• Sonuç bulunamadı

Belayı İman ile Karşılamak - Nouman Ali Khan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Belayı İman ile Karşılamak - Nouman Ali Khan"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Belayı İman ile Karşılamak - Nouman Ali Khan

Bu hutbede sizinle paylaşmak istediğim ilk şey, genellikle ‘musibet’ ya da

‘zorluk’ olarak tercüme edilen bir kelimenin anlamı. Kur’an’ın kelimesi:

‘musibe’. Güneydoğu Asya’dan olanlarınız bilirler, birçok insan ‘musibet’

kelimesini kullanır. Ve bu kelimeyi, yaşanan korkunç bir şey için kullanırlar. Bu kelime, uygun biçimde hedefi vurmak anlamındaki Arapça ‘esabe’ fiilinden geliyor. Trajedi, korkunç bir olay ya da bunun gibi anlamlar içeren ‘karise’

kelimesini kullanmak yerine, Kur’an bu terimi (musibe) kullanırken çok stratejik.

Başa gelen her ne ise, tam hedefe ve tam zamanında vurdu ve başka birine vuramazdı anlamında Kur’an stratejik olarak ‘musibe’ kelimesini kullanıyor.

Yani olan her ne musibet varsa, bu bir kaza değil. “Neden bu bana oluyor?” gibi bir soru yok. Bu durum sadece senin başına gelebilirdi. Başka birinin başına gelemezdi. “Neden bu şimdi oluyor?” Bu durum sadece şu an olabilirdi. Başka hiçbir zamanda olamazdı. Çünkü bu durum tam olarak hedefe yönelik, hedefe vuran şey anlamında. Bu, hayatta kendimizi içinde bulduğumuz zor durumlar için kullanılan terim. Ve hayat bu zor durumlarla dolu. Allah (azze ve celle) diyor ki: “lekad halaknel insane fi kebed” (90/4) Biz insanı bir sürü zor sıkıntının, zahmetin arasında yarattık. Bu, insan hayatının bir parçası. Bu arada, bu musibetlerin türleri neler? Bir taraftan depremler, volkan patlamaları,

kasırgalar, yağmur fırtınaları gibi şeylerden bahsediyoruz. Ve bu bir gerçeklik.

Bu yüzden Allah başka bir yerde diyor ki: “ma esabe min musibetin filardi”

(57/22) Dünyada başınıza gelen sıkıntılar... Yani dünya ile bağlantılı olan

musibetlerden de bahsedebilirsiniz burada. Ama bu sadece tek bir tür musibet değil. Bu, sadece bir adada olan depremle ilgili değil; aynı zamanda içimizde olan depremler ile de ilgili. “ve la fi enfusikum” (57/22) Kendi içlerinizde. Eşler arasında, anne-baba ve çocuklar arasında ya da garip, zor bir aile durumunun içinde sıkışıp kalmış birinin içinde gerçekleşen büyük sıkıntılar var. Çok zor bir ekonomik durumun içinde şıkışıp kalmış olan insanlar var. Her türlü travmatik durumun ortasında sıkışıp kalmış olan insanlar var. Bu, duygusal sağlığınızla ilgili olabilir. Fiziksel sağlığınızla ilgili olabilir. Her türlü şey ile ilgili olabilir. Belalar ile başa çıkma kabiliyetimizde imanımızın -Allah’a (azze ve celle) inandığımız gerçeğinin- rolünün ne olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

(2)

2

Ve inananlar olarak belalara karşı nasıl bir duruşumuz olmalı? Bu, aslında Allah (subhanahu ve te’ala) ile bir ilişkinin olmasının ne demek olduğunu anlama seviyemize bağlı. Size açıklamak istediğim ilk şey Kur’an’ın iki farklı kötü durum arasındaki ayrımı yapma konusunda çok dikkatli olduğu. Tamamen kontrolünün dışında olan kötüymüş gibi gözüken bir durum var. Bu durumla ilgili hiçbir şey yapamazdın. Selde mahsur kaldın. Sele sen sebep olmadın. Sadece orada yaşıyordun. Kaçman için hiçbir yol yoktu. Ya da seyahat ediyordun. Selin geldiğinden haberin yoktu. Haberlerde filan yoktu. Bunun sebebi sen değilsin.

