• Sonuç bulunamadı

Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ِ ّ� ِﻢ ْﺴِ�

ِﻢﻴ ِﺣﱠﺮﻟا ِﻦ َﻤ ْﺣﱠﺮﻟا

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Şeyh Hamd bin Atik en-Necdi (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çıkarsa;

belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için savaşırlarsa; tevhid ehline düşmanlık içlerinde yerleşirse ve dine teslimiyeti reddederlerse; bu durumda nasıl olur da bu beldeye küfür

beldesi hükmü verilemez?

Eğer onlar, kendilerini ehl-i küfre nispet etmeseler [ve onlardan beri olduklarını iddia etseler] dahi, [tevhid ehlini] kötüleyip,

bunu din edinenleri hatalı görüp onların Harici yada kafir olduklarına hükmederken (elbette orası Dar’ul Küfür'dür)... Bu

durumda şayet bunların tümü mevcutsa nasıl olur…”

(3)

MEKKE-İ MÜKERREME'NİN KÜFÜR BELDESİ OLUP OLMADIĞI

HUSUSUNDA BİR MÜNAZARA

Müellif:

Şeyh Hamd bin Atik en-Necdi

(Rahmetullahi Aleyh)

Mütercim:

Ebu Muhammed Selefy

MUVAHHİD YAYINLARI www.almuwahhid.com

(4)

ِﻢﻴ ِﺣﱠﺮﻟا ِﻦﻤ ْﺣﱠﺮﻟا ِﷲ ِﻢ ْﺴِ�

Bismillahirrahmanirrahim.

Şeyhimiz Hamd bin Atik (Rahimehullah), (kendi dönemindeki) Mekke ehlinin hükmü ve bir belde olarak bu şehrin kendisine ne denileceği (küfür beldesi mi yoksa İslam beldesi mi olduğu) hususundaki cevabında şöyle dedi:1

Bunun üzerine Şeyh (Rahimehullah), Allah Teâlâ’nın şu kav- liyle cevabına başladı:2

﴿ ﺎ َﻣ ﱠﻻا ﺎَﻨَ

ﻟ َﻢْﻠِﻋ ﻻ َﻚَﻧﺎ َﺤْﺒ ُﺳ ُﻢﻴ ِﻜ َحْ

�ا ُﻢﻴ ِﻠَﻌﻟا َﺖْﻧْ َ

أ َﻚﱠﻧِإ ﺎَﻨَﺘْﻤﱠﻠَﻋ

“Sen yücesin (Seni tenzih ederiz), bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, Alim (her şeyi bilen), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olansın."3

Müzakere, Mekke'nin küfür beldesi mi yoksa İslam beldesi mi olduğu konusunda cereyan etti. Bundan sonra biz diyoruz ki: Tevfik (başarı) Allah'tandır:

Allah Teâlâ Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i, bütün ra- sullerin dini olan tevhidle, (bir nebi; peygamber ve rasul; elçi olarak) göndermiştir. Tevhidin hakikatı, “La-ilahe İllallah (Al- lah’tan başka -tapılmaya layık, hak- ilah yoktur)” şehadetinin içeriğinde bulunmaktadır. Tevhid; Allah Teâlâ’nın bütün mah- lukatın mabudu olması ve dolayısıyla, O'ndan başkasına ibadet çeşitlerinin hiçbirisiyle ibadet edilmemesidir.

1 Mecmuat'ur Resail ve'l Mesail'in Necdiyye, 1/742-746; ed-Durar’us Se- niyye, 9/259-264.

2 “Mecmu’ur Resa’il ve’l Mesa’il’in Necdiyye” nüshasındaki girizgah pa- ragrafının yerine “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında, risalenin başlangıç cümlesi olarak şöyle denilmiştir: “Şeyh (Rahimehullah) kendisiyle Mekke ehli hakkında münazarada bulunanlara şöyle dedi:”.

3 el-Bakara 2/32

(5)

"Dua ibadetin özüdür (beynidir)."4

Havf (Allah’tan korkmak), Reca (Allah’tan ummak), Tevek- kül (Allah’a dayanmak), İnabe (Allah’a tevbe ile yönelmek), Ze- biha (Allah için adak/kurban kesmek), [saygı içeren korku/ür- perti]5 Salat (Allah’a namaz kılmak) da ibadet çeşitlerindendir.

