• Sonuç bulunamadı

Şeytan Nasıl Sağdan Yaklaşır? - Nouman Ali Khan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Şeytan Nasıl Sağdan Yaklaşır? - Nouman Ali Khan"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Şeytan Nasıl Sağdan Yaklaşır? - Nouman Ali Khan

Şeytanın farklı yönlerden ne şekilde saldırdığıyla alakalı sohbetimize devam ediyoruz.

Önceki hutbede sadece ön taraftan yaklaşmasını irdelemiştim. Bir diğeri "Arkadan nasıl yaklaşır?" Sonrasında "Sağdan nasıl yaklaşır?"la başladım. Gariptir ki Allah azze ve celle sağdan çoklu olarak bahsediyor. "مهنيمي" değil "مهناميا" diyor, çeşitli "sağ"lar. Yani bu demek oluyor ki sağdan gelecek saldırıların çok fazla çeşidi var. Ve her insan için farklı anlamlar ifade eder. Bu yüzden size son olarak tanıttığım sağ düşüncesi güzel amellerle ya da güzel olan şeylerle ilişkilendirilir. İngilizce de dahil olmak üzere birçok dilde sağ kelimesi sadece yönü değil, aynı zamanda doğru olanı, hakkınız olanı da ifade eder. Bu benim 'hak'kım. Yani bu sadece Arap dilinde yoktur. Çünkü yemin (sağ), ant içmektir, sahip olduğunuz bir şeydir, itibarınızın bir parçasıdır. Açıkçası sağ el dürüstlükle ilişkilendirilirken sol el kötü davranışlarla, suçla, yani bu tarz şeylerle ilişkilendirilir.

Geçen de bahsettim, hesap gününde iyi olanlar, Allah indinde iyi olanlar, doğru şekilde yaşamış olanlar sağın insanlarıdırlar. Şimdi de şeytanın sağdan saldırdığını öğreniyoruz, sağdan gelen çok çeşitli saldırılar.

Bu konuda biraz düşünmemiz lazım. Bir tanesi, sadece hızlı bir hatırlatma olarak, size ve kendime tanıttığım bir saldırı türü de şeytanın yaptığımız iyi amelleri onlarla kibirleneceğimiz bir hale sokmasıdır. İyi amellerimiz bizim tevazumuzu artırmalıdır, ama o iyi amellerimiz hususundaki düşüncelerimizi tam tersine çeviriyor böylece biz bir şeyleri başardığımıza inanıyoruz. "اًعْنُص َ نوَُنِس ْحُي َْمُهَّن أ َ نوُب س ْح ي َْمُه و" "Onlar çok iyi bir iş başardıklarını zannederler." (Kehf/104) Bu yüzden insanlar unvanlardan bahsetmekten hoşlanırlar. Bilirsiniz dünya hayatında unvanlar vardır ve bazen insanlar başarılarıyla gurur duymayı severler. "Benim adım Ekrem." demek yerine "Adım Dr. Ekrem"i tercih ederler. Size bunu söylemeyi severler. Başka insanların bunu demesi farklıdır ama bunu kendinizden duymayı seviyorsanız burada bir sorun vardır. Ya da birileri isimlerini söylerken doktora derecelerini falan eklerler. Bazı unvanlar eklemek isterler. İslami anlamda bile. Biri "Abdullah burada" der. Hemen, "Yok yok, Hacı Abdullah burada.

Hacdan yeni geldim ben" Yaptığım şeyle bilinmek, fark edilmek istiyorum. Yani salih amellerimizle bile fark edilmek istiyoruz, hafızlık şeyhlik vs.

Biri "Nouman" diye seslenir, "Hayır hayır Şeyh Nouman"denir. Ben şeyh değilim

"Bu unvanı kullanman gerekir." Hayır buna gerek duymuyorum, bu unvan bir şey katmıyor. Yani fark edilme düşüncesi ve kendiniz için de güzel ameller yapmakla harika işler başarmış olma hissi. Güzel amellerimizin bize tevazu kazandırması gerekir. Onları Allah'a arzedip, Ey Allah'ım yaptığım amel bu. Kabul etmen için dua ediyorum

(2)

2

diyebilelim. Çünkü her ne yaptıysam, namaz, hac, oruç... Yaptığım her şey. Biliyorum onu en iyi şekilde yapmadım, hatalarım var, daha iyi olabilirdi. Bu yüzden eksik, kusurlu haliyle kabul etmen için sana yalvarıyorum Allah'ım. Bu tevazudur. Kendisiyle tamamen gurur duyduğum bir şey değil, tam aksine tevazu sahibi olmamı gerektiren bir şeydir.

Ama şeytan bu mefhumun ortadan kalkıp bir kibir malzemesi haline gelmesini istiyor.

Bu noktadaki başka bir sorun. İnsanlar iyi, doğru işler yaptıklarında...

