• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE DEKİ SPOR ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ ÜZERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE DEKİ SPOR ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ ÜZERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ"

Copied!
207
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’DEKİ SPOR ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ ÜZERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLİŞKİSİNİN

İNCELENMESİ

Bil. Uzm. Özlem ÖZDİNÇ

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR DOKTORA PROGRAMI DOKTORA TEZİ

DANIŞMANI

Yrd. Doç. Dr. Pervin BİLİR

ADANA-2014

(2)

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ANABİLİM DALI

TÜRKİYE’DEKİ SPOR ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ ÜZERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLİŞKİSİNİN

İNCELENMESİ

Bil. Uzm. Özlem ÖZDİNÇ

BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR DOKTORA PROGRAMI DOKTORA TEZİ

DANIŞMANI

Yrd. Doç. Dr. Pervin BİLİR

ADANA-2014

(3)

KABUL VE ONAY

(4)

ÖNSÖZ

Tez çalışmamın muğlak bir fikir yumağından bu anki somut haline gelinceye kadarki sürecinde pek çok değerli kişinin çeşitli ölçeklerde katkısı bulunmaktadır. Bu katkılar uğraş verdiğim çalışmamın yalnızca bilimselliğiyle, içeriğiyle ve kapsamıyla sınırlı kalmayarak zaman ve ruhsal açılardan geçirdiğim zor anlarımda da kendimi toparlamama, tezimi bitirme hedefime doğru yeniden adımlar atmamda dayanak oldu.

Emeği geçen, yardımda bulunan ve katkı sağlayan herkese teşekkürü bir borç bilirim.

Herşeyden önce kendilerine zaman ayıramadığımı hiçbir zaman sorun yapmayan, sürekli desteklerini ve anlayışlarını esirgemeyen aileme teşekkür ederim. Doktora yapmamda bana teşvikte bulunan, doktoraya başlamamla gururlanan ancak bitirişimi görmeden hayatlarına gözlerini yuman sevgili babam Suphi SERİNEL ile muhterem kayınbabam Dr. Sabahattin ÖZDİNÇ’e teşekkürlerimi sunuyor ve Allah’tan rahmet diliyorum. Bugün duyduğum kıvanç aynı zamanda ailemin de haklı kıvancıdır.

Doktora tez çalışmamda bana hem danışman, hem arkadaş, hem de yoldaş olan, tezimle ilgili fikirlerimi dinleyen, eleştiren ve geliştiren, zor durumlarımda beni anlayışla dinleyen ve manevi desteklerini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Sayın F. Pervin BİLİR’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Tezimin her aşamasında ve tezimle ilgili her türlü konuda gerek düşünsel, gerekse ruhsal yönden desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen, tezimi yazım hataları için kontrol eden, özellikle istatistik analizlerinde karşılaştığım birtakım sorunları anlamamda ve çözmemde değeri ölçülemez yardımlarını gördüğüm, 2003’ten bu yana hayatı benimle paylaşan sevgili eşim Dr. İ. Yalım ÖZDİNÇ’in destekleri olmadan çalışmamı bu sürede bitirmem mümkün olmazdı. Değerli katkılarından dolayı kendisine minnettarlığımı sunarım.

Tezim, gerek araştırmamın ön test aşamalarında, gerekse ana saha çalışmasında, değerli görüşlerini gönüllü olarak paylaşan çok sayıda Spor Federasyonu Başkanı ve Genel Sekreteri ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Gençlik Hizmetleri ve Spor (GHS) İl Müdürünün katkısı olmadan gerçekleşemezdi. Katkılarından dolayı tüm Spor Federasyonu Başkanlarına, Federasyon Genel Sekreterlerine ve GHS İl Müdürlerine şükranlarımı sunarım.

(5)

Gerek tezimin izleme kurulu üyesi, gerekse Yüksekokul (eski) Müdürü ve Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümü Başkanı olarak özellikle tezimin önerisi ve raporlarının değerlendirilme aşamalarında değerli görüşlerini benden esirgemeyen Doç. Dr. Sayın Zeynep F. DİNÇ’e, göreve geldiğinden bu yana tez çalışmama aynı yönde yardımlarını ve desteklerini sunan Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Sayın S. Sadi KURDAK’a teşekkürlerimi sunarım.

Tez çalışmamda yanımda oldukları süre boyunca stresli anlarımda kendimi rahat hissetmemi sağlayan, gözümde büyük görünen sorunları farklı yönlerden ele aldığımda nasıl çözebileceğime dair yollar gösteren Prof. Dr. Sayın Ünal AY’a ve doktora dönemimde kendisinden aldığım derslerde liderlik konusuna daha geniş açıdan bakabilmeme yardımcı olan Prof. Dr. Sayın Azmi YALÇIN’a teşekkürlerimi sunarım.

Tezimin jürisinde yer alan Yrd. Doç. Dr. Sayın Melih Nuri SALMAN’a, teşekkürlerimi sunarım. Tezimin istatistiksel analiz bölümlerini inceleyerek değerli görüşlerini benimle paylaşan Doç. Dr. Sayın Levent SANGÜN’e teşekkürlerimi sunarım.

Yüksekokulda göreve başladığımdan itibaren sadece dostluğuyla değil, ayrıca tezimin her aşamasında, gerek faks yoluyla geri dönen anketlerin takibinde, gerekse tezim ile ilgili resmi yazı işlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinde değeri asla ölçülemez desteklerini benden esirgemeyen dostum Yüksekokul Özlük İşleri Sorumlusu Sayın Medine TAŞ’a teşekkürlerimi sunarım.

Akademik konular haricindeki konularda da pek çok kişinin tezimle ilgili yardımını aldım, desteğini gördüm. Bu kişilerin başında bazı Federasyon Başkanı ve GHS İl Müdürleri ile elden anket yapılmasında yardımlarını gördüğüm değerli meslektaşım ve dostum Sayın Turan ARI’ya, Yüksekokul’da öğrenciliğim sırasında hocam, sonrasında meslektaşım olan ve değerli görüşlerini benimle paylaşan Okutman Sayın Cengiz ŞEN’e, Yüksekokul’da görev yaptığım dönemde benimle aynı ofisi paylaşan ve benden manevi desteklerini esirgemeyen sevgili dostum Okutman Sayın Zehra ERCAN’a, Yüksekokul’daki mesleki sorumluluklarımı yerine getirirken bana gerek manevi açıdan, gerekse görev paylaşımı yaparak üzerimdeki yüklerin azalmasında destek olan dostum Yüksekokul Sekreteri Sayın Ayde YASAVBULAT’a, birlikte tezimle ilgili resmi işlerin enstitü seviyesinde yürütülmesinde emekleri geçen ve herzaman yardımsever tutumlarıyla iletişime açık olan Üniversitemiz Sağlık Bilimleri

(6)

Enstitüsü Sekreteri Sayın Ferhat DİKEL’e ve Enstitü Öğrenci İşleri Sorumlusu Sayın Kader ORDU’ya teşekkürlerimi sunarım.

Son olarak, Whitireia Community Polytechnic of New Zealand’da müdürüm Sayın Andrew LOCKETT’e ve Sayın Heather THOMPSON’a da ihtiyaç duyduğum anlarda çalışma ortamımda sağladıkları esneklikten dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Özlem ÖZDİNÇ Adana 2014

(7)

İÇİNDEKİLER

KABUL VE ONAY ii

ÖNSÖZ iii

İÇİNDEKİLER vi

ŞEKİLLER DİZİNİ x

ÇİZELGELER DİZİNİ xi

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ xiii

ÖZET xiv

ABSTRACT xv

1. GİRİŞ 1

2. GENEL BİLGİ 4

2.1. Duygusal Zeka Kavramı 6

2.1.1. Duygusal Zeka Kavramının Bilimsel Yazındaki Tarihsel

Gelişimi 7

2.1.1.1. Sosyal Zeka 8

2.1.1.2. Aleksitemiya 10

2.1.1.3. Ruhsal Görüşlük 11

2.1.1.4. Çoklu Zeka Kuramı 12

2.1.1.5. Duygusal Farkındalık 13

2.1.2. Duygusal Zeka Üzerine Yazındaki Çalışmaların Kaynak

Bakımından Bilimselliği 15

2.1.3. Duygusal Zekanın Ölçümü 16

2.1.3.1. Kişilik Yaklaşımını Benimseyen Ölçüm Gereçleri (Trait

Measures) 18

2.1.3.1.1. Bar-On Duygusal Zeka Ölçeği (‘Bar-On EQ-i’) 18 2.1.3.1.2. Duygusal Zeka Haritası (‘EQ Map’) 20 2.1.3.1.3. Duygusal Yeterlik Ölçeği (‘Emotional

Competence Inventory–ECI’) 20

2.1.3.2. Yetenek Yaklaşımını Benimseyen Ölçüm Gereçleri

(Ability Measures) 21

(8)

2.1.3.2.1. Mayer-Salovey-Caruso Duygusal Zeka Testi–

MSCEIT 22

2.2. Liderlik 23

2.2.1. Liderlik Yaklaşımları 25

2.2.1.1. Özellikler Yaklaşımı 25

2.2.1.2. Davranışsal Yaklaşım 26

2.2.1.3. Durumsallık Yaklaşımı 28

2.2.1.4. Güç/Otorite–Etki Yaklaşımı 28

2.2.1.5. Bütünsel Yaklaşım 30

2.2.2. Liderlik Kuramları 30

2.2.2.1. Lider ve Takipçileri Odaklı Kuramlar 31 2.2.2.2. Tanımlayıcı ve Kuralcı Liderlik Kuramları 32 2.2.2.3. Evrensel ve Durumsal Liderlik Kuramları 33