Bu, tamamen Allah tarafından planlanmış. Senin bu durum ile bir ilgin yoktu. Bu durumdan kurtulman için hiçbir yol yoktu. Bu, “Büyük bir fırtına geliyor. Lütfen şehri boşaltın.” haberini okuyan birinin durumuyla aynı değil. Tsunami buraya geliyor ve birisi diyor ki: “Biliyor musunuz şimdi sahile gitmek için iyi bir zaman.”

Ve sahile gidiyorlar. Sonra başlarına kötü bir şey geliyor. “Allah’ın takdiri. Ben ne diyebilirim ki? Bunun başıma geleceğine Allah karar vermişti.” demeye hakları yok. Bunu söylemeye hakkınız yok. Ve Allah bu konuda çok açık ve net.

O (subhanahu ve te’ala) diyor ki: “ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebet eydikum” (42/30) Başınıza her ne musibet gelirse kendi elleriniz ile kazandıklarınız yüzündendir. Bunu, kendi başınıza kendiniz getirdiniz. Eğer sadece bu açıdan düşünecek olursan bu da problem olurdu. Çünkü

merdivenlerden aşağıya iniyorsan ve kayıp düştün sonra kendi kendine düşünmeye başlıyorsun; “Bir günah işlemiş olmalıyım o yüzden Allah beni merdivenlerden düşürdü. Bu, bazı kötülükler yaptığıma dair Allah’tan bir işaret.

Allah, bu otel lobisinde kolumu kırarak bana dersimi veriyor.” Başına gelen şeylerin altından manalar çıkarmaya başlıyorsun. Ve gayptan bir sebep sonuç ilişkisi olduğunu düşünmeye başlıyorsun. Bu, aşırıya gidebilir. Burada dikkatinizi çekmek istediğim şey şu: insanlar -Allah’a inanan kimseler- iki farklı uca

gidebilirler. Bir uç şu: her şey Allah yüzünden oldu. Benim yapabileceğim bir şey yok. Her ne olduysa onun için beni suçlayamazsın. Allah’ın takdiri.

“Ma esabe min musibetin illa bi iznillah” (64/11) Başınıza her ne musibet

gelirse, Allah’ın izniyle gelir. Tegabun Suresinde öyle dedi. Direkt olarak söyledi.

Allah’ın izni ile olur. Bu, Allah’ın planıydı. Ne yapacaksın? Yani bir öğrenci sınavlarına çalışmaz, ödevlerinin hiçbirini yapmaz ve başarısız olup okuldan atılır ve sonra da “Ne yapmamı istiyorsun? Allah’ın takdiri.” der. Allah’ı

suçlarlar. Bir diğer uçta ise her şey için kendisini suçlayan inanan bir kimse var.

(3)

3

“Allah bunu bana yapıyor çünkü ben berbat bir insanım. Bu, başıma geldi çünkü ben kötü bir insanım.” Ve etrafınızdaki cahil insanlar size yardımcı

olmazlar. Bazen çok fazla cehalet kendi ailenden gelir. Sana gelip derler ki: “Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen kötü bir kızsın.” “Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen kötü bir çocuksun.” “Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen eşinin ailesine karşı iyi değilsin.” Ya da her neyse! Hayır, bir araba kazası geçirdim çünkü bir kamyon gelip bana çarptı ve kırmızı ışığı geçti. Eşimle tartıştığım için değil. Sebep bu değil. Ama başka insanlar gelip siz derler ki: “Bu, senin başına geliyor, Allah bunu sana yapıyor çünkü o, bu, şu sebepten dolayı.” Sanki bunun olma sebebi bu diye onlara haber veren bir email aldılar gayptan. Sebep sonuç. Yani mümkün olan bu iki uç bulunuyor. Kur’an ne yapıyor? Kur’an, her şeyde bize denge veriyor. Hayatta anladığımız her şeyde bize denge veriyor. Bu arada, bu dengeye sahip

değilseniz, hayatta huzuru kaybedersiniz. “e la bi zikrillahi tatmainnelkulub”a (13/28) başka bir anlam veriyor. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”

Allah’ı hatırlamanın -zikrullah- en iyi şekli aslında Allah’ın kitabıyla olur. Ve Allah’ın kitabı, Allah’ın bu hayatta bizimle nasıl ilgilendiğini açıklığa

kavuşturuyor.

