• Sonuç bulunamadı

MİMAR A y l ık m e c m ua

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "MİMAR A y l ık m e c m ua"

Copied!
74
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MİMAR

A y l ı k m e c m u a

Üçüncü sene

9-10

İ s t a n b u i Fiatı 2 lira

G U M H U R l Y ElT I IV

O N U N C U Y I L D Ö N Ü M Ü

Birinci teşrin IS33

(2)

MİMAR a y l I K Y A P I S A N A T I ve K Ü L T Ü R Ü M E C M U A S I N E Ş R E D E N L E R : MİMAR ABİDİN, MİMAR ZEKİ SELÂH, M İ M A R A. ZİYA Adres: M İ M A R L'architecte: Revue mensuelle A y l ı k M e c m u a d'a rch i t e c t u r e.

Anadolu Han No. 20 Der Architekt : M o n a t s h e f t e . İSTANBUL Tel.:21307 f ü r B a u k u n s t

A B O N E Ş A R T L A R I

E c n e b i m e m l e k e t l e r d e Seneliği 140 Fr. Frank Altı aylığı : 7 0 „ ü ç „ 3 5

^ A b o n e bedellerinin posta ile gönderilmesi rica olunur.

R e k l â m s a y f a l a r ı tarifesi talep ü z e r i n e g ö n d e r i l i r .

M i m a r ı n K o l l e k s i y o n l a r ı 9 3 2 S e n e s i ciltli kolleksiyonu 14 Lira

ciltsiz k-ollıcsiyonu 12.5 „ 9 3 1 S e n e s i ciltli kolleksiyonu 2 5 „ A r z u e d e n aboneler, 150 K u r u ş m u k a b i l i n d e yalnız

basılmış cilt kapaklarımızı tedarik edebilirler.

M e m l e k e t içinde Seneliği 12 Altı aylığı : 6 ü ç j : 3

H a c ı H a t i p S a l i h demir.

Z a d e

B A K İ çimento.

B A K İ saç.

H e r n e v i m a l z e m e i i n ş a i y e ; e h v e n f i a t l a s i p a r i ş k a b u l o l u n u r . A D R E S : S i r k e c i İ s t a n b u l Telg: İst. B A K İ

T e l e : İst. 3 2 5 5

(3)

MİMA&

A Y L I K Y A R I S A N A T I . Ş E H İ R C İ L İ K V E T E Z Y İ N Î S A N ' A T L A R M E C M U A S I

Ü ç ü n c ü s e n e

19 3 3

İ s t a n b u l

Y a z ı v e r e s i m l e r

(4)
(5)

C u m h u r i y e t i n o n s e n e l i k s a n ' a t h a y a t ı

T ü r k milleti bugün Türk tarihinde m ü h i m bir geçit olarak Cümuhriyet inkılâbının onuncu senesini kutluluyor. Bu münasebetle bu on sene zarfında bina ve abide sanatı üzerinde inkılâbın yürüyüş tarzını yazmadan evvel Türk milletinin s a n a t tarihini toplu olarak göstermek istiyoruz.

1 — Orta Asya T ü r k eserlerinden Orhon ki- tabelerini ve gök Türkler devrini yoklarsak Giil- tekin ve Bilgehan n a m ı n a yapılan abidelerde Çinli s a n a t k â r l a r ı n izlerini görürüz. Gök T ü r k - lerin ihtilâli zaferleri bu t a ş l a r üzerinde yazılı- dır. F a k a t abideleri bile Çinliler t a r a f ı n d a n k u - r u l a n bu K u t l u h a n devri, üç nesil bile devam e- dememiştir. Çünkü, i m a n ve çalışma vardı; f a - kat köklü bir sanat, toplu bir millet yoktu.

2 — Küçük Asya T ü r k eserlerinde Selçukla- rın medeniyet izlerile Anadolu Akdeniz sahil- lerinden Van gölü sahillerine k a d a r doludur.

Selçuk eserlerinde Bizansm tesiri gözükmekle beraber T ü r k ve Selçuk k a r a k t e r i hâkimdir.

Selçuklar köklü ve k a f a d a n gelen bir medeni- yete sahiptirler. Bu sebepten devirleri asırlar- ca sürmüş, h a t t â b i t m e d e n sonu gelmeden m e - deniyetlerini Osmanlılara devretmişlerdir.

3 — Osmanlı Türkleri s a n a t ı n d a da islâm ve a r a p tesiri gözükmekle beraber bu s a n a t başlı başına bir varlığa sahipti. H a t t â o k a d a r ileri gitmiştiki s a n a t s a h a s ı n d a a n c a k bugün farkına varılabilen hakikî dahiler yetiştirmişti.

Fakat bu büyük s a n a t , Lâle devrinde F r a n s a el- çisinin p a d i ş a h a getirdiği projelerle S â d a b a t t a memlekete sokulan g a r p s a n ' a t ı tesirlerile kö- künden sarsıldı. Selim Salis, M a h m u t evvel, Aziz devrinde Barok, Ampir, gibi piç s a n a t l a r m e m - leketin s a n a t s a h a l a r ı n a h â k i m oldular. Memle- ketin her s a h a s ı n d a garplileşmek ihtiyacı k e n - disini göstermişti. F a k a t h e r h u s u s t a belki m u - vafık olan bu h a r e k e t s a n a t s a h a s ı n d a maalesef

aksi neticeler verdi. Türk sanatkârlarının sa- n a t kabiliyetlerinden şüphe eden veya s a n a t kabiliyetlerine itimat edemiyen son padişahlar Türk s a n a t tarihini evvelâ Avrupadan gelen sa- natkârların, sonrada Ermeni kalfaların eline teslim ettiler. S a n a t sahasında, yukarıda yaz- dığımız gibi, büyük deha eserleri y a r a t a n Türk milleti bu memleketin s a n a t yürüyüşüne yol gösteremez sanıldı. Sinanlarm, Kasımların, Ke- maleddinlerin eserlerinin güzelliğinin farkına bile varılmadı.

S a n a t sahasında yapılan bu hata, Beylerbe- yi, Dolmabahçe, Yıldız saraylarile Tıbbiye m e k - tebi ve nihayet şimdiki Beyoğlunu meydana getirdi. Yabancı kalfaların üzerinde izi bulunan bu karanlık, zevksiz taş yığınları şehrin en gü- zel yerlerine yığıldı kaldı- Meşrutiyetle birlikte ilk Türk mimarı olarak Vedat ve Kemal Beyler meydana çıktılar. Bu suretle Lâle devrinden be- ri sürüp geLen ecnebi sanat esareti kırılmış o- luyordu. İlk defa Türk s a n a t k â r l a r ı n ı n yaban- cılardan çok daha yüksek olduğunu farkına va- rılır gibi oldu. Eski Türk sanat eserlerinin kıy- meti meydana çıkarıldı. Burada büyük bir h a t a yapıldı. Türk rönesansı yapacağız diye ortaya atılan iddia Meşrutiyet devrine ve aynı z a m a n - da Osmanlı Türklerinin son devrine ait olmak üzere camiye benzer evler mezarlık taşlarından a p a r t m a n l a r meydana getirdi. Bu sırada Cüm- huriyet doğmuş ilerlemişti. Avrupadan tekrar muallim diye getirilen ecnebiler yeni yapı t e k - niğini bize öğrettiler. Meşrutiyet devri sanatı ile Cümhuriyet devri sanatı arasında bu ecne- biler yer aldılar. Türk inkılâbının s a n a t yükünü üzerlerine almak istediler. İkinci bir Orhon ve Lâle devri fırtınası sanat hayatımız ürerinde esiyordu. Genç Türk sanatkârları bu tehlikeyi sezdiler ve Cümhuriyetin yedinci yılından iti- baren meydana çıktılar.

(6)

Değerli bir teşebbüsle intişara başlıyan mecmuamız genç Türk mimarını ortaya attı.

Onun kabiliyetlerini, ona çalışma, yaratma im- kânları verilmesini memlekete anlattı. Genç Türk mimarına her t a r a f t a alâka ve itimat u- yandırdı. Bu sebepten on senelik Cumhuriyet in- kılâbının sanat yapraklarında evvelâ mimar Vedat ve Kemalettinin ellerile yapılan Büyük Millet Meclisi, Ankara palas, Evkaf oteli, Evkaf apartmanları, Demiryollar umum müdüriyeti binalarını görüyoruz. Cümhuriyeti on senelik tarihinin orta yapraklarında ecnebi s a n a t k â r - ların eserleri yer almıştır. Son yapraklarında ise son zamanlarda inkılâbı yaratanların çok de- ğerli teşviklerile ortaya konulan müsabaka şek- linde daima m u v a f f a k olan Türk sanatkârları- nın memleketin Elâziz, Zonguldak, Bursa, İstan- bul, Adana, Ankara gibi şehirlerinde yükselme- ğe başlıyan eserlerini görürüz. İnkılâp genç Türk sanatkârları t a r a f ı n d a n eseriendirilmeğe baş- lanmıştır. Kendi evlâtları t a r a f ı n d a n orijinal sanat eserleri inkılâbında yer alan devirler dai- ma ve m u h a k k a k uzun ve sürekli bir zamana h â - kim olmuştur. Cümhuriyet devrinin en karak- teristik cephesi yapıcı ve yaratıcı olmasıdır. İs- tanbulda hemen ilk hakikî ve yeni sanat tecrü- besini Valide mektebi ile mimar Sırrı açmış- tı. Bugün senelerce yabancı kalfaların inhisa- rında kalmış Cihangir, Maçka, Taksim mey- danlarında ve İstanbulun her köşesinde genç Türk mimarları yer almağa başladılar. İstan- bulda Sedadın, Sırrının, Abidinin, Zekinin, Hüs-

nünün, Nazifin, Samihin, Adilin, Arif Hikmetin yapıları, Adanada Semihin mezbahası, büyük villaları, Abdullah Ziyanın evleri, mektebi, İz- mirde Kemalin, Asımın, Necmettinin binaları, Bursada Şevkinin Karacabey belediye binası, Heykeltraş Nejadm Gazi heykeli, Zonguldakta Abidin ve Zekinin Halkevi, Ankarada Şevkinin son müsabakada kazandığı sergi binası, Hey- keltraş Ratibin âbidesi, İstanbulda Nazimînin kazandığı Yıldız tefriş müsabakası, Türk san'- atkârlarmın inkılâbın yeni sanat sahasında m u v a f f a k olabilecekleri hakkında bize lâzım gelen itimat ve kanaati vermiştir.

Türk inkılâbı Türk tarihinde ilk defa tesa- düf edilecek kadar kuvvetli ve kafadan, içten ge- len bir bilgi ile yapılmıştır. Bu inkılâp ne Orhon Türklerinden Kutlu h a n ı n yirmi beş kişi ile da- ğa çıkmasına, ne Selçukîlerin aslanlar dolu de- virlerine, ne de Osmanlıların istiklâline benzer.

