• Sonuç bulunamadı

III.2. Gruplararası Farklara ĠliĢkin Bulgular

III.2.2 Stres Belirtilerine ĠliĢkin Gruplararası Farklar

Çizelge III.5‟de 11‟den 14‟e kadar sıralanan (bilişsel-duyuşsal, fizyolojik ağrı-yakınma) bağımlı değişkenler Stres Belirtileri Ölçeği‟nin bileşenleridir. Bununla ilgili analiz sonuçlarına bakıldığında bilişsel-duyuşsal belirtiler, ağrı-yakınma düzeyi yönünden ve stres toplam puanları bakımından cinsiyetler arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir (F(1-248)

değerleri sırasıyla, 9.77, 21.46 ve 11.36; p< .05). Bu durum kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark olduğuna işaret etmektedir. Kadınların, erkeklere oranla streste bilişsel-duyuşsal belirtileri daha çok yaşadıkları gözlenmiştir.

Bilişsel-duyuşsal belirtileri yaşama yönünden kadınların ortalaması 24.08, erkeklerin ortalaması 21.32dir.

Yine ağrı-yakınma düzeyi ve stres toplam puanı bakımından kadınların ,erkeklere oranla daha çok ağrı hissettikleri, yakındıkları ve daha yüksek toplam stres puanlarına sahip oldukları gözlenmiştir. Ağrı - yakınma düzeyi ve stres toplam puan ortalamaları kadınlarda sırasıyla, 12.01 ve 56.42, erkeklerde ise, 10.11 ve 51.07‟dir.

Her üç bileşen için ilişki türü temel etkisi anlamlı değildir.

Çizelge III.5‟ de görüldüğü gibi, fizyolojik belirtilerde ortak etkiler anlamlı çıkmıştır (F(1-248) = 5.96; p< .05). Bu ortak etkinin kaynağı,

Tukey-Kramer testi ile araştırılmıştır. Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin fizyolojik belirtiler alt ölçeğinden aldıkları ortalamalar çizelge III.5.1 „de gösterilmiştir.

Çizelge III.5.1 Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin fizyolojik belirtiler alt ölçeğinden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar

Flört eden Evli

Kadın 14.85 (n= 65) 13.31 (n= 71) Erkek 13.64 (n= 70) 13.81 (n= 47 )

Tukey-Kramer testi sonuçlarına göre; flört eden kadınlar ve evli kadınlar arasında fizyolojik belirtiler bakımından anlamlı bir fark vardır (q (2-248) = 4.42; p< .05). Flört eden kadınların ortalamasının 14.85, evli kadınların ortalamasının 13.31 olması, flört eden kadınların daha fazla fizyolojik belirti gösterdiklerine işaret etmektedir.

Flört eden kadın ve flört eden erkekler arasında da fizyolojik belirtiler yönünden anlamlı bir fark vardır (q (2-248) = 3.46; p< .05). Flört eden kadınların ortalamasının 14.85, flört eden erkeklerin ortalamasının 13.64 olması, flört eden kadınların yine daha fazla fizyolojik belirti gösterdiklerine işaret etmektedir. Buna karşılık flört eden erkekler ile evli erkekler ile evli kadınlar ve evli erkekler arasında fizyolojik belirtiler bakımından anlamlı bir fark yoktur.

Bu bulgular sonucunda flört eden kadınların evli kadınlara ve flört eden erkeklere göre daha çok fizyolojik belirti gösterdikleri gözlenmiştir.

III.2.3. Stresle BaĢaçıkma Tarzlarına ĠliĢkin Gruplararası Farklar

Snell‟in (1999) Yakın İlişkilerde Çokboyutlu Başaçıkma Ölçeği‟ nin alt ölçekleri olan ve çizelge III.5‟de 15‟den 24‟e kadar sıralanan (ilişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, olumsuz ve edilgen başaçıkma, dışsal destek arama, alkol-ilaç kullanımı, kendini destekleme, geriçekilme, inkar/erteleme, dine tutunma ve mizah) bağımlı değişkenler stresle başaçıkma tarzları olarak yer almaktadır. Evli ve flört eden kadın ve erkeklerde, stresle başaçıkma tarzlarındaki gruplararası farkları ölçmek amacıyla yapılan analiz sonuçlarına bakıldığında ilişkiye odaklanma, olumsuz ve edilgen başaçıkma, dışsal destek arama, alkol-ilaç kullanımı, inkar/erteleme başaçıkma tarzları yönünden cinsiyetler arasında anlamlı bir fark olduğu gözlenmiştir (F(1-248) değerleri sırasıyla, 19.70, 14.90, 10.32, 5.92, 8.31; p< .05). Erkeklerin kadınlara oranla başaçıkma tarzı olarak ilişkiye daha çok odaklandıkları, daha çok alkol-ilaç kullandıkları ve daha çok inkar edip, erteledikleri gözlenmiştir. İlişkiye odaklanma, alkol-ilaç kullanımı ve inkar-erteleme başaçıkma tarzı ortalamaları erkeklerde sırasıyla, 19.87, 2.41 ve 9.02 iken, kadınlarda, 16.76, 1.41 ve 7.64‟ dür.

