• Sonuç bulunamadı

Şeytan Önden Nasıl Yaklaşır? - Nouman Ali Khan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Şeytan Önden Nasıl Yaklaşır? - Nouman Ali Khan"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Şeytan Önden Nasıl Yaklaşır? - Nouman Ali Khan

"Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım ve sen onların çoğunu şükredenler bulamayacaksın."

(Araf/17)

Bugünkü hutbemiz şeytanın 2 farklı saldırı tipleriyle ilgili olacak. Birkaç haftadır yaratılış kıssasıyla ilgili konuşuyoruz ve Araf Suresi’ndeki ayetlerle bu konuya devam edeceğim.

Size de fırsat bulduğunuzda 7. Sure olan Araf Suresi’ni okumayı tavsiye ediyorum.

Surenin çok ilerisinde değil, bu 10'lu ayetlerde 20-26. ayetlere kadar sürüyor. Yani çok fazla bir okuma yapmanıza gerek yok. Okurken de kendinizce sorularınızı veya düşündüklerinizi not ederseniz de sizin için çok faydalı ve ilginç olacağını düşünüyorum, ki bu aslında yapmamız gereken bir şey. Allah-u Teala, Kur’an’la olması gereken ilişkimizi “Soranlar için ayetler, ibretler” (Yusuf/7) olarak nitelendiriyor. Bunlar soru soran insanlar için ayetlerdir. Yani Kur’an karşısında yapmamız gereken şeylerden bir tanesi Allah’ın bu ayetlerinden, bu kıssasından, hatta bu seçtiği kelimeden benim alabileceğim ders nedir diye merak etmek. Çünkü Allah’ın bize verdiği her şeyin amacı bizi hidayete ulaştırmak. Tıpkı bir sınıfta oturan ve hiç soru sormayan anlatılanla ilgilenmeyen öğrencinin öğretmenden çok az faydalanır; ama öğretmene sorular yönelten öğrenci en iyi kavrayan ve kavrayışlarını en iyi geliştiren öğrencidir. Allah'ı öğretmenimiz kabul ettiğimizde, “Kur’an’ı öğretti.” (Rahman/2) biz öğrenciler, soru soranlar olmuş oluyoruz ve yapmamız gereken de bu.

Bugün şeytanın bahsedilen 4 saldırı tipinden 2 tanesi hakkında konuşmak istiyorum. En son konuştuğumuz Allah’ın dosdoğru yolu üzerine oturup da “Yemin ederim ki onları kesinlikle saptıracağım, onlara saldıracağım” dedikten sonra “Sonra onlara önlerinden ve arkalarından sokulacağım.” (Araf/17) dedi. Bu hafta sizinle konuşmak istediğim bu iki saldırısı ve inşaAllah önümüzdeki hafta da sağdan ve soldan nasıl yaklaşıp saldırdığını konuşmak istiyorum. Ama bugün önlerinden ve arkalarından kısmını konuşacağız.

Öncelikle “önlerinden” kavramından bahsedelim.

"ِْمِّهيِّدْيَأِِّنْيَبن ِّ م"

Arapça bu ifade tam olarak tercüme ettiğimizde “ellerinin önlerinden” anlamına geliyor.

(2)

2

Biz İngilizce’de yalnızca “önlerinden” olarak çeviriyoruz. Ama aslında bundan çok daha fazla anlama sahip. Ellerinizi böyle açtığınız zaman, ellerinizin arasında olacak olan tam önünüzdekilerdir. Uzaklarda olan bir şeyler değil. Tam önünüzde olan, etrafından dönüp dolaşmanız gerekecek, kaçınılmaz olan şeyler. Basitleştirmeye çalışacak olursam, onlarla tam yüz yüze geleceğim, tam önlerinde olacağım ve tam kafadan saldıracağım. Peki bu saldırılar nasıl işliyor? Şeytan görünmez biliyorsunuz. Şeytanı göremiyoruz, sesini duymuyoruz, neye benzediğini bilmiyoruz, bunların hiçbirini bilmiyoruz. Peki nasıl oluyor da bize önümüzden saldırıyor? Kur’an-ı Kerim’deki

“önlerindeki” kavramını çalıştığınız zaman, bu kavramın her gün gördüğünüz şeylerden bahsettiğini öğreniyorsunuz. Gözlerinizi açıp etrafınıza baktığınız zaman, gördüğünüz şey aileniz, arkadaşlarınız, gördüğünüz dünya sizi cezbeden şeyler, sevmediğiniz şeyler, bunlar sizin önünüzdeki dünya. İnsanların tepkisel, düşünmeden hareket etmeye meyili vardır. Allah Kıyamet Suresi’nin 5.ayetinde “Fakat insan önündekini yalanlamak, fücurla sürdürmek ister.” diyor. İnsanlar tam önlerindeki şeye sıçrarcasına atlamak isterler.