Cümhuriyet devri Türkün rasionel karakteristik bir inkılâbıdır. Faşistlik sosyalistlik gibi rejim- lerin bile kendilerine göre hususiyetli eserlerle İtalyan, Rus sanatkârları t a r a f ı n d a n eserlendi- rildiği bir devirde Türk İnkılâbı da Türk sanat- kârları t a r a f ı n d a n eserlendirilecektir.

Cümhuriyetin ilk on yılı Türk mimarı için bir başlangıç, bir ortaya atılma, kendisini tanıt- m a devri oldu. Gelecek yıllarda o, memleketin bütün imar ihtiyaçlarını bilgi ve s a n a t selâhi- yetile halledecek, yeni ve değerli bir Türk kül- t ü r ü n ü n değerli ve Türk eserlerle tesbit edecek, yaşatacaktır.

Mimar

(7)

T ü r k i n k ı l â p m i m a r î s i

M i m a r B e h ç e t v e B e d r e t t i n

T ü r k inkılâp mimarlığı eski Osmanlı mi- marlığından başka bir varlık olacaktır. O mi- m a r i n i n kubbesi, alçılı pençeresi, b ü t ü n bir şe- kil ve hayatile bir t a r i h olmuştur. Terakki yo- lunda geri dönmek yoktur. D u r m a k bile gerile- mek demektir. Eski elemanlar, Selçuk ve Osman- lı motifleri; ötedenberi yapılan tecrübelerden sonra bugünkü zaman için değersiz oldukları görülüyor. Eskiden kuvvet almak faideli olabilir;

f a k a t bugünleri «Orta zaman» lara sürüklemek manasızdır. Eski s a n a t muhipleri a r a d a sırada bu mimarî tarzının (Modernize) edilmesi tec- rübesini istiyorlar.

Yüce Türk milleti kıyafette inkılâp y a p a r - ken fesi asrileştirmeği düşünmedi, şapkayı k a - bul etti. Harf inkılâbı yaparken bir takım ^işa- retlerle eskiyi yenileştirmeği düşünmedi. Lâtin harflerini aldı. Bugünün Türk mimarları da kubbeli, çiçekli ve çinili şekilleri bıraktılar.

Yeni ve mantıkî bir yol üzerinde yürüyorlar.

Bize geçmişten bir şeyler a n l a t m a k istiyen- ler; artık S i n a n m ağızdan ağıza dolaşan kulak dolgunluğu şöhreti yerine, o devir mimarisinin şekliyatı yerine, ilmî şekilde bir tahlil, ruhî ve estetik kıymetler göstermekten ne için k a ç m ı - yorlar? Bunu y a p a m a s a l a r bile beride bir de halk mimarisi var. Bunlar neden hesaba katıl-

mıyor?..

Küçük eserlerdeki Türk r u h u d a h a sade ve basit olduğundan anlatması ve anlaması daha kolaydır. Onlarla neye uğraşmıyorlar?..

Hangi devir mimarisi tetkik edilirse edilsin;

şekillerin ve renklerin değil; m a n a , mantık, ri- yaziye ve estetik n o k t a s ı n d a n hakikatler elde edilmeğe çalışmalıdır, yoksa yakın bir geçmişte- ki gibi, yapılacak b ü t ü n tecrübe ve emekler bo- şuna gitmiş olacaktır.

Hakikaten son seenlerde; millî ruh ve mi- marinin ezildiği ve s l i n d i ğ i görülüyor.

Memlekette her gün ecnebi s a n a t k â r - ların iyi kötü eserleri yükselip duruyor. Bu böy- le olurken beride genç ve ülkülü bir mimarî ne- sil, bir kenarda kimsesiz ve esersiz kalmıştır.

Geçen asırların akıllara h a y r e t veren Türk mi- mari eserleri h â l â yaşıyan bu memleket için:

( Muharip olan Türklerin ne sanati ve ne de s a n a t k â r l a r ı vardır.) diye medenî âlemde Türklüğe bir kara damga vuran Avrupalı sa- n a t tarihçilerinin bugün için gelecekte bir şey- ler söyliyecekleri zaman ağızlan kilitlenmiş ol- malıdır.

H a k i k a t a n dünkü Türk mimarları m a h d u t - tu. Memleketteki itimadı sarstılar. Bugünküle- rin ihmal edilişi onlardan kalan f e n a bir tesirin neticesidir. Bugünkü Türk mimarları onlardan kalan günahları ödemeğe çalışıyorlar.

Bugünkü m i m a r l a r bir iki deneme neticesi, ecnebi mimarlarla boy ölçüşebiliyor ve d a h a i- leri giderek her girdiği müsabakayı kazanıyor- lar. Bu körpe ve taze unsurlar daha olgunlaşa- cakları m u h a k k a k t ı r . Eksiklerini tamamlıyor- lar, öğreniyorlar. Bizlere bu yolda bir şeyler öğ- retecekleri -kim olursa olsun- hürmetle anarız.

Her öğreten adama, mütehassısa bu bir borçtur.

Biz Avrupanın ve mütehassısların ancak tekni- ğinden istifade etmeliyiz. Türk duygusu ve gör- güsü onların eremediklerî bir yüksekliktir. İ n - celik ve s a n a t duygusu t a r a f ı n d a n Türklüğe müstesna bir verim vardır. Bu itibarla halk ve müesseselerin lâkaydisine karşı h ü k ü m e t bina- ları, vekâlet binalarının hepsi müsabaka ile n i - çin yapılmasın. Hakikatin tezahürü için bu çok lâzımdır. Son zamanlarda açılan sergi ve Yıl- dız sarayı tefrişi müsabakaları bize umulmıya-

(8)

cak neticeler vermiştir. Kırılan ümitlerimiz, bo- zulan itimatlarımız düzelmiştir.

Kıymetli mimarî tarihimizi, Sinanın bey- nelmilel şöhretini, s a n a t t a n uzak kurnaz a d a m - ların ellerinde söndürmemeliyiz, Sinanın ka- n ı n d a n ve dehasından bir nebze bulunan bu top- rakların Türk mimarlarına, asrî ve mantıkî yol- dan giden yeni nesil m i m a r l a r ı n a yüz çevirmeli- yiz. Türkçülüğün ve halkçılığın büyükleri, artık bu mesele ile de bir kere uğraşmalıdır. Elde e- dilecek zafer öbürlerinden daha az şerefli ola- cak değildir. İnkılâp m i m a r l a r ı vazifelendiril- melidir.

İşte böylece modern bir Türk mimarlığının mevcudiyetini görebiliriz. İstediğimzi de modern bir Türk mimarlığmn doğmasıdır. Bu a n a va- t a n toprakları en güzel mimarî eserler verecek sevimli birer kucaktırlar. Türk toprakları; artık kendinden doğacak şaheserleri bekliyor. Topra- ğımıza ve havamıza uymıyan yabancı ve yalan- cı binalar bizleri sarmıyor. İğreti duruyor.

Modern ve millî bina; m u h i t e uygun, ciddî ve makul bir çok etütler a r a s ı n d a n seçilmiş en güzel binadır. Her memleketin kendine mahsus bir karakteri olduğu m u h a k k a k t ı r . B i n a e n - aleyh kendine mahsus bir mimarisi olması tabi- îdir.

Bugün nasıl bir Çinliyi bir Fransızdan bir Almanı bir Türkten ayırmak kabilse; bir Viyana mimarisini bir İstanbul mimarisinden, bir F r a n - sız mimarisini bir Rus mimarisinden ve h a t t â bir İstanbul binasını bir Ankara binasından a - yırmak lâzımdır.

Bugün niçin Mısırın kum sahraları üzerinde ebedileşen bir E h r a m gözümüze güzel görünür de ayni E h r a m ı n yerinde bir minareyi bediî h u - dutlar haricine atarız? Veyahut ne için bir Sü-

İeymaniye İstanbul semasında güzelde bir Har- kof tiyatrosu Ankarada bir zevk uyandı ram az?

Bunların cevapları basittir. Çünkü m u h i t e uy- mıyacaktırlar. Çünkü her bina m u h i t i n d e bir s a n a t eseridir ve bir tesir yapabilir. Yoksa bir yüz karası olur.

Bizim istediğimiz mimari beklediğimiz s a n a t ta budur. Bu toprağın mimarisidir. Bu t o p r a k - ların öz çocuklarının, m i m a r l a r ı n ı n yapacakla- rı eserlerdir.

Biz öyle bir s a n a t k â r dileriz ki: Eserini ebe- de b a ğ l a n a n bir toprakla nihayetsiz semanın mavisi arasında yerleştirebilsin ve ahenkleştir- sin.. Bu büyük a d a m henüz belki bize yabancı f a k a t kalplerimize çok yakındır. Ve bu, bir gün nihayetsiz göklerde bir yıldız akışı gibi kalp- lerimizden topraklarımıza sinecektir. O gün se- vincimiz iki kat olavaktır ve inkılâp için yeni bir bayram günü yaşamış olacağız.

Bu yıl; memleketimizi b a ş t a n başa saran, büyük gaye için yapılan 'yüce inkılâpların içeri- sinde yaşayışımızın onuncu yılıdır. Gelecek o- nuncu yılları görür gibi, duyar gibi oluyoruz.

Sevincimiz b u n u n için de iki kattır. Elbette ki bu hakkımızdır. Bugünün Türk m i m a r ı a h r e t t e değil, bu dünyada; başka topraklarda değil, ken- di Öz topraklarında saadet ve neş'esini y a r a t a - cak, saadet ve neş'esini hissedeceği vakitlerin yaklaştığını biliyor. B u n u n için berikilerden

«Maziye hasret çekenler istikbale koşanların e- teğinden tutmamalarını» istiyor. B u g ü n ü n ve bu- güne k a d a r geçen on senelik h a y a t ı n mimarlık sanati üzerindeki kuvvetli tesirleri, büyüklüğü, eserleri bizim kalemimize düşecek k a d a r küçük ve bu sahifelere girecek k a d a r az değildir. On- ları büyüklerimiz; inkılâbın uluları ve sanati severlerin yüceleri elbette ki yarar bir şekilde herkese bildireceklerdir.