Kadınların erkeklere oranla daha çok olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzını kullandıkları ve daha çok dışsal destek aradıkları görülmektedir.

Olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzı ile dışsal destek arama yönünden

kadınların ortalamaları sırasıyla, 27.98 ve 34.40, erkeklerin ortalamaları ise sırasıyla, 23.54 ve 30.78‟dir.

Çizelge III.5‟de yeralan stresle başaçıkma tarzlarına ait değişkenlerin analiz sonuçlarına bakıldığında ilişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, kendini destekleme ve inkar/erteleme ile ilişki türü temel etkisi anlamlı çıkmıştır. Bu durum evli ve flört eden bireyler arasında ilişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, kendini destekleme ve inkar/erteleme başaçıkma tarzı yönünden anlamlı bir fark olduğuna işaret etmektedir (F(1-248) değerleri sırasıyla, 7.19, 4.04, 3.69 ve 12.24; p< .05).

Buna göre, flört eden bireylerin evli bireylere oranla ilişkilerine daha çok odaklandıkları, daha çok olumlu ve etkin başaçıkma tarzı kullandıkları, daha çok kendilerini destekledikleri ve yine daha çok inkar edip, erteledikleri gözlenmiştir.İlişkiye odaklanma, olumlu ve etkin başaçıkma, kendini destekleme ve inkar/erteleme başaçıkma tarzı ortalamaları, flört edenlerde sırasıyla, 19.85, 53.67, 19.70 ve 9.24 iken, evlilerde sırasıyla, 16.78, 50.55 , 19.20 ve 7.42‟dir.

Çizelge III.5‟ de görüldüğü gibi, YİÇBÖ‟nün alt ölçeklerine uygulanan varyans analizi sonucunda, ortak etkiler (F(1-248) = 21.44; p< .05) kendini destekleme başaçıkma tarzı ile anlamlı çıkmıştır. Bu ortak etkinin kaynağı, Tukey-Kramer testi ile araştırılmıştır. Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin kendini destekleme alt ölçeğinden aldıkları ortalamalar çizelge III.5.2 „de gösterilmiştir.

Çizelge III.5.2 Flört eden ve evli kadın ve erkeklerin kendini destekleme alt ölçeğinden aldıkları puanlara ilişkin ortalamalar

Flört eden Evli

Kadın 18.46 (n= 65) 20.39 (n= 71) Erkek 20.92 (n= 70) 18.00 (n= 47 )

Tukey-Kramer testi sonuçlarına göre; flört eden kadınlar ve evli kadınlar arasında kendini destekleme bakımından anlamlı bir fark vardır (q(2-248) = 3.62; p< .05). Flört eden kadınların ortalamasının 18.46, evli kadınların ortalamasının 20.39 olması, evli kadınların daha fazla kendini desteklediklerine işaret etmektedir.

Yine evli kadın ve evli erkekler arasında kendini destekleme yönünden anlamlı bir fark vardır (q(2-248) = 4.09; p< .05). Evli kadınların ortalamasının 20.39 olması, evli erkeklerin ortalamasının 18.00 olması, yine evli kadınların daha fazla kendini desteklediklerine işaret etmektedir.

Flört eden kadın ve flört eden erkekler arasında da kendini destekleme yönünden anlamlı bir fark vardır (q(2-248) = 4.60; p< .05). Flört eden kadınların ortalamasının 18.46, flört eden erkeklerin ortalamasının 20.92 olması, flört eden erkeklerin daha fazla kendini desteklediklerine işaret etmektedir.

Benzer olarak, flört eden erkekler ve evli erkekler erkekler arasında kendini destekleme yönünden anlamlı bir fark vardır (q(2-248) = 4.99; p< .05).