Pazarlama okuduğum zamanlarda, tüketici davranışları hakkında dersimiz vardı. Ve yumurta ve sütü ne yaparlar biliyor musunuz? Marketin en arkasındaki yerlere koyarlar. Bunu yapmalarındaki sebep sizin bütün o koridorlardan geçmenizi sağlamaları, çünkü çoğu müşteri gibi sadece süt ve yumurta almak için gelmişsinizdir.

Mantık olarak bunların en önde durması lazım madem öyle. Ama onlarsa sizin bütün o koridorları geçip, pastaları çikolatalı kekleri görmenizi ve bunlara atlamanızı isterler.

Çünkü bir şeyler görüyorsunuz ve bunları toplayıp gidiyorsunuz. Bu insani bir tepki, Allah bunu insanların içine yerleştirmiş. Şeytan bundan çıkar sağlamaya çalışıyor. Size gelip, tam karşınıza çıkan şeyler için “Hadi ama biraz tadını çıkar, o kadar da kötü değil”

der. Sizin gelecekteki sonuçları hakkında düşünmenizi istemez. Sizin o anda tam olarak önünüzde olan şeyi düşünmenizi ister. Bu şu anda çok daha anlaşılabilir bir hal aldı;

çünkü artık dijital bir çağda yaşıyoruz. Neye bakmak, neyi görmek, dinlemek, neyi sipariş etmek istiyorsanız artık bunlar parmaklarınızın ucunda, hemen ulaşılabilir durumda. O kadar uzak değil. Fiziksel olarak da bir yere gitmek istediğiniz zaman, arabanıza atlayıp hemen gidebiliyorsunuz. Aklınıza her ne düşerse, hangi dürtü, hangi fikir gelirse hemen peşine düşebiliyorsunuz. Ve sonuçları düşünmüyorsunuz. Birçok günaha düşen insana “Neden günaha bulaşıyorsun?” diye sorduğunuzda size “Ben günah işlemek istemiyorum, yalnızca düşünmek istemiyorum” diyeceklerdir. Ve eğer siz onları yaptıkları şeyin sonuçları üzerine düşünmeye iterseniz, “Bana bunun hakkında bir şey söyleme” diyeceklerdir.

(3)

3

Sizle acilde çalışan doktorlar ve Cuma günleri akşam nöbetleri gördükleri sahneler hakkında birkaç sefer konuşmuştuk. İnsanlar sadece sıkıntılarından uzaklaşmak istiyor, birkaç bardağın belini kırıyor ve sonunda acil odasında gördüğünüz korkunç sahnelerin çoğu alkole bağlı gerçekleşiyor. Birçoğu aşırı tüketime bağlı oluşuyor. Neden? Çünkü o insanlar düşünmek istemiyor. Alkol sizden önce de benden önce de çok fazla hayatı mahvetmiş. Ama şimdilik bunun bana olacağını düşünmek istemiyorum, şimdilik sadece eğlenmek istiyorum. Sadece şu anki ortamdan keyif almak istiyorum, şu anda tek ilgilendiğim şey bu. Sonuçlarını falan umursamıyorum.

Bu şeytanın ilk istediği şey. Sizi önünüzdeki şeylerle vurarak, sonuçlarınızı düşünmemenizi sağlamak. “Önlerindeki” kavramının bir diğer anlamıysa, maddesel şeylerle ilgili. Bizim gördüğümüz şeylere takıntılı hale gelmemizi istiyor. Sürekli olarak o araba hakkında düşünüyorsun. Dış görünüşün hakkında, sürekli olarak o aynanın karşısında kendini kontrol ediyorsun. Sürekli olarak bütün düşündüğün bu. Nasıl görünüyorum acaba? Kaç kilo verdim acaba? Bu elbiseyle mi daha güzel görünüyorum, yoksa bununla mı? Sürekli olarak materyal, maddesel şeylerle takıntılı hale gelmişsinizdir, görüntünüzle, eşyalarla, giyeceğiniz markalarla, başkalarına gösterecekleri şeylerle, bazıları “Dostum ben bir apartman dairesinde yaşıyorum, başka bir eve bir villaya taşınmalıyım. Bu çok utanç verici, ne olursa olsun müstakil bir eve geçmeliyim” Çünkü önümde olan şey bu. Arabayla güzel bir mahallenin önünden geçiyorsunuz ve evler dikkatinizi çekiyor, istemsizce yavaşlıyorsunuz ve bakarken kafanızdan geçirdiklerinizde çoktan orada yaşamaya başlıyorsunuz. Sizin bunlara takıntılı olmanızı istiyor. Bu gibi şeyleri istiyor olmak tek başına kötü bir şey değildir.