2.3. Duygusal Zeka ve Liderlik İlişkisi 34

3. GEREÇ VE YÖNTEM 38

3.1. Gereç 38

3.2. Yöntem 40

3.2.1. Araştırmanın Evreni 40

3.2.2. Veri Toplama Yöntemi 41

3.2.3. Öntestler 41

3.2.3.1. Birinci Öntest 42

3.2.3.2. İkinci Öntest 45

3.2.4. Ana Saha Çalışması 47

3.2.4.1. DZÖ’nün Faktör Yapısının Kontrolü 9

3.2.4.2. LTÖ’nün Faktör Yapısının Kontrolü 51

3.2.5. Araştırma Hipotezlerinin Geliştirilmesi 53

3.2.5.1. Tanımlayıcı Değişkenler ile Duygusal Zeka İlişkisini

Sorgulayan Hipotezler (H1–H7) 55

3.2.5.2. Tanımlayıcı Değişkenler ile Liderlik Tarzı İlişkisini

Sorgulayan Hipotezler (H8–H14) 62

3.2.5.3. Duygusal Zeka ile Liderlik Tarzı İlişkisini Sorgulayan

Hipotezler (H15–H16) 68

(9)

3.2.5.4. Araştırmanın Hipotezleri 72

3.3. Araştırmanın Kısıtları 73

4. BULGULAR 75

4.1. Araştırma Evreninin Tanımlayıcı İstatistikleri 75 4.2. Veri Toplama Gerecindeki Ölçeklerin Normallik Testleri 76

4.2.1. DZÖ’nün Normallik Testi Sonuçları 77

4.2.2. LTÖ’nün Normallik Testi Sonuçları 77

4.3. Veri Toplama Gerecindeki Ölçeklerin Tanımlayıcı İstatistikleri 78

4.3.1. DZÖ’nün Tanımlayıcı İstatistikleri 78

4.3.2. LTÖ’nün Tanımlayıcı İstatistikleri 80

4.4. Hipotezlerin Sınanması 80

4.4.1. Tanımlayıcı Değişkenler ile Duygusal Zeka İlişkisini

Sorgulayan Hipotezlerin (H1–H7) Test Sonuçları 81 4.4.2. Tanımlayıcı Değişkenler ile Liderlik Tarzı İlişkisini Sorgulayan

Hipotezlerin (H8–H14) Test Sonuçları 87

4.4.3. Duygusal Zeka ile Liderlik Tarzı İlişkisini Sorgulayan

Hipotezlerin (H15–H16) Test Sonuçları 90

5. TARTIŞMA 92

6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 98

KAYNAKLAR 102

EKLER 117

EK-1.1 117

EK-1.2 119

EK-2.1 121

EK-3.1 122

EK-3.2 127

EK-3.3 129

EK-3.4 146

EK-3.5 156

EK-3.6 159

EK-3.7 162

EK-3.8 165

(10)

EK-3.9 166

EK-3.10 167

EK-3.11 170

EK-3.12 171

EK-3.13 181

EK-3.14 190

ÖZGEÇMİŞ 191

(11)

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 2.1. Duygusal farkındalığın seviyeleri 13

Şekil 3.1. Araştırma hipotezlerinin oturduğu üç temel ilişki ayağı 54

Şekil 4.1. DZÖ’nün tanımlayıcı istatistikleri 78

(12)

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge 2.1. Bar-On EQ-i gerecini oluşturan ana ve alt boyutlar ve bu

boyutların ölçtüğü bireysel yetenekler 19

Çizelge 3.1. Birinci öntest katılımcılarının kişisel özellikleri 42 Çizelge 3.2. Birinci öntest sürecindeki ayıklama işleminde DZÖ’nün

önerme sayısı ve güvenilirlik düzeyi karşılaştırması 43 Çizelge 3.3. Birinci öntest sürecindeki ayıklama işleminde LTÖ’nün önerme

sayısı ve güvenilirlik düzeyi karşılaştırması 44 Çizelge 3.4. İkinci öntest katılımcılarının kişisel özellikleri 45 Çizelge 3.5. DZÖ ana boyutlarının öntestler ve önceki çalışmalar genelinde

karşılaştırmalı güvenilirlik düzeyleri (α değerleri) 46 Çizelge 3.6. LTÖ’nün öntest analizlerinde hesaplanan güvenilirlik

düzeylerinin karşılaştırması 47

Çizelge 3.7. Ana saha çalışmasında kaydedilen geri dönüş oranının kademeli seyri ve veri toplama yöntemine göre geri dönüş

miktarı 48

Çizelge 3.8. Analiz öncesi faktör varsayımları ile çalışmamızda kullanılan

veri setinin niteliklerinin karşılaştırması 49

Çizelge 3.9. DZÖ’nün faktör yapısını kontrol amaçlı uygulanan analizin

bulguları 51

Çizelge 3.10. LTÖ’nün faktör yapısını kontrol amaçlı uygulanan analizin

bulguları 53

Çizelge 4.1. Araştırma evrenini oluşturan bireylerin tanımlayıcı bilgileri 75 Çizelge 4.2. DZÖ boyutlarının ortalama farklarının karşılaştırması ve her

boyutun bileşke duygusal zeka skoru ile korelasyonu 79

Çizelge 4.3. H2 hipotezinin test sonuçları 83

Çizelge 4.4. H3 hipotezi ardından uygulanan Post Hoc testi toplu sonuçları 85 Çizelge 4.5. H5 hipotezi ardından uygulanan Post Hoc testi toplu sonuçları 86 Çizelge 4.6. H7 hipotezi ardından uygulanan Post-Hoc testi toplu sonuçları 86 .

(13)

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ

Bar-On EQ-i : Bar-On Emotional Quotient-intelligence (Reuven Bar-On tarafından geliştirilen DZÖ)

DZÖ : Duygusal Zeka Ölçeği

ECI : Emotional Competence Inventory (Duygusal Yeterlilik Ölçeği) EQ : Emotional Quotient (Duygusal Zeka)

EQ Map : Emotional Quotient Map (Duygusal Zeka Haritası) GHS : Gençlik Hizmetleri ve Spor

GHSİM : Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü GSGM* : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü IQ : Intelligence Quotient (Bilişsel Zeka)

KMO : Kaiser-Mayer-Olkin (faktör analizi küresellik göstergesi) KS : Kolmogorov-Smirnov testi

LTÖ : Liderlik Tarzı Ölçeği

MEIS : Multifactor Emotional Intelligence Scale (Çoklu-faktör Duygusal Zeka Ölçeği)

MHS : Multi-Health Systems

MSCEIT : Mayer-Salovey-Caruso Emotional Intelligence Test

μ : Aritmetik ortalama (veri toplama gerecindeki ölçek skorları için kullanılmıştır)

N : Araştırma evrenini oluşturan üst düzey spor yöneticileri kümesi

n : Araştırma evrenini oluşturan üst düzey spor yöneticilerinden çalışmaya katılımda bulunanlar

ÖVD : Örgütsel Vatandaşlık Davranışı

rs : Normal dağılmayan (parametrik olmayan) değişkenler arası ilişkiyi gösteren Spearman Rho istatistiği

SD : Standart sapma (standard deviation)

* Kurumun tez çalışmamıza başladığımız zamanki resmi adı, çalışma devam ederken 3/6/2011 tarihli 638 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 31’inci maddesi ile Spor Genel Müdürlüğü olarak değişmiştir.

Tezimizin saha çalışmalarına (öntestler) bu tarihten önce başlandığından dolayı eklerde sunulan formlarda ve analiz sonuçlarında kurumun adı GSGM olarak, tez metni içerisinde ise SGM olarak

(14)

SE : Aritmetik ortalama için standart hata (standard error of mean) SGM : Spor Genel Müdürlüğü

SREIT : Self-Report Emotional Intelligence Test

SUEIT : Swisburne University Emotional Intelligence Test SW : Shapiro-Wilk test istatistiği

TAS : Toronto Alexithymia Scale (Toronto Aleksitemiya Ölçeği) TMMS : Trait Meta-Mood Scale

TVE : Total Variance Explained (toplam açıklanan varyans) U : Mann-Whitney test istatistiği

W : Shapiro-Wilk normallik (goodness-of-fit) istatistiği

χ2 : Bartlett’s Test of Sphericity değeri (faktor analizi sonuçları aktarılırken) x,ˉ : Aritmetik ortalama (geri dönüş yapan evrenin %50.2’lik kesiminden

toplanan verilerin analizinde kullanılmıştır) YÖK : Yüksek Öğretim Kurulu

(15)

ÖZET

Türkiye’deki Spor Örgüt Yöneticileri Üzerinde Duygusal Zeka ve Liderlik Davranışları İlişkisinin İncelenmesi

Bu tez çalışmasının amacı Türkiye’deki üst düzey spor yöneticilerinin liderlik davranışları ve duygusal zeka yetenekleri arasındaki olası bir ilişkinin varlığını sorgulamaktır. İlgili yabancı ve yerli yazında konuyu farklı iş kollarındaki işletme, eğitim kurumu ve güvenlik güçleri yöneticileriyle inceleyen çalışmaların çokça olmasına karşın, spor yöneticileri genelinde araştıran çalışma sayısı oldukça azdır. Bu açıdan çalışmamız, üst düzey Türk spor yöneticisinin tipik özelliklerinin tanımlanmasına ve genellikle benimsediği liderlik tarzı ile duygusal zeka yeteneği arasındaki ilişkinin belirlenmesine olanak sağlaması nedeniyle önem taşımaktadır. Ana kütlesi Türkiye’deki tüm Spor Federasyonu Başkanları ve Genel Sekreterleri ile Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlerinden oluşan çalışmamızda anakütlenin tam sayımına gidilerek toplam 205 üst düzey spor yöneticisine çalışmaya katılım çağrısında bulunulmuştur. Katılım sağlayan 103 (%50.2) spor yöneticisinden elde edilen verilerin analiz sonuçları, çalışmamızın amacına yönelik iki temel konuda önemli bulgular sunmaktadır. Bunlardan ilki, duygusal zeka skorunun yaş, görev süresi ve spor geçmişi gibi ‘zaman’ temelli değişkenlerin hiçbirine göre farklılık göstermediğidir. İkinci grup analiz sonuçları da liderlik tarzı ile duygusal zeka arasında pozitif yönlü güçlü bir ilişki olduğuna yöneliktir. Ancak bu ilişki hem kişiye-yönelik hem de işe-yönelik lider tarzını benimseyen spor yöneticilerinde gözlenmiştir. Çalışmanın son bölümünde, araştırma kısıtlarının bulgular üzerindeki olası etkisi ile konu üzerine gelecekteki çalışmalar için yol gösterici öneriler sunulmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Duygusal zeka, GHS il müdürlüğü, liderlik, spor federasyonu, spor yöneticisi.