Flört eden erkeklerin ortalamasının 20.92 olması, evli erkeklerin

ortalamasının 18.00 olması, flört eden erkeklerin daha fazla kendini desteklediklerine işaret etmektedir.

Bu bulgular sonucunda, flört eden erkeklerin, evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre daha çok kendilerini destekledikleri; aynı zamanda evli kadınların da evli erkeklere göre ve flört eden kadınlara göre daha çok kendilerini destekledikleri gözlenmiştir.

YİÇBÖ‟nün stresle başaçıkma tarzları içinde yapılanan dine tutunma, mizah ve geriçekilme için ilişki türü temel etkisi,cinsiyet temel etkisi ve ortak etkiler anlamlı değildir.

IV. BÖLÜM

TARTIġMA

Bu araştırmanın temel amacı, flört ilişkisi yaşayan ve çoğunluğu üniversite öğrencisi olan bireyler ile evli bireylerin ilişki bağlanımlarını yordayan ilişkisel değişkenler, stres belirtileri ve stresle başaçıkma tarzları gibi sosyal psikolojik etkenler açısından karşılaştırılmasının yapılmasıdır.

Aynı zamanda bu çalışmada, cinsiyet bakımından bu değişkenler açısından farklılık olup olmadığı incelenmektedir.

Bu bölümde, araştırmanın amaçları doğrultusunda elde edilen bulgular, alt başlıklar halinde tartışılmaktadır.

IV.1 ĠliĢki Ġstikrarınında ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Bulgular kısmında, öncelikle, ilişki istikrarını yordayan değişkenleri saptamak amacıyla aşamalı regrasyon analizi yapılmıştır. Regrasyon analizi, ilk olarak tüm katılımcılar için uygulanmış, ardından cinsiyete göre farklılaşmaları tesbit etmek amacıyla kadın ve erkek katılımcılara ayrı ayrı tekrarlanmıştır. Aşağıda, ilişki istikrarının alt ölçekleri olan ilişki doyumu,

seçeneklerin niteliğini değerlendirme ve ilişki yatırımına ait bulguların tartışılmasına yer verilmiştir.

IV.1.1 ĠliĢki Doyumunun Yordanmasına ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Bulgular kısmında, çizelge III.1‟ de görüldüğü üzere, iliĢki doyumunu, ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme, ilişkide güven, ilişkiye bağlılık, ilişkide yaşanan sorun, ilişkiye odaklanma ve partnerin çekiciliği değişkenleri anlamlı olarak yordamaktadır.

İlişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve ilişkide yaşanan sorunun artması ilişki doyumunu negatif olarak etkilemektedir. İlişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve ilişkide yaşanan sorun düzeyi arttıkça, ilişkide doyum azalmaktadır.

Bu sonuçlar beklentileri karşılamaktadır. Yine beklentilerle tutarlı olarak, ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkide güvende hissetme, ilişkiye bağlılığın artışı ilişkiye odaklanma ve partnerin çekiciliği arttıkça ilişkideki doyum artmaktadır. Bu bulgular Büyükşahin‟in (2006) çalışmasıyla benzerdir.

Büyükşahin‟in çalışmasında da yatırım modelinin birinci altboyutu olan ilişki doyumunu, ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkide güvende hissetme, ilişkiye bağlılık gibi değişkenlerin pozitif olarak yordadığı gözlenmiştir.

IV.1.2. ĠliĢki Doyumunun Yordanmasında Cinsiyet Farkına ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

İlişki doyumunu kadın ve erkekler için ayrı ayrı yordamak amacıyla regrasyon analizleri III.1.1‟deki değişkenler temel alınarak yapılmıştır.

Kadınlar için ilişki doyumunu, ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme, ilişkiye bağlılık, eski duygusal ilişki sayısı, ilişki süresi, mizah ve ilişkide güven anlamlı olarak yordamaktadır. Erkekler içinse, ilişki doyumunu yordayan değişkenler olarak sırasıyla ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, ilişkide güven, ilişkiye odaklanma, ilişkinin ne kadar devam edeceğine ilişkin beklenti, partnerin çekiciliği ve ilişkide yaşanan sorun denkleme girmiştir. Kadınlarda ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme, eski duygusal ilişki sayısı ve ilişki süresi ilişki doyumunu negatif olarak yordamaktadır. Yani ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme düzeyi arttıkça, eskiden yaşanmış ilişki sayısı fazlalaştıkça ve ilişki süresinin uzun olması durumunda doyum azalmaktadır. Yaşanan eski ilişki sayısı, bireylerde karşılaştırma düzeyi standartının yükselmesine sebep olabilir. Karşılaştırma Düzeyi bireyin ilişkileri, deneyimleri ve partnerinden aldığı sonuçlara göre değişebilirken, düzeyi genelde yükselme eğilimindedir (Hovardaoğlu,1996).

