oranla, ilişkilerinden daha fazla doyum aldıkları (Rusbult, Martz ve Agnew,1998; Le ve Agnew,2003; Sacher ve Fine, 1996); ilişkiye daha fazla bağlandıkları (Rusbult, Martz ve Agnew,1998; Le ve Agnew,2003;

Sacher ve Fine, 1996; Fitzpatrick ve Sollie, 1999) ve ilişkiye daha fazla yatırım yaptıkları (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998; Fitzpatrick ve Sollie, 1999;

Sprecher, 1988) gözlenmiştir. Erkeklerin ise, seçeneklerin niteliğini kadınlara göre daha yüksek değerlendirdiği yine bir çok araştırmada görülmektedir (Rusbult, Martz ve Agnew,1998; Le ve Agnew,2003; Fitzpatrick ve Sollie, 1999; Büyükşahin, Hasta ve Hovardaoğlu, 2005; Hasta ve Büyükşahin, 2006;

Büyükşahin, 2006). Kadınlarda seçeneklerin niteliğinin düşük olarak değerlendirilmesinin bağlanımı arttırdığı gözlenmiştir (Rusbult,1983). Ancak aynı çalışmada, erkeklerde seçeneklerin niteliğinin değerlendirilmesi ilişki bağlanımı ile ilişkili bulunmamıştır. Sprecher‟e (1988) göre bağlanımın belirleyicileri kadınlarda seçeneklerin niteliğiyken, erkeklerde ilişki

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma sonuçlarında lise öğrencilerinin okul türüne göre sosyal görünüş kaygısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

• Scratch Live'de oturum kaydetme veya Canlı Besleme için beşinci yardımcı giriş.. • Scratch Live Sp-6 Örnek Oynatıcıya atana- bilen beşinci

London’ın, The Iron Heel’de para gücünün sağladığı olanaklarla kapitalist bir devletin kurduğu baskı ortamını, Orwell’in ise Nineteen

Yapılan literatür taraması sonucunda elde edilen verilerin sonucuna göre; 24 bestecinin 8 konçerto, 8 solo viyola eseri, 1 iki viyola için eser, 6 viyola ve keman için eser,

CorelDRAW Graphics Suite 2021, sisteminizin grafik işlem biriminden (GPU) daha iyi yararlanmak ve çok daha yumuşak kaydırma ve yakınlaştırma sağlamak için optimize

Bu bölümde, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fõrat Üniversitesi, İnönü

Belli bir ortamda yaşayan insanın kişiliği, içinde bulunduğu toplumun özelliklerine gelenek ve göreneklerine göre.. şekillenir.Çocuk yaşam süreci içinde

106 Tablo 43: Öğrencilerin Baba Eğitim Düzeyleri Đle Psikolojik Belirti Puan Ortalamaları Arasındaki Farka Đlişkin F Değerleri.... 108 Tablo 44: Öğrencilerin Baba