Ya da mesela önceden gayrimüslim olup da Allah'ın İslam'a girmelerini nasip ettiği, İslam'ı kabul etmiş insanlar. Veyahut da Müslüman bir ailede dünyaya gelip de bir şeyleri uygulamayanlarınız, sonrasında içinizde bir şey kıpırdadı ve namaza başladınız ya da konuşma şeklinizi, yaşam tarzınızı, arkadaş çevrenizi değiştirdiniz. Hayatınızda değişikler yapıyorsunuz. Sonra insanlar bu noktada geriye dönüyorlar ve diyorlar ki, Elhamdulillah, Allah bana hidayet verdi. Henüz hidayet bulmamış bu insanlar için üzülüyorum. Dur bi dakika. Allah bana hidayet verdi demen bu durumun için garanti damgası aldığın ve diğer insanların bundan nasibi olmadığı anlamına gelmiyor. Allah sana hidayet verdiği zaman hayatını kötüden iyi çevirdi. Evet bu doğru. Ama bu durum hidayetin sana ait olduğu anlamına gelmez. Yani artık onu sahiplenip senden gitmesine izin vermeyeceğin bir şey değil. İnsanoğluna onu elinde tutma fırsatı verilmemiştir.

Muhakkak ki hidayet Allah'ın hidayetidir. (Ali İmran73) Bana yaza size ait değil, Allah'a aittir. Öğrendiğiniz, hayatınıza geçirdiğiniz miktar ya da görüntünüzün, giyiminizin değişmesi, uzaktan daha dindar görünmeniz, öncekinden daha fazla dini şeyler konuşmanız, daha önce bildiğinizden daha fazla dini bilmeniz, daha öncekinden daha fazla ibadet etmeniz, bu gibi şeylerin değişmesi daha fazla hidayete sahip olduğunuz anlamına gelmez. Hiçbiri.

Hidayet hangi durumda olursak olalım kendisi için Allah'a yalvarmamız gereken bir şeydir. Kur'an'ı ezberlemiş olup, her hafta hatim eden, ibadet eden biri de Allah'a hidayet için yalvarmalıdır, dinden çok uzak olup, sadece küçük bir yol kat etmiş biri de Allah'a hidayet vermesi için yalvarmalıdır. Kimse ona daha fazla ya da daha az ulaşamaz, bu hepimiz ona susamış durumda olduğu bir şey. Bu benzetmeyi seviyorum, Allah Kur'an'ı suya, yağmura benzetiyor. Şimdi suyu düşünün, diyebilir miyiz ki Elhamdulillah iki yıl önce bir bardak su içtim o zamandan beri çok iyiyim? Hayır, olay bu şekilde ilerlemiyor, yine susuyoruz ve ona tekrar tekrar muhtaç oluyoruz. Bu yüzden gidip bu susuzluğu gidermemiz gerekiyor. Her namaz kılardığımızda ilk olarak Allah'tan o susuzluğumuzu gidermesini istiyoruz. "Bizi dosdoğru yola ilet" Ama şeytan zaten hidayete erdiğimizi düşünmemizi istiyor. Şimdi bu diğer insanların sorunu, bizimki çözülmüş oldu. "Diğer insanlar için üzülüyorum." Böyle düşünmeye başladığınızda, ne oluyor biliyor musunuz?

(3)

3

Artık odak noktanız kendiniz değil de diğer insanlar oluyor. Toksanız, mideniz doluysa artık aç olan başka insanlarla ilgilenmeniz mümkün. Şu şekilde düşünmeye başlıyorsunuz, Pekâlâ ben şimdi hidayete erdim, artık hidayete tabi olmayan diğer insanlar için endişelenmem gerekiyor. Doğrusu kendimizi dert edinmeyi asla bırakmamalıyız. Başka hiçbir kimseyle ilgilenmeyin demiyorum ama diyorum ki her zaman ama her zaman için ilk derdimiz kendimiz olmalıyız. Sonrasında ise "kendimizle birlikte" başkası... Başka bir deyişle ben başkasına nasihatte bulunurken dahi, aslında bir bakıma onun vesilesiyle kendime de nasihat etmiş oluyorum. Direkt olarak onlara söylemiyorum. ve diyorum ki sizin duymanız gereken bu şeyi ben de kalbimin derinliklerinde kabullenmiş olmalıyım.

Ayrıca şeytanın benimle kalbim arasına girip bana bu nasihati benim değil de sadece onların duyması gereken bir şeymiş gibi düşündürtmesine izin verme. Bu şeytanın bize yaklaşma tarzı. Mescitte bile. Bazen benim ya da bir başkasının verdiği hutbeyi dinlerken aklınızdan şunlar geçiyor, Bunu duyması gereken birini tanıyorum, keşke burada olsalardı. Video olarak yüklenecek mi? Çünkü böyle bir sorunu olan biriyle paylaşmam gerekiyor da..." Başka birini hidayete erdirmekle uğraşıyorsunuz ve bütün bu zamanı konunun kendimize nasıl fayda sağlayabileceğinden ziyade başkasına nasıl fayda saylayabileceğini düşünmekle geçiriyoruz. Bu şeytanın çok güçlü bir tuzağıdır. İyi bir şey yaptığınızı düşünüyorsunuz. Aslına bakarsanız güzel bir şeyi paylaşıp, başkasının iyiliğini istiyorsunuz ve kendinizce son derece olumlu bir şey; ama öyle değil. Eğer kendinizi de dert ediniyorsanız öyledir. Bu yüzden Allah bize kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun diyor. Yine işte bu yüzden Allah Rasulü (s.a.v): "Size ve kendime Allah'tan sakınmayı öğütlüyorum." Derdi Bu uyarıya kendimi de muhatap kılıyorum.