(9)

^ \ y / J / r, V ^ " '

Mv

ğm

E s a s g ö r ü n ü ş Foto Sender

E. S a n i y e H . e v i

• N i ş a n t a ş

D i p l . İng. M i m a r i l y a s o ğ l u

A r i f H i k m e t

G . S. A k a d e m e s i n d e m u a l l i m

Mimarın mesaisi, program (yani yapı sa- hibinin her husustaki arzuları), mevki, sarfe- dilecek p a r a , mahallî piyasada mevcut malze- me, mahallî piyasada mevcut işçi... Bütün bunlara ait hakikatleri ele alarak, onlara mec- buren riayet ederek ve sermayeyi haddinden ıazla tazyik etmemek şartile maddî ve manevî c.zamî istifade temin eden bir neticeye varmı- ya çalışmaktır. Demek oluyor ki bu inşaat işi olduğu kadar da mantık ve iktisat işidir. Gör - müş olduğu meslekî terbiye mimarı bu müte- nevvi kayguları hâkim bir surette kendi san'- at zihniyeti, ve her vazifeye göre tesbit edece- ği bir san'at idesine tâbi tutmağa mükellef

eder. Mimarı bir derece serbest bırakan sırf artistik vazifeler her medeniyet devrinde ve ber mimar nesline nisbeten nadir müyesser olan şeylerdir. Fakat yaşadığımız devrin kül- t ü r ü n ü müstakbel devirlere nakil için m ü n h a - sıran bu sırf artististik asara m u h t a ç değiliz-

Buna en küçük ve ehemmiyetsiz yapıla- rın h a t t â en ufak teferruatları bile; onları ya- pan insanların muhitlerine karşı ne zihniyet- le münasebettar olmuş olduklarını, hislerinin

temizliğini ve zevklerinin derecesini, gören ve anlıyan kimselere pek âlâ ifade ederler.

Saltanat devrinin milleti r u h a n eski za- m a n l a r a bağlayıp ilerlemesine mâni olucu taz-

(10)
(11)

G i r i ş c e p h e s i , içeri c a m l ı k a p ı l a r Foto M u z a f f e r

(12)

E s a s a n t r e , b a ğ ç e k a p ı s ı , y a t a k o d a s ı t l T v a l e t k ö ş e s i v e m e r d i v e n b a ş ı .

yikından kurtulduğumuzun bugün onuncu se- nesini idrâk ediyoruz. Bu kısa zamanda mem- leket ve milletimiz, büyük rehberine lâyık ol- duğunu isbat eder derecede her sahada değiş- me ve yenilenme gayret ve kabiliyetini gösterdi.

Cumhuriyetçi ve lâyık Türk kültürü çev- resi henüz gençtir; henüz on yaşındadır. Onun mimarı vasıtalarla ifadesini tesbit ve tebellür ettirmek için bu çok bir zaman değildir; bil- hassa ki, bütün dünyayı tesiri altına almış olan

(13)

iktisadî vaziyet, m i m a r l a r a bir iki senede a n - cak a n c a k u f a k bir p a y bahşedebilirse... Hal- buki m i m a r l ı k s a n ' a t ı bu yeni k ü l t ü r ü m ü z e a n c a k o r t a y a koyacağı yapılar, binalrla t i m - sâl ve i f a d e bulabilecektir ve i k r a r edilmeli-

dir ki eline geçirebildiği her fırsatla buna bir derece d a h a yaklaşmağa gayret etmektedir.

Saniye H. evi m c d e r n düşünüş ve yaşayışa göre tertip edilmiş, m u h i t i n e ve yapı programına, cok uygun güzel bir eserdir.

(14)
(15)

D e n i z d e n g ö r ü n ü ş

M i m a r N e c m e t t i n

H a s a n N u r i B e y A p a r t m a n ı - izmir

Bu bina İzmirln K a r a n t i n a mevkiinde Göz- tepe caddesile denir arasındaki arsaya i n ş ı e- dilmiştir. Zemin sağlam ve kayalık olduğundan münferit, sömel usulile ve beton arme iskelet a - raları delikli tuğla ile örülerek vücuda getiril- miştir.

Bina 173 m2 yer işgal edip arazinin meyline nazaran deniz cihetinde yapılan ve her daire için ayrı ayrı odunluk ve kömürlükle kalorifer kazanı dairesini ihtiva eden bodrum katından mâda beş kat ürerinde beş daire ve çamaşırlıkla terası ihtiva eden çatı katından ibarettir. Ze- min katında methalden hole girilir. Holden ayr:

kapılarla yatak dairesile kabul ve servis kısım-

larına geçilir. Yatak dairesinde bir yatak odası ve bir banyo, kabul kısmında bir salon bir ye- mek odası ve b"r oturma odası vardır. Servis kıs- nvnda mutbak, ofis, helâ mevcuttur.

Diğer katlarda yine holden ayrı kapılarla yatak, kabul ve servis kısımlarına geçilir. Bu a k t - ların yatak dairesinde üç oda bir banyo mevcut- tur. Diğer kısımların taksimatı zemin katı gibi- d'r.

Plânlardan da anlaşılacağı veçhile mutbuk ve helâ pencereleri aydınlıklara açılmaktadır.

Bu suretle bilhassa İzmirin denizden gelen in- bat rüzgârı nararı dikkate alınarak kokunun bina dahiline yayılmaması temin olunmuştur.

(16)

Mutbak ve banyolarda hava gazı ve bütün binada elektrik tesisatı mevcuttur. Her m u t - baktan madeni bir mecra ile çöpler bodrumdaki hususî hendekler içine inmektedir. Merdiven or- tasında asansör için bir mahal tefrik, ve kalori- fer kazanı mahalli ve bacası inşa edilmiş olup henüz tesisat yapılmamıştır.

Bundan başka dıvarlarda ayrıca sobalar i-

çin duman mecraları yapılmış olduğundan kat- larda salamandır kullanılmaktadır.

Binada ufkî tecdidi hava usulü tatbik ed 1- miş ve pencerelerine Almanyadan getirilen ja- lu?iler varzolunmuştur.

Hasan Nuri Bey a p a r t m a n ı İzmirds yapılan ilk a p a r t m a n olup fazla alâka uyandırmıştır.

(17)
(18)

Sj^ .v

D e n i z c e p h e s i , m e r d i v e n k o v a s ı n ı n ü s t t e n g ö r ü n ü ş ü , d e n i z v e y o ) c e p h e l e r i n i n y a p ı h a l i

(19)

A p a r t m a n ı n d e n i z b a n y o y e r i

(20)

3 No. Iı a h ş a p tip

1 9 3 3 Y e r l i M a l l a r S e r g i s i n d e

Z i n g a l p a v i y o n u v e e v i

M i m a r S e d a t E m i n v e S u a t N a z ı m

Beşinci yerli mallar sergisindeki Zingal şir- ketinin Galatasaray mektebi bahçesinde, kendi faaliyetine hasrettiği kısmı büyük bir geçit ile ayrılmıştır.

Mektebin esas kapıları ve duhul avılısı dü- şünülerek yapılan bu geçidin iki menfezi olup birisi ziyaretçilere diğeri de ziyaretçilerin çıkışı- na tahsis edilmişti.

Eskiden Mektebin bahçesinde mevcut son- durmanm tek. çift olarak giden sutunlarınm nizamı bozulmıyarak tanzim ed:lmiş ve burası tamamile kereste sanayine tahsis olunarak, teş- hir edilen mallar s o n d u r m a n m dahilinden ve halicinden görülmek üzere yerden 50 cm. ir- tifamda bir tezgâh yapılmıştır.

Şirketin hazırlamış olduğu ahşap ev proje- lerinden üç numaralı- tip, antresi ziyaretçilerin

yollarına miivazi olarak bahçenin kısmen orta- sına yapılmıştır.

Ufak bir aile için düşünülerek yapılan bu tip, yerden 2 basamakla girilen methal, ye- mek ve oturma odası, 2 yatak odası ve büyük yatak odasından çıkılabilecek bir veranda, m u t - bak, helâ, kiler ve banyodan ibarettir.

Servisin kolay olması için muıbak yemek o- dasile karşılıklı olup yatak odalarında ankastre dolaplar düşünülmüştür.

Evin arka kısmına konulan kümeslerden büyüğü çiftlik için düşünülmüş olup bir kış bah- çesi ve tavukların yatacağı yer olarak iki kısım- dır. Küçük 5-6 tavukluk olup ufak bir şekilden ibarettir.

Gelecek sayımızda bu evlerin tarzı inşası hakkında m a l û m a t vereceğiz.

(21)

mm

Y e m e k v e o t u r m a , o d a s ı

(22)

280

Y a t a k o d a s ı

(23)

Y e m e k v e o t u r m a o d a s ı

(24)

3 No. Iı a h ş a p tip plânı

Evin m e t h a l i

Z i n g a l p a v i y o n u m e t h a l i . B ü y ü k v e k ü ç ü k k ü m e s . Sor.'

(25)

i s m e t p a ş a k ö p r ü s ü

C u m h u r i y e t d e v r i n d e

T ü r k m ü h e n d i s l e r i n i n k ö p r ü c ü l ü k faaliyeti

M ü h e n d i s K e m â l

Türkiye, köprücsülüğün doğduğu memle- ketlerden biridir. Memleketimiz, Asya ile Avru- panm muvasala hattı üzerinde bulunduğun- dan Anadoluyu kateden sular üzerinde geliş ve gidişin temini için daha eski zaman- larda köprü inşası lüzumu duyulmuş ve di- ğer bir çok memleketlerden evvel Anadolu - da köprüler inşasına başlanmıştır. Bu körü- ler arasında daha bir çok asırlar evvel, h a t t â yirmi asırdan daha evvel kurulmuş olan fennin, makine ve malzeme sanayiinin, yapı usullerinin fevkalâde terakki etmiş olduğu zamanımızda bile hayret ve takdirle temaşa edebileceğimiz ve sair memleketlerde emsaline nadiren tesadüf

olunan müstesna ve zamana göre fevkalâde eserler mevcuttur.

Bu eserlerin az bir kısmı Romalılar ve Bizans- 1:1ar ve şark vilâyetlerinde İraniler t a r a f ı n d a n kurulmuş, mütebakisi de Selçuk ve Osmanlı sal- tanatları devrinde inşa edildmiştir. Maalesef büyük köprüler Osmanlı saltanatının ancak ik- bu' zamanlarında inşa edilmiş, son asırlarda di- ğer ümran işleri gibi köprücülük de tamamiyle ihmal edilmiştir.

Saltanat devrinin nihayetine doğru Nafia neraretinin teşekkülünden sonra nafia faaliyeti ve bu meyanda köprü inşaatı, bugün yabancı el- lere intikal eden mıntakalara teksif edilmiş,

(26)

A k s u k ö p r ü s ü

Ç a r ş a n b a k ö p r ü s ü

(27)

F e v z İ p a ş a

(28)

D a k ı r ç a y k ö p r ü s ü

bugün yabancı ellere intikal eden m m t a k a l a r a teksif edilmiş, bugünkü yurdumuzda ise bir kaç köprüden başka esaslı ve zikre değer eserler meydana getirilememiştir.