Devam etmeden önce, bu hutbenin çok önemli kısımlarından biri burası, lütfen buraya dikkatinizi vermenizi istiyorum. Nas Suresi’nde Allah-u Teala bize şeytan hakkında bir şey söylüyor "ِ ِّساَّنل ٱِِّروُدُص ىِّف ُِسِّوْس َوُي ىِّذَّلٱ" (Nas/5) “İnsanların kalplerine vesvese veren”

İnsanların göğüslerine fısıldayan olarak da çevirebiliriz.

Şimdi göğüs kelimesini düşünelim. Arapça’da bu kelime aynı zamanda duygular anlamında da kullanılır. Mesela "َِنيِّنِّم ْؤُّم ِ م ْوَق َِروُدُص ِِّفْشَي َو" (Tevbe/14) “Ve inananların göğüslerine şifa versin” Bu şu anlama geliyor. Allah “göğüs” kelimesini kullandığı zaman, aynı zamanda duygularımızı da kastediyor. Kızgınlık, göğsümüzün bir parçası.

Korku, sevgi, hırs göğsün bir parçası. Sizin ve benim her gün yaşadığımız bu duygular.

Güzel bir şey tarafından cezbedildiğimiz zaman, bu da göğsümüzün bir parçası, çirkin bir şeyden uzaklaşmamız göğsümüzde olan bir şey. Tembellik göğsümüzde olan bir şey.

Coşku göğsümüzde. Allah “Onların göğüslerine fısıldar” dediği zaman aynı zamanda kastedilen şey şu: Şeytan tüm bu duyguları alıp, bu duygular Allah’ın bana ve size verdiği duygular ve hepsi de normal duygular, öfke, korku, mutluluk. Bütün bu duygular

(4)

4

kim olduğumuzun bir parçası hepsi doğal şeyler. Ama şeytan bunları alıp manipüle ediyor ve kullanıyor. Sizin öfkenizi alıp, sizi yoldan çıkarmak için kullanacak.

Mutluluğunuzu alıp kullanacak. Tembelliğinizi alıp sizin aleyhinize kullanacak.

Üzüntünüzü alıp sizi yoldan çıkarmak için kullanacak. Belirli bir ölçüde bu duygulara sahip olmanız bir ihtiyaç. Ama şeytan, sizi kendi amacı doğrultusunda yönetmek için neler yapabileceğini ve size hissetmemeniz gereken şeyleri nasıl hissettirebileceğini çok iyi biliyor. Ve sizi kuşatıyor. Tabii ki herkes güzel bir şey tarafından cezbedilir. Kim güzel bir evde yaşamak istemez? Nitekim Allah bize cennet bahçelerinde bir ev vaat ediyor.

Bahçeler, köşkler, nehirler vaat ediyor. Eğer şu anda bu şeylere ilgi duymasaydık, nasıl bunlarla cezbedilebilirdik ki? Allah bizi bunlara karşı meyilli kılmış ki, cennet bize bu kadar çekici geliyor.

Yani güzel şeylere ilgi duyuyor çekiliyor olmamız gayet doğal. Şeytan ne yapmak istiyor?

Bu duyguları dengeden çıkarıyor. “Onu elde etmek için her şeyi yapacağım. Sonuçlarını umursamıyorum. Bu şimdi benim önümde ve ben onu şimdi istiyorum” Size bunu anlayabilmenize yardım etmek için Allah’ın vaadine karşılık olarak bir benzetme yapmak istiyorum. Örneğin biri size gelip de bir teklifte bulunacağı zaman, “Bak elimde çok güzel bir ev var, işte resmi, güzel bir köşk, bir yamacın tepesinde ve tam sahilin önünde, müthiş bir manzarası var, içi tam istediğin gibi döşeli, dışı da öyle. İstediğin her şey bu evde var. Evin ederi aslında birkaç milyon dolar, ama ben sana 200 dolara evi satmaya niyetliyim.” İlk olarak buna inanmazsınız. Hayır bunu bana 200 dolara falan satmazsın. Sonra teklif biraz daha detaylanıyor. Sana bu evi 200 dolara satacağımı garanti ediyorum ama evi ancak 15 yıl sonra alabilirsin. Şimdi alamazsın. Yani 200 dolara şimdi ihtiyacım var, ama evi 15 yıl sonra elde edebileceğim. Bu anlaşmayı kabul etmenizin olur tarafı yok. Bu bir dolandırma. Ama aslında Allah’ın bize teklifi tam olarak bu. İşte bu cennet. Girebilmek için çok fazla bir şey gerekmiyor, sizden çok şey istemiyorum, ama şimdi gidemezsiniz. Ve şeytan gelip “Bak ben sana cennette köşk falan vermeyeceğim, daha basit bir şey vereceğim, ama ben sana bunu hemen şimdi vereceğim. Bu daha ucuz, kolay, sadece şimdi yap olsun bitsin. Bana bir şey ödemek zorunda değilsin.”