Allah insanları Allah'a davet eden kişileri tarif ederken dahi Allah'a çağırandan daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet/33) diyor. "اًحِلا ص َ لِم ع و " ve salih amel işleyen... Bunlar hemen ardından gelen sözler. Başka insanları Allah'a çağırıyorlar -Bu onlar hakkında- ve bunu yaparken kendileri de salih amel işliyorlar.

"َ ني ۪مِلْسُمْلا َ نِم ي ۪نَّنِا َ لا ق و" ve sonra şunu söylerler,

Şüphesiz Ben Müslümanlardanım. Onlardan biriyim, onların üzerinde bir mertebede değil. Diğerlerinden, davet ettiğim insanlardan üstün değilim. Ben de herkes gibi itaat etmeye çalışıyorum. Benim konuşan kişi olmam, sizlerin de dinleyen kişiler konumunda olmanız beni daha iyi bir yere getirmez. Ama bu tam da şeytanın olmasını istediği şeylerden biridir. O bizim "Artık öğüt verecek konumdayım, dinleyecek konumda değil." gibisinden düşünmemizi istiyor. Şeytan buradan insanın aklına girmeyi başardığı zaman, sürekli dini nasihatler veren, ayet hadislerden alıntılar yapan, konuşmalar

(4)

4

yapan tavsiyelerde bulunan kişiler -İlla mikrofon kullanması ya da bunun Facebook ya da YouTube üzerinden olması gerekmez. Bir oturma odası olabilir insanlar halka oluşturduğunda olabilir...- Ya da her zaman aile bireylerine tavsiyelerde bulunan kişiler, siz onlara bir nasihatte bulunmaya kalkışınca hakiki manada alınacak düzeye geliyorlarsa bu bir sorundur. Çünkü onlar meseleyi kafalarında işlerinin almak değil vermek olduğu şeklinde halletmişlerdir. İşleri eleştirilmemektir. Size nasıl hidayete ereceğinizi söyleyecek olan onlardır. Sonra tavırları şöyle oluverir: "Sen mi bana söyleyeceksin, sen mi beni düzelteceksin? Sen ne biliyorsun ki? Ben yıllardır eğitim veriyorum ve sen mi beni düzelteceksin?" Bu şekilde bir tutum tamamiyle şeytandandır. Bu da yine sağdandır. Bu arada şeytanın insanları bu tuzağa düşürdükten sonra onları iyi bir şey yaptığına ikna etmesi şeytanın sağdan yaklaşmasının başlıca maddelerindendir. Onlar hakikaten de iyi bir iş yaptıklarını düşünüyorlar. Allah bunu Kur'an'da şöyle ifade ediyor:

"َْمُه لا مْع ا َُنا طْيَّشلا َُمُه ل َ نَّي ز ف"

"Şeytan, onların yaptıkları şeyleri bezemiş, hoş göstermişti onlara." (Nahl/63)

Yaptıkları şey yanlış ama onlara oldukça güzel geliyor. Sadece kötü işlerde de değil, iyi işlerde de böyle. Çok güzel bir şey başarmış gibi kendi nefsinize onu bezeyip süslüyorsunuz. Sonraki sağ taraftan olanı.

Bilirsiniz adalet, önemseme, ilgilenme... Bunlar güzel hasletlerdir.

Bu yüzden bazı insanlar diyor ki "Ben adalet için, hakikat için mücadele ediyorum."

Bunlar güzel şeyler. Kimse hak için mücadele etmek kötü bir şeydir diyemez. Kimse adalet için mücadele etmek, kötülüğe karşı hakkı haykırmak kötüdür diyemez. Ama bazen insanlar adalet, hakikat, kötülükle mücadele etmek,

iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gibi sözleri başkalarına zarar vermek için kullanırlar. Onları harap etmek, kendi şahsi çıkarlarını korumak, intikam almak, her türlü işlerini halletmek için kullanırlar. Ve onlara sorulduğu zaman da "Yok yok ben hakkı konuşuyorum, hakikati söylüyorum, adaletin yanındayım, sadece bir kötülüğü engelliyorum." diyorlar. Yani doğru ifadeleri kullanabilirsiniz. Mesela haksız Irak savaşı... Hatırlayın, başlık "Iraklı'lara Özgürlük Operayonu"ydu. ve özgürlükle bir alakası yoktu. Ama güzel, doğru ve haklı gözüken sözler kullanabilir ve bu sözlerin arkasına saklanarak her türlü suçu işleyebilirsiniz.

Bozulmuş yönetimlerde "Bizler milli güvenliğimizi koruyoruz." diyen kişiler vardır.

(5)

5

Milli güvenliği kullanırlar. Söylemesi güzel olan bir şey. Milli Güvenlik, bu maskenin altında vatandaşları tutukluyorlar, insanları gözaltına alıyorlar, onlara eziyet ediyorlar.

Her türlü suçu işliyorlar. Ama ne yaptıklarını sorduğunuzda "Biz insanlık dışı şeyler yapıyoruz, temel insan haklarını ihlal ediyoruz" demezler, ne derler? "Milli güvenlik."

İyi bir şey gibi görünüyor. Aynı şey bizim kişisel hayatımızda da oluyor. İnsanlar küçümseyici, onur kırıcı, aşağılayıcı oluyorlar ve onlara sorduğunuz zaman "Benim buna hakkım var. Ne demek istiyorsun? Bu kişiyi düzeltmeye çalışıyorum." diyorlar.

Devletleri falan büyük boyutlu şeyler bir yana ailemizde, şahsi durumumuzda bile.

Bazen bir aile üyesi aileden diğer birini aşağılayıp eziyor, her türlü kötü lafı ediyor ve siz ne yapıyorsun dediğiniz zaman "Onlara tevazuyu öğretiyorum, onlara iyilik yapıyorum, düzeltiyorum onları. Bunu duymaları gerekiyor." derler. Yani çirkin ve iğrenç bir şey yaptıkları zaman bile kendi kendilerine aslında iyi bir iş yaptıklarını söylüyorlar. İşte şeytan bizi böyle ele geçiriyor, yaptığımız şeyin güzel bir şey olduğunu düşündürerek.

Ve bunu yapma şekli de son derece hayret verici. Bir, hiç hatanızın olmadığını, yaptığınız şeyde tamamen haklı olduğunuzu düşündürür. İki, bunu yaptığınız kişileri kötülüğün kaynağı olarak görmenizi, içlerinde hiç iyilik olmadığını, onların bozguna uğratılması gerektiğini düşünmenizi sağlar. Allah'ın hak sözü yerine getirilecekse bu kişilerin imha edilmesi gerekir. Onlar etrafta olduğu, gülümsediği, iyi olduğu sürece hak yerini bulamaz. Devam etmek zorundasın. (!) Bu şeytanın insanlara kurmuş olduğu tuzağıdır. Ve yine, kendilerince çok iyi bir iş yapıyorlardır.

Şeytanın sağdan yaklaşma taktiklerinin en korkunç olanlarından biri de... Bildiğiniz gibi Allah'ın bize gönderdiği sözler çok etkilidir. Haydi bir iki dakika bu sözlerin gücünü kavramaya ayıralım. Allah hayvanlara insanlara bahşettiği sözlerden vermedi.

Hayvanlar da iletişim kurar. Karıncalar, kuşlar da iletişim kurar, balıklar da...

Ama insanoğlunun iletişim kurma tarzı inanılmazdır, eşsizdir. Mesela 10 nesil önce oradaki kuşlar bir yuva yaptılar; ama sonraki nesillere nasıl yuva yapılacağını, nasıl geliştirebileceklerini öğretmediler. Bunu yapmadılar. Hâlâ aynı yuvayı yapıyorlar.

Ama insanlar binlerce yıl önce bir ev inşa ettikleri zaman sonraki nesil, onlar bu şekilde yapmışlar biz de şu şekilde geliştirelim dediler. Bir sonraki nesil başka bir değişiklik yaptı, bir sonraki nesil de başka bir değişiklik... Başka bir deyişle arkalarında kelimeler yoluyla çeşitli talimatlar bıraktılar ve biz bu kelimeleri üzerine sürekli olarak bir şeyler kattık. Kelimeler olmadan bilgi taşınamazdı. Kelimeler son derece inanılmaz, müthiş şeylerdir. Kelimelerin en etkili olanı Allah'ın sözleridir, Allah'ın hidayetidir. Çok güçlüdür. Allah'ın rehberiyle neler olabilir biliyor musunuz? -Elbette Allah'ın sözünden daha üstünü yoktur.- İnsanlar Allah'ın sözlerini bile kötü amaçlarla kullanabiliyorlar.

Allah'ın sözleri bile kötü amaçlara alet edilebiliyor! Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor:

(6)

6

"Allah, onunla birçok kimseyi saptırır, birçok kimseyi de doğru yola iletir." (Bakara/26) Birçoğunun Kur'an'la saptırılmasına izin veriyor. Allah'ın Bakara Suresi'ne nasıl başladığını düşünün bir. Surenin en başlarında Allah bu kitabın hidayet kaynağı olduğunu söylüyor. "Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır." Ama sonra daha birkaç sayfa geçmeden Allah diyor ki yine bu Kur'an dalalete saptırmak için de kullanılabilir. Allah'ın hidayet için gönderdiği aynı kitap dalalete saptırmak için de kullanılabilir. Neden? Şeytan size gelip insanları nasıl ikna edebileceğinizi gösterir: "Buradan şu ayeti alabilirsiniz, buradan şöyle alıntı yapın, oradan da şu ifadeyi alın; hepsini bulunduğu bağlamdan tamamen soyutlayın ve insanlara sunun. Sizi dinleyen kişi de diyecek ki, "Bu insanlar Allah'ın sözleriyle konuşuyorlar. Bu, bu ve bu ayetlerden alıntı yaptılar, kulağa çok hoş geliyor. İyi şeyler söylüyorlar." Ama aslında kötü şeyler söylüyorlar. Çünkü amaçları Allah'ın sözlerini açıklamak değildi, amaçları dikkat çekmekti. Onların gündemi haşa Allah'ın kelamının da üzerindeydi.

Şeytanın bu tuzağını ve insanların onu nasıl kullandığını hatırlayasınız diye size bu meseleyi farklı şekilde de açıklayayım. Mesela araştırma yapan kişiler. Önce bilgiyi toplarlar, üzerine çalışırlar ve onu analiz ederler. Ve bütün araştırmayı, çalışmayı yaptıktan sonra bir sonuca ulaşırlar. Sonuç en son gelen şeydir, ilki değil. Önce öğrenmeniz, analiz etmeniz ve araştırma yapmanız gerekir ve sonrasında bir hükme varırsınız. Ama bazı insanlara göre kendileri zaten sonuçtan haberdardır. Yani bu - sonuç- ilk sırada yer alıyor. Ve diyorlar ki "Ben hükmü biliyorum." İslam'da kadınlar değersizdir şeklinde hüküm veren insanlar tanıdım mesela. Buna hiçbir şekilde katılmıyorum ama onlara göre İslam'da kadın değersizdir diye bir hüküm vardır.

Bu sonuca sahip oldukları zaman da buradan bazı ayetleri, şuradan bazı hadisleri, oradan bazı metinleri "cımbızlayıp" diyecekler ki "Bakın işte benim kadınların değersiz olduğuna dair bir sürü delilim var. Bütün metinlere, Allah'ın bize gönderdiği bütün rehberlere bakıp ve sonrasında "Henüz bir hükme varmadım, kendi düşüncemi en başa koymayacağım. Bu konuda konuşacak olan Allah'tır. Sonuç, hüküm Allah'tan ve O'nun Rasulündendir (s.a.v)." demek yerine, Hayır hayır benim hükümlerim belli diyorlar.

Böyle insanlarla karşılaştım ve böyle alıntılar yaptıklarında dedim ki,

Peki ya şu ayet? Bu hadise? Bu ayet hakkında yapmış olduğunuz yanlış aktarıma ne dersiniz? Dediler ki "Hayır hayır ona bakmanın başka bir yolu var." Asla şöyle bir düşünce yok: "Belki ben yanlış anlamışımdır." Çünkü benim hükmüm değişmez, belki Allah'ın ayetini yorumlama tarzımı değiştirebilirim ama benim hükmüm yerli yerinde. (!) Bu şeytandandır. Bu kötülüktür. Çünkü hiçbir şey Allah'ın ayetlerinin üzerinde olamaz.

"ا يْلُعْلا َ يِه َِّالل َُة مِل ك و"

(7)

7

Allah'ın sözü ise en yüce olandır. (Tevbe/40)

Ve insanlar bunu yapıyor. Açıkçası bu davranış İslam'a uygun görünüyor.

Çünkü bütün bunları İslami metinlerden alıyorlar. Din adına konuşuyor gibi görünüyorlar. Bunun kendisi başlı başına bir kötülüktür. Bizler dinimizin öğretilerini temsil etmediğimizde aslında sevdiğimiz hükümleri temsil etmiş oluyoruz. Bizler Allah'ın sözlerine değil de bu hükümlere aşık oluyoruz. İnsanların kitabı yanlış şekilde kullanmalarının yollarından bir diğeri, - yanlış kullanmak için Alim, hatip, konuşmacı vs.

olmak zorunda değilsiniz yine- Ailenizle olabilirsiniz.

Mesela babanın evladına karşı şöyle bir delili vardır:

"اًنا سْحِإ َِنْي دِلا وْلاِب و" Anne babana iyi davran!

Bunu biliyor musun?" Bu arada Kur'an'dan bildiği tek şey, başka yok. Oğlu ne zaman haddi aşarsa hemen, Allah ne diyor biliyor musun?! Ailene haksızlık yapman hakkında Allah ne diyor biliyor musun? Yahut bunu bunu yaptığında?... Ya da erkek hanımına ateşte yanacaksın; çünkü bunu bunu yapan kadınlar cehennemde yanacak diyor. Ya da kadın kocasına karşı bazı ayetlerden alıntı yapıp onun gerçek bir adam olmadığını, hakkında ayet bulunduğunu söyler. Dini, Allah'ın bize verdiği güzellikleri iddialarında haklı çıkmak için kullanıyorlar. Birbirlerine tokat atmak için, bir silah olarak kullanıyorlar. Allah'ın kelamı sizin kişisel argümanlarınız için gelmedi, evinizdeki birini susturasınız diye gelmedi. Gelme sebepleri bu değil.

Bu sözler "َْمُكِّب َّر ن ِّم َ ة ظِع ْوَّم" Rabbinizden size -kalbinize dokunan- bir öğüt" olarak geldi.

Aşağılamak, hor görmek, zorbalık yapmak, küçük düşürmek için gelmedi. Ve insanlar Allah'ın ayetlerini yanlış bir şekilde kullandıkları zaman da "Ben ne yaptım ki, sadece Kur'an'dan ayet söyledim! İslam hakkında konuşuyorum, eşim çocuklarım Allah'ın kelamını onlara söylememe rağmen dinlemek istemiyorlar!" Hayır sen Allah'ın kelamını söylemedin, kendi egonu, gururunu ve öfkeni Allah'ın sözleriyle kamufle ettin. Bunu yaptığında Allah'ın ayetlerine yanlış bir temsiliyet yükledin. Aynı şeyi ebeveyn çocuğuna, anne kızına, bir kardeş diğerine yapabiliyor. Ve yine kendilerince İslami alıntılar yapıyorlar. İslam'ı öğrenme sebebiniz bu değildir. Allah'ın ayetleri böyle aktarılmaz. Bunu yapmamak için çok dikkatli olmanız gerekiyor. Bu da şeytanın tuzaklarındandır. Bütün yaptığımız insanları Allah'ın hidayet rehberinden uzaklaştırmak iken o bize bu hidayet rehberini aktardığımızı düşündürür. Çünkü bu insanlar Allah'ın sözlerinin kendilerini aşağılamak için kullanıldığını duyunca, Allah'ın ayetleri bir aşağılanma sebebi olarak zihinlerinde yerini alır. Neden Allah'ın sözlerine yakınlaşsınlar ki? Biz bunun bir nedeni oluveriyoruz.

Dindar görünen, dine göre hareket eden, dini bilgisi olan çok fazla ailenin çocukları

(8)

8

dinden hızla uzaklaşıyor. Neden? Çünkü onlar evlerinde Allah'ın kelamını yanlış bir biçimde kullandılar. Onu çocuklarına bağırmak, onları aşağılamak, hor görmek için kullandılar. Ve bu çocuklar dinden dolayı onurlarının kırıldığını düşündüler. Bu çocukların hatası değil! Bizim hüsranımız farklı, Allah'ın kelamına olan itaatimiz, tevazumuz farklı bir şeydir. Çocuklarına bağırmak mı istiyorsun? İstediğin gibi davran, öyle bir hüküm varsa tabii. Üzülmek mi istiyorsun? İletişim kurmanın yolu var. Ama bunun için dini kullanma. Din senin değil, senin tekelinde değil. İstediğin gibi kullanamazsın. Teslim olmamız gerekiyor. Bilirsiniz insanlar otorite sahibi olduklarında Allah'ın ayetlerini otoritelerini sağlamlaştırmak için kullanabileceklerini zannederler.

Allah'ın ayetleri sen hükümranlığını kur diye gelmedi. Ya da sen birilerine haddini bildiresin diye de değil. Böyle kullanmamamız gerekiyor. İşte şeytanın istediği şey bu.

Ve bunu yapan kişi de "Ben iyi bir şey yapıyorum, Allah'ın ayetlerinden alıntı yapıyorum, bunun için ödül bile almam lazım." diye düşünüyor. Sağdan yaklaşıyor. Bakın planı nasıl da işliyor.

Tabi ki sağdan yaklaştığı bir sürü durum var ben bitirmeden önce iki tanesinden daha bahsedeceğim. Bunlardan biri... Bir örnek üzerinden açıklayayım, mesela bir meslek edindiniz ve bu işte her gün yapmanız gereken 5 tane şey var. Ve patronunuz diyor ki bir numaralı görevin en önemlisi, bu en önemlisi. Eğer bunu tamamlarsan, yerine getirirsen, eğer vaktin varsa ikinciyi yaparsın ve ondan da vakit kalırsa üçüncü görevini yaparsın. Ama sekiz saatliğine çalışıyorsun ve bu süre zarfında sadece birinciyi yapabildiysen sorun yok. Çünkü en önemlisi, bu halledilene kadar başka hiçbir şeyle ilgilenmiyoruz. Yani bunlar öncelikler. Patronunuzun öncelikleri var ise siz bu önceliklere saygı duymalısınız. Sizler de aynı işe girdiniz ve patronunuzun sie açıkladığı beş madde. Bu en önemlisi, sonra bu, sonra bu... ve en son da beş numara. Ve siz tüm gün beşincisi üzerine çalıştınız. Patronunuzun gelip size işin yapılıp yapılmadığını sorduğunda "Evet 5 numarayı hayatınızda görebileceğiniz en iyi şekilde yaptım."

diyorsunuz. Patronunuz ne yapar? "Neden birincisini yapmadın?" diye sorar.

"Ya işte, beşinciyi çok güzel yapacakmışım da birinciyi yapmama gerek yok gibi hissettim. Baksanıza beş numarada ne kadar iyiyim!" der misiniz? Buna siz değil patronunuz karar verir. Size maaş veren, sizi işe alan odur. Karar mercii odur. Size bir patrondan değil, Allah'tan bahsediyorum. Ve Allah bize diyor ki: "İşte İslam'daki en önemli şey, işte yapmanız gerekenler. Uzak durmak zorunda olduklarınız bunlardır!

Farzlar bunlardır, sizin için kesinlikle gerekli olanlar... Bunları yerine getirmeniz gerekiyor. Ve bunlar da kendilerinden uzak durup durmayacağınızın size kaldığı şeyler.

Şeytan da gelir ve der ki neden çok fazla sadaka vermiyorsun? Çok sadaka verirsen namazlar konusunda endişe etmene gerek kalmaz. Ve namazlarınızı çok umursamadığınızda ve biri size sorduğunda, hatta aklınıza namazlarımı kılmıyorum

(9)

9

şeklinde bir düşünce geldiğinde, evet namaz kılmıyorum ama çok fazla sadaka veriyorum. Evet sadakanın da yeri var; ama o Allah'ın koymuş olduğu önceliklerin yerini tutmaz, öncelikleri ben belirleyemem. Allah belirler. Ama kendinizce siz iyi bir iş yapıyorsunuz, sadaka veriyorsunuz. Birilerine yardım ediyorsunuz. Yapmayı çok sevdiğiniz bir işi yapıyorsunuz.

Öyle insanlar var ki "Ramazan'da çok iyi olduğum sürece istediğim her şeyi yapabilirim."

diye düşünüyorlar. Bu onlar için beşinci sırada değil mi? Ramazan'da her şeyi güzel yaparsam geri kalan 11 ayda Allah'ın emirlerine bir tatil verebilirim. Bunu yapabilirim, gayet güzel. Bazı insanlar var, namazlarını kılıyorlar, helal et yiyorlar. Markete gittikleri her zaman emin olmaya çalışıyorlar. Bu eti nereden getirdin? Bu hayvanın kesilirkenki videosunu izlemek istiyorum, bir ses kaydı, mp3 kaydı ya da bir YouTube videosu yoluyla Allahuekber denip denmediğini öğrenmek istiyorum. Bu tavuğu yemeden önce bir delil istiyorum. Helal et konusunda çok hassas insanlar. Ama aynı zamanda, aynı adam hanımının mehrini vermedi. aynı adam kız kardeşine mirastan pay vermeyi reddetti. Aynı adam iş yerindeki insanları kandırıp paralarını geri ödemiyor, yalan söylüyor. Aynı adam. Çünkü akıllarınca bu önemli, bu benim İslam'ım, Allah tavuk hususunu çok takdir edecek, ama diğer şeyler... sıkıntı yok. Bu amel onları örtecek.

İnsanlar hac hususunda bu düşünceye sahipler. Sadece hacca gidersem... Amel defteri tertemiz, yani iyi durumdayım. Yani şeytan gelip der ki neden bu yapmayı sevdiğin şeyler üzerine yoğunlaşmıyorsun ki? İslam'daki diğer şeyler briaz daha çaba harcamanı gerektirecek, sana zor gelecektir. "Allah seni anlayacaktır. Sen daha yapmayı sevdiğin, seni mutlu eden şeyi yap." Ve sen de kendine muhteşem bir şey yaptığını söylersin.

Sizinle paylaşmak istediğim şeytanın son tuzağı da

iyi biri olmanın ne anlama geldiğini kendinizce tanımlamaya başlamanızdır. Bu ne anlama geliyor? Beş tane görev arasından beşinciyi seçmek vardı. Bu tamamen başka bir tane. Beş görevi unut, neyin önemli olduğu "ben" sana söyleyeceğim. Benim kendime ait 5 maddelik bir listem var. Şunu yapmam gerekiyor diye düşünüyorum.

Allah'ı memnun edecek olan budur. Çünkü şimdi senin hislerin, gözlemlerin ve görüşlerin Allah'ın indirdiğinin üzerinde bir konumda. Ama sana göre senin iyi bir insan olmandan, temiz kalpli ve iyi niyetli olmandan kaynaklanıyor Senin niyetin temiz olduğu sürece Allah bunlardan memnun olur. Böyle insanları duymuşsunuzdur. "Evet ben Allah'ın bunları bunları söylediğini, benden şunları şunları istediğini biliyorum ama ben aslında iyi bir insanım. Hakikaten iyi bir insanım (kalbim temiz). İnsanlara iyi davranıyorum. İşlerimde dürüstüm, saygılıyım vs vs. İşte bu tarz şeyler... Namaz kılıp, Tesettürlü/sakallı olup berbat bir halde olan insanlar tanıyorum, en azından onlar gibi değilim. Benim kendime has bir iyilik ölçüm var ve bu yeterli, Allah anlayacaktır."

(10)

10

İşte bu şeytanın bize gelip söylediği şey. "Bu iyi, kendi Allah'ın emirlerine adamak zorunda değilsin çünkü etraf kötü örneklerle dolu, senin yapman gereken şey kendine Allah'ın seni anlayacağını kabul ettirip kendi yaşam tarzını sürmek, kendini iyi addetmek ve kendine harika olduğunu telkin etmektir."

Bütün bu sağdan yaklaşmalarda ortak tehdit nedir? Kendinize her şeyin yolunda olduğunu, iyi bir iş yapıyor olduğunuzu telkin etmeniz. Kendime bunun güzel olduğunu söylememdir. Aklıma gelen son şeyle bitireceğim inşaAllah bir dahakine sol taraf hakkında konuşacağım. Bir dakikadan fazla sürmez Allah'ın izniyle. Allah diyor ki: "Her bir grup kendi katındaki ile sevinip böbürlenmektedir." (Rum/32) İslam'ı, hidayeti bulmaya gayret eden insanlar vardır. Bunun için mescide giderler, bir takım insanlarla görüşürler ki Allah'a daha yakın olsunlar. Değil mi? Ama siz de biliyorsunuz ki Müslümanların hepsi aynı değil, mescidleri hepsinin aynı değil. Yani bir mescide gidip birileriyle tanışıyorsunuz ve o kişiler herhangi bir gruba bağlı oluyorlar.

Ya da saygı duydukları belli alimler, takip ettikleri belli bir çizgi vardır. Oraya gidip o insanlarla çok mutlu oluyorsunuz; çünkü Allah'ı bu insanlar vesilesiyle buldunuz.

Fakat sonra başka bir mescide gidiyorsunuz ve görüyorsunuz ki bunlar diğerleri gibi değil, bunların sakallarını daha kısa, başlarını bile sarmıyorlar. (!) Namaz kılarken ellerini benim bağladığım gibi bağlamıyorlar.(!) Sonra kendinize şunları söylemeye başlıyorsunuz, "Benim beraberinde olduğum, beni Allah'a yakınlaştıran grup en doğrusu, elhamdulillah onları buldum. Diğer bütün insanlara acıyorum." Sonra doğruluk nedeniniz, iyi amellerinize ne oluyor? senin grubuna katılsınlar diye herkesi, diğer cehenneme gidecek olanlar hakkında uyarmak oluyor. Çünkü diğer herkes sapıtmış, Allah'tan uzakta, onlar şu şu şu nedenlerden dolayı yanılgı içerisindeler. “Sana neden bizim en iyisi olduğumuzu söyleyeyim. Hatta sana bizim neden harika olduğumuzu söylemeyeyim, neden diğerlerinin bu denli korkunç durumda olduğunu açıklayayım. Çünkü insanları hidayete erdiklerine emin olmalıyız da (!)”

Güzel başladın, seni Allah'a yaklaştıran insanlarla karşılaştın ama bu bir ekole döndüğünde ya da bir Müslümanı ilk gördüğün zaman "Bu ne tür bir Müslüman?"

dediğinde... "Nesin sen? -Müslümanım +Evet evet biliyorum Müslümansın da...

Bilirsiniz... Bu yeterli olmuyor. Bu olmaya başladığında da şeytandandır. Çünkü birinin Allah'ı Rab olarak kabul etmesi senin için yeterli olmamış oluyor. Muhammed'i (s.a.v) peygamberleri kabul etmeleri yeterli olmamış oluyor. Benimle aynı gruptan olduğuna emin olmak gerekiyor, öbür türlü bir sorunumuz var. Sonrasında ben vaktimi sana kendini nasıl düzeltmen gerektiğini anlatıp benim gruba katılmanı söyleyerek harcayacağım. Yoksa senin açından kötü hissederim, bu kendini beğenmişliğin doruk

(11)

11

noktasıdır. Mesele söylediğim ilk şeye gidiyor. İnsanlar hidayete sahip olduklarını zannettikleri zaman...

Hidayet hiçbir Müslüman grubun elinde değildir. Hidayet hiçbir mescidin üyelerinin, hiçbir imamın, hiçkimsenin elinde değildir. Allah'ın elindedir. Allah ona sahip olandır.

Birinin yanıldığını, yanlış iş yaptığını tevazuyla, kibarca söyleyebilir, onlara açıklayabilirsiniz bu durumu. İbrahim aleyhisselam'ın babası putlara tapıyordu, onları evinde yapıyordu; ama onu uyarmasının sevecen bir üslubu vardı. Bizim diğer Müslümanları nasıl uyardığımıza bakın bir. Putlara tapanlar bile değil. İnsanlar nasıl da hak adına diğerleri hakkında vaaz veriyor. Onlara göre bazı Müslümanların katli vaciptir.

Onların öldürülmesi, idam edilmesi gerekiyor. Şeytanın yolundan gidiyorlar. Diğer Müslümanları inandıkları şeylerden dolayı aşağılayıp hor görüyorlar. Bu mu senin uyarma tarzın? Hangi Peygamber bunu yaptı? Hangisi bu şekilde konuştu?

Peygamberler diğer insanları nasıl uyardılar? Onun kötü yolda olduğunu düşünüyorsan bile durumu düzeltmenin yolu bu mu? Böyle mi konuşulur? İyi olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapmanın en kötü yollarını buluyoruz. İyi iş yapmak sadece ne yaptığımız değil, onu nasıl yaptığımızla da alakalıdır.

Allah bizi şeytanın sağdan yaklaşmalarından muhafaza buyursun, doğru yoldan ayırmasın. Allah bizleri Kur'an'ın hikmetiyle bereketlendirsin, ayetlerinden ve hikmetli zikrinden faydalandırsın.

Nouman Ali Khan

Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.

Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.

Daha fazla ders metni için web sitemizi ziyaret edin:

http://www.gencmuslumanlar.com

Referanslar

Benzer Belgeler

İkinci olarak sıkıntı haline getirdiğimiz küçücük şeyle- rin ne kadar anlamsız olduğunu, insanlara göster- diğimiz bir sürü tepkinin, kızgınlığın sağlıklı ol- madıktan

14.Sunum öncesi ve sonrası, takdim, teşekkür, sunum planına dikkat edilmelidir....  Tonlama ve vurgulamalara

[r]

konuşuyorum. Anne-babalara kızgın değilim. Başka kimseye kızgın değilim. Size bile kızgın değilim. Sadece sizleri ve kendimi gerçekliğe döndürüyorum. Bakın,

Ama sizin yaptığınız güzel işlerin kesinlikle Allah tarafından kabul edildiğini ve tamamiyle hazır olduğunuzu, endişelenecek hiçbir şey kalmadığını

اَذَخَّتا َو ا هَليِبَس يِف اِرْحَبْلا hatırlıyorum da denize baya garip bir şekilde geldiğinden bahsediyor ben hikayenin arka planına çok da ikna olmadım ama yine

Allah senden nefret ediyor, o yüzden bunlar oluyor.” Diğer taraftan sen düşünmeye başlıyorsun: “Allah beni cezalandırıyor, o yüzden bunlar oluyor.” Tam o anda, Allah

Kocanızın size göstermesi için değil, sizin kendiniz için Allah ile olan bağınızdan ne kadar uzaklaştığınız bir göstergesi.. Bu durum bazen çok kötü bir