Son elli senedenberi a r t a n münakale ihti- yaç ııa rağmen yollarımızın üzerinde m ü n a k a l â - tın ikide bir coşkun sular ve derelerle katedil- miş olması yurdun bir t a r a f ı n d a n diğer t a r a f ı - na gidilmesini bilhassa suların yükseldiği za- manlarda imkânsız bir hale getirmiş ve bir çok yollarda bazı mevsimlerde m ü n a k a l â t ı n ya ta- m a m e n kesilmesine y a h u t uzun yollardan dola- şılmasına mecburiyet hasıl olmuştur.

Bu devrin başlıca köprü faaliyeti, her tuğ- yanda suların sürükleyip götürebileceği ahşap köprülerin inşa ve tamirine münhasır kalmış- tır.

Son 10 seneden, yani Cümhuriyet devrinin başlangıcındanberi memleketin ü m r a n ı n a ait her iş gibi köprücülük de yeni baştan ve büyük bir hızla canlanmış, seneden seneye faaliyet a r t - tığı gibi inşaat usulleri de terakki ederek yeni yeni mühim ve muazzam eserler ve ü m r a n abi- deleri meydana gelmiştir.

İlk büyük köprünün inşasına Siirt vilâyetin- de Diyarbekir-Si'rt yolunda Garzan suyu üzerin- de başlanmıştır. Garzan köprüsü adını taşıyan köprü 36 metre açıklığında tek gözlüdür.

Horasan harciyle basık kemer şeklinde inşa edilmiştir. Yolsuzluk yüzünden çimentonun inşaat mahalline naklindeki büyük zorluk- lar sebebiyle Horasan nev'İnden k'reç harcı kul- lanılmasına zaruret hasıl olmuştur.

Kabiliyetli işçilerden ve her nevi vesaitten m a h r u m olan uzak bir m u h i t t e böyle çimento kullanılmaksızın 36 metre gibi mühim bir açık- lıkta basık kemerli bir köprünün meydana ge- tirilmesi Cümhuriyet nafiası ve Türk mühendis- leri için şayanı kayıt bir muvaffakiyet teşkil e- der. Bu köprü memleketimirde şimdiye kadar yapılmış basık kemerli kârgir şose köprüleri a- rasmda birinci gelir.

924 senesinden itibaren memleketimizde köprücülük yeni bir hamle ile yeni bir inkişaf sahası daha kazanmıştır. Filhakika bu zamana k a d a r Türkiyede yalmz ahşap, demir ve kârgir köprüler inşa olunabiliyordu. Bunlardan ahşap köprülerin dayanması çok ardır. İkide bir yeni- lenmesi icap eder. Bu köprülerin tamiri n a f i a kuvvetlerini daimî surette işgal etmekte idi.

Son asırda bazı yerlerde inşa olunan demir köprüler ise daha dayanıklı olmakla beraber malzemesi tamamiyle yabancı memleketlerden getirildiği için harice bir çok p a r a n ı n gitmesine sebep olmaktadır.

Bundan başka bu köprülerin de ara sıra t a - mire ve boyanmağa ihtiyacı vardır.

Kârgir köprülerin bu mahzurları yok ise de, çok pahalıdır. İnşaat zamanları uzundur. Büyük açıklıklar için pek müsait değildir.

Halbuki, son asır zarfında t a a m m ü m e baş- lıyan betonarme inşaat t a m b ü t ü n bu m a h - zurları haiz olmadıktan başka bilâkis bir çok faydaları da vardır.

(29)

Betonarme; bir nevi kârgir olan beton ile demirden mürekkep olduğu gibi havas itibariy- le de bu iki cins inşaat malzemesinin b ü t ü n faydalarını camidir. Kârgir köprüler gibi az t a - mire muhtaçtır. Demir köprüler gibi büyük açık- lıklara d a h a ziyade müsaittir. İrtifaın müsait ol- madığı zemini çürük olan yerlerde de betonar- me köprüler inşa olunabilir. Betonarme için i- cap eden kum ve çakıl nehir ve ırmaklarımızın hemen hepsinde bol miktarda vardır. En iyi cins çimentolar memleketimiz dahilinde imal olu- nabilmektedir. Bunlara karşı hariçten celbi lâ- zım gelen demir miktarı şayanı ehemmiyet bir yekûn teşkil etmemektedir.

Betonarme inşaat tarzının bu faydaları Türk mühendisleri t a r a f ı n d a n hakkiyle takdir edile- rek daha Cumhuriyetin ik'nci yılından, yani 1924 senesinden itibaren büyük açıklıkta beton arme köprüler inşasına başlamışlard r.

Türkiyede inşa olunan ilk büyük betonar- me köprü İzmir vilâyetinde Adagide-Cdemiş yo- lunda Küçük Mendir es üzer'ne inşa olunan Ada- gide köprüsüdür. İnşaata 924 senesinde başlan- mış 925 senesinde ikmal edilmiştir.

Beheri 26 metre açıklığında Baustring sis- teminde üç gözlüdür; projesi mühendis mekte- bi sabık betonarme muallimi GaliD Bey tarafın- dan çizilmiş ve inşaatı da mumaileyh t a r a f ı n d a n yapılmıştır. Yine ayni sene zarfında Aydın vilâ- yetinde Nazilli-Bozdoğan yolunda Mendires n e h - rinin ayaklarından Akçay üzerinde inşasına baş- lanan Akçay köprüsü de daha mühim ve muazzam bir eserdir. Bu köprü beheri 35 m e t - re açıklığında beş gözlüdür. Gözler mütedahil kemer şeklinde ve herbiri üç m ü n f e r i t kemerden mürekkeptir. Temellerinin inşasmdaki müşkülât dolayısiyl inşaat 928 senesine kadar devam et- miştir.

925 senesinde açıklık itibariyle daha mühim olan, İstanbul vilâyetinde Beykoz-Buzhane yo- lunda Irva köprüsünün inşasına başlanmıştır.

Bu köprü üç mafsallı kemer şeklindedir. M a f - sallar arasında açıklık 47 ve umum açıklık 49.20 metredir. İ n ş a a t 926 senesinde bitirilmiştir.

Ayni sene zarfında inşasına başlanan An- karada 25 metre açıklığında Baustring sistemin- deki Gazi Orman Çiftliği 10,5 -f 15 + 10,5 met- re açıklıklarmdaki Ziraat mektebi ve Etlik köp- rüleri zikre değer büyük betonarme köprüleri- mirdendir.

926 senesinde İzmir vilâyetinde İzmir - Ber- gama yolunda 11X11 metre açıklığında Güzel - hisar köprüsünün inşasına başlanmıştır. Bu köprüde basit ve ucuz bir sistem olması itiba- riyle rikre şayandır.

Ayni sene zarfında ihalesi yapılan Zongul- dak vilâyetinde Bartın-Zafranbolu yolu üzerin- deki Kirazlık köprüsü Irva köprüsü projesine göre yapılmış, yalnız korkuluk betonarmeye t a h - vil edilerek eserin zarafeti artırılmıştır.

927 senesinde Denizlide Mendires nehri ü- zerine 25 + 30 4- 25 metre açıklığında Gerber sistemi Saray köy köprüsünün inşasına başlan- mıştır. Bu eser de düz ve çürük arazide tatbik olunması faydalı olan yeni bir tip betonarme köprüdür. Yine ayni sene zarfında inşasına başlanan Zonguldak vilâyetinde Eıeyli-Devrek yclu üzerindeki 2X24 metre açıklığında Aslan köprüsü hafif ve güzel eserlerden biridir.

928 senesinde Zonguldakta: Ankara ve Sam- sun vilâyetinde: Yeşil Irmak üzerinde Çarşamba köprülerinin inşasına başlanmıştır.

Ankara köprüsü, Zonguldak - Ankara yo- lunun başlangıcında 26 metre açıklığında ve Bastring şeklindedir.

Çarşamba köprüsü, Çarşamba - Terme yolu üzerindedir; beheri 26 metre açıklığında

10 gözlüdür. Gerber sistemindedir. Türkiyede en uzun betonarme şose köprüsüdür. Temellerin bazıları betonarme kazık üzerine istinat et- mekte ve diğerleri de doğrudan doğruya sağlam kil tabakasına dayanmaktadır.

A k ç a y k ö p s ü

(30)

2 Haziran 929 tarihli şose ve köprüler kanunu n u n neşrinden sonra köprü inşaatı Türkiyede yeni bir s a f h a y a girmiştir. O zamana kadar ya- pılan köprülerin projeleri müteahhitler t a r a f ı n - dan yapıldığı halde şose ve köprüler k a n u n u - nun neşrinden sonra Yollar Umum Müdürlüğü- ne merbut köprüler şubesi teşKil olunarak pro- jelerin bu şube t a r a f ı n d a n tanzimine başlanmış- tır.

Projelerin bu suretle mütehassıs bir fen ve ihtisas bürosu t a r a f ı n d a n meydana getirilmesi ve inşaatın da bu büro t a r a f ı n d a n sık: bir su- rette mürakabe edilmesi sayesinde henüz daha çek yeni olan betonarme inşaat tarzının kazan- m a k t a olduğu terakkiyat gün begün m u n t a z a - m a n takip ve inça edilmekte olan köprülerden a"amî surette istifade edilerek ve ayni zaman- da fennî tetkikat ve tetebbiiat da derinleştiri- lerek köprü projeleri ve inşaat usulleri ıslah ve tekemmül ettirilin1 ş ve diğer ileri memleketlere muvazi olarak meydana getirilen eserlerin daha iktisadî ve daha fennî olması temin edilmiştir.

Bundan sonra ihale edilen büyük köprüler t a - rih sırasiyle aşağıda yazılmıştır:

929 senesi

Ömerli köprüsü: Üsküdar-Şils yolunda. Ir- va deresi üzerindedir. Gerber sisteminde üç gön- lüdür. Beher göz 20 metre açıklığmdadır. Te- meller 15 metre boyunda betonarme kazıklar ü- zerine dayanmaktadır.

Güngörmez köprüsü: Balıkesir-Edremit yo- lunda Kocaçay üzerindedir. 3 X 28.80 metre a - çıklığında ve Gerber sisteminde dir. Temeller kesonlar vasıtasiyle inşa edilmişt'r.

Nazilli Mendires köprüsü: Aydın vilâyetinde Nazilli Bozdoğan yolunda Mendires nehri üze- rine inşa edilmiştir. Baustring sisteminde 2 2 + 2 8 + 2 0 metre açıklığında üc gözlüdür.

Kaiabak köprüsü: Ayd:n - Muğla yolunda 20 + 18 + 20 metre açıklığında ve Gerber siste- mindedir.

R a ' m a çayı köprüsü: Aydın - Muğla yolun- dadır. 3X27.60 metre açıklığında kafes kirişli demirdir. Demirler Harbi umumîden evvel celbe- dilmiş olduğu için betonarme yapılmamıştır.