Ben diyorum ki; eğer sadece SubhanAllah ya da Elhamdulillah diyorsan ama Allah’ın seninle nasıl ilgilendiğiyle ilgili olan anlayışın hatalıysa, yine de huzur bulamayabilirsin. İnşaAllah samimiysen bulursun. Ama buradaki maksat Allah’ın (azze ve celle) bizimle nasıl ilgilendiği konusunda net olmak. Kendimi suçlamak ile ilgili sizinle bir şeyler paylaşmak istiyorum. Ve ‘Bu, Allah’tan’ ile ‘Bu, benim hatam’ arasındaki çizgiyi nereden çekiyorsunuz? O çizgiyi nereden

çekiyorsunuz? Fiziksel dünyada anlamak çok kolay. Fiziksel dünya derken ne demek istiyorum? Fiziksel dünyada, arabama benzin koymak yerine su koyarsam ve araba çalışmazsa o zaman açıkça görülüyor ki, “Bu, Allah’ın planıydı.” demeye hakkınız yoktur. O, sizdiniz. Ya da abur cubur yiyorsanız ve sürekli her türlü şekerli yiyecekten yiyorsanız sonrasında 45 yaşında şeker hastalığı teşhisi konulduğunda “Ya Allah, bu şey başıma geldi. Bu, Allah’tan bir test.” demeye hakkınız yoktur. Hayır bu, kötü yemek yeme alışkanlığının testi.

Salatalık yemiyorsun. Abur cubur yiyip duruyordun. O yüzden bu, başına geldi.

Anlıyor musunuz? Fiziksel dünyada, sebep sonuç şeklinde. Bu, aklıselim olan bütün insanların anlayacağı bir şey. Manevi dünyada ise... Bir namazı kaçırdın.

Geç uyandın. Sabah namazını kılmadın. Ve geç kılıyorsun. O gün bir iş görüşmen

(4)

4

vardı. Ve iş görüşmesi iyi gitmedi. Diyorsun ki: “Bu, ben namazı kaçırdığım için oldu.” Şimdi, bunun cevabı şu: olabilir de, olmayabilir de. Ve bunu hiçbir şekilde bilemezsin. Bunu ne sen ne de başka biri hiçbir şekilde bilemez. Ama sana

yardım edecek şey şu: “ene inde zanni abdi bi.” Bana yardımcı olacak şey şu;

Allah diyor ki: “Ben, sizin Beni zannettiğiniz gibiyim.” Eğer Allah’ın senden intikam aldığını ve sabah namazını kaçırdığın için seni bununla cezalandırdığını düşünüyorsan o zaman Allah senin için öyledir. Eğer “Hayır. Bu daha iyi. Bu iş için elimden geleni yaptım. Görüşmede iyi iş çıkardım. Ama bu iş benim için iyi değildi. Eğer iyi olsaydı, Allah izin verirdi. Allah bana bu işi verirdi.” diye

düşünüyorsan, bu tavra sahipsen o zaman Allah senin için öyledir, bütün hatalarına ve geç uyanmana rağmen. Hata yaptığımızda bizim işimiz tevbe etmektir. Allah’ın intikamını beklemek değil. Lütfen bunu anlayın. Bizim işimiz

“Eyvah, her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. Şimdi Allah bir şekilde beni yakalayacak. Olacak.” demek değil. Hayır, hayır, hayır. Allah böyle yapmaz.

Bu yüzden Allah diyor ki: “ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebet eydikum” (42/30) Başınıza her ne musibet gelirse, kendinizi her ne zorlukta bulursanız; birçoğu kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Bunu kendi başına sen getirdin. Manevi anlamda bile bazen yaptığımız ameller yüzünden başımıza gelen zorluklar vardır. Mesela, sen sürekli olarak anne ve babana kötü davranıyorsan sonra hayatında başına kötü şeyler gelirse, o zaman muhtemelen biraz bağlantı vardır. Bağlantı vardır. O tür durumlarda Allah ne yapıyor? “ve ya’fu an kesir” (42/30) Diyor ki: “Çoğunu da affeder.” Fiziksel dünyada bir

binanın ikinci katından atlarsanız bazı sonuçları olacaktır. Allah, “Hayır, bu sefer seni affediyorum. Bacağını kırmayacağım.” demeyecek. Hayır, hayır. Ne

olacaksa olacak. Elini ateşe koyduğunda yanacak. Allah, “Bu sabah, sabah namazını kıldın sen, o yüzden senin için değil. Senin için yanmayacak.”

demeyecek. Bu olmayacak.

Ama manevi sonuçlara geldiğinde Allah diyor ki: “ve ya’fu an kesir” (42/30) Bir günah işlediğinde Allah diyor ki; aslında Allah bir çoğunun geçip gitmesine izin veriyor. Hemen intikam almıyor. Hemen hesaba çekmiyor ve sonrasında yaptığın o hata yüzünden sana bu dünyada acı çektirtmiyor. Öyle yapmıyor.

Allah’ın (azze ve celle) bizimle mizacı böyle. “Ve ya’fu an kesir” (42/30) Bu, kendiniz için benimsemeniz gereken bir şey. Özellikle bu konuyu gündeme getirmemin sebebi ümmette her gün gerekleşen en büyük suçlardan -manevi

(5)

5

suçlardan- biri birbirlerini seven kişilerin ellerinde. Ebeveynler, eşler... Bazen söylenecek en kötü şeyleri sevdiklerimize söylüyoruz. Ve bazen o şeyleri Allah adına söylüyoruz. “Biraz önce yaptığın şeyden dolayı Allah seni

cezalandıracak. Sana adalet uygulanacak. Yaptığın şeyi Allah affetmeyecek.”

Bunu, bir anne evladına söyleyebilir. Hanım eşine söyleyebilir. Kardeşler birbirlerine söyleyebilir. Sanki Allah senin yardımına çağırabileceğin kızgın bir silahmış gibi. Sen üzgün olduğun için Allah da üzgün olmalı(!) Ve Allah’ı öylece kullanabilirsin(!) Bu, bizim yerimiz değil. Ve birçok insan böyle şeyleri tekrar tekrar o kadar çok duydular ki Allah’ın Kendisinden uzaklaştılar. Sevdiklerinden duydular. Bir çocuk babasının ve annesinin sürekli “Namaz kılmazsan Allah seni cezalandıracak. Namaz kılmazsan Allah seni yakalayacak. O kurabiyeyi yediğin için Allah sana çok kızgın.” dediğini duydu. Sürekli, Allah kızgın. Allah kızgın.

Allah kızgın. Bu genç çocuk 16, 17, 18 yaşlarına geldiğinde Allah ile hiçbir işi olsun istemiyor. Allah’ın merhametli ve bağışlayıcı olduğunu duyduğu zaman inanmakta zorlanıyor çünkü bununla büyümedi. Bağışlayıcı ya da merhametli bir Allah ile büyümedi. Aslında başı derde girdiği her zaman, Allah yüzünden derde girdi. Başı böyle derde girdi. Ve sonra o aynı anne-baba diyorlar ki: “Bu çocuğa Allah’ı başından beri öğrettik. Neden dinden kaçtığını bilmiyorum.” Evet, ama hangi Allah’ı ona öğrettiniz? Kızgın bir Allah? Sürekli cezalandırmak isteyen bir Allah? “ma yef’alullahu biazabikum” (4/147) Allah diyor ki: “Allah sizi

cezalandırmaktan ne elde edecek?” Bunu Allah’ın Kendisi diyor. İnsanlar ile olan şu: zor bir durumdalar. Ve ne yapıyorlar? Sürekli olarak, “Allah onları yakalıyor.

Allah onların canını yakıyor. Bunu, onlara Allah yapıyor.” diye düşünüyorlar.

Bir meslektaşım bana hatırlatmıştı. Buraya, Malezya’ya gelirken birdenbire; bu daha önce hiç olmamıştı. Bademciklerimde bu çılgın bakteriyel enfeksiyonu geliştirdim. Şişti. Boynumun yarısı tamamen tıkanmıştı. Bir burun deliğimde boğuluyormuşum gibi hissettim. Ve hala uçaktayım. Buraya gelirken yolun yarısında Abu Dhabi’ye geldim. Bir kliniğe koştum. Dediler ki: “Bu ağır ilaçları almanız gerekiyor.” Buraya geldim. Ameliyat olmam gerektiği tavsiye edildi.

Dedim ki: “Ne oluyor?!” Ve doktor bile bana dedi ki: “Bu hiç olmaz. Gerçekten çok ilginç. Bütün 30 yıllık kariyerim boyunca bunun aynısından sadece bir kere gördüm.” Ve orada ameliyatın olması için beklerken hastane yatağında

yatıyorum ve düşünüyorum... Ve bir meslektaşım bana hatırlattı: “Burası

olabileceğin en iyi yer. Şu anda bu hastane yatağından daha iyi bir yer yok senin için. Bu, Allah’ın senin için olan planı.” Burada ben düşünüyorum ki: “Bu

(6)

6

programı iptal etmem gerekiyor. Oraya gidemeyeceğim. Bu durumu, şu

toplantıyı nasıl halledeceğiz? O kadar yolu geldim ve bak şimdi onu yapamadım, şunu yapamadım.” Ve bir anda o küçük hatırlatıcıyla dedim ki: “Evet,

olabileceğim en iyi yer burası. Daha iyi bir yer yok. Çünkü bu, benim tarafımdan planlanmamıştı. Bu, Allah (azza ve celle) tarafından planlanmıştı. Bu, tamamen Allah tarafından planlanmıştı.” Allah’a öyle bir yakınlığımız olmalı ki; O bizim için bir şeyler planladığında -acı verseler bile- Allah sevgiden başka bir şey için yapmıyor onları. Allah (azze ve celle), kullarını seviyor. Onlar için en iyi olanı seviyor. Bizim kendimizi sevebileceğimizden daha fazla bizi seviyor. Bizim

kendimiz ile ilgilenebileceğimizden daha çok bizimle ilgileniyor. Bizim kendimizi rızıklandırabileceğimizden çok daha fazla bizi rızıklandırıyor. Biz bunu

unuttuğumuzda hidayet gidiyor. Allah diyor ki: “ve men yu’min billahi yehdi kalbehu” (64/11) Tegabun Suresinde, aynı konu hakkında. Başınıza her ne

musibet gelirse Allah’tan geliyor. Allah’ın izni ile geldi. Ve her kim o anda Allah’a iman edebilirse… Her halükarda Allah’a iman ediyorsun zaten. Bir Tanrıya

inanıyorsun. Ama zor bir durumdayken, işte o zaman “Allah bunu neden

yapıyor?” diye sorgulamaya başlıyorsun değil mi? İşte o anda Allah o kelimeleri söylüyor: “ve men yu’min billahi” Her kim Allah’a gerçekten inanırsa, o zaman…

Evet, her zaman Allah’ın Er-Rahman olduğunu söylüyorsun. Ama Allah’ın Er- Rahman olduğunu şu anda hissediyor musun gerçekten? “Hayır, şu anda O muhtemelen Zuntikam. Şimdi muhtemelen intikam sahibi. Şu anda

muhtemelen Cebbar’dır. Er-Rahman değil.” Görüyor musun imanın gitti.

Zorluktayken Er-Rahman’a olan imanın gitti. Allah diyor ki: “Eğer o anda Er- Rahman’a iman edebilirseniz…” Allah’ın en güzel isimlerine, Allah’ın Kendisini sana nasıl tarif ettiğine o anda iman edebilirsen Allah’ın sana vereceği hediye ne? Ve bu, hutbemin sonu.

Allah’ın sana vereceği şey ne? Ben sağlık istiyorum. İyileşmek istiyorum. İş istiyorum. Para istiyorum. Daha iyi bir aile ortamı istiyorum. Kaçmak istiyorum.

Bazı insanlar sadece kaçmak isterler. Bu diğer kişinin beni kırmayı bırakmasını istiyorum. İnsanların benimle ilgili konuşmayı bırakmalarını istiyorum. Her ne ise. Canını sıkan bir şey var. İçin içini yiyor. Ve düşünüyorsun ki; eğer o problem gitseydi huzura kavuşurdun. Hepimizin bizi gece ayakta tutan bir problemimiz var. Onun hakkında düşünüyoruz ve diyoruz ki: “Eğer o problem gitseydi iyi olurdum.” Tahmin et ne oluyor? O problem gittiğinde başka bir tanesi gelecek.

O gittiğinde bir başkası gelecek. Diğeri geldiğinde şöyle diyeceksin: “Bir önceki

(7)

7

daha kolaydı. Bu da nereden geldi? Bu daha da büyük bir problem.” O’na güvenebildiğinde Allah sana ne veriyor? Problemlerini bitirmiyor. Bu hayatta problemler bir yere gitmeyecek. Eğer problemler gidecek olsaydı, Yakub aleyhisselam için bizden çok daha önce gitmiş olurlardı. Eğer imanımız olduğu için hiçbir problem gelmeyecek olsaydı, o zaman Meryem selamun aleyha’nın hiçbir problemi olmazdı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in problemleri olmazdı. Allah’a en yakın olan insanların hayatlarını çalışıyorsun ve bütün çalıştığın şeyler problemler. Gerçekten çok büyük olanlar. Bütün hayatları boyunca. Bütün çalıştığın şey bu. Öğrendiğin tek şey bir problemden diğerine, diğerine, diğerine, diğerine. Öğrendiğin tek şey bu. Yusuf aleyhisselam -Allah’ın harika, bilgili bir elçisi- yani çocukluktan beri problemler var. Çocukluktan itibaren problemler var. O soruyu sorup duruyorum. Allah’ın sana verdiği şey ne? Zorluğun tam ortasındayken tamamen Allah’a güvendiğinde ne elde ediyorsun? Bir taraftan insanlar sana diyor ki: “Allah sana kızgın, o yüzden bunlar oluyor. Allah senden nefret ediyor, o yüzden bunlar oluyor.” Diğer taraftan sen düşünmeye başlıyorsun: “Allah beni cezalandırıyor, o yüzden bunlar oluyor.” Tam o anda, Allah ile ilgili en iyi izlenime sahip olduğunda ve Allah ile olan sevgini, güvenini ve bağını devam ettirdiğinde, Allah’ın seni bırakmadığına inandığında Allah sana ne veriyor? “yehdi kalbehu” (64/11) Bu kişinin kalbini doğru yola iletir. Kalplerine hidayet verir. Size garanti verebilirim ki, probleminiz gittiğinde... Para sorunu ise para gelir. Sağlık problemi ise sağlık geri gelir. Aile problemi ise aile problemi gider. Bu dünyadaki iyi şeylerin

hepsinin o bir hediyeye kıyasla hiçbir değeri yok.

Ve o bir hediye: “yehdi kalbehu” (64/11) Kalbini doğru yola iletecek. Kalbin huzur içince olacak. Hayatta her ne olursa olsun yüzünde hep bir gülümseme olacak. İnsanlar sana bakıp diyecekler ki: “Neden gülümsüyorsun? Neden iyisin?

Başına neyin geldiğine baksana! Neler olduğuna baksana!” -“Evet, sorun yok, her şey iyi.” Bunu geliştirebildiğinizde... Dünyadaki bütün paraya sahip olan insanlar var ama yine de uyuyamıyorlar. Mutluluk getireceğini hayal ettiğin her şeye sahip olan insanlar var. Hepsine sahipler ama huzurları yok. Kendileri ile mutlu değiller. Gerçeklikten kaçmak için kendilerini uyuşturucu ve alkole

boğuyorlar. Gerçeklik ile yüzleşemiyorlar. Ve başka insanlar onların evlerinin ve arabalarının ne kadar mükemmel olduğu ile ilgili videolar izliyorlar. Onlara bakıp diyorlar ki: “Ben de ondan istiyorum.” “ya leyte lena misle ma utiye karun”

(28/79) Keşke Karun’un sahip olduklarından bizde de olsaydı.

(8)

8

Ne kadar güzel bir hayat yaşıyor. Ama diğer taraftan eğer O’na dönebilirsen Allah’ın sana vereceği şey... Hiçbir paranın, popülerliğin, insanların seni sevmesi ve seni takdir etmesi ... Bunların hiçbiri sana, sadece Allah tarafından

verilebilen bu bir hediyenin verdiği şeyi vermezler: “yehdi kalbehu” (64/11) Allah onun kalbini doğruya iletecek. Allah bu kimsenin kalbini doğruya iletecek.

Bu, imanın nihai hediyesi. Bu, musibetin nihai hediyesi. Şimdi sonunda hutbeyi bitireyim. Bu hutbeye zor durumlardan konuşarak başladım. İnsanlar çıkmazda.

Sen çıkmazdasın. Ben çıkmazdayım. Bir durumun içinden çıkabileceğimiz bir yol görmüyoruz.

O zor durumlar aslında Allah’ın bizlere hayatımızda kazanabileceğimiz en değerli hediyeyi verme şekil: Allah’ın kalbimize hidayet vermesi. Eğer sadece o durumları kullanabilsek; Allah’ı o durumlarda bulabilsek, o durumda Allah ile konuşabilsek... Ve bunu yapmak için Arapça bilmenize gerek yok. Çok fazla Kur’an bilmenize gerek yok. Sadece Allah’a dönüp dersiniz ki: “Ya Allah, Sen plan yapanların en iyisisin. Ya Allah, kimse Senin sevdiğin kadar beni sevmiyor.

Kimse Senin benimle ilgilendiğin gibi benimle ilgilenmiyor. Biliyorum ki bu durum benim için en iyisi. Bana doğru yolu göster. Senin rehberliğine ihtiyacım var.” Samimi bir şekilde Allah’a dönüp O’ndan hidayet istediğinizde Allah sizi hiçbir zaman geri çevirmez. Allah’tan araba istersiniz, vermeyebilir. Allah’tan ev istersiniz, vermeyebilir. Allah’tan hastalığınızı iyileştirmesini istersiniz,

iyileştirmeyebilir. Belki iyileştirir, belki iyileştirmez çünkü O, sizin için hangisinin daha iyi olduğunu biliyor. Ama O’na samimi bir şekilde sorduğunuzda size

vereceği garanti olan tek şey O’nun rehberliğidir. İşte onu size verir. Ve size onu verdiğinde diğer her şey çözülür. Diğer her şeyin çaresine bakılır. Allah (azze ve celle) bizleri gerçekten, samimi bir şekilde hidayet için yalvaranlardan kılsın. Ve Allah, hayatımızdaki bütün zorlukları O’na daha da yakınlaşmak ve O’nun eşsiz rehberliğini kazanmak için bir vasıta yapsın.

Nouman Ali Khan

Çeviri: gencmuslumanlar.com

Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.

Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ashab-ı kiram, Allah Resûlü (s.a.s)’in bu müjdesine nail olmak için İslam’ın evrensel mesajlarını diyardan diyara taşıyordu.. Anadolu’muzda ilk defa

        Vezir cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar.. Nitekim sorar soruşturur, nalıncının

Sabah güneş doğmadan Cebrail geliyor, imam oluyor, Resulü Ekrem'le birlikte iki rekat sabah namazı kılıyor.. Cebrail namazda

Bunun için insanoğlu yalnız O’na ibadet etmek ve her şeyden daha çok O’nu sevmek durumundadır.. Her şeyde bize örnek olan Peygamberimiz Allah’ı sevmede de bize en

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) değil, Allah bizzat bu sure hakkında konuşmuştur.. Allah'ın yorum yaptığı, hakkında özel şeyler söylediği başka bir sure

Allah teâlâ şöyle diyordu: “Çünkü sen tevekkül et- tin Yakub. Eskisi gibi bana güvendin, bana döndün ve sığındın. Âyet) diyerek tekrar dostluğumu kazandın…

AHMET MIHÇI’DAN BAŞKAN KAVUŞ’A TEŞEKKÜR Türkiye Sakatlar Derneği Kon- ya Şube Başkanı Ahmet Mıhçı ise engellilerin her zaman yanında ol- dukları için

Kocanızın size göstermesi için değil, sizin kendiniz için Allah ile olan bağınızdan ne kadar uzaklaştığınız bir göstergesi.. Bu durum bazen çok kötü bir