Size orada anında nakit teklifi yapacak. İçinizden ticaretle uğraşanlar, birisi size gelip de

“Senin ürününü satın almak istiyorum, ama ödemeyi gelecek ay yapacağım” diyor, başka birisi de gelip “Senin ürününü satın almak istiyorum, nakit ödeyeceğim ve hemen şimdi ödemeyi yapacağım. Sen de bana %10 indirim yap” derse, nakit olanı kabul edersiniz. Çünkü bir ay daha beklemek istemiyorum. “Hayır! İşin doğrusu siz çarçabuk geçeni seviyorsunuz.” (Kıyamet/20)

(5)

5

İnsanoğlu çabuk elde edebildiğini sever. Şeytan bunu kullanır. Sizin duygularınızı kızıştırır ve “Neden beklemek zorundasın ki?” der. “Neden sabretmen gereksin ki?

Neden istediğin şeyi şimdi elde etmeyesin? Mutlu olmak istemiyor musun?” Tam önünüzden geliverir ve siz o arzunuzdan, istediğiniz şeyden başka bir şey göremezsiniz.

Ve sizi kör eder. Sonrasında ne olacağını, başkalarına ve size ne zarar vereceğini düşünmek istemeyecek kadar sizi kör eder. Tamamen onun tarafından yönetilirsiniz.

Bu şeytanın önden yaklaşmasının en büyük saldırılarından biridir. Gözlerinizi kamaştırır.

Biliyorsunuz "ِْمِّهيِّدْيَأِِّنْيَبن ِّ م" (önlerinden) kavramı aynı zamanda gelecekle ilgili.

Eğer bir şey önünüzdeyse, örneğin bir yolda araba kullanıyorsunuz, trafikte takılı kalmışsınız ve kamyonun biri tam önünüzde. Önünüzdeki trafiğin ne kadar kötü olduğunu göremezsiniz. Etrafından yanından bakmaya çalışsanız da göremezsiniz çünkü kamyon çok büyüktür. Görüşünüz tamamen engellenmiştir. Bir şey önünüzdeyse, ileriyi göremezsiniz Bu şeytanın istediği şeylerden bir tanesidir. Sizin ve benim önümüzdeki, ileride olacak olan şeyse Allah’la buluşmak. Bu kaçınılmaz. “Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda O’na kavuşacaksın.” (İnşikak/6) Rabbine doğru ilerlemektesin, siz ve ben O’na doğru ilerlemekteyiz. Oturup yerinden kıpırdamasan bile, sanki Allah’a doğru ilerleyen bir taşıyıcı kayış üzerindesin ve o ilerliyor. Sevsen de sevmesen de, kabul etmek istesen de, istemesen de. Bu hepimizin aldığımız her nefesle ilerlediği yol. Ve bu buluşma kaçınılmaz. Ama şeytan sizin ve benim bunu görmemizi istemiyor. İstemiyor görmemizi.

Her geçen gün, Allah’la buluşmamıza dünden daha yakınız. Yarın daha da yakın olacağız. Gelecekle ilgili düşünmenizi istediği şey Allah’la buluşmanız değil, arkadaşlarınızla buluşmanız, tatile kavuşmanız, güzel zamanlara kavuşmanız. Bu hafta sonu neler yapacağız? Önümüzdeki hafta sonu ne yapacağız? Gelecekle ilgili olarak hemen önünüzde olan şeyleri düşünmenizi istiyor, uzun vadede olanı değil. Ve insanlar uzun vadede düşünmeye başladıkları zaman da bir ev sahibi olmanın hayalini düşünüyorlar, “Nereye taşınsam acaba? Gelecek eğitimim hakkında düşünüyorum.”

Evet bunlar uzun vadeli düşünmek. Ama Allah sizin daha da uzun vadede düşünmenizi istiyor. Sizin ve benim O’nun karşısında duracağımız zamanı. Ve bunu yaptığınız zaman da, tıpkı bir şeyin planladığınız zamanki gibi, içinizden bir genç beyefendi veya hanımefendi üniversiteye geçtiğinde 2 yıl içerisinde mezun olmanın planını kuruyorsa, hangi dersleri hangi dönemde alarak bunu nasıl başarabileceğini ciddi anlamda düşünür. Kaç kredilik derse ihtiyacın var, tembellik etmeye vaktin var mı, bunu ne kadar zamanda tamamlayabilirsin? Bütün bunları planlarsın. Çünkü eğer o hedefe ulaşmak istiyorsan, bir plana ihtiyacın var ve hedefe kilitlenmek durumundasın. Ve eğer kaçıracak olursan, bunu telafi etmek için ekstra çaba göstermek zorunda kalırsın.

(6)

6

Ama ilerisine dair bir görüşün yoksa... Bu tarz öğrenciler vardır, üniversiteye giderler ve mezun olmak gibi bir dertleri yoktur. Müzmin öğrencilerdir onlar. 10 yıldır okuldadırlar ve hala ders alırlar. “Branşın nedir?” dendiğinde “Hala düşünüyorum karar veremedim”

derler. Saçların beyazlamış ve hala düşünüyor musun? Bu şekilde hedefi olmayan insanlar vardır.