Porsuk köprüsü: Kütahya - Afyon yolunda ve Porsuk çayı üzerindeki muhterik ahşap köp- rünün kârgir a y a k l a n ürerine yapılmıştır. 8.5 + 8.10 + 8.10 + 10.10 + 15.65 4- 10.35 + 10.10 açıklıklarında basit düz kirişlerden mürekkeptir.

Sanoğlan köprüsü: Kayseri - Sivas yolunda 3X10 metre açıklığında basit düz kirişlidir.

930 senesi

Seklik köprüsü: Çanakkale - Balıkesir yo- lunda 3X14 metre açıklığında basit düz kirişli- dir.

İncesu köprüsü: Ayni yol üzerinde 25 metre açıklığında Baustring sistemindedir.

Çandere köprüsü: Çanakkale - Balıkesir yo- lunda 6X20 metre açıklığında Gerber sisteminde olarak inşa edilmiştir.

Küçük Agonya köprüsü: Ayni yol üzerinde- dir, 3X26 m e t r e açıklığında basık kemerlidir.

Temeller kaya üzerindedir. Kemer beton, sair kısımlar kârgirdir.

Müstecap köprüsü: Ayni yol üzerindedir. Be- tonarme mütemadi kiriş şeklindedir. Ayaklar da betonarmedir.

İsmetpaşa köprüsü: Malatya - Elâziz yolun- da Fırat nehri üzerinde inşa edilmiştir.

Mütedahil kemer şeklinde olan orta gözü 109.60 metre açıkhğmdadır. Köprü inşa olundu- ğu tarihte açıklık itibariyle dünyanın sekizinci betonarme köprüsü idi. Su, derinliğinin fazla- lığı dolayısiyle ortada iskele için ayak yapmak ve kazık çakmak kabil olmadığından iskele ka- fes kemer şeklinde inşa olunmuştur.

İskelenin kurulması için kemer ayaklan üzerine inşa olunan kuleler üzerine dört adet 32 mm. k u t r u n d a kablolar gerilmiş ve bunlara bir döşeme asılarak evvelce ihzar edilmiş iskele çerçiveleri bu döşeme üzerine konulmuş ve ke- merin şekline tevafuk edecek surette tanzim e- dildikten sonra çerçiveler birbiriyle bağlanarak iskele kemeri teşkil olunmuştur. İskele beş kafes kemerden müteşekkildir. Kablolara fazla yük binmmesi için bunlardan üçü kurulmuş, bunlar kendilerini taşıyabilecek bir hale geldikten son- ra altlarındaki kamalar alınarak kablolar mü- tebaki iki kemer çerçivelerini taşıyabilmek için

serbest kalmıştır. Bu iki kemer de ayni veçhile inşa edilmiştir. İskelenin m ü m k ü n mertebe ha- fif olmasını t e m ' n için kemer betonu üç tabaka olarak dökülmüştür. İçi boş olan kemerin evvelâ alt tabakası dökülmüş ve bu tabaka kâfi derece- de tasallüp ettikten sonra şakuli kısımlar ve en nihayet üst tabaka dökülmüştür. Bütün taba- kalar dökülürken sıkletin m ü m k ü n mertebe mütesavien taksim edilmesine dikkat edilmiş- tir. İ n ş a a t 26-Temmuz-1930 tarihli mukavele ile ihale ve 3 Nisan 1932 tarihinde ikmal edilmiştir, ihale bedeli (322400) liradır.

Silâhdarağa ve Sünnet köprüleri: İstan- bul vilâyetinde Şişli - Silâhdarağa yolunda Kâğıthane ve Alibey dereleri üzerine inşa edil- miştir. Her ikisi de ayni projeye göre yapılmış- tır. Zemin son derece çürük vaz'dır. Temeller

(31)

ahşap kazıklar üstüne istinat etmektedir. Sık- leti azaltmak için ayaklar içi boş beton olarak yapılmıştır-

Kazıklaran bazıları 20 metre kadar zemine girmiştir. Üst yapı 34 metre açıklıkta Baustring sistemindedîr.

Koy un ağılı köprüsü: Ankara - Sarıköy yo- lunda Sakarya nehri üzerindedir. 16 [ 20+20-1-20 metre açıklığındadır. Temeller kısmen sağlam zemin, kısmen ahşap kazıklar üzerine oturmak- tadır.

Vezirhan köprüsü: Gölpazarını Vezirhan is- tasyonuna rapteden yol güzergâhında Sakarya nehri üezrine kurulmuş, ayakları kârgir, üst ya- pısı demir, 2X45 metre açıklığında bir köprü- dür, Demirler Anadolu hattından alınarak şose köprüsüne tahvil edilmiştir.

Manavgat köprüsü: Antalya - Alâiye yolun- da, Manavgat çayı üzerindedir. Açıklıklar 8.5+60+11.5 metredir. Orta göz demir, kenar gözler betonarmedir.

Iiakırçayı köprüsü; İzmir - Bergama yolun- da Bakırçayı üzerindedir. 2X26.26 açıklığında üç mafsallı kemer şeklindedir.

Keloğlu köprüsü: Mersin - Adana yolun d ı.

1X25 metre açıklığında Baustring sisteminde- dir.

932 senesi

Nişankaya köprüsü: Çanakkale - Balıkesir yolunda 2 X 18 metre açıklığında mütedahil ke- mer şeklindedir.

Fevzipaşa köprüsü: Sinop - Boyabat - Kas- tamonu yolunda Gökırmak üzerindedir. Beheri

26.27 metre açıklığında iki gözlüdür. Gözler üç mafsallı kemer seklindedir.

Aksu köprüsü: Antalya - Serik - Alâiye yolunda Aksu çayı üzerinde inşa olunmuştur.

13.5 + 18.90 + 42,00 + 18 90 + 1^.60 metre açıklığındadır. Köprü, Baustring ve Gerber sistemlerinin mezcinden hasıl olmuş yeni vs gü- zel bir şekli haizdir. Esas gözün bindiği orta a- yaklar üstte 150, diğer crta ayaklar 110 metre arzmdadır. Esas gözün müteharrik ve sabit mes- netler', Gerber mafsallar; çeükten, kenar ayak- lar üzerindeki müteharrik yataklar betonar- medir.

Küeük orta ayaklar üzerindeki sabit mes- netler kurşun levhalarla teşkil edilmiştir. Köp- rüde döşemeyi taşımak için tulânî kirişler ter- tip edilmemiştir. Döşeme doğrudan doğruya ar- zani kisirler üzerine mütemadi k'riş şeklinde is- tinat etmektedir. Arzan'ler esas göz ve askı ki- rişlerinde birbirinden 2,Ş?0. mümtet kirişlerde 2,70 metre mesafededir. Döşeme 0:20 metre ka- lmhğındad'r. Kemerler anahtarda 0.50 X 1-20 maktpmdadır. Alt ve üstte 12 şer adet 30 mm.

kutrunda demirler mevcuttur. Gergilerde 25 er adet 30 mm, kutrunda demir konulmuştur.

İnşaatı ikmal edilmiş olan yukarda isimleri geçen köprülerden başka müteahhitlerine ihale edilmiş ve hali inşada olan daha (16) büyük köprü mevcuttur. Bunlar arasında Çoruh vilâ- yetinde Çoruh nehri üzerindeki 113 metre aç;k- lığ.nda demir köprü ile Sivas vilâyeti dahilinde 2 X 35 metre açıklığında betonarme Akçaağıl Adana vilâyeti dahilinde 70 metre açıklığında

(32)

memleketlerle boy ölçebilecek vaziyette olduğu- nu göstermektedir.

Cümhuriyet nesli, atalarımızın daha bin- lerce sene evvel köprü inşaatına verdiği ehem- miyeti daha Cümhuriyetin teşekkül ettiği yıldan itibaren takdir etmeyi bilmiş ve son asırların ihmalini telâfi için cesurane hamlelerle muaz- zam eserler, Türk neslinin ümran kabiliyetini ilelebet gösterecek olan cesim medeniyet abideleri

meydana getirmiştir. Daha başlangıçta görülen bu eserlere nazaran önümüzdeki seneler zar- fında daha büyük ve daha mühim eserlerin mey- dana gelmesine intizar edilebilir.

Mevzu, gerek Cümhuriyet bayramı m ü n a - sebetile ve gerekse de muhtelif siyasî meseleler dolayısile Ankara'yı ziyarete gelecek olan ecne- bi devletler ricali şereflerine Haydarpaşa rıhtı- mında bir karşılama takı inşası idi. Takın vücude geirilmesinde şu esaslar nazarı dikkate alın- mıştır. Haydarpaşa rıhtımının Anadolu Demir- yolları mebdeinde bulunması ve Anadoluya ge- çecek ricalin rıhtımdan geçmeleri itibarile ev- vel emirde takın bir methal vaziyetinde vücude getirilmesi programı ortaya koymaktadır.

Gelen yolcuların deniz yolile rıhtıma yanaş-

maları ve rıhtım üzerinde 20 metroluk bir saha- yı geçtikten sonra gara girmeleri zarurî olması itibarile yapılacak eserin gerek merkezden ve gerekse karadan kuvvetle görünebilmesini te- min etmek icap eder.

Bu tak'ta, kısa bir zaman zarfında görülüp geçileceği cihetle şekil tenevvüü düşünülmemiş- tir.

Yalnız plânın tebeddül noktalarında 2 şa- kulî motif yeknasaklığın giderilmesi ve plân tebeddül noktalarının örtülmesi noktai naza- rından ehemmiyetlidir.

Kolonlara verilecek ebat denizden bakıldığı betonarme Körkün, Siirt vilâyetinde 50.40 met-

re açıklığında betonarme Paşur, Ordu vilâyetin- de 53 metre açıklığında betonarme Bulaman ve 2 X 53 metre açıklığında betonarme Çatalkaya köprüleri bilhassa kayda şayandır.

Cümhuriyetin ilk 10 senesi zarfında başarı- lan ce yapılmakta olan bu muazzam eserler ge- rek miktar ve gerekse ehemmiyetleri itibariyle Türk mühendis ve işçilerniin köprü inşaatını Avrupadaki emsalinden hiç farksız olarak yap- mağa muktedir olduklarını ispat ettiği gibi memleketimizin de köprücülükte ileri giden

Y ü k s e k misafir k a r ş ı l a m a takı - H a y d a r p a ş a

M i m a r S a m i h S a i m

B e l e d i y e f e n h e y e t i m i m a r î ş u b e s i - i s t a n b u i

(33)

i , . . . ,

J

;' »

iMPr»'- - SfSŞffiStpi -.i*

I

I :

i l l d p ^ i i i l l ı i l i ^ f f i r.