(16)

ABSTRACT

The Relationship between Emotional Intelligence and Leadership Behaviour Charactaristics among the Directors of Sport Organizations in Turkey

The aim of this study is to investigate the existance of a possible relationship between the leadership behaviours and emotional intelligence of senior level sports directors in Turkey. The relevant literature is abundant in studies examining this topic on leaders in business, education and military environments, however it has overlooked leaders in sport contexts. The present study attempts to fill this gap as it not only facilitates a description reflecting the typical characteristics of a Turkish senior sport manager, but also reveals a concomitancy between the leadership behaviour and emotional intelligence ability of sport managers. A census of 205 senior sport managers were invited for participation in a survey, representing the nationwide population of directors and secretaries of all Sport Federations and the directors of local Youth Services and Sport Directorships in all cities. The analysis of data gathered from 103 (50.2%) responding sport managers uncovered two main groups of facts. The first of those indicated that emotional intelligence was independent of changes in variables that are time- dependent in their nature, such as age, duration of duty and the lenght of sportsmanship. The second group of findings showed a positive relationship between leadership style and emotional intelligence. Interestingly, this relationship was strong for task-oriented sport managers, as well as for those person-oriented.

Possible influence of some research limitations on findings are discussed and implications for future research are provided accordingly.

Keywords: Emotional intelligence, youth services, leadership, sport federations, sports manager.

(17)

1. GİRİŞ

Sanayi devriminden bu yana iş dünyasını yönlendiren teknoloji ve sosyo- ekonomik yapı gibi etkenlerin örgütsel yaşamı giderek artan oranda etkilediği gözlenmektedir. Bu durum, her tür ve ölçekteki örgüt için devingen çevre koşullarına uyum sağlama yeteneği geliştirmeyi zorunlu hale getirmektedir. Söz konusu yeteneğin kapsamı zamanla genişlemekte ve örgütsel yapı içerisindeki sınırları da değişiklik göstermektedir. Yirminci yüzyılın başlarındaki göreceli düşük rekabet ortamında en önemli örgütsel yetenek seri üretim (Fordist yaklaşım) olarak görülürken (1), 1950’lerden itibaren gelişen rekabet ortamı iletişim yeteneklerini ön plana çıkarmıştır.

Örgütlere kamularıyla daha verimli etkileşim olanağı sağlayan iletişim yeteneği, hedeflere ulaşılmasında tutundurma, halkla ilişkiler gibi pazarlama faaliyetlerine daha fazla ağırlık verilmesine yol açmıştır. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren önem kazanan örgütsel yeteneğin ise öğrenme yeteneği olduğu gözlenmektedir. Örgütlerin yaşam döngüleri boyunca edindikleri bilgi ve deneyimleri kullanarak yeniden yapılanmaları, günümüzde ‘öğrenen örgüt’ ve ‘kriz yönetimi’ başta olmak üzere pek çok yönetsel kuramın ve stratejinin oluşumuna zemin hazırlamıştır (2,3).

Örgütler iş dünyasının güçlükleriyle başa çıkmada gerek duydukları yetenekleri geliştirmek için genellikle bilgi, deneyim, analitik düşünme, karar alma ve sorun çözme gibi ussal (rasyonel) yöntemlere baş vurmaktadır (4,5). Dış çevreye uyum sağlamak için gerekli olan yetenek ve bilişsel nitelikler, örgütün iç çevresini oluşturan çalışanların da bu tür özelliklere sahip adaylar arasından seçilmesi yönünde eğilim yaratmaktadır (5).

Bu eğilim, büyük çoğunluğu işin yapılabilmesi için gerekli teknik bilgiye sahip, mantığıyla hareket eden ve işyerinde duygularına yer vermeyen tip örgüt çalışanlarından ve yöneticilerinden oluşan kadrolaşmaları beraberinde getirmiştir. Bu nedenle uzun yıllar örgüt yapılanmasında, duyguların performans üzerinde olumsuz etki yaratacağını savunan bürokratik yaklaşımın ‘kişisizleştirme ilkesi’ egemen olmuştur (1).

Küreselleşmenin de etkisiyle bu yaklaşımın örgüt yeteneklerini aynılaştırdığı ve rekabet üstünlüğü sağlamak üzere başka yeteneklerin geliştirilmesini zorunlu kıldığı görülmektedir (6,7). Bu noktada grup dinamiği kuramcıları, bireyin sosyal ve duygusal yeteneklerinin örgüt yapısı içerisinde değerlendirilmesine dayanan yeni bir yönetsel

(18)

Aslında insanın sosyal bir varlık olduğu, iç dünyasındaki hareketlilikten ve çevresinde gerçekleşen olaylardan ruhsal olarak etkilendiği, bunlara karşı tepki geliştirdiği ve bu tepkinin de diğer insanlar üzerinde ruhsal etkiler yarattığı düşünülürse, örgüt yapısı içerisinde sosyal ve duygusal yeteneklerin değerlendirilmesi olağandır. Ne var ki, duyguların iş ortamındaki önemi ve özellikle sosyal uyum ve ahlak ilkeleriyle örtüşen kararların alım sürecindeki etkileri ancak 1990’lardan sonra yapılan araştırmalarla anlaşılabilmiştir (8). Bu araştırmaların sonuçları, yirmibirinci yüzyılda rekabet üstünlüğü sağlayacak yeni nesil örgütsel yeteneğin duygusal zeka olduğuna işaret etmektedir (10,11,12,7).

Duygusal zeka (emotional intelligence), bireyin kendine ve başkalarına ait duyguları izleyebilme, bunlar arasında ayrım yapabilme ve bu süreçlerden elde ettiği bilgiyi düşünce ve davranışlarında kullanabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (12).

Salovey and Mayer (12) tarafından bilimsel yazında ilk kez kullanılışından kısa süre sonra, Goleman (11,13,14,15,16) duygusal zekayı örgüt yapısı içerisinde incelemiştir.

Duygusal zekanın bireylerin empati, motivasyon ve geleceğe yönelik umutlu olabilme gibi yetenekleriyle doğrudan ilişkili olduğunu belirten Goleman, araştırmasında bu bireysel yeteneklerin örgüt yapısı içerisinde hedeflerin gerçekleştirilmesinde önemli rol oynadığını doğrulayan sonuçlar elde etmiştir (11).

Bu bireysel yeteneklerin, gerek kuramsal düzeyde gerekse uygulamada, örgüt dinamiği ve yönetim alanlarında önem kazanmaya başlamasından çok önceleri spor alanında yer edinmiş olduğu bir gerçektir. Spor, doğası itibariyle aktif (örneğin: sporcu, antrenör) ve pasif katılımcılar (örneğin: seyirci) arasında sürekli iletişim, empati, motivasyon ve duygu kontrolü gibi duygusal zeka kavramının temel unsurlarını barındıran sosyal bir olgudur. Sporcunun müsabaka öncesi motivasyonu ve heyecan/stres duygularının kontrolu, sporcu-antrenör, sporcu-seyirci ve sporcu-basın ilişkileri, bu kesimlerin galibiyet/mağlubiyet sonrası tepkileri, bu tepkilerin yönetimi ve tüm bu çerçevede spor yöneticilerinin rolü gibi konular duygusal zeka kavramının bilimsel yazında tartışılmaya başlanmasından çok önceleri spor uygulamalarında var olagelmiştir. Nitekim, ülkemizde geçmişi 1932 yılında kurulan Gazi Orta Muallim Mektebi ve Beden Terbiyesi’ne dayanan ve 1974-75 öğretim yılından itibaren Spor Akademisi adıyla Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı olarak eğitim veren kurumlarda spor psikolojisi, halkla ilişkiler ve iletişim derslerinin okutulduğu bilinmektedir (17).

(19)

Günümüzde de pek çok üniversitenin bünyesinde lisans ve lisans üstü seviyelerde eğitim veren Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokullarında bu derslerle birlikte temel yöneticilik, spor yönetimi ve liderlik alanlarında da dersler okutulmaktadır. Ruhsal durumun, duyguların, motivasyonun ve iletişimin kişiler/gruplar arasındaki etkisinin spor alanlarındaki önemi uzun zamandır biliniyor, çeşitli uygulamalarda gözleniyor ve bu konularda ilgili dersler öğretiliyor olmasına karşın, duygusal zeka kavramını spor alanlarında inceleyen çalışma sayısının, aynı konuyu yönetim ve organizasyon alanlarında inceleyen çalışmaların sayısına oranla çok daha az olması dikkat çekici olduğu kadar ilginçtir. Bu nedenle, konunun ilgi alanımız olmasının yanı sıra, duygusal zekayı spor alanında inceleyecek bir araştırmanın ilgili Türkçe yazına sağlayacağı gizil katkı da tez konumuzun belirlenmesinde önemli bir etken olmuştur.