Şeytanın bu hayatta istediği şey budur. Sizin hayatta bir istikametiniz olmamasını ister.

Karşınızda bir hedef yoktur. Allah’ın bize gönderdiği hedef ise O’nunla buluşmaktır.

Eğer bu hedef sürekli sizin gözünüzün önünde olursa, vereceğiniz her kararda “Acaba bu beni Allah’la olan buluşmamda beni mahveder mi?” diye düşünürsünüz. Bir sonraki adımımı atmadan önce Allah’la olan buluşmamı ve O’nun sorgusunu hesaba katmak zorundayım. Ama eğer şeytan bu hedefi görünmez hale getirirse, bu düşünce benim yanımdan bile geçmez. Sadece ne istersen onu yaparsın. Allah’a dair düşüncen gider, çünkü şeytan sana önünden saldırmıştır ve ilerde bizi bekleyen şeye dair görüşünü köreltmiştir. Önümüzde olan şeylerden biri de korkumuz ve endişemizdir.

Biliyorsunuz, şeytan sizin geleceğe dair endişeli olmanızı ister. Sürekli olarak endişeli kalmanızı ister. Oğlum acaba ne yapacak? İsyankar bir çocuk mu olacak? Kızım ne yapacak? Kocam ne yapacak? Karım ne yapacak? Diğer insanlar hakkında, ne yapacakları ve ne hissedecekleri konusunda sürekli endişe edersiniz. Sanki siz onlardan sorumlu veya onların kontrolündeymişsiniz gibi. Biz kendimizin bile nadiren kontrolündeyiz. Ama etrafımızdaki insanların ne yapacaklarını ve onların geleceğini kontrol edebileceğimizi düşünüyoruz. Onların geleceklerini kontrol etmeyi istiyoruz.

Her geçen gün ölesiye “Evlenen kızımın neden bir bebeği olmadı hala?” diye düşünen anne vardır. Ne zaman bebeği olacak? Ve kızını arayıp “Biliyorsun değil mi? Allah senin bir çocuğun olmasını istiyor” der. Allah onun bebeği olmasını falan istemiyor, sen onun bebeğinin olmasını istiyorsun. Allah’tan nasıl bir e-posta alıp da bunu kızına söylediğini bilmiyorum. Ama bu yalnızca senin kafanda olan bir şey, bu dünyasal kaygın ve isteğin geleceğe dair tek düşündüğün şey haline gelmiş. Hala sahip değilim. Çok endişeliyim.

Neden sahip değilim bilmiyorum. Ve bu düşüncelerle tamamen tükenmiş bir hale gelirsin. Tamamen tükenirsin. En masum şeylerle ilgili bile olabilir. Ama şeytan böyle olmanı istiyor, çünkü böyle yaptığın zaman Allah’ın sana verdiğiyle mutlu olmamış olursun. Bu birincisi. Ve kontrolün yalnızca Allah’ta olduğunu kolayca unutursun.

Herkes üzerindeki tek kontrole sadece Allah’ın sahip olduğunu unutursun.

Ben aslında çocuklarım üzerinde bir kontrole sahip değilim. Belirli bir yaşa geldiklerinden sonra yaptıkları şeyler Allah’la kendileri arasında. Tek yapabileceğim tavsiye vermek, benim tek yapabileceğim şey bu. Ama verecekleri kararlar, onların kararları olacak. Eğer Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatıma

(7)

7

(r.anha)’ya dönüp şöyle söylüyorsa: “Ey Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed’in kızı Fâtıma!

Allah katında makbul olan sâlih ameller işle! Aksi hâlde, babanın peygamber olduğuna güvenme! Çünkü ben seni Allâh’ın azâbından kurtaramam!”

Kendi kızına söylediği şey bu. O halde siz ve ben nasıl olur da insanlar üzerinde kontrolümüz olduğunu düşünebiliriz? Ailemizin içinde bile. Şeytan bize, kontrole sahip olduğumuzu düşündürtmek istiyor. Ve bu aslında yalnızca Allah’a mahsus bir durum.

Bu zihnimizi tüketiyor. Ve insanları kontrol etmeye çalıştığınızda da geri teper, hiçbir zaman başaramazsınız. Hiçbir zaman insanları kontrol edemezsiniz. Bunu başaramadığınızda da daha fazla endişe duyarsınız, sürekli olarak karamsarlığa düşersiniz. Karamsarlığa düştüğünüz zaman da, şükretmek sizin için imkansız hale gelir.

Bakın ayet nasıl sonlanıyor.