İlişki süresinin artmasıyla bağlanım artmakta olmasına rağmen, yapılan bu çalışmada doyum azalmaktadır. Yatırım modeli, bireyin ilişkiyi devam ettirme kararının kişinin ilişkiden aldığı doyumla değil, kişinin ilişkiye bağlanımıyla ilgili olduğunu söyler. Yatırım modeli, doyum ve bağlanımın birbirleriyle kuvvetlice bağlı olmaları gerekmediğini gösterir (Le ve Agnew,

2003; Rusbult, Martz ve Agnew, 1998). Doyum ve bağlanım ilişkisinin (korelasyonu) çok güçlü olması gerekmediğinden, yatırımları fazla olan ve seçeneklerin niteliğinin düşük olduğu durumlarda ilişkiden doyum alınmasa da hala ilişkiye bağlılık mevcuttur. Bu nedenle, literatürle tutarlı olan bu bulguda da görüldüğü gibi, doyumsuz bir ilişki yatırım modeline göre devam edebilmektedir.

Erkeklerde, ilişkide yaşanan sorun düzeyi ilişki doyumunu negatif olarak yordamaktadır. Yani ilişkide yaşanan sorunlar arttıkça, doyum azalmaktadır. Bu, beklentilerle tutarlıdır.

Erkekler için partnerin çekiciliği ilişki doyumunu arttıran başka bir etmendir. Literatür tarandığında, erkekler için eş seçmede fiziksel çekiciliğin önemi vurgulanmaktadır. Erkekler eşlerinin güzel ve çekici olmalarını, kadınlarsa, eşlerinin zeki ve mesleki statülerinin yüksek olmasını beklemektedir (Wright,1999).

Farklı otuzyedi kültürde çiftlerin partnerlerinde aradıkları tercihlerine ilişkin bir meta analizde bulgular şöyledir (Buss,1989): Kadınlar beraber olmak istedikleri erkeklerde sosyoekonomik statü ve hırs üzerine vurgu yaparken, erkekler beraber olmak istedikleri kadınlarda daha çok fiziksel çekicilik üzerine vurgu yapmaktadırlar. Feingold (1992) da yaptığı meta analizde bir partnerde istenilen özellikleri aynı bulmuştur. Başka bir çalışma da bu bulguları teyid ederken, erkeklerin beraber olmak istedikleri kadınlarda çekicilikten başka ayrıca gençlik üzerinde durdukları, kadınların ise erkekte

statü ve kazanma potansiyeli üzerinde durduklarını söyler (Sprecher, Sullivan ve Hatfield, 1994). Tüm bulgular birbirleriyle tutarlıdır. Bu çalışmada da erkekler için ilişki doyumunun yordanmasında partnerin çekiciliği yerini almıştır.

Hem erkek hem kadınlar için ilişki doyumunu yordayan en önemli değişken ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme olarak görünmektedir.

İlişkinin niteliğinin iyi düzeyde olması, beklenildiği şekilde ilişki doyumunu arttırmaktadır. Yine her iki cinste ortak bulunan değişken, ilişkide güvendir.

İlişkide güven de, literatürle tutarlı olarak ilişki doyumunu olumlu etkileyen bir başka faktördür. Rusbult ve arkadaşları (1999) bağlanım ve güvenin birbiriyle sıkıca ilişkili olduğunu söylemektedirler. Çiftlerin birbirlerine olan güven duyguları artıkça, ilişkilerinden daha fazla doyum alırlar.

IV.1.3 Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmeye ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Bulgular bölümünde görüldüğü üzere, seçeneklerin niteliğini değerlendirme boyutunu, ilişkiye bağlılık, eski duygusal ilişki sayısı, ilişkiye odaklanma, alkol-ilaç kullanımı, dine tutunma, ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme ve kendini destekleme anlamlı olarak yordamaktadır. İlişkiye bağlılık ve ilişkiye odaklanma arttıkça beklentilerle tutarlı biçimde, seçeneklerin olumlu olarak değerlendirilmesi azalmaktadır. Dine tutunmanın yüksek

düzeyde olması, kişinin dinsel inançları olması anlamına gelmektedir.

Johnson‟ın (1991) ahlaksal bağlanımı, dindarlık ve ilişkiyi devam ettirme davranışları ile ilişkili bulunmuştur. Örneğin çok dindarlar zinayı asla kabul etmezler. Evlilik dışı ilişkiler boşanmanın en sık rastlanan sebebidir. Amato ve Rogers‟ın (1997) evlilik problemleri ve bunu takiben yaşanan boşanmalara ilişkin boylamsal çalışmalarında, evlilikdışı ilişkilerin özellikle dindarlarda boşanmanın öncüsü olduğu ve dindarlığın zina ile negatif ilişki gösterdiği belirlenmiştir.Bu nedenle, inanç arttıkça, seçeneklerin düşük olarak değerlendirilmesi doğaldır. Yine beklentilerle tutarlı olarak, eski ilişki sayısı artışı ve ilişkiye hiç başlamamış olmayı isteme arttıkça seçeneklerin niteliği olumlu olarak değerlendirilecektir. Seçeneklerin niteliğinin olumlu değerlendirilmesinin yordanmasında başaçıkma tarzı olarak alkol–ilaç kullanımının anlamlı çıkmasının nedeni, yakın ilişkilerde zorlayıcı durumlardan alkol ve ilaçla kaçmaya çalışan bireylerin seçeneklere yönelerek mevcut ilişkiden kurtulmaya çalışmasıyla ilişkisi olabilir. Yine zorlayıcı durumlarda, başaçıkma tarzı olarak kullanılan kendini destekleme arttıkça, kişinin özgüveni artmakta olduğundan bu da seçeneklere yaklaşımı kolaylaştırıyor olabilir.

IV.1.4. Seçeneklerin Niteliğini Değerlendirmede Cinsiyet Farkına ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Seçeneklerin niteliğini değerlendirmeyi cinsiyetlere göre ayrı ayrı yordamak amacıyla, regrasyon analizleri III.1.3‟deki değişkenler temel alınarak kadın ve erkekler için ayrı yapılmış ve sonuçlar bulgular bölümünde çizelge III.2 ‟de gösterilmiştir.

Bulgulara göre, kadınlar için seçeneklerin niteliğini değerlendirmeyi, ilişkiye bağlılık, ilişkiye odaklanma, eski duygusal ilişki sayısı, kendini destekleme, alkol-ilaç kullanımı, inkar/erteleme anlamlı olarak yordamaktadır.

İlişkiye bağlılık, ilişkiye odaklanma ve başaçıkma tarzı olarak inkar/erteleme arttıkça, seçeneklerin niteliğinin değerlendirmesinin azaldığı görülmektedir.

İlişkiye bağlılık ve ilişkiye odaklanmanın artmasının seçeneklerin değerlendirmesini azaltması beklenen bir sonuçtur. Kadınlarda seçeneklerin niteliğinin düşük olarak değerlendirilmesi, ilişkiye bağlanımı arttırmaktadır (Rusbult, 1983).

Literatürde ilişkiye odaklanma, yakın ilişkilerde stresle başaçıkma tarzı olarak daha çok erkeklerde görülürken (Büyükşahin, Gökler ve Bilecen, 2006;

Büyükşahin ve Bilecen, 2007 süreçte) yakın ilişkilerde stressiz durumlarda daha çok kadınların gösterdikleri bir tutum olarak ele alınmaktadır. İnsanlar romantik ilişkilerinde iki önemli konuya dikkat etmektedirler. Bunlar “çift

bağlılığı” (dyadic attachment) olarak adlandırılan cinsel birliktelik ve ilişkinin devamlılığı gibi yakınlığa ilişkin düşünceler ile “kişisel özerklik ve eşitlikçilik”

(personal autonomy and egalitarianism) olarak adlandırılan özgürlüğe ilişkin düşüncelerdir (Cochran ve Peplau, 1985). Kadınların daha çok çift bağlılığıyla, erkeklerin de daha çok özerklikle ilgilendikleri düşünülmekte olsa da bu tez doğru bulunmamıştır. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, hem kadın hem erkeklerin özerklik ve eşitlikten çok çift bağlılığına önem verdikleri görülmüşütür (Cochran ve Peplau, 1985). Özerklik toplumda zaten erkeğe bağışlanmış olarak görülmektedir. Toplum erkeğin dışarıda eşinden farklı aktivite ve ilgilerini gerçekleştirmesini beklemekte olduğu için böyle bir özerkliğe sahip olmak erkek için zor olamayacaktır. Kadınlarsa, ilişkiye odaklanmak üzere sosyalleştikleri için onların eşleri dışında bir aktiviteye dahil olmaları çok daha zor olacaktır. Kadınların kendilerine has geliştirdikleri ilgilerinin mevcut ilişkilerini tehdit etmesinden korkmaları, ilişkiye daha çok odaklanmalarına neden olmaktadır (Helgeson, 2005a). Bu da kadınların seçeneklerin niteliğini daha olumsuz değerlendirmelerine neden olabilir. Stresli durumlarda inkar ve ertelemenin kullanılması, durumu görmezden gelme ve herşeyin yolunda gittiği düşüncesi, seçeneklere itibar etmemeyi beraberinde getirebilir.

Erkekler için seçeneklerin niteliğini değerlendirmeyi yordayan değişkenler olarak denkleme sırasıyla, partnerin çekiciliği, ilişkiye bağlılık, eski duygusal ilişki sayısı, ilişkide yaşanan sorun ve dine tutunma girmiştir.

Partnerin çekiciliği, mevcut ilişkiye bağlılık ve dine tutunma azaldıkça

seçeneklerin olumlu değerlendirilmesi artmaktadır. Yine beklentilere uygun olarak, eski ilişki sayısı ve mevcut ilişkideki sorunlar arttıkça seçenekler olumlu olarak değerlendirilmektedir.

IV.1.5 ĠliĢki Yatırımına ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması

Yatırım Modeline ismini veren ve ilişki İstikrarının en önemli alt ölçeği olan yatırım boyutunu yordayan değişkenleri saptamak amacıyla aşamalı regrasyon analizi yapılmıştır. Çizelge III.3 de görüldüğü üzere ilişki yatırımını, ilişkiye bağlılık, ilişkinin ne kadar devam edeceğine ilişkin beklenti, olumsuz ve edilgen başaçıkma tarzı ve ilişkinin niteliğini olumlu değerlendirme, anlamlı olarak yordamaktadır. Beklentilerle tutarlı olarak bulgularda da ilişkiye bağlılığın ve ilişkinin süreceğine ilişkin beklentinin artmasıyla, ayrıca, ilişkinin niteliğinin iyileşmesiyle, yatırımların artacağı görülmektedir. Büyükşahin‟in (2006) çalışmasında da benzer bulgular elde edilmiş olup ilişki yatırımını ilişkiye bağlılık, ilişki süresi, ilişkinin devam etmesine ilişkin beklentinin artması yordamaktadır. Denkleme giren olumsuz edilgen başaçıkma tarzı, sıkıntılı ve zorlayıcı bir olayda bireyin genellikle kendini suçladığı ve eleştirdiği, insanlardan ve aileden kendini uzaklaştırdığı ve yalnız kalmayı seçtiği bir durumdur. Olumsuz edilgen başaçıkma tarzında, yoğun olarak üzüntü duyulur ve hissedilen duygular terk edilen bireylerle benzerlik gösteriyor olabilir. Rusbult (1983), ilişki bittikten sonra bile ilişki bağlanımının ve ilişkiye yapılan yatırımların devam edebileceğini öne sürmüştür. İlişki için

üzüntü duymak, ilişkiyi sürdürebilmek için birşeyler yapmaya çalışmak da yatırımlar olarak adlandırılmaktadır. Terk edilen bireylerle ilgili ülkemizde ve yurtdışında yapılan çalışmalarda da aynı bulgulara rastlanmış ve terk edilenlerin biten ilişkilerine bağlanım ve olumsuz duygusal tepki düzeylerinin ilişkilerini kendileri bitirenlerden daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Hortaçsu

üzüntü duymak, ilişkiyi sürdürebilmek için birşeyler yapmaya çalışmak da yatırımlar olarak adlandırılmaktadır. Terk edilen bireylerle ilgili ülkemizde ve yurtdışında yapılan çalışmalarda da aynı bulgulara rastlanmış ve terk edilenlerin biten ilişkilerine bağlanım ve olumsuz duygusal tepki düzeylerinin ilişkilerini kendileri bitirenlerden daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Hortaçsu