Bu tez çalışması, duygusal zeka ile liderlik davranışı arasındaki ilişkiyi Gençlik ve Spor Bakanlığı yapısı içinde yer alan Spor Genel Müdürlüğüne bağlı Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürleri ile spor federasyonlarının başkanları ve genel sekreterleri üzerinde araştırmaktadır. İlgili Türkçe yazında yapılan incelemelerde duygusal zekayı performans sporcuları (18), profesyonel futbolcular (19) ve üniversitelerin beden eğitimi ve spor yüksekokulu öğrencileri (20,18) üzerinde araştıran az sayıda benzer tez çalışmasına rastlanmıştır. Konuyu örgüt yapısı içerisinde araştıran çalışmaların sayısı fazla olmasına karşın, duygusal zekayı spor örgütleri ve spor yöneticileri özelinde araştıran bir çalışmaya rastlanmamıştır (19 Haziran 2011 itibariyle). Çalışma, duygusal zekanın liderlik becerisi ile ilişkisini Türkiye’deki üst düzey spor örgüt yöneticileri kapsamında ele alarak, işletme yazınında farklı örgüt türleri üzerinde uygulanmış benzer çalışma sonuçları ile karşılaştırma olanağı tanıyacak olması açısından önem taşımaktadır.

(20)

2. GENEL BİLGİ

Bireysel psikoloji kuramlarına dayanan ve yeni bir kavram olan duygusal zeka, ilk kez 1990 yılında Salovey and Mayer (12) tarafından akademik yazında kullanılmıştır.

Duygusal zeka, daha geniş kapsamlı olan sosyal zeka kavramının bir alt unsurudur (12).

Sosyal zeka kavramını 1909 yılında ilk kez Dewey ortaya atmış olsa da (21), çoğu araştırmacının ilgili yazında bu kavramın ilk kullanılışına dair yaptığı göndermeler genellikle Columbia Üniversitesi’nden (ABD) Edward Thorndike’nin 1920’deki makalesine atfendir (13,22,12,7). Sosyal zeka, diğerlerini anlama yeteneği olarak tanımlanabilir (23). Kısa olmasına karşın kapsamı oldukça geniş olan bu tanım, 1950’lere kadar psikoloji alanındaki bazı araştırmacıların sosyal zekayı tek boyutlu bir kavram olarak değerlendirmesine neden olmuştur (24,25). Bu yaklaşım, zihinsel işlevleri gelişmiş bir bireyin sosyal çevresiyle etkileşimlerinde diğerlerine göre daha başarılı olabileceğini öne sürmektedir (26). Ancak daha sonraları konu üzerine yapılan bazı çalışmalar (27,28,29), sosyal zekanın birden fazla boyutu olabileceği üzerine tartışmaların başlamasına neden olmuştur. 1980’lere gelindiğinde ise, bazı araştırmacıların ortaya koyduğu bulgular (30,31,32), ilgili yazında sosyal zekanın birden çok boyutlu bir kavram olduğu görüşünün kabul görmesini sağlamıştır. Bu araştırmacılardan Marlowe (31), sosyal zekanın beş farklı boyutunu; (i) sosyalleşme tutumları, (ii) sosyal beceriler, (iii) empati becerileri, (iv) duygusallık ve (v) sosyal kaygılar olarak belirlemiştir. Kavram ilk kez Gardner’in 1986’da önerdiği Çok Boyutlu Zeka Modeli (Multiple Intelligence Theory) ile kuramsal bir çerçevede yer almıştır (33).

1990’lı yıllara gelindiğinde de, sosyal zekanın boyutları üzerine yapılan araştırmaların psikoloji yazınına yeni bir kavram olan ‘duygusal zeka’yı kazandırdığı görülmektedir (12).

Psikoloji alanında yapılan yazın taramasında, akademik yazına ilk girdiği 1990’lı yılların başlarında duygusal zeka ile ilgili çalışmaların genellikle bireyin diğer bireylerle ilişkilerini sosyal çerçevede ele aldığı belirlenmiştir (34,35,36). Harvard Üniversitesi’nden (ABD) Daniel Goleman 1995’te duygusal zekayı örgütsel yapıda inceleyerek kavramın iş dünyasında da önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymuştur (11). Goleman’ın çalışmaları, duygusal zekanın örgüt çalışanlarının empati yetenekleriyle olduğu kadar (i) motivasyonu koruyabilme, (ii) olumsuzlukların iş

(21)

performansını engellemesine izin vermeme ve (iii) geleceğe yönelik umutlu olabilme gibi yetenekler geliştirmeleriyle de yakın ilişkisini doğrulamıştır (11,13,14,15,16). Bu bulgular, yönetim ve organizasyon alanındaki araştırmacıların da konuya ilgisini çekmiş ve özellikle 2000’den itibaren duygusal zekanın örgütsel davranış, yöneticilik ve liderlik vasıfları ile ilişkisini araştıran çalışmaların artmasına neden olmuştur. Uluslararası yazınla paralel olarak, 2000’li yıllardan itibaren ülkemizde de duygusal zekanın örgüt yapısı içerisindeki işlevini araştıran yüksek lisans (37,38,39) ve doktora (4,19,40,41) tez çalışmalarıyla, bilimsel makale (42,43) ve kitap (44,45) türündeki yayınların sayısında artış olduğu görülmektedir.

Genel olarak bu tez çalışmasının konusuyla ilgili yazının boyutları çok fazla sayıda yayınlanmış eseri kapsamaktadır. Yabancı yazında ne kadar yayın bulunduğu, Elsevier tarafından yayınlanan ve dünyanın en geniş hakem değerlendirmeli bilimsel yazın kataloğu olan Scopus veritabanı kayıtlarından araştırılmıştır (http://help.scopus.com). Scopus veritabanında 9 Eylül 2013 tarihinde ‘yayın başlığı, özet ve anahtar kelimeler’ alanlarında –çift tırnak aralığında– “emotional intelligence”

girdisiyle yapılan taramada, 1966’dan (Scopus’un eriştiği en eski hakemli bilimsel yayın tarihi) arama tarihine kadarki sürede toplam 3335 yayın tespit edilmiştir.

Özellikle 1998’den 2012’ye kadarki dönemde her yıl sürekli artış gösteren akademik çalışma sayısında 2013’e gelindiğinde bir önceki yıla göre (588 yayından 310 yayına) yaklaşık %47’lik bir azalış olduğu dikkat çekmektedir. Söz konusu yayınların alan bazındaki dağılımına bakıldığında, %42’lik çoğunluğun (1406 yayının) duygusal zekayı psikoloji alanında inceleyen çalışmalar olduğu görülmektedir. Arama sonuçlarının ülkelere göre dağılımında ise, %33’lük payla Amerikan üniversiteleri (1101 yayınla) duygusal zeka ile ilgili yazına katkıda ilk sırada yer almaktadır. Türk üniversiteleri bu yazına 57 yayınla katkı sağlamaktadır (bkz. Ek-1.1). Türk araştırmacıların katkılarının tamamı 2000’li yıllarda gerçekleşmiş ve 2009, 2011 ve 2013 yıllarında çift haneler kaydetmiştir. Türk araştırmacılar tarafından yapılan yabancı dildeki çalışmaların yarıdan fazlası (31 tanesi) sosyal bilimler alanında olmuştur (bkz. Ek-1.2). Söz konusu 57 yayın ilgili bilim alanına katkı göstergelerinden biri olan atıf sayısı (cited by) ölçütü bazında incelendiğinde, Hacettepe Üniversitesi Mühendislik ve İşletme Fakültelerinde görevli Güleryüz ve arkadaşlarının (46) duygusal zeka yeteneğinin hemşirelerin iş tatmini ve örgüt bağlılığı üzerindeki etkisini inceleyen araştırması 25 atıfla tek çift

(22)

haneli kayıt olarak belirmektedir (bkz. Ek-1.2). Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Ulusal Tez Tarama Merkezi kayıtlarında 19 Haziran 2011 tarihinde yapılan taramada da, duygusal zeka konusu üzerine toplam 108 tez çalışmasının olduğu belirlenmiştir. Bu tezlerin %86’lık çoğunluğu (92’si) yüksek lisans düzeyinde iken, kalanı (%14’ü = 16 çalışma) doktora tezidir. Yalnızca iki yüksek lisans tezi başlığında ‘sosyal zeka’ ifadesi geçerken, tüm diğer tez çalışmalarının başlığında ‘duygusal zeka’ ifadesine yer verildiği görülmüştür. Doktora tezlerinin konularına göre dağılımı incelendiğinde, %44’ü (7 tez) bireysel gelişim (örneğin: ilkokul, ortaokul ve engelli eğitimi, şehit aileleri rehabilitasyonu), %31’i (5 tez) yöneticiler (örneğin: banka, ilkokul, otel ve diğer özel sektör işletme müdürleri), %13’ü (2 tez) sporcular (performans sporcuları ve profesyonel futbolcular), kalan iki çalışmadan biri (%6) eğitmenler (ilkokul öğretmenleri) diğeri ise (%6) sosyal ilişkiler (boşanma oranı) üzerinedir (47).

Araştırmamız çerçevesinde, yerli ve yabancı yazın genelinde kapsamı yukarıdaki ölçekler ve tarama kısıtlarıyla belirlenen duygusal zeka kavramı ile ilgili olarak ilerleyen bölümlerde kavramın farklı tanımları, bilimsel yazındaki gelişimi, konu ile ilgili çalışmaların bilimselliği ve duygusal zekayı ölçmek üzere geliştirilen gereçler hakkında açıklamalara yer verilmektedir. Daha sonraki bölümlerde ise, araştırma konumuzun diğer ayağını oluşturan liderlik kavramı üzerinde durulmaktadır.