^AflI HA04TE

fi I HAOATC

M u h t e l i f g ö r ü n ü ş l e r

takdirde hava boşluğunda doluluk vücude geti- rilmesi işin müstaitl olarak düşünülmüş ve bu müstatillerin büyük dılıları bina yüzüne a m u t gelmek üzere yekdiğeri arkasına sıralanmıştır.

Bu vaziyet cepheden bakıldığı takdirde garın

yüzünün k a p a n m a m a s ı n ı temin etmiştir.

İ n ş a a t 6X6 ve 8X8 kadron ve 8X3, 12X4 lâta ve 3 milimetrelik kontrplâk levhalarla yapılmış, alakol boya ile boyanarak karton bitume ile adiyen setredilmiştir,

(34)

K a p l ı c a oteli b a h ç e projesi - B u r s a M i m a r H ü s n ü

Bursa kaplıcaları Türk Anonim şirketinin Çekirge yolunda inşa ettirdiği otel ve h a m a m binalarının arsası meyilli bir arazide ve şosa- dan yüksekte bulunmaktadır. Yapı programına nazaran bahçe tanzimi caddeden bir umumi methali, merdivenli yolları, otomobil methal ve yollarını, aç:k ve kapalı gazinoları ve m u h - telif fiskiyeii havuzları ihtiva etmektedir. Pro- jede arazi variyeti, mevcut binaların birbirile ve bahçe ile münasebetleri, seyyah celbi için te- sirler, görünüş ve girişte kolaylık ve güzellik n a - zarı itibare almmış, sosadan binalara kadar zi- yaretçileri yormadan, oyalıyarak götüren mo^a- yik merdivenler ve otomobiller için de ayrıca meyilli bir sosa yapılmıştır. Methalin k a r ş ı m a Gazinin bü^tü konmuştur.

Bahçenin ve teferruatının tanz.'minde zengin, lüks ve konforlu bir program tatbik olunmuş- tur. Bu projeyi hususiyeti! bir bahçe tanzimi i- çin lâ?ım düşünüş ve tafsilâtı ihtiva etmesi do- Iayıs.yle dercetmeyi faydalı bulduk-

(35)

i m i A M U C A İ L A M . T . A . f . k m o 'VE ,OT£L ftitfALMIN., UMÛMİ \£ OTO&OL SEULLEIU 5ABÇE TANZİMAT!

HEYETİ' UM OM İYE PLANİ

Lr.vnA 4

K3M4 . K P D C A M l T.Â.f

QET£ M YÜK HAVUZ TAFSİLÂTI

O r t a h a v u z t a f s i l â t ı

(36)

Sivaâ ç i f t e m i n a r e l e r m e d r e s e s i m e t h a l n i ş l e r i

E s k i t ü r k m i m a r î eserleri ü z e r i n d e tetkikler

S i v a s v e E r z u r u m d a Çifte- m i n a r e l e r m e d r e s e l e r i

M i m a r Z ü h t ü

On dokuzuncu asırda Anadoluda tetkik se- yahati yapmış olan Hamilton ismindeki bir İ n - gilizin 1842 tarihli As;a Minör isimli kitabında bu meşhur abide h a k k ı n d a şu m a l û m a t yazı- lıdır:

Çifteminareler Erzurum abidatı arasında kayde şayan mimarî bir eserdir. Cephesi kes- me t a ş t a n olup m ü s t e s n a tezyinatı ihtiva et- mekte ve kapısının iki t a r a f ı n d a k i t a ş t a n k a - ideler üzerinde t u ğ l a d a n dairevi kuleler yük- selmektedir.

Minareler on sekiz küçük s ü t u n c u k l a r m yanyana gelmesinden teşekkül etmiştir. Bu sü-

tun cuklar ve a r a l a r ı n d a k i tezyinat kırmızım- tırak ve fırında pişmiş t u ğ l a l a r d a n yapılmıştır.

Bunların a r a s ı n d a k a k m a olarak küçük ve ma- vi satıhlı tuğlalar da vardır. Minarelerin ka- idelerinde birer büyük p a n o içinde oyma taş- t a n mükellef birer tezyinat çerçevelenmiş bir demet y a p r a k ve b u n u n en üst tarafındaki o alların arasında da iki başlı k a r t a l d a n ibaret bir a r m a vardır. Çelen gin sapları küçük bir nısıf dairenin ç u k u r u n a i s t i n a t etmektedir ki bu işaretten biz şu neticeye v a r m a k istiyoruz;

Acaba bu iki başlı k a r t a l Roma imparatorh-

(37)

E R Z U R U M — Çifte Minareler Medresesi

M İ M A R Z Ü H T Ü

(38)
(39)

Sivas ç i f t e m i r ı a r e l e r m e d r e s e s i w

c e p h e nişi

ğunun şark ve garba hâkimiyetinin timsali meşhuru mudur?..

Fakat biliyoruz ki mezkûr timsal Selçukî- lerden Ortokiler sülâlesi tarafından ve bunla- rın halefleri olan Eyyubiler tarafından kabul edilmişti. Eğer kendi muhakememize kalsaydı bıı abidenin Selçuk devrine ait olduğunu pek âlâ farzedebilirdik. Fakat diğer cihetten de 1840 senlerinde İngiliz şehbenderliği tercüma- nı tarafından profesör Koch'a bildirilen kûfi yazılı bir kitabeden anlaşıldığına göre mezkûr bina ile buna bitişik olan bir cami Melik Han devri hilâfetinde ve 351 Hicrî senesinde - Mi-

lâttan sonra 962 - ashabı hayırdan adı meçhul bir zat tarafından inşa edilmiştir. Kitabe, her bir kısmı bir minarede olmak üzere iki kısım- dan ibaret olarak tarif edilmektedir. Maama- fih ben kendim kûfi yazıya ait hiç bir iz bula- madım ve bildiğime göre benden evvel gezen seleflerim de böyle bir şeye tesadüf etmemiş- lerdir.

Binanın cenup tarafına bitişik cephede kesme taştan dairevî bir mezar vardır ki Ah- lat türbelerine benziyen bu binalar on üçüncü asra ait eserlerdir.

(40)

E r z u r u m ç i f t e m i n a r e l s r m e d r e s e s i

Bir rivayete göre de bu mezar bir İ r a n sultanına ait imiş.

Bu asil abide hakkındaki malûmatı aynen yukarıya naklettikten sonra bir benzeri de Sı- vasta bulunan Çifteminareler medresesine da- ir mütemmim yazıya başlamazdan evvel kay-

dedeyim ki kıymet itibarile artık ilmin malı olmuş elan bu binalardan Erzurumdaki Çifte- minareler medresesi halen pek harap ve pek elîm bir manzara arzetmektedir. Geçen sene Erzurumda bulunduğum sıralarda binanın

muhtelif noktalarından yaptığım bir kaç renk- li krokilerimle şimdi bu hazin manzarayı etra- file göstermiye çalışacağım. Pek az bir zaman sonra kamilen bir harabe haline inkılâp ede- cek olan bu binada eczümle:

A — Her iki h a r a p ve şerefesine k a d a r yı- kılmış olan ve m e r c a n d a n birer kolonu andı- ran iki minareden bilhassa sağ t a r a f t a k i mi- narenin kalan kısmı da hemen yıkılmak üze- redir.

E — Binanın üzeri kamilen açık ve hiç olmazsa en basit bir çatı ile olsun örtülü bu- lunmamasından dolayı kar ve yağmur sulan

(41)

E r z u r u m ç i f t e m i n a r e l e r m e d r e s e s i n v l u s u

binanın en derin noktalarına kadar nüfuz et- mektedir.

C — Binanın avlusundaki ravakların kes- me taşları her gün birer parça daha dökül- mektedir.

D — Avluyu amuden kateden pek müzey- yen ve geniş kemer daha pek yakında yıkılmış ve parçalarından eser bile kalmamıştır.

E — Bina şark t a r a f ı n d a n Bitpazarmm çirkin ve en iptidaî kerpiç dükkânlarının işine, cenup ve garp cihetlerinden de hemen yarıya kadar toprak içine gömülmüştür. Bilhassa bi- nanın garp tarafında tezek imal edilmekte ve

bu tezekler lüzum görüldükçe binanın duvar- larına yapıştırılmak suretile kurutulmaktadır ki bütün bu halleri görüp te meslek namına müteessir olmamak kabil değildir.

S i v a s t a Ç i f t c m i n a r e l e r m e d r e s e s i

Bu binanın şarka bakan ciheti şeklini bu- güne kadar muhafaza edebilmiş ise de iç kıs- mı bakımsızlık ve kayıtsızlık yüzünden yarım asır evvel yıkılmıştır. Bu bina da tıpkı Erzu- rumdaki Çifteminareler medresesi gibi Selçuk asarının bir enmuzecidir. Bunun da kapısının iki tarafında tuğla ile çininin imtizacından

(42)

t

f

ç i f t e m i n a r e l e r m e d r e s e s i

meydana getirilmiş iki minaresi vardır ki bu- gün artık çinilerinden eser bile kalmamıştır.

Methalin iki tarafındaki müzeyyen nişlerden sağ t a r a f t a k i n i n üzerinden başlıyarak sol t a - raf nişinde nihayet bulan uzun bir kitabede binanın 670 tarihinde inşa edildiği yazılıdır ki Üçüncü Gıyaseddini Keyhusrev zamanına ait olduğu anlaşılmaktadır.

Medreseyi yaptıran Şemsettin Mehmet

- Sahibülâzam - Başvekil - 658 de Kılıçarslanm zamanından itibaren 683 tarihine kadar - Sa- hibülâzam olan Şemsettin Mehmet'dir.

Bu bina Reşit Akif Paşanın Sivas valili- ğinde bulunduğu sıralarda İstanbul müzeleri- nin nezaret ve dikkati altında aslına muvafık bir surette tamir edilmiştir ki binanın bugün- kü şeklini m u h a f a edebilmesi bu sayede müm- kün olabilmiştir.

(43)

S T A D Y U M L A R

A l m a n y a S t a d y u m l a r ı h a k k ı n d a bir tetkik r a p o r u M i m a r S e y f e t t i n N a s ı h

«Mimar Seyfettin Nasıh, Maarif Vekâ- leti tarafından Avrupa spor mimarîsi hak- kında tetkikat yapmak üzere vazifelendi- rilmişti. Arkadaşımızın hazırladığı esaslı tetkik raporunu dikkate ve istifadeye de- ğer bulduğumuzdan mecmuamızda neşredi- yoruz. »

Stadyumlar, Almanyada, spor mimarisinin en asri ve sıhhî eserleri olarak kabul edilmiştir. Stadyumları tetkik ederken, Alman spor mimarisinin, mütekâmil eserlerindeki şayanı dikkat malûmatı tesbit ve Alman- ya stadyumları tetkikatma ait raporumu, şu suretle tanzim ettim:

1 — Almanyada spor mimarisinin esası, vaziyeti ve gayesi.