İbadet çeşitleri çoktur.

(Birinci asıl:) Tevhid (ibadeti tüm çeşitleriyle Allah’a has kılmak), bütün amellerin sıhhatinin şartı olan en önemli asıl- dır.

İkinci asıl: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in emrine itaat et- mek; dakik meselelerde ve bundan daha önemsiz meselelerde ona muhakeme olmak (hükmüne başvurmak); onun şeri’atini ve dinini tazim etmek (yüceltmek); onun dinin aslı ve furu- suyla (detaylarıyla) alakalı hükümlerine boyun eğmektir. Do- layısıyla;

Birinci asıl olan tevhid; şirki nefy eder ve şirkin varlığıyla birlikte sahih olmaz.

İkinci asıl olan Rasulullah’a itaat; bid’ati nefy eder ve uydu- rulmuş bid’atlerin varlığı ile istikamet üzere olmaz.

Şayet bu iki asıl (Allah’ı birleme ve Rasul’e itaat etme) -ilim,

4 Tirmizi, Hadis no: 3371; Ebu Davud, Hadis no: 1479.

Tirmizi hadis hakkında şu notu düşmüştür: “Hadis bu vecihten garibtir.

Biz bunu İbnu Lehia hadisinden başka bir yolla bilmiyoruz.” Tirmizi, bu hadisin hemen ardından no: 3372’de aynı manaya delalet eden şu hadisi -“Hasen Sahih” kaydını düşerek- rivayet etmiştir:

ُةَدﺎَﺒِﻌﻟا َﻮُھ ُءﺎَﻋﱡﺪﻟا

“Dua, ibadetin bizzat kendisidir.”

Bu hadisi Nevevi sahihlemiş (Nevevi, el-Ezkar, 333), İbnu Hacer de sene- dinin “ceyyid (iyi)” olduğunu beyan etmiştir. (İbnu Hacer, Feth’ul Bari, 1/49)

5 Parantez içi ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında “Zebiha” ibaresinin yerine kullanılmıştır.

(6)

6 ❖ Mekke-İ Mükerreme'nin Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

amel ve davet yoluyla- tahakkuk ederse, ve eğer bu -hangi belde olursa olsun- o belde halkının diniyse, eğer bu iki hususa uygun amel eder, ona davet eder, onu din edinenleri dost edi- nir ve ona muhalefet edenlere düşmanlık ederlerse (şayet on- lar bu durumdaysalar) bu durumda onlar muvahhidlerdir.

Kabe'ye, Makam-a (Makam-ı İbrahim), Hatim (Hicr-i İs- mail)'e dua etmek, enbiyaya (nebilere) ve salih kimselere dua etmek gibi şirkin yaygın olmasına gelince; zina, riba (faiz), zu- lüm çeşitleri, sünneti arkaya atıp ondan vazgeçmek gibi şirkin tamamlayıcıları yaygınlaşmışsa; bid’at ve dalalet yaygınsa, ta- hakkum (otorite) zalimlerin imamlarında ve müşriklerin ve- killerindeyse; Kur'an ve Sünnet dışında bir şeye davet yapılı- yorsa (bütün bunlar yaygın biçimde yapılıyorsa); bu durum - hangi belde olursa olsun- şek(şüphe)siz olarak ilmi en az olan kimseler tarafından dahi bilinir ki, bu beldeler; küfür ve şirk beldeleri olmaya mahkumdur. Özellikle de (bu belde ahalisi) tevhid ehline düşmanlık ediyor, onların dininin yok olmasına ve [muayyen olarak da]6 İslam beldelerinin tahribine uğraşı- yorsa...

Şayet bu hususta (muhalifime) delil ikame etmek istesem;

Kur'an'ın tamamını, bu konuda delil olarak bulurdum. İslam uleması bu hususta icma etmiştir ve bu, her alim nezdinde za- ruri olarak bilinir.