“Sen onların çoğunu şükredenler olarak bulamayacaksın.” (Araf/17)

Çünkü çoğunlukla karamsar olacaklar, sürekli olarak geleceğe dair kaygılı olacaklar. İşim ne olacak, param ne olacak? Ne gelecek, nereden gelecek? Sağlığıma ne olacak?

Çocuklarına ne olacak? Ona ne olacak, buna ne olacak? Ya eğer öğrenirlerse? Ya eğer şöyle olursa? Ya eğer şu şöyle derse? Ya eğer bu böyle yaparsa? Ve siz bu ufak şeylerin altında öyle boğulmuş hissedersiniz ki, geleceği Allah’ın kontrol ettiğini unutursunuz.

Allah buna sahip, siz değil, ben değil. Ve eğer çok güzel, huzurlu bir gün, bir an geçirdiysek de, biz bunu hak ettiğimiz veya planladığımız için değil, Allah bize bu ferahlığı verdiği için. Her bir gün bize iç rahatlığı veren Allah. Bedenlerimiz hala işliyorsa, bu Cuma namazında burada oturabiliyorsak bu nimeti, kabiliyeti de bize veren Allah.

Bizse bunu unutuyoruz ve gelecekle ilgili her şeyi planlayıp çözmeliyiz, olacak her şeyi kontrol etmeliyiz diye düşünüyoruz. Şeytanın istediği şeylerden biri bu işte. Şeytan, gelecekle ilgili bir şey yapman gerekiyormuş diye düşündürerek kafanı karıştırır.

Şeytanın en büyük hilelerinden bir tanesi, seni geleceğe dair karamsar yapmaktır. Hiçbir şey yolunda gitmeyecek, her şey berbat olacak. Zaten hiçbir şey yolunda gitmedi. Her zaman da iyi olmayacak. Öyle karamsar hale gelirsin ki, karamsarlığın sadece kendinle kalmaz, başkalarına bulaşıcı hale gelir. Biri bir konuda mutluyken, birisi mezun olmuş ve sen “Evet, ama zaten bir iş bulamayacaksın” dersin. Sanki mutlaka olumsuz bir şeyler ortaya atmak zorundaymışsın gibi. Kaderimiz bu ailede böyle sürüyor, merak etme sen.

Bu şeytanın karamsarlığıdır. Senden bunu ister. Çünkü bir insan karamsar olursa, nasıl hem karamsar olup hem de Allah’a umut bağlayabilir? Nasıl karamsar olup Allah’a güvenip yaslanabilirler? Sonra hangi kalpte Allah’a dua edebilirler? Eğer içlerinde yenilgiyi çoktan kabul etmişlerse, hiçbir şey yürümez.

(8)

8

O zaman Allah’tan hiçbir beklentileri olmaz. Allah’la en temel ilişkimiz olan; O’ndan istememizi, O’ndan umut etmemizi, bunu kesip atmış olursunuz. Umutsuzsunuz. Ve şeytan da nasıl tanımlanıyor? Umutsuz. Tanım olarak umutsuz. Ve senin de umutsuz olmanı istiyor. Bunlar şeytanın önden saldırıları. İnsanlar hedefe odaklıdırlar. Yine bu da önden saldırıya bir örnek. Epey bir zaman ayırdık, eğer vaktimiz arkadan saldırılara yetmese bile sorun değil, zamanımı bununla kullanmak istiyorum çünkü bize nasıl saldırdığını anlamamızı istiyorum. İnsanlar hedefe odaklıdırlar demiştik.

Bilirsiniz, insanlar “Kişisel Başarı” tarzında seminerlere katılmak için binlerce dolar dökerler. Tony Robbins tarzı şeyler. Çünkü körüklenmek, başarmak isterler, önünde bir hedefin olsun istersin, öz disiplin edinmek istersin. Bunlar iyi de şeyler. Bunlar güçlü şeyler. Ama aynı zamanda ne yapıyor biliyor musunuz? Size bir örnek vereceğim önce.

Dağ tırmanıcılarını düşünün. Halatı fırlatırlar ve önce yukarıya kancalarını takarlar. Eğer kancanı 6 metre yukarıya fırlatırsan, çıkabileceğin en yüksek seviye bu olur. Eğer 9 metre fırlatırsan, 9 metreye kadar çıkabilirsin. Şeytan kancanızı çok alçağa atmanızı istiyor. O kancanızı sadece paraya kadar atmanızı istiyor. Eğer bu kadar param olursa iyi olacağım. Tek düşündüğün o hedef olur. “Bunu başarmak istiyorum” Sanki o hedefe ulaştığında her şey yoluna girecekmiş gibi. “Ona ulaştığım zaman mükemmel olacak.”

O hedefe veya yakınına ulaştığındaysa daha önce hiç görmediğin 30 tane daha sorunla karşılaşırsın. Senin sürekli olarak daha alçak hedeflerle tükenmeni ister. O hedeflere başka bir şey göremeyecek kadar dalmanı ister. Siz ve ben hedef odaklı olmalıyız.