2 — Almanya spor mimarisinden, Stadyumların plânları ve inşaatı arı ndaki teknik tafsilât.

3 — Almanya spor mimarisinde muvaffakiyetle yer almış Alman stadyumları üzerinde görüşler.

1 — Birinci kısımda, yani saorlarla, Almanyada halkın alâkası, bunların eskidenberi kurmuş oldukları spor teşkilâtının tarihçesi ve oynadıkları roller anlatıl- mıştır.

Alman gençliğinin yeni sporlardaki kabiliyetlerini, asri ve sıhhî olarak yükseltmek için, stadyumların in- şası hakkında hissedilen ihtiyaçlar araştırılmış ve bu asrî spor mekteplerinin Almanyada yer bulabilmelerin- de esas olmuş ilmi mesai, neşriyat ve propagandalar vaki oldukları gibi, bu kısımda bahsedilmiştir. Çok şayanı dikkat olan bu mesai tafsilâtında ise, Almanya spor mimarisinin büyük harpten evvel ve sonraki vaziyeti ve gayesi zikredilmiştir,

2 — İkinci kısımda, Almanya spor mimarisinden, stadyumların, Almanyadaki plân ve şekillerine göre, ta- rifi yapılmış, bu münasebetle eski Yunan stadyum ve Olimpiya şehirlerinden kısaca bahsedilmiştir. Almanya stadyumlarının tesisinde kaynak olmuş Yunan stadyu- mundan sonra, Almanyada inşa edilmiş bir çok küçük ve büyük stadyumların inşaatından, teknik cihetlerin- den malûmat verilmiştir.

3 — Üçüncü kısımda ise, Almanya snor mimarisin- de muvaffakiyetle yer almış, tetkiklerinde bulunduğum Alman stadyumları üzerindeki görüşlerin tafsilâtı veril-

miş ve bunların bulundukları şehirlere göre vaziyet ve plânlarmdaki teknik cihetleri mukayeselerle bahsedil- miştir.

BİRİNCİ KISIM

A l m a n y a d a s p o r m i m a r i s i n i n esası, vaziyeti ve g a y e s i

1900-1901 seneleri arasında beden terbiyesi, Alman- yada büyük bir sür'atle inkişafa başlamıştır. İhtiyar, genç, bütün Alman halkı, kadınlı erkekli olarak, yeni sporun muhtelif oyunlarile meşgul olmuşlar ve bilhas- sa Büyük Harpten sonra beynelmilelleşmiş sporda, mil- letler arasında iyi bir yer edinmişlerdir. Ayrıca, bütün bir Alman milletinin, yeni sporlarla böylece alâkadar olması ve severek çalışması, şüphe yok ki Almanyayı, yalnız beden terbiyesinde iyi yetişmiş kabiliyetlerle bı- rakmamış, diğer fen ve ilim sahalarında, dinç ve sağ- lam kafalar çoğaltmağa âmil olmuş, Almanyayı, spor- dan gayri, diğer mühim mesailerde de tanınmış yap- mıştır.

Almanyadaki beden terbiyesinin, bu kadar çabuk ilerileyişinin sebeplerini araştırdığımızda, şu iki esaslı nokta görülmektedir:

1 — Pek eskidenberi halkın beden terbiyesine alâ- kası dolayısile, hükümetin müzahareti altında, Alman- yanın her şehrinde yapılmış spor teşkilât ve cemiyet- leri ve bunların iktisadî varlıklarını tekevvün ve kud- retlerini tezyit ettiren bankaya benzer bir resmî mües- sesenin tesis edilmiş olması, ve bu bütün muhtelif spor teşkilât ve cemiyetlerinin birbiri eril e merbut olması ve bunlara hükümetin her zaman müzaheret etmesi.

2 — Spor tatbikat yerleri {stadyum ve spor park- ları) nın, fenni ve sıhhî bir şekilde inşası ve bu yerle- rin halka her zaman açık olması.

Almanya stadyumlarının asıl yaradıcı kuvveti sa- yılatoilinen bu spor teşkilât ve cemiyetlerinden, kısaca bu raporda anlatmağı faydalı gördüm.

(44)

Almaııyada spor teşkilâtı ve cemiyetlerinin tarihçesi Büyük harpten evvel, Almanyada oldukça geniş bir mikyasta, yeni spor faaliyeti görülmekte iken, 47 jim- nastik ve spor ittihadı, 40,000 cemiyet .şubesi ve bunların da 2,850,000 azası varmış. (Sene 1914)

Halen Almanyada bir çok buhranlı vaziyetlere rağ- men yolunu şaşmamış sporun ve teşkilâtının 65 kadar muhtelif beden terbiyesi ittihadının 89,000 cemiyet şu- besi ve 9,000,000 azası vardır. Son zamanlarda, bu gibi teşkilâtı bir araya toplıyan ve ittihadın merkezi olan

(Deutsche Turnerschaft) tın bütün Almanyadaki şube- lerinde aza adedi 13,863,000 miktarına çıkmıştır. Bu it- tihatlardan, Almanyada ikinci derecede sayılan (Deut - seher Fussballbund) 990,000 aza ve 6897 cemiyet şube- sine maliktir.

Mühim bir yekûn tutan bu müesseselerin faaliyeti yanında, mekteplerdeki beden tedrisatı ayrıdır.

Berlindeki büyük Alman stadyumunu asrileştiren ve zengin yapan Yüksek beden terbiyesi mektebi ise, Al- manyada spor tekniğinde icatcı bir eser olarak ayrıca gelmektedir.

Alman spor teşkilâtının oynadığı faydalı roller Hükümetin müsaade ve yardımlarile, Alman halkı- nı ve bilhassa gençliğini yukarıdanberi hulâsasını yap- tığım bu teşkilâtı eline almış, evvelâ onlara lâzım olan jimnastikhane ve diğer beden terbiyesine yarıyan mü- esseseleri vermiş ve bilâhare daha asri ve sıhhi olan tetkiklerinde bulunduğum stadyumları temin etmiştir.

Azalarının bu spor teşkilâtına yapmakta oldukları tediyat ve bu spor teşkilâtının stadyumlarında yapılan müsabakalara gelen halkın duhuliyeleri epey bir yekûn tutmaktadır. Bunların hensi, yukarıda bahsettiğim banka gibi bir müessesede saklanmakta ve kabil olduğu nisbette bu para isletilmekte ve bu suretle para mikta- rı tezyit edilmektedir.

Hükümetin, maarif vekâleti bütçesi arasında verdi- ği senelik tahsisat, her şehir belediyesi bütçesinden ya- pılan senelik yardımlar, bu ayni müessesede toplanarak Almanyadaki bütün spor teşkilât ve cemiyetlerinin bu verimli faaliyetinde esas kuvvet membalarını teşkil et- mektedir.

Bu hususlarda Alman spor teşkilâtının oynadığı bu inşaî rollerden başka yine bu varidatla, ellerindeki genç- liği korumak ve birbirlerine tanıtmak . ve ısındırmak için, tertip ettikleri parasız, şayanı dikkat seyahatler- dir. 10-15 gün süren, yemekli pansiyon misafirlikler, se- nenin en iyi mevsimlerinde yapılmakta ve bu suretle de muhtelif cemiyetlere mensup Alman gençliği, otoma- tik bir şekilde, teşkilât hekimlerinin kontroluna veril- mektedir. Temiz hava, bol yemek ve istirahatle, iyi spor yapmaları imkânlarını, gençlik bu seyahat fırsatlarile ayrıca bulmaktadır.

Almanyada stadyumların tesisi seyri

Almanların spordaki muvaffakiyetlerine âmil ol- muş olan bu ikinci nokta, (Almanyada stadyumlar ve spor parkları tesisi) yeknazarda pek kolay olmamıştır.

Biraz evvel bahsettiğim spor teşkilâtı ve bunlara men- sup spor hocaları, mimarları, çok ilmî ve esaslı bir su- rette çalışmak mecburiyetinde kalmışlardır.

Bunun için, Alman spor teşkilâtına mensup beden terbiyesi mütehassısları, 1900 senesinde evvelâ kendi memleketlerindeki yeni sporun vaziyetini tetkik ve tes- bit etmişlerdir. Ancak, bu esas üzerinden, yeni Alman beden terbiyesi tedrisatına, ilmi ve sıhhî bir istikamet vermişlerdir.

Burada, vaktile Alman spor mütehassıslarının yap- tıkları tetkikat ve müşahedatı kısaca yazıyorum:

1900 senesinde, eski beden terbiyesi oyunları, Alman jimnastiğinden, cephesini ani olarak, yeni spor oyunla- rına çevirmiş gençlity bilhassa akşamları, işlerinden kurtulunca, yeni sporlardaki heveslerini almak için, mensup oldukları jimnastikhanelerine gideceklerine, mahalle aralarındaki bos sahalarda, veya fabrikaların kömür tozlu tahmil ve tahliye meydanlarında, her gün muntazam bir şekilde, toplanmakta ve oynamakta ol- dukları görülmüştür. Başıbozuk bir spor kütlesi olan bu gibi gençler, Almanyanm hemen hemen her şehrin- de gitgide çoğalmıştır. Gayri sıhhî yerlerde, gündelik elbiselerile düşüp kalkan bu gençliği, yaptıkları gayri fennî ve sıhhi sporlarile, spor hocaları bu vaziyette da- ha fazla bırakmıyarak, pek muzır olmıya ba^lıyan bu spor faaliyetini ellerine almışlardır ve bunun için de eski spor teşkilâtlarında, yeni sporlara yer vermişlerdir.

Yapılacak olan bu ilk işten sonra, spor hocaları ve bunlarla alâkadar mimarlar ve şehir belediyeleri, yeni sporun aynanabilinecek yerlerini de tesbit etmişler ve neticede, şimdiye kadar malik oldukları jimnastikhane gibi, üstleri kapalı spor eserlerinin, yeni spor oyunları karşısında, işe yaramaz olduklarını anlamışlardır. Gü- neş, hava, yeşillik, meydan gibi sıhhî ve tabiî program ve plânlarını haiz yeni spor müesseselerinin inşası za- rureti artık hissedilmiş ve bu konforları haiz stadyum ve spor parklarının tesisi elzem addedilmiştir. Bu fikir- lerle Almanyanm her tarafında tesisleri istenilen stad- yumların, halkı ve gençliği, buralara cezbedebilecek de- recede güzel olmaları çareleri düşünülmüştür.

Bu mülâhazaların tabiî bir neticesi olarak, ancak 1913 senesinde, Alman spor teşkilâtından (Reichsaus- sehuss für Leibesübungen) ilk defa olarak, Berlinde (Bü- yük alman stadyum) unu insa etmeğe savaşmıştır.