2.1. Duygusal Zeka Kavramı

Duygusal zekanın tanımının, kendisiyle yakın ilgili bir başka olgu olan ve bilimsel yazında 1900’lerin başında yer edinen sosyal zeka olgusunun tanımından etkilendiği söylenebilir (48). Nitekim terimi bilimsel yazına kazandıran araştırmacılar olan Peter Salovey ve John Mayer’de duygusal zekayı sosyal zekanın alt kümesi (‘subset’) olarak değerlendirmektedir (12).

İlk ortaya atılmasından beş yıl gibi kısa bir süre sonra duygusal zeka kavramı gerek bilimsel yazında gerekse yazılı basında sıkça geçen bir terim olmuştur. Bu nedenle American Dialect Society (‘Amerikan Lehçe Derneği’) ‘emotional intelligence’

ve onun kısa ifade şekli olan ‘EQ’ terimlerini 1995 yılında en çok kullanılan terimler olarak ilan etmiştir (49). Bu kadar kısa sürede bu denli yaygınlaşan ‘duygusal zeka’

terimini, farklı bakış açılarına sahip araştırmacılar farklı şekilde tanımlamaktadır.

Tanımsal bu ayrılıklar, ilerleyen bölümlerdeki ‘2.1.3. Duygusal Zekanın Ölçümü’

(23)

başlığı altında da değinildigi üzere, duygusal zekanın ölçümü için geliştirilen gereçlerin de çok çeşitlilik sergilemesine neden olmuştur (50,51).

İlgili yazında yer alan tanımların çeşitliliğini Delice ve Günbeyi (52)’nin yaptığı sentez kısaca şöyle özetlemektedir:

...Duygusal zekayı duyguları doğru anlayıp etkili ifade edebilme becerisi olarak tarif edenler olduğu gibi[...] iş verimini, liderliği ve performansı etkileyen farklı bir zeka çeşidi olarak tarif edenler de vardır[...]. Bazı araştırmacılar duygusal zekayı çalışanların iş performanslarını etkileyen sosyal bir beceri olarak tanımlarken[...] bazıları da “kişinin kendi ve başkalarının güdülerini tanıyıp doğru tartabilmek ve değişen hayat şartlarına bağlı olarak bireylerin davranış ve duygularına yerinde ve uygun karşılıklar verebilmek”[...]

olarak tanımlamaktadırlar.

Tez çalışmamız kapsamında duygusal zeka terimi, bu terimi bilimsel yazında ilk kez kullanan araştırmacılar olan John Mayer ve Peter Salovey’in tanımladığı anlamda kullanılmıştır. Bu tanım duygusal zekayı, bireyin kendine ve başkalarına ait duyguları izleyebilme, bu duygular arasında ayrım yapabilme ve tüm bu süreçte elde ettiği bilgiyi düşünce ve davranışlarında kullanabilme yeteneği olarak tanımlamaktadır (12).

2.1.1. Duygusal Zeka Kavramının Bilimsel Yazındaki Tarihsel Gelişimi Birbiriyle her ne kadar yakından ilgili olsalar da, duygusal zeka ve sosyal zeka kavramları aynı olguyu tanımlamamaktadır. Ancak bu iki kavram, Ferris et al. (8) ve Komitski and John (53)’un da belirttiği ve özellikle daha geniş kapsamlı sosyal zeka kavramının belirgin ana hatlarla tanımlanmamış olmasından kaynaklı, tanımsal boyutta karmaşıklığa neden olabilmektedir. Bu karmaşıklığın temel nedenini, sosyal zekanın kişilik mi yoksa zeka mı olduğuna ilişkin tartışmalar oluşturmaktadır. Öyle ki, Ferris et al. (8) ve Heggestad (54) olguyu sosyal zeka olarak değil de ‘sosyal yeterlilik’ olarak tanımlamayı uygun görmektedir. Söz konusu belirsizliğin, sosyal zeka kavramının 1937’den 1983 yılına kadar bilimsel yazında önem görmemesine neden olduğunu öne süren araştırmacılar da bulunmaktadır (54,55).

Kapsam olarak sosyal zeka, duygusal zeka kavramını içinde barındırır (56).

Duygusal zeka kavramını bilimsel yazında ilk kez kullanan araştırmacıların da, duygusal zekayı sosyal zeka kapsamında ele almıştır (12). Thorndike (57)’ye göre

(24)

sosyal zekanın temelinde, kendisinin ‘etki yasası (the law of effect)’ olarak adlandırdığı ilke bulunmaktadır. Etki yasası, bireysel davranışın öncül aşamalarından ya da nedenlerinden çok, yaratacağı etkileri açıklayan bir ilkedir. Dolayısıyla sosyal zeka bir bireyin kişiliğini ve sosyal davranışlarını anlamayı amaç edinir (58). Duygusal zeka kavramı ise, bireysel davranışın tasarımı ve bir amaca yönelik olarak sergilenmesi odaklıdır (11). Bu nedenle duygusal zeka, davranışları gözlemleyerek bireyin uyum sağlama (adaptability) ve işlevsel olma (functionality) becerilerini anlamayı amaç edinir (59). Bilimsel yazın kapsamında sosyal zeka kavramı duygusal zeka kavramından çok daha önce tanımlanmış ve çeşitli ölçeklerde ele alınmıştır. Kavramsal gelişim süreçlerinin ilişkili olması nedeniyle, bu bölüm tarihsel sırasıyla önce sosyal zeka, aleksitemiya, ruhsal görüşlülük, Çoklu Zeka Kuramı ve duygusal farkındalık konularına değinen beş bölümde aktarılmaktadır.

2.1.1.1. Sosyal Zeka

Landy (55) yaptığı yazın incelemesinde ‘sosyal zeka’ kavramının ilk kez 1909 yılında Dewey tarafından kullanıldığını belirtmektedir. Ancak ilk kullanım için gönderimler genellikle Thorndike (23)’nin zamanın populer bilim dergilerinden olan Harper’s Magazine’de yayınlanan makalesinedir. Söz konusu makalesinde Thorndike, o ana dek tek boyutu (ussal boyut, ‘IQ’) olduğu öngörülen zekanın birden çok boyutta ele alınması gerektiğini öne sürmüş ve üç temel boyutlu bir yapı önerisinde bulunmuştur.

Bu boyutlar ussal (abstract) zeka, pratik (mechanical) zeka ve sosyal (social) zekadır*. Zekayı kaynak suyuna benzeten Thorndike, laboratuar analizinde suyun hangi sayıda, türde ve oranda kimyasal (örneğin: demir, sodyum, vb.) içerdiğinin saptanabilmesi gibi, zekanın da kapsamlı analizini yapmak üzere geliştirilecek gerecin kişinin yalnızca ussal değil, pratik ve sosyal yeteneklerini de ortaya çıkarabilecek hassasiyette ve kapsamda olması gerektiğini savunmuştur (23). Thorndike’ye göre hangi türde olursa olsun zeka, beyin hücreleri arasındaki sinirsel bağların sayısıyla doğrudan alakalı olması açısından, düşünsel bir yetenektir (21).

Zekanın sosyal boyutu insan davranışı üzerine beş temel öngörüde bulunmaktadır (56). Bu öngörülerden ilki davranışın bir ‘amaca yönelik (purposive)’ olduğunu belirtir.

* Edward Thorndike (23) makalesinin 228’inci sayfasındaki ‘abstract’ ve ‘mechanical’ zeka terimleri için önerilen Türkçe çeviriler tarafımızca yapılmıştır. Aynı sayfada yazar olası başka zeka boyutları için de örneklendirme yapmaktadır (örneğin: sanat zekası).

(25)

Bu öngörü, davranış bilimcilerin çocuklar üzerinde yaptıkları incelemelerde insanın üç yaşından itibaren belirli bir amaca yönelik davranış geliştirme yeteği edindiğini tespit etmeleriyle destek bulmuştur (60). İkinci öngörü, insanın bulunduğu sosyal ortamlarda

‘aktif rol’ üstlendiğini belirtir. Söz konusu aktifliği Zirkel (56), insanın içinde bulunduğu ortamda pasif görünse bile etrafında olup bitenleri sürekli anlama eğiliminde oluşuyla açıklamaktadır. Üçüncü öngörü, insan davranışının sergilendiği ortama göre

‘içerik taşıyan (contextualized) sosyal bir olgu’ olduğuyla ilgilidir. Markus and Kitayama (61)’nın kültür ve davranış ilişkisini araştırdıkları ve benzer olsalar dahi bazı davranışların farklı kültürlerde (cultural contexts) farklı bilişsel ve duygusal anlam taşıdığını belirledikleri çalışma, sosyal zekanın üçüncü öngörüsünü destekleyicidir. İlk öngörünün uzantısı niteliğindeki dördüncü öngörü, davranışın ‘gelişme kaydedici (developmental)’ unsuru olduğunu belirtir. Bu durumu Sroufe et al. (62), bireyin yaşadığı ve çalıştığı ortamlardaki koşullara göre belirli sorumlulukları ve görevleri yerine getirmeye ve birtakım kademeler elde etmeye yönelik sürekli aşama kaydedici davranış geliştirme eğiliminde olduğunu gözlemledikleri çalışmalarında desteklemektedir. Sosyal zekanın insan davranışı üzerine beşinci öngörüsü ise davranışın düşünsel bir sürecin ürünü olduğunu belirtir. Bu son öngörü, aynı zamanda ilk ve ikinci öngörüler de, 1975 yılında davranış bilimci olan Icek Ajzen ve Martin Fishbein’in geliştirdikleri ‘Nedensel Davranış Kuramı (Theory of Reasoned Action)’ ile destek bulmuştur (63).