Sağlığımla ilgili hedeflerim olmalı, kariyerimle, eğitimimle ilgili hedeflerim olmalı,ama bir şeyi anlayalım, o hedefler sizin asla asıl hedefleriniz değil. Onlar sadece daha büyük bir hedefin yolundaki araçlar.

Eğer siz ve ben, bu dünyada sınırlı bir süre için bulunduğumuzu ve amacımızın bir iş sahibi olmak olmadığını unutursak, buradaki amacımız para kazanmak değildi, buradaki amacımız bir ev almak değildi, çünkü bütün bunları arkamızda bırakacağız. Buradaki amacımız aslında iyi bir şeyler yapmaktı. Kendimiz için iyi bir şeyler yapmak ve bizden daha çok yaşayacak iyi bir şeyler yapmak. Bu dünyaya yerleştirilmemizdeki amaç bu.

Eğer bu aklınızda olursa, eğitiminiz de sizi iyi bir şeyler yapmaya sürükler, eviniz de iyi bir şeyler yapmaya sürükler, arabanız da iyi şeyler yapmaya sürükler. O zaman bu şeylerin bir amacı olur. Bu şeyler kendi başlarına bir amaç değiller. Ama şeytan bu şeyleri alıp, sizin amacınız haline getirmek ister. Dostum hedefim 2019'da bu arabayı almak. Her şeyini planladım, hedefim bu. Bu pek de gerçekten bir hedef değil. Bu sadece bir şey. Ve tek bir trafik kazasıyla yok olabilecek uzaklıkta bir şey. Hepsi bu. Bu kadar takıntılı olduğun o şey, o ev, sadece bir deprem uzaklıkta, bir yangın uzaklıkta, nedir bu şeyler? Bu şeyler gelir ve gider. “İsteyen de aciz, istenen de” (Hac/73)

(9)

9

Şeytan bizim bu şeylere dalmamızı ve onlara saplantılı olmamızı istiyor. İstediği şey bu.

O zaman Allah’ın bizi ne kadar anlamlı ve bir amaca yönelik yaratıklar olarak yarattığını fark etmiyoruz. Önümüzden saldırarak, amacımızı görmemizi engellemek, görüşümüzü kaybettirmek istiyor. Ve son olarak da nasıl bize önümüzden saldırdığına dair, hepimizin önünde olan bir şey var. Belki bazılarınızın önünde çok parası var, Allah bilir. Belki bazılarınızın gelecek çok ciddi sorunları var, yalnızca Allah bilir. Belki bazılarınızın önüne çok büyük mutluluklar var. Biz bilmiyoruz, Allah biliyor. Ama bir şey var ki o hepimizin önünde. Ve bu da "zaman" Belki bazılarımızın birkaç saniyesi, bazılarımızın birkaç yılı.

Belki bazılarımızın onlarca yılı. Ama kesin olan tek şey hepimizin zamanı var. Az veya çok zamanımız var. Şeytan gelip önden saldırdığı zaman, sizin zamanınıza karşı bir saygınızın kalmamasını ister. Sizin dünyadaki bütün zamana sahip olduğunuzu düşünmenizi ister. Hiçbir aciliyete gerek yok. Tek aciliyet arzularınız içindir. Ama hayatta anlamlı bir şey yapmak için bir aciliyet yoktur. Ne zaman anlamlı bir şey olacak olsa, gelir ve “Zamanın var” der.

Tam olarak her namazımızda size ve bana olan şey. Öğle ezanı okunur, bir işin ortasındasındır ve telefonun alarm çalar, saatin çalar, bilgisayarın öter otomatik ezanlar çalar. Hemen durdurursun, tamam tamam. Sonra da “Daha zamanım var” Bilgisayar oyunu için derhal, Netflix’teki bir sonraki bölüm için derhal o anda, namaz için “Daha zamanım var” Hiçbir şey yapmayacağınız 20 dakikanız var. Üniversitede ders arasında, çantanda taşıdığın bir Kur’an-ı Kerim var. Onu açıp okuyabilirdin. Ama... “Hmm biraz sonra” Okumak istiyorum ama biraz daha sonra. Ama ne kadar anlamsız, faydasız, amaçsız şey varsa, oturup instagram’da ya da facebook’ta sürekli aşağı kaydırmak, sadece insanlar snapchat’e yeni ne göndermiş diye bakmak ve 40 dakika geçer. Derse bile geç kalırsın. Zaman ayırdın. Zamanın için hiçbir saygın ve değerin olmamasını ister.

Zamanını anlamsızca çarçur etmeni ister. Anlamsızca boşa harcamanı. Bu aslında inanılmaz. Çünkü önünde olan şeyi, geleceğini vaktini harcayarak harap edersin.