(Bize itiraz ederek) “Bahsini ettiğiniz şirk (o beldede ika- met etmeyen) uzak diyarlardan gelenlerden sadır olmaktadır, belde ehlinden kaynaklanmamaktadır.” diyen kişiye gelince, ona şöyle denilir:

İlk olarak; Bu (iddia ve itiraz); ya kibirden yahut da vakıaya dair ilim sahibi olmamaktan kaynaklanmaktadır. Şu çok iyi bi- linmektedir ki, uzak diyarlardan gelenler; Kabe'ye, Makam'a

6 Parentez içi ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında mevcuttur.

(7)

ve Hatim'e dua etmede -tıpkı her işitenin işittiği ve her mu- vahhidin bildiği gibi- bahsi geçen beldelerin ehline tabi olmak- tadırlar.

Ve ikinci olarak denir ki: Şayet bu ortaya konulur ve çok iyi bilinen bir durum olursa, bu durumda bu mesele için yeterli (bir delil)dir. Bu (şirk ve bid’atleri uzak diyarlardan gelen ya- bancıların işleyip, Mekke ehlinin işlemediği şeklindeki) ayrımı kim yapmaktadır?

Ne kadar da acayip (garip)tir ey Allah’ım!

Sizler onların beldelerine gittiğinizde -onların bu dine karşı düşmanlıklarını ve onu din edinen kimseye karşı buğzla- rını bildiğiniz için- tevhid inancınızı gizliyor, dininizi açıktan yaşamaya muktedir olamıyor ve namazlarınızı gizli (kılı)yor- sunuz. Bu durumda, nasıl olurda akıl sahibi bir kimse, için işkal vuku bulur [kalabilir]?7

Sizlerden bir adam; Kabe'ye, Makam'a ve Hatim'e dua eden, Rasul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e veya sahabelere dua eden bir kimseye; “Hey sen! Allah'tan başkasına dua etme!” di- yecek olduğunda ya da: “Sen (bu yaptıklarından dolayı) bir müşriksin!” diyecek olduğunda görseniz; onları müsamahakar olarak mı yoksa tuzak kurar (entrikaya başvurur) olarak mı görürsünüz?

Bizimle tartışan bilsin ki, o Allah’ın tevhid (din)i üzere de- ğildir, vallahi; o, ne tevhidi biliyor ne de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in dinini uyguluyor...

İçlerinden bir adam onlara: “Dininize (İslam’a)!”8 geri dö-

7 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında mevcut olup diğer nüshada yeralan “vuku bulur” ifadesinin yerine kullanılmıştır.

8 Bu cümle “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında şöyle ifade edilmiştir: “Şa- yet içlerinden bir adam onlara: Hepiniz dininize (İslam)’a geri dönün…”

(8)

8 ❖ Mekke-İ Mükerreme'nin Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

nün!” veya: “Kabirler üzerine bina ettiklerinizi (türbe ve kub- beleri) yıkın; Allah'tan başkasına dua etmek9 helal değildir”

dediğinde ne olacağını gördün mü?

Onlar; Kureyş'in Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e yaptıklarını, o kişiye yapmakla yetinecekler midir? Vallahi ha- yır; vallahi hayır (onlar Kureyş’e kıyasla işkence ve vahşette daha da ileri gitmişlerdir).

Şayet bu dar, Dar’ul İslam idiyse, hangi sebepten dolayı;

onları İslam'a davet etmiyorsunuz, (mezarların üzerlerine bina ettikleri türbe ve) kubbeleri yıkmalarını, şirk ve onun ta- mamlayıcılarından uzaklaşmalarını emretmiyorsunuz? Şayet onların namaz kılıp haccetmeleri [veya oruç tutup sadaka ver- meleri]10 sizi yanıltmışsa bu durumda meseleyi daha ilk baş- langıcından itibaren iyice düşünün!..

Tevhid, Halil İbrahim'in oğlu İsmail (Aleyhisselâm)'ın dave- tiyle Mekke'ye yerleşti. Mekke ehli bir zaman müddetince tev- hid üzere kaldı. Sonra Amr bin Luhey sebebiyle şirk aralarında yaygınlaştı ve [böylelikle]11 müşrik oldular. Hac yapmak, hacı- lara [ve hacı olmayanlara]12 sadaka vermek gibi (Hanif) din- den bazı öğeler kalmasına rağmen beldeleri şirk beldeleri oldu.

Abd’ul Muttalib'in, Fil Kıssası’ndaki samimiyetini gösteren şiir sizlere ulaştı. (Dinlerinde) bunlardan başka (Hanif dinden) kalıntılar da vardı. (Bu kalıntılar); ne o zamandaki (Mekke- li)lerin tekfir edilmelerine ne de onlara düşmanlık gösterilme- sine mani olmadı. Bilakis bizim ve başkalarının nezdinde zahir

9 Parantez içi ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamaktadır.

10 Parantez içi ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta- dır.

11 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında mevcuttur.

12 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta- dır.

(9)

görüş, bugünkü (Mekkeli müşrik)lerin şirkinin o zamanki (Mekkeli müşrik)lerin şirkinden daha azim (şedid) olduğudur.

Bilakis bütün bunlardan önce, yeryüzü halkı [Adem Aleyhis-

selâm'dan sonra]13 tam on asır boyunca -ta ki salih insanlara karşı guluv (aşırılık) ortaya çıkana kadar- tevhid dinine bağlı kaldı. Böylelikle Allah Teâlâ ile birlikte salihlere dua ettiler ve böylece küfre girdiler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ, onlara Nuh (Aleyhisselâm)'ı gön- derdi. Nuh (Aleyhisselâm) onları tekrar tevhide davet etti. Allah Teâlâ’nın onlar hakkında anlattıklarını iyice düşün.

Aynı şekilde Allah Teâlâ’nın Hud (Aleyhisselâm) hakkında zik- rettiklerini (iyice düşün)! Hud (Aleyhisselâm), onları Allah’a iba- dette ihlasa davet etti. Zira onlar, ibadetin aslında münakaşa etmiyorlardı (münakaşa ettikleri mesele, ibadetteki tevhid meselesiydi).

Aynı şekilde İbrahim (Aleyhisselâm); o da kavmini tevhidde ihlasa çağırdı, onlar -tevhidde ihlastan ayrı olarak- Allah'ın uluhiyetini zaten ikrar ediyorlardı.

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için savaşır- larsa; tevhid ehline düşmanlık içlerinde yerleşirse ve dine tes- limiyeti reddederlerse; bu durumda nasıl olur da bu beldeye küfür beldesi hükmü verilemez?

13 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta- dır.

(10)

10 ❖ Mekke-İ Mükerreme'nin Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

Eğer onlar, kendilerini ehl-i küfre nispet etmeseler [ve on- lardan beri olduklarını iddia etseler]14 dahi, [tevhid ehlini]15 kötüleyip, bunu din edinenleri hatalı görüp onların Harici yada kafir olduklarına hükmederken (elbette orası Dar’ul Kü- für'dür)... Bu durumda şayet bunların tümü mevcutsa nasıl olur… Bu [külliyen]16 genel bir meseledir.

Cüzi meselelere gelince, şöyle deriz: Şüphesiz ki Kur’an ve Sünnet delalet etmektedir ki; eğer bir Müslümanın şirk ehli ile muvalat (dostluk) kurma hasleti varsa ve aynı zamanda onlara teslimiyet gösterirse bununla dininden irtidat etmiş olur. [Bu hususta]17 Allah Teâlâ’nın şu ayetinin üzerinde iyice düşün:

﴿

�� ْﻣَ َ

أ َو ْﻢُهﻟ َل ﱠﻮ َﺳ ُنﺎَ ﻄْﻴ ﱠﺸﻟا ى َﺪ ُهَ ﻟا ُﻢُهْ َ

ﻟ َنﱠ�َﺒَﺗ ﺎ َﻣ ِﺪْﻌَ� ﻦِّﻣ ﻢ ِهِرﺎَﺑْدَ أ �َ

�َﻋ او ﱡﺪَﺗْرا َﻦﻳ ِﺬﱠﻟا ﱠنِإ ْﻢُهﻟَ

“Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça belli olduk- tan sonra, gerisin geri (küfre) dönenleri, şeytan kışkırt- mış ve uzun emellere kaptırmıştır.”18

Allah Teâlâ’nın şu ayeti ile birlikte iyice düşün:

ْﻢُ�ْ� ِﻣ ُﮫﱠﻧِﺈَﻓ ْﻢُﻜﻨِّﻣ ﻢُهﱠﻟَﻮَﺘَﻳ ﻦَﻣَو﴿

“Sizden onları (Yahudi ve Hıristiyanları) kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır.”19 20

14 Bu cümle “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında şu şekilde yeralmıştır:

“Mekke ehlinden ve başkalarından beri olduklarını iddia etseler...”

15 Parantez içi verilen ilave yalnızca “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında mevcuttur.

16 Parantez içi verilen ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunma- maktadır.

17 Parantez içi ilave “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta- dır.

18 Muhammed 47/25

19 el-Maide 5/51

20 İbnu Hazm (Rahimehullah) bu ayeti zikrettikten sonra şöyle der: “Aye- tin manası zahire göredir. Yani kim kafirleri dost edinirse onlar gibi kafir

(11)

Allah Teâlâ’nın bu sözünü dikkatlice tetkik et:

﴿ ْﻢ ُهُ

ﻠْﺜ ِّﻣ ًاذِإ ْﻢُﻜﱠﻧِإ ِﻩِ�ْ�َﻏ ٍﺚﻳِﺪَﺣ �ِ� ْاﻮُﺿﻮُﺨَﻳ ىﱠ�َﺣ

“...onlar (Allah’ın ayetlerini inkar edip onlarla alay edenler) bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz.”21

Bu (çeşit riddet) için daha birçok delil vardır. Tevbe Sure- si'nde Allah Teâlâ’nın zikrettiklerini unutmayın:

ْﻢ ُﻜِﻧﺎ َﻤﻳِإ َﺪْﻌَ� ﻢُﺗْﺮَﻔَﻛ ْﺪَﻗ ْاوُر ِﺬَﺘْﻌَ� َﻻ﴿

“(Ey münafıklar! Özür belirtmeyiniz. Siz, imanınız- dan sonra inkara saptınız.”22

Ve Allah Teâlâ’nın şu ayeti:

ْﻢ ِهِﻣَﻼ ْﺳِإ َﺪْﻌَ� ْاوُﺮَﻔَﻛَو ِﺮْﻔُﻜْﻟا َﺔَﻤِﻠَ� ْاﻮُﻟﺎَﻗ ْﺪَﻘَﻟَو﴿

“Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra küfre sapmışlardır.”23 24

olur. Bu mana hak olan bir manadır. Bu husus iki Müslüman’ın üzerinde ihtilaf etmeyeceği bir konudur.” (İbnu Hazm, el-Muhalla, 12/33)

21 en-Nisa 4/140

22 et-Tevbe 9/66

23 et-Tevbe 9/74

24 Allah Teâlâ ayetin tamamında şöyle buyurmaktadır:

ْاﻮُﻟﺎَﻗ ْﺪَﻘَﻟ َو ْاﻮُﻟﺎَﻗ ﺎَﻣ ِ ّ�ﺎِﺑ َنﻮُﻔِﻠْﺤَﯾ ْنَأ ﱠﻻِإ ْاﻮُﻤَﻘَﻧ ﺎَﻣ َو ْاﻮُﻟﺎَﻨَﯾ ْﻢَﻟ ﺎَﻤِﺑ ْاﻮﱡﻤَھ َو ْﻢِﮭِﻣَﻼْﺳِإ َﺪْﻌَﺑ ْاوُﺮَﻔَﻛ َو ِﺮْﻔُﻜْﻟا َﺔَﻤِﻠَﻛ

َﺬَﻋ ُ ّ� ُﻢُﮭْﺑِّﺬَﻌُﯾ ا ْﻮﱠﻟ َﻮَﺘَﯾ نِإ َو ْﻢُﮭﱠﻟ ًاﺮْﯿَﺧ ُﻚَﯾ ْاﻮُﺑﻮُﺘَﯾ نِﺈَﻓ ِﮫِﻠْﻀَﻓ ﻦِﻣ ُﮫُﻟﻮُﺳَر َو ُ ّ� ُﻢُھﺎَﻨْﻏَأ ﻲِﻓ ًﺎﻤﯿِﻟَأ ًﺎﺑا

ﺎَﯿْﻧﱡﺪﻟا

ٍﺮﯿ ِﺼَﻧ َﻻ َو ٍّﻲِﻟ َو ﻦِﻣ ِض ْرَﻷا ﻲِﻓ ْﻢُﮭَﻟ ﺎَﻣ َو ِةَﺮ ِﺧﻵا َو

“Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andol- sun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra küfre sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsa- nından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah on- ları dünyada da, ahirette de acı bir azabla azablandırır. Onlar için