İlk Alman stadyumunun bidayeti tesisindeki ilmî mesai Almanyada birinci defa olarak yeni bir Alman spor mimarisinin yaratılması, çok mühim mesele olarak kar- şılanmıştır. Bu münasebetle, bu spor teşkilâtına men- sup spor mütehassıslarından (Dr. Diem, Waitzer, Ber- ner, von Reichnau) evvelâ Yunan Olimpiyat oyunları- na ve bunlara sahne olan, eskiYunan stadyumunu tet- kik etmişler ve yine bu Yunan stadyumundaki esaslarla inşa edilmiş bir kaç Amerika stadyumlarında da, tet- kikatta bulunmak için, Amerikaya seyahat etmişlerdir.

Amerikadaki stadyumların tetkikinde stadyumların plânları, inşaat tarzı ve oyun yerlerine ait ölçüler, bu heyetçe gözden geçirilmiş ve avdetlerinde, bu gibi spor müesseselerinde lâzım olan bir takım şerait, nizamat, inşaat tatbikatı ve muhtelif sporların oyun sahalarına ait tafsilât ve hususiyetleri tesbit etmişlerdir. Bilhassa Dr. Diem delâletile, Alman spor teşkilâtı (Reichsaus- sehuss für Leibesübungen) bu ilmi mesaiyi neşre başla- mıştır.

(45)

Stadyumların tesislerinde lâzım olan en aşağı (40- 55) hektarlık araziyi Berlinde ucuzca elde edebilmek ve bu kadar geniş sahada ince tekniklerle, oldukça pahalı- ya çıkan stadyumlar insa edebilmek için, hükümetin, hususî ve sermayeli şirketlerin, stadyumlarm inşa edi- lecekleri şehir belediyelerinin yardımlarını temin et- mek maksadile, başta bu spor teşkilâtı olduğu halde, bütün Alman spor teşkilât ve cemiyetleri, Dr. Diemin, verdiği ilmî direktiflerle, bir çok neşriyat ve propagan- dalar yapmağa başlamışlardır.

Bu yazılarda, bir çok spor mütehassısları, Alman- yada stadyumlarla tesis edilmesi istenilen yeni ve sıh- hî Alman spor mimarisinin büyük gayesini halka, hü- kümete tanıtmağa başlamışlardır. Bu propagandanın veçhesini şöylece hulâsa edebiliriz:

(Almanyada yapılacak stadyumlar halkm ve genç- liğin ihtiyaçlarına kâfi derecede çok ve halka yakın, faydalı olmalı, halka her zaman açık bulunmalı ve her Alman şehrinde yapılacak stadyumlar, varlıklarile, şeh- rin ve belediyesinin birer ziynetleri olmalıdır.)

Bu gibi feyiz verici fikirlerle, yeni Alman spor mi- marisinin gayesi, her tarafta öğretlimiş, stadyumların verecekleri faydaları, Almanyada tezahür ettirilmişken, Dr. Diem de stadyumlarm plânlarmdan ve teknik kı- sımlarından bahis kitaplarında, stadyumlarla doğacak yeni Alman spor mimarisinin alacağı çehresini, Alman şehirlerine göre plân ve tertipleri, meslektaşları diğer Alman mimarlarına ve mühendislerine ve spor müte- hassıslarına tetkiklerine nazaran, öğretmeğe muvaffak olmuştur.

Stadyumların ve spor parklarının ne tarzda Alman- yada, tesis edilmeleri lâzım olduğuna ait bu kıymetli neşriyattan, on madde kadar olan düşünüşlerini buraya koyarak, bizlere çok şeyler öğretebileceğim umarım.

1 — Spor yerlerinin inşası, bir vazifedir. Spor yer- lerinin (stadyumlar) inşaatmdaki medeni tekâmül ise, bir esaslı teşkilâtın zaferidir.

2 — İstifadeli oyun yerlerinin, adam başına üç metremurabbaı, asgarisini, beş metremurabbaı ise, arzu edileni teşkil eder.

3 — Evvelâ spor talim yerlerini insa ediniz, bilâha- re mv abaka yerlerini. Spor talim yerleri ve müessese- leri, meskûn kısma, müsabaka yerlerinden daha yakın olmalıdır.

4 — Sporda çocukları, kadın ve erkekleri ayırınız, fakat onlara kâfi derecede stadyum gibi müesseseler ve- riniz.

5 — üstü örtülü jimnastik evleri, yüzme ve oyun yerleri hakları hakkındaki nizamlar, açıktakilerinde de, dikkate alınmalıdır.

6 — Bir oyun yeri, stadyum, bir tezyinat olmalıdır.

Müzeyyen yeşilliklere yardımcı, verici olunuz. Seyirci tribünlerinde ise, muktesit olunuz; örtücü duvarların teşkilâtını kaldırınız.

7 — Yüzme yersiz hiç bir snor yeri olmamalıdır.

Yüzme yerini esas müsabaka yerine (Kampfbahn) bir- leştiriniz. Kabil değilse, kıymetli açık bir sahaya kon- malı ve onu örtmemeli, kapamamalıdır.

8 — Oyun yerlerine tahsis edilen sahalar müstakil

kısımlara taksim edilmeli ve bir park halinde birleştirtl- nıelidir.

9 — Bir müsabaka yeri, yüksek bir bina inşaatı de- ğildir; kendi tabiî şeklinde bir daire halinde, uzağı gö- rür bir yer olmalıdır ve bu inşaat, kendi yerinin tabii şeklinin profUinde olmalıdır.

10 — Spor hocasız ve mimarsız yapılmış bir spor oyun yeri, stadyum, başı olmıyan bir insan gibidir.

Buraya kadar bahsini ettiğim bu ilmî mesai ve neş- riyat ve propagandalar, nihayet Almanyada lâyık ol- duğu ehemmiyeti bulmuştur. Bu hareketlerle, hattâ, sabık Kayser de çok alâkadar olarak, yeni Alman spor mimarisinin stadyumlarla alacağı sekli görüp tetkik etmek üzere, Berlinde açılan, büyük Alman spor mi- marisi kongresinde riyaset mevkiini almıştır.

Bu büyük toplantıda 300 Alman şehrinden gelen belediye fen heyetleri, mimarları, bir çok beden terbi- yesi hocaları ve bunlarla alâkadar daha bir çok mühen- disler hazır bulunmuşlar ve Almanyada, Berlin stad- yumile ilk temeli atılacak yeni Alman spor mimarisinin bu yeniliğini tetkik etmişlerdir.

Neticede, Almanyada yapılacak stadyumlar için, araştırılmış nizamlar, inşaat kaideleri ve plânları hak- kında, teklif edilen ilmi prensipler, bu kongrede çok iyi karşılanmış ve bu mesaide büyük hizmetlerde bulun- muş olanlar takdir edilmişlerdir, Ancak bu kongrede vernen kararlardan sonra bir varlık teşkil etmiş olan yeni Alman spor mimarisi kaidelerile, Berlinde ilk bü- yük Alman stadyumuna başlanmıştır. (1913)

İşte yukarıda bahsini ettiğim, Alman spor mimarisi kurultayında saglamlaşmış olan stadyumlar için nizam ve inşaat hususiyetlerini, bu kongreye gelen bir çok Alman şehirleri belediye fen heyetleri de, kendi bulun- dukları, şehirlerde yapacakları stadyumlarda aynen nazarı itibare almışlar ve bühassa, Berlinde bu nizam- larla insa edilmiş Alman stadyumunu bir model, bir mektep ittihaz etmişlerdir.

Böylece 1913-1920 senesine kadar Almanyanm muh- telif şehirlerinde, 10 stadyum inşa edilmiştir. 1920 sene- sindenberi ise, 103 Alman şehrinde 128 stadyum inşa edilmiştir. Stadyumlar için yapılmış, yerinde bu gayret- leredir ki, Almanyada büyük bir sür'atle çoğalmış Stad- yumlar, her Alman şehrinde ayrı ayrı güzelliklerde, fa- kat ayni tarz ve tertipte, azametli birer eser olarak, bu- lundukları şehirlerin hakikaten ziynetleri olmuşlardır.

Bunların içinde bilhassa:

Hamburg stadyumu, mimar Laenger Nürnberg stadyumu, mimar Hentschel Köln stadyumu, mimar Adolf Abel

Stadyumları, cidden büyük bir zerafet ve ince tek- niklerle yer bulmuşlar ve bu suretle Almanya spor mi- marisini, daha tanınmış yapmışlardır. Bunları yapan mimarları ise, beynelmilel mimari kongrelerinin Olimpi- yatlar toplantısında, birer altın madalya ile takdir edil- mişlerdir.

Almanyada stadyumların tesisi seyri, anlattığım şe- killerde, gitgide ilerlerken, Alman spor teşkilâtınca is- tenilen, (stadyumlar halka kâfi derecede çok olsun) gibi gayelerinden birini, 1913 senesindenberi, nüfusu 50,000 den fazla şehirlerde adambaşına düşen spor sa-

Referanslar

Benzer Belgeler

Halbuki New-York eyaletine mülhak (Farmingdate) şehrinin yüzde yirmi (Hemstead) ve (Patchlogue) nahiyelerinin yüzde on dokuz ve Suffern şeh- rinin yüzde yirmi kısmı iş yeri

Bende aynı düşünüşle Amerikan mimarîsinin en yüksek bir tarz mimarîyi ve inşaatı ifade etmesi lâzım geldiğini, ancak bu suretle Amerikan Kültür hayatına tesir edeecğini

Kuvvei muharrike tesisatı, idare merkezi bina - larile sergi binaları için yapılan yeni gar bitmiştir.. İştirak edecek olan 50 kadar hususî paviyonlardan 8 tanesi bitmiş, ve

Bir baş ve büyük kemiklerin kompozisyonu ile sembolik bir şekilde düşünülen bu plân, arazinin meyli itibarile mü- teaddit sedler halinde olacak ve orta kısmı büyük bir

İtalyan Mimarlar birliği Milânoda genel bir toplan- tı yapmış ve bütüıı yapı işlerinde yerli malı kullanmayı, yapı malzemesi ve endüstrisinin ileri gelenleı-ile

Şu halde bunları hâsıl oldukları yerlerde yakalayıp en kısa yoldan harice def etmek lâzımdır... B u kireç ile yapılan sıva sathı, çok geçmeden, fiske

Madde 4 — Yukarıdaki maddede zikredilen işler için mal sahipleri (Credit National) dan veya hükümetin bilâhare gös- tereceği müessesattan muhtaç oldukları mebaliği, istikraz

1935 senesi nihayetinde, daha 1,500,000 eve ihtiyaç ol- duğu meydana çıkmıştır. Almanyadaki büyük yapı faaliyetine rağmen, noksan evlerin adedi iki sene zarfında 400,000