Harcaman bittiğinde de geri dönüp arkana bakarsın ve “O kadar çok zaman harcadım ki” diyerek, daha da karamsar bir hale gelirsin. Bizimle oynadığı oyun bu. Bu şeytanın bize önden saldırması.

Önden farklı çeşitlerdeki saldırıları. Ve Allah’ın şeytanın bizi bu önden saldırılarına karşı bilinçli kılmasını niyaz ediyorum. Ve Allah bizi bir şeylerin neden var olduklarını göremeyen insanlardan kılmasın. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle dua edermiş:

“Allah’ım bize eşyanın, nesnelerin hakikatini göster.”

Bu size son tavsiyem olacak. Şeytanın bu saldırısına karşı kendimizi nasıl savunacağız?

Tabii ki öncelikle bunu tanımalısınız ve sürekli olarak tazelenmelisiniz. Ve ben sürekli olarak içimde bir şeylerin hakikatini tazelemeliyim. Bugün modern dünyadayız ve size

(10)

10

teknolojik bir örnek verebilirim. Diyelim ki bir uygulama var elinizde ve bu uygulamanın bir derisi var, bir görüntüsü rengi, menüsü var. Ama asıl uygulama o değil, arkasında bir kaynak kodu yazılımı var. Ama o kodu ve işlevselliğini görmüyorsunuz, sadece önde olanı görüyorsunuz. Demek istediğim, önünüzde olarak gördüğünüz her şey sadece birer deri, sadece bir kaplama. Arkasında bir gerçeklik var, bir makine, bir anlam ve amaç var. Sorun şu ki biz bir şeylere dışardan görünüşlerine göre değer vermeye başladık. Arkalarında olan ve esas değerli olan ne var bakmıyoruz bile. Ve Kur’an'ın yaptığı şey bu. Kur’an bizi bu gözlerle bakmakla bırakmıyor. Bir çift göz de burada (kalbimizde) var.

“Gözleri vardır, fakat görmezler” (Araf/179)

Yani gerçeği görmüyorlar o gözleriyle. Sadece önlerindeki sığ şeyleri görüyorlar.

Gerçeği görebilmemiz için geliştirmemiz gereken bir göz daha var. Gerçek manayı ve amacı görebilmemiz için. Ve bu gerçekleştiğinde, zamanını harcama şeklin de, bir şeyler hakkında düşünme şeklin de, bir şeylere verdiğim değer de, önceliklerim de, bütün bunlar değişmeye başlar. Çünkü günün sonunda, geriye kalan ömrümüz ve Allah’la buluşacağımız zamana kadar kalan nefesimiz hepsi tek bir şeye indirgenecek.

“O gün insana yaptıkları da yapmadıkları da haber verilir.” (Kıyamet/13)

Neleri önceliğin yaptığın ve neleri ikinci sıraya attığın da haber verilecek. Her şeyin geleceği işin özü bu olacak. Sizin ve benim yaptığımız her bir seçim, önceliğimiz neydi, hangisi bekleyebilirdi? Hangisi önemliydi, hangisi daha önemsizdi? Hepsi bu. Ve şeytanın önümüze gelen şeylerle bizi bocalatmaya çalıştığı şey bu, bizi yanlış önceliklerin peşine düşürecek. Ve asıl önemli olanı bir kenara bırakmamızı sağlayacak.

Allah bizleri öncelikleri doğru yere koyabilenlerden kılsın, şeytanın fısıltılarının bizi yolumuzdan alıkoymasına izin vermesin.

Nouman Ali Khan

Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.

Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.

Daha fazla ders metni için web sitemizi ziyaret edin:

http://www.gencmuslumanlar.com

Referanslar

Benzer Belgeler

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

Ama sizin yaptığınız güzel işlerin kesinlikle Allah tarafından kabul edildiğini ve tamamiyle hazır olduğunuzu, endişelenecek hiçbir şey kalmadığını

Ve bunu yapan kişi de "Ben iyi bir şey yapıyorum, Allah'ın ayetlerinden alıntı yapıyorum, bunun için ödül bile almam lazım." diye düşünüyor.. Bakın planı nasıl

اَذَخَّتا َو ا هَليِبَس يِف اِرْحَبْلا hatırlıyorum da denize baya garip bir şekilde geldiğinden bahsediyor ben hikayenin arka planına çok da ikna olmadım ama yine

Allah senden nefret ediyor, o yüzden bunlar oluyor.” Diğer taraftan sen düşünmeye başlıyorsun: “Allah beni cezalandırıyor, o yüzden bunlar oluyor.” Tam o anda, Allah

Bu iki doktor, çörek otu ile ilgili laboratuvar çal ışmalarında şu sonuca ulaştılar: "dört hafta boyunca günde iki kere bir gram çörek otu kullan ımı, lenf

Kocanızın size göstermesi için değil, sizin kendiniz için Allah ile olan bağınızdan ne kadar uzaklaştığınız bir göstergesi.. Bu durum bazen çok kötü bir

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar