• Sonuç bulunamadı

Bulgular kısmında, flört eden ve evli olan kadın ve erkeklerin ölçeklerden aldıkları puanların ortalamaları çizelge III.4‟de gösterilmiş olup, gruplar arasında anlamlı farklar olup olmadığını belirlemek amacıyla verilere katılımcıların yaşlarının etkisi çıkartılarak, 2 (cinsiyet) x 2(ilişki türü) seçkisiz gruplar deney desenine uygun çok değişkenli varyans analizi (MANCOVA) uygulanmış ve sonuçlar çizelge III.5‟de gösterilmiştir.

Sözkonusu bulgulara ait sonuçlar aşağıda tartışılacaktır.

IV.3.1 ĠliĢki Ġstikrarınına ĠliĢkin Gruplararası Farklara ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Çizelge III.4‟de 1‟den 7‟ye kadar sıralanan (1-ilişkinin ne kadar devam edeceğine ilişkin beklenti, 2-ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, 3-ilişkiye bağlılık, 4-partnerin çekiciliği, 5-ilişkide yaşanan sorun düzeyi, 6-ilişkide güven düzeyi, 7-ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ) bağımlı değişkenler ilişki istikrarı ve doyumu etkileyen ilişkisel değişkenler olarak ele

alınmaktadır. 8 ile 10 arasında sıralanan (ilişki doyumu, seçeneklerin niteliğini değerlendirme ve ilişki yatırımı) bağımlı değişkenler ise Rusbult ve arkadaşlarının (1998) İlişki İstikrarı Ölçeği „nin alt ölçekleridir.

Çizelge III.4‟de yeralan istikrarı etkileyen ilişkisel değişkenlere ait analiz sonuçlarına bakıldığında, ilişkinin niteliğini değerlendirme ve ilişkide sorun yaşama yönünden cinsiyetler arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. İlişkinin niteliğini değerlendirme konusunda erkeklerin aldığı puanlar kadınlardan daha yüksektir. Erkeklerin kadınlara oranla, ilişkilerinin niteliğini daha olumlu değerlendirdikleri gözlenmiştir. Cinsiyetler arasında fark yaratan ikinci faktör ise, ilişkide sorun yaşama düzeyidir. Kadınlar, erkeklere oranla, ilişkilerinde daha çok sorun yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bunun nedeni kadınların beklentilerinin yüksek olmasına bağlanabilir. Genelde, erkek ve kadın aynı nedenlerle romantik bir ilişkiye girseler de ilişkiden beklentileri ve iyi bir ilişki yaşadıklarına ilişkin ölçümleri için gereken standartları farklıdır. Kadınların erkeklere oranla, evlilik ve ilişkide beklenti standartları yüksektir (Helgeson 2005a). Tornstam (1992) yaptığı bir çalışmada, kadınların erkeklere göre romantik ilişkilerde çok daha yüksek beklentilere sahip oldukları sonucuna varmıştır. İsveç‟de yapılan bu çalışmada, yaşları 18 ile 80 arasında kadın ve erkeklerden oluşan 3000 kişilik bir örneklemde, 50 yaş altındaki kadınların özel beraberliğe ilişkin (karşılıklı güven, açıklık ve anlayış) çok daha yüksek beklentileri olduğu tesbit edilmiştir.

Yaşın büyümesiyle birlikte, 50 yaş üzerinde özel beraberliğe ilişkin beklentilerde cinsler arası farkın azaldığı gözlenmiştir. Bu araştırmadaki bulgulara göre, 50 yaşın altındaki evli kadınlar, aynı yaştaki evli erkeklere göre, kendilerini çok daha fazla yalnız hissetmektedirler. Tornstam, bu yaş kadınlarının yalnız hissetmelerini ilişkiden çok fazla samimiyet beklemelerine bağlamaktadır. Bu çalışmada da, kadın ve erkeklerde ortalama yaşın 31 olduğu göze alınırsa, Tornstam‟ın bulgusuyla tutarlı sonuçlar alınmıştır.

Erkeklere oranla yüksek beklentileri karşılanamayan kadınların, sorunları algılama düzeyleri de fazla olacaktır. Antonucci ve Akiyama‟nın (1987) yaptıkları bir çalışmada, kadınlar genelde evlilikle ilgili sorunlara sahip ve doyumsuzken, erkeklere göre daha çok problemden bahsetmektedirler.

Çizelge III.5‟ de görüldüğü gibi, ilişki türünde ise, ilişkiye bağlılık anlamlı çıkmıştır. Bu durum evli ve flört eden bireyler arasında ilişkiye bağlılık yönünden anlamlı bir fark olduğuna işaret etmektedir. Beklenenle tutarlı olarak, flört eden bireylerin, evli bireylere oranla, ilişkilerine daha az bağlı oldukları gözlenmiştir. Bu bulgu, literatürle tutarlıdır (Sprecher, 1988, Büyükşahin, 2006).

Çizelge III.5 de görüldüğü gibi, ilişki istikrarına ait ilişkisel değişkenlerden, ilişkinin ne kadar devam edeceğine ilişkin beklenti, partneri çekici bulma, ilişkide güvende hissetme ve ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme olarak adlandırılan alt ölçeklere uygulanan analiz sonucunda, cinsiyet, ilişki türü ve ortak etkilerin anlamlı olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, bu çalışmada evli ve flört eden kadın ve erkekler arasında yukarıda belirtilen

ilişkisel değişkenler açısından bir fark bulunmamaktadır. Büyükşahin‟in (2006) çalışmasında ise, ilişkinin sürmesine ilişkin bekleyiş ve ilişkiye bağlılık boyutlarından cinsiyetler arası fark bulunmaktadır. Bu boyutlarda, kadınlar erkeklere göre daha yüksek puanlar almışlardır. İlişki türünde ise, flört edenlerin ilişkinin sürmesine ilişkin daha az beklenti içinde oldukları, ilişki bağlılığı, ilişkinin niteliğini değerlendirme, partneri çekici bulma ve ilişkide güvende hissetme açısından diğer gruplara oranla daha düşük puanlar aldıkları belirtilmiştir (Büyükşahin, 2006).

Ayrıca, yine çizelge III.5‟de 8 ile 10 arasında sıralanan Rusbult ve arkadaşlarının (1998) İlişki İstikrarı Ölçeği‟ nin alt ölçeklerine uygulanan analiz sonucunda, cinsiyet, ilişki türü ve ortak etkilerin anlamlı olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla bu değişkenler açısından da evli ve flört eden kadın ve erkekler arasında bir fark bulunmamaktadır. Literatür incelendiğinde, kadınların erkeklere oranla, ilişkiden daha fazla doyum aldıkları (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998; Le ve Agnew, 2003; Sacher ve Fine, 1996), ilişkiye daha fazla bağlandıkları (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998; Le ve Agnew, 2003; Sacher ve Fine, 1996; Fitzpatrick ve Sollie, 1999) ve ilişkiye daha fazla yatırım yaptıkları (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998;

Fitzpatrick ve Sollie, 1999; Sprecher, 1988) gözlenmiştir. Erkeklerin ise, seçeneklerin niteliğini kadınlara göre daha yüksek değerlendirdiği yine bir çok araştırmada görülmektedir (Rusbult, Martz ve Agnew,1998; Le ve Agnew, 2003; Fitzpatrick ve Sollie, 1999; Büyükşahin, Hasta ve Hovardaoğlu, 2005; Hasta ve Büyükşahin, 2006; Büyükşahin, 2006).

Bu çalışmada, seçeneklerin niteliğini olumlu değerlendirme boyutu cinsiyet bakımından anlamlılığa çok yakın puanlar almasına rağmen anlamlı çıkmamıştır. Bunun nedeni evli erkek ve kadınların örnekleminin eşit sayıda olmamasından kaynaklanabilir. Erkeklerdeki veri kaybının buna yol açmış olması muhtemeldir. Ayrıca bu sonuç evli erkek katılımcıların dürüst yanıt vermemesinden de kaynaklanabilir.

İlişki türü bağlamında literatürde farklı yorumlar mevcuttur. Bazı çalışmalarda ilişki doyumu ve ilişki yatırımı fört edenlerde daha düşük bulunmuş (Sprecher, 1988; Büyükşahin, 2006); bazı çalışmalarda ise, ilişki doyumu ve ilişki yatırımı bakımından gruplar arası fark bulunmamıştır (Hasta ve Büyükşahin, 2006). Bu çalışmada da, Hasta ve Büyükşahin (2006) çalışmasıyla tutarlı olarak gruplar arası fark bulunmamıştır. Literatürde flört edenlerin seçeneklerin niteliğini evlilere oranla daha olumlu değerlendirdiği gözlenmektedir (Sprecher, 1988; Hovardaoğlu, 1996; Givertz ve Sergin,2005;

Büyükşahin, 2006; Hasta ve Büyükşahin, 2006). Bu çalışmada ise, ilişki türü açısından seçeneklerin niteliğini değerlendirmede bir fark gözlenmemiştir.

IV.3.2 Stres Belirtilerine ĠliĢkin Gruplararası Farkların TartıĢılması

Bulgularda yer alan çizelge III.5‟de 11‟den 14‟e kadar sıralanan (bilişsel-duyuşsal, fizyolojik, ağrı-yakınma) bağımlı değişkenler, Das Gupta‟nın (1992) Stres Belirtileri Ölçeği‟nin bileşenleridir.

Bununla ilgili analiz sonuçlarına bakıldığında, bilişsel-duyuşsal belirtiler, ağrı-yakınma düzeyi yönünden ve stres toplam puanları bakımından cinsiyetler arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Beklentilerle tutarlı olarak, erkeklerle karşılaştırıldığında, kadınların sıkıntı veren düşünceler, öfke, korku, kızgınlık, sinirlilik gibi bilişsel-duyuşsal belirtileri daha çok yaşadıkları gözlenmiştir. Benzer şekilde kadınların erkeklere oranla, üşüme, titreme, şiddetli baş ağrısı, bel ağrısı gibi daha çok ağrı hissettikleri ve yakındıkları belirlenmiştir. Bu çalışmada kadınların daha yüksek toplam stres puanlarına sahip oldukları gözlenmektedir. Bu bulgular literatürle tutarlıdır (Das Gupta, 1992; Şahin ve Durak1995; Hovardaoğlu, 1997; Büyükşahin, 2001). Bulgular incelendiğinde, fizyolojik belirtilerde cinsiyet ve ilişki türü ortak etkisinin anlamlı olduğu görülmüştür. Bu ortak etkilerin kaynağı Tukey-Kramer testi ile araştırıldığında flört eden kadınların evli kadınlara ve flört eden erkeklere göre daha çok alerjik reaksiyonlar,bulantı kusma gibi fizyolojik belirti gösterdikleri gözlenmiştir. Flört eden kızlarda toplum ve ebeveyn baskısı nedeniyle flörtü gizli yaşamaktan ötürü fizyolojik belirtiler görülüyor olabilir.

Kadınlar ve erkeklerin stres belirtilerinde farklılık göstermeleri, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanabilir. Ağrı ve yakınmanın bir zayıflık belirtisi olduğu toplumda, güçlü olması beklenilen erkeğin bu belirtileri açığa vurması, erkek olmaya ilişkin beklentiye ters düşüyor olabilir. Kadınların ise, korunmaya ihtiyaçları olduğu düşünüldüğü için böyle tepki vermeleri ayıp karşılanmaz ve desteklenir.

IV.3.3. Stresle BaĢaçıkma Tarzlarına ĠliĢkin Gruplararası Farkların TartıĢılması

Pollina ve Snell‟in (1999) Yakın İlişkilerde Çokboyutlu Başaçıkma Ölçeği‟ nin alt ölçekleri olan ve çizelge III.5‟de 15‟den 24‟e kadar sıralanan bağımlı değişkenler (ilişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, olumsuz ve edilgen başaçıkma, dışsal destek arama, alkol-ilaç kullanımı, kendini destekleme, geri çekilme, inkar/erteleme, dine tutunma ve mizah), stresle başaçıkma tarzları olarak yer almaktadır.

Evli ve flört eden kadın ve erkeklerde, stresle başaçıkma tarzlarındaki gruplararası farkları ölçmek amacıyla yapılan analiz sonuçlarına bakıldığında, ilişkiye odaklanma, olumsuz ve edilgen başaçıkma, dışsal destek arama, alkol-ilaç kullanımı, inkar/erteleme başaçıkma tarzları yönünden cinsiyetler arasında anlamlı bir fark olduğu gözlenmiştir.

Erkeklerin kadınlara oranla, ilişkiye daha çok odaklandıkları, başaçıkma tarzı olarak daha çok alkol-ilaç kullandıkları gözlenmiştir. Bu beklentilerle ve literatür bulgularıyla tutarlıdır (Büyükşahin, Gökler ve Bilecen, 2006; Büyükşahin ve Bilecen, 2007, süreçte). Ancak bu çalışmada, Büyükşahin ve Bilecen‟in ortak çalışmalarında anlamlı çıkmayan bir boyut anlam kazanmış ve erkeklerin kadınlara göre daha çok inkar edip erteledikleri belirlenmiştir.

Beklentilerle tutarlı olarak, bu çalışmada kadınların erkeklere oranla daha çok olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzını kullandıkları ve daha çok dışsal destek aradıkları görülmektedir. Literatür incelendiğinde, kadınların erkeklere göre kendine güvensiz yaklaşımı ve olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzını daha çok kullandıkları yine erkeklere oranla daha çok sosyal destek aradıkları belirlenmiştir (Kleinke, Staneski ve Mason,1982; Hammen ve Padesky, 1977; Büyükşahin, 2001; Büyükşahin, Gökler ve Bilecen, 2006;

Büyükşahin ve Bilecen, 2007, süreçte).

Bulgular bölümünde, stresle başaçıkma tarzlarına ait değişkenlerin analiz sonuçlarına bakıldığında, ilişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, kendini destekleme ve inkar/erteleme ile ilişki türü temel etkisi anlamlı çıkmıştır. Buna göre, flört eden bireylerin evli bireylere oranla ilişkilerine daha çok odaklandıkları, daha çok olumlu ve etkin başaçıkma tarzı kullandıkları, daha çok kendilerini destekledikleri ve yine daha çok inkar edip, erteledikleri gözlenmiştir.

Bulgular incelendiğinde, kendini destekleme başaçıkma tarzı ile cinsiyet ve ilişki türü ortak etkisinin anlamlı olduğu görülmüştür. Bu ortak etkilerin kaynağı Tukey-Kramer testi ile araştırıldığında flört eden erkeklerin, evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre, daha çok kendilerini destekledikleri, aynı zamanda evli kadınların da evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre, daha çok kendilerini destekledikleri gözlenmiştir. Flört eden erkeklerin toplumda destek görmesi onların kendini desteklemesine

neden olabileceği gibi, evli kadınlarında seçilmiş olması kendilerini desteklemelerine neden olabilir.

GENEL TARTIġMA

Bu araştırmada, flört eden ve evli kadın ve erkeklerin ilişki istikrarını belirleyen ilişki doyumu, seçeneklerin niteliğini değerlendirme düzeyi ve ilişki yatırımları incelenmiştir. Bunun yanı sıra stresli durumlarda yaşadıkları stres belirtileri ile ikili ilişkilerde zorlayıcı etkilerle karşılaştıklarında kullandıkları stresle başaçıkma tarzları incelenmiştir.

Bulgular incelendiğinde, araştırmanın sonuçları beklentileri doğrular niteliktedir.

İlişki istikrarını belirleyen değişkenlerden ilişki doyumunu, ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme, ilişkide güven, ilişkiye bağlılık, ilişkide yaşanan sorun düzeyi, ilişkiye odaklanma ve partnerin çekiciliği anlamlı olarak yordamıştır. Bu değişkenlerden ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve ilişkide yaşanan sorun düzeyi, ilişki doyumunu negatif olarak yordamaktadır. İlişkinin niteliği iyileştikçe, ilişkide güven arttıkça, ilişkiye bağlılık ve odaklanma fazlalaştıkça ve partnerin çekiciliği arttıkça, ilişki doyumu artmaktadır. Bunun yanı sıra, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve ilişkide yaşanan sorun düzeyi azaldıkça, ilişkide doyum artış göstermektedir. Bu değişkenlerden ilişkiye bağlılık ve ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, doyum ile aynı şekilde ilişki yatırımını da yordayan değişkenlerdir. İlişki yatırımını etkileyen diğer değişkenler ise, ilişkinin uzun

sürmesine ilişkin beklenti ve olumsuz edilgen başaçıkma tarzı olarak belirlenmiştir. İlişkinin niteliği iyileştikçe, ilişkiye bağlılık ve ilişkinin uzun süreceğine ilişkin beklenti arttıkça, ilişkiye yapılan yatırım da fazlalaşmaktadır. İlişki doyumu ve ilişki yatırımı pozitif korelasyon göstermekte, doyum arttıkça yatırım da artmaktadır.

Yatırım modelinde yer alan seçeneklerin niteliğini değerlendirme boyutunu anlamlı olarak yordayan değişkenler, ilişkiye bağlılık, eski duygusal ilişki sayısı, ilişkiye odaklanma, alkol ve ilaç kullanımı, dine tutunma, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve kendini desteklemedir. İlişkiye bağlılık, ilişkiye odaklanma ve dine tutunma puanları seçeneklerin niteliğini değerlendirmeyi negatif olarak yordamaktadır. İlişkiye bağlılık ve İlişkiye odaklanma arttıkça ve dine tutunma fazlalaştıkça, seçeneklerin niteliği daha düşük olarak değerlendirilecektir. Eski ilişki sayısı fazlalaştıkça, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme düzeyi arttıkça, alkol,ilaç kullanma ve kendini destekleme arttıkça, seçeneklerin niteliğinin olumlu olarak değerlendirilmesi de artacaktır.

İlişki doyumu ve ilişki yatırımı ve seçeneklerin niteliğinin değerlendirilmesi arasındaki korelasyonu incelediğimizde ise, ilişki doyumu ve yatırımı arasında olumlu, her iki değişkenle, seçeneklerin niteliğini değerlendirme arasında ise, olumsuz yönde anlamlı bir ilişki dikkati çekmektedir. Bu durum beklenildiği gibi, ilişki doyumunun arttıkça, yatırımların artacağı ve seçeneklerin niteliğini değerlendirme düzeyinin azalacağını göstermektedir. Bu bulgulara bakılarak, ilişkideki doyum ve

yatırımların artışı ve seçeneklerin niteliğinin değerinin azalması, mevcut ilişkiye bağlanıma yol açmaktadır. Bu da yatırım modeli sayıltılarıyla tutarlılık göstermektedir.

Yatırım modeli değişkenleri ile stres ve stresle başaçıkma tarzlarında, cinsiyet ve ilişki türüne göre gruplar arası farklar incelenmiş, cinsiyetler arası farklarda erkeklerin kadınlara oranla, ilişkilerinin niteliğini daha olumlu değerlendirdikleri gözlenmiştir. Cinsiyetler arasında fark yaratan bir başka değişken ise, ilişkide sorun yaşama düzeyidir. Kadınlar erkeklere oranla, ilişkilerinde daha çok sorun yaşadıklarını ifade etmişlerdir.

Cinsiyet açısından stres belirtilerinin incelenmesi sonucu, beklentilerle ve literatürle tutarlı olarak erkeklerle karşılaştırıldığında, kadınların bilişsel-duyuşsal belirtileri daha çok yaşadıkları, daha fazla ağrı ve yakınma belirttikleri ve daha yüksek toplam stres puanlarına sahip oldukları gözlenmiştir. Yine bu çalışmada fizyolojik belirtilerde cinsiyet ve ilişki türü ortak etkisinin anlamlı olduğu görülmüştür. Buna göre gerekli analiz yapıldığında, flört eden kadınların evli kadınlara ve flört eden erkeklere göre, daha çok fizyolojik belirti gösterdikleri gözlenmiştir.

Bulguların sonucunda, stresle başaçıkma tarzı olarak erkeklerin kadınlara oranla, ilişkiye daha çok odaklandıkları, daha çok alkol-ilaç kullandıkları ve daha çok inkar edip, erteledikleri gözlenmektedir.

Yine beklentilerle tutarlı olarak bu çalışmada, kadınların erkeklere oranla daha çok olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzını kullandıkları ve daha çok dışsal destek aradıkları görülmektedir.

İlişki türü arasındaki farklılıkların sonucu, evli ve flört eden bireyler arasında, ilişkiye bağlılık yönünden anlamlı bir fark olduğuna işaret etmektedir. Beklenenle tutarlı olarak, flört eden bireylerin evli bireylere oranla, ilişkilerine daha az bağlı oldukları gözlenmiştir. Bunun yanı sıra, flört eden bireylerin evli bireylere oranla ilişkilerine daha çok odaklandıkları, daha çok olumlu ve etkin başaçıkma tarzı kullandıkları, daha çok kendilerini destekledikleri ve yine daha çok inkar edip, erteledikleri gözlenmiştir.

Bulgular incelendiğinde, kendini destekleme başaçıkma tarzı ile cinsiyet ve ilişki türü ortak etkisinin anlamlı olduğu görülmüştür. Yapılan analizler sonucunda, flört eden erkeklerin, evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre daha çok kendilerini destekledikleri, aynı zamanda evli kadınların da evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre daha çok kendilerini destekledikleri gözlenmiştir.