Yaptığı kapsamlı yazın taramasında Landy (21), 1920 yılında bilimsel yazında tartışılmaya başlanan sosyal zeka kavramının önceleri pek önemsenmediğini öne sürmektedir. Bu görüşüne neden olarak Landy (21), 1920-1937 yılları arasında sosyal zeka üzerine yalnızca 10 bilimsel yayın olmasını göstermektedir. Az sayıdaki bu çalışmalar arasında en önemlisi, kavramın ölçülmesi için 1927’de George Washington Üniversitesi’nden (ABD) Moss ve arkadaşlarının geliştirdikleri gereçtir (21). ‘George Washington Sosyal Zeka Testi (George Washington Social Intelligence Test)’ olarak yazına geçen bu gereci Thorndike* and Stein (25), sosyal zekadan çok genel zeka ölçüm gereci olarak değerlendirmiştir. Landy (21) sosyal zeka kavramının 1937’den sonra ilgili yazında pek geçmediğini belirtmektedir. Bu durumun nedenini Burtt (64) kavramın ölçümü için yapılan çalışmaların hala zekayı genel kapsamı dahilinde ölçme

(26)

eğilimi gösterdiğine bağlamaktadır. Belki de bu nedenle sosyal zekayı araştıran ruh bilimcilerin ilgisi, 1940’ların sonundan itibaren kavramın ne olduğu, bireylerde nasıl geliştiği ve nasıl ölçülebileceği gibi konulardan çok, sosyal zeka bozukluklarına yönelmiş olabilir (örneğin: aleksitemiya). Sonuç olarak sosyal zeka kavramı, 1983’te Gardner’in ‘Çoklu Zeka Kuramı (Multiple Intelligence Theory)’nı geliştirmesine dek bilimsel yazında pek ilgi çekici bir alan olarak belirmemektedir (9).

Ancak 1980’lerden itibaren, Thorndike’nin 1920’de öne sürdüğü kavramın bilimsel yazında yeniden önem kazanmaya başladığı ve pek çok araştırmacının zekanın sosyal boyutunun anlaşılması için girişimde bulunduğu görülmektedir (58,65,31,66). Bu çalışmalar arasında da olguyu ‘sosyal zeka’ yerine yine yakından ilgili ancak farklı şekilde adlandırma eğilimleri mevcuttur. Söz gelimi, ‘sosyal beceri (social skill)’

(67,68), ‘sosyal yeterlilik (social competence)’ (69), ‘kişilerarası zeka (interpersonal intelligence)’ (70), ‘ferdi sosyal verimlilik (social self-efficacy)’ (71), gibi farklı tercihler bu duruma örnek olarak verilebilir.

2.1.1.2. Aleksitemiya

Duygusal zeka kavramının bilimsel yazında ortaya atılmasının öncülü niteliğindeki çalışmalar 1950’lerde ruh bilimcilerin aleksitemiya (‘alexithymia’) üzerine eğilim göstermelerine dayanmaktadır (48). Bu araştırmacılar arasında Ruesh (72), MacLean (73) ve Kelman (74) sayılabilir. Aleksitemiya, bireyin kendi duygularına onları tanımlayamayacak derecede yabancılaşması durumudur (75). Her ne kadar genel tanımında çoğu araştırmacı hemfikir olsa da, yazında ilk tartışıldığı zamanlarda aleksitemiyanın ne tür bir rahatsızlık olduğu üzerine görüş ayrılıklarının olduğu görülmektedir. Örneğin, duyguları ifade etme sorununu Ruesh (72) psikolojik bir bozukluk, MacLean (73) psikolojik kökenli fizyolojik bir rahatsızlık (psikosomatik), Kelman (74) ise psikiyatrik bir durum olarak değerlendirmiştir. Yazında yer edindiği 1950-1960’lı yıllar boyunca aleksitemiya kavramı dahilinde duyguların içten-dışa ifade edilmesindeki bozukluklar ele alınırken, 1970’lerden itibaren Nemiah et al. (76)’ın getirdiği farklı bakış açısıyla duyguların dıştan-içe ifade edilmesi de kavramın kapsamı içinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Nemiah et al. (76) kimi bireylerin, ya da bazı durumlarda her bireyin, kendi duygularının değerlendirmesini yapmaktan çok etraflarında olup bitenlerin ve başkalarının nasıl hissettiklerini değerlendirmeyi ön

(27)

planda tuttuğunu belirtmiştir. Kavramsal kapsamındaki bu genişleme, aleksitemiyanın bireylerde ölçülmesi için 1980’lerden itibaren geliştirilen çeşitli gereçlerin şekillenmesinde de önemli rol oynamıştır. Örneğin, hem Taylor et al. (77) tarafından geliştirilen 26 önermeli Toronto Aleksitemiya Ölçeği’nde [‘Toronto Alexithymia Scale’

(TAS-26)] hem de bu ölçeğin Bagby et al. (78) tarafından geliştirilmiş ikinci sürümü olan 20 önermeli TAS-20’de Nemiah et al. (76)’ın öne sürdüğü dıştan-içe dönük bireysel değerlendirme eğilimi bir boyutu oluşturmaktadır*.

2.1.1.3. Ruhsal Görüşlük

Sosyal zekadan aleksitemiya kavşağına sapan ilgili yazında, Bar-On (48)’un görüşüne göre iki ana kolda yürütülen çalışmalar duygusal zekanın kuramsal temellerini hazırlayıcı olmaları açısından önem arz etmektedir. Bunlardan ilki Applebaum (79) tarafından ele alınan ruhsal görüşlük (‘psychological mindedness’) kavramıdır [diğer koldaki araştırmalar duygusal farkındalık (‘emotional awareness’) kavramı üzerinedir.

Bu konu ileride ayrı bir başlıkta ele alınmıştır]. Bireyin kendi ruhsal durumunu değerlendirebilmesi ya da kısaca iç gözlem yapabilmesini konu alan ruhsal görüşlüğün (79) sonradan yapılan çalışmalarla kişilik (80) ve sinirsel yapı (81,82,83) ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Ruhsal görüşlük düzeyi düşük olan, bir diğer deyişle iç gözlem yeteneği gelişmemiş, pek çok vakada aleksitemiyanın gözlemlendiği de rapor edilmiştir (84). Kavramı yapıcı yolla sorunları çözümleme becerisi ile ilişkilendiren Beitel and Cecero (80)’nun çalışması da kendi ruhsal durumunu değerlendiremeyen bireylerde problemlere çözüm üretme becerisinin seyrek görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Buraya kadarki açıklamaların ışığında, (bir önceki başlık altında değinilen) Nemiah et al.

(76)’ın çalışmasına kadar ki dönemde konu üzerine eğilimin çoğunlukla kişinin içsel durumunu tahlil etme becerisi ile bu becerinin kişinin birtakım diğer etkinlikleri ve sosyal ilişkileri üzerindeki etkilerine odaklandığı söylenebilir. Nemiah et al. (76)’ın önerdiği dıştan-içe yönlü ruhsal durum değerlendirme konusu ancak Gardner (70)’in geliştirdiği kuramsal yapının bir parçası olarak 1980’lerden itibaren yazında yer bulabilmiştir.

* Aleksitemiyanın ölçümü için geliştirilen her iki ölçek de üç boyutludur. Bu boyutlar sısasıyla şunlardır:

(1) içsel değerlendirme (identifying internal feelings), (2) duyguları ifade etme (describing feelings to others) ve (3) dışşal değerlendirme (externally-oriented thinking) (75). Üçüncü boyut, Nemiah et al.

(76)’ın çalışmasına dayanmaktadır. Ayraç içinde verilen özgün terimler tarafımızca Türkçeye

(28)

2.1.1.4. Çoklu Zeka Kuramı

Sosyal zeka, aleksitemiya ve ruhsal görüşlük üzerine bilimsel yazın 1970’lerin sonlarına dek yukarıda özetlenen şekilde gelişirken bir grup ruh bilimcinin duygusal zeka kavramının kuramsal kapsamını belirleyici nitelikte çalışmalarda bulunduğu görülmektedir. Bunlar arasında Gardner (70) ile Lane and Schwartz (85)’in katkıları önem arz etmektedir. Thorndike gibi zekanın beyindeki nöron sayısıyla ilintili bir yetenek olduğunu savunan Howard Gardner, Thorndike’nin 1920’de farklı bir bakış açısı getirdiği zeka olgusunu bir adım ileri taşıyarak kuramsal bir çerçeveye oturtmuştur (48). Thorndike 1920 tarihli makalesinde bir kuram öne sürmemiş, yalnızca zeka kavramının tek yönlü algılanış eğilimini eleştirerek birden fazla zeka türünün bulunduğuna dair öznel görüşünü belirtmiştir (21).

Gardner’in 1980’lerin başında geliştirdiği Çoklu Zeka Kuramı zekayı altı grupta ele almaktadır. Bu gruplar ve kısa açıklamaları şu şekildedir (33):

· Dil zekası (‘linguistic intelligence’): Kişinin kendini ifade etmek üzere dili kullanma becerisi

· Musikî zekası (‘musical intelligence’): Kişinin notaları ve ritimleri ayırt etme/hatırlama becerisi

· Ussal-Matematiksel zeka (‘logical-mathematical intellgence’): Kişinin değişkenler arası neden-sonuç ilişkilerini çıkarsama becerisi

· Uzamsal/uzaysal zeka (‘spatial intelligence’): Kişinin tasarımları/olguları zihninde resmedebilme becerisi

· Motor zeka (‘bodily-kinaesthetic intelligence’): Kişinin bedensel hareketleri koordine edebilme becerisi

· Mizacî zekalar (‘Personal intelligences’)

Tüm zeka gruplarını tekil adlandıran Gardner, son zeka grubu olan mizacî zekayı çoğul adlandırmaktadır (33). Bunun nedeni Gardner’in bu zeka türünü kişilerarası zeka (‘interpersonal intelligence’) ve kişisel/içe dönük zeka (‘intrapersonal intelligence’) olarak iki alt gruba ayırmasıdır. Bu alt gruplardan ilki bireyin başkalarının duygularını sezinleme ve anlama becerisini, diğeri ise bireyin kendi duygularını ve motivasyon kaynaklarını anlama becerisini ifade etmektedir. Gardner’in mizacî zekayı bu şekilde

(29)

sınıflamasını Bar-On (48), ilk alt grubun sosyal zeka ikinci alt grubun da duygusal zeka ile ilgili kişisel unsurları kapsadığını belirterek, duygusal zeka kavramının bilimsel yazında yer edinmesinde önemli bir adım olarak değerlendirmektedir. Gardner (70)’in modeli, konu ile ilgili sonraki çalışmalarda çoğunlukla destek bulduğu gibi (48), bazı araştırmacılar tarafından da geliştirilmeye çalışılmıştır. Örneğin Hedlung and Sternberg (86), Gardner’in altı boyutlu çoklu zeka modelini sosyal zeka, duygusal zeka ve pratik (‘practical’) zeka olarak üç genel boyuta indirgemeyi önermiştir.

2.1.1.5. Duygusal Farkındalık

Howard Gardner’dan başka Lane and Schwartz (85) da 1980’lerde duygusal zeka kavramının kuramsal temellerini hazırlayıcı çalışmalarda bulunan ruh bilimciler arasında gösterilebilir. Bar-On (48)’a göre, 1950’lerden itibaren iki ana kola ayrılan aleksitemiya uzantısı araştırmaların ikinci kolu Lane and Schwartz (85)’ın kuramsallaştırma girişiminde bulunduğu ‘duygusal farkındalık’ (emotional awareness) kavramıdır [bu kollardan ilki olan ruhsal görüşlük (‘psychological mindedness’) kavramı için bkz. 2.1.1.3. numaralı bölüm].

Thorndike gibi zekayı beyin işlevselliğiyle ilişkilendiren Lane and Schwartz (85), Gardner’in zekayı gruplamasına benzer şekilde duygusal farkındalığı birtakım alt sınıflara ayırma yoluna gitmiştir. Duygusal farkındalık, Gardner’in ‘kişisel/içe dönük zeka’ (intrapersonal intelligence) olarak tanımladığı mizacî zeka grubu üzerinde yoğunlaşır. Lane and Schwartz (85) duygusal farkındalığın altı farklı seviyede olabileceğini öne sürmüştür (bkz. Şekil 2.1).

Düşük seviye Yüksek seviye

Şekil 2.1. Duygusal farkındalığın seviyeleri (85)

(30)

Şekil 2.1’de resmedilen duygusal farkındalık seviyelerinin ilki bireyin tam olarak ne hissettiğini tanımlayamama durumudur. İkinci seviye bireyin bedensel birtakım tepkilerin farkına varması (örneğin: tansiyon düşmesi, nabzın hızlanması) ancak bu tepkilerin tam olarak ne tür bir duygunun belirtisi olduğunu kestirememesini tanımlar.

Üçüncü seviye olan davranışsal farkındalık, bireyin duygularını tanımlama becerisi sergilemeye başladığı seviyedir. Bu aşamada birey bazı davranışlarının nedeni olan duyguları kısmen ya da dolaylı ifade etme düzeyindedir. Gündelik konuşma dilinde gözlemlenen “Hani şunu yaparsın da şöyle olur ve ardından böyle hissedersin ya, işte o yüzden...” gibi dolaylı ifadeler bu seviye için örnek olarak verilebilir. Durumsal farkındalık seviyesinde kişi içinde bulunduğu ruhsal durumu genel hatlarıyla tanımlama kapasitesindedir (örneğin: “Kendimi iyi hissediyorum” ifadesinde aktarıldığı üzere).

Ancak bu kavramsal (‘conceptual’) ruh durumunun ayrıntılı (‘operational’) tanımı hala bulanıktır. Örneğin, söz konusu “iyi” hissiyatın mutluluk mu, umut mu, motivasyon mu yoksa bir rahatlama kaynaklı mı olduğunun ifade edilememesi gibi. Beşinci seviye olan çoklu duygusal farkındalık ise bu ayrıntının farkında olunması durumunu kapsamaktadır. Son olarak, duygusal farkındalığın en üst düzeyi olan harmanlama seviyesinde bireyler hem kendi duygularını ayrıntılı olarak tanımlayabilme hem de diğerlerinin ruhsal durumlarını kestirebilme becerisine sahiptir (87).

Özetle, 1920’lerde fikir olarak öne sürülen sosyal zeka kavramının, 1980’lerin sonuna gelinceye kadarki dönemde bireylerdeki iç ve dış kaynaklı duyguları sezinleme, tanımlama ve ifade edebilme becerilerine ilişkin deneysel ve kuramsal çalışmalarla çok yönlü geliştiği görülmektedir. Bu çalışmaların birikimiyle oluşan yazına ‘duygusal zeka’ kavramı 1990’da dahil olmuştur. Psikoloji alanında yayın indisi olan PsychInfo kapsamındaki bilimsel dergilerde 1985-2005 tarihleri arasında duygusal zeka üzerine yayınlanan makaleleri tarayan Landy (21), belirtilen yirmi yıllık dönemde toplam 102 deneysel çalışmanın yayınlandığını belirtmektedir. Duygusal zeka yazınını oluşturan bilimsel yayınların, ‘Genel Bilgi’ başlıklı bölümde ayrıntıları aktarıldığı üzere, 2003- 2013 yılları arasında yıl başına üç haneli sayılarla artış kaydettiği görülmektedir. Bu yayınların büyük çoğunluğu konuyu psikoloji alanında inceleyen çalışmalardır (bkz.

Ek-1.1).

(31)

2.1.2. Duygusal Zeka Üzerine Yazındaki Çalışmaların Kaynak Bakımından Bilimselliği

Bilimsel yazın kapsamındaki tarihsel gelişimi önceki bölümlerde aktarılan şekilde seyreden duygusal zeka kavramı üzerine yayınlar 1990 sonrasında oldukça artmıştır.

Ancak konu üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde söz konusu yayınların kaynağı itibariyle bilimsel ve ticari güdümlü araştırmalardan oluştuğu, bu yazının da ticari amaçlı tüzel kişilikler tarafından yapılan çalışmalar sayesinde örgütlerin yönetim kademelerinde rağbet gördüğü söylenebilir (88,21). Söz konusu ‘ticari amaçlı tüzel kişilikler’ için Multi-Health Systems (MHS) ve Hay Group danışmanlık şirketleri örnek olarak verilebilir (21). Mayer (89)’in de belirttiği üzere, ticari amaçlı bu işletmelerin henüz geliştirilmekte olan duygusal zeka ölçeklerini örgütsel müşterilerine pazarlayarak onlar üzerinde uygulaması, kavramın bilimsel camiadan önce şirketlerin yönetim kademelerindeki kişiler tarafından tutulmasına ve talep görmesine neden olmuştur.

Olağan görünmesine karşın bu durumun sorun teşkil eden yanı, örneklenen danışmanlık şirketlerinin örgütsel müşterileri üzerinde yürüttüğü duygusal zeka araştırmalarında topladıkları verileri bilim dünyasıyla paylaşmamalarıdır. Bu veriler söz konusu şirketlerin mülkiyetinde (‘intellectual property’) olduklarından onların veri bankalarında saklı tutulmaktadır (90,89,91). Ayrıca, Bar-On tarafından geliştirilen EQ-i ve Mayer et al. tarafından geliştirilen MSCEIT duygusal zeka ölçekleri bu şirketlerden MHS’nin, Goleman ve Boyatzis tarafından geliştirilen ECI ölçeği de Hay danışmanlık şirketinin mülkiyetindedir (21).

1990 sonrası duygusal zeka yazınındaki bu bilimsel–ticari kutuplaşmasında Peter Salovey, Jack Mayer ve Davis Caruso bilimsel güdümlü araştırmacılara örnek olarak verilebilirken, ticari güdümlü araştırmacılar arasında Daniel Goleman ve Richard Boyatzis sayılabilir (21). Bilimsel yaklaşım grubunun çalışmaları araştırmalarının detaylarını (örneğin: yöntem, elde edilen veriler, verilerin güvenilirliği vb.) kamuoyuyla açık bir şekilde paylaşırken, ticari amaçlı yapılan çalışmalarda bu saydamlık görülmemektedir (89). Ticari amaçlı yapılan çalışmaların genellikle eleştirildiği hususlardan en önemlileri arasında şunlar yer almaktadır (21):

(32)

· Veri seti ile ilgili bilgilerin gizli tutulması

· Yöntem ile ilgili ayrıntıların açıklanmaması

· İstatistiksel anlamlılık (Sig.) değerlerinin sunulmaması

Nitekim, tez çalışmamızın yazın taramasında incelediğimiz Daniel Goleman’ın makale ve kitap türündeki eserlerinde verilerin nasıl analiz edildiği ve istatistiksel geçerlilik değerleri gibi bulguların aktarılmadığına rastlanmıştır.

2.1.3. Duygusal Zekanın Ölçümü

İlgili yazın genelinde yaptığımız incelemelerde duygusal zekayı ölçmek üzere geliştirilmiş çok sayıda ölçüm gerecine rastlanmıştır. İlk ölçüm gereci, 1990 yılında Journal of Personality Assessment süreli yayınında basılan Mayer et al. (92)’ın makalesiyle bilimsel yazında belirmiştir (93). Duygusal zekayı kısmen (ya da bir boyutuyla) belirlemeye yönelik bu gereci araştırmacılar, yüz ifadeleri, renkler ve resimler gibi görsel dış uyarıcıların deney grubundaki bireyler üzerinde ne tür duyguları uyardığını tespit etmek üzere geliştirmiştir. Bu kısmi ölçüm gereci sonradan birtakım çok-boyutlu duygusal zeka ölçüm gereçlerine (örneğin: MEIS–Multifactor Emotional Intelligence Scale) temel teşkil etmiştir. Kavramın kısa sürede ve özellikle ticari amaçlı benimsenmesi (ticari ve bilimsel amaçlı kullanım üzerine ayrıntılar için bkz. ‘2.1.2’

numaralı başlık), 1990’dan itibaren çok sayıda ölçüm gerecinin gelişimine önayak olmuştur (93). Davies et al. (50), 1998 itibariyle duygusal zeka seviyesi ile ilgili olarak tasarlanmış toplam 18 farklı gereç olduğunu belirtmektedir. Ancak günümüzde bu sayı daha da fazladır, çünkü 1998 sonrasında geliştirilen ölçüm gereçleri de olmuştur. Bunlar arasında Boyatzis et al., (94) tarafından geliştirilen Duygusal Yeterlik Ölçeği (‘Emotional Competence Inventory–ECI’), 2001 yılında Bradberry and Greaves (95)’in geliştirdiği Duygusal Zeka Değerlendirmesi (‘The Emotional Intelligence Appraisal’) ve Palmer and Stough (96) tarafından tasarlanan SUEIT (‘Swisburne University Emotional Intelligence Test–SUEIT’) sayılabilir. Dolayısıyla, günümüzde duygusal zekayı ölçmek üzere 20’den fazla gereç mevcuttur.

Bilimsel yazında kavramsal olarak ilk kez kullanılışı 23 yıl öncesine dayanan duygusal zekanın ölçümü için geliştirilen gereçlerin bu denli çokluğu araştırmacıların kavramı tanımlayış biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu tanımsal farklılıklar, içerikleri

(33)

ve uygulanış şekilleri açısından değişik psikosomatik özelliklere sahip gereçlerin ortaya çıkmasına neden olmuş (50,51); bu durum da duygusal zeka üzerine yapılan araştırmaların bir kısmında birbiriyle çelişen bulgulara ulaşılmasında rol oynamıştır (97). Bu farklılıklar, araştırmamızın hipotezlerini oluştururkenki süreçte önceki çeşitli çalışmaların çelişkili sonuçlarını aktardığımız bölümlerde görülebilir.

Araştırmacıların farklı tanımsal yaklaşımlarını, duygusal zekayı (i) genel görüş (‘zeitgeist’) açısından tanımlayanlar, (ii) kişilik olarak tanımlayanlar ve (iii) bilişsel yetenek olarak tanımlayanlar şeklinde üç grupta sınıflamak mümkündür (98). Bu yaklaşımlardan ilki duygusal zekayı sosyal etkileşim kapsamında ele alır. Genel görüş yaklaşımı duygusal zekayı, tarihsel süreçte çoğunlukla birbirinin zıttı olarak algılanmış olan bireyin duygu ve mantıksal gerekçelendirme niteliklerinin birleşik ifadesi olarak değerlendirir. Bu görüş, söz konusu iki niteliği bireysel potasında eritebilenlerin sosyal etkileşimde daha başarılı olacağını, bu nedenle duygusal zekanın okullarda öğretilmesi gerektiğini savunur (98).

Duygusal zeka ölçüm gereçlerinin geliştirilmesinde etkili olan tanımsal yaklaşımlar kişilik ve yetenek içerikli görüşlerdir. Duygusal zekayı bir kişilik unsuru olarak ele alan araştırmacıların tasarladıkları ölçüm gereçleri genellikle kişilerin kendi kendilerine yanıtladıkları soru formları şeklinde gelişmiştir. Duygusal zekayı bir yetenek olarak değerlendiren araştırmacıların geliştirdikleri ölçüm gereçleri ise kişilerin belli performanslarını değerlendiren uygulamalar olarak şekillenmiştir (51).

İlgili yazında çok sayıda ölçüm gereci bulunmasına karşın (50), çalışmamız kapsamında bunlar arasından yalnızca duygusal zeka kavramının gelişiminde ve yaygınlaşmasında sıkça tercih edilenler hakkında bilgi aktarımında bulunulması tercih edilmiştir. Bu yöndeki tercihimizin nedeni araştırma odağımızdan sapmama niyetimizdir. Çünkü duygusal zeka ile ilgili mevcut ölçüm gereçlerinin bir kısmı, kavram henüz bilimsel yazında kullanılmaya başlamadan önce (1990 öncesinde) geliştirilmiş, dolayısıyla modern duygusal zeka ölçüm gereçlerinin gelişiminde basamak teşkil eden gereçlerdir. Bunlara örnek olarak Mehrabian and Epstein (99)’in Duygudaşlık Anketi (‘Questionnaire Measure of Emotional Empathy’), Friedman et al.

(100)’in Duygusal İletişim Testi (‘Affective Communication Test’), Roger and Najarian (101)’in Duygusal Kontrol Ölçeği (‘Emotional Control Scale’) sayılabilir*. Söz konusu

(34)

gereçler arasında bireyin duygusal zeka düzeyini değil de duygularını tanımlayabilme düzeyini ölçmek üzere tasarlanan gereçler de bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Taylor et al. (77)’ın tasarladığı TAS 26 ve bu gerecin Bagby et al. (78) tarafından geliştirilmiş sürümü olan TAS 20 verilebilir. Bu iki gereç, ‘2.1.1.2.’ numaralı başlık altında da değinildiği üzere, aleksitemiya ile ilgilidir.

İlerleyen başlıklar altında sırasıyla kişilik yaklaşımını ve yetenek yaklaşımını benimseyen ölçüm gereçlerinden yazında en yaygın geçenleri ile ilgili bilgi aktarılmaktadır. Yazındaki diğer mevcut gereçler ile ilgili öz bilgi için kaynak olarak Davies et al. (50), Matthews et al. (90) ve Goldenberg et al. (102)’a başvurulabilir.

2.1.3.1. Kişilik Yaklaşımını Benimseyen Ölçüm Gereçleri (Trait Measures) Duygusal zekanın tanımını kişilik temelli yapan araştırmacıların geliştirdikleri gereçler (‘trait measures’) bireylerin kişisel özellikleri eksenli sorular içermektedir. Bu tür gereçler çoğunlukla katılımcıların kendi kendilerine cevapladıkları soru formu şeklindedir. Söz konusu gereçler arasında Reuven Bar-On tarafından geliştirilen Bar-On Duygusal Zeka Ölçeği (‘Bar-On EQ-i’), Cooper (103) tarafından tasarlanan Duygusal Zeka Haritası (‘EQ Map’) ve Boyatzis et al., (94) tarafından geliştirilen Duygusal Yeterlik Ölçeği (‘Emotional Competence Inventory–ECI’) bulunmaktadır.

2.1.3.1.1. Bar-On Duygusal Zeka Ölçeği (‘Bar-On EQ-i’)

Duygusal zekanın ölçümünü, katılımcıların kendilerini rapor etmesi yöntemiyle gerçekleştiren gereçlerden en fazla bilineni Bar-On (104) tarafından tasarlanan Duygusal Zeka Ölçeği (Emotional Quotient Inventory–EQ-i)’dir (105). Bu test, beş boyutta gruplanmış toplam 133 önermenin 5’li Likert tip ölçekte yer aldığı uzunca bir soru formudur. Beşli Likert kutupları 1 = Katılmıyorum (‘not true of me’) ve 5 = Katılıyorum (‘true of me’) olarak tanımlı (104) ölçekteki önermelere yanıt verilmesi, çalışmamızın öntest aşamalarındaki deneyimlerimize dayanarak ve Bar-On and Parker (106)’ın da belirttiği gibi, yaklaşık yarım saat sürmektedir. Boyutlar (i) genel ruh durumu (‘general mood’), (ii) kişilerarası beceriler (‘interpersonal EQ’), (iii) kişisel beceriler (‘intrapersonal EQ’), (iv) stresle başa çıkma (‘stress management’) ve (v) uyumluluk (‘adaptability’) olarak adlandırılmıştır. Her boyutun altında da, ilgili boyutu oluşturan ve farklı kişilik özelliklerini temsil eden toplam 15 alt boyut bulunmaktadır

Referanslar

Benzer Belgeler

James-Lange kuramı: çevresel uyaran bedende fizyolojik değişime, duygulara Cannon-Bard kuramı: dış uyaranlar ve ne anlam yüklediğimiz duygu.

 Zeka, pek çok boyuttan ele alınabilecek, göreceli anlamlar ifade eden, bireyin sahip olduğu birtakım özellikleriyle ilişkili olarak işleyen bir yapıdır..  Bilim

Hem zorunlu İlköğretim öncesi hem de sonrası dönemde ikinci kademedeki ders kitaplarında himayeci değerlerin yer alma oranları birinci kademeye göre daha fazladır..

GlomerUl degi§iklikleri kapsUl ve yumaga ait olup, bir olguda Bowman kapsUlilnde kahnla§ma, ilc,; olguda proliferasyon ve baZl olgularda da Bowman bo§lugunda fibrinoid

Çalışmamızda, vajinismuslu kadınların vajinal giriş zorluğu dışında, cinselliğin diğer alanlarında sorun yaşamadıklarına dair ön kabulün sınanması için, cinsel

İstanbul’daki tarihi bahçelerin genel koruma sorunlarının saray ve kasır bahçeleri üzerinde ne oranda etkin olduğunu, saray ve kasır bahçelerinin özgün stilinin ne

蔡麗雪教授榮膺本校名譽教授,榮退歡送餐會溫馨感人 醫學系生理學科蔡麗雪教授,自民國 54 年進入本校後,於本校服務 45

Duygusal zeka ölçeği alt boyutu olan İyimserlik / Ruh Halinin Düzenlenmesi ile TAÖ alt boyutları olan Duy- gularını Tanımada Güçlük ile -0.30, Duyguları Söze