(12)

12 ❖ Mekke-İ Mükerreme'nin Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

Şu ayeti de hatırlayalım:

﴿ ﱡﻣ ﻢُﺘﻧَ

أ ْذِإ َﺪْﻌَ� ِﺮْﻔُﻜْﻟﺎِﺑ ﻢُﻛُﺮُﻣْﺄَﻳَ أ ًﺎﺑﺎَ�ْرَ

أ َنْ�ِّﻴِبِّﻨﻟاَو َﺔَﻜِﺋَﻼَ ْﳌا ْاوُﺬ ِﺨﱠﺘَﺗ نَأ ْﻢُﻛَﺮُﻣْﺄَﻳ َﻻَو َنﻮ ُﻤِﻠ ْﺴ

“O, melekleri ve nebileri Rabler edinmenizi emret- mez. Siz, Müslüman olduktan sonra, size küfrü mü em- redecek?”25

Allah Teâlâ’nın şu ayeti üzerinde dikkatlice düşün:

َﻦﻳ ِﺬﱠﻟا ِﻩﻮُﺟُو �ِ� ُفِﺮْﻌَ� ٍتﺎَﻨِّيَﺑ ﺎَﻨُﺗﺎَﻳآ ْﻢِ�ْ�َﻠَﻋ �َ�ْﺘُﺗ اَذِ�َو﴿ َﻦﻳ ِﺬﱠﻟﺎِﺑ َنﻮُﻄ ْﺴَ� َنوُدﺎَ�َﻳ َﺮَﻜﻨُْﳌا اوُﺮَﻔَﻛ

ﺎَﻨِﺗﺎَﻳآ ْﻢ ِ�ْ�ﻠ َﻋ َنﻮَ ﻠْﺘَﻳُ

“Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu za- man, sen o inkar edenlerin yüzlerindeki 'red ve inkarı' tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı ayetleri- mizi okuyanın üzerine çullanıverecekler.”26

[İki yerde]27, onların hallerini bilmiş oldun! Bu, tevhide da- vet edildiklerinde onların halleridir! (Hamd bin Atik en- Necdi’den yapılan) alıntı burada sona erdi. [tamamlandı.]28 Vallahu A’lem (Allah en doğrusunu bilendir).”

yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur.” (et-Tevbe 9/74)

25 Al-i İmran 3/80

26 el-Hac 22/72

27 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta- dır.

28 Parantez içi ibare “ed-Durar’us Seniyye” nüshasında bulunmamakta olup diğer nüshada yeralan “(Hamd bin Atik en-Necdi’den yapılan) alıntı burada sona erdi.” ifadesinin yerine kullanılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

“Hiçbir küçük günah da ısrar edildiği takdirde, küçük kalmaz/büyür Hiçbir büyük günah, tövbe ve isti ğfar edildiği takdirde, büyük kalmaz.”.. (Ebu Hureyre

Zira buna göre ilim, kudret, yaratma gibi herkesin ittifakla kabul ettiği sıfatla- rın da manası bilinmeyen mutlak müteşabih olması gerekir ki bunu aklı başında hiç

Eğer Allah’ı, Allah’ın âyetlerini, Allah’ın kitabını, Resûlü’nün sünnetini, Allah’ın bizden istediği kulluğu örterek, gündemlerimizden düşürerek kendimizce

Yeryüzünde Allah’ı ve Allah’ın yasalarını reddeden, hâkimiyeti, rubû-biyeti kendilerinde gören, yeryüzünde tanrılık taslayan, Allah’ın arzında Allah’ın

Allahım; isim, sıfat, emir ve yasaklarına karşı işlediğimiz bütün şirk, isyan ve günahlarımızdan tevbe edip rahmet, mağfiret ve aff ını diliyorum ey kendisine hiç

Ama tabii Allah’ı tanımamız gerekecek bunun için. Esmâsıyla, sıfatlarıyla tanımamız gerekecek. O zaman etkili olacaktır bu beraberlik. Değilse Allah’ı tanımıyorsak,

Bu iki doktor, çörek otu ile ilgili laboratuvar çal ışmalarında şu sonuca ulaştılar: "dört hafta boyunca günde iki kere bir gram çörek otu kullan ımı